Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

AKP Hakiki Darbecilere Yargı Yolunu Açacak Mı?


sg-1

Öne çıkan mesajlar

ne yalanı söylemişim ki,

parti 1'e karşı 10 oyla "laikliğe karşı olayların odağı" ilan edilmedi mi?

eh bu da teorilerimizin gerçek olduğunu gösteren bir karar değil mi?

yasal olarak türkiye cumhuriyetinin, ve hatta tüm modern demokrasilerin, temel dayanaklarından birine karşı olan bir partiyle ilgili söylediklerimiz komplo teorisi midir sence, gizli ajanda mıdır?

kanıtı olmayan sözde darbeye veya 100 küsür mahkemedir darbeyle ilgili tek tutuklama kararı çıkmamış ergenekona inanıyorsunuz da hakkında "laikliğe karşı olanların merkezidir" diye mahkeme kararı olan partiyle ilgili yorumlara mı inanmıyorsunuz?

komiksiniz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tepeden inmeyi denediler, 28 şubat oldu.

şimdi sıra tabandan gelmeyi denemede, halkı ikna etmede.
senelerdir söyledim, yine söylüyorum. bu ülkedeki en büyük toplumsal tehdit cemaatleşmedir, halkı kullaştıranlar, biatla kontrol altına alanlardır.

görsel ve yazılı basın yoluyla sürekli muhafazakarlaştırma ve kadercilik pompalanırken, mahallelerde kuran kursları ve sohbet kılıflarında halk cemaatlere yönlendirilmektedir.
Benzer yapı dershaneler, imam hatip vb her türlü lise ve üniversiteler, yurtlar vasıtasıyla gençler üzerinde kurulmuştur.

Dini hayatının merkezine koyan herkes bunun tehdidi altındadır, bunun dışındakiler de düşman gibi görülmektedir ("gavur izmir, faşist TSK, mafya milliyetçiler" vb basmakalıp düşünceler).

Bu dönüşüm henüz tamamlanmadı, akp veya gelecekteki muadili %60-70 oy almadan, mecliste tek başına bulunmadan veya TSK sindirilip ele geçirilmeden bu dönüşüm tamamlanmış sayılmaz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

2004'ten beri bu hükümet AB üyeliği için hangi adımları attı?

"girmek için uğraşıyor, can atıyor, çok istiyor" bla bla, geççen bunları.

2004'te az daha aday bile olamıyorduk akp'nin zina yasası sevdasından.

eğer hükümetin gerici olmadığına kanıtınız buysa, üzgünüm, 2004'te öldü bu.

dsp-mhp-anap koalisyonu kadar uyum yasası çıkaramadılar 7 senedir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sg-1 said:
var mı 28 şubatta veya e-muhtırada böyle bir olay?
e olmadığına göre o dönem yaşananları darbe olarak adlandırabilmek için çok ciddi kasman lazım


28 şubat dincilerin (bkz: yeni şafak, vakit, zaman, kanal 7, samanyolu, tgrt, kanal a) en korktuğu darbedir. "darbe" konusunda 12 eylül ile eş tutarlar. 12 Eylül gibi askerin yönetime el koyduğu, sonrasında da işkenceler gerçekleştirdiğini anlatırlar. Ballandıra ballandıra anlatırlar. Aynen "e-muhtıra" diyerek dalga geçtikleri şey de bizzat kendilerine yönelik olduğu için "darbe" derler.

İnsanları bu şekilde bilinçlendirmişlerdir. O yüzden biri 28 şubat'a darbe diyorsa va "e-muhtıra" diye birşeyden bahsediyorsa, bil ki sürekli yeni şafak okuyan, kanal 7 izleyen birisidir :)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ehehe az önce "can atıyorlar" diyordun şimdi "yavaşlamış olabilirler" diyorsun az sonra da "aslında ab'ye girmek istiyorlar, ama kaçan kovalandığı için özellikle gericilik yapıyorlar" mı diyeceksin?

süpersin horican durmak yok yola devam.


"2004'ten beri bu hükümet AB üyeliği için hangi adımları attı?" şu soruma bi cevabın yok sanırım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sg-1 said:

ehehe az önce "can atıyorlar" diyordun şimdi "yavaşlamış olabilirler" diyorsun az sonra da "aslında ab'ye girmek istiyorlar, ama kaçan kovalandığı için özellikle gericilik yapıyorlar" mı diyeceksin?

süpersin horican durmak yok yola devam.


"2004'ten beri bu hükümet AB üyeliği için hangi adımları attı?" şu soruma bi cevabın yok sanırım.


Şimdi sana tek tek bulup döküman hale getirmek isterdim desem yalan söylemiş olurum. Açıkçası uğraşmam , vaktim de yok.

