Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Libya'ya NATO Müdahalesi


roket adam

Öne çıkan mesajlar

http://www.dw-world.de/dw/article/0,,14920932,00.html

Oylama sonucu kabul edilmiş, benzin stoklamaya başlayalım.

Arap devrimlerinin de ne derece kolpa olduğunu görmüş olduk. Demokrasi gelmezse, zorla getiriliyor işte, bildiğin gibi. Düzen değişir, düzülen değişmez hesabı, Kaddafi gidecek de Amerikan güdümlü kim gelirse artık.

Bir de bizim RTE'ye falan ağır kapak olacak bu müdahale zira "Libya'da NATO'nun ne işi var" demişti zamanında.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

osmanlıya en ağır ihaneti yapan ülkeler neden acaba böyle bir dikiş tutturamıyor? bence ilahi adalet bu işte ,sırada suudi arabistan var karnında altın var diye deştikleri mehmetçiklerin ruhları her an tepelerinde hazır bekliyor

Tarihçi merhum İlhan Bardakçı anlatıyor:

Mescid i Aksa’da 55 yıl nöbet tutan Türk Askeri!
Mevki Kudüs. Mekân Mescid i Aksa, tarih 21 Mayıs 1972 Cuma. Ben ve gazeteci arkadaşım rahmetli Said Terzioğlu, İsrail Dışişleri rehberlerinin yardımı ile bu mübarek makamı dolaşıyoruz.
Kudüs Kapalı Çarşısı’nda rüzgar gibi dolanan entarili kahvecilerin ellerindeki askılara çarpmadan biraz yürüdünüz mü, önünüze çıkan kapı sizi Mescid i Aksa’nın önüne kavuşturur. Mirac mucizesinin soluklanıldığı ilk Kıble’mize yani... Hemen oracıkta, ilk avlu vardır ki, hâlâ bizim lâkabımızla anılır. "12 bin şamdanlı avlu" derler oraya. Yavuz Sultan Selim 30 Aralık 1517 Salı günü Kudüs’ü devlete katmıştır da, ortalık kararmıştır. Yatsı namazını o avluda kılar. Kendisi ve bütün ordu beraber. Şamdanları yakarlar. Tam 12 bin şamdan... O isim oradan kalmadır. Sekiz on basamaklı geniş merdiveni adımladınız mı, o mukaddes Mescid’in bağdaş kurduğu ikinci avluya ulaşırsınız.
Onu o merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy... İskeletleşmiş vücudu üzerinde bir garip giysi... Palto?.. Hayır, kaput, pardösü veya kaftan?.. Değil. Öyle bir şey işte.
Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiçbirisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş.
Yüzüne baktım da, ürktüm. Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüz binlerce çizgi, kırışık ve kavruk bir deri kalıntısı.
Yanımda İsrail Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı Yusuf var. Bizim eski vatandaşımız. İstanbullu.
-Kim bu adam?
Dedim.
Lâkaydi ile omuz silkti.
-Bilmem.
Diye cevap verdi.
-Bir meczup işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi, hâlâ duruyor ya... Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez.
Kan mı çekti nedir?

Nasıl, neden, niçin halâ bilmiyorum. Yanına vardım. Türkçe,
-Selâmün Aleyküm baba!
Dedim.
Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine donuk gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana, bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:
-Aleykümüsselam oğul!..
Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm...
-Kimsin sen, baba?
Dedim.
Anlattı ki, bende size anlatacağım.
Ama evvelâ biliniz. O canım Devlet çökerken, biz Kudüs’ü 401 yıl 3 ay 6 günlük bir hakimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9 Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor, Devlet, zevalin kapısında. İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir artçı bölük bırakırız. Âdet odur ki, kenti zapteden galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz.
Anlattı, dedim ya. Gerisini tamamlayayım.
-Ben, dedi, Kudüs’ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan artçı bölüğünden...
Sustu. Sonra, elindeki silahın namlusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi zımbaladı:
-Ben, o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan’ım...
Yarabbi. Baktım, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi...
Ellerine bir kerre daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:
-Sana, bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?
-Elbette, dedim, buyur hele...
Konuştu:
-Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağı’na düşerse... Git, burayı bana emanet eden kumandanım Kolağası (Önyüzbaşı) Musa efendi’yi bul. Ellerinden benim için bus et (öp). Ona de ki...
Sonra, kumandanı olduğu takımın makinelisi gibi gürledi:
-O’na de ki, gönül komasın. Ona de ki, “11. Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Tekmilim tamamdır kumandanım. Dedi” dersin.
Öleyazdım.
Sonra yine dineldi. Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı gözleri ardından, dört bin yıllık Peygamber Ocağı ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam 55 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine küsmemişti.

