Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Türk halkı Atatürk devrimlerinde bir travma yaşamış!


sg-1

Öne çıkan mesajlar

Yeni başlayanlar için Dengir Bey

Yeni başlayanlar için Dengir Bey


DURUN bir dakika!

"Atatürk devrimleri travma yaratmıştır" demesine bakıp, "Hoş geldin yeni Hasan Mezarcı" falan demeyin...


Dengir Bey aslında çekirdekten "Milli Görüşçü" değildir...

"Karışım"ı şöyle bir şeydir: Bir tutam "Asya tipi feodal ağalık düzeni"nden alınır... Buna bir tutam "Süleyman Demirel ile eski yoldaşlık" karıştırılır... Üstüne bir tutam "toprak ağasının hukuk okumuş çocuğu" eklenir... Ve en sonunda "narenciye ihracatçısı" sosuyla servise hazır hale gelir...

İşte karşınızda Dengir Mir Mehmet Fırat...

Adıyaman’ın Kahta ilçesinde bir aşiretin ağasıdır Fırat ve aşireti onunla gurur duymaktadır...

Durum böyle olduğu halde...

Onun, bir yabancı yayın organına, "Türkiye’de sınıf savaşı var" diye demeç vermesi, ağızlarda kekremsi bir tat bırakmaktadır...

Çünkü kimsenin aklına, "Bırak ağam bu ayakları" demek gelmemektedir...

* * *

"Çekirdekten Milli Görüşçü" ya da "Atadan / Babadan İslamcı" biri değildir Dengir Bey...

Şaraptan çakar mı bilmiyorum... Ama güneş rakı burcuna girdi mi rakısını içer...

Taşradan sıkıcı görünen meyhanelerde, bir başka letafet olduğunu keşfetmişlerdendir...

Gülüşü çapkıncadır... Ağlatır onu küpeşteler...

"Çekirdekten Milli Görüşçüler"in yaşadıkları "hızlı sosyalleşememe" ya da "kadınlarla konuşurken önü alınamayan soluk kesilmesi" gibi arızalara sahip değildir.

Mevdudi’yi bilmez... Ali Şeriati’den çakmaz... "Bu iş partiyle olur mu?" tartışmalarının acayip yabancısıdır... İmam-hatiplerin önünden geçmiş midir emin değilim...

Ama gelin görün ki...

"Ağamız", içlerinde Hasan Mezarcı ya da Şevki Yılmaz potansiyeli taşıyanların bile, "Çok yaşa Mustafa Kemal Paşa" dedikleri bir ortamda...

Topa çok pis girmektedir...

* * *

Yoksa...

Yoksa bu bir "mühtedi kompleksi" mi?

Hani "sonradan Müslüman olanların, atadan / babadan Müslüman olanlara göre bin kat daha fazla abartması" diye özetleyebileceğimiz kompleksten söz ediyorum...

Böyle bir kompleks mi var acaba Dengir Bey’de?

Çıkışları bu yüzden midir?

Yani "ağamız", aralarına sonradan karıştığı insanlara, "Ben hepinizden sonra geldim ama bakın nasıl da hepinizi geçtim" mesajı mı vermektedir?

Bilmiyorum... Bilemiyorum...

Ahmet Hakan

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bazi arkadaslar hep yaziyor "iki tarafinda ekstremi kotu, karsi tarafida dinleyin onlarla bi orta yol bulun" felan. o orta yolun bulunabilecegi en muhafazakar insan ancak ahmet hakan (o da artik ne kadar muhafazakarsa) olabilir. daha muhafazakari (ya da muhafazakar olmaya KASANI) gordugunuz gibi boyle hababam sacmaliyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

SturmVogel said:
çirkeflik mi? sen mi ben mi?

Allah rızası için bari kendine karşı dürüst ol sir

Kuran okuyamıyor musun?

Namaz kılamıyor musun?

Hacca gidemiyor musun?

İstediğin partiye oy veremiyor musun?

İstediğin dini seçemiyor musun?

Travma senin neyine?

Kuklaysan kuklayım de, yorma insanı lol

edit: "Çirkeflik" gibi utanç verici bir ifade kullanımınız yüzünden ünleminize tıkladım, haberin olsun


çirkeflik utanç verici değil yahu, fikirleri değil, adamları tartışıyosunuz..kuklalık ne alaka bilemiyorum, kimin niye kuklası olayım, böyle düşünmek için illa kukla olmak gerekse, siz de karşı tarafın kuklası olmalısınız.

