Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Humeyni, İran'ın 'Hürriyet Gazetesi' Ayandegan'a neden çok öfkeliydi


odiflame

Öne çıkan mesajlar

Soner YALÇIN [email protected]

Humeyni, İran'ın 'Hürriyet Gazetesi' Ayandegan'a neden çok öfkeliydi

Ayandegan, İran'ın en etkili ve en çok satan gazetesiydi. Fransız Le Monde Gazetesi'nden çevrilen bir haber, Humeyni ile Ayandegan'ı karşı karşıya getirdi.

Hangi haber Humeyni'yi çok kızdırmıştı? Gazetenin boykot edilmesini isteyen Humeyni'nin yardımına kimler koştu? "Yılmayacağını" açıklayan gazete nasıl sindirilmek istendi? Okuyucular, gazetelerine nasıl sahip çıktı? Humeyni'nin şiddetli tepkisinin altında aslında ne vardı? Ayandegan'ın sonu ne oldu? Gazetenin sahibi Daryuş Homayun'un başına neler geldi?

AYANDEGAN, İran'ın en çok okunan gazetesiydi. Tirajı bir milyondu. Liberal-özgürlükçüydü. Köşe yazarları arasında, solcu, sağcı, liberal her görüşten kişi vardı.

Sahibi Daryuş Homayun gazeteciydi. Doktorasına yaptıktan sonra basına girmiş ve sonunda kendi gazetesini çıkarmıştı. Liberaldi. "Anayasacı Meşrutiyeti" savunuyordu.

Evet, Ayandegan, İran'ın en etkili ve popüler gazetesiydi.

Ve bir gün...

Kavganın nedeni: Le Monde

Tarih: 11 Mayıs 1979.

Ayetullah Humeyni, Ayandegan Gazetesi'nin yalan yazdığını söyleyerek, İranlıları gazeteyi boykot etmeye çağırdı.

Peki, Ayandegan Gazetesi ne yazmıştı da Humeyni'yi kızdırmıştı?

İlginçtir; Humeyni ile Ayandegan arasındaki mesele ülke dışındaki bir olaydan çıkmıştı!

2 Mayıs 1979'da -bugün hálá kimler tarafından öldürüldüğü bilinmeyen- Ayetullah Mottahari'ye suikast yapıldı.

Bu cinayetle ilgili kapsamlı bir araştırma yapan Fransız Le Monde Gazetesi'nin haberini çevirip sayfalarına taşıyan Ayandegan, Humeyni'yi çok kızdırdı.

Çünkü haber, üstü kapalı biçimde suikastı Humeyni ile irtibatlandırıyordu.

Humeyni, Fransız Le Monde değil ama Ayandegan'a karşı öfke dolu bir konuşma yaptı.

Humeyni'nin öfke dolu konuşmasının sebebi bir değildi. Aslında Mottahari suikastı bardağı taşırmıştı.

Ayandegan, yeni rejime karşı özgürlükçü kesimin taraftarlığını yapıyordu.

Yayınları Humeyni'yi kızdırdı

İran Gençlik ve Spor Bakanlığı'ndan bir yetkili, yandaş medya İttilat Gazetesi'nde, kız ve erkek çocukların birbirinden ayrı spor yapmaları gerektiğini, aksi takdirde yakında spor salonlarının yanına bir de doğumevi açmak gerektiğini yazdı!

Kuşkusuz bu yazıya bugün siz nasıl tebessümle yaklaşıyorsanız, o gün İranlıların çoğu da öyle yaklaştı.

Ayandegan bu görüşle alay eden bir makale yayınladı.

Aslında kimse tehlikenin farkında değildi henüz.

Herkes yeni rejime yaranma telaşındaydı.

Bu konuda komik bir örnek vermeliyim:

Tahran Kent Tiyatrosu'nun önünde Henry Moore'nin yaptığı flüt çalan adam yontusu vardı.

İran, İslam Cumhuriyeti olunca yeni rejime yaranmak isteyen Berlin'de tiyatro bilimleri öğrenimi görmüş, yani okumuş tiyatro müdürü hemen heykelin pipisini kestirdi. İnanın şaka değil.

Fakat pipi kesilerek sorun giderilemedi. Çünkü bu kez heykelin dişi mi erkek mi olduğu kafaları karıştırdı!

Tiyatro müdürü heykeli giydirmek istedi.

Ama mollalar kesin çözümü buldu; heykel parçalanarak çöpe atıldı!


Bir süre sonra da yeni rejime yaranmak isteyen müdürün işine son verildi; tiyatrolara yasak getirildi!

Zamanla komik görünen olaylar dehşetli bir hal almaya başladı.

Ayandegan hepsini haber yapıyordu.

Kamusal alanda kadınlara başörtü zorunluluğu getiren yasaya Ayandegan karşı çıktı.

Peçesiz dolaştığı için saldırıya uğrayan kadınların çığlıklarını tek duyan gazete