sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 19, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 19, 2008 Mehmet Y. Yılmaz, Dün said: Başbakan, Katar'da 'maden' bulmuş! BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Katar'dan döndükten sonra ortadan kayboldu ve sonra Abant'ta ortaya çıktı. Böyle ani bir tatile çıktığını görünce "Belli ki" diye düşündüm, "Katar'da çok yorulmuş." CHP Milletvekili Muharrem İnce'nin araştırmasına göre 2 Aralık 2007 ile 16 Nisan 2008 arasında geçen dört buçuk aylık zaman içinde Katar'ı, bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan ve sekiz bakan ziyaret etmiş. Başbakan Erdoğan, biri düğün daveti olmak üzere iki gezi yapmış. Muharrem İnce "Katar'da maden mi bulduk" diye soruyor. Çünkü Katar'ın toplam ihracatımızdaki payı binde 3'ü bulmuyor, ithalatımızda da ilk 40 ülke içinde yer almıyor. Cumhurbaşkanı'nın gezisinde ortaya çıkan "hediye saat skandalı" ile bir bağ kurmayacağım! (Anladınız siz o konuyu!) Ancak bu son gezi ile ilgili bazı duyumlarım var. Biliyorsunuz Sabah ve ATV, kimsenin giremediği bir ihale ile Çalık Grubu'na verildi. Grubun bu işlere bakan yöneticisi Başbakan'ın "hısımı". Çalık Grubu, bu alışveriş için gerekli dış krediyi bulamadı. Bunun üzerine Vakıfbank ve Halkbank'a "talimat" verildi. Onlar da toplam 750 milyon dolarlık bir kredi açabildiler. Eksik kalan 350 milyon doları da Katarlılar karşılayacak deniliyor. Başbakan'ın gezisi bu iş ile ilişkilendiriliyor. Heyettekiler son pazarlıkların bizzat Başbakan ile Katarlılar arasında "kapalı kapılar ardında" yapıldığını anlatıyorlar. "Başbakan, nasıl bir taahhütte bulundu da Katarlılar, başlangıçta gönülsüz oldukları bu işe girdiler" sorusu akılları kurcalıyor elbette. Merak etmeyin, kokusu yakında çıkar. İleride Yüce Divan yargılamaları sırasında da bugün için ulaşamadığımız öteki bilgilere de ulaşırız nasıl olsa. Burası Türkiye, iki kişinin bildiğini herkesin öğrenmesi için fazla zaman gerekmez! Mehmet Y. Yılmaz, Bugün said: Başbakan’ın Yüce Divan’lık olma meselesi DÜN yazdığım bir yazı nedeniyle bazı okuyucularımın eleştirilerini aldım. Başbakan’ın, Katar’da, kapalı kapılar ardında Sabah ve ATV’nin satışı için Çalık Grubu’na para desteği sağlaması ile ilgili bir yazıydı. Bu olayın detaylarını ileride Yüce Divan’da öğrenebileceğimize ilişkin bir yorum yapmıştım ve bu nedenle "darbecilik" ile suçlandım. Yazdıklarımı beğenmeseler ve bazen küfür de etseler her okuyucu benim için değerlidir. Bu nedenle konuyu biraz daha açmalıyım. Çalık Grubu’nun Sabah ve ATV’yi almasını destekliyorum. Günün koşullarına göre iyi bir fiyat verdiler ve kamu çıkarı bu satışın gerçekleştirilmesini gerektiriyor. O grupta birçok arkadaşım çalışıyor ve kimliklerini para için satacak insanlar değiller. Biliyorum ki rüzgár nereden eserse essin, onlar doğru bildiklerini yapacaklar. Fikirleri ile çoğu zaman uyuşmuyor olsam bile düşündüklerini açıklama haklarını desteklerim. Çalık Grubu, sıradan bir mal satın almadı. Satın alınan "şeyler" Türk demokrasisi için hayati önemde olan büyük bir yayın grubu. Böyle bir yayın grubunu satın alan sermayenin nereden kaynaklandığını bilmek kamuoyunun hakkıdır. Satın alma işlemi bittiğinde bunun samimiyetle açıklanması gerekir. Kamu bankaları böyle bir krediyi nasıl verdi, yabancı kaynak nasıl bulundu? Bunları bilmek zorundayız. Başbakan’ın Yüce Divan’lık olması da biraz bundan kaynaklanıyor. Mesut Yılmaz bu nedenle yargılandı ve yaptığı şey Başbakan’ın bugün müdahil olduğu olayların yanında karikatür gibi kalıyor. Bizde bürokratlar ve siyasetçiler hayatın hep aynen sürüp gideceğini zannederler. Ben 32 yıllık gazetecilik yaşamımda bunu öğrendim ama şunu da gördüm: Ben hálá gazeteciyim, onların hiçbiri bugün o burnu büyük mevkilerde değiller. Bir gün "keser dönüp, sap da dönünce" bunların hesabı sorulur. Söylemek istediğim buydu. Başbakan Katar’da, kendi heyetinde olanları bile rahatsız edecek ve bana bu bilgilerin ulaştırılmasına neden olacak neler yaptı, hepimiz yakın bir gelecekte öğreneceğiz. Recep Tayip Erdoğan’ı, RP’nin İstanbul İl Başkanı olduğu günden beri tanırım. Kararlı duruşuna saygı da duyarım. Ama bu kendisini yasaların üzerinde görmesini desteklemem anlamına gelmez. Dilerim ki ben yanılmış olayım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Laurelin Mesaj tarihi: Nisan 19, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 19, 2008 vay, egenekon naber? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