şimdi bugünün şartlarıyla 80 yıl öncesinin şartlarına şöyle bakmak gerek:

o zamanlar takrir-i sükun vardı, istiklal mahkemeleri vardı. bugün onlar yok, ama anayasa mahkemesi var, orduda ve bürokraside bu zihniyette insanlar var. o gün yaşanan travmanın da bugüne etkisini yadsıyamayız. insanlar alışmış oldukları yaşantıdan kopartıldılar, değişime zorlandılar, karşı çıkanlar da sürüldü, hapse atıldı, asıldı vs..bunun bi travma yaratmadığını söylemek zaten gülünç olur.

ha günümüze geldiğimizde bütün tartışma "kamusal alan"dan çıkıyo. o alanda hepimiz kadar hakkı olan insanlar, kıyafetleri, yaşam tarzları veya kimlikleri yüzünden bu alandan mahrum bırakılıyolar. "laik yaşam tarzı" diye bişey icat ediliyo ve "kamusal alan sadece onlara ait olabilir" deniyo. sanki laiklik "yaşanabilen" bişeymiş gibi. halbuki laiklik bir yaşam tarzını veya kimliği oluşturmaz, laikliğin altında bi giyim tarzı, hayat görüşü, vicdan tanımlayamazsınız. ateizmle, deizmle, islamla, hristiyanlıkla veya milliyetçilikle, komünizmle, çeşitli ideolojilerle belki tanımlarsınız hayat görüşünüzü bi kısmını. ama laiklikle olmaz.

ayrıca, istediğin partiye oy veriyosun, ama o da ne? partiyi çat kapatıyolar. bazen askeri darbeyle, bazen hukuk adına. bunca yıllık cumhuriyet tarihimiz parti kapatmalarla, sivil siyasete müdahalelerle geçti. bunlar da travma yaratmıyo mu sanıyosunuz?

sonuç olarak bu devrimlerin tabi ki bütün toplumda travma yarattığını düşünmüyorum, destekleyenler, alkışlayanlar da elbette çok fazlaydı. biz şimdi onların mirasçısıyız. ama bu devlet ve bu topraklar sadece bize ait değil. o dönemde travmaya uğrayanlar da çok oldu ve o travma kuşaktan kuşağa aktarıldı. yapılması gereken, bu travmanın giderilmesi için onlara da devleti şekillendirmede söz hakkı tanınmasıdır, tabi demokratik çerçevede kalındığı müddetçe..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
o dönemde travmaya uğrayanlar da çok oldu ve o travma kuşaktan kuşağa aktarıldı. yapılması gereken, bu travmanın giderilmesi için onlara da devleti şekillendirmede söz hakkı tanınmasıdır, tabi demokratik çerçevede kalındığı müddetçe..


ben senin bu ezber lafını hakkaten anlayamıyorum. haldır haldır yasa değiştiren, anayasa taslağı hazırlayan, kimseyi umursamadan kulak asmadan, hatta yeri geldiğinde ilkesizce davranarak devletin işleyişini değiştiren akape denilen parti değil midir?

daha nasıl bir söz hakkı istiyormuş bu "vah zavallı travma geçirmiş gariban mazlum minik şeker halk" ?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

vah canııım "türban önceliğimiz değil halkın %1.5 uğunu ilgilendiriyor" diyen kimdi?

toplumun azımsanmayacak kısmını sallamadan, bir mutabakat bir uzlaşma ortamı sağlamadan, böyle karga tulumba saçma sapan yasa çıkartırsan. çıkarttığın yasa "kimse yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz" gibi garabet bişi olursa ohoo..

biliyorum ağzının suyu akıyor da; akp muhtemelen kapanmayacak o kadar heveslenme.

hadi bunu geçtim, türban dışındaki yaptığı 100 lerce belki 1000 lerce değişiklik ney ??

hocam olmaz böyle oy hakkı olmayan zenci köle modunda gezmeyin etrafta hakkaten saçma.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
ister evir, ister çevir, bu ülkenin temellerinde de, Atatürk'ün ilkeleri arasında da "demokrasi" yok, öyle bi sözcük bile yok. yanlış mı biliyorum, halkçılık, devletçilik, laiklik, cumhuriyetçilik, inkılapçılık, milliyetçilik. bugün insan hakları ve demokrasi öyle tanımlanmış durumda ki, en başta bu 82 anayasası olmak üzere bugüne kadarki bütün anayasaları kaldırıp anında çöpe atmak gerekiyo. o yüzden bağrınıyoruz sivil anayasa diye, ama hala sen dincisin, liboşsun, sorosçusun, yeşilcisin, bilmemne de bilmemne..aşamadınız şunu.


halkçılık ilkesinde sence 1 bile demokrasi yok, öyle mi? O zaman bana demokrasi ile halkçılık arasındaki farkları söyler misin?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Rahan said:

toplumun azımsanmayacak kısmını sallamadan, bir mutabakat bir uzlaşma ortamı sağlamadan, böyle karga tulumba saçma sapan yasa çıkartırsan. çıkarttığın yasa "kimse yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz" gibi garabet bişi olursa ohoo..