Ama sana şunları sunabilirim en basitinden ,ki kapatma davası kararlarının içinde bulunuyor.


said:

ADAYLIK SÜRECİNİ HIZLANDIRAN REFORMLAR SÜRDÜRÜLDÜ
Gerekçeli kararda, AKP’nin saptanan ayrık haller dışında iktidarı döneminde 1963 Ankara Antlaşması’yla birlikte Türkiye’nin temel dış politikası haline gelen Avrupa Birliği’ne giriş çabasını sürdürdüğü ifade edilerek, adaylık statüsünün elde edildiği 1999 yılından başlatılan hukuksal ve siyasal reformlara hız verdiği, Anayasa’da ve yasalarda esaslı değişiklikler yapıldığı savunuldu. Anayasa’nın 10, 30, 38, 90. ve 101. maddelerinde yapılan değişikliklerle savaş zamanlarında dahi ölüm cezalarını olanaklı kılan kurallar Anayasa’dan çıkarıldığı, uluslararası insan hakları sözleşmelerine yasaların uygulanmasında öncelik tanınarak ulusal uygulamaların uluslararası insan hakları standartlarına uygunluğunun sağlandığı, basımevi ve basın araçlarının hiçbir şekilde suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemeyeceği ve işletilmekten alıkonamayacağı esasının benimsendiği, kadın-erkek eşitliğinde ileri bir aşama olan pozitif ayrımcılık temel bir anayasal ilke olarak kabul edildiği kaydedildi. Gerekçeli kararda şöyle denildi:

CUMHURBAŞKANINI DOĞRUDAN HALK TARAFINDAN SEÇİLMESİ “Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılması, Uluslararası Ceza Divanın yargılama yetkisinin kabul edilmesi, 1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile Kültürel, Ekonomik ve Sosyal Haklar Sözleşmeleri başta olmak üzere birçok uluslararası temel hak ve özgürlük belgesinin iç hukuka aktarılması, gayrimüslim azınlıkların statülerinde iyileştirme sağlayan yasaların kabul edilmesi, daha az temel hak sınırlaması içeren dernekler yasasının kabul edilmesi gibi, ülkenin daha demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşturulması çabaları, özellikle ataerkil ve geleneksel toplumsal yapıyı modern bir dönüşüme açma fırsatı sunan kadın-erkek eşitliğinin Anayasa’ya aktarılması, Avrupa Birliğiyle müzakerelerin başlatılması, uluslararası sorunların barışçı yolla çözümüne aktif katkısı dikkate alındığında, davalı partinin sahip olduğu iktidar gücünü ülkenin çağdaş batı demokrasiler standardına kavuşması yönünde kullandığı açıktır."



Ek olarak erdoğanın "Avrupa Birliği reformları çıkmadan Meclis'e tatil yok" kararını da belirtmek gerek. Bunlar neyin nesi ?

Kelime oyunları yapacaksak şöyle söyliyim , ab uyum reformları yavaşladı demek , hükümetin bunu istememesi ve can atmaması anlamına gelmiyor. İstemeyen her an ağzından AB lafını çıkarmaz , meclis tatilini ertelemez , avrupa birliği ülkeleri ile sürekli temas halinde olup , sık sık ziyaretlerine gitmez.

Yapılanları görmemek körlük bana göre.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile Kültürel, Ekonomik ve Sosyal Haklar Sözleşmeleri başta olmak üzere birçok uluslararası temel hak ve özgürlük belgesinin iç hukuka aktarılması, gayrimüslim azınlıkların statülerinde iyileştirme sağlayan yasaların kabul edilmesi, daha az temel hak sınırlaması içeren dernekler yasasının kabul edilmesi gibi, ülkenin daha demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşturulması çabaları, özellikle ataerkil ve geleneksel toplumsal yapıyı modern bir dönüşüme açma fırsatı sunan kadın-erkek eşitliğinin Anayasa’ya aktarılması


bunların birçoğu 2004 öncesi adaylık sürecinin cilalanması sırasında geçen yasalar, çoğunun plan program ve taslağı üçlü koalisyon zamanında hazırlanmıştı, akp sadece meclisten geçirdi, o kadar.

hükümet ab işini kendi tekeline almış durumda, bildiğim kadarıyla bi ortak komisyon felan yok, herşey ab'den sorumlu bakan üzerinden yürüyor, o da ne kadar yürüyorsa işte.
Tek partili iktidarın gücüyle istediği alana rahatlıkla yönelebilecekken ab sürecinin yoluna bir türlü girmiyorlar.
yavaşlar ve bunun kabahati hep başkalarında buluyorlar. halbuki "akp diyen edepsiztir"le, "sen bana sen diyemezsin"le uğraşacağına uyumdan, yeni yasa taslaklarından bahsetse ya. Ama olmaz, akp için mazlum edebiyatı ve çatışmalar en büyük besin kaynağı.