forgiver Mesaj tarihi: Nisan 19, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 19, 2008 kamu bankları kredi veriyormuş ilginçmiş 350 m $'ı için o kadar katar ziyareti yapmak komik değil mi 1.1 milyar dolar vercekler satış için ama hiç paraları yok yazık yaw Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 20, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 20, 2008 Ahmet Hakan, Bugün said: Katar’ı neden seviyorlar ŞUNLARDAN dolayı... BİR Ülkede her şey serbesttir ama bu serbestlikten yararlanmak yürek ister... Yani mahalle baskısının sistematik hale geldiği bir yerdir... İKİ Doğal kaynaklar nedeniyle çok ama çok zengin bir ülkedir... Dolayısıyla "Zengin Müslüman, fakir Müslüman’dan evladır" kuralı işlemektedir... ÜÇ Yükte hafif, pahada ağır hediyeler vermeyi çok seven cömert bir şeyh tarafından yönetilmektedir. DÖRT Emekli futbolcu cennetidir... Emekli futbolcuların yerleşmek için tercih ettikleri memlekettir... BEŞ Yüksek yüksek kuleler inşa etmek gibi bir hastalıkları vardır... ALTI Türbanlı eşlerin kendilerini en rahat hissedecekleri ülkelerin başında gelmektedir... YEDİ Ülke topraklarının yüzde 40’ı Amerikan üslerine ayrılmıştır ama Amerikalılar nedense bu ülkeye demokrasi getirmek istememektedirler. SEKİZ Ramazanda iftara kadar bütün restoranlar kapalıdır. İçki satışı gizli kapaklıdır... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Gallant Mesaj tarihi: Nisan 20, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 20, 2008 Ufak düzeltme BİR Ülkede her şey serbesttir ama bu serbestlikten yararlanmak yürek ister... Yani mahalle baskısının sistematik hale geldiği bir yerdir... Her şey serbest değil, hukukunun temeli şeriat kanunları sonuçta. Sadece göz ardı ediliyor bazı şeyler. BEŞ Yüksek yüksek kuleler inşa etmek gibi bir hastalıkları vardır... Arap ülkelerinin genel portfoyu bu. YEDİ Ülke topraklarının yüzde 40’ı Amerikan üslerine ayrılmıştır ama Amerikalılar nedense bu ülkeye demokrasi getirmek istememektedirler. Çok abartı bir rakam, tahminler 20000 abd askerinin ülkede olduğunu yönünde. SEKİZ Ramazanda iftara kadar bütün restoranlar kapalıdır. İçki satışı gizli kapaklıdır... Ramazanda restoranların yarısından fazlası açıktır, ancak dışardan yemek yiyenlerin görünmemesi için perdeleri kapalıdır. İçki satışı gizli kapaklı değil, barlarda ve bazı restoranlarda gayet normal bir biçimde yapılmaktadır. Ancak marketlerde, bakkallarda satılması yasaktır. İçki lisansı ile belli merkezlerden(tekel bayii diyelim:)) alınabilir(Lisans ta alınması da gayet kolay) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Esh Mesaj tarihi: Nisan 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 21, 2008 ahmet hakan bile isyan ettiyse... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Drakkahn Mesaj tarihi: Nisan 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 21, 2008 Ahmet Hakan bugün isyan eder, yarın öper başına koyar. Rüzgara göre değişken... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