roflcopter artık..
mecliste 3 parti, toplam 411 milletvekili imza atmış yasaya, hala mutabakat..daha kimle, neyle mutabakat? yasakçılarla mı? yargıçlarla mı? askerle mi?

halkçılıkla demokrasi arasındaki fark şu: halkçılık ilkesine göre halk, sınıflardan oluşan bir bütün değil, birleşmiş, kaynaşmış bir kitledir. o yüzden halkın tek bir "kimliğe" ve tek bir "ülküye" sahip olması beklenir. bugünkü demokrasi ise (gelişen kapitalizmle de beraber) toplumda sınıfların olduğunu kabul eder ve bununla birlikte farklı kimliklerin (yani farklı "ülkülere" sahip insanların) de bir ülkenin asli unsuru olduğunu belirtir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
Rahan said:

toplumun azımsanmayacak kısmını sallamadan, bir mutabakat bir uzlaşma ortamı sağlamadan, böyle karga tulumba saçma sapan yasa çıkartırsan. çıkarttığın yasa "kimse yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz" gibi garabet bişi olursa ohoo..


roflcopter artık..
mecliste 3 parti, toplam 411 milletvekili imza atmış yasaya, hala mutabakat..daha kimle, neyle mutabakat? yasakçılarla mı? yargıçlarla mı? askerle mi?

halkçılıkla demokrasi arasındaki fark şu: halkçılık ilkesine göre halk, sınıflardan oluşan bir bütün değil, birleşmiş, kaynaşmış bir kitledir. o yüzden halkın tek bir "kimliğe" ve tek bir "ülküye" sahip olması beklenir. bugünkü demokrasi ise (gelişen kapitalizmle de beraber) toplumda sınıfların olduğunu kabul eder ve bununla birlikte farklı kimliklerin (yani farklı "ülkülere" sahip insanların) de bir ülkenin asli unsuru olduğunu belirtir.


Ya halkçılık ilkesini anlamamışsın yada bilerek demagoji yapıyorsun.

Halkçılık ilkesinde bahsedilen; sınıflar, aile, fert arasında ayrım yapmama sebebi herkesin kanunlar karşısında eşit muamele görme zorunluluğunu belirtmesidir.

Daha açıklayıcı olmaya çalışayım. Halkçılık ilkesine anlam kayması yaptırarak "işte bakın demokrasiye aykırı" diyemezsin. Çünkü cumhuriyet zaten demokrasinin devlet şekline uyarlanmış halidir. Halkçılık ise bireylerin yasalar karşısında eşit olduğunu öngörerek demokrasinin temellerinden birini oluşturur. Nitekim Atatürk "Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir" diyerek de demokratik bir rejim hedeflediğini ortaya koymuştur.

Sir said:
ister evir, ister çevir, bu ülkenin temellerinde de, Atatürk'ün ilkeleri arasında da "demokrasi" yok, öyle bi sözcük bile yok. yanlış mı biliyorum, halkçılık, devletçilik, laiklik, cumhuriyetçilik, inkılapçılık, milliyetçilik. bugün insan hakları ve demokrasi öyle tanımlanmış durumda ki, en başta bu 82 anayasası olmak üzere bugüne kadarki bütün anayasaları kaldırıp anında çöpe atmak gerekiyo. o yüzden bağrınıyoruz sivil anayasa diye, ama hala sen dincisin, liboşsun, sorosçusun, yeşilcisin, bilmemne de bilmemne..aşamadınız şunu.


Bu ise en hafif tabirle terbiyesizliktir. Atatürk zaten tanımı kendisi yapmıştır.

"Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. Milli egemenlik esasına dayalı memleketlerde siyasi partilerin var olması tabiidir. Türkiye Cumhuriyeti'nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur"

Gene Atatürk'ten başka bir alıntı

"İrade ve egemenlik milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır. Demokrasi sosyal yardım veya iktisadi teşkilat sistemi değildir. Demokrasi maddi refah meselesi de değildir. Böyle bir görüş vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyaçlarını uyutmayı amaçlar... Bir ulusu oluşturan bireylerin o ulus içinde, her çeşit özgürlüğü, yaşamak özgürlüğü, çalışmak özgürlüğü, düşünce ve vicdan özgürlüğü güven altında bulunmalıdır."

Kısaca, bir anlamda demokrasinin arapçasına cumhuriyet diyoruz ve demokrasiyi bu topraklarda cumhuriyet olarak biliyoruz.

