Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı gözaltında


Öne çıkan mesajlar

Mesaj tarihi:
Sam said:
hala chp'nin taslağı hazırlamaması için geçerli bir neden gösteremedin baggio.


Böyle çocukça bir noktadan bakıyorsak olaya, sen AKP'nin hazırlamaması için bir neden söyle bakalım.

Gerçi nedeni sg söylemiş hemen üstümde de, sen söyle bir de madem.
Mesaj tarihi:
sen diyorsun ki "dokunulmazlıkların kaldırılmamasında bütün labahat akp'nin". ben de diyorum ki, "öyle olması için chp'nin taslak hazırlayıp vermesi, akp'nin reddetmesi lazım".

ortada bir masa var, burdan alıp şuraya taşınacak. biri iriyarı, öbürü daha zayıf iki adam var. hangisinin elini ilk attığının bir farkı var mı? masanın taşınmamasının tek bir suçlusu var mı? olması için birisi elini atacak, öbürüne "hadi sen de at elini" diyecek. reddedilirse o zaman tek suçlu olur.
Mesaj tarihi:
Tek suçlu diyen yok zaten, lafı oraya çekiyorsunuz ki itiraz edebilesiniz. AKP'nin nispeten "daha suçlu, daha yalancı" olduğunu kabul etmek işinize gelmiyor çünkü :p
Mesaj tarihi:
oya baydar'dan darbe sevdalılarına ve sloganlarla düşünen kolaycı arkadaşlara gelsin:

Umutsuzluktan umuda said:
Şu son günlerde, bir pislik çukurunda debelenip durduğumuz duygusuna kendimi öyle kaptırmıştım ki, haftada bir yazı yazmak bile zor gelmeye başlamıştı. Utanmasam, “kusura bakmayın, daha üçüncü yazıda pes ettim, çünkü bezginim, umutsuzum, çünkü artık sözün gücüne bile inanmaz oldum, çünkü doğrularımızla yanlışlarımızla, ömrümüzü daha aydınlık, daha özgür, adil, ve barışçı bir ülkeye –ve dünyaya- adamış bizler, bugün varılan yeri artık kaldıramıyoruz, en azından ben kaldıramıyorum, söyleyecek sözüm kalmadı,” diyecektim. Ve biliyorum ki, sadece okurlara ayıp etmekle kalmayacak, umutsuzluk yayarak daha özgür, adil ve barışçı bir gelecek kurabilme umudunu taşıyan herkese karşı suç işleyecektim. Beni ayıptan ve suçtan Ergenekon davası sürecinin kurtardığını söylersem, şaşırmayın.

Meclis İnsan Hakları Komisyonu’ndan bir heyetin Silivri’de hapishane koşullarını yerinde denetlemeye gittiğini, tutuklu sanıkların sağlık durumlarını, beslenme kalitesini, koğuşların ve suların yeterince sıcak, barınma olanaklarının gereğince iyi olup olmadığını inceleyeceklerini gazetelerde okuyunca anılara daldım. Şu veya bu sanığın, avukatın verdiği bir dilekçeyle hemen hastaneye kaldırıldığını duydukça, şu veya bu sanığın sorgularda susma hakkını kullandığını, çok sayıda sanığın dava süresinin uzadığı veya haksız tutuklandığı gerekçesiyle AİHM’e başvurduğunu okudukça; yasal olmayan telefon dinlemelerine, ya da dava sürecindeki sanık hakları ihlallerine karşı en yetkili hukukçulardan, en etkili çevrelerden, muhalefet liderlerinden, medyadan yükselen protestoları izledikçe; geçmişte, sadece askerî darbe dönemlerinde de değil, demokrasiye dönüldüğü sanılan ara dönemlerde de yaşadıklarımız gelip yüreğimin ortasına oturdu.