asinanyavuz Mesaj tarihi: Nisan 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 21, 2008 Gallant said: Ufak düzeltme pek ufak olmuş :D Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Nisan 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 21, 2008 ahmet hakan gelişerek değişebilir, akp değişemez =) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 24, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 24, 2008 Mehmet Y. Yılmaz said: Yüce Divan yoluna son taş konuldu ÇALIK Grubu, parayı yatırdı ve Sabah ile ATV grubunun sahibi oldu. Hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim. Medya dünyasına yeni bir patron geldi ve umarım ki işlerini iyi yönetirler, evrensel gazetecilik ilkelerinden ödün vermezler. Böyle yaparlarsa hem ülkemiz için, hem de mesleğimiz için yararlı bir iş yapmış olurlar. Aksi kendi şirketleri için de, ülke demokrasisi için de iyi olmaz çünkü. Grubun, söz konusu şirketleri TMSF’den devralması ile birlikte Başbakan’ın gelecekteki Yüce Divan yolculuğu için son bir taş konulmuş oldu. İhale sürecinde yaşananlar, sürece yapılan siyasi müdahale, yerli ortak arayan yabancı şirketlere "onunla değil, bununla ortak ol" telkinleri, ihaleye girmekten son anda vazgeçmek zorunda kalan şirketler bu yolun kilometre taşlarını oluşturuyor. Özel bankalar bu iş için kredi vermeye yanaşmayınca kamu bankalarına verilen talimatlar ve Katar’a gidip özel pazarlıklara oturmalar da önemli dönüm noktaları. Böylece Başbakan, vaktiyle Mesut Yılmaz’ı Yüce Divan’a gönderirken kullanılan gerekçenin koşullarını da yerine getirmiş oluyor: Kendisine bağlı gruplar aracılığıyla medyayı kontrol etmeyi istemek! Yılmaz, istemiş ve başaramamıştı, ama yine de bu nedenle Yüce Divanlık oldu, beraat etmesine bile fırsat vermediler. Başbakan birkaç adım ileride. İstedi, gerekli şartları yerine getirdi ve başardı! Kendisine de "hayırlı olsun" demek isterim! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 24, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 24, 2008 Ertuğrul Özkök said: Hoş geldiniz Sayın Çalık GAZETECİLİKTE, insanın "katarsis" anları vardır. Yani içinde birikmiş, yük haline gelmiş bazı duyguların boşaldığı anlar. Dün böyle bir günümdü. Odamda tek başıma kalıp küçük bir muhasebe yaptım. Bir yandan görevini yapmış olmanın verdiği rahatlık... Bir yandan aklıma takılan bazı sorular. * * * Mutluydum, çünkü Sabah Gazetesi’nin satış işlemi tamamlanmış ve 1.1 milyar dolar, "devletin kasasına" girmişti. Benim için bu para, "halkın sırtından indirilmiş" bir yüktü. Çünkü son üç yılda durmadan aynı şeyi yazmıştım. Sabah kıymetli bir markaydı ve 10 yıllığına, bedava denilebilecek bir fiyatla devredilmişti. İhaleye çıkarılsaydı, en az 1 milyar dolar edecekti ve Dinç Bilgin’in devletin sırtına yüklenen borcu karşılanmış olacaktı. Sonunda yazdıklarım doğrulandı ve Sabah yeniden ihaleye çıkarıldı. Önce epey talibi vardı. Sonradan bu talipliler, bilinmeyen nedenlerle vazgeçti ve ihaleye tek grup girdi. Buna rağmen, Sabah-ATV 1.1 milyar dolara satıldı. Gazeteci olarak, bu işte benim de katkım var diye mutluyum. Mutluluğumun ikinci kaynağı da şu: Sabah yeniden ihaleye çıktığı zaman, bazı şom ağızlılar, "Doğan Grubu’nun Sabah’ı da yutacağı" gibi yorumlar yapıyordu. Ben o günlerde Aydın Bey’le konuşup açık ve net bir ifadeyle şunu yazdım: "Doğan Grubu, bu ihaleye katılmayacak." Şom ağızlıları yine tatmin edemedik. Papağan gibi aynı şeyleri yazmaya devam ettiler. İkinci defa, aynı açık ve net ifadeyle yazdım. Yine inanmadılar. Onlar inanmadığı gibi, iktidar da inanmadı, TMSF de. Onun için güya "Doğan Grubu, arkadan dolaşıp Sabah’ı ve ATV’yi almasın" diye, ihale şartnamesine madde koydular. TMSF, "Sabah ihalesini alacak firmanın, parayı nereden getirdiğini" de araştıracaktı. Bugün içim çok rahat ve mutluyum. Sabah 1.1 milyar dolara satıldı ve bu para devletin kasasına girdi. İki, bizim kamuoyuna verdiğimiz sözün doğruluğu kanıtlandı. İşte o iç rahatlığıyla Sabah’ı alan grubun sahibi Sayın Ahmet Çalık’a, "Medya mahallesine hoş geldiniz" diyorum. Ahmet Çalık’ı tanımam. Hürriyet’in Ekonomi Servisi Müdürü Vahap Munyar iyi tanır. Vahap’a güvenirim. O, "Çalık’ın iyi, mantıklı ve kavgadan hoşlanmayan bir işadamı olduğunu" söylüyor. Umarım, geçmişte mantıksız harcamalar ve tavırlarla mahallenin havasını