Tekrar anlayasın diye yazıyorum demokrasi "sistem" cumhuriyet de onu uygulayan "rejim" in adıdır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir git bi zamaninda avrupadaki cogu ulkeden bile daha demokratik olan 62 anayasasini incele sonra gel burda konus

82 gitse o gelse rahatliyicaz da demiyorum 62 anayasasi bu siyaset anlayisiyla islemez

ha bugun hem dincilerin hemde PKK nin cikmasindaki en buyuk etkende 62 anayasasidir
prestroyka etkisi yapmistir

gerek turban olsun gerek kurtculuk olsun hep 62 anayasasinin sagladigi ozgur ortamdan faydalanarak engelsiz yukseldiler

o donem universiteler ozerk oldugu icin turban sorunuda yoktu

ama birbiriyle uzlasmak yerine kavga etmeyi seven siyasiler yuzunden yurumedi, demokrasi devamli bir kavga ortaminda yurumez zaten dmeokrasinin temeli uzlasmak ve oydasmaktir, cogunlukcu degil cogulcudur

sonra ne oldu?

bu anayasa bize bol
bu anayasa bize bol

diye diye tras edildi ve en son kuvvetler ayriligindan bahsedilemiycek bir 82 anayasasi geldi

82 anayasasi turk halkinin kendi kendini yonetememe acizliginin bir eseridir

siz ancak boyle yurutmenin hersyein ustunde oldugu yargi denetiminin kisitli oldugu kavga edilse bile duse kaka ilerliyicek bir sisteme layiksiniz anayasasidir 82 anayasasi

82 anayasasini en guzel ozal kullandi
KHK larla yonetiyordu ulkeyi meclisle ugrasmadan

bundan otesimi var ya

ama sorun ozal a demokrasi adami derler

KHK ozunde nedir ne icin koyulmsutur demokratikmidir filan bugun sokakta sorun cogu insan KHK lar nedir bilmez

ama demokrasi diye bagirir

yurutmenin butun ipleri elinde tuttugu, katilimin kisitlandigi ve sembolik olmaktan ileriye gidemiyen bir yasama organizimiz var
yasama organi demokrasilerde en onemli organdir halk iradesi orada temsil edilir

ama kavgaci siyaset yuzunden yasama organi isliyemediginden sembolik hale getirilmistir bizde

turkiyeye ozgu bir demokrasi modelidir 82 anayasasi


ha yazdim bu kadar saat adim gibide eminim bu konualri gazetelerden okuyup papaganlik yapan tipler buyuk ihtimal gene yok sayicak ulusalcisi olsun liberali olsun dincisi olsun

su forumda okudugu ve dinledigi kisilerin cumleleri yerine kendi yorumunu yapan kendi bilgisi ile konusan insan sayisi bir elin parmaklarini gecmiyor

sonra OM atiyorsunuz viktor neden yazmiyor artik eskisi gibi diye
niye yaziyimki kendi kafamdan dusunup bir vakit bir cumhuriyet bir taraf aliyim ucunude okiyim en azindan fikirlerin orjinal sahibi olan insanlari okumus olurum papaganlar yerine
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

juzzam, hiç alakası yok, iranda da cumhuriyet yönetimi var, demokrasi var mı? veya meşruti monarşiyle yönetilen bazı avrupa ülkelerinde demokrasi yok mu? kavramları doğru düzgün oturtun, cumhuriyet yönetimin babadan oğula geçmediği, yöneticilerin seçimle başa geldiği yönetim şeklidir. demokrasi ise, tıpkı laiklik gibi devlete ait bir sıfattır. yani demokrasi olmadan cumhuriyet olabileceği gibi, cumhuriyet olmadan da demokrasi olabilir. mutually co-existent değiller kendileri.

halkçılık tanımını wikipediada CHP'nin kuruluş zamanındaki tüzüğünden baktım. halkçılık demokrasiye aykırıdır demedim, ama arada farklar var dedim, halkçılıkla demokrasi birebir örtüşmüyo dedim. anlam kayması falan yok, halkçılık ilkesinin öngördüğü halk, "sınıfsız, kaynamış bir kitle"dir.

ayrıca madem bu kadar demokrasi yanlısıydı Atatürk ve cumhuriyeti kuranlar,neden kuruluş döneminde ve sonrasında gelen dönemde, yani cumhuriyetin ilk 25 yılında açılan ve halkın inanılmaz yoğun ilgi gösterdiği her muhalefet partisi çat diye kapatıldı? hepsi mi irticacı bu adamların yahu?

çok sevdiğiniz 62 anayasası da "nispeten" demokratik bir anayasadır. örgütlenme ve grev hakkı gibi güzelliklerin yanında ülkemize anayasa mahkemesini, MGK'yı sokmuştur, yasama'nın yetkilerini gayet güzel daraltmıştır. üstelik o zamanlar anayasa mahkemesi kararları "esastan" denetleyebiliyodu da. hoş, bugün denetleyemese bile denetliyo =)

zaten dediğin gibi fazla yürürlükte kalmadan traşlanmıştır, yine o bilindik ellerle. bu konuda zaten aynı düşünüyoruz viktor. 60'larda bu "örgütlenme" meselesi cidden en uç tarafların gövde gösterisine dönüştü. yine de yapılması gereken birilerini asmak ve ülkeyi dapdar bir anayasaya mahkum etmek değildi. belki de kapitalizmi, avrupaya ve yabancı sermayeye açılmayı daha hızlı işletmek, ülkeyi ekonomik açıdan çok daha hızlı kalkındırmak ve devletçiliği daha o günlerden bırakmak gerekiyodu. 60lardan 80lere kadar gelen ekonomik buhranlar da o kriz ortamlarını en çok tetikleyen etkenler oldu. bunun nedeni de tecrübesiz ve kavgacı siyasetçilerdi hiç kuşkusuz. tabi arada kıbrıs meselesini de atlamamak lazım.

özala gelince doğruları da yanlışları da çok olan bi adamdı. darbe sonrası vizyonu biraz "fazla genişti" ve yaptığı herşeyin mutlak doğru olduğuna inanıyodu. tabi biçok siyasetçinin yasaklı olması ve solun tamamen törpülenmiş olmasından da faydalandı, önünde duracak, onu denetleyecek bi muhalefet kalmamıştı ülkede, istediği gibi at koşturdu. neyse onu başka topikte tartışırız şimdi çok vaktim yok.

ayrıca bu kadar yazdınız, tartışıyoruz ama başa dönüp bakınca "devrimler travma yaratmadı" diyebiliyo musunuz?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
ayrıca madem bu kadar demokrasi yanlısıydı Atatürk ve cumhuriyeti kuranlar,neden kuruluş döneminde ve sonrasında gelen dönemde, yani cumhuriyetin ilk 25 yılında açılan ve halkın inanılmaz yoğun ilgi gösterdiği her muhalefet partisi çat diye kapatıldı? hepsi mi irticacı bu adamların yahu?


Şu parti hangisiydi yav, merak ettim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Keşke Yaşansaydı Travma

Dengir Mir Mehmet Fırat, toplumun “demokrasiyi içselleştirememesi”ni cumhuriyet devrimlerine dair, “Türk toplumu bir travma yaşamıştır. Bir gece içinde kıyafetini ve dilini değiştirmesi istenmiştir. Dinsel yolları dağıtılmıştır...” diye gerekçelendirdi.

Bu mantığın yanında ve karşısında yer alan görüşleri, şaşkınlıkla izliyorum.

Dengir Mir’e alkış tutup yuhalayanlar arasında henüz kimsenin aklına, şöyle bir mantık yürütmek gelmedi:

Varsayalım ki her devrim gibi, Cumhuriyet devrimleri de travma yaratmıştır. Peki Türk toplumu böyle travma geçirmeseydi demokrasiyi içselleştirecek miydi?

Osmanlı’da demokrasinin “d”si vardı da demokratik bir gelenekten mi geliyordu bu toplum, biiir...

İkincisi, Dengir Mir efendi, ya travma bilmiyor, ya tarih.

Çünkü Cumhuriyet öncesi Osmanlı Türk toplumu, tepeden tırnağa travmaydı. Hem de ne travma: Bir gecede verilip alınan kelleler, unvanlar, mallarıyla birlikte kaybedilen paşalıklar, beylikler, vezirlikler, lağvedilen meclisler, önce ilan, ardından ilga edilen meşrutiyetler, istibdatlar, yasaklar, sansürler travma yaratmamıştı da, Cumhuriyet devrimleri mi travma yarattı bu toplumda?

Bu halk, Arap alfabesiyle Osmanlıca okuma yazma biliyordu da, hayatında ilk kez eline tebeşir ya da kalem verilen milyonlarca insan, Latin alfabesine geçince mi travma yaşadı?

Okul çocukları analarının karnından Arapça alfabeyi hatmetmiş mi doğuyorlardı ki Latince abece öğretilince şakülleri şaştı?

Osmanlı toplumsalı baştan sona linçler, isyanlar, katliamlar, savaşlar, göçler ve kanla yazılmış olup, travma tarihi değil, travma enflasyonu tarihidir!


***


1517’de Halifelik Osmanlı’ya geçince “Sünni olduk” gerekçesiyle 1519’da Anadolu halkının yarısını “Alevi” diye kıtır kıtır kesenlerin torunları mı “ay alfabem, vay kılığım değiştirildi” diye travma yaşar, yoksa Kızılbaş diye katledilen bir halkın torunları mı “dinsel yollarım dağıtıldı” diye travma geliştirir?