12 Mart müdahalesinin ardından Yıldırım Bölge kadınlar koğuşunda kalırken –ki haksızlık etmeyeyim, başka tutukevleri ve hapishanelere göre yatılı okul kıvamında sayılırdı- tuvaletin taharet musluğuna taktığımız bir hortumla, kış yaz buz gibi suyla –o da su olduğu zamanlar- nasıl yıkanmaya çalıştığımızı hatırladım. Gözlerim bağlı götürüldüğüm işkencehanede, avukatımı istiyorum deme gafletinde ve saflığında bulunduğum için cabadan birkaç tokat yerken, “buraya avukat değil Allah bile gelse seni kurtaramaz,” diye tekme tokat giriştiklerini, “Lenin’in or...su,” diye bağırdıklarını hatırladım. Köşede durmuş seyreden kişi binbaşı rütbeliydi, hatırladım. Çok ağır işkence gördükten sonra kanlar içinde koğuşa getirilip atılan gencecik bir kızın, sadece biz tutukluların değil, kadın gardiyanların da bütün yalvarmalarına karşın nasıl hastaneye götürülmeden orada bırakıldığını ve sonunda sakat kaldığını hatırladım. Manevi işkencenin işkenceden sayılmadığı o dönemlerde fiziksel işkencesiz sorgu olmadığını, neyle suçlandığımızı bilmeden, iddianame falan gelmeden aylarca tutuklu kaldığımızı hatırladım. Diyarbakır hapishanesinde olanları, orada işkence gören, bok yedirilen, birbirlerinin örselenmiş bedenlerine bok sürmeye zorlananları, Türkçe bilmeyen yaşlı adamın İstiklâl marşının tamamını ezbere söylemediği için her gün dövüldüğünü, yörenin saygın kişilerinin hapishanenin köpeğinin karşısında selam durmaya zorlandığını, bunları ben yaşamadığım için daha büyük bir vicdan azabı, utanç ve öfkeyle hatırladım. Yoldaşlarını ele vermemek için en ağır işkenceler altında adlarını bile söylemeyi reddeden ve “susma haklarını” ölüm hakkı olarak kullanan onlarca insanı hatırladım. 28 yıldır süren davaları, ancak 20 yılda karara bağlanabilmiş 12 Eylül davalarını hatırladım. Ve tabii, hepimizin telefonlarının, o zamanların ilkel yöntemleriyle nasıl dinlendiğini, nasıl matrak olsun diye, ara ara, “çık be kardeşim aradan,” ya da “bak bunları iyi dinle istifade et,” falan dediğimizi gülümseyerek hatırladım.

Hatırladım ve kurtuldum. İnanılmaz şey ama Ergenekon dava süreci kurtardı beni. Umutsuzluğumu, bezginliğimi yenebilecek bir umut ışığı yaktı. Mehter adımlarıyla da olsa, bak nereden nereye geldik, diye düşündüm. Bu noktaya gelinmesinde, benimki de dahil geçmiş kuşakların hak, hukuk, özgürlük, demokrasi adına verdikleri mücadelenin ve çektikleri acıların ne büyük payı olduğunu kavradım. Hiçbir şeyin boşa gitmediğini anladım.

Sonra içimi yokladım: Demokratik rejime, özgürlüklere, hatta yaşam hakkına karşı ağır suç işlemekle yargılananların, adil yargıdan, sanık haklarından, insan haklarından yararlanmaları ve bu talebin toplumun çeşitli kesimlerinden yükselmesi içime bir burukluk veriyor mu, diye kendimle yüzleştim. Doğrusu ya, bir gölge, minik bir soru vardı içimde. Silkindim, vicdan pusulama baktım, orada şunları okudum: Çifte standart ahlaksız standarttır; kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkası için isteme...
Mesaj tarihi:
Resmen bir komedi yaşanıyor burada.

Sam ve Horizon haklı eleştiriler karşısında o kadar savunmasız kaldılar ve köşeye sıkıştılar ki dokunulmazlık konusunu gündeme getirmedi diye CHP'yi suçlayacak kadar biçareler.

Senin mantığına göre ülkenin bu halinden ötürü bütün suçu muhalefete atabilirim ben, madem beğenmiyorsunuz, daha iyisini önerseydiniz diye?

Ama sizi de suçlamıyorum aslında. AKP o kadar boka batmış durumda ki samimiyetle ona güvenenler bile savunacak bir parça nesnellik bulamıyorlar.
Mesaj tarihi:
Yalancı olmayan siyasi partimi var daha çok daha az nedemek. Gerçi onlar buna politika diyorlar.

Pekaziz , adamların programı ortada. Bunu senelerce hiçbir parti desteklemedi. Arkadaşım kamu kurumları sivil toplum ve partiler dahil "UZLAŞMA!" diye bağıran kim ?

Böyle büyük bir yasa değişikliğinde akp tek başına işe kalkacak kadar aptalmı sanıyorsun ? Tabiki başkalarının desteğini bekleyecek. Doğru düzgün gerçek anlamda çıkıp destek versin diğer partiler de bak ozaman kalkıyormu kalkmıyormu o tüm dokunulmazlıklar. İşte o durumda akp yan çizerse , ozaman zaten kimsenin birşey yapmasına gerek kalmadan ilk seçimde güme gider.

Dürüst olan ve samimi olan adamlar bir partiyi böyle devirir işte. Ama malesef o dürüstlük ve samimiyet yok. Herkes sistemden birşeyler yiyor ve kimse o sisteme dokunmak istemiyor.

Eklemek isterim , bugün hadi kaldırsın diyenler , akp bu yasayı tek başına geçirse meclisten. Sivil DARBE geliyor diye bağırırlar. Kalıbımı da buraya basarım...
Mesaj tarihi:
Baggio said:
Tek suçlu diyen yok zaten, lafı oraya çekiyorsunuz ki itiraz edebilesiniz. AKP'nin nispeten "daha suçlu, daha yalancı" olduğunu kabul etmek işinize gelmiyor çünkü :p


esas derdinizin akp'yi suçlamak olduğunu itiraf ettiğin için teşekkürler, beklemiyordum doğrusu şu aşamadan sonra.

pekaziz said:
Resmen bir komedi yaşanıyor burada.

Sam ve Horizon haklı eleştiriler karşısında o kadar savunmasız kaldılar ve köşeye sıkıştılar ki dokunulmazlık konusunu gündeme getirmedi diye CHP'yi suçlayacak kadar biçareler.

Senin mantığına göre ülkenin bu halinden ötürü bütün suçu muhalefete atabilirim ben, madem beğenmiyorsunuz, daha iyisini önerseydiniz diye?

Ama sizi de suçlamıyorum aslında. AKP o kadar boka batmış durumda ki samimiyetle ona güvenenler bile savunacak bir parça nesnellik bulamıyorlar.


öbür başlıktaki hezeyanından sonra cevap vermeyecektim ama hadi neyse..

chp'yi suçlayan yok, okuduğunu anlamakta hayli sıkıntı çektiğini bildiğimden şaşmadım yine de. ortada ortak bir kabahat olduğunu söylemişim, sizin derdiniz ise her zamanki gibi olumsuz bir durumun tümünü akp'ye yüklemek. her başlıkta, her konuda ana gayeniz bu, yıllardır aynı olay.
Mesaj tarihi:
Kraldan çok kralcı olmak her zaman kötüdür. bu gün ak dediğine yarın kara diyen bir kralın varsa. + Albay kayseriden çıkmamakta direniyorsa, askeri makamlar gereğini yapar. Her zaman dediğim gibi. Orduyu tek başına potansiyel kurtarıcı, potansiyel tehlike olarak görmeyinizi. çünkü her ne kadar muazzaflar tarafından yönetilsede, ordunun belkemiğini gene bu ülkenin çocukları oluşturmaktadır.
Mesaj tarihi:
Sam said:
Baggio said:
Tek suçlu diyen yok zaten, lafı oraya çekiyorsunuz ki itiraz edebilesiniz. AKP'nin nispeten "daha suçlu, daha yalancı" olduğunu kabul etmek işinize gelmiyor çünkü :p


esas derdinizin akp'yi suçlamak olduğunu itiraf ettiğin için teşekkürler, beklemiyordum doğrusu şu aşamadan sonra.


Buradan o anlam nasıl çıkıyor, anlayamadım? Yoksa yine mi kıvırizm? Tamam.
×
×
  • Yeni Oluştur...