bozan başka medya sahipleri gibi davranmaz. Adil ve Türkiye’nin huzuruna yardımcı olacak bir rekabeti sürdürürüz. * * * Dün içim rahattı ama kafamda cevapsız bazı sorular da yok değildi. Sadece benim değil, konuştuğum hemen herkesin kafasında da aynı sorular vardı. Mesela şu soru: 1.1 milyar dolar devletin kasasına girmişti ama acaba bu para ne ölçüde halkın sırtından inmişti? Bu soru soruluyor; çünkü paranın 750 milyon dolarlık kısmı iki kamu bankasından sağlanmıştı. Bunlardan biri ise, küçük ve orta boy sanayiciye imkán sağlamakla görevlendirilen Halkbank’tı. O zaman bizim gazeteci olarak görevimiz, Halkbank’ın sahibi durumundaki kamunun da bilmesi hak olan şu soruyu sormamız zorunlu hale geliyor: Bu para, Vakıfbank ve Halkbank’tan hangi koşullarla, hangi faizle, hangi vadeyle ve hangi teminatla sağlanmıştır? Bu iş ABD’de olsa, New York Times Gazetesi aynı soruyu sorardı. İkinci bir soru da şu: Katar’dan temin edilen para, nereden gelmektedir? Bu şirket kimindir? Arkasında kimler vardır? Bir medya grubu mudur, yoksa arkasında bir finans şirketi mi vardır? Sayın Çalık’ın koyduğu özsermaye ne kadardır? Hangi kaynaklardan sağlanmıştır? Bu soruyu sadece biz değil, RTÜK’ün de sorması gerekir. İhale şartnamesi gereği TMSF’nin de... * * * Bu sorulara cevap vermesi elbette şart değil. Ama işe, bu sorulara açık ve samimi cevaplar vererek başlamasının, hem medyanın, hem Sabah Gazetesi’nin itibarı açısından "şık" olacağı kanaatindeyim. Bu sorulara tatmin ve ikna edici cevaplar verdiği takdirde, Sabah’ta çalışan arkadaşlarımızın da mesleklerini daha büyük bir iç rahatlığıyla yapacağına eminim. Tabii Sabah okurlarının da gazetelerini eline aldığı zaman, bunları bilmesi gerekir diye düşünüyorum. İşte bu samimi duygularla, Sayın Ahmet Çalık’a bir kere daha mahallemize hoş geldiniz diyorum. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 Mehmet Y. Yılmaz said: Cumhurbaşkanı da aracılık etmiş! SABAH ve ATV’nin satın alınmasında Çalık Grubu’na ortak olması için Katar Şeyhi’ni ikna çabalarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın özel çaba gösterdiği biliniyor. Katar Şeyhi’nin bu alışveriş için ikna edilmesi sürecinde kendisine ne tür sözler verildiğini de yakın bir gelecekte özelleştirme ihalelerinde göreceğiz. Bununla ilgili yazımda "Türkiye’de iki kişinin bildiği bir şey uzun süre gizli kalamaz" diye yazmıştım. Nitekim bugün Hürriyet’te okuyacağınız bir başka haber olayda Başbakan’ın yalnız olmadığını, Cumhurbaşkanı’nın da bizzat işin içinde bulunduğunu ortaya koyuyor. Arkadaşımız Soner Gürel’in haberine göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Şam gezisi sırasında Şeyh ile Ahmet Çalık’ı bizzat tanıştırmış. Üçlü baş başa yarım saat görüşmüşler. Bu görüşmede nelerin konuşulduğunu da şimdilik bilmiyoruz. AKP iktidarının kendisine bağlı bir medya oluşturma çabaları böylece zirvesine ulaşmış bulunuyor. Bu süreçte siyasi gücü kullanmanın, ihalelere müdahil olmanın bir karşılığı elbette olacak. Türkiye’de iktidar gücünü elinde tutanların, zaman içinde bu gücü hiç kaybetmeyeceklerine dair bir inanışları oluşuyor. O iktidarın bürokratlarında da böyle bir hava oluyor. Zannediyorlar ki o koltuklarda yaşamlarının sonuna kadar oturabilecekler. Geçmiş bunun örnekleri ile dolu. Ama günün birinde hepsinin o koltuklardan kalkmak durumunda olacaklarını ve geçmişin hesabının bir gün önünde sonunda sorulacağını ben bir kez daha hatırlatmış olayım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&Kategori=siyaset&ArticleID=520963&Date=25.04.2008 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/8789223.asp Gül kabul etti. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 Ahmet Hakan said: Erdoğan’a övgü ADNAN Menderes’in tarzı şöyleydi: "Tahsisat-ı mesture"den bazı gazetelere "yemleme" yaparak yandaş matbuat yaratmaya çalışırdı... "Muhterem yazarım... Al şu parayı da davamızı millete anlat... Gazan mübarek olsun" der ve zarfı yazarın cebine usulca ve çaktırmadan yerleştirirdi... Dünyamız henüz küreselleşmemişti... "Matbuat" henüz "medya" olmamıştı... Dolayısıyla... "Basın İlan Kurumu"nun ilanlarını dağıtırken biraz kayırmacı davranmak... Ya da... "Kağıt tahsisi" yaparken yandaşa selam çakmak... Yeter de artardı bile... * * * Turgut Özal’ın tarzı şöyleydi: Kendisine yakın zengin ve "asil" bir işadamına... "Sağlam" olup olmadığına bakmaksızın... Gazete satın aldırtırdı... Üç buçuk parti düzenini, üç buçuk gazete düzenine çevirmek için çok çaba sarf etmiştir "rahmetli"... Ancak... Şöyle bir talihsizlik oldu: Zücaciye dükkanına giren fil, her yeri dağıtmak yerine... Kendini dağıttı... Böylece... "Rahmetli", evladına ait televizyon kanalıyla yetinmek zorunda kalıverdi... * * * Mesut Yılmaz’ın tarzı şöyleydi: Medya denilen oyuncak ile oynamaya can atar... Ancak... Yüzüne gözüne bulaştırırdı... Bu konuda sadece "İhale, fesat, Korkmaz, vücut kimyası, Türkbank" gibi sözcükleri anımsamak yeterlidir sanırım... Düşünün: İşin içinde olup olmadığı ya da ne kadar olduğu bile tam belli değilken... Onca başbakanlar arasında bir tek o, "Yandaş medya yaratma çabası"ndan Yüce Divan’da yargılanmıştır... Yani o denli acemilik yapmıştır ki... Medya ile oynarken dört başı mamur bir tarza sahip olmadığı anlaşılmıştır... * * * Necmettin Erbakan’ın tarzı şöyleydi: Kulakları çınlasın hocamız, her alanda olduğu gibi medya alanında da acayip hayalciydi... Milli Gazete’nin büyüyüp bir dev olacağını düşünür ve bu gazete aracılığıyla "yeni bir dünya" kurulacağına inanırdı... Bu yüzden... Düzen bozulsa da, ortalık karışsa da... O hiç aldırmaz... En önemli teşkilat toplantılarında, Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş parti temsilcilerine öncelikle şu soruyu sorardı: "Sizin ilde geçen ay kaç Milli Gazete satıldı?" Bilmiyorum, eskiden "Milli Görüşçü" olup da şimdi AKP’de politika yapanlardan kaçı Hoca’nın bu tarihi sorusuna muhatap olmak nedeniyle uyuz olmuştur... Neyse... Artık Fatih yeğenimiz bayrağı devraldığına göre, o soracaktır koca koca adamlara "Kaç Milli Gazete sattın?" diye... * * * Tansu Çiller’in tarzı şöyleydi... Daha doğrusu... Özer Bey’in tarzı şöyleydi: Evde sabah kahvaltı masasında gazeteleri şöyle bir tarardı... Bakardı o gün kim Çiller’e düşmanlık yapmış... Hop, hemen eldeki dandik televizyon kanalının "altyazı" sistemini harekete geçirip, aleyhte yazanlara yanıt verirdi... Televizyonculuk oynayan, bir türlü büyümemiş, afacan, yaramaz ve fırlama oğlan çocuğu psikolojisi... Hemen söyleyelim: Özer Bey’in altyazı ile yanıt verme yöntemi, o dönemlerde epey işe yaramış, medyanın anlı şanlı birçok kalemini acayip sinir etmiştir... * * * Ne Adnan Menderes... Ne Mesut Yılmaz... Ne Turgut Özal... Ne Tansu Çiller... Ne Necmettin Erbakan... "Medya" denilen belalı alanda... Tayyip Erdoğan kadar başarılı olamadı... Hiçbiri olayı, "Tereyağından kıl çekme kıvamı"na getiremedi... Katar’a yapılmış onca seyahatin ardından Katar’dan sermaye bulunması... Damadın başta bulunduğu şirketin ihalede tek kalması... Kamu bankalarından kredi ayarlanması... Ve bütün bunların gayet normal bir işlem gibi algılanması... Hiçbirine ama hiçbirine nasip olmadı... Uzun lafın kısası: Şu Tayyip Erdoğan, gerçekten çok ballı adam... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Bone Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 demokrasi kardeşim, Başbakan istediği gibi gazete alıp satmakta özgürdür. Para mı yok, para olmasa bile ver gitsin adama, sen nasılsa birilerinden yalakalanıp parayı bulursun. Birileri buna itiraz mı ediyor, "vatanı satıyorsunuz" mu diyor? Demokrasi bu, Liberalizm bu, Kapitalizm bu, Yeni dünya düzeni bu. Yersen. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Laurelin Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 25, 2008 qq moar Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Mehmet Y. Yılmaz said: ’Yarı resmi gazete’ yöneticileri kızdılar! SABAH ve ATV’nin, Çalık Grubu tarafından satın alınmasında iktidarın oynadığı rolün ve "yandaş medya yaratma çabasının" eleştirilmesi, beklediğim gibi Sabah yöneticilerini kızdırdı. "Başyazar" Mehmet Barlas, "Ahmet Çalık’ı nerden kredi aldın, kredinin şartları nedir diye sorgulamayacağız" diye yazıyor. Olabilir, herkesin aynı şeyleri yazması ve sorması gerekmez. Biz sormaya devam edeceğiz. Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan, daha sinirli bir yazı yazmış. "Kavgadan uzak durmak istiyoruz. Ama kavga etmemiz gerekiyorsa ederiz. Kavgada sınır ve ölçü olmayacağını da hatırlatmak isteriz." Bir kamu alacağının tahsili için el konulan malın satışı sırasında neler olup bittiğini öğrenmek kamuoyunun hakkıdır. İhaleye girecekler neden vazgeçmek zorunda kaldılar, Başbakan ve Cumhurbaşkanı yaban ellerde neden para peşine düştüler, kamu bankaları böyle ballı bir krediyi herkese verebiliyor mu gibi soruları sormak, neden kavga çıkarmayı istemek diye yorumlanıyor, anlayamadım. Hele "kavgada sınır ve ölçü olmayacağının hatırlatılmasını" hiç anlamadım. Bu "soru sormayı kesin, yoksa fena yaparız" türünden bir tehdit olmalı. Arkasına hükümet gücünü almış bir yayın organının böyle bir tehditte bulunması çok manidar. Ama söylemeliyim ki bunlar bizi korkutabilecek şeyler değil. Saklayacak bir şeylimiz de yok, yasadışı bir durumumuz da. Biz sormaya devam edeceğiz. "Yarı resmi Sabah Gazetesi" ne biliyorsa, öyle yapsın! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Bekir Coşkun said: Helal skandal... BİR anda Katar’a koştular. Biz anlamadık. Beş ay içinde Cumhurbaşkanı, Başbakan, 8 bakan, Katar’a koşturunca, bunun ekonomiye bir katkı işi olduğunu düşündü bizim arkadaşlar. Sadece Katar’ın Türkiye’ye katkısının ne olabileceğini bilemedik ve mutlulukla bekledik: "Katar... Bize ne katar..." Meğer damat beye alınan gazete-televizyonun parasını bulmak için düşmüşlerdi yollara. Katar katar... * Böylece rakipsiz bir ihale ile Çalık Şirketi’ne satılan ve parası iki kamu bankasından (Vakıfbank ile Halkbank) çıkan Sabah-ATV medya grubunun eksik kalan parası Katar şeyhinden sağlanmış oldu. Bu aşamada Katar’a koşanlara bakın: Cumhurbaşkanı... Başbakan... Dışişleri Bakanı... Maliye Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Devlet Bakanı, Enerji Bakanı, İmar ve İskán Bakanı... Ve ilave iki bakan ile çok sayıda bürokrat, katara katara... Peki siz birey olarak bu devlet teminatlı para alımı ile biraz daha borçlandığınızı biliyor musunuz?.. Yani damada gazete-televizyon alımına farkında olmadan kefil olduğunuzu?.. Nerden bileceksiniz?.. Muhtemelen siz de umutla beklediniz: "Katar... Bakalım bize ne katar..." * Bence bu bir helal skandal... Her türlü yolsuzluğu, suiistimali, avantayı, beleşi görmüş birisi olarak, böylesini hiç görmemiştim. Rakipsiz ihale ile satılan, 750 milyon dolar parası devlet bankalarından çıkan, kalanı işte böyle Katar’dan sağlanan... Üstelik "geçmiş dönemin hortum paralarını tahsil etme adına" yapılan enteresan bir iş... Söyler misiniz: Bu mudur ak-pak yönetim?.. Böyle midir din-iman... Böyle mi olur Müslümanlık, söyler misiniz?.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
forgiver Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 biraz daha yazsınlar heyecanlı oluyor bilsem bu kadar laf çıkcak, lanet olsun deyip limoyu satardım yaw, 300 milyon dolar için bu kadar laf değmez harbiden 23423 tc yetklisinin katar ziyaret amacı bu para için vay be krediyi yurtdışından almak yerine yurtiçinden alıp, ödenen paranın faizini de tr ye bırakıyorlar Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Bone Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 bu metodla ihale kazanılabileceğini bilseydim, ben de türk telekomu satın alırdım lan. bankadan aldığın krediyle türk telekom ihalesini öderdin, en geç (evet en geç) 1 yıl sonra da bankaya geri ödemiş olurdun. faiziyle felan. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Laurelin Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 adin bilal degilse alamazsin o krediyi Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
