Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

No Lifer'ım (!)


Bone

Öne çıkan mesajlar

(bölüm 1)

geçmişte bu tarz nanelere/konulara yorumda bulunmanın çok dallama bir iş olacağı kanısındaydım. hala da bu kanıdayım sanırım. ama şu an şahsımı çok kasan bir metin okumaya çalışıyorum ve ondan kaytarmak için yer arıyorum sanırım, eheh. sırf bu sebeple, bone kardeş, öncelikle "allah razı olsun":

ön uyarı: arkadaşım "nesini tahlil ediyorsun, neresini inceliyorsun, sanane adamdan?" cevabım şu: adam kaşınmış. herkeste görülen bireysel histeriyi kamusal alana taşımış; ben de, bende mevcut olan histeri doğrultusunda cevap veriyorum, aynı zamanda dediğim gibi yapmam gereken bir işten kaytarıyorum, hoho.

öncelikle görülmesi gerekir ki, başlıkta 2 bone var ve ben bu 2. bone'un ne vakit sahneye çıkacağını paticik'te olduğum süre boyunca(2001 filan heralde. ne zaman açılmıştı lan uotr, ona 6-7 ay ekleyin işte.) merak etmiştim, bone'un mesajlarına denk geldikçe. birinci bone, bildiğimiz bone; kendince, herkeste olduğu kadarıyla, kimseden bir farkı olmaksızın, mesajlarında inceden imalarda bulunan bir tip. ama bir yandan da kabuğunda "merhaba ben mülayim adam" maskesiyle dolanan, bu forumda da örnekleri gırla bulunan (bu model insanlara kötüleme yoktur burda.) bir ademevladı. tabi bone bu kategorizasyon altında kendine has bir yere sahip, en azından bu foruma girip-çıkmış kişiler kümesi içerisinde. nitekim yukarıda bahsettiğim iki belirgin özellik bone kişisi kapsamında her zaman yüksek dozda seyretmiştir. öyle ki kimi zaman bu özellikleri, alıcısında ister istemez, bone'un tüm mülayim görünümüne rağmen bir antipati oluşturmayı başarmıştır. atalarımız ne demiş, "her şeyin çoğu zarar" arkadaş.

bu başlık kapsamında ortaya çıkan 2. bone ise, bone'un son mesajında gizli sanırım. nitekim kendi adıma ben, ilk kez bone'un "mülayim adam" kabuğunu kırıp, imaları bırakıp, karşısındakine bildiğin hakaret ettiğine tanık oluyorum. (bkz: bone'un son 2 mesajı) bu 2. tip de ne zaman gelecek merak ediyordum açıkçası hep, eheh. zira 1. tiplemedeki bone, mantıksal olarak 2. tiplemedeki bone'dan ayrı bir varoluş kazanamaz bu dünyada. en azından doğa bilimleri kapsamında düşünürsek, bunun böyle olması gerekir, yoksa evren evren değildir. (dur lan saçmalıyorum, değiştirelim konuyu.)

2 bone'u tespit ettik, götümüz bağdat'a erdi. burası tamam. şimdi başlık kapsamında bahsi geçen bir kavramın üstünde duralım biraz da: asosyallik. tabi kelimeler başka dillerden devşirilince böyle anlam kaymaları olması normal. ben de hala çözemedim asosyallik nedir, ne değildir. nitekim kavramın içeriğini biraz çözümleyecek olursak, birbiriyle fazla bağıntısı olmayan iki temel yönelim görürüz: 1 - bireyin, diğer bireylerle rahat iletişim kurmaması/kuramaması (burda işin ucu antisosyalliğe de varabilir. iyice karıştırmayalım mevzuyu bence ehe) ve bu bağlamda "yalnız" bir hayat sürmesi. 2 - bireyin insan içine çıkmaması, ev kuşu olması.

birisini etiketlerken (kötü anlamdadır ama mevzuyu açmayacağım; zira başlığın konusu değil) asosyal kelimesini hangi durumlarda kullanmamız gerektiğini ben bu yaşıma kadar çözemedim açıkçası. birinci maddedeki insan, rahatlıkla insan içine çıkabilir ama bir köşede durur; onlarla iletişime geçmez. buna insan içine çıkmak denilir mi? öte yandan kaç insan tanımak ve bunlarla ne dereceye kadar ilerletilmiş bir "muhabbet" içerisinde bulunmak gerekir ki, asosyallik etiketinden kurtulunsun? diğer yandan ikinci maddedeki insan, karşısına çıkan alelade biriyle rahatlıkla ahbap olabilir belki; bara tek başına gider atıyorum, rahatlıkla karşı masadaki kızı alır evine götürür mesela. demek istediğim, ikinci maddedeki insanda "iletişimde güçlük" temelli bir arayış gerçekleştirilemez, zira bu tarz bir arayışın gerçekleştirilebileceği olgusal platformda bir mevcudiyetsizlik hali bulunmaktadır. (bu salak cümle için özür dilerim ama klavyeme öyle geldi. bakma yan yan, bu da benim histerim arkadaş hoho)

açıkçası başlık içindeki mesajların mantıksal bir dizgesini kafamda oluşturamadım; o yüzden de bone, "asosyal" etiketlendirilmesine karşı çıkıyor mu kavrayamadım. eğer çıkmışsa, bone kardeş, sana laflar hazırladım: yukarıda da incelediğim gibi 2. maddedeki gibi bir birey olmamak, asosyalliğin olmayışına bir kanıt olarak sunulamaz.

ha benim fikrimi soracak olursanız, sokayim etiketlere. zira ben anlamıyorum hakkaten bu işlerden, kendimden dolaylı. misal ben şimdiki zamandaki yaşantımda, bu bahsettiğim 2 maddedeki insan kalıbına da uyuyorum. bu halimden yakındığım da yok, yanlış anlamayın. aynı zamanda böyle olmayan insanları yadırgadığım da yok.("emo değilim lan ben" histerisi baş gösteriyor ahali! mevzu başka lan zaten, konumuz bone! hoho.) ama mesela geçmiş zaman olur ki, çok alakasız zamanlarda, çok alakasız insanlarla rahatlıkla iletişime geçebildiğim de olmuştur; veya yine geçmiş zaman olur ki, evin yolunu unuttuğum da olmuştur. ama şimdi böyleyim ve sosyallik nedir, asosyallik nedir algılayabilmiş durumda değilim bu sebepten. öte yandan bir etiketin başına bir olumsuzlama eki gelince, bu algılayıcı kişide neden "negatif" bir çağrışım yaratır, bunu da algılayabilmiş değilim. zira orada olumsuzlanan tanımdır. tanımın olumsuzlanması da, otomatik bir +/- değerlerdirme kapısı açmaz. (ben bunu burada kesiyorum; sanki apayrı bir konu açıcam burdan. korktum bir an kendimden, titredim ve kendime geldim.)

(lan millet kitap filan nasıl yazıyor be! ben başlığa giriş amacımı, söyleyeceklerimi unuttum anasını satim. neyse, rasgele takılıyorum şu raddeden sonra.)

buralarda bir yerde gimli beyimiz bir şeyler demiş, ben onun paralelinde, daha açıklayıcı bir kaç şey yumurtlamak istiyorum. demiş ki gimli bey: "boncuğum, (dalga geçmiyorum lan, yanlış anlamayın. bu boncuk nanesini şimdi farkettim, hoşuma gitti ehoe.) insan, dediğin şeylerin, karşıtlık olarak tezahür ettiğin şeylerin ikisini birden yapabilir, iki halde de bulunabilir. bunlar değildir bizi biz yapan, ühüh." (gimliyle de dalga geçen yok, üşendim başlığa dönüp gimlinin mesajı bulmaya, aklımda kalanı yumurtladım. zaten beynim de sulu azcık, okuduğum "şu" metinden kelli.) (hm, yanyana parantez ne lan, neyse, ehoe. burası gelecekteki kendimden geliyor: "hacı nedir bu yanlış anlaşılmama kaygısı afedersin?")

şimdi bir önceki paragraftaki mevzuyu açalım burada. ama öncelikle 2. tiplemedeki bone'un, "ilk mesajımdaki sarkazmı göremeyecek kadar kıtsanız" temalı beyanatını inceleyelim. şimdi açıkçası her ne kadar bu 2. tiplemedeki bone, pek mantıklı konuşan bir bone, hatta gelecekte bir gün bone notaljik hareketlenmelerde bulunma istemiyle bu başlığa denk geldiğinde, kati suretle yadsıyacağı, "hayır len, bu ben değilim, allahım, ühühüh" diyeceği bir bone olsa da, biz yine de inceleyelim bu 2. bone'un dediği naneyi.

sarkazm kavramı tabi, asosyallik kavramında da olduğu gibi, yabancı dilden devşirilmesinden kelli zorluklar çıkarıyor karşımıza. belki de bundan kelli değildir ama, neticede ortada garip bir durum var. zira, ben zekayla ne alttan ne de üstten bir ilişkisi olan, gayet düz bir adamım. bu forumlar nezdinde açığa çıkmış zittin tane IQ testinden, "alabildiğine normal bir adamsın hacı, özür dileriz." sonucuyla, boynu bükük ayrılmış bir garibim. yani neticede, bone'un kastettiği gibi "idiotik" bir açılım şahsımda 22 senede gözlemlenebilmiş değil. en fazla arada "şaban" oluyorum, ötesi yok. gerizekalılık şahsımda tabanıma yayılmış, içselleştirilmiş bir özellik olmamasına karşın ben bone arkadaşın, konuyu açan mesajındaki "sarkazm" denilen naneyi yakalayamadım. hayır yani, "kaptan, tanımlanamayan bir güç bizi kendine doğru çekiyor" sanrısı yaşadım; bir şeyler sezdim. lakin bu sezdiğim şeyin ne yönde olduğunu kavrayamadım bir türlü. ortada sarkazm denilen bir nane varsa, bu nanenin cephe aldığı taraf, ne taraftır? yani bone kendisini mi tiiye alıyor, yoksa karşı tarafı mı? yoksa yoksa, kendisini tiiye alıyor da, bunu sadece bu başlıktaki "bone" kimliği kapsamında mı daraltıyor? yoksa başkalarını tiiye alıyor da, bunu aslında ilk mesajındaki "yorumladırması" kapsamında mı yapıyor; yani özünde ilk mesajında başkalarını taklit ederek mi gerçekleştiriyor bu sarkazm nanesini? nedir bu işin aslı hacı? hayır yani, sarkazm kolay iştir, meziyet istemez özünde, ama inceliği vardır. zira bir sarkazm denemesinde, hedefte duranın ne olduğuna dair sorgulama, sallantılı bir platformda duruyorsa, o başarılı bir sarkazm değildir.

bu sarkazm geyiği paralelinde devam edelim. varsayalım ki, bone'un sarkazmı, kendisini alttan alta, bazen de açık açık, çeşitli başlıklarda veya direk gerçek yaşamında "no lifer" olarak etiketleyenlerin, bu etiketlendirmesine karşılık olsun. veya direk bu kişilere karşılık olsun. eğer mevzu, direk bu kişilere karşı ise, inceleyeceğimiz pek bir şey yok. hayatında başarılar bone, ama şunu da bil ki, yaptığın şey karşındakinin yaptığından farklı değil. (nerden geldik buralara, hatırlayın lütfen. kopmayın. hala gimli'nin mesajı açmaya çalışıyorum, bu emelimi unutmamam gerek haha. az kalsın unutuyordum valla, alakasız bir mevzuya dalacaktım, ehoe.)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

(bölüm 2)

lakin eğer ki bu sarkazmın hedefi, daha felsefi, daha derin bir boyuttaysa, yani direk "etiketlendirme" oluşumuna karşıysa, burada bir duralım derim. bone bu boyutta da karşısındakiyle aynı şeyi yapıyor ama mevzuya giriş noktası farklı. sırf bu giriş noktası sebebiyle, kurtarılması gerekir. zira bir önceki örnekteki bone, (bir önceki paragraf) zaten kafadan yanlış yoldaydı, onu allah kurtarsın. ama belki bu örnektekini kurtarabiliriz. sorunumuz şu: no layfir, laylayci, lolocu gibi etiketlendirilmelere inceden bir isyanın akabinde ortaya çıkan 2. bone kişisi, (yazının girişindeki analizi hatırlayalım. of süper bağladım lan. nereye oturtsam diye dört dönüyordum anasını satim.) karşısındakileri alenen "gerizekalı" ve "lise zamanı veletleri" diye etiketlendirmiş. neticede ortaya çelişkili bir bone yapılanması serilmiş. yalnız endişelenmeyelim. "düşünme metodolojileri 101" dersini ilk kez alan 100 kişiden 98'i bu hatayı yapıyor; düzeltilemeyecek bir durum değil. (evet yine açıklıyorum, çok hassas bir ipne oldum bugünlerde. burada gerçekten dalga geçiyorum da, bu üslubumdan dolayı. herhangi kişi odaklı bir durum yok. nesnemiz ahmet veya mehmet de olabilirdi neticede, sonuçta götcocugu olan benim sadece, ehe. bi de o kadar yazdık anasını satim, direk dalga geçme meşruiyetine sahibim artık ehoe.)

evet sonunda gimli'nin mesajını açabilir ve bu bağlamda başlığın ana konusunu oluşturan mesajı irdeleyebiliriz. gimli'nin de öz olarak belirttiği gibi: "ne olursal ol gel." kişinin nasıl biri olduğunu neler yaptığı belirlemez. evet, bu yaptıklarının etkileri kendisine bir şekilde dönebilir. ama soru şu: bunun dizgesi nedir? yani hangisi hangisinin sonucu? sen bunları yaptığın için mi böylesin, böyle olduğun için mi böylesin. işte MEVZU bu yüzden bu değil. böyle bir tavuk-yumurta ilişkisi aranılamaz çünkü zaten yaptığın şeyler/yapmayı sevdiğin şeyler ile "nasıl biri olduğun" (sen karakter de, ben pipi diyeyim. bulamadım tam kelimeyi. dil dediğin acaip bir nane zaten, salla. o da başka konuya.) arasında nedensel bir bağıntı bulunmaz. bunlar teker teker -yani yapmayı sevdiğin şeyler- "ben" denilen kavramı içselleştirirken, kavramada ve algılamada yan bir patika işlevi görebilir, doğrudur. ama "ben"in asıl "gösterge"leri bunlar değildir. açalım hemen: demek istediğim, asıl gösterge, "sahilde tek başına turlamak" değil, "sahilde tek başına turlamaktan zevk almak" hiç değildir. asıl gösterge, "sahilde tek başına turlamak" eyleminin "ben"deki yansımalarıdır. yani bir bireyin, hayatının bir evresinde "bir şey"i yapmaya meyilli olması, o kişinin, diğer kişiler nezdinde +/- değerler algılamasına tabi tutulmasına yol açmamalıdır. önemli olan o kişinin yapmayı tercih ettikleri değil, hissetmeyi tercih ettikleridir; bunun paralelinde de, hissettikleri ve ussal çıkarımlarının eklektik bir karması üzerinden, oluşturduğu "duruş"tur. ("duruş", "üslup", "tarz", "ben")

bireyi köleleştiren genelde yine bireyin ta kendisi olur. bunun araçları da adına "prensip" dedikleri ve bazı şeyleri "yapmama" önkabülüyle ilerleyen bir mantıksal yanılsamalar güruhudur. en hatalı yaklaşım da, kişinin yaptıklarını, çeşitli "değillemeler" üzerinden kurması; daha açık bir şekilde söylemek gerekirse, yaptıklarını yapmadıkları üzerinden diyalektik bir şekilde varederek, kendini, kendine "yüce" bir şekilde betimlemesidir. (bu paragrafı kıvırıp götüme sokabilirim her an.)

şimdi bırakalım usçu metodolojiyi, hemen elimizdeki örnekten, benden ilerleyerek, ampirikleşelim. boncuğum, ben bir ademevladı olarak o yazında, artı ve eksik kutuplarda varettiğin çeşitli şeylerin her ikisini birden yaptım/yapıyorum/ve belki gelecekte de yapacağım. gün geldi, ucubik şekillere girerek dans ettim; gün geldi, evde toplandım iki üç kendini bilmezle bira yuvarladım. gün geldi, attım kendimi sokaklara, dolaştım; gün geldi, 4 gün evden çıkmadım. günler vardı ki, sürekli, rahat dediğim aynı şeyleri giydim; başka günler geldi ki, renkli renkli naneleri "bunlar da rahat hacı" şeklindeki içe dönük bir telkinle giyiverdim. gün geldi, çirkin(?) bir kızla(niye kız lan?) oturup bir şeyler konuştum; gün geldi, bardaki taş hatuna yazma eğilimim oldu. (tamam lan, eğilimim olması yeter sanırım. çünkü "başarılı" bir deneme gerçekleşmedi hiç, ahah. van nayt stend ruhu nasıl bir ruhtur anlamadım zaten.) gün geldi, "iki gitar çalabilseydim de şu götcocugunun yerinde takılabilseydim hacı" diye hayıflanarak, bir sahilçocukları çemberinde konumlandım; gün geldi, gün doğumundan önceki veya gün batımından önceki o maviliğe hayran hayran bakakaldım. (doğumunun/batımının ve sonrasının çok bir olayı yok bence, asıl olay öncesindeki o mavilikte. hatta, "tanrı orada" diyerek mesajımıza bir film havası katalım.)

hmm lan diyecek daha fazla sözüm vardı sanki. ofof, kitap da yanımda bekliyor. bu mesaj bitmemeli anasını satayim ehoeh. neyse bitirelim:

no layf, yes layf boş işler hacı işin özü. sen bana şunun hesabını ver: var mısın, yok musun? şekspir soruyor, ben değil.


editvebüdüt: burada yazdıklarım emmeye de gömmeye de gelecek cinstendir. salt bir yazından belirli temaları, metin yazarının içe dönük algılamalarını, bir okuyucu olarak tam olarak kestirebilmek güç bir iş olduğu için böyle yazılmıştır. öyle ki, ortada, ilk mesajdan beri süregelen bir "ayna tutuyorum sizlere hacı" muhabbeti varsa veya yoksa farketmez; her iki şekilde de söylediklerim geçerlidir. öte yandan kişinin herhangi bir konuda dillendirdikleri, hiçbir zaman "katı" ve "değişmez" bir altmetin içermez. yani: "her şakada bir gerçek payı vardır." altmetinler her zaman çok yönlüdür ve hangilerinin gerçeğe atıfta bulunduğunu çoğu zaman, "yazar" kimliğinden sıyrılarak kendini okumaya tabii tutan birey bile algılayamaz. bu sebeple asıl sorunun "okuduğumuzu anladık mı?" değil; "kendimizi anladık mı?" olması gerekir.

[ Mesaj 30 Eylül 2007, Pazar - 02:07 tarihinde, LiquiD tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
cunku life neye gore kime gore life, her gun redbull votka icmek hiphop dinlemek life mi mesela?

bana gore degil


no lifer sanal ortamda yaşıyan gerçek hayata nadiren uğrayan demektir.mesela sık rastlanan olaylar olarak bilgisayar manyaklarının markete gitmesi örnek gösterilebilir.

senin yazdıkların sana göre life değil.onu yapan insanları küçümsemenden dolayı tamamen.göreceli bi kavram değil bu hayat olayı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

kucumsemiyorum

no-lifer hayati olmayan demek, bilgisayar bagimlisi demek degil

hayat kime gore neye gore hayat, her gun cluba gitmek bana gore hayat degil, her gun wow oynamak da bana gore hayat degil

benim yasadigim hayat da baskasina gore hayat degildir

yani

fazla takilmayin

[ Mesaj 30 Eylül 2007, Pazar - 18:18 tarihinde, _Mordrac_ tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Misafir
Bu konu yeni mesajlara artık kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...