Belki de Ermeni’yken canını kurtarmak için bir gecede Müslüman olanlarda travma yaratmıştır Cumhuriyet?

Cumhuriyet devrimleri, Osmanlı istibdatının kanlı örsünde dövülen bu toplum geleneğinde bırakın travma yaratmak, tam tersine ezilmeye, sindirilmeye, bir günde var olup bir gecede yok edilmeye şartlanmış kullara alıştıkları dozda travma yaşatmadığı içindir ki, bugün cahil ve gerici zekâsızların hedef tahtasındadırlar.

Çivi çiviyi söker: Eğer benliği travmalarla biçimlenmiş, teni kulluk korkusu terleyen bu toplumda Cumhuriyet devrimleri yeterince travma yaratmış olsaydı, hiç olmazsa yurttaşlık bilinci oluşurdu.

Oluşmadı.

Bu çileli halk, bir türlü kurtulamıyor, bir “sahip” aramaktan. Devlet katında, iktidarda, muhalefette, patronda, müdürde, karakolda hep elini öpeceği, kusurlarını bağışlayacak bir “sahip” arıyor. Kendi başına özgür ve sorumlu olamıyor. Yurttaşlık, yalnızlık gibi korkutuyor. Allah’a kulluğu bile yetmiyor, gidiyor hacıya, hocaya, tarikata, örgüte kul oluyor!

Demokrasi, her şeyden önce bir yurttaşlık bilincidir. Türk toplumunun büyük bölümü, genetik belleğine kazılı kulluktan kurtulamadığı içindir ki demokrasiyi içselleştirememiştir.

Çağdaş demokrasi, yurttaşlıktan sonra, hukuk önünde eşitlik bilincidir. Nüfusun yarısının diğer yarısıyla, yani kadınların erkeklerle eşit, bir ve aynı safta, aynı haklarla yer almadığı bir toplum, demokrasiden ne anlamıştır ki, anlatabilsin?

Kulluk ve cinsiyet ayrımcılığından kurtulamamış kitlelerle, nasıl bir demokrasi kurulur? Dişi demokrasi mi, erkek demokrasi mi? Buyruklu demokrasi mi, kuyruklu demokrasi mi?

Yasaların güvencesindeki eşit yurttaşlığın düşünce sistematiği olan demokrasiyi uygulamak için önce demokrat düşünceyi anlamak, benimsemek, sindirmek gerekir.

Oy bol, sandık mebzul.

Demokrasi seçimden ibaretse, işte hatice, budur netice.

Güle güle kullanamadan cılkı çıktı, sırtımızda paralanıyor.

Mine Kırıkkanat

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sir said:
juzzam, hiç alakası yok, iranda da cumhuriyet yönetimi var, demokrasi var mı? veya meşruti monarşiyle yönetilen bazı avrupa ülkelerinde demokrasi yok mu? kavramları doğru düzgün oturtun, cumhuriyet yönetimin babadan oğula geçmediği, yöneticilerin seçimle başa geldiği yönetim şeklidir. demokrasi ise, tıpkı laiklik gibi devlete ait bir sıfattır. yani demokrasi olmadan cumhuriyet olabileceği gibi, cumhuriyet olmadan da demokrasi olabilir. mutually co-existent değiller kendileri.


Hala anlamak istemiyorsun. Ben sana iran islam cumhuriyetinden bahsetmiyorum. Çin halk cumhuriyetinden de bahsetmiyorum. Kendi cumhuriyetimizden bahsediyorum. Atatürk'ün sözleriyle kendi cumhuriyet tanımını alıntılıyorum. Demokrasinin bizim toplumumuza uyarlanmış halinin bu cumhuriyet olduğunu anlatıyorum. Senin bahsettiğin apayrı bir tartışma konusu. Farklı devletlerin demokrasi tanımları da farklıdır senin mantığını izlersek(hatta demokrasinin cumhuriyetten daha fazla değişik tanımları ve uygulanış biçimleri vardır örnek olarak ilgiltere,hollanda,belçika meşru monarşi ile yöneltildikleri halde demokratik yönetimlerdir). Ama bizim devletimizin cumhuriyetten anladığı Atatürk'ün tanımladığı şekildedir. Bu yüzden çeşitli farklı cumhuriyetler(iran, çin vb.) demokrasi konusunda bizim ülkemizden daha geri konumdadırlar. Bu ülkede demokrasiyi yeşerten Atatürk ilkeleridir.

Sir said:
ayrıca bu kadar yazdınız, tartışıyoruz ama başa dönüp bakınca "devrimler travma yaratmadı" diyebiliyo musunuz?


Sg-1 Mine Kırıkkanat'ın yazısını eklemiş. Kırıkkanat yeterince açıklamış. Şunu da eklemek isterim. Osmanlıda reform arayışları Atatürk ile başlamadı. Çok daha eski tarihlere uzana bir süreçtir bu. Viktor önceki yazılarından birinde çok güzel anlatmış, söz konusu dönemde okur-yazar oranı zaten çok düşüktü ve halkın dili ile osmanlı yönetici sınıfının ( liberallerin(!) deyimiyle osmanlı elitlerinin) dili arasında bir uçurum vardı. Kaldı ki islamcı kesimin pek sevdiği Mehmet Akif bile dilde sadeleşmeden yanaydı.

Bu bağlamda harf inkılabı halkın durumu osmanlı elitleri ile eşitlemesini sağlamıştır. Ayrıca travma oluşturan bir şeyin benimsenmemiş dolayısıyla başarısız olması gerekir ama dünya çapında ünlü olmuş ödüller almış pek çok yazarımız varken dil inkılabının gayet de başarılı olduğunu düşünmekteyim.

Edit: Şunu da eklemek isterim elbetteki bu devrimler bir kesimin üzerinde travma yaratmıştır. Hilafet, saltanat yanlısı şeriatçı kesim çok güzel travmatize olmuştur. Bunların kalkmasını istemeseydim ben de travmatize olurdum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sg-1, ya 1930da izmirde hani bi olaylar oldu falan bildin mi o partiyi?

juzzam, ifadelerin genel geçerdi o yüzden öyle yazdım. cumhuriyet ve demokrasi ayrı ayrı kavramlardır, evrensel ölçütlerle belirlenmiştir bu, ve tanımları da sürekli güncellenmektedir. biz bunu yapmıyoruz, 80 yıl öncesinin tanımları ve kavramlarıyla bugünü algılamaya ve şekillendirmeye çalışıyoruz, hata burada. bugünkü demokrasiyle 80 yıl öncesinin demokrasisi bir değil. devletin özü eğer demokratik olacaksa, değişken olmalıydı. bizimkisi kaskatı, çelik gibi bir rejim. evet, inkılaplar sayesinde demokrasi adına atılan çok adım oldu, ama hiçbi zaman da tam bi demokrasi oturtulmadı, bunun da bir numaralı sorumlusu asker ve bürokratik elittir.

hah, ama işte bunu bekliyodum, travma geçirenler saltanatçı, şeriatçı, geri kafalı insanlardı zaten di mi? o halde o insanlar yeni kurulan devletin asli unsuru olmasın. hatta hepsi sürülsün, kovulsundu ülkeden. ne güzel.

ama kendine şunu bi sor, bütün o "travma" geçiren kesim kurtuluş savaşında savaşmasaydı bu devlet kurulabilir miydi, düşman işgalinden kurtulabilir miydi? yoksa kurtuluş savaşında savaşanlar osmanlı'yı yıkmak ve hilafeti bitirmek için de mi savaşıyolardı? vay be.

geniş bir kesimi ülkeyi kurtarmak için seferber et, ve sonra bütün yaşam tarzlarını, hayat görüşlerini, gelenek ve göreneklerini radikal bi biçimde değiştirmeye zorla, değişmek istemeyenleri de vatan haini ilan et. bu da travma yaratmazsa hiçbişey yaratmaz.

mine "halk plaja indi, vatandaş denize giremiyor" kırıkkanata gelelim. tabi ki burada iki anahtar sözcük var. ilki demokrasiye teğet gibi görünüp aslında alakası bile olmayan, mutlak ve değiştirilemez bir ideoloji üzerinden tanımlanan "yurttaşlık bilinci". kuruluş döneminde tanımlanan tek tip ve tek kimlikli bir yurttaşlık, elbette korkutuyo insanı. kaldı ki bu yeni yurttaşların ezici bir çoğunlukla seçtiği partiler nedense bir bir kapatıldı, darbelere-idamlara uğradı..bütün o partiler hilafeti, saltanatı, şeriatı geri getirmeye mi uğraşıyodu? hepsi Atatürk düşmanı mıydı?

yani bu topluma yurttaşlığa dair haklar verildi mi, kontrol veya sorumluluk verildi mi, eleştirme ve denetleme hakkı verildi mi de şimdi kulluktan şikayet ediyolar? bırakınız yahu, geçiniz. bu toplum kulluk psikolojisinden çıkmak istiyorsa eskiye dair herşeyi eleştirecek, yargılayacak ve bu sırada hiç hoşunuza gitmeyen şeyler de duyacaksınız, bunu bilin.