LathspeLL Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Ya APACIK ortada bu katar isinin asil nedenleri. Surekli yabancilara peskes cekerek sicak para sokup ekonomiyi dengede tutmaya calismak bu. Yapmasalar ayakta duramaz cunku. Sat onu, bunu yabanciya, belli miktar para gelsin, hukumet degisince kimse bisey satmayacagi icin ekonomik kriz yasansin, baska bir dini grup gelip "bakin bunlar ulkeyi batirdi" diip yine basa gelsin. Oh ya ne guzel. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
forgiver Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 http://yenisafak.com.tr/Ekonomi/?t=26.04.2008&i=113613 said: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çalık'ı, Turkuvaz'daki ortaklarından Katar Emiri ile kendisinin tanıştırdığını doğruladı. Gül, şu bilgileri verdi: "Üç ay kadar önceki Şam ziyaretimde Samsun-Ceyhan Boru Hattı'nı yapacak olan Sayın Çalık'ı enerji konusunda Katar Emiri ile tanıştırdım. Bütün iş dünyasına çok yakın bir şekilde, beraber duruyorum. Onların Türkiye dışında bütün işlerine de yardımcı oluyorum. Eğer Katar Havaalanı'nı bugün bir Türk şirketi (TAV) yapıyorsa, onları da tanıttım Katar Emiri'ne. Dubai Metrosu'nu yapan Yapı Merkezi, CHP'li milletvekiline aittir. Onları da tanıttım, Dubai Şeyhi'ne. Birçok projenin Türk firmaları tarafından yapılmasını bu şekilde temin ettim." http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=26.04.2008&y=FikriAkyuz said: Hani 2001 krizinde hep özel bankaların hortumlanması gündeme getiriliyordu ya.. Aslında o krizi tetikleyen unsurlardan biri de kamu bankalarının “görev zararı” adı altında hortumlanması idi.. Halk Bank, Ziraat Bankası ve Vakıf Bank yıllarca hep milyarlarca dolar zarar etmiş, ancak bu hiç sorgulanmamıştı. Oysa bu bankalar son beş yıl hep en çok kâr eden bankalar arasına girdi.. Şimdi siz, bu başarılara imza atan banka yönetimini sanki bu yöneticiler “teminat nedir?” bilmiyormuş gibi bir konuma indirirseniz en hafif deyimiyle, ahlaksızca davranmış olursunuz.. Peki bir soru: Doğan Grubu'nca 1 milyar 260 milyon dolara satın alınan Petrol Ofisi'nin 860 milyon dalarlık kısmı hangi bankalardan “temin edildi?” Cevap: Kamu bankalarından.. Peki bu kredilerin alınmasına yardım eden kimdi? Cevap: Petrol Ofisi'nde yönetim kurulu başkanı olmadan önce Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Vural Akışık'tı.. Yani tamam, hafızası kıt olan “balık” gibi biri olabiliriz ve en büyük rakibiniz “Çalık” gibi güçlü de olmayabiliriz.. Ama müsaade edin, “alık” değiliz! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 26, 2008 I sense a peşkeş in the ekonomiez Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Mayıs 12, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 12, 2008 Mehmet Y. Yılmaz said: Zübeyde Hanım’dan bile rahatsız oldular BAŞBAKAN’ın damadının yöneticisi olduğu şirket tarafından satın alındığından bu yana Sabah gazetesine değişik bir üslup hákim oldu. Birileri, yeni patronlara yaranmak için "böyle isterler herhalde" diyerek, haberlere takla attırıyorlar. Cumartesi günkü Sabah’taki bir haberi dikkatinize sunuyorum, kararı siz verin: Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) geçtiğimiz haftanın son günlerinde Anneler Günü nedeniyle gazetelere bir ilan verdi. İlanda Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın bir fotoğrafı yer alıyor. Fotoğrafın üstünde "Unutulmaz anneler", altına da daha büyük puntolarla "Anneler unutulmaz" yazılmış. İlanda herhangi bir marka öne çıkartılmadığı gibi, satışa yönelik bir mesaj da yok. Yerli markalar tarafından kurulan dernek, Zübeyde Hanım nezdinde "unutulmayacak annelere" bir gönderme yapıyor ve bu arada Mustafa Kemal Atatürk’ü de yad etmiş oluyor. Hepsi bu. Sabah bu ilan ile ilgili