Hoş, gerçekten ab'yi isteyen bi hükümetimiz olsa bile ab'nin bizi alacağı yok da, neyse, kendi kendimize gelin güvey oluyoruz işte.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş



# 10 Nisan 1920'de Şeyhülislam Dürrizade'nin Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idamını isteyen fetvasını yayınladı.
# 24 Mayıs 1920'de , Mustafa Kemal, Halide Edip ve Ali Fuat Cebesoy için verilen idam kararlarını onayladı. 27 Mayıs'ta Fevzi Çakmak'ın, 15 Haziran'da ise İsmet İnönü, Fehmi Gerçeker, Refet Bele, Rıfat Börekçi, Bekir Sami, Celaleddin Arif, Yusuf Kemal Tengirşenk, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Fahrettin Altay'ın idam kararlarını onayladı.
# 14 Temmuz 1920'de Kuvayi Milliye'ye katılan subayların idam cezasını onayladı.
# 28 Temmuz 1920'de Sadrazam Damat Ferit kanalıyla İngiliz Yüksek Komiseri Roberck'e Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı kullanma önerisini yaptı.

----------------------------------

E. Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu (Eski Genelkurmay Başkanı)
E. Org. Aytaç Yalman (Eski Kara Kuvvetleri Komutanı)
E. Org. Şener Eruygur (E. Yard. GK)
E. Org. İbrahim Fırtına (E. Hv. KK)
E. Ora. Özden Örnek (E. Dz. KK)
E.Org. Hurşit Tolon (E. 1. Or. K)
E. Tuğg. "Doğu Paşa" (Hayrullah, Sadullah)
E. Korg. Hasan Kundakçı
Org. Yaşar Büyükanıt (Genelkurmay Başkanı)
Bu liste daha uzayip gidiyor.
Tarih tekerrürden ibarettir.
Siz neyin tartismasini yapiyorsunuz. Eskiden Şeyhülislam gibi ünvanlari, savas esnasinda dahi orduyu bölen er rütbeli ünvansizlari vardi, simdi ise gazetecileri, milletvekilleri, seyhleri ve böyle forumlarda cirit atan ünvansiz kisileri var iste.. Zamaninda ingilizlerin kuklasi oluyorduk, simdi tüm dünyanin. :) Umarim yine tarih oldugu gibi tekerrür eder..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sufi said:

Cuce said:

suvras said:

Babam tıp fakültesini kazanır. Dedemle birlikte yola düşerler. Kayseriye gelirler. Kayıt yaptırmak için üniversiteye giderler, kapıdan "siyasi bilmemne kişilerinden onayları" olmadığı için beli silahlı kişilerin ölüm tehditi ile geri dönmek zorunda kalırlar. Güvenlik filan yoktur.

Babam aynı gün dönmek ister, dedem ise o gün orada kalmalarını ister, kalırlar da.

Ertesi gün kalktıklarında takvimler 12 eylül 1980'i göstermektedir. Tekrar kayıt için giderler, kapıda bekleyen 5-6 beli silahlı adamdan eser yoktur, muhtemelen hepsi temiz dayaklar yemektedir. Kaydı yaptırır geri dönerler.

Darbeciler yargılansın ama ülkenin içine sıçıp da darbecilere yol verenler de yargılansın.


ahaha babanla deden fecı yemıs senı, 12 eylul sabahı sokağa cıkmayasağı vardı cunku.

yasak olmasa da zaten günlerden pazar :)
hah agziniza saglik ikisini de soylemissiniz, cocugu feci yemisler cidden ailecek
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

suvras said:

Babam tıp fakültesini kazanır. Dedemle birlikte yola düşerler. Kayseriye gelirler. Kayıt yaptırmak için üniversiteye giderler, kapıdan "siyasi bilmemne kişilerinden onayları" olmadığı için beli silahlı kişilerin ölüm tehditi ile geri dönmek zorunda kalırlar. Güvenlik filan yoktur.

Babam aynı gün dönmek ister, dedem ise o gün orada kalmalarını ister, kalırlar da.

Ertesi gün kalktıklarında takvimler 12 eylül 1980'i göstermektedir. Tekrar kayıt için giderler, kapıda bekleyen 5-6 beli silahlı adamdan eser yoktur, muhtemelen hepsi temiz dayaklar yemektedir. Kaydı yaptırır geri dönerler.

Darbeciler yargılansın ama ülkenin içine sıçıp da darbecilere yol verenler de yargılansın.


Babam hukuk fakültesi öğrencisidir. O sırada İstanbul'da 12 Eylül'e giden sürece büyük ivme kazandıran, ülkedeki şiddeti akılalmaz boyutlara getiren 12 Mart katliamı yapılır.
Bombayı atan Zülküf İsot'a gözcülük eden 2 kişi bir polis memuru tarafından yakalanır ve polis olaya mahkemede tanıklık eder. Bu iki kişinin üzerinden askeri kimlik ve görev belgesi çıkar. İki zanlı beraat eder, polis Muş'a sürgüne yollanır davayı açan savcı açığa alınır.
True story bro.

Ayrıca yukardaki arkadaşlar güzel tutmuşlar ucundan senin hikayenin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...