Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Türban'ı koruyan yeni "güvenlik" birimleri başlamış.


Öne çıkan mesajlar

Mesaj tarihi:
TV'de ana haber kuşağı sırasında zapping yaparken Kanal D'de gördüm.

Belki bu haberi youtube'da felan gören varsa koyar buraya.

TV kanalları, "hangi üniversiteye türbanlı giriyor" araştırması yaparken, bir kameraman iki kişi tarafından saldırıya uğramış.

Üniversitenin önünde dikilen ve "ülkücü" gibi dayılanan iki kişi, kamerana türban konusunu deşelediği için saldırıyor.
"Türban konusunu soramassın" diyorlar.

Kameraman, üniversite bahçesinde gördüğü 2 güvenlik görevlisine "burda çekim yapma izni için kime sorucağım" gibi bir soru sorunca,
o güvenlik görevlileri sırıtarak "bizi ilgilendirmez, orası üniversite bahçesi değil" diyor.

Bu iki kişinin üniversite bahçesine girip, güvenlik görevlilerinin sırtına arkadaşça dokunup geri yolladıklarını görüyoruz.
Üniversite bahçesine giren bu iki saldırgana güvenlik görevlileri hiç birşey yapmıyor, tersine dostça yaklaşıyor.

Kanal D'de bu durum hakkında pek bir yorum yapılmamış olsa da,
açık açık, o güvenlik görevlilerin bu iki saldırganı getirip koyduğu (belki rektör koymuştur) ve onları kullanıp dışardan geçen insanlara saldırttığı açık açık görülüyor.
Güvenlik görevlilerin bunları koruması, suça ortak olmalarını sağlıyor.





"sokaklarda hiç gerginlik olmuyor"
diyenlere bu haber ibret olsun.
"türbanı savunanlar özgürlükçü barışsever hümanist insanlardır" tribi yapanlar da görsün durumu manzarayı.
Mesaj tarihi:
Bone said:

"sokaklarda hiç gerginlik olmuyor"
diyenlere bu haber ibret olsun.
"türbanı savunanlar özgürlükçü barışsever hümanist insanlardır" tribi yapanlar da görsün durumu manzarayı.



evt türbanlılarla, başı açıklar birbirine girmiş saldırmışlar filan
zaten sokakta, otobüste millet niye başın açık örtülü diye birbirini yerdi, erkekler de dahil olurdu, sanki başka bir ülkede yaşıyoruz

türban yasağı kalktığı halde hala yasak var bık bık diye tutturan oldukça herhalde tartışma, kavga çıkcak
haklı kişi hakkını arıyacaktır, zor kullanıp çıkar yoksa giremessin diye talimat veren bu duruma sebep olur.

türbanlı girilimeyen unilerde noterle zabıt tutulup suç duyurusunda bulunuluyor. bir süre sonra biter bu kavgalar

sami selçuk

http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=144386

Bilgi ve kılıç. Birincisi, önünde sonunda ikincisini yener’ diyordu, Napoléon. Haklıydı.

Ama bu utku kolay kazanılamıyor. Bir de aşağıdaki özellikleri taşıyan bir toplumda yaşıyorsanız, bırakın diyalogu, sağırlar diyalogu bile yoktur, ortalıkta.

Çünkü, dayatmacı/benbilirimci/benmerkezci (etnosentrik) bir toplumda, tartışma gerçeği bulmak için ortak bir savaş ve imece değil, bir üstünlük yarışıdır.

Cemaatçi bir toplumda, kimse bilimsel doğrunun peşinde koşmaz. Doğru, cemaatin dediğidir, yaptığıdır. Cemaatçilik, körleştirir.

Uzmanlığa saygısız bir toplumda, bilimsel merak ve yöntemsel kuşku yoktur. Derinliğine inmeden herkes ahkám keser, yargı üretir. Bilimselliğin/bilimin yenilgisidir, bu. Bir bakarsınız kişi, ne hukukçudur ne dinbilimcidir (teolog); ses sanatçısıdır, ozandır, resim öğretmenidir, ama hukuk normlarını, áyetleri yorumlamaya cür’et eder.

Aslında cür’etin de ötesinde bir yeltenmedir bu.

Başörtüsü konusunda yaşananlar, özünde dayatmacılığın, benbilirimciliğin, benmerkezciliğin, cemaatçiliğin, uzmanlığa saygısızlığın kanıtlarıdır.

Bu yazıda konuya salt hukuk açısından yaklaşılmıştır.

A-23 Şubatta yürürlüğe giren 2008/5735 sayılı Yasa, Anayasanın 10. maddesine, ‘ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında’ sözcüklerini ekleyerek eşitliğin; 42. maddesine, ‘Yasada açıkça yazılı olmayan herhangi bir nedenle kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan yoksun kılınamaz. Bu hakkın kullanımının sınırları yasayla belirlenir’ fıkrasını ekleyerek yükseköğrenim hakkının sınırlarını genişletmiştir.

Yasa, başörtüsü ile ilgili değildir. Ama hakları perçinlemiştir.

B-Yazılı hukukta kadın giysisi ile ilgili yasal düzenleme yoktur:

1-Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan devrim yasalarının sayıları şunlardır: 1340/430, 1341/671 ve 677, 1926/743, 1928/1288 ve353, 1934/2590 ve 2596. Öğrenim Birliği, Tekke ve Zaviyeler, Türk Medeni Yasası, Rakamlar, Harfler, Unvanlarla ilgili bu yasalarda giysiye ilişkin bir düzenleme yok.

1341/671 sayılı ‘Şapka Giyilmesi Hakkında Yasa’da ise, sadece TBMM üyeleri, kamu görevlileri dışarı çıktıklarında şapka giymek zorundadırlar. Yalnızca erkeklerle ilgili olan bu Yasa, anayasal güvenceye karşın, işlevini yitirmiş, günümüzde kullanımdan düşmüş (kanun-u metrûke) görünmektedir. En sıradan görevlilerden milletvekillerine, bakanlara ve cumhurbaşkanına dek herkes Yasayı kale almamakta, dışarıda kimse şapka giymemektedir. Güvence de, yasak ve yaptırımı da göz ardı edilmiştir. Bu sonuç, sadece toplumbilimsel değildir, mantıklıdır da. Çünkü, amaç ortadan kalkınca, araç da ortadan kalkar. Tersi durumda, Çarın sarayın bahçesinde gördüğü kardelen çiçeğinin korunması amacıyla diktiği nöbetçiyi yüz yıl orada tutan saray subayının durumuna düşersiniz.

1934/2596 sayılı Yasa ise, din adamları, sporcular, izciler, yabancı ülkelerdeki siyasetçiler ve askerlerin kılıklarıyla ilgilidir.

Demek, devrimler arasında kadınların giysileriyle ilgili bir yasal düzenleme, yasak, buyruk yok.

C-Çözüm:

1-Laik bir düzende dinsel açıdan başörtüsü zorunludur/değildir tartışması devletin ilgi alanının dışındadır. Devlet konuya sadece iki açıdan bakabilir:

a-Başörtüsü, bireysel özgürlük müdür? Evet. Bu yanıtı verirken devlet, bireyin iç dünyasıyla, amacıyla, güdüsüyle ilgilenemez ve ‘başörtüsü siyasal, dinsel, laiklik karşıtı bir simge midir?’ sorularının yanıtını arayarak duruş sergileyemez. Konuya sadece devletin dinler ve siyasal görüşler açısından yansızlığının örselenip örselenmediğine bakar. O kadar.

b-Kamu düzeni bozulabilir mi? Belki. Devlet bu olasılığı gözeterek yetkililere önlem alabilme olanağını tanıyabilir. Ancak bu önlemler, kural olarak özgürlüklere kıyılarak değil, güç katarak olmalı. Özgürlükçü demokraside yasak ve ceza, son çaredir (ultima ratio).

2-2008/5735 sayılı Yasa karşısında ne yapılmalı sorusuna gelince:

a-Kanınca yeni bir düzenlemeye gerek yoktur. Çünkü, YÖK Yasasının ek 17. maddesi bu düzenlemeyi yapmıştır. Giysi, erkek ve kız öğrenciler açısından kural olarak serbesttir.

b-Bu konuda bir yasak var mıdır? Hayır. Çünkü;

aa-Yasa özgürlük getirmiştir, norm yürürlüktedir.

bb-Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri yasak getiremezler; getirmemişlerdir. Kamu düzenini bozabileceği tehlikesini gözeterek yöneticilerin yasak getirebileceklerini belirtmişlerdir. Bu olaysal bir takdir hakkıdır. Mantıkta ve hukukta, takdirin takdiri olmaz. Bu yüzden takdir, çarpıcı ağır yanılgılar dışında hukuka aykırı olamaz.

cc-Mahkeme kararlarının gerekçeleri değil, sadece hüküm fıkraları bağlayıcıdır (Radikal, 20.2.2008). Sadece hüküm fıkrasına uymamak, yetkiyi kötüye kullanma suçunu (TCY, m. 257) oluşturur.

Fransız Devriminin Ulusal Meclisinde 23 Kasım 1789’da Stanislas de Clermont-Tonnerre, ‘Hukukun karşısında önyargılar susmak zorundadırlar’ diyordu.

Herkes bu çağrıya uymalı.

Görevini yürütürken, hiçbir görevli, başörtüsünü eşitlik ilkesini çiğnemenin bahanesi yapamaz. Yaparsa, bu bireysel hak ve özgürlüğe bir saldırı; yetkinin kötüye kullanılmasıdır (TCY, m. 257).

YÖK ve TBMM, başörtüsü konusunun bireysel özgürlük çerçevesinde çözülmesini beklemeli; bu tutum sonuç vermediği takdirde, yasal düzenleme getirilmelidir.

Mesaj tarihi:
Yök'ün 17. maddesi değişene kadar türbanla girilmez, değişirse öpe öpe alacaklar içeri. Ama girememeleri lazım. Bu tipler dolaşırken ortada gçrüyoruz demokrasiyi, laikliği.

Kim bilir kaç bininci küçük olayı..
Mesaj tarihi:
yasak yoktur yazısına cevap olarak yasak var, çünkü öyledir, beyim bilir gibi cevap gelince tekrar açıklamaya kasmıycam
alıntıyı spoilersız koyuyorum yorulmadan
aslında bu gibi durumlarda tekrar bir mesaj atmaya gerek yok ama düşürüyoruz işte bu hataya
sonuçta x şu sebeplerden y dir yazınca hayır x y değildir cevabına bişey yazmak gerekmez, he deyip geçilir.

A-23 Şubatta yürürlüğe giren 2008/5735 sayılı Yasa, Anayasanın 10. maddesine, ‘ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında’ sözcüklerini ekleyerek eşitliğin; 42. maddesine, ‘Yasada açıkça yazılı olmayan herhangi bir nedenle kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan yoksun kılınamaz. Bu hakkın kullanımının sınırları yasayla belirlenir’ fıkrasını ekleyerek yükseköğrenim hakkının sınırlarını genişletmiştir.

Yasa, başörtüsü ile ilgili değildir. Ama hakları perçinlemiştir.

B-Yazılı hukukta kadın giysisi ile ilgili yasal düzenleme yoktur:

1-Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan devrim yasalarının sayıları şunlardır: 1340/430, 1341/671 ve 677, 1926/743, 1928/1288 ve353, 1934/2590 ve 2596. Öğrenim Birliği, Tekke ve Zaviyeler, Türk Medeni Yasası, Rakamlar, Harfler, Unvanlarla ilgili bu yasalarda giysiye ilişkin bir düzenleme yok.

1341/671 sayılı ‘Şapka Giyilmesi Hakkında Yasa’da ise, sadece TBMM üyeleri, kamu görevlileri dışarı çıktıklarında şapka giymek zorundadırlar. Yalnızca erkeklerle ilgili olan bu Yasa, anayasal güvenceye karşın, işlevini yitirmiş, günümüzde kullanımdan düşmüş (kanun-u metrûke) görünmektedir. En sıradan görevlilerden milletvekillerine, bakanlara ve cumhurbaşkanına dek herkes Yasayı kale almamakta, dışarıda kimse şapka giymemektedir. Güvence de, yasak ve yaptırımı da göz ardı edilmiştir. Bu sonuç, sadece toplumbilimsel değildir, mantıklıdır da. Çünkü, amaç ortadan kalkınca, araç da ortadan kalkar. Tersi durumda, Çarın sarayın bahçesinde gördüğü kardelen çiçeğinin korunması amacıyla diktiği nöbetçiyi yüz yıl orada tutan saray subayının durumuna düşersiniz.

1934/2596 sayılı Yasa ise, din adamları, sporcular, izciler, yabancı ülkelerdeki siyasetçiler ve askerlerin kılıklarıyla ilgilidir.

Demek, devrimler arasında kadınların giysileriyle ilgili bir yasal düzenleme, yasak, buyruk yok.

C-Çözüm:

1-Laik bir düzende dinsel açıdan başörtüsü zorunludur/değildir tartışması devletin ilgi alanının dışındadır. Devlet konuya sadece iki açıdan bakabilir:

a-Başörtüsü, bireysel özgürlük müdür? Evet. Bu yanıtı verirken devlet, bireyin iç dünyasıyla, amacıyla, güdüsüyle ilgilenemez ve ‘başörtüsü siyasal, dinsel, laiklik karşıtı bir simge midir?’ sorularının yanıtını arayarak duruş sergileyemez. Konuya sadece devletin dinler ve siyasal görüşler açısından yansızlığının örselenip örselenmediğine bakar. O kadar.

b-Kamu düzeni bozulabilir mi? Belki. Devlet bu olasılığı gözeterek yetkililere önlem alabilme olanağını tanıyabilir. Ancak bu önlemler, kural olarak özgürlüklere kıyılarak değil, güç katarak olmalı. Özgürlükçü demokraside yasak ve ceza, son çaredir (ultima ratio).

2-2008/5735 sayılı Yasa karşısında ne yapılmalı sorusuna gelince:

a-Kanınca yeni bir düzenlemeye gerek yoktur. Çünkü, YÖK Yasasının ek 17. maddesi bu düzenlemeyi yapmıştır. Giysi, erkek ve kız öğrenciler açısından kural olarak serbesttir.

b-Bu konuda bir yasak var mıdır? Hayır. Çünkü;

aa-Yasa özgürlük getirmiştir, norm yürürlüktedir.

bb-Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri yasak getiremezler; getirmemişlerdir. Kamu düzenini bozabileceği tehlikesini gözeterek yöneticilerin yasak getirebileceklerini belirtmişlerdir. Bu olaysal bir takdir hakkıdır. Mantıkta ve hukukta, takdirin takdiri olmaz. Bu yüzden takdir, çarpıcı ağır yanılgılar dışında hukuka aykırı olamaz.

cc-Mahkeme kararlarının gerekçeleri değil, sadece hüküm fıkraları bağlayıcıdır (Radikal, 20.2.2008). Sadece hüküm fıkrasına uymamak, yetkiyi kötüye kullanma suçunu (TCY, m. 257) oluşturur.


Görevini yürütürken, hiçbir görevli, başörtüsünü eşitlik ilkesini çiğnemenin bahanesi yapamaz. Yaparsa, bu bireysel hak ve özgürlüğe bir saldırı; yetkinin kötüye kullanılmasıdır (TCY, m. 257).
Mesaj tarihi:
@forgiver: Rahip yada rahibe kıyafetiyle okula gidenlerin - bkz.dini özgürlük, kılık kıyafet özgürlüğü, eğitim öğrenim hakkı - okula alınacağını, ve alındıklarında da herhangi bir ayrımcılıkla, taertaklanmayla karşılaşmayacaklarını garanti edebilir misin?

Yada bu benim dinim, kılık kıyafet özgürlüğüm var. Okuma hakkım elimden alınamaz diyerek bornozla giden adamı almak zorunda değil misin?

Laiklik konusunda ya her dini kılık serbest olur yada hiçbiri serbest olmaz.
Mesaj tarihi:
nileppezdel said:

Laiklik konusunda ya her dini kılık serbest olur yada hiçbiri serbest olmaz.


said:
a-Başörtüsü, bireysel özgürlük müdür? Evet. Bu yanıtı verirken devlet, bireyin iç dünyasıyla, amacıyla, güdüsüyle ilgilenemez ve ‘başörtüsü siyasal, dinsel, laiklik karşıtı bir simge midir?’ sorularının yanıtını arayarak duruş sergileyemez. Konuya sadece devletin dinler ve siyasal görüşler açısından yansızlığının örselenip örselenmediğine bakar. O kadar.



dinin gereği olduğu için bu serbest olmalıdır şeklinde bir dayatma yok

bir kiyafet olarak serbestliğinden bahsediyoruz
burdaki olay da kişinin kimliğinin tanılabilinir oluşu.

rahip, rahibe kiyafetlerini geç cubbe, sarık veya çarşafla da girilemiyor.
Mesaj tarihi:
nileppezdel said:
@forgiver: Rahip yada rahibe kıyafetiyle okula gidenlerin - bkz.dini özgürlük, kılık kıyafet özgürlüğü, eğitim öğrenim hakkı - okula alınacağını, ve alındıklarında da herhangi bir ayrımcılıkla, taertaklanmayla karşılaşmayacaklarını garanti edebilir misin?


geç derken yüzde 99.999999999999931 i müslüman ülkemizde, islam dinine özgü kiyafetle de girilemeyeceğinden bahsediyorum

inkilap

Kılık-Kıyafetin Düzenlenmesi 25 Mayıs 1925 de Şapka Kanunu kabul edildi. 3 Aralık 1934 de din temsilcileri mabetler ve ayinler dışında dini kıyafetle dolaşmak yasaklandı. Sadece diyanet İşleri Başkanı, Rum ve Ermeni Patrikleri ve Yahudi Hahambaşı istediği zaman dini giysilerini giyebilecek. Atatürk Türk kadınının kıyafetine karışmamış zaman içinde modern kıyafet kendiliğinden benimsenmiştir.

Mesaj tarihi:
gazi üniv de oruç tutmayan insanın güvenliği nolacak ? selçuk üniv de elele gezen çiftin güvenliği ?

özgürlükler çift taraflıdır. "eğitim özgürlüğü" safsatasıyla ancak 5 yaşındaki çocuğu kandırırsınız, onun da başını kapatırsınız.
Mesaj tarihi:
oruç tutmayana dayak mevzusunun
türbanla birlikte daha etkili bir hale gelmesini veya
türban yasak olunca da daha azalmasının bir ilgisini ortaya koyabilir misiniz?
o zman o da yasak olsunculuk için yeterli bir malzeme mi?

önyargılara göre özgürlükler kısıtlanmaz
dayak atana gerekli ceza verilir, dayak atmadan önce gerekli hoşgörü ve insanlık öğretilmesi gibi çözümler geliştirilir

oruç tutan da tutmayan da dayak atanda atmayanda kendini dindar olarak tanımlayabilir, dışardan o tanımı yapabilirsiniz
hatta burdan yola çıkarak varsayımlarla o x olduğu için böyle yapıyor dersiniz halbuki başka bir x olanın onun yaptıklarıyla alakası yoktur
herşeyi siyah-beyaz olarak ve önyargılara göre nitelendirerek başkasının özgürlüğünü kısıtlayabildiğim için ben daha özgürümcülük oynanmamalı.
Mesaj tarihi:
Ön yargı değil gerçekler bunlar. Bu ülkede bu olaylar oldu ve hala oluyor. Tahmin falan değil bunlar.

Türban yada kapanma dincilerin simgesidir. Onların kullandığı bir silahtır. Abuse edilir türban aşırı dincilerle.

Nude resim çiziyorlar diye cafe'de resim öğrencilerini basıp dövüp yaralayan, çıplak kadın resimlerine kendince sansür uygulayan, bacak görünce "ayıp" diyen insanların ülkesinde simgeler yasallaştırılamaz.
Mesaj tarihi:
Forgiver said:
oruç tutmayana dayak mevzusunun
türbanla birlikte daha etkili bir hale gelmesini veya
türban yasak olunca da daha azalmasının bir ilgisini ortaya koyabilir misiniz?
o zman o da yasak olsunculuk için yeterli bir malzeme mi?


Şimdi şöyle oluyor türban serbest oluyor, başbakan şeriat kökenli oluyor ve şeriatçılar gaza geliyorlar, daha cesur davranıyorlar. Haddini bilmek olayından haberleri yok, çarpık din ve cezalandırma anlayışlarıyla halkın huzurunu kaçırıyorlar. Birkaç küçük olay ama bunlar, şeriat kökenli başbakan sonucu şeriatçıların güçlenmesiyle de alakası olamaz canım. Ne alakası olcak ki?
Mesaj tarihi:
@forgiver

İyi de bu insanlar Cibuti Cumhuriyetindeki yolsuzlukları protesto için mi turban takıyorlar? Yoksa Kenya'daki açların doyurulması için mi takıyorlar?

Dinin emri olduğuna inandıkları için takıyorlar.

Burada sorun öğretim kurumlarında, beraberinde kamuda dinin referans alınması. Bir kez dini referans alarak öğretim kurumlarını ve kamuyu düzenlemeye başlarsak bunun sonu gelmez.

Yani, dinim bunu emrediyor bu dinimizce yasaktır o yüzden bunu kaldıralım bunu değiştirelim şeklindeki argümanlara kapıyı sonuna kadar açmaktır bu.

Hele bir de belli bir siyasi grubun simgesi haline gelmiş bir dogmayı bilim kurumlarına sokmaya çalışmak toplumda zaten bir süredir meydana gelen ayrışmayı da körüklemek olacaktır.
Mesaj tarihi:
kanunlar o suçları işleyenlerin cezalandırılması için var
suç işlenmeden türban~şeriat önyargılarıyla azınlık raporu oynamak için değil

@Juzzam: türbanı dinin gereği olduğu bir simge olduğu aşikar
hatta siyasal simge mi dini simgesi mi hangisi daha fazla, karışım oranları nedir hep merak edilen sorular

herhangi bir şey hakkında dinin gereği olduğu için serbest veya yasak olmasına uygun anayasa yapmak, kanun çıkartmak laiklik ilkesiyle çelişir
ama türbanın günlük kullanılan bir kiyafet olduğu da aşikar
insanların bunu ister kiyafet, ister siyaset, ister din için kullansın toplumda yer bulmuş bir nesne
insanlar bunu kullanabilemeyi istiyor, kiyafet olarak ta yasaklanması için bir neden yok
diğer nedenlerden dolayı da yasak getirilmesi anlamsız, sonuçlarına ceza getirilebiliniyor çünkü
×
×
  • Yeni Oluştur...