ikinci anahtar sözcük veya sözcük grubu ise, söylenmemiş, nedense es geçilmiş ama ben ekleyeyim: ittihat ve terakki. osmanlının son dönemlerinde iktidarı elinde bulunduran bu güruhun yaptıklarına yazı boyunca değinilmemiş olması, hatta bu grubun bazı eylemlerinin de osmanlıya mal edilmesi pek leziz olmuş, tadından yenmiyor.

bir başka nokta da şu ki demokratikleşme süreci beraber bu topraklarda tanzimatla başlamıştı, yani bu ülkede cumhuriyetten önce de demokrasiyi akıl edebilen insanlar çıkmıştı, belki ilerde de çıkacaktı orasını bilemeyiz tabi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Harf devrimi travma yarattı dediniz defalarca cevabı verildi. Gerisi kısırdöngü olmaya başladı.

Muğlak ifadeler ve genellemeler yerine şu şu devrimler travma yarattı deyin onların da cevabını verelim.

Yoksa "Atatürk devrimleri travma yarattı" demek muğlak olduğu gibi genelleyici, düşüncesiz ve tarihi gerçeklerden soyutlanmış bir ifadedir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

benim gözümde kıyafet devrimi, harf devrimi ve ezanın türkçe okunması en büyük travmaya ve tartışmaya neden olmuş devrimlerdir. burda da devrimin niteliğinden çok uygulanma şekli tartışılmalıdır. mesela harf devrimi de kıyafet devrimi de dayatmayla değil, kademe kademe gerçekleştirilebilirdi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
benim gözümde kıyafet devrimi, harf devrimi ve ezanın türkçe okunması en büyük travmaya ve tartışmaya neden olmuş devrimlerdir. burda da devrimin niteliğinden çok uygulanma şekli tartışılmalıdır. mesela harf devrimi de kıyafet devrimi de dayatmayla değil, kademe kademe gerçekleştirilebilirdi.


Böyle ifade edersen katılabilirim. Devrimin nitelik değil metodoloji sorunu olduğunu söyleyebiliriz.

Harf devrimi Atatürk bu işe kalkışmadan önce de dönemin aydınları tarafından tartışılan bir konuydu. Mehmet Akif bile dilde reformun savunucularındandı. Osmanlı dilinin fazla ağdalı ve halktan uzak olduğu düşünülüyordu. Kaldı ki halkın okuma,yazma oranı çok düşük seviyedeydi.

Kılık kıyafet devrimine gelince. Siyah cübbe, beyaz sarık ve şalvar ulemanın ( din adamlarının) kıyafeti idi. Bu şekilde giyinen insanlar haliyle halk üzerinde güçlü bir manevi etki yaratıyordu. Osmanlı döneminde bu kıyafet biçimi aynı zamanda tarikatlar ve çeşitli çıkar grupları tarafından kötüye kullanılıyordu. Atatürk'ün amacı bu din bezirganlarının elinden kozlarından birini almaktı. Halkın islama bakış açısı şekilsel ise bu şekillerin ortadan kaldırılarak sömürüyü engellemek kaçınılmazdı.

Türkçe kuran beraberinde türkçe ezana gelince kıyafet devrimi ile benzer sebepten; Halkın dini anlayarak din tacirlerinin manipülasyonuna uğramasını engellemekti kasıt.

Metodoloji zaten islamın da esas sorunlarından biridir.(felsefeye savaş açan imam gazali mantalitesini saymazsak)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
benim gözümde kıyafet devrimi, harf devrimi ve ezanın türkçe okunması en büyük travmaya ve tartışmaya neden olmuş devrimlerdir. burda da devrimin niteliğinden çok uygulanma şekli tartışılmalıdır. mesela harf devrimi de kıyafet devrimi de dayatmayla değil, kademe kademe gerçekleştirilebilirdi.


harf devrimine takıldı kafam. zaten %10 dan daha az kesim biliyor okuma yazma.kime travma geçirmiş allasen? ki böyle berbat bi durum aslında çok zekice bir hamleyle hayatımızı çok olumlu yönde değiştiren bir değişim yaşanmış, rahatça kurtulabilmiş ve geçiş yapabilimişiz berbat arap alfabesinden.

heralde kastın ve problemin halkın rahatça arapça okumayı öğrenemeyip kuran okuyamamasında. aslında teoride bir diğer yararıda bu devrimin, halkın kuranı kendi dilinde okuması, hacı hocalar şeyhlerden dini öğrenmemesi. fakat maalsef pratikte çok işlevli olamamış. ibadet diye anlayamadıkları kelimeleri okuyup ibadet daha sonra şeyhlerin pipisini öpen adamlar dolu bu ülkede.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...