bir haber yapmış ve başlığı alaycı bir havada vermiş: "Zübeyde anne" kurtar bizi! Sayfaya ilanın bir küçük kopyası da konulmuş ve resim altı başlığı şu: Markaların "unutulmaz" annesi! "Unutulmaz" kelimesi tırnak içine alınmış. Bir kelimenin tırnak içine alınarak cümle içinde kullanılması da biliyorsunuz Türkçe’de "istihza" ifade ediyor! Haber, Zübeyde Hanım ile mi dalga geçiyor, BMD ile mi dalga geçiyor diye insan kendi kendine soruyor ister istemez. İlanın veriliş nedenini, Sabah’taki haberde BMD yetkilileri, "ticari değil, Türkiye’nin bugünkü koşullarında bir birlik mesajı vermek istedik. Hepimiz aynı gemideyiz. Bu mücadele verilecekse hepimizin bunda payı olmalı" diye açıklıyor. Belli ki Sabah’ın editörleri, bu açıklamadan pek rahatsız olmuşlar. Akılları sıra ilan ile dalga geçmek istemişler ama bunun Zübeyde Hanım’a yönelik bir saygısızlık olduğunu bile fark edemeyecek kadar şaşkınlar. Ben fazla iyi niyetli olduğum için "şaşkınlık" diyor da olabilirim tabii, karar sizin. ’Adi yazılar yazan kalitesiz yazarlar’ İNGİLTERE’nin ciddi dergilerinden The Economist’in 8 Mayıs 2008 tarihli sayısında, AKP hükümetinin kendine bağlı medya yaratma çabalarıyla ilgili bir haber yayımlandı. Haberde Sabah ve ATV’nin hükümet yanlısı bir grup tarafından satın alınmasına değinildi ve Sabah ile ilgili şöyle bir cümle yayımlandı: "It has been stuffed with pro-government hacks." Türkçesi, bir kelime hariç şöyle: Hükümet yanlısı "hack"lerle dolduruldu. "Hack"in, "düşük kaliteli yazarlar" anlamına geldiğini biliyordum ama yine de değişik sözlüklerden bilgimi kontrol etme ihtiyacını hissettim. Redhouse İngilizce-Türkçe Sözlük "hack" karşılığı olarak şunu veriyor: "s- adi yazılar yazan kalitesiz yazar. f- para için adi yazı yazmak." Seslisozluk.com’da "hack"in Türkçesi şöyle: "Çok sayıda düşük kaliteli eser yazan yazar." Aynı sitede İngilizce karşılık olarak da şu verilmiş: "One who compromises his artistic integrity for money." Bunu da Türkçe’ye "para için sanatından taviz veren biri" diye çevirebiliriz. Websters New World Dictionary’de ayrıca şöyle bir karşılık da var: "Bir politik parti için çalışan kişi." Sabah’a TMSF döneminde alınan yazarlar ile ilgili bu yorumu okuyunca, isimleri gözümün önünden şöyle bir geçirdim. Aralarında sevdiğim arkadaşlarım da var ve böyle "topyekûn" bir yargıyı hak etmediklerine de eminim. Sabah Gazetesi demek ki dışarıdan böyle görünüyor. Başbakan’ı memnun etmek için 1 milyar 100 milyon dolarlık borcun altına giren ve Başbakan sabah gazetesini okurken mutlu olsun diye bazı yazarları oraya dolduran Ahmet Çalık’a ciddi bir uyarı olmalı bu. AKP medyası ’adam olmaz’ SÖZ AKP medyasından açıldı, bugün öyle bitirelim.Cuma günü İstanbul Ticaret Odası’nda, vergi rekortmenlerinin ödüllendirildiği bir toplantı yapıldı. Maliye Bakanı ile Sanayi ve Ticaret Bakanı da bu törene katıldılar ve birer konuşma yaptılar. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, yaptığı konuşmada "Bizden adam olmaz" gibi deyimlerin günlük yaşamımızdan çıkması gerektiğini belirterek şöyle dedi: "Bizden bal gibi adam olur. Bizden bal gibi Koç’lar olur, Aydın Doğan’lar olur." O anda başka isimler de sayabilirdi elbette ama konuştuğu kürsünün tam karşısında o gün ödül verilen Mustafa Koç ile Aydın Doğan oturuyordu, onların isimlerini söyledi. Bu sözleri Fethullah Hocacıların gazetesi Zaman’da şu hale getirilerek yayımlandı: "Bizden bal gibi adam olur, Koç olur, Sabancı olur." Sıradan bir haberdeki küçük bir detay bile belli ki gazetenin siyasi komiserlerinin gözünden kaçmamış ve bir kalem dokunuşu ile haber değiştirilmiş. Bu yaptıkları, çok önemli bir şeyi bize tekrar hatırlatıyor: AKP medyası, tırnak içinde verilen sözleri bile çarpıtıp, değiştirmek konusunda muazzam bir reflekse sahip. Söze gelince Müslümanlıktan dem vuruyorlar ama "en büyük günah" yalancılıktan bir türlü kurtulamıyorlar. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar