Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

'Yunanistan Trakya'dan saldıracaktı'


ombakkombak

Öne çıkan mesajlar

'Yunanistan Trakya'dan saldıracaktı'

Kıbrıs Harekatı’nın üzerinden 33 yıl geçtikten sonra yayınlanan arşivler, olayların perde arkasını ortaya serdi

ABD Başkanı Nixon ve Dışişleri Bakanı Kissinger arasındaki konuşmalara göre Yunanistan, Meriç Nehri üzerinden Türkiye’ye saldıracaktı. Yanıt olarak Türkiye de Ege Adaları’nı ele geçirecekti

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın, arşivlerin saklanması için rutin süre olan 30 yılın dolmasının ardından yayınladığı 1973-76 dönemine ait belgelerde Kıbrıs Harekatı sürecinde yaşananlar tüm detaylarıyla ortaya seriliyor. Baş kahramanlar dönemin ABD Başkanı Richard Nixon, Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ve Başbakan Bülent Ecevit... Belgelerde Yunanistan’ın Türkiye’ye Trakya üzerinden saldırmayı planladığı anlatılıyor. Hatta ABD’nin bu konuda önlem aldığı da belirtiliyor. Ancak bu önlemler “konunun hassasiyeti devam ettiği için” yayınlanan belgelerden silinmiş. Olası saldırı ilk kez 17 Temmuz 1974 günü, yani harekattan üç gün önce gündeme geliyor. Nixon ve Kissinger arasındaki telefon konuşması şöyle:
Nixon: Türkiye’deki gibi zayıf hükümetler sertliklerini kanıtlamak için maceraya atılıyorlar.
Kissinger: Türkiye 15 yıldır bunu hayal ediyordu. Kıbrıs’ta güçlü taraf olmaya çalışıyor.

Nixon: Yunanlar izin vermez.
Kissinger: Türkler’le Kıbrıs’ta mücadele edemezler. Yunanlar’ın adada 9 bin adamı var. Türkler’in ise 6-7 bin... Ama Türkler çok daha donanımlı ve hızlı takviye edebiliyorlar.
Nixon: Peki ne yaparlar?
Kissinger: Ya pazarlık yapacaklar ya da Trakya’dan saldıracaklar.

Nixon: Aman Tanrım!

‘Sorumsuz bir hükümet’

21 Temmuz 1974’te, harekattan bir gün sonra Kissinger ve ABD Savunma Bakanı James Schlesinger görüşürken Trakya yine gündeme geldi.
Schlesinger: Yunan rejiminden memnun olmadığımızı göstermek istiyorsak bazı girişimlerde bulunabiliriz. (Burada bir satır silinmiş.) Eğer iki ülke arasında ateşkes olmazsa, Yunanlar’ın Trakya’ya saldırabileceğini düşünüyorum. Sorumsuz ve umutsuzluğa düşen bir rejimle karşı karşıyayız.

‘Trakya’da kazanamazlar’

Yunanistan’ın Trakya planları 22 Temmuz 1974’te ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bir raporunda da yer alıyor:
Türkler pozisyonlarını pekiştirmek için savaşmakta ısrar ederlerse, Yunanlar büyük ihtimalle Türkiye’ye Meriç Nehri üzerinden saldıracak. Trakya’da iki taraftan birinin kazanması mümkün gözükmüyor. Çünkü Yunanistan’ın coğrafi avantajları, Türkler’in sayısal olarak fazla olmasını dengeliyor. Ama Türkler Ege Adaları’nda büyük avantaj sağlar.

Ne olmuştu?

OsmanlI’NIN 1878’de İngiltere’ye verdiği Kıbrıs’ta 1950’li yılların sonunda uluslararası anlaşmalara dayanan bir Türk-Rum Ortak Devleti kuruldu. Yunanistan, İngiltere ve Türkiye bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni “Garantör Devletler” olarak destekledi. Fakat Rumlar 1963’te ortak devleti yıktı. Kıbrıslı Türkler Rum çetelerince sayısız katliama maruz kaldı. Türkiye ile Yunanistan arasındaki müzakere süreci, 15 Temmuz 1974’teki Rum-Yunan darbesiyle sonlandı. Cumhurbaşkanı Psikopos Makarios, EOKA örgütü lideri Nikos Sampson tarafından devrildi. Başbakan Bülent Ecevit Hükümeti 20 Temmuz’da adaya asker çıkardı. Yunanistan’daki cunta idaresi ve Sampson Hükümeti yıkıldı. 14 Ağustos’ta iki gün süren 2’nci Barış Harekatı gerçekleşti. ABD’de ise Başkan Nixon, Watergate Skandalı nedeniyle görevi, yardımcısı Ford’a bıraktı.

‘Ambargo felaket olur’

‘Sampson goril tipli bir gangster’

17 Temmuz 1974

ABD’nin Atina Büyükelçisi H. Tasca, Kissinger’e yazıyor...
Rum darbesinin elebaşı Nikos Sampson goril tipli bir gangster!

‘Adada Türkler’in durumu kötüleşti’

17 Temmuz 1974

ABD’nin Ankara Büyükelçisi William Macomber, Kissinger’e yazıyor
Adadaki Türkler’in durumu bariz şekilde kötüleşti. Ankara birkaç gün içinde müdahale edebilir.
‘Türkler statükoya dönmeye razı’

20 Temmuz 1974

Harekatın başlamasının ardından Savunma Bakanı J. Schlesinger ile Kissinger’ın telefon görüşmesinden
Schlesinger: Türkler adanın bir kısmını ele geçirmeden durmaz.
Kissinger: Hayır. Türkiye, Sampson olmadan statükoya dönmeyi kabul edeceklerini söylüyor. Eğer adanın bir parçasını isterse ’çifte enosis’ için çalışmalıyız.

‘Yarın Atina’da darbe olacak’

21 Temmuz 1974

Başbakan Ecevit ve Kissinger’ın telefon konuşması...
Ecevit: Ateşkese hazırız. Yarın İsviçre’de buluşabiliriz. Yolculukla vakit kaybetmeyiz. Uygun mu?
Kissinger: Korkarım hayır... Yarın Atina’da darbe olacak ve SSCB’ye yakın bir rejim gelecek.
Ecevit: Anlıyorum.
Kissinger: Bunun Türkler’in çıkarına olacağını zannetmiyorum.
Ecevit: Evet... Bu gece ateşkes yaparsak yeni rejim bunun bağlayıcı olmadığını söyleyebilir.
Kissinger: O zaman en baştan başlayabilirsiniz tabii... İkinci bir konu daha var. Yunanistan’la aranızdaki savaş tehdidi devam ederse bize (bu kısmı silinmiş) izni vermenizi istemek zorundayız.
Ecevit: Evet.
Kissinger: Tabii bunu diğer taraf için de yapacağız.

23 Temmuz 1974

Ateşkes ilan edildikten sonraki gün Kissinger kurmaylarıyla konuşuyor
Kissinger: Makarios’un geri gelmesi çıkarlarımıza uymaz. Türkler’i adadan çıkarmak için Sovyetler’e başvurabilir.
‘Türkler’in kalması bizim için daha iyi’

13 Kasım 1974

Kissinger’ın sürgündeki Rum lideri Makarios’la konuşmasından
Kissinger: Ford yönetimi Türkiye’ye karşı silah ambargosu ilan edilmesine karşı.
Makarios: Kıbrıs’taki Türk askerlerinin sayısının azaltılması bizim lehimize değil. Fazla asker, Türkiye’nın ekonomik problemlerini daha da artırdığı için daha iyi.
Kissinger: Bunu televizyonda da söyler misiniz?
Makarios: Hayır.
‘Ambargonun
bedelini ödeyeceğiz’

7 Ocak 1975

Başkan Ford yönetimindeki bir toplantıdan...
Macomber: Türkler Türkiye’ye silah ambargosu konması girişimlerinden dolayı çok kızgın.
Kissinger: Ambargonun bedelini yıllarca ödeyeceğiz. Bu adım, bir dış politika felaketi olur.

Türkiye CIA’yı iki kez atlattı

ArŞİvlerde yer alan en ilginç belgelerden birisi de ABD istihbaratı tarafından hazırlanarak dönemin CIA Başkanı William Colby’ye sunulan “Ocak 1975” tarihli rapor... Raporda CIA’nın Kıbrıs’ta Yunan cuntasının desteğiyle 15 Temmuz’da gerçekleşen darbeyi göremediği ve Makarios’un devrilmesinin önlenemediği belirtildi. Raporda, hazırlıkları 15-20 Temmuz arasında yapılan Türkiye’nin 1’inci Barış Harekatı’nin ise ABD istihbaratı tarafından “günü bile belirlenerek” Dışişleri Bakanlığı’a iletildiği, ancak bu bilginin kendisine ulaşmadığını ileri süren Dışişleri Bakanlığı’nın önlem almaması yüzünden Türkiye’nin müdahalesinin engellenemediği yazıyor. Ayrıca Türkiye’nin 1-15 Ağustos arasında sürdürdüğü 2’nci Barış Harekatı’nın hazırlıklarının ise ABD istihbaratı tarafından tespit edilemediği, dolayısıyla bunun da önlenemediği ifade edildi.


Aman Türkler kızmasın

Rapora göre, Türkiye’nin 2’nci Kıbrıs Harekatı’na başlamasından sonra 15 Ağustos 1974’te öğle saatlerinde ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, kurmayları ile birlikte BM’nin ateşkes kararını görüşmek için bir araya geldi. Yardımcısı William Buffum, sözü alarak, “BM’den bir önceki gibi bir ateşkes kararı çıkacak. En fazlası Fransızlar’ın hazırladığı belge. Ateşkes ilan edilmesini ve müzakerelerin başlamasını istiyor. Ancak Müslüman ülkeler Türkiye’ye bazı atıflar nedeniyle bu belgeye karşı” dedi. Kissenger da, “Kendimizi Türkler’den fazla uzaklaştırmamamız gerekiyor. Bir sonraki Ortadoğu savaşında bize zorluk çıkarabilirler. New York’taki Türkler bizim herhangi bir Haçlı Seferi yürütmediğimizi biliyorlar mı” diye konuştu. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco da bu sözünü “Bizim pozisyonumuzu biliyorlar” diye yanıtladı.


Biz şu an savaştayız, İslam’da savaşta oruç tutulmaz

DIŞİŞlerİ Bakanı Turan Güneş,
24 Eylül 1974’te New York’taydı. O gün, ABD’nin Türkiye’ye ambargo karar tasarısı Kongre’de görüşülecekti. ABD Dışişleri Bakanı Kissinger, Güneş ile Ramazan’a denk gelen o günde buluştu. Kissinger “Kalan konuları kahvaltıda konuşalım mı? Oruç tutuyor musunuz” dedi Güneş’in yanıtı “Savaşta oruç tutulmaz” oldu

“Türkler güçlüdür, iyi savaşırlar”

ABD Başkanı Richard Nixon, 21 Temmuz 1974’te yani harekatın başlamasından bir gün sonra dışişleri bakanıyla yaptığı görüşmede Kissinger’a, “Rumlar galiba pek savaşmıyor” dedi. Kissenger ise, “Türkler iyi savaşır, güçlüdür” diye karşılık verdi. Kissenger, Yunanistan’ın savaşa girmemesi durumunda, sorunun fazla büyümeyeceğini savundu.

http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=153392&Categoryid=1
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Zaten Türk ordusu teyakkuzdaydı ve bir Yunan saldırısı bekleniyordu . Yunanistanın saldıramaması çok büyük ihtimalle onları kurtarmıştır. Çünkü yunan ordusunun Türkiye'ye saldırı yapabilecek kapasitesi yoktu ötesinde zaten savaşı götürecek ekonomik gücü + askeri sanayisi vs'de yoktu.

Türkiye'nin de pek tabi ki imkanları kısıtlıydı ama savunma yapan tarafın avantajları düşünüldüğünde Yunanistan büyük bir hatadan dönmüştür orası çok açık .
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hani ikinci harikati ve pek cok seyi ongoremiyen ABD?

ABD kusursuzdur her halti bilir dedigi dogrudur geyiklerini asalim yazinin kendi ile celisiyor bu dusunce tarzi

donemle ilgili babamdan dolayi detayli bilgilerim oldugundan sunuda soyliyebilirim Turkiye Yunanistanla savas bekliyordu

Trakyada ani saldiri halinde mevziler hazirlanmis hatta olasi bir geri cekilme durumunda izmit e kadar butun illerin savunma planlari var detayli yetericne zaman gecip gizli geyiginin dustugune emin olursam ve hala burda olursak bikac haritayi scanler koyarim

tanidik bir albay var hala dertlenir durur

kibrisa cok gitmek istemis babamda 25 sene sonra ilk kez firat in dogusundan batisina gecmis kalmak biraz rahat istiyor o kadar sark hizmetinden sonra adamda aksine kibris icin yanip tutusuyor
babama kibris cikiyor adama trakya

bide soyle bisey var darbe geyiginden dolayi yunan ordusu karisikti
nedense amerikanyalilar onuda hesaplamamis bu yaziya gore
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ABD kusursuzdur her dediği doğrudur demiyorum ama bence sende (viktor) dünyayı idare eden koca Amerikan İmparatorluğu'nu fazla küçümsüyorsun. Madem bu kadar beceriksizler ve biz (ve bizim ordu) bu kadar iyiyiz; niye biz sınırın 100km ötesine harekat yapmayı başarı sayarken onlar 10000 km öteye ordu taşıyabiliyorlar? O kadar da boş beleş adamlar değil kardeşim bunlar. Sonuçta sen savunma planı hazır diyorsunda savunacağın silahıda sağlayan onlar, Yunanlıların saldıracağı silahıda sağlayan onlar, askerlere eğitim, istihbarat beren onlar... Her iki tarafında ABD müttefiği olduğu; bir savaş sonuçta bu... Ben Yunanistan bizi ezer İstanbul'u alır ouuuv demedimki....
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

cok buyutuyorsun

amerika parasiyla yapiyor bu bahsettigimzi ameirka vietnamdan cikamiyan amerika ayni zamanda

irakta kac senedir kontrolu sagliyamiyan amerika bu kadar para ve guce ragmen

amerikanya zengin ve guclu olabilir ancak tanrilar degil insanlar yoentiyor

insanlarda kusursuz varliklar degil haliyle

dedikelrin yaziyla celisiyor en basiti daha ne ornek veriyim

guya egitim veriyor amerika istihbarat evriyor
ama ikinci harikattan haberi olmuyor

supermis

cok abartiyorsunuz amerikayi

dunyayi direk yoneten bri amerika yok
bizdkei gibi kendine yaki nadamalri sectirtip o sekilde idare ediyro iste

chavez i onu egctim kendi poposunu ndibindeki hap kadar yoksul kubayi sindiremedi
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Amerika zaten sınırının 10.000km ötesine asker taşımak zorunda zaten, bizim gibi sürtüştüğü komşuları yok ve dünya politikası içindeki yeri konumuyla bunu yapamadığı zaman kimseye sözünü geçiremez. Bizimle karşılaştırılması saçma, biz küresel değil bölgesel bir gücüz, sınırdan 100 km bu sebeple ciddi bir rakam. Artı o 10.000 geliniyor ama sonra ne oluyor o da tartışılır, en ciddi düşmanlarını parayla satın alıp ortadan kaldırdılar, neydi bir kasabayı 3 hafta deviremediler güneyde, etrafından geçtiler, savaş bittiğinde hala o kasaba düşmemişti.

Artı Amerikan istihbaratını da çok büyütmeyin. 11 Eylül saldırıları sonrası daha bütünleşik sağlam bir yapı içerisine sokulmaya çalışılsa da Amerikan istihbaratı kabiliyetli olmasının yanısıra bürokratik olarak çok hantaldır. Kritik zamanlarda önemli bilgilerin iç çekişmeler ve bu bürokrasi sonucu iletilemediği, çarpıtıldığı veya geciktiği olmuştur.

O yıllarda da yazıda belirtildiği gibi Amerika'nın derdi Sovyetlerin güneye nüfuz etmesini engellemek ve bölgedeki statükoyu korumak, bu sebeple Sovyetlerin içine girebileceği bir Türk-Yunan çatışmasındansa olayı soğutmayı veya kendi içinde çözümlendirmeyi tercih ediyorlar. Bu bakımdan olası bir çarpışmada Türk Yunan demeden yine bu düşünceyle kendi çıkarları doğrultusunda hareket edeceklerini bilmek yeterli bence.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Dediklerinin çoğuna katılmakla beraber; ister silahla, isterse parayla olsun ABD dünyadaki tek hegemonik güçtür. Uluslararası ilişkilerin akademik anlamda bir parça içinde olan kimse bu gerçeği inkar edemez. Sonuçta bugünkü dünyada her ülke kendini Amerika ile olan ilişkilerine göre tanımlıyor ve bütün sorunlarını çözmek için Washington'u ikna etmek zorunda kalıyor. Rusya, Çin ve AB bile ancak bölgesel güçler halindeler. Mesela Çin'in Afrika meselelerindeki fikrini ABD iplemek zorunda değilken; Çin'in Tayvan'a olası müdahelesi için ABD'nin zorla veya güzellikle ikna edilmesi gerekmektedir. Biz ABD'den izin almadan o 100 km'yide gidememekteyiz.

Ayrıca Irak'ta bir başarısızlık söz konusu değildir. Eğer direniş olmasaydı ABD'nin Irak'ta kalmak için bir sebebi olmazdı. Feda edilebilir birkaç bin can karşılığında petrol fiyatları istenen düzeyde tutulmaktadır.

Son bir görüş daha; Türkiye bölgesel güç falanda değildir:
-Hiçbir komuşusunun (Belki Azerbaycan, KKTC ve Suriye hariç onlarda bile sınırlı) iç işlerine herhangi bir etkisi yoktur.
*Gürcistan'da Türkiye yanlısı yerel Acaristan Özerk Yönetimi silah zoruyla yıkılırken nota bile veremedi.
*Dağlık Karabağ'daki işgal konusunda en ufak bie gelişme bile sağlayamadı. Nahçivan'ın işgal edilmesini engelleyebildi sadece.
*İki komşusu 8 yıl savaşırken sadece mal satmakla yetinmiştir.
*Irak rejimi K.Irak'ın kontrolünü kaybederken; Kürdistan'ın temelleri 16 sene boyunca atılırken eli kolu bağlı seyretti. Saddam devrilirken ticaret anlaşması yapaya çalışıyordu.
-Yunanistan adalara 60.000 askeri konuşlandırırken hiçbirşey yapamadı.
-Ülkenin yüzde yüzü karşıyken hükümet bile karşı çıkarken; Çekiç Güç'ü topraklarımızdan çıkaramadık.
-Neredeyse bütün komşuları PKK'ya yataklık yaparken; sadece Suriye'ye (ki orada da Suriye-İsrail ilişkilerinin parmağı vardır) kafa tutabildi. Eğer PKK İran'a karşı mücadeleye girişmeseydi onlarda PKK'ya desteğe tam gaz devam edecekti.
-İran Türkiye'deki rejimi yıkmak için her türlü silahı kullanırken Türkiye İran'a karşı neredeyse hiçbirşey yapamadı.
-Her iki Irak Savaşı'nda da savaşa girecek cesareti kendinde bulamadığı için masadan dışlandı.

Henüz kendi iç birliğini ve ekonomik gelişmesini sağlayamamış olan Türkiye; bence bölgesel bir güç değildir. Orta Büyüklükte Devlet karakteristiği göstermesine rağmen üstteki iki sebepten dolayı dış politikada etkisizdir. (Mısır örneğinde de olduğu gibi)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

türkiyeyi göklere çıkarmaya da gerek yok,yerin dibine indirmeye de..ülkemiz kendi bölgesinde söz sahibi olan,güçlü bir ülke bu kesin..

bazı arkadaşlar bölgesel güç olmayı,yanıbaşında istediği herşeyi yaptırmak zannediyor.oysa kastedilen bu değildir..eğer bu olsaydı aynı mantıkla abd de kendi bölgesinde küba-venezualla-bolivya ya söz geçiremiyor,o zaman o da bölgesel güç değil derdik...oysa kastedilen bu değildi..

türkiye komşularına her istediğini yaptıramaz,ama istemediğini de yaptırtmaz..ya da çok pahalıya mal eder..bugün abd ırak,suriye,iran konularında yanına türkiyey yi almadan hiçbir kalıcı politika uygulayamaz.o kadar desteğine rağmen kukla bir "kürdistan" kuramaz..bunda mutabıkmıyız? keza rusya,arkasında türkiye desteği varken gürcistan,azerbeycan'ın iç politikası ve ermenistanın tecridi konularında hiçbir girişimde bulunamaz..

işte bölgesel güç olmak budur.bugün 35 senedir kıbrısta askerimizi bulunduruyorsak,rusya ve abd nin ortadoğuya girişini engelliyorsak,tüm şartları oluşmasına rağmen ırak'ın bölünmesini engelliyorsak bu "yumuşak" güçten dolayıdır..sanmayın abd çok bir kudrete sahip..şu an kendileri de biliyor,ırak'a girip kukla devletler kurma planları başarısızlığa uğradı..adım kadar biliyorum 2.ırak seferinişn esas amacı petrollerini sömürebileceği küçük devletler kurdurmaktı..ama içinde türkiye nin olmadığı hiç bir plan uygulanamaz durumda..

ülkenizi bu kadar küçük görmeyin...

ekleme:

kerkük referandumu abd ve kürtlerin oldu-bitti yapma isteğine rağmen engellendiyse bu sadece türkiye sayesinde..yoksa ne suriye,ne iran,ne de mısır ın bu derece engelleme gücü yoktu..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Türkiye Irak'In bölünmesini engelleyemedi. Irak paşa paşa bölünmüştür. Bağdat'ın Erbil üzerinde zerre kadar hükmü yoktur. Talabani Cumhurbaşkanı olduğu için Erbil'in Bağdat üzerinde biraz hükmü vardır. ABD ortadoğunun göbeğinde oturuyor ayrıca. Rusya'da Ortadoğuya inemediyse buna engel olan ABD'dir. Kıbrıs'ta bulundurulan asker dışında bir etkimiz yok. O askerlerde uluslarası konjonktür elverdiği için 40 milyonluk bir ülkenin yarım milyonluk bir adacığa çıkarabildiği askerlerdir. O askerleride etkili bir koz olarak kullanamadık. Kıbrıs paşa paşa AB'ye üye oldu hemde uluslararası anlaşmalara aykırı olarak. Ayrıca bölgemizde bize sorulmadan her halt yapılıyor. İsrail Lübnan'a giriyor, çıkıyor. ABD Irak'ı ezdi geçti. İran nükleer silah yapıyor ABD ona ambargo uyguluyor vs. Bunların hepsine Türkiye karşı ama hiçbirine engel olamıyor. Türkiye olmadan hiçbirşey yapılamaz lafı saçmalıktır.

Abd'nin venezuela ve küba ya laf geçirememesi geçici bir durumdur. Yüz küsür yıldır istediğini yaptırdığı venezuela hafifçe bir dellendi son 7-8 senedir. Yakında yine yola gelir. Küba'da Castro ölene kadar. Ayrıca o Küba topraklarında kurulan toplama kampına engel olmaktan acizdir. ABD istediği anda Küba'Yı ve Venezuela'yı birkaç saat içinde ele geçirebilir. Hem içeriden darbe hem dışarıdan müdahele ile. Buna engel olan artık sadece iç kamuoyudur. Venezuela bir falso verirse veya içeriden bir falso verdirilirse zorla anında yola getirilir.

Yanlış anlaşılmasın ben sosyalist görüşte bir insanım; ABD'den de yeni dünya düzeninden de, kapitalist tüketim toplumundan da nefret ediyorum. Ama gerçekleri görmek lazım.

Türkiye'nin bölgesel güç olabilmesi için; Kürt Sorununu ve Rejim sorununu çözmesi lazım. Seçimlerde sadece hizmetlerin tartışıldığı, halkın ezici çoğunluğunun rejimden memnun olduğu bir Türkiye: 70 milyonluk bölgesine göre eğitimli sayılabilecek nüfusu, yeterli doğal kaynakları, enerji nakil yollarına yakınlığı ile Bölgesel güç konumunu rahatlıkla kazanabilir. Ama ne zaman bir uluslararası hamle yapsak birileri Kürt kartını veya irtica kartını oynayıp önümüzü kesiyor. Artık yarayı kesip cerahati akıtmamız lazım yoksa (hepimzin son beş-on senedir şahit olduğu üzere) her yerimizi saracak, kangren olup gideceğiz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Viktor said:
bolgesel guc kavramiyla emperyalizmi karistirmis ombak

burdan onu cikarabildim sadece
ben herkesi idare edelim demedim. Ama hayati çıkarlarımızı korumaktan bile aciziz. Kıbrıs'ta bile durum bu. Ben herkesi ele geçirelim demedim ama İran , Ermenistan vb. senin içişlerine en derin müdaheleleri yaparken onları engellemekten bile aciz duruşumuz bölgesel güç olmadığımızı gösteriyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

AB Bosna Savaşı'nı bitirmeyi gerçekten istedi mi?
Bosna Savaşı AB'nin varlığına yönelik bir tehdit miydi?
AB'ye sıçrama olasılığı var mıydı?

Ve ayrıca sonuçta bütün eski yugoslavya AB'ye dahil edilmeyecek mi?

Ab liderleri bu savaşı bitirmek istiyoruz diye açıklama yaptıkları zaman bu onların gerçek niyetlerini göstermez. Yugoslavya'nın bu kadar parça parça hale gelmesi AB'nin genel çıkarınadır.

AB hala ASİ ve AGSP'yi hayata geçirememiştir ve ekonomik entegrasyonun ötesine geçememiştir. Dolayısı ile siyasi-askeri temelli bu sorunda AB'nin tek bir ülkeymişçesine müdahele etmesini beklemek bilgisizliktir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

AB, sırf Bosnadaki yetersizliği yüzünden ortak güvenlik ve dış politika oluşturma çabasına girişti. Bosna Savaşı, konvansiyonel bir güvenlik tehdidi yaratmaz AB için ama yine de tehdittir; AB' oluşumuyla doğrudan çelişir. Zaten etnik savaş riski falan olmasa eski doğu bloku ülkelerini alelacele almazlardı AB'ye.
Saydığın sorunların hepsi; Irak, KKTC, PKK uluslararası sorunlardır. Eğer çift taraflı sorunlar olsaydı, eleştirilerin haklı olabilirdi ama biz bir hamle yaparsak karşımızda göreceğimiz muhatap ABD olacağı için rahat davranamıyoruz doğal olarak.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bugünlerde Türk ordusuna bazı konularda biçilen roller var. Konu dışında daha önce de belirttiğim şeylerdi, dünya bir taraflara doğru gidiyor ve Türkiye artık ordusunu daha aktif olarak kullanmaya karar vermiş görünüyor. Tabii gene ABD güdümünde olacak şeyler bunlar. Profesyonel ordu, casus uydu, F35 ler, milli tank, bu son Pkk operasyolarında vitrine çıkan obüsler vs.

Bu bilgilerin bugün ortaya konulması tesadüf değildir elbette. ABD'nin o zamandan bu zamana çeşitli sebeplerle Türkiye'ye verdiği önemin altının çizilmesi, "iyi savaşırlar" diye gaz verilmesi. Bilinmesini istedikleri kadarını ortaya sürmüşler. ABD istihbaratına gelince; zaten II. Dünya Savaş'ı sırasında ABD, istihbaratın önemini tam olarak kavramış ve her konuda olduğu gibi Almanya'dan afırdığı adamlarla istihbarat ağını kurmuştur. Hatta ABD'nin askeri istihbaratı ancak 1944'te kurulmuştur.

Nazi Almanyası'nın sonradan adı Gestapo'ya çevrilen istihbarat örgütü Abwehr'in kurucularından Rainhard Gehlen ve 80 adamı ABD orduları Bavyera'ya girdiğinde teslim olmuş ve bir süre kamplarda tutulduktan sonra serbest bırakılmış, Aralık 45'te "Organisation Gehlen" diye bir birim kurulmuş ve ABD istihbaratın ne oldıuğunu ve nasıl yapılacağını öğrenmiştir. Almanlar ya da İsrail'liler gibi gelenekleri olan bir istihbarat servisi yoktur ABD'nin. Filmlerde empoze edildiği gibi dünyayı karanlıklar ardın yönettikleri, uçan kuştan haberdar oldukları falan yalan tabii ama küçük de görmemek gerek.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Genel olarak ombak'a katiliyorum.Bolgesel guc olmak Turkiye vs X ulkesi savasinda kim yener gibi bir yaklasimla anlasilmaz.Hala arap ulkeleri Iran ve Amerika bu ulkedeki rejime mudahale edebiliyor.Uluslararasi arenada hemen hic sozumuz gecmiyor , ancak kriz yaratarak , acik acik tehdit ederek bazi sonuclar alabiliyoruz.Bu tarz yaklasimlar sonuca gotursede prestij kaybettirir.Influence diye bir olay var , ombak'in bahsettigide bu emperyalizmle ilgisi yok verdigi orneklerin.Bolgemizde olan kritik olaylari kendi cikarimiza gore etkileyebilmektir bolgesel guc olmak.Biz milletce ulkesiyle asiri gurur duyan ve boburlenen ama zahmet edip o potansiyeli gerceklestirmeyen insanlariz. Hani tukursek bogariz Yunanistan'idir ya , ama savas tehtidimiz olmasa Ege denizini yunan denizi yapacaklar. Kendi kendine atip tutmakla 'guc' olunmaz.Evet askeri gucumuz soyledir boyledir ama savas falan yok ortada ve uluslararasi politikada biz surekli kaybediyoruz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ombak pati kardeşim,

Bölgesel güç "Her istediğimi yaptırırım, herkese karışırım, düdüğümü öttürürüm" demek değildir, o dediğin şeyi Amerika gibi küresel saldırgan bir devlet yapar. "Hepinizden güçlüyüm oğlum" politikasıyla herkesi işine geldiği gibi şekillendirmeye çalışır.

Bölgesel güç, bulunduğu bölgede söz sahibi olan, çevresindeki ülkeleri etkileyebilen nüfuz sahibi ülke demektir. Bugün Türkiye bu tanımla bölgesel bir güçtür. Saydığın sorunların çoğuna diğer uluslararası organizasyonlar veya küresel güçler de dahil olmuştur, şu durumda bu sorunlar bölgesellikten çıkar daha başka sorunlar haline gelir. Uluslararası sorunları da bölgesel güçler çözemez, öyle olsa Kıbrıs'ı arka bahçemiz yapar, AB'ye sırf istedik diye girerdik. Türkiye'yi fazla küçümseyip bir panikle ABD'yi fazla gözünde büyüttüğünü düşünüyorum.

ABD'nin de dünyanın her yerinde borusunu öttürecek gücü olsa da, her istediğini yaptıramaz. Onun avantajı ekonomik olarak kendini zorla her yere entegre ettiği için bir şekilde tüm ülkeleri kendine muhtaç etmesi ve kendi zenginliği ve silahları sayesinde söz geçirebilmesidir. Ama ABD'nin de genelde pek çok planı elinde patlamıştır. Irak'ta da başarılı değiller, eğer olsalardı kendi kamuoylarında "Askerlerimiz geri dönsün" hareketleri başlamazdı. ABD'nin planı adım adım Ortadoğu'yu ele geçirip burada kendi hakimiyetini kurmak, kukla devletler yaratmak ve petrol rezervlerini garanti altına almaktı. Zaten bunu kısmen yaptı. Bush yapabilseydi teker teker "haydut devlet" dediği tüm ülkelere özgürlük ve demokrasi götürecekti. Gördüğün gibi yapamadı. "Bir kaç bin can" da Amerika için büyük bir maliyettir, işler Amerikan kamuoyunu kontrol edemeyecek şekilde yamulduğunda (bkz Vietnam) genelde ters teper. Ek olarak belirteyim, Irak'taki savaş aynı zamanda durulan Amerikan ekonomisini devlet harcamalarını arttırarak canlandırma ve silah çarkını tekrar döndürme üzerine kuruluydu. Fakat şu an Amerika bu açıdan yıpranmaya başladı, çekilelim diye tuttturmalarının sebebi o. Ordularını orada tutmanın maliyeti, oradan elde edeceklerinin maliyetini aşmaya başlamış durumda.

Son olarak, bugün Türkiye bölgesel güç olmasaydı, İzmir'de Yunan bayrağı falan görürdün, güneydoğu'da Kürt devleti kurulur, Ermenistan Azerbaycan'ı tepeler bizden de toprak alırdı. Bunlar gerçi yine işgalci eski devlet sistemi düşünceler. Bölgesel gücü ekonomik olarak da ele al, öyle ahım şahım bir ekonomimiz olmasa bile Türkiye'nin bu konuda yaptıklarını da bir düşün. Gelen hükümetler Amerikan yanlısı diye, son bir kaç senedir hiçbir şeye gık demeyen Arap ve Amerikan kapıkulları dış politikada "Tamam biz karışmıyoruz hee" yapıyor diye olayları böyle değerlendirmeyin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...