Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Ergenekon İddianamesi ve Tutarsızlığı


diablotg

Öne çıkan mesajlar

Ergenekon” İddianamesini Çürütüyoruz: VARAN-I



İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey:



ERGENEKON BELGESİNİ

FETHULLAHÇI GLADYO YAZDI





İDDİANAMENİN TEMELİ “ERGENEKON” DOKÜMANI

Ergenekon İddianamesi’nin temel dayanağı “Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi, İstanbul 29 Ekim 1999” isimli “Ergenekon” dokümanıdır.

İddianamenin 56. sayfasında “Ergenekon” dokümanı “örgütün amaçlarını, hedeflerini, yöntemlerini, prensiplerini, yapılanmasını, örgüt mensuplarının profillerini, örgütün gelir kaynaklarını ve yönetim kadrolarını ayrıntısıyla düzenleyen bir belge” olarak tarif edilmektedir.

İddianamede, “Ergenekon Terör Örgütünün” varlığının temel “kanıtı” olarak bu doküman gösterilmiştir.

İddianamede Tuncay Güney’in 2001 yılında dolandırıcılık suçundan gözaltına alındığı sırada verdiği ifadeye dayanılarak bu dokümanın “Veli Küçük’ün talimatıyla Doğu Perinçek, Hasan Yalçın, Deniz Bilge ve Emekli Albay Suphi Karaman ile birlikte Bilecik’te hazırlandığı” iddia edilmektedir.

Oysa Sayın Perinçek 1990’lardan itibaren Devlet koruması altındadır. Gittiği yerler bellidir. Bilecik’te böyle bir buluşma ve toplantı olmamıştır.

Yine iddianamenin 56. sayfasında devamla “dokümanın son sayfasında yazı metninin bittiği yerde ‘en içten saygı ve şükranlarımızla’ yazısının hemen altına ‘Strateji Grubu’ yazıldığı, fakat bu yazının üzerinin mavi tükenmez kalemle karalandığı, Doğu Perinçek’ten ele geçirilen belgenin bu kısmının aynı şekilde karalanmış fakat fotokopi olduğu, dolayısıyla Perinçek’te ele geçirilen Ergenekon belgelerinin Veli Küçük’ten fotokopi çekilmek suretiyle çoğaltıldığı ve asıl belgenin Veli Küçük’te ele geçen belge olduğu” ileri sürülmektedir.

Savcı Öz’e göre, belgeyi kaleme alan Sayın Perinçek’tir. Ama her nasılsa Sayın Perinçek kendi yazdığı belgenin bir nüshasını muhafaza etmek yerine, Veli Küçük’ten imzası karalanmış bir fotokopisini almaktadır. Bu akıl fukarası açıklamaya ancak tertipçiler inanır.

Yine iddianamenin 56 ve 172. sayfalarında bu dokümanın “sadece örgütün yönetici kadrosunda yer alan Veli Küçük, Doğu Perinçek ve örgüt üyesi Tuncay Güney’den elde edildiği” belirtilmektedir.

Oysa “sadece Perinçek, Küçük ve Güney’de ele geçirildiği” iddia edilen bu belgeden çok önce haberdar olan ve de gazetelerinde yayımlayanlar vardır! Öte yandan iddianamesinde Tuncay Güney’den “örgüt üyesi” olarak söz eden Savcı Öz’ün, onun hakkında dava açmaması anlamlıdır. Anlaşılan Savcı Öz, kanunsuzluğunu burada da sürdürerek, “örgüt üyesi” dediği sahte haham Tuncay’ı sanık olmaktan kurtarmıştır.

İddianamede, Sayın Doğu Perinçek’in “ERGENEKON” örgütünün kurucusu ve yöneticisi olduğunun “kanıtı” olarak bu dokümanı yazması ve kendisinde bulunması gösterilmektedir. Savcı Öz’e soruyoruz; 2000’lerin başlarında bu belgenin elinde bulunduğunu açıklayan ve yayımlayanlara ne yapacaksınız?



BELGE DOĞU PERİNÇEK’E NASIL ULAŞTI?

Sayın Doğu Perinçek, bu belgeden ilk kez Mayıs 2006 sonlarına doğru, Sayın Yavuz Donat’ın daveti üzerine Sabah gazetesi Ankara Bürosu’na yaptığı ziyaret sırasında kendisiyle röportaj yapan Aslı Aydıntaşbaş’ın belgeyi göstererek, sorduğu soru ile haberdar olmuştur. Bu ziyaret sona ererken Aslı Hanım belgenin bir fotokopisini Sayın Perinçek’e vermiştir.

Bunu Sayın Aslı Aydıntaşbaş, 1 Haziran 2006 tarihinde Sabah gazetesinde yayımlanan köşe yazısında şöyle anlatmıştır: “Perinçek’e, devleti koruma amacıyla kurulduğu iddia edilen ‘Ergenekon’ yapılanmasının iç tüzüğü niteliğindeki belgeyi gösteriyoruz. Bir baskında ele geçen belge Danıştay saldırısı sonrasında yeniden incelemeye alındı. Doğu Perinçek, okuma gözlüklerini çıkarıp, belgeyi okumaya başlıyor. O okurken ben atlıyorum: ‘Bazıları bunu sizin yazdığınızı söylüyor’. Dikkatle okuduğu metinden başını kaldırıp ‘Hayır… Ama belli ki benim söylemlerimden etkilenmiş’ diyor. ‘Örneğin bakın burada Türkiye’de Kurtuluş Savaşını 1914’de başlatıp, 1922’de bitiren bir tek ben varım. Ancak ben hiçbir zaman Atatürk için ‘Ulu Önder’ ifadesini kullanmam. Yer yer benden etkilendikleri ortada… Ama ben yazmadım… Ben böyle bir örgütün ne tüzüğünü yazarım, ne emrine girerim. (…) Böyle bir yapıya gidilmesi son derece tehlikeli sonuçlar doğurur.’…”



BELGEYİ 2000 YILINDAN ÖNCE ELİNDE BULUNDURAN

FEHMİ KORU DA “ERGENEKON” ŞÜPHELİSİDİR

“Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi” adlı dokümandan ilk söz eden Fehmi Koru’dur. Fehmi Koru, “Taha Kıvanç” imzasıyla, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan 30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001 tarihli yazılarında bu belgeyi çok önceden bildiğini açıklamıştır. Koru, “Hayaller gerçek galiba” başlıklı yazısında“Sanki ben çıkarmışım gibi, dün bütün gün ‘Bu Ergenekon da nereden çıktı?’ sorusuna cevap vermek zorunda kaldım… ‘Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon, çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan, ‘devleti yapılandırma’ amaçlı bir örgüt” demektedir. Koru yazısında, 24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın sonunda yazanın adının bulunduğunu da belirtmektedir.

Belge, 2001 yılından önce Koru’nun elindedir. Sayın Perinçek’te bulunduğu iddia edilen belge altındaki isim-imza karalanmış ve fotokopi iken; belge aslı imzalı halde Fehmi Koru’nun elindedir.

Amerikan cephesinin Türkiye düşmanı faaliyetlerini çok iyi bilen Fehmi Koru’nun, “Ergenekon operasyonuna 5 Kasım 2007 günü Beyaz Saray’da yapılan Bush-Tayyip görüşmesinde karar verildi” yazısı bu noktada çok anlamlıdır. (Yeni Şafak 1 Şubat 2008)

2455 sayfalık “rekor” iddianame yazacak kadar “becerikli” olan Savcı Öz, her ne hikmetse tertibe medya cephesinden en büyük desteği veren Fehmi Koru’nun bu “önemli” bilgisinden yararlanmayı ihmal ediyor, belgenin bütün basının elinde olduğunu, yayımlandığını bilmiyor…

Öte yandan 2006 yılında Aslı Aydıntaşbaş tarafından verilen bu belge fotokopisi elinde bulundu diyerek Sayın Perinçek’i örgüt kurucusu ve yöneticisi ilan eden Savcı Öz, belgenin imzalı aslını elinde bulundurduğunu 2001 yılında açıklayan Fehmi Koru’yu da şüpheliler listesine almaya gerek duymuyor.





HAKKINDA BÜTÜN DETAYLARI BİLEN SAVCI ÖZ,

“BİR NUMARA”YI NEDEN BULMAK İSTEMİYOR!

Medya var gücüyle “Ergenekon Örgütü”nün “BİR NUMARASI”nı aramaktadır. Kamuoyu da bu sorunun yanıtını merakla beklemektedir.

Savcı Öz, “BİR NUMARA”yı bilmektedir.

İddianamenin 911. sayfasında “Bir Numara”; “60-65 yaşlarında, sarı saçlı, göçmen tipli, saçları seyrek, sert mizaçlı, bıyıksız, sakalsız, nizami her gün tıraş olan, Dikmen Öveçlerde bir apartmanın giriş katında oturan, iki kızı olan, bir kızının üniversitede, diğerinin Dikmen’de lise ikinci sınıfta okuyan…” bir kişi olarak tarif edilmektedir. Bu tarifin sahibi “Ergenekon” hakkında uydurma kitaplar yazan ve dolandırıcılık suçundan tutuklanmış olan “tanık” Zihni Çakır’dır. Çakır, bu beyanını hayali bir şahsın anlatımına dayandırmaktadır.

Savcı Öz, “sadece ayakkabı numarasını tespit edemediği” ancak hakkında bu kadar ayrıntılı bilgi sahibi olduğu bir kişiyi her ne hikmetse bulmak diye bir sorunu yok. Çünkü biliyor ki; ne “Ergenekon” diye bir örgüt, ne de bir numara var!

Nitekim Fehmi Koru, bugün (28 Temmuz 2008) Star gazetesinde yayımlanan röportajında tertibin çöktüğünü görmüş olacak ki; “BİR NUMARA ZATEN YOKTU!” diyor. Anlaşılan Fehmi Koru, Gladyo’nun psikolojik savaş gemisini ilk terk eden olma hazırlığındadır.



GERÇEK “BİR NUMARA”NIN ADRESİ BELLİDİR

ABD güdümlü AKP iktidarı, Cumhuriyeti yıkma misyonunun karşısına dikilen İşçi Partisi’ni ve Türk Ordusu’nu yıllardan beri hedef tahtasına koymuştur. Amerikancı Gladyo, senaryoyu daha 2001 yılında yazmıştır. 2001 yılında tutturulamayan Ergenekon Operasyonu 2008’de yeniden tezgâha konulmuştur.

Kriz derindir. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) karaya oturmuştur.

İşçi Partisi, ABD’nin ve AB’nin Türkiye’yi hedef alan uygulamalarına karşı direnmenin odağıdır.

Türkiye’yi, İşçi Partisi’ni ve Türk Ordusu’nu hedef alanlar, amaçlarına ulaşabilecekleri kuvvet ve imkânlardan yoksundurlar; perişan olacaklardır.

Cumhuriyeti yıkmaya kalkanlar, yıkılmaya koşmaktadırlar.

SüperNATO, İtalya’daki adıyla Gladyo, bir NATO gerçeğidir. ABD, NATO ülkelerini bu yasa dışı ve gizli örgütle denetler, hatta yönetir. Bu örgütü Türkiye’ye anlatan, öğreten, içini dışını ortaya seren, bu uğurda şehitler vermiş olan Parti, İşçi Partisi’dir.

Bugün Ergenekon tertibini yürüten örgüt, aynı örgüttür. İster “Kontrgerilla” ister “Gladyo” adını verin, NATO içindeki isimlendirmeyle, işte o, SüperNATO’dur.

“Ergenekon terör örgütü” yoktur. Türkiye’nin başına bela olan SüperNATO örgütü Gladyo vardır.

Türkiye’nin bağımsız ve demokratik bir ülke haline gelmesi için devletin içinden de, toplumun içinden de bu örgütün KÖKÜNÜN KAZINMASI şarttır.

Bu örgütü ABD güdümlü adreslerde, BOP Eşbaşkanlığı ekseninde bulabilirsiniz.

Aranan “Bir numara” da işte bu örgütün içindedir; yurtsever kurum ve örgütlerde değil!


Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı E. General Servet Cömert:

USMER dernek değil

İşçi Partisi’nin yan kuruluşudur



İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı E. Gen. Servet Cömert bugün (28 Temmuz 2008) İşçi Partisi USMER salonunda bir basın açıklaması yaparak İddianame’de yer alan USMER isimli derneğin darbe yapmaya yönelik ön hazırlık çalışmalarında aktif olarak görevli olduğu iddialarına cevap verdi. E. Gen. Cömert’in açıklaması şöyle:



Ergenekon İddianamesinde, İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek’in kontrolünde olan USİAD (Ulusal Sanayici İş Adamları Derneği) ve USMER (Ulusal Strateji Merkezi) isimli derneklerin darbe yapmaya yönelik ön hazırlık çalışmalarında aktif olarak görevli oldukları öne sürüldü.



İddianamede Ergenekon terör örgütünün tertiplediği gizli toplantılara E. Orgeneral Şener Eruygur ve E. Orgeneral Hurşit Tolon’un da katılarak bu toplantılarda önderlik ettikleri kaydedilerek;



“Bu şüphelilerin de, ele geçirilen darbe planları ve Cumhuriyetçi Çalışma Grubuna ait dokümanlarda şüpheli Doğu Perinçek’in kontrolünde olan USİAD ve USMER isimli derneklerin darbe yapmaya yönelik ön hazırlık çalışmalarında aktif olarak görevli oldukları bu belgelerin incelenmesinde anlaşılmaktadır” şeklinde iddialara yer verildi.



Değerli basın mensupları,



2 yıl 9 aydan beri İşçi Partisi mensubuyum. Bu süre içinde, iddianamede sözü edilen Ergenekon terör örgütüyle ilgili burada ne gizli bir toplantı yapıldı ne de adı geçen E. Orgeneraller katıldı.



Doğu Perinçek’in kontrolünde olan USİAD ve USMER isimli derneklerin darbe yapmaya yönelik ön hazırlık çalışmalarında aktif olarak görevli oldukları söyleniyor. USİAD, bilindiği gibi Ulusal Sanayici İş Adamları Derneği’dir ve İşçi Partisi ile hiçbir bağı söz konusu değildir. USMER ise dernek değil, partimizin Ulusal Strateji Merkezi’dir ve başkanı da benim.



İşçi Partisi yasal ve disiplinli bir partidir. Yasadışı, kuraldışı tavır ve davranışların yeri yoktur bu partide. Ne yazık ki 6 yıldır ülkemizde takiyye ve yalan adım başı karşılaşılan davranış biçimi oldu. Hele son bir yıldan beri fitne, fesat ve iftira ahlakın ve insan haklarının üzerinde tepinmektedir. Demokrasi diye diye Demokrasi tepelendi.



USMER, İşçi Partisi’nin düşünce üretim merkezidir. Takdir edersiniz ki, bir siyasi parti ister meclis dışında, ister muhalefette, ister iktidarda olsun mevcut durum için politika ve strateji üretme yeteneğine sahip değilse, gelecek için öngörüsü yoksa, ülkeye hizmet değil sadece bataklıklar hazırlar. Ulusal Strateji Merkezi Parti Tüzüğü’nün 38. Maddesine göre kurulmuş olup çalışma alanları şöyle düzenlenmiştir:



“Ulusal Strateji Merkezi, Genel Başkan’ı ile Merkez Yürütme Kurulu’nun önderliği altında; siyasal, toplumsal, ekonomik, bilimsel, kültürel ve teknik araştırmalar yapar, plan ve projeler üretir. Parti’nin hükümetteki ve muhalefetteki çalışmalarına araştırma ve geliştirme alanında yardımcı olur. Bu amaçla yararlı gördüğü her yerde Parti üyeleri ile partili olmayan bilim emekçilerinin, öğretim üyelerinin, uzmanların ve siyasetçilerin birlikte çalıştığı merkezler açar.”



Ayrıca USMER’in İç Tüzüğü mevcut olup; Kuruluşu, Organları, Yönetme Kurulu, İl Yürütme Kurulları, Çalışma Komisyonları, Görevler ve Çalışma Yöntemlerini belirler.



USMER’in Genel Yürütme Kurulu İstanbul’dadır ve 6 kişiden oluşur. İstanbul USMER Yürütme Kurulu 10 kişiden oluşur. USMER’in İl Yürütme Kurulları için çalışma konuları ayrı ayrı belirlenmiş olup, bu görevler Milli Hükümet Programı içinden tefrik edilerek verilmektedir.



Bugüne kadar sürdürülen çalışma konularımızı, şöyle özetleyebilirim:



- 2005 sonbaharında başladığımız Milli Hükümet Programının Taslağı 6 aydan fazla sürmüştür.



- Son şeklini alan Taslak, Ankara ve İstanbul’da düzenlenen toplantılarda davet edilen bütün siyasi parti temsilcilerine sunulmuştur.



- Aralık 2006’da yapılan Genel Kongre’de program tasvip görmüştür.



- 2007 başlarından itibaren Milli Hükümet Programı’nda yer alan hedefler üzerinde Proje çalışmaları sürdürülmektedir.



- 22 Temmuz 2007 seçimlerini müteakip Eylül 2007 başlarından itibaren bir Milli Anayasa Taslağı çalışmaları başlamış ve beraberinde Milli Anayasa Bildirgesi hazırlanmıştır.



Değerli Basın Mensupları,

Ergenekon iddianamesinde yer alan darbe ön hazırlıkları ile suçlamalar tamamen yalandır, iftiradır. İşçi Partisi vatanını, milletini seven Cumhuriyet’in ilkelerine bağlı bir Parti’dir. Bize tarafsız yaklaştıkça bunu her adımda göreceksiniz.



Saygılarımla.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

BASIN AÇIKLAMASI



İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Sekreter Vekili Av. Mehmet Cengiz:

İDDİANAME DÜZMECE “KANITLARA” DAYANIYOR.

·







Aylardır fasiküller halinde malum çevrelerce imal edilip piyasaya sürülen iddialar nihayet ciltlenip “İddianame” adı altında 13 Temmuz 2008 günü Mahkemeye verilmişti.

İlgilisi olarak bizlerin dışında herkesin elinde bulunan bu iddianame, bize de ulaştı.

İddianamede ileri sürülen somut iddiaları önümüzde günler tek tek yanıtlayıp, çürüteceğiz. Kaldı ki bunların tamamı tarafımızdan geçtiğimiz dönemde yanıtlanmış ve yalan oldukları kanıtlanmıştır.

Öncelikle belirtelim ki; bir psikolojik savaş unsuru olarak 2455 sayfa hacminde düzenlenen iddianame, tekrarlardan arındırıldığında ve kimliklere ilişkin bölümler çıkarıldığında gerçekte 100 sayfadan ibarettir.

Bu durum yalnızca bir psikolojik savaş malzemesi değildir. Aynı zamanda adil bir yargılamayı önleme amaçlıdır. Mevzuatımızda, iddianameler kısa ve özlü metinler olmak zorundadır.

Savcı Zekeriya Öz, birkaç gün önce yaptığı açıklamada “soruşturmanın merkezinde İşçi Partisi ve Ulusal Kanal’ın olduğunu” söylemişti. İddianame de bu anlayışla düzenlemeye çalışılmıştır.

İşçi Partisi 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu uyarınca kurulmuş ve bu yasanın güvencesi altında faaliyette bulunan bir muhalefet partisidir. Suçlananlar bu partinin Genel Başkanı, Genel Sekreteri, Genel Başkan Yardımcısı ve Merkez Karar Kurulu üyeleridirler. Suçlamaların önemli bir bölümü, bu sıfatları ile yürüttükleri siyasi faaliyetler ve parti çalışmalarıdır. Siyasi Partiler Yasası’nda Genel Başkan ile merkez karar ve yönetim organlarında görevli üyelerinin faaliyetlerinin o siyasi partiyi bağlayacağı belirtilmiştir.

Yine aynı yasaya göre siyasi partiler çalışmalarını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gözetim ve denetimi altında yürütürler. SPK’nın 98. Maddesinde siyasi partiler hakkında dava açma yetkisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilmiştir. Açılacak bu tür davalara da bakmaya Anayasa Mahkemesi yetkili kılınmıştır.




Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca partimiz hakkında açılmış her hangi bir soruşturma ya da dava yoktur. “Cumhuriyet karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu için” temelli kapatılması istenen bir siyasi partinin yöneticileri iktidar koltuklarını işgal etmeye devam ederken, hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma dahi açılmamış bir siyasi partinin merkez yöneticilerinin bu tür iddialarla tutuklanmaları ve yargılanmaları ve bu yolla parti faaliyetlerinin engellenmeye çalışılması siyasal partilere ilişkin Anayasal güvenceye aykırıdır.

Kaldı ki, iddialara dayanak gösterilen “kanıtların” bir bölümü uydurmadır. İddianamenin birçok yerinde ısrarla tekrar edilen ve sayfalarca dökümü yapılan “Yargıtay Krokisi”, “Orgeneral Büyükanıt’a ait koruma planı”, “NATO tesislerine saldırı planı”, “Karargah evleri” gibi belgeler kesinlikle Partimize ait değildir. Yapılan aramalarda bu ve benzeri belgeler ya da bu belgeleri içeren CD’ler bulunmamıştır. Ayrıntılı arama tutanakları elimizdedir. Bu tutanaklarda Partimizde bu tür belgelerin bulunduğuna ilişkin herhangi bir kayıt yoktur. Nitekim el konulan malzemelerin bulunduğu çuvallar daha açılmadan Partimizde bu tür belgelerin bulunduğu basına servis edilmiştir. Arama tutanaklarında olmayan bu uydurma belgelerin dosyaya nasıl eklemlendiğini başta Zekeriya Öz olmak üzere tüm ilgililer açıklamak zorundadırlar.

Partimizde bulunduğu iddia edilen “Gizli” damgalı bazı evrakların tamamı çeşitli davaların dosyalarına intikal, basında aynen yayımlanmış, kitap haline getirilmiş belgelerdir.

İddianame kesinleşmiş yargı kararlarını da hiçe saymaktadır. Örneğin iddianamede bir çok yerde tekrarlanarak aktarılan “ERNK Garzan Eyaleti Karargah Komutanlığı” ve “ERNK Marmara Bölge Temsilciliği” imzalı ve mühürlü el yazması kağıtların sahte oldukları Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce saptanmış ve bu sahteciliği yapan şahıs (Tuncay Güney) iftira ve sahtecilikten mahkum edilmiştir.

Sayın Doğu Perinçek’in, 1980’lerin sonunda gazeteci sıfatıyla Bekaa’da Abdullah Öcalan’la yaptığı röportaj da yargılama konusu olmuş ve suç oluşturmadığı sonucuna varılarak beraata hükmedilmiş iken bu beraat kararı hiçe sayılarak, iddianameye tekrar aktarılmıştır.

Keza “Danıştay saldırısı”, “Cumhuriyet gazetesinin bombalanması” gibi olaylar yargılamaya konu edilip, hükme bağlanmış iken bu olaylarla ilgili akıl ve mantık dışı yorum ve çıkarsamalara dayalı iddialar ileri sürülmektedir.

İddiaların esas dayanağı, sahte haham Tuncay Güney’in 2001 yılındaki asılsız beyanları ve servis ettiği uyduruk belgelerdir. Adı geçen Tuncay Güney ekte sunduğumuz belgelerden de anlaşılacağı gibi 01.03.2001 tarihinde “dolandırıcılık” iddiası ile gözaltına alınmış, sorgulaması sırasında evine ve işyerine götürdüğü emniyet mensuplarına 03.03.2001 gecesi bu ve benzeri evrakları teslime etmiş, malum iftiralarda bulunmuştur. Bunları inceleyen İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı, iddia ve belgelerin ciddiyetsizliğini anlamış ve el konulan belgeleri iade etmiştir. İade edilen belgelerin daha sonra “Ben Ergenekon savcısıyım” diyen şahsın hükümet etmekte olduğu dönemde ısıtılıp, tekrar piyasaya sürülmesi tertibin amacını ve boyutlarını göstermektedir.

40 yıldır teröre ve çetelere karşı mücadele eden Genel Başkanımız Sayın Doğu Perinçek ve diğer arkadaşlarımıza yöneltilen suçlamalar saçma sapan iftiralardır.

Suçlamalar düzmece “kanıtlara” dayandırılmıştır. Fethullahçı Gladyo’nun ürettiği yalanlar dışında tek bir kanıt olmadığı ortaya çıkmıştır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

DÜĞMEYE BASILDI, DÖRT KOLDAN PARA AKIYOR

Taraf'ın finansörü Fethullah!

Taraf'ı çıkaran Alkım Gazetecilik, 1992'ye kadar küçük bir yayıneviyken ve batma noktasındayken birdenbire durumu düzeltti. Alkım Yayınevi'nin borçlarını Fethullah bağlantılı Albaraka Türk çekleriyle ödemesi yayıncıların dikkatini çekmişti. O tarihten sonra, birileri, Savaş ve Başar Arslan kardeşlere 'yürü…' dedi. AKP iktidarıyla birlikte ise 'kanatlandılar'! Arslan kardeşler, Brüksel'de büro açıp AB'yle de ilişkiye geçtiler…

Fethullahçı gladyo TSK'ya karşı Ergenekon operasyonunu başlatırken, Pentagon, Taraf için de düğmeye bastı.Yasemin Çongar, Amerika'dan görevli olarak gönderildi. Burada, ABD İstanbul Başkonsolosluğu kolları sıvadı. 'Vatanı bir kadın memesine satarım' sözüyle meşhur Ahmet Altan, 30 bin YTL maaşla gazetenin kuruluş görevini üstlenmesi için ikna edildi. Taraf yayına başladıktan sonra ayrılacağını söylemişti, ayrılmadı, genel yayın yönetmeni oldu.
Gazetenin sahibi, Alkım Gazetecilik adına Başar Arslan oldu. Ahmet Altan'ın belirttiğine göre Başar Arslan yayın çizginse hiç karışmadı, odasını bile Altan'a bırakıp gitti.

İLK DESTEK FETHULLAH CEMAATİNDEN

Ahmet Altan 10 Kasım 2007 tarihli Zaman gazetesinde yayımlanan röportajda, Taraf gazetesinin ilan gelirlerine dayanacağını söylemişti.
15 Kasım 2007 tarihinde yayına başlayan Taraf'taki ilanlara bakıyoruz, 'Alkım Yayınları' dışında, 2008'e kadar ilk bir ayda 'Kimse Yok mu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği' ağırlıkta.
Kimse Yok mu Derneği 2002 yılında Fethullah'ın Samanyolu Televizyonu bünyesinde 'Kimse Yok mu?' programı ile başladı. AKP iktidarı Kimse Yok mu Derneği benzeri vakıf ve dernekler için gelir vergisi kanununu değiştirdi, bu derneklere yapılan bağışlar vergiden muaf tutuldu… 'Kimse Yok mu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği', şimdi 5 kıtada faaliyet yürütüyor, katrilyonlara hükmediyor.


Uzmanlar, Fethullah cemaati üzerinden aktarılan paraların asıl kaynağının Amerika olduğunu, Soros'un açık toplum enstitüsünden geldiğini belirtiyorlar.
Devletin Halkbank ve Vakıfbank'ı ile Fethullah Gülen, daha ilk aydan Taraf'a ilan verenler arasındaydı!

DEVLETİN TMSF'Sİ BASTI, DAĞITTI

Taraf'ın tanıtım ilanları da Fethullahçı Zaman gazetesi tarafından yayımlandı. Hem Zaman, hem Fethullah'ın diğer yayın organı Aksiyon, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar röportajlarıyla gazetenin tanıtımını yaptı. Taraf'ın iki de transferi var Zaman'dan. Biri, bildiğiniz Etyen Mahçupyan, öbürü Gülen bursuyla Amerika'da eğitim gören Leyla İpekçi.

Taraf, bir devlet kuruluşunun, TMSF'nin elindeki Sabah'ın baskı tesislerinde (Princity) basıldı, dağıtımını da TMSF'ye teslim edilen Merkez Dağıtım yaptı. Alkım'ların TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'le yakın ilişkisi olduğu belirtiliyor.

Sabah gazetesi tüm tesisleriyle birlikte Damat Bey'in Çalık Holdingine devredildikten sonra ise Taraf, yine aynı tesislerde basılıyor, yine Çalık Holding'in elindeki Turkuvaz Dağıtım tarafından dağıtımı yapılıyor.

Çalık dışındaki taliplilerin Sabah ihalesinden en ufak bir ses çıkarmadan çekilmesinde de Amerikan-İsrail diplomatlarının ya da istihbarat kuruluşlarının etkisi var mıdır, ne dersiniz?

ALTAN, 'EGEMEN GÜÇ'TEN DAHA FAZLA DESTEK TALEP EDİYOR

'Eğer sizin sattığınız mal zararla satılıyorsa, bu zararı başka yerden karşılamak zorundasınız' demişti Ahmet Altan, Taraf gazetesi çıkmadan 5 gün önce. 10 Kasım 2007 tarihli Zaman'da yayımlanan röportajda Altan, sözlerini şöyle sürdürüyordu: 'Bu da sizi bir yere karşı boynu eğik hale getirir. O yerin neresi olacağına siz kendiniz karar verirsiniz. Ya bir iktidardır, ya bir hükümettir, ya egemen bir güçtür, ya size ilan verecek olandır. Biz hiç kimseye karşı boynumuz eğik olsun istemiyoruz. 1 YTL'den satmamızın nedeni bu.'

Ahmet Altan'ın anlattığına göre Fethullah cemaatinden gelen ilan paraları ile iktidarın baskı-dağıtım desteği, gazetenin 1 milyon liradan daha ucuza satılmasına olanak vermiyordu. Daha büyük paralar gerekiyordu.

Kendi deyimiyle 'Vatan satıcısı' Altan, bağlı olduğu 'egemen güç'ten daha fazla destek talep ediyordu.
O destek 4 ay içinde geldi. Taraf, 8 Mart 2008 tarihinden itibaren 40 kuruşa düşürüldü.

AYDA EN AZ 500 BİN DOLAR!

40 kuruşa gazete çıkarmak, ayda en az 500 bin dolar zarar demek. Yayın sektöründen işadamları, 'Matbaanız ve dağıtım şirketiniz yoksa, zarar 1 milyar dolara yaklaşır' diyor.

Taraf, ilk 4 aylık yayın çizgisiyle bu parayı 'hak etmişti'! Pentagon güdümlü Fethullahçı gladyo da daha çok satan bir 'tetikçi gazete'ye ihtiyaç duyuyordu. Değişik gazetelerdeki bağlantı mekanizmaları artık temel operasyonlar için yeterli sonuç vermiyordu. ABD-İsrail bağlantılı Fethullah sermayesi daha aktif bir biçimde Taraf'a para akıtmalıydı.
4. ayında, Taraf gazetesine ve Alkım Yayınevi'ne 'çok büyük para akışının başladığı' belirtiliyor.
Taraf odaklı para akışı ve karmaşık ilişkiler öyle boyutlara geldi ki, Aydınlık'ın edindiği bilgilere göre, 40 yaşında medya patronu olan Başar Arslan şu sıralar paniğe kapılmaya başladı.

İLK BÜYÜK ERGENEKON BASKININDAN 13 GÜN ÖNCE

Taraf gazetesinin 40 kuruşa düşürüldüğü tarih 8 Mart.
Fethullahçı gladyonun üçüncü ve ilk geniş kapsamlı Ergenekon operasyonunun tarihi 21 Mart.
21 Mart'ta Türkiye, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'ten, Cumhuriyet, Aydınlık ve Ulusal Kanal Genel Yayın yönetmenlerine, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'na varan geniş çaplı bir operasyonla sarsıldı.
İşte, Taraf o günler için çıkarılmıştı.

FETHULLAHÇI İSTİHBARATIN PSİKOLOJİK SAVAŞ BÜLTENİ

Taraf işin öylesine göbeğindeydi ki, sanık avukatlarına gösterilmeyen 'belgeler' Fethullahçı gladyo tarafından Taraf'a servis ediliyordu. Bunların en çarpıcısı, baskından önce Alkım Yayınları'nın Ankara'daki bürosundan Taraf'a fakslandığı anlaşılan 'Yargıtay Krokisi' belgesiydi…
Fethullah, Taraf'ı yalnız parayla değil, kirli haberlerle de besliyor.
Taraf, Fethullahçı istihbaratçıların servis ettiği haberlerle çıkıyor. Emniyet'te yuvalanmış F tipi istihbararatçıların basın bülteni gibi.
Ahmet Altan'ın medyayı peşlerinden sürükleme iddiasıyla, 'Babıâli'nin kimyasını değiştireceğiz!' sözleri böylece anlam kazanıyordu.
Gazete hem F tipi istihbaratçıların yürüttüğü psikolojik savaşın aracı misyonunu yürütüyor, hem de haber kaynaklarının Genelkurmay'dan olduğu yalanını ortaya atıyor. Bu da tipik bir istihbaratçı numarası. Fethullahçı Gladyo'nun çok sık başvurduğu bir tertip.

HER GÜN SATIR SATIR ÇEVİRİSİ YAPILIP, AB'YE SUNULUYOR

Gazeteyi çıkaran Alkım Yayınevi'nin sahibi Savaş-Başer Arslan kardeşler, Brüksel'deki büroları kanalıyla Avrupa Birliği'yle de ilişkiye geçtiler.
Taraf gazetesi'nin satır satır çevirisi yapılıp her gün Avrupa Birliği'nin önüne konuluyor!
AB, gazetelere doğrudan hibe yapamıyor ama yayınevlerine yapabiliyor. Alkım Yayınevi'nin, Ahmet Altan'ın 'İçimizdeki Bir Yer' adlı romanının, 2004'te AB parasıyla basıldığı belirtiliyor. 1 milyon adet basılıp maliyetinin 4'te biri fiyatına satılan Altan projesi, AB fonlarınca desteklendi. Gazete bayilerine kadar ulaştırılan kitap için bakkallara bile standlar yerleştirmişti. Ardından, Alkım yayınları Sabah Gazetesi'yle işbirliği yaparak Milli Eğitim Bakanlığı onaylı Yüz Temel Eser'i basmıştı.
AB ile kurulan bu köklü ilişkilerin, bugün para kanallarının çeşitlenmesinde etkili olduğu belirtiliyor.

HARİRİ'DEN ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ'NE…

Haziran ayından itibaren Taraf'ta yayımlanan ilanlar çoğaldı ve çeşitlendi: Uluslararası Af Örgütü, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Asya Finas… İsrail-MI6 bağlantılı Hariri'ye satılan Türk Telekom'un tam sayfa ilanları Taraf'ta dikkat çekici sıklıkta yayımlanıyor.
İlan, bir gazeteye para aktarmanın yasal ve gözle görülür yöntemi. Ama tek yöntem değil.
Bir bankacı, 'Unutmayın Türkiye'de para giriş çıkışı çok kolaydır. Hiç bir denetim yok' diyor.

TARAF AKP'Yİ HİZAYA SOKUYOR

Taraf, Nisan-Mayıs aylarında yaptığı yayınlarda 'Ergenekon Ordu'ya uzanmalı' kampanyası yürüttü. Bu yayınlar sırasında Taraf, Tayyip-Gül bölünmesinde açıkça Abdullah Gül yanlısı yayın yaptı. Zamanında Taraf'a destek veren Tayyip Erdoğan, bu kez Taraf gazetesinde 'korkaklıkla' suçlandı…
Yasemin Çongar, 2 Haziran 2008 tarihli Aksiyon'da yayımlanan röportajında şöyle diyordu:
'Diyelim ki AK parti büyük bir pazarlık yaptı, Ergenekon'u güdük bıraktı, AB konusunda zaten durgun olan politikasını sürdürme sözü verdi, diyelim ki devletin antidemokratik alışkanlıklarını ve uygulamalarını sorgulamayacak noktaya geldi, o zaman kapatılmaz belki; ama AK Parti, AK Parti olmaktan çıkar. Bu toplum da önümüzdeki seçimde başka bir parti bulur kendine.'

PSİKOLOJİK SAVAŞIN KARARGÂHI

Haziran'dan itibaren Taraf gazetesi, hemen her gün TSK'ya karşı bir yalan uydurup manşetine taşıdı. İşte birkaç manşet 'haber':
- Genelkurmay'ın yeni kontrgerilla planı (2 Haziran).
- Asker- Rektör kumpası (8 Haziran).
- Yakında darbe olacak (10 Haziran).
- Genelkurmay'ın Türkiye'yi biçimlendirme planı (20 Haziran).
- Dağlıca baskını biliniyordu (25 Haziran).

ORG. BÜYÜKANIT: O GAZETEYİ FİNANSE EDEN KİM ONA BAKIN!

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 20 Haziranda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı duvarına asılan Atatürk Rölyefi'nin açılış töreni sonrasında verilen resepsiyonda şunları söyledi; ' O gazeteyi finanse eden kim, siz ona bakın; bakın sadece o gazetenin finansörü diyorum.' Orgeneral Büyükanıt'ın 'O gazete' dediği Taraf. Genelkurmay Başkanı, aynı resepsiyonda şunları da söyledi; 'Dünyada bu kadar saldırıya uğrayan başka bir silahlı kuvvvetler var mı? Hele ki bu dönemde. Terörle mücadelede en başarılı olduğu bir sırada.'
Gazete, 20 Haziran 2008 tarihli sayısında, Genelkurmay Karargahı'nda hazırlandığını iddia ettiği bir dökümanı manşet yapmıştı. İşte Org. Büyükanıt da 'o gazetenin finansörü' nü bu son saldırıdan sonra gündeme getirdi. Aydınlık'a ulaşan bilgiye göre Genelkurmay Başkanı, bunları söylerken 'finansörün' kim olduğunu da bilerek söylüyordu. Ama Taraf'ın Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Fethullahçı para kaynakları apaçık olduğu halde, bu sefer de Genelkurmay Başkanı'nı 'bildiği para kaynağını açıklamaya' çağırdı. Gazetenin 22 Haziran 2008 tarihli manşeti de bu yöndeydi.

… VE 1 TEMMUZ

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden emekli iki subayın, Org. Hurşit Tolon ve Org. Şener Eruygur'un tutuklanmasıyla sonuçlanan son operasyonla birlikte Taraf, adeta bayram ilan etti. 2 Temmuz günkü manşet şöyleydi: Cumhuriyet tarihide ilk defa/ Darbeci paşalar göz altında.
6 Temuz 2008 tarihli Taraf'ın manşeti şöyleydi: Yargılanacaklar! Aynı gün, Emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu öne sürülen 'Darbe günlükleri' Taraf gazetesince yeniden piyasaya sürüldü. Taraf bununla da kalmadı, bir darbe planı daha piyasaya sürdü.
Operasyon günü Taraf yine TSK'ya saldırı halindeydi. 1 Temmuz günü Taraf gazetesi, CİA'nın kontrolundaki Tuncay Güney'in ifadelerine dayanarak, Ordu'nun bölündüğünü öne süren bir manşetle çıkmıştı…

NEDEN TSK HEDEF?

Yasemin Çongar, Aksiyon'daki röportajında TSK'yı neden hedef aldıklarını anlattı. 1 Mart Tezkeresinin reddedilmesi Çongar'da, onların jargonuyla travma yaratmış anlaşılan. 'Amerikan Merkezî Kuvvetler Komutanlığı askerleri gemide bekliyordu Türkiye üzerinden Irak'a geçmek için. Son anda savaş planları bozuldu' diyor Çongar, 'Amerika'nın çıkarları Irak'ın bölünmemesinden yana. Yine o çıkarlar, Irak'ın bugünkü federal yapısını koruyarak Türkiye ile sağlam ilişkiler kurmasını gerektiriyor.'

Ahmet Altan da Zaman'a konuşurken TSK'nın Kuzey Irak operasyonuna şiddetle karşı çıkıyor ve şöyle diyor:

'Bunun bedelini kim ödeyecek? Onlar mı, çocuklar mı?'
Yine Yasemin Çongar, 'Genç Siviller'in düzenlediği bir panelde 'Ergenekon sadece toplum düşmanı değil, dünya düşmanı bir örgüt' diyordu, 'Türkiye'yi dünyadan koparmaya çalışıyor.' Kimden? Çongar'ın yanıtı şöyle: 'Başta Avrupa Birliği'nden, ABD'den ve diğer ülkelerden de.'

TSK DÜŞMANLIĞI, TARAF İÇİNDE DE TARTIŞMA YARATTI

Taraf'ın yayınları gazetenin kadrosu içinde de tartışma yarattı. Mayıs ayı içinde bazı muhabirler gazeteden istifa etti. 27 Mayıs 2008 tarihli Gerçek Gündem internet sitesinde 'Ahmet Altan'a istifa şoku' başlığıyla yer alan habere göre istifacılar arasında Alev Er de vardı:

'Taraf Gazetesi'nin yayın politikasına dayanamayan yedi kişi ilişiğini kesti. Taraf Gazetesi'nin Fethullah Gülen-Abdullah Gül hayranlığı çalışanlarını da bıktırdı. Gazetenin yedi çalışanı yönetime istifasını sundu. Gazetecilerin ayrılma gerekçesinin 'yayın politikası' olduğu öğrenildi…'

'Bize böyle bir gazete yapılacağı söylenmemişti' diyordu ayrılanlar. 'Demokrat, sivil, özgürlükçü bir gazete yapılacaktı. Ancak 17 Mayıs günü Deniz Gezmiş hakkında (ırkçı-yabancı düşmanı) diye bir yazı basıldı. Herkesin kafası karıştı. Biz de bu tablo içinde görünmek istemedik.' Bir başkası şöyle konuşuyordu: 'Fethullah Gülen ve Abdullah Gül yanlısı gazete yapılıyor. Belgesiz bilgisiz bir şekilde TSK karşıtı haberler yer alıyor. Bunu anlatmaya çalıştık. Ama kimse dinlemedi.'
Haziran başında ise bir kısım Alkım Kitabevi üyeleri 'sola ve devrimci değerlere karşı kampanya başlattığı için' üyeliklerinden istifa ettiler. 'Biz artık niyetin ne olduğunu anlamış bulunuyoruz' diyordu istifacılar, 'Vakit, Yeni Şafak, Zaman gibi bir yayın olacaksa Taraf gazetesi, kimsenin tuttuğu yok. Ancak net olarak açıklasın, Truva atını kimse oynamasın!'

İSRAİL KONSOLOSLUĞU'NDAN TARAF'A ZİYARET

Yalnızca Amerikan Konsolosluğu değil Taraf için kollarını sıvayan.
Gerçek Gündem adlı internet gazetesi, 8 Temmuz günü Taraf Gazetesi'ni İsrail Konsolosluğu'nda görevli bir kadın ile bir erkeğin ziyaret ettiğini yazdı. Ziyaretçilere üç de koruma eşlik etmişti. Haberde şu satırlara yer verildi:
Taraf'ın İstanbul Kadıköy'deki bürosunu ziyaret eden İsrail konsolosluğu yetkilileri, binaya zırhlı bir araçla geldi. Taraf'taki gazetecilerin Gerçek Gündem'e verdiği bilgiye göre, İsrail yetkilileri önce Yasemin Çongar'la ardından ise Ahmet Altan'la görüştü. Ziyaretçiler, Altan ve Çongar, daha sonra hep birlikte yemeğe çıktılar.

Yasemin Çongar'ın başka görevleri de var

Taraf için ta Amerika'dan getirilen Yasemin Çongar, 'Milliyet'in önerdiği tepe yöneticilik teklifini de bağımsız gazetecilik yapabilmek adına reddettiğini' anlattı orda burda. Ayrıca onun görevi gazetecilikle, hatta Taraf'la sınırlı değildi.
2 Haziran 2008 tarihli Aksiyon'da şöyle diyordu Çongar: 'Batı artık Türkiye ile ilişkilerini tamamen devlet üzerinden değil, iş dünyası ve sivil toplum üzerinden de kurmaya başladı. Sadece İstanbul ve Ankara'yla değil, Anadolu ile de temas ediyorlar artık. Taraf için döndüğümden beri 7 ay içinde birkaç kez Güneydoğu'ya gittim, Orta Anadolu'yu 10 yıl aradan sonra gördüm…'
Çongar'la kol kola gördüğümüz isimlerin başında Yıldıray Oğur geliyor. Oğur, 'Genç Siviller' adlı örgütün başkanı. Soros'tan besleniyor, Türkiye'de de 'turuncu devrim' denemesine hazırlanıyorlar.

Adları daha yeni duyulmuştu ki, Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığına getirilir getirilmez Yıldıray Oğur'u köşkte konuk etti. Oğur, Genç Siviller'in simgesi olan kırmızı Convers marka ayakkabı hediye etti Cumhurbaşkanı'na; 'asker postalını protesto' anlamı taşıyordu Gül'e verilen hediye.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin:

Tertip çöküyor! Amerika ve Fethullahçı Gladyo panik içinde!



Son bir hafta içinde İşçi Partisi’ne yönelik Psikolojik Savaş’ın ağırlaştığını görüyoruz. Malum basın yayın organlarının manşetine her gün Partimizle ilgili olarak yeni bir yalan çıkarılıyor.

Yalan kampanyası, tertibin çöktüğünün kanıtıdır. Başka bir şey değil.

İşçi Partisi, yalanların karşısına gerçeklerle çıkmaktadır.

Öte yandan Savcı Zekeriya Öz, 23 Temmuz günü Atv muhabirine “Operasyon’un merkezinde İşçi Partisi ve Ulusal Kanal var” diyerek hem bir itirafta bulundu hem de bir fiyaskoyu kendi ağzıyla söylemiş oldu.

Hani bu Ergenekon operasyonu bir darbe soruşturması idi?



EŞREF BİTLİS SUİKASTİ

Yeni Şafak’ın CIA ajanı Haham Tuncay’ı tanık göstererek kafa karıştırmaya ve asıl faillerini gizlemeye çalıştığı cinayetlerden biri, eski Jandarma Genel Komutanı org. Eşref Bitlis’in uçağının sabotajla düşürülerek şehit edilmesidir.

Eşref Bitlis, Amerika’nın kukla devlet projesine karşı olduğu ve Çekiç Güç’ün hem PKK’ya silah verilmesinde rol aldığı, hem de kukla devlet olayındaki rolünü gördüğü ve buna engel olmaya çalıştığı için şehit edildi.

Bu suikastın o zaman ne yazık ki üstü örtülmeye çalışıldı. Olayın üzerine giden ve bunun bir Amerikan cinayeti olduğunu açığa çıkartan İşçi Partisi’dir.

Genel Sekreterimiz Avukat Sayın Nusret Senem açılan davada müdahil avukat olarak görev yaptı. ODTÜ ve İTÜ’den aldığımız bilirkişi raporları ile uçağın buzlanma sonucu değil, sabotaj sonucu düştüğünü kanıtladık.

Genel Başkanımız üst üste yaptığı üç basın toplantısı ile ulaştığımız gerçekleri kamuoyuna açıkladı.

Aydınlık dergisi konuyu defalarca kapak konusu olarak işledi, araştırdı ve ortaya çıkan gerçekleri kamuoyuna sundu. Merkez Karar Kurulu üyemiz, gazeteci arkadaşımız Sayın Adnan Akfırat olayı bütün boyutları ile araştırdı ve vardığı sonuçları kitaplaştırdı.

İşçi Partisi bütün bu gerçekleri açıkladıktan sonra Tuğgeneral Veli Küçük, 1996 yılında makam odasında, iki kurmay albayın hazır olduğu bir görüşmede, Aydınlık muhabirine sabotajın Amerika tarafından yapıldığını açıkladı.

Bütün bunlar belgelerle kanıtlıdır. Yeni Şafak yalan söylemektedir.



HALİT GÜNGEN ARKADAŞIMIZIN ÖLDÜRÜLMESİ

Yeni Şafak Gazetesi 24 Temmuz tarihli yayınında CIA ajanı Haham Tuncay’ın yalanlarına gene manşetten yer vererek İşçi Partisi’ne ve Türk Ordusu’nu hedef alan bir yalan haber daha yaptı.

Yeni Şafak gazetesi, “2000’e Doğru Diyarbakır Muhabiri Halit Güngen Hizbullah militanlarının Jandarma’da eğitildiğinin fotoğraflarını çekti ve Dergi merkezine gönderdi ve bunun üzerine öldürüldü” diyor.





Baştan sona yalan! Gerçek şudur:

Halit Güngen’in “Hizbullah Çevik Kuvvet merkezinde eğitiliyor” başlıklı haberi, 16 Şubat günü çıkan 2000’e Doğru dergisinde yayınlandı. Ve iki gün sonra 18 Şubat 1992’de arkadaşımız Gladyo tarafından katledildi.



UĞUR MUMCU CİNAYETİ

Partimize karşı saldırıda kullanılan “malzeme”lerden biri de İşçi Partisi’nde “Uğur Mumcu cinayetine ilişkin belgelerin bulunduğu” yolundaki haberlerdir.

Genel Başkan Yardımcılarımız Sayın Ceyhan Mumcu ve Sayın Mehmet Cengiz 17 Temmuz günü yaptıkları basın toplantısında Uğur Mumcu Cinayeti üzerine çıkan yalan haberler ile ilgili olarak şunu söylediler:

“Bizler Mehmet Cengiz ve Ceyhan Mumcu, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcılarıyız. Birimiz Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu gibi Türkiye’nin değerli aydınlarının katline ilişkin davalarda müdahil vekili olarak görev yaptık. Diğerimiz Uğur Mumcu’nun ağabeyi ve ‘Umut Davası’ müdahilidir.”

Dolaysıyla Amerika’nın işlediği bu cinayetlere ilişkin belgelerin İşçi Partisi’nde olmasından daha doğal ne olabilir? Çünkü İşçi Partisi katledilen aydınlarımızın Partisi’dir. Saldırıya uğrayan bütün aydınlarımızın davasını üstlenmiştir.

Yalan haber yazanların eksik bıraktıkları önemli nokta, bulunduğunu iddia ettikleri belgelerin birer örneğinin de ilgili dava dosyalarında bulunduğudur.



DİYARBAKIR MİTİNGİ

İşçi Partisi 9 Haziran 2007’de Diyarbakır’da başarılı bir “Barış ve Kardeşlik Mitingi” gerçekleştirdi.

Mitinge büyük çoğunluğu Bölge halkından olmak üzere yaklaşık 10 bin yurttaş katıldı. Hiçbir olay çıkmadan ve büyük bir disiplin içinde gerçekleştirilen mitingimizin temel hedeflerinden biri Amerikan emperyalizmine Diyarbakır’ımızdan bayrak göstermekti.

Aradan tam 13 buçuk ay geçtikten sonra 22 Temmuz günü Vakit gazetesinin manşetinde yer alan yalan haber, mitingimizin ne kadar etkili olduğunu ve hedef aldığı gücü yani Amerika’yı ne kadar rahatsız ettiğini kanıtlıyor.

Amerika ve işbirlikçileri Türk’ü ve Kürt’ü birbirine kırdırmaya çalışıyor. Diyarbakır’da son derece başarılı bir “Kardeşlik mitingi” onları korkutmasın da kimi korkutsun?

Dikkate değer çok önemli bir nokta, daha önce köylerinde Cumhuriyet Bayramı kutlaması gerçekleştiren ve 9 Haziran 2007’deki “Birlik ve Kardeşlik mitingine bütün gücüyle katılan Bismil Cumhuriyet (Aslanoğlu) köyünün İşçi Partisi Temsilcisi Muhyettin Öksün’ün ve yeğeni Ömer Öksün’ün aynı günlerde (17 Temmuz 2008) ağa’nın adamları tarafından katledilmeleridir.



EN BÜYÜK TANIK: CIA AJANI HAHAM

Operasyon medyasının hala en büyük ve biricik “Tanığı” CIA ajanı ve “Tanrı’nın İsrail’i için çalıştığını” söyleyen Haham Tuncay Güney.

CIA ve MOSSAD Türkiye’nin milli güçlerine saldırmak için her gün yeni senaryolar ve yeni yalanlar söyletiyorlar Haham Tuncay’a. Fethullah medyası AKP yandaşı basın ise bu yalanları manşetten duyuruyor.

İşbirliği yapan takıma bakın: CIA, MOSSAD, Soros, Haham Tuncay, Fethullahçı Gladyo, AKP ve PKK!



CIA AJANI HAHAM TUNCAY’A MI; YOKSA GENELKURMAY BAŞKANININA MI İNANACAĞIZ?

Yalanları belgelerle çürütüyorsunuz. Ama aynı yalanlar büyük bir yüzsüzlükle tekrar yayınlanıyor.

Doğu Perinçek’in referansıyla TSK’dan subayların refakatinde Barzani, Talabani ve PKK’ya silah gönderildiği yalanında olduğu gibi. Genelkurmay Başkanlığı yaptığımız başvuru üzerine bu iddiayı yalanlayan bir cevap gönderdi. Cevabı basına verdik. Ama yalan tekrar servise konuyor.

Sorun şudur: Haham’a mı yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanına mı inanacağız?

AKP ve Fethullahçı takım Haham Tuncay’a inanıyor, milletimiz ise Türkiye Cumhuriyetinin Genelkurmay Başkanlığı’na inanıyor.




İŞÇİ PARTİSİ’NİN ORTAYA ÇIKARIP, MÜCADELE ETTİĞİ

GLADYO FAALİYETLERİNDEN BAZILARI

İşçi Partisi, Amerikan emperyalizminin Türkiye’de örgütlediği SüperNATO, diğer adlarıyla Gladyo veya Kontrgerillanın her karanlık faaliyetini açığa çıkarmış, kendi ifadeleriyle Gladyo’yu birçok kere felç etmiştir.

Türkiye halkı;

· 1970-1980 arasında Kontrgerillanın karanlık faaliyetlerinden;

· Çiller Özel Örgütü’nden;

· Susurluk’un ne olduğundan;

· Hizbullah’ın Gladyo tarafından kurulduğu, Emniyete ait Özel Harekât’ta eğitildiklerin-den;

· Eşref Bitlis’in Amerika tarafından düzenlenen suikast sonucu şehit olduğundan;

· Karen Fogg’un yıkıcı faaliyetlerinden;

· Fethullahçı F Tipi örgütlenmeden;

· PKK’nın MİT tarafından kurdurulduğundan;

· Tayyip Erdoğan’ın BOP eşbaşkanı olduğundan;

· Abdullah Gül’ün ABD ile 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma yaptığından;

Vb. vb. İşçi Partisi’nin mücadelesi ve aydınlatması sonucunda haberdar olmuştur.



İŞÇİ PARTİSİ MAFYA TARİKAT GLADYO REJİMİNİN BÜTÜN KARANLIK İŞLERİNİ ORTAYA ÇIKARIP VE HALKA AÇIKLAMIŞTIR VE AÇIKLAYACAKTIR

İşçi Partisi, 40 yıldır Küçük Amerika düzeninin Mafya Tarikat Gladyo rejiminin bütün suçlarını birer birer tespit etmiş, nedenlerini ve faillerini ortaya çıkarmış ve halka açıklamıştır. Bunun içindir ki bu belge ve bilgilerinin tamamı, bilginin halka ulaşacağı doğru adrese yani İşçi Partisi’ne gelmektedir.

İşçi Partisi Amerikan emperyalizminin ve yerli işbirlikçilerinin korkulu rüyası olmuştur. Onlar her Türkiye düşmanı faaliyetlerinde İşçi Partisi duvarına çarpmışlardır. Ve çarpmaya devem edeceklerdir.

Bunun için saldırıya uğruyoruz. Genel Başkanımız ve arkadaşlarımız bunun için hapisteler. Ama biz bundan şikâyetçi değiliz.

Vatanımıza ve milletimize karşı duyduğumuz sorumluluğun gereğini yapıyoruz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Daha birşey kanıtlanmamışken, suçu sabitleşmemiş kişilere kesin teröristmiş gibi davranan belli görüşteki yayın organları var. Burada abiler varken horizon'un aynı şeyi yapması çokta garip değil. Çamur atma bu olayın başından beri hükümetin en sevdiği oyuncağı oldu. Kendileri eylemi yapınca münferit olay oluyor ama burada kanıtlanmış birşey yokken otomatik olarak terörist kabul ettirilmeye çalışılıyor. %47'ye tav olan gençlerin dramı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Glatheros said:
arkadaşlar, türk hukukuna göre yürürlükteki bir dava hakkında konuşmak, yorum yapmak, tarafların suçluluğu kanıtlanmadan suçlu olduklarını söylemek, bunları halka açık bir yayın organında dile getirmek, hapis cezasına kadar gidiyor.

bilgilerinize

bazı gasteler hergün yaparken suç olmuyor mu
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Allah Allah , komikmisinz ? ne demişim ben suçlular mı demişim ? Belgeleri nasıl yalanlayacaklar diyorum.


Aksine burda suçlu suçsuz oldukları daha belli olmadan birsürü adam suçlu olmadıklarını savunuyorlar. Hepsi melek , gökten inmiş suçlu olamazlar gibi. Kendi yaptığımızı lütfen başkalarının üstüne atmayalım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Horizon said:
Allah Allah , komikmisinz ? ne demişim ben suçlular mı demişim ? Belgeleri nasıl yalanlayacaklar diyorum.


Aksine burda suçlu suçsuz oldukları daha belli olmadan birsürü adam suçlu olmadıklarını savunuyorlar. Hepsi melek , gökten inmiş suçlu olamazlar gibi. Kendi yaptığımızı lütfen başkalarının üstüne atmayalım.


Allah allah , komikmisin? Bu söylediğin ne dalga mı geçiosun sen bizimle hayret bişey ya kendi yazının başında kurduğu cümleyi yazı sonunda red ediyor komikliğe bak

Akp de de herkes melek gökten indi dimi? kimse öyle bir savunmayla korumuyor yargılananları uydurma
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Diablo , türkçeyi biraz öğren anlamları , cümle içindeki anlamları vs. Boşuna konuşmayayım çok gereksiz bir cevap vermişsin. Ortada belge var bunun yalanlanması suçlu , suçsuzluğunu ispatla anlamında değildir.

Diğer uydurma dediklerini de ergenekonla ilgili birçok başlıkta kanıyla canıyla tutuklananları savunan mesajlarda görebilirsin. O bir benzetmedir. Hayırlı işler sana.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bi ara burda pkk sitesinin linki verilmişti, namaz gazetesiyle birlikte orayıda takip etmeye başladım , bütün PKK yaptı denilen şeyleri onlarda ergenekon yaptı demeye başladılar aynı namaz gazetesi gibi , merak ediyorum bütün açıklanamayan olayları ergenokon yaptı demek mantıklı mıdır? yani okuduklarımdan sonra bunlar yapmıştır diyen biri olsam herhalde ergenekon = allah olmalı.


PKK yandaşlarının iddaaları ile namaz gazetesinin iddaaları uyuşuyor nasıl bir çelişki bu , insan bir noluyor demez mi bu AKP sempatizanı olmayan ama kendine demokrat arkadaşlar ?



Bu kadar mı büyük kudretli kuvvetli bir örgüt bu benim esas merak ettiğim bu ? yine dolaplar dönüyor ülkede bence başka birşey değil , herşey koltuk sevdasından.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ergenekon İddianamesi baştan aşşağıya yalan, tutarsız ve çelişkidir.

Önce Ergenekon İddianamesinin hazırlanma aşamasından bahsedeyim. Nedense insanlar hakkında suçlama iddiaları "şunla aynı fotoğrafta yer almış, bunla aynı yemeğe katılmış, buna verilen ödül şuna da verilmiş, demek ki bunlar ergenekon üyesi" gibi şeylerden öteye gitmiyor. Bu konuda bir örnek vereyim. Ben teyzemi fazla sevmiyorum. Teyzem farklı şehirde ben farklı şehirdeyim. Telefonla konuşmayalı birkaç yıl oldu. Teyzemlerle fazla konuşma, fazla iletişim halinde de değiliz. Ama oldu ya, yarın öbürgün teyzemler uyuşturucu işine girdi. Büyük bir örgüt kurmaktan suçlanıyor. Eğer böyle bir durumda "teyzesinin kızının düğününde fotoğraf çektirdi" bahanesiyle beni tutuklayıp beni "örgüte dahil olmakla" suçlarlarsa, bu budalalık olur. Tutarsızlığın bir noktası burası.

Ergenekon tutuklamalarının yapılış tarzından bahsedeyim. 6, 6.30, 7, 7.30, 8 gibi sabahın köründe alelace tutuklanıp yakalandı şüpheli insanlar. Şimdiye kadar darbe yapmamış veya yurtdışına kaçma ihtimali olmayan bu insanlar, sırf "göz korkutmak" için böyle kaptıkaçtı şeklinde tutuklandılar. "Hümanist, özgürlükçü" takılan Sabah, Yeni Şafak, Taraf gibi gazeteler, hümanist olmayan bu olayı kınaması yerine alkışladı. Her defasında Ergenekon'a çomak sokmaya çalışan Sabah gibi gazeteler yüzünden Sabah'ın yaptıklarında art niyet arandı ve Ergenekon'un inandırıcılığı azaldı. Bazı spesifik kanallarda "bunlar terör örgütüyle, darbecilikle suçlanıyor, kelepçelenerek götürülmeyecekler de nolacaktı ya" diye Ergenekon operasyonu savunulurken, aynı zamanda Darbeyi yapacak olan askerin hiç sorgulanmaması olayına ise "e mahkemeden istek gelseydi giderdi zaten" demişlerdi. Kapısında polis bekleyen, bir mesaj veya mektup gelse hemen karakola gidebilecek insanlar, çok kötü muameleye maruz bırakılmıştır. Birçok kişi de hastalanmış ve ölmüştür. Bunlar nedense "hümanist" basında hiç yer almamış tersine ölümleri desteklemişlerdir. Bir başka çelişki budur.

Tutuklanan kişilere yapılan suçlamalar çok absürttür. Darbe yapacaklar iddiasıyla tutuklanan insanlar, binlerce yıllık bir terör örgütü yükü altında bırakılmıştır. Elbette binlerce yıldır var olan bir örgütün sırf AKP'ye darbe yapmak için bunca zamandır hazırlık yapıyor olması bazı gazeteler için oldukça normaldir. Ülkedeki her kötü şeyin suçlusu bu Ergenekon örgütüdür. Yapılan herşey ise AKP iktidarına darbe hazırlığı olsun amacıyla gerçekleştirilmiştir. Uğur Mumcu'yu, Ahmet Taner Kışlalı'yu, Bahriye Üçok'u bu örgüt öldürmüştür, Danıştay saldırısını bu örgüt yapmıştır, PKK diye suçlanan tüm bombalı eylemleri ve köy baskınlarını aslen bu örgüt yapmıştır, Sivas Katliamını bu örgüt tezgahlamıştır, Malatya Katliamı'nı bu örgüt yapmıştır... Bütün bunlar sadece AKP'ye darbe yapmak içindir. Asırlardır hep bu anı beklemişlerdir. Onlarca ilde aynı anda miting düzenleyecekler, ve onmilyonlarca insanı toplamayı başarıp, daha önceden kendi aralarından seçtikleri onbinlerce silahlı adamın bu kalabalıklara ateş etmesini sağlıyacaklardı. Bu kadar uçuk kaçık ve gerçeküstü iddialarla suçlanmıştır tutuklanan kişiler. Ve belirli medyaya, tüm tutuklananları bütün bu suçlarla etiketlemeye ve onları bir numaralı toplum düşmanı konumuna getirmeye imkan tanımıştır. Bu da bir çelişkidir.

Başka bir konu ise, Savcısı tarafından "konuşulması bile yasak" olması yüzünden tutuklanan kişilerin ne ile suçlandıklarını bilememesi ve karşılığında savunma yapamaması, buna rağmen, mahkemede her konuşan şeyin ertesi gün belirli medyalara servis yapılması. Herkesin pataküte tutuklanmasına rağmen Sabah gazetesine hiç dokunulmamış olunması.

Hepsi çelişkiler ve tutarsızlıklar bütünüdür.


Glatheros said:
arkadaşlar, türk hukukuna göre yürürlükteki bir dava hakkında konuşmak, yorum yapmak, tarafların suçluluğu kanıtlanmadan suçlu olduklarını söylemek, bunları halka açık bir yayın organında dile getirmek, hapis cezasına kadar gidiyor.

bilgilerinize

Şamil Tayyar'a hiç bişi olmadı, merak etmeyin o bahsetttiğin şey lafta kalmış durumda.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...