Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Kılıçdaroğlu'nun CHPsi anketi


KuddusiMavra

Öne çıkan mesajlar

hamsilipilav said:

chp'den icraat göremioz sırf laf diyen tayfa benim favorim

bi bu var
bi muhalefet partisine herseye muhalefet oluyo diyen var
biri de demiş aynı adamlar muhalefet de olamıyor diyorlar
bir de icindeki dinazor kadro falan filan sagdan soldan bi duymuslar
bastırıyolar direk klişeleri

Flameoffear said:

Dinazorları, kalıntıları, mevcut Türkiyeye uzak kalmışları partiden temizlemeleri lazım. Bir ayağı çukurda adamlar hala makam makam diye tutturuyor.

bu soyledigin adamlardan 7-8 tane ornek verebilir misin?
turkiyeye uzak kalmis, bir ayagi cukurda ve hangi makamları tutturuyorlar
kriterleriyle beraber aciklarsan guzel olur
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Fistan said:

hamsilipilav said:

chp'den icraat göremioz sırf laf diyen tayfa benim favorim

bi bu var
bi muhalefet partisine herseye muhalefet oluyo diyen var
biri de demiş aynı adamlar muhalefet de olamıyor diyorlar
bir de icindeki dinazor kadro falan filan sagdan soldan bi duymuslar
bastırıyolar direk klişeleri

Flameoffear said:

Dinazorları, kalıntıları, mevcut Türkiyeye uzak kalmışları partiden temizlemeleri lazım. Bir ayağı çukurda adamlar hala makam makam diye tutturuyor.

bu soyledigin adamlardan 7-8 tane ornek verebilir misin?
turkiyeye uzak kalmis, bir ayagi cukurda ve hangi makamları tutturuyorlar
kriterleriyle beraber aciklarsan guzel olur


öyle zaten abi bu başlıktaki eleştrilerin çoğuda öyle. klişe sağdan soldan duyma laflar. büyük ihtimalle yaş ortalaması daha gençtir chpnin meclisteki her partiden.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

:)
Normal şartlarda sana cevap vermem çünkü daha önceki yazışmalarda pek tartışılacak bir adam olmadığını belli etmiştin. Ama bu foto başka arkadaşlar tarafından da sıkça kullanıldığı için birkaç şey söylemem gerekir diye düşünüyorum.

Gazeteci olarak oraya giden Perinçek'in şu fotoğrafları beyin kıvrımlarınızda sürekli gider gelir de Tayyip Sultan'ın önce inkar edip ispat edemeyeni şerefsizlikle suçladığı ve fakatr daha sonra MİT'in görüşmeleri ortaya çıkınca da "emri ben verdim" dediği Oslo görüşmelerini önemsemez o kıvrımlar. Veya Kılıçdaroğlu'nun aynı süreci desteklemesini önemsemez. Ya da 22 pkklı milletvekilini Erdal İnönü'nün SHP'sinin meclise sokmasını hatırlamazsınız da aynı seçimlerin öncesinde Murat Karayılan'ın Perinçek'e telefon açıp "SHP ile anlaştık,bize 22 vekillik verecekler, gelin bunların 4 tanesi de sizin partiye ait olsun" dediğinde Perinçek'in bunu reddettiğini, "Amerika'nın kucağına oturuyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, gelin teslim olun, bir mücadele yürütecekseniz de demokratik yollardan yürütün" dediğini ve bu sözlerinin Apo haini tarafından da sorgusu sırasında doğrulandığını ya bilmezsiniz, ya da bilir de söylemezsiniz.

Ve bu servis edilen fotoların PKK fotoğrafçısı tarafından çekilip bizim basına nasıl servis edildiği konusunda da kafanızı kullanmazsınız çünkü röportaj gizli değildi, aynı haftanın sonunda ve takip eden haftalarda 2000e Doğru dergisinde yayınlanmıştı. Ama oradaki fotoğraflar ile bu fotoğraflar arasında açı farkı vardı. Çünkü oradaki fotolar 2000e doğru dergisi fotoğrafçısı tarafından ve bu paylaştığınız fotolar ise pkk fotoğrafçısı tarafından çekilmişti.

Şu fotoğraf hilesine kendiniz kandığınız gibi başkalarını da kandırmaya çalışırsınız.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

yalnız son şık çok stratejik aslında.!!

"Beğenmiyorum ama galiba Amerikalılar onu solu iktidar yapacaklar"
ben bunu işaretledim.
çünkü ülkenin iç dinamikleri sadece dış polita çerçevesinde artık ilgilendiriyor beni.
kaybedilen bir savaşım var. benim öyle.

fakat tarihi orta vadeli ön görmeye çalışırsak mevcut konjonktür üzerinden Amerikanın işine RTE sadece bir süre daha yarayabilir.
şuan gazını o veriyor RTE'nin ok ama vermesi gerektiği için bu böyle.
İsrail-ABD-TR üçgeninde. (şov bu üç ülkenin şovu aslında ve şuanda nasıl bir sonla başbaşa kalıcaz onu kestiremiyorum.)

ne kadar kontrol kaybı yaşasa da bölge de hala abd yönetiyor coğrafyayı daha doğrusu kaderini belirlemede rol alıyor.
bu sebeple abd'nin süreç içinde daha uzlaşmacı bir iktidara ihtiyacı olacak.
ve o rte değil. kuyrukları da olmayacak.
ama sol'u getirmeye ihtiyacı var abd'nin.

ha bu kılıçdaroğlu olur mu bilmem, ama rol oynuyor.
ve bu oyun pis bir oyun.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Myshkin said:

CHP nin eskiden en azından bir vizyonu vardı, şimdi o bile yok. Kendi kadrosu dahil bilmiyor CHPnin politikası nedir, konulara yaklaşımı nedir.


hah bu da var tabii,
adam demokratik sosyalizm'i savunarak oy istemişti,
doğru düzgün bir ifadesi de yok, hep tarafsız takılmaya çalışıyor felan,
kendi milletvekilleri tutuklu, halen suskun suskun bekliyor,
bir yandan da milletvekillerine tvlere çıkmasını yasaklamış felan.

bir duruşu olan kişi değil, sırf bir dönem popüler oldu diye hemen istanbul belediye başkanlığına aday koymuşlardı, sonra partiye başkan yaptılar,
onu da harcadılar partiyi de harcadılar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

şu anki chp, eski başı dik, bir duruşu olan baykal chp'sinin bi kabuğu denmiş ya ahahaha

o başı dik baykal'ın chp'yi getirdiği hali koyalım istatistikler konuşsun


baykal partiyi ta nerelerden baraj altına indirdikten sonra bıraktı gitti, sonra moruk kadrosu geri getirdi onu, bu sefer de rezil olup gitti.

k.k. ise chp'nin haketmediği bi adam. yine baykal ekolunden biri gelseydi keşke başa. baraj altına inince kapatırlardı belki partiyi bu sefer. yoksa parti kapanıp, yeni adam gibi bi sosyal demokrat parti kurulmadıkça, baykal'ın kalıntıları temizlenmicek chp'den.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

calimero said:

e tamam, olmaya olayı var gibi mi göstermişler?

ONLAR PEĞKAĞKAĞ FOTOĞRAFÇISININ HAYINCA ÇEKTİĞİ FOTOLARR!! demenin alemi nedir?


:) harbiden hepiniz ile tartışmamam gerekiyor çünkü yazdıklarımı analiz etme yeteneği yok bir kısmınızda.
Demek istediğim şu...
Milliyet, Hürriyet,Sabah,vs. gibi gazetelere PKK fotoğrafları nasıl ulaşır? Sen bunun üzerinde düşündün mü ya da düşünür müsün? Burada gizli servis işi var, bu fotoğrafların gizli servis aracılığı ile servis edilmesi gerçeği var.

Sana yazayım ama senin gibi bu işi istismar eden başka arkadaşların da okuyup bir şeyler öğrenebileceğini ümit ederek bir alıntı paylaşayım, şu an rahmetlki olmuş ADD Aşağı Saksonya'dan Nadir Eyinnen'in tam da bu konu ile ilgili bir yazısı var...
Aşağıya yapıştırıyorum, istemeyen okumasın.

ZİHİN KONTROLÜ: PSİKOLOJİK HARP.PERİNÇEK APO GÖRÜŞMESİ.

PSİKOLOJİK HARP

PERİNÇEK - APO GÖRÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ
GİRİŞ :
Bir önceki Psikolojik Harp sunumuzda CIA uzmanlarının, ABD’nin hegemonya mücadelesinde dünyanın ezilen halklarının kendilerine karşı direnmelerini etkisiz hale getirmek için uygulamaya soktukları yöntemle ilgili olarak “Sessiz Yanıltmalar” adlı bir belgeden söz etmiştik.

Hatırlamak amacıyla belgeyle ilgili olan ve belgeyi ortaya çıkaran David Icke’nin “Brilliant Book” adlı kitabından ilgili bölüme burada da yer verelim:

“Bu belge seçkin dünya yönetim hiyerarşisinin dogmatik ve otoriter zihniyetini açıkça göstermektedir. Benim elimde bulunan sürüm, Amerika’da ikinci elden satılan bir fotokopi

makinesinin içinde bulundu ve kitlesel zihin kontrolünün politikasını anlatıyor. Bu uzun ve ayrıntılı belge 1979 tarihliydi fakat 1950’lerden beri uygulanan politikanın anahtarlarını vermekteydi. Belge, ‘Sessiz Savaş, 1954 yılında uluslararası seçkinlerin bir toplantısında açıklandı’ demektedir.

Bildenberg Grubu ilk defa 1954’te toplandı.”

Peki nedir bu “Ayaklanmaları Bastırma Harekatı” veya “Modern Mücadele Yöntemi” gibi cilalı sözlerle üstü örtülmeye çalışılan psikolojik harp yöntemleri? Hedefi nedir? Amacı nedir?


İşte uzmanlarından alıntılar:

Psikolojik harbin duayenlerinden sayılan CIA uzmanı David Galula’nın “Ayaklanmaları Bastırma Harekatı” adlı kitabın 103. sayfasından bir bölüm

“…psikolojik harbin gayesi, asiyi muhtelif gruplara ayırmak, halk kütleleri ile asi liderlerinin arasını açmak ve ekseriyete sahip olmaktır.”

Yine bir psikolojik harp uzmanı olan Tuğg. Sabri Yirmibeşoğlu’nun “Modern Mücadele Yöntemi Özel Harp Uygulaması” adlı kitabın 46. sayfasından bir bölüm:

“Askeri yönden psikolojik harp; vurucu hava gücü, topçu ve havan gibi önemli neticeler

doğuracak bir silahtır. Her alanda asıl hedefin insanların beyni olduğu kabul edilmekte ve beyinler

etki altına alındıktan sonra, mücadelenin kazanılmasının son derece kolay olacağına

inanılmaktadır.”

Neymiş efendim?
1) Psikolojik Harp, “vurucu hava gücü, topçu ve havan gibi önemli” imiş ve mücadelenin ağırlığını oluştururmuş çünkü: “beyinler etki altına alındıktan sonra, mücadelenin kazanılmasının

son derece kolay”laşırmış.
2) İnsanların beynini etki altına almak.
3) “asiyi muhtelif gruplara ayırmak” ABD’ye göre asi, vatanını savunan yurtseverler, mazlumlar ve ezilmeye karşı çıkan halklar oluyor. Bunun okunması böyle.
4) “halk kütleleri ile asi liderlerinin arasını açmak” Burada asi liderde Mustafa Kemal gibi, Yörük Ali Efe gibi, Karayılan gibi öncüler ve Kuvayı Milliye gibi örgütler oluyor. Halkla bunların arasını açmak ve böylece halkı lidersiz, lideri de halksız bırakarak mücadeleyi de ışıksız ve enerjisiz bırakmak hedeflenmektedir.



Peki halk düşmanlarının psikolojik harp uzmanları olacakta halk kuvvetlerinin bu savaşa cevap verecek politikaları, kadrosu ve stratejileri olmayacak mı?

Elbette olacak. 68 Gençlik Hareketi önderlerinden Hasan Yalçın bu uzmanlardan biriydi. Aslında uzmanların da uzmanıydı. Türkiye halkına ve öncülerine Psikolojik Harbi, yöntemlerini ve bu yöntemlere karşı mücadeleyi öğreten uzmanların uzmanı olan Hasan Yalçın; Teori dergisinin 63. sayısında yazdığı bir yazıda Psikolojik Harbin niteliğini ve hedefini şöyle açıklar:



“Öte yandan psikolojik savaş sıradan insanın bilgisiz ve bilinçsiz oluşu temeli üzerinde iş görür. Yığınları bilinçsiz bırakmayı amaçladığı gibi, bu bilgisiz yığınları devrim karşıtlığına sürüklemek ister.” Teori sy. 63 sf. 32 Halk hareketi ve halk hareketinin öncüleri, liderleri “…mücadele boyunca üstelik sürekli olarak psikolojik savaşla karşı karşıya kalacaktır.

Kaçınılmazdır bu. Psikolojik savaş yöntemleri zaten ister milletler, ister sınıflar söz konusu olsun ezilenlere karşı geliştirilmiştir. Psikolojik savaşın bilgisine sahip olmayan, bu bilgiye dayanarak taktikler geliştirmeyen parti, o savaşı göğüsleyemez, püskürtemez, başarı kazanamaz” Teori sy. 63 sf. 31


Şimdi bütün bu bilgilerin ışığında Doğu Perinçek ve Apo görüşmesine bakalım ve psikolojik harbin boyutlarını somut bir pratik içinde görelim:
Nadir Eyinnen

------


DOĞU PERİNÇEK’İN APO İLE GÖRÜŞMESİ
1. GÖRÜŞMENİN ZAMANI VE NEDENİ:
Görüşme Ne Zaman Oldu?


Perinçek, 1989 Ekim ayında ve 1991 Nisan ayında Abdullah Öcalan ile iki kez görüştü. Perinçek, o zaman İP Genel Başkanı değil, 2000’e Doğru dergisinin Genel Yayın Yönetmeni idi. Türkiye’nin hemen hemen bütün önde gelen gazetecileri, Güneri Cıvaoğlu, Fatih Altaylı,

Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve diğerleri de, Apo ile görüşmeler yaptılar. En son MİT Müsteşarı Emre Taner’in Apo ile görüşmesi basına yansıdı (Hürriyet, Nisan 2005)

Sistemin istihbarat servislerinin ve gazetecilerinin Apo ile görüşmesine ses çıkaran yok. Ama Batı işbirlikçisi sistemin denetimi dışında, Türkiye için, Türkiye halkı için, görüşme yapılınca,

yıllardır sistemin bütün güçleri seferber edilerek kapsamlı bir propaganda kampanyası yürütülüyor. Görülüyor ki, bir tek Doğu Perinçek’in görüşmesi, ABD merkezli sistemi rahatsız etmiş.


Süper NATO merkezli psikolojik savaşın boyutları, Doğu Perinçek’in mücadelesinin etkisini ve büyüklüğünü gösterir.

Perinçek, Apo İle Niçin Görüştü?
Perinçek’in amacı, Batı devletlerinin, özellikle ABD’nin Körfez Savaşı öncesi ve başlangıcında, Kürt sorununa müdahale zeminlerini daraltmaktı. Nitekim görüşme bu eksen üzerinde cereyan etmiştir. Görüşmeden sonra yayınlanan çeşitli yazılarda “Apo Perinçekçi olmuş” yorumları yapıldı. Apo’nun bu görüşmelerdeki vurguları şöyleydi:

Bende Kürtlük aşkı yok. Türkiye’nin Aydınlanma hareketinin bir parçasıyız. Başlangıçta TC düşmanlığı yok. Bulgaristan’ın Türklere baskısı. Eski Genelkurmay Başkanı Üruğ’a suikast. Mustafa Kemal’in Kürtlere müracaatı. Avrupa bana tapulansa da. Amerika gitsin

okyanusun ötesine. Tıpış tıpış Sevr’e yürüyorlar. Amerika varsa özgürlük olamaz. Sevr’in hortlatılmasında AT, Özal ve diğerler var. Evet Keloğlan’la birleşeceğiz, Özgürlüğe sarılan Türkiye özlem. Birliği devrimle gerçekleştirmek vb. Özetle Perinçek, ABD’nin Yeni Dünya

Düzeni projesiyle bölgemizde milliyetleri ve mezhepleri birbirine düşürmek istedikleri koşullarda, Türkiye’nin ve halkın birliğine hizmet eden bir çaba gösterdi. Abdullah Öcalan, yakalandıktan sonra verdiği ifadede görüşmeyi şöyle özetledi: “Perinçek, bize ABD’nin ve Avrupa’nın peşinden gitmeyin. Bu yoldan bir yere varamazsınız. PKK’yi dağıtın, Türkiye’nin bütünlüğü içinde yer alın telkinlerinde bulundu.” (Apo’nun ifadeleri ve Hürriyet, 18 Mart 1999).



Perinçek, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki siyasetini uyguladı Büyük Devrimci Önder Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı başlarında İngiliz emperyalizminin Kürt sorununu kullanmasına karşı hangi siyaseti izlediyse, Perinçek de o siyaseti izledi. Perinçek de Atatürk gibi, Kürtlerin “Kürdistan Teali Cemiyeti” gibi Batı güdümlü ayrılıkçı örgütlerde değil, Müdafaai Hukuk Cemiyeti gibi milli ve devrimci örgütlerde Türklerle birlikte örgütlenmesini savundu.

Mustafa Kemal’in çeşitli Kürt liderleriyle ilişkilerinde ve yazdığı yazılardaki tavrı ne ise, Perinçek’in tavrı da, odur. Bu tutum, “Amasya Tutanağı”nda, Erzurum ve Sivas Kongresi Nizamname ve Beyannameleri’nin birinci maddelerinde ifade edilen saptama ve

politikalara dayanır. Türk ve Kürdü birleştirmek; Türkiye’ye yönelik tehditleri göğüsleme ve Cumhuriyet Devrimi’ni tamamlama görevinin gereğidir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı aynı zamanda Kürtleri kazandığı için başarmıştır.
Ucuz Değil Doğru Ve Cesur Politika
Bugün de izlenmesi gereken politika budur. Perinçek, halk kitlelerini avlamaya yönelik ucuz politikaların adamı değildir. Arkadaşlarıyla birlikte gereğinde tehlikeleri üstlenir ve çözüme yönelik doğru ve cesur politikaları üretir ve izler.

Erdal İnönü-Deniz Baykal’ın yönetimindeki SHP, PKK ile seçim ittifakı yaptı. Çeşitli partilerin başkanları, Apo’nun dört-beş kademe altındaki yöneticilerle görüşmeler yapar. Mehmet Ağar, “Abdullah Öcalan’a çok iş düşüyor” diyerek, Apo’yu federasyonlaşmada muhatap haline

getirir. Devlet Bahçeli, İran’daki Azerileri kışkırtıp, ABD’nin Türkiye’yi İran ile karşı karşıya getirme ve Kürdistan’ı büyütme politikasında rol üstlenir. ANAP, DYP, CHP, DSP, MHP ve AKP, iktidar dönemlerinde Çekiç Güç’e oy verir, Habur kapısını açık tutar ve ABD ile birlikte Kukla Devlet’i kurarlar; Apo ile birlikte AB üyeliğini savunurlar. Bunlar sistem içindeki uygulamalardır ve hücuma uğramaz. Ama sistemin dışındaki girişimler, sistemin psikolojik savaş kampanyasının hedefidir.


Halkımızın her kesimi üzerindeki baskılara ve eşitsizliklere karşı mücadele etmek görevimizdir. Perinçek’in önderlik ettiği Parti’nin Güneydoğu bölgesi halkımıza yapılan baskılara karşı çeşitli

düzlemlerde yürüttüğü mücadeleler de eleştiri konusu olmaktadır.



İşçi Partisi, Körfez Savaşı öncesinde veya sonrasında, Kürt halk kitleleri üzerindeki baskı ve eşitsizliklere karşı kararlı olarak mücadele etti. Türkiye’nin birliğinin ve bağımsızlığının eşitlik ve özgürlük sağlanarak, sağlam bir temele oturtulacağını savundu. Türkiye, Kürt kitlelerinin taleplerini karşılamalı ve kendi Kürdünü kazanmalıydı. Bu tavır doğrudur. Doğu Perinçek’in önderlik ettiği İşçi Partisi, her zaman halk kitleleri üzerindeki baskı ve eşitsizliklere karşı mücadele etti. Bu mücadeleyi, ABD emperyalizmine karşı bütün milletimizin birliği açısından yürüttü.
Eğer Türkiye Perinçek’in Tutumunu Benimseseydi…
Eğer Türkiye Körfez Savaşı öncesinde Perinçek’in politikasını benimseseydi, Türkiye halkı birleştirilebilir, bölücülük etkisiz hale getirilebilir ve bugünkü bölünme ve parçalanma tehdidi çok daha zayıf olurdu. 1990 öncesinde Kürtlerin hak ve hukukunu tanımayan hükümetler, daha sonra ABD ve AB’nin dayatmalarıyla İkiz İhanet Yasalarını bile çıkardılar. Türkiye’nin vereceği demokratik hakları Batı devletleri sağlamış oldu. Kürt halk kitleleri böylece Türkiye’ye değil,

Batı’ya bağlandı.

2. ÜÇ AYRI AKLAMA KARARI
Apo görüşmesinin 2000’e Doğru’da yayınlanması üzerine açılan ceza davalarında, iki ayrı aklama kararı ve bir takipsizlik kararı verilmiştir.

(İstanbul 2 Nolu DGM’nin, 27. 6. 1990 tarih, E 1989/277, K 1990/148 ve 4.12.1991 tarih, E 1991/216, K 1991/454 tarihli kararları ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Hazırlık 1997/1777, K 1997/237 sayılı takipsizlik kararı)
3. PERİNÇEK APO’NUN SHP LİSTESİNDEN DÖRT MİLLETVEKİLLİĞİ

ÖNERİSİNİ REDDETTİ
SHP’nin PKK İle Seçim İttifakı


1991 genel seçimlerinde Erdal İnönü-Deniz Baykal’ın yönetimindeki SHP, PKK ile seçim ittifakı yaptı. Ama hiç kimse bu konuda bir kampanya yürütmedi; yürütmez. Çünkü o ittifak, ABD merkezli sistemin içindeydi. Bu ittifakın içine 1991 seçiminde Doğu Perinçek’in genel

başkanı olduğu Sosyalist Parti’yi de katmak istediler. Ancak Doğu Perinçek bunu reddetti.

Öneri Nasıl Yapıldı?
PKK’nin Avrupa temsilcisi, 1991 genel seçimi öncesinde Perinçek’i Ankara’daki evinden telefonla arayarak, Apo’nun Perinçek’in Partisine, SHP’nin bir protokolla HEP’e verdiği 21 milletvekilliğinden dördünü önerdiğini belirtti. Hatta bu öneride, Diyarbakır, Şırnak ve Mardin gibi illerin birinci sıra adaylığı da belirtildi. Perinçek, öneriyi parti organlarında tartışmaya bile gerek görmeden anında reddetti.


Perinçek açısından bu öneriyi kabul etmenin herhangi bir tehlikesi de yoktu. Perinçek ve arkadaşları, SHP listelerinden milletvekili olacaklardı. Ama Perinçek’ler için mesele, milletvekili veya bakan olmak değil, Türkiye’nin bağımsızlığına, bütünlüğüne ve emekçilere bağlı bir

çizgide ısrar etmekti.


Öcalan’ın Milliyet, Sabah ve Gündem gazetelerine açıklaması:

Bizzat Apo, “1991 yılı sonunda, Milliyet ve Sabah gazetelerine yaptığı açıklamalarda, Perinçek’e dört milletvekili önerdiğini ve parlamentoya girerek, SHP listesinden seçilecek 21 milletvekilinin başına geçmesini rica ettiğini” açıklamıştır (Milliyet ve Sabah, 7 Aralık 1991).


Apo: “Perinçek Tenezzül Etmedi”!


Apo, Perinçek’e dört milletvekili önerisini, 3 Mayıs 1993 tarihli Gündem gazetesinde de anlatmış ve bu öneriyi reddettiğini birkaç kez vurgulayarak dile getirmiştir:


“Sayın Doğu Perinçek de buraya geldi. İlk pratik politika önerim şu oldu. Dedim ki, bir devrim merkezi var, onun parlamenter sözcüsü ol. Bu güzel bir şey. Eğer bir parlamenter sözcüsü olsaydı, Kürt-Türk birlikteliği de çok iyi gelişebilirdi. Kim kardeşlik istemiyor. Bize ikide

bir milliyetçi diyorsunuz. Seni kendi ülkesinde ve devrimin bir merkezinde milletvekili adayı önerecek kadar Enternasyonalizme yatkınlık gösteren bir hareket mi milliyetçidir, yoksa buna tenezzül etmeyen, kendini çok üstte gören bir anlayışın sahibi mi milliyetçidir? Ve ben fazla anlamlı bulamadım... Tenezzül etmediler.” (Gündem, 3 Mayıs 1993)


Yine Öcalan, Hasan Cemal’e 14 Nisan 1993 günü yapılan söyleşide, “Doğu Perinçek’in SHP listesinden milletvekilliği önerisini reddettiğini” belirtmektedir (Hasan Cemal, Kürtler, s.39)

Perinçek, SHP-PKK seçim ittifakına niçin katılmadıklarını Anayasa Mahkemesi’nde anlattı.


Perinçek, Apo’nun SHP listesinden dört milletvekilliği önerisini niçin reddettiğini ve PKK ile SHP arasındaki seçim ittifakına niçin katılmadığını, 12 Mayıs 1992 günü Anayasa ahkemesi’nde yaptığı savunmasında da anlatır. Anayasa Mahkemesi tutanağından aynen alıntılıyoruz:


“Bugün koalisyonu paylaşan Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin listeleri içinde milletvekillikleri bize teklif edilmiştir. Bakın şimdi çok önemli bir şeyi açıklayacağım.

PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan, Milliyet ve Sabah gazetelerine açıkladığı için ve gazetelerde yazıldığı için bunu söylüyorum. Orada diyor ki, “Sosyalist Parti”ye, bize SHP’den verilen milletvekilliklerinden 4 tanesini vermek istedik. Reddettiler bizi. Demek ki, SHP seçimlere girerken PKK’ya 21 tane milletvekilliği vermiştir. PKK da bunun 4 tanesini Sosyalist Parti’ye önermektedir. “Gelin 4 tane de size verelim, ayrı parti olarak girmeyin, hepimiz SHP olarak girelim” demiştir. Sosyalist Parti bunu reddetmiştir. Demiştir ki, “ben ayrı, bağımsız bir partiyim, fikirlerim var, hiç kimsenin sırtından da Meclis’e girmem, ayrı kimliğimle ve kişiliğimle toplumun karşısına çıkarım”. Ben bunu niçin söyledim?... Bunu şunun için söyledim: En yasadışı olan

PKK bile Türkiye’de yasal politik hayatın içine girmiştir. O kadar içine girmiştir ki, Parlamentoda sandalye pazarlığı yapabilmektedir. İktidar partileriyle anlaşmalar yapabilmektedir. İktidar partisi olacaklardan milletvekillikleri alabilmektedir ve o aldığı milletvekilliklerini sağa sola dağıtabilmektedir. Teklif de edebilmektedir.”

4. REKOR KIRAN FOTOĞRAFLAR


Perinçek’in Abdullah Öcalan İle Görüşme Fotoğrafları


Bu fotoğrafların gizli saklı bir tarafı yoktur. Perinçek, 2000’e Doğru Genel Yayın Yönetmeni olarak Apo ile görüşme yaptı ve görüşme dergide yayımlanacağı için fotoğraflarla da görüntülendi. Görüşme sırasında hem 2000’e Doğru muhabiri hem de PKK görevlileri fotoğraf

çektiler. 2000’e Doğru, kendi çektiği fotoğrafları yayımladı. Basında kampanya halinde çıkan fotoğraflar ise, ilginçtir PKK’nin çektiği fotoğraflar.

Perinçek, ne zaman Türkiye’yi savunan bir meseleyi kamuoyu önüne getirse, ne zaman ABD emperyalizminin planlarını bozsa, Apo ile görüşme fotoğrafları, basında boy gösterir. Bu görüntüler, son on yılda en çok yayımlanan fotoğraf ünvanını kazanmış bulunuyor.


MİT Fotoğraflar Karşılığında PKK’ye Ne Verdi?
Daha önemlisi, fotoğrafların MİT’e PKK tarafından teslim edilmiş olmasıdır. Perinçek’in Apo ile görüşmesinin fotoğrafları 2000’e Doğru dergisinde çıkmıştı. Hatta Apo’nun Perinçek’e karanfil uzatan bir Fotoğrafı da derginin kapağında yayınlanmıştı. Bu fotoğraflardan utanılsa, herhalde yayınlanmazdı.


Nitekim bütün gazeteciler, Güneri Cıvaoğlu, Fatih Altaylı, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve diğerleri kendilerinin Apo ile görüşme fotoğraflarını yayımladılar. Ancak Şeriatçı-Ülkücü gazetelerde yayınlanan fotoğraflar, 2000’e Doğru’nun çektikleri değil. Bunlar,

PKK’nin MİT’e gönderdiği fotoğraflar. Bu fotoğraflar karşılığında MİT’in PKK’ye ne verdiği araştırılmalıdır.


Fotoğraf bombardımanının arkasında MİT içindeki CIA ekibinin bulunması, yapılan işin karakteri gereğidir. Türkiye düşmanı güçler, Sevr tehdidine karşı en kararlı tavrı alan İşçi Partisi’ni yıpratabilmek için ne yapacaklarını şaşırmışlardır.


Yüzlerce kez yayınlanan bu fotoğraflar, İşçi Partisi’nin ve Doğu Perinçek’in hiçbir açığının, hiçbir lekesinin bulunmadığının en güzel kanıtıdır. Bütün MİT dosyaları karıştırılmış, CIA’dan yardım istenmiş, İşçi Partisi’nin bir açığını bulmak için özel araştırma birimleri kurulmuş, telefonlar yıllarca dinlenmiş, ancak bir şey bulunamamış ve bir dergi röportajında çekilip, benzerleri yayımlanmış fotoğraflara muhtaç kalmışlardır.



Çinli bir filozofun çok sık tekrarladığım bir sözü var. Diyor ki: “Hiçbir şey bilmiyorsanız düşmanın hareketlerini gözleyin, o size ne yapacağınızı söyler!”

Doğu Perinçek’i seversiniz ya da sevmezsiniz; İşçi Partisi’ni desteklersiniz ya da desteklemezsiniz. Bunun çok fazla bir önemi olmadığı gibi bir hükmü de yoktur. ABD ve Amerikancılar kime saldırıyorsa o halkın dostudur, halkın yanındadır, halkın önderidir. İki

kere ikinin dört etmesi gibi büyük bir gerçektir bu. Düşmanın silahıyla sadece halkı vurursunuz düşmanı değil. Düşmanın silahlarını bırakacaksınız.Düşmanın proğramı kendisine hizmet içindir.

Kendi proğramları olmayanlar, başkalarının proğramının parçası olurlar. Küreselleşme, AB, BOP vb. düşmanın proğramlarıdır. Düşman gibi düşünmeyi bırakacaksınız.

Kendi proğram ve politikalarınız olacak.
Nadir EYİNNEN
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Saeros said:

KuddusiMavra said:

Saeros said:

kılıçdaroğlu'nun CHP'si bir zamanların güçlü ve başı dimdik CHP'sinin bir kabuğudur yalnızca diye düşünüyorum ben, biri hayır öyle değil derse beş sayfa tartışmaya hazırım


(tu)
kimse çıkmaz, merak etme.


ya keşke başka bişey yazsaydım o zaman :/


abi sen chp ile karaoğlan'ı karıstırmıssın
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lan bunların hepsi boş beleş salakça geyikler birbirinize laf atmaktan başka bişi yapmıyorsunuz.

Esas tespit edilmesi gereken şey çok basit
Bu ülkenin belirli bir takım kaynakları var doğanın bu bölge üzerinde bahşettiği ham madde kaynakları var pazarı var stratejik avantajları var dezavantajları var.
Tek tartışma konusu şu, bundan başkada konu yok:
Bu kaynakları burada yaşayan insanlar kullanabiliyormu?
Hayır kullanamıyor. Peki siyasetin temel sebebi nedir? Burada yaşayanların seçtiği insanlar bu kaynakları eşit dağıtabilsin.
Bundan başkada kavga yok esasen siyaset dünyasında. Kim organize edebilir bu kaynak paylaşımını? Doğanın kanunu olarak tabiki en güçlüler.

Peki bugünün kavgası bu mu? Hayır. Bu ülkenin hammaddesini kaynaklarını ve herşeyini yiyen bir kitle var. Dünya çapında. Türkiyedeki her şeyde olduğu gibi yerel olarak burada kavga veren insanlarda bu pazarı o büyük dünya çapındaki güçlere peşkeh çekmek için çarpışıyor kendi içinde. Sırf komisyon alabilmek için. Birazda onlar tırtıklamak istediği için. Ben ülkemi daha iyi pazarlarım diyebilmek için.

İdeolojiydi olaylardı bunların hepsi salakları oyalamak için. Hepsinin dışında yaşam bir şekilde ilerliyor herkes yaşamak zorunda. Türk insanı hayatı kaliteli yaşayabiliyormu? Tabiki hayır. Oturup bunu tartışmak gerek, bu mantıklı bir konu. Ama birde kendinizi okumuş adam olarak takdir ediyorsunuz. Ama birilerinin sizleri soktuğu dead end den bile çıkamıyorsunuz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

KuddusiMavra said:

Saeros said:

abi ne biliym ordan burdan bişeyler alıp birleştiriyorum işte

yav bir zamanların başı dimdik chpsi karaoğlanın chpsi işte :) eğer Atatürk zamanını kastetmiyorsan başka ne ola ki?


milli şef dönemini de diyor olabilir
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/d7/Roosevelt_Inonu_Churchill.jpg
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@Soris

Soris said:
Lan bunların hepsi boş beleş salakça geyikler birbirinize laf atmaktan başka bişi yapmıyorsunuz. Esas tespit edilmesi gereken şey çok basit Bu ülkenin belirli bir takım kaynakları var doğanın bu bölge üzerinde bahşettiği ham madde kaynakları var pazarı var stratejik avantajları var dezavantajları var. Tek tartışma konusu şu, bundan başkada konu yok: Bu kaynakları burada yaşayan insanlar kullanabiliyormu? Hayır kullanamıyor. Peki siyasetin temel sebebi nedir? Burada yaşayanların seçtiği insanlar bu kaynakları eşit dağıtabilsin. Bundan başkada kavga yok esasen siyaset dünyasında. Kim organize edebilir bu kaynak paylaşımını? Doğanın kanunu olarak tabiki en güçlüler. Peki bugünün kavgası bu mu? Hayır. Bu ülkenin hammaddesini kaynaklarını ve herşeyini yiyen bir kitle var. Dünya çapında. Türkiyedeki her şeyde olduğu gibi yerel olarak burada kavga veren insanlarda bu pazarı o büyük dünya çapındaki güçlere peşkeh çekmek için çarpışıyor kendi içinde. Sırf komisyon alabilmek için. Birazda onlar tırtıklamak istediği için. Ben ülkemi daha iyi pazarlarım diyebilmek için. İdeolojiydi olaylardı bunların hepsi salakları oyalamak için. Hepsinin dışında yaşam bir şekilde ilerliyor herkes yaşamak zorunda. Türk insanı hayatı kaliteli yaşayabiliyormu? Tabiki hayır. Oturup bunu tartışmak gerek, bu mantıklı bir konu. Ama birde kendinizi okumuş adam olarak takdir ediyorsunuz. Ama birilerinin sizleri soktuğu dead end den bile çıkamıyorsunuz.




aslında kendin, çapraz sorgunu yapmışsın şurada:

Soris said:

...Peki bugünün kavgası bu mu? Hayır....


bugünün kavgası için tartışmaya yön vermek istediğin detay çok utopik.
çünkü kapitalizmin kanlı cançekiş mücadelesinde izin verilmeyen, ve politik üniversite laboratuarlarına hapsedilmiş bir düşünce/uygulama senin teklifin.

bırak mevcutta gidecek oyumuzun giderini/gitmezini tartışalım şimdilik.
ve elbette dikkatini çektiğin unsura değer vereni/vermeyeni değerlendirelim bu tartışmamızda.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...