İlhan Bardakçı’nın anısı burada bitiyor.
İşte Türk askeri!
İşte Kudüs ve Mescid i Aksa anlayışı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş


pinkporing said:

osmanlıya en ağır ihaneti yapan ülkeler neden acaba böyle bir dikiş tutturamıyor? bence ilahi adalet bu işte ,sırada suudi arabistan var karnında altın var diye deştikleri mehmetçiklerin ruhları her an tepelerinde hazır bekliyor

Tarihçi merhum İlhan Bardakçı anlatıyor:

Mescid i Aksa’da 55 yıl nöbet tutan Türk Askeri!
Mevki Kudüs. Mekân Mescid i Aksa, tarih 21 Mayıs 1972 Cuma. Ben ve gazeteci arkadaşım rahmetli Said Terzioğlu, İsrail Dışişleri rehberlerinin yardımı ile bu mübarek makamı dolaşıyoruz.
Kudüs Kapalı Çarşısı’nda rüzgar gibi dolanan entarili kahvecilerin ellerindeki askılara çarpmadan biraz yürüdünüz mü, önünüze çıkan kapı sizi Mescid i Aksa’nın önüne kavuşturur. Mirac mucizesinin soluklanıldığı ilk Kıble’mize yani... Hemen oracıkta, ilk avlu vardır ki, hâlâ bizim lâkabımızla anılır. "12 bin şamdanlı avlu" derler oraya. Yavuz Sultan Selim 30 Aralık 1517 Salı günü Kudüs’ü devlete katmıştır da, ortalık kararmıştır. Yatsı namazını o avluda kılar. Kendisi ve bütün ordu beraber. Şamdanları yakarlar. Tam 12 bin şamdan... O isim oradan kalmadır. Sekiz on basamaklı geniş merdiveni adımladınız mı, o mukaddes Mescid’in bağdaş kurduğu ikinci avluya ulaşırsınız.
Onu o merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy... İskeletleşmiş vücudu üzerinde bir garip giysi... Palto?.. Hayır, kaput, pardösü veya kaftan?.. Değil. Öyle bir şey işte.
Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiçbirisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş.
Yüzüne baktım da, ürktüm. Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüz binlerce çizgi, kırışık ve kavruk bir deri kalıntısı.
Yanımda İsrail Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı Yusuf var. Bizim eski vatandaşımız. İstanbullu.
-Kim bu adam?
Dedim.
Lâkaydi ile omuz silkti.
-Bilmem.
Diye cevap verdi.
-Bir meczup işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi, hâlâ duruyor ya... Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez.
Kan mı çekti nedir?

Nasıl, neden, niçin halâ bilmiyorum. Yanına vardım. Türkçe,
-Selâmün Aleyküm baba!
Dedim.
Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine donuk gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana, bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:
-Aleykümüsselam oğul!..
Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm...
-Kimsin sen, baba?
Dedim.
Anlattı ki, bende size anlatacağım.
Ama evvelâ biliniz. O canım Devlet çökerken, biz Kudüs’ü 401 yıl 3 ay 6 günlük bir hakimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9 Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor, Devlet, zevalin kapısında. İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir artçı bölük bırakırız. Âdet odur ki, kenti zapteden galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz.
Anlattı, dedim ya. Gerisini tamamlayayım.
-Ben, dedi, Kudüs’ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan artçı bölüğünden...
Sustu. Sonra, elindeki silahın namlusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi zımbaladı:
-Ben, o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan’ım...
Yarabbi. Baktım, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi...
Ellerine bir kerre daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:
-Sana, bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?
-Elbette, dedim, buyur hele...
Konuştu:
-Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağı’na düşerse... Git, burayı bana emanet eden kumandanım Kolağası (Önyüzbaşı) Musa efendi’yi bul. Ellerinden benim için bus et (öp). Ona de ki...
Sonra, kumandanı olduğu takımın makinelisi gibi gürledi:
-O’na de ki, gönül komasın. Ona de ki, “11. Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Tekmilim tamamdır kumandanım. Dedi” dersin.
Öleyazdım.
Sonra yine dineldi. Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı gözleri ardından, dört bin yıllık Peygamber Ocağı ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam 55 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine küsmemişti.

İlhan Bardakçı’nın anısı burada bitiyor.
İşte Türk askeri!
İşte Kudüs ve Mescid i Aksa anlayışı.


öncelikle sübhanallah kardeşim ibretlik bir paylaşım.

yakında hava saldırısı düzenleyeceklermiş. evet bence de depolarınızı fulleyin. asdas.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

pinkporing said:

osmanlıya en ağır ihaneti yapan ülkeler neden acaba böyle bir dikiş tutturamıyor? bence ilahi adalet bu işte ,sırada suudi arabistan var karnında altın var diye deştikleri mehmetçiklerin ruhları her an tepelerinde hazır bekliyor



abi sene 2011, geçin bu kafaları artık rica ederim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

demian said:

pinkporing said:

osmanlıya en ağır ihaneti yapan ülkeler neden acaba böyle bir dikiş tutturamıyor? bence ilahi adalet bu işte ,sırada suudi arabistan var karnında altın var diye deştikleri mehmetçiklerin ruhları her an tepelerinde hazır bekliyor



abi sene 2011, geçin bu kafaları artık rica ederim.


sebep?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

mamothus said:

sebep?


şu ülkelerin bugün bu durumda olmalarının osmanlıdan ayrılmakta hızlı davranmaları oldugunu iddia etmek en iyi ihtimalle komik çünkü, şu konuştugumuz şeyler dünya politikası, ilkokul piyesi degil. o yüzden rica ederim birazcık realist olun.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

demian said:

mamothus said:

sebep?


şu ülkelerin bugün bu durumda olmalarının osmanlıdan ayrılmakta hızlı davranmaları oldugunu iddia etmek en iyi ihtimalle komik çünkü, şu konuştugumuz şeyler dünya politikası, ilkokul piyesi degil. o yüzden rica ederim birazcık realist olun.


farklı dusundugumden degil ama argümanını merak ettim. bu yıl oldu dunyada milliyetcilik akımı öldü gibi bisey diyecegini bekledim, o zaman verecektim ayarı..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Napolyonn said:

nileppezdel said:

Abi adamlar güçlü, neden rahat bıraksınlar ki? Ben öyle güçlü olsam sırf darwinistlikten yola çıkarak girer ele geçirirdim orayı..



darwinistlikten yola çıkmak


Güçlü olanın hayatta kalması abi.. Adamlar hala ilkel inançlarına göre yaşıyorlar zilyon tane gelişmeye rağmen, eğitim almıyorlar, kadınlara hayvanlardan daha kötü davranıyorlar falan. Ülkeleri feth eder ve okullar açardım bende o güç olsaydı. Zorla okuturdum hepsine. Bilim altyapıları sağlam olsun, ondan sonra isterlerse çaydanlığa tapsınlar. Ayrıca insan haklarına dayalı kanunlar getirirdim bir de o ülkelere.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Napolyonn said:

milliyetçilik çok saçma bişey bunun üstüne ülke kurmakta ayrı bişey osmanlı onun için çok iyiydi sonlara doğru milliyetçilik yüzünden parçalandı. kaynak: ortaokul 1


sacma olması veya olmaması farklı, kırılma noktalarına gelindiginde toplumların egilimlerinin yonu farklı konu. Gerci milliyetcilik bence sacma degil, biz - onlar ayrımı yapmadan, sunni dusmanlar yaratmadan bir toplumu motive etmek imkansızdır ama bu farklı bir konu o yuzden burayı pas geciyorum..

toplumlar ne zaman kırılma noktalarına gelse ulkeler kendilerini korumak icin ulusalcılığı endoktrine eder. Bunun ornekleri cok, mesela Bismack Almanyası kan ve demir politikası, 11 Eylul sonrası USA politikaları vs. ornek isteyene tek solukta bin örnek verebilirim.

Hepsini gectim bugun Avrupa'ya bakın 1980lerdeki sosyalist avrupa ne durumda
Almanya CDU/CSU Hristiyan Demokrat Parti
Fransa UMP union pour un mouvement populaire, fransız merkez sağının en sağında
İtalya Center-Right coalition: Lega Nord Berlusconi
Rusya: Jirinovski bi gitti, liberallik falan kalmadı

Onları da gectim
Ingiltere: Koca Labors yıkıldı en son demir leydi zamanında Conservatives vardı, Muhafazakarlar güldür güldür geliyor.

Avusturya, Belçika, İsviçre, Hollanda, gibi ufaklıklar nerden nereye dönmüş onu da siz arastirin

Globallesme oldu artık milliyetcilik öldü, iletisim arttı falan fişman gibi düşünen arkadaslar 2020 yılında gümrük duvarlarına, telafi edici gümrük vergilere hazır olsun, dünya yaldır yaldır ulusalcılığa doğru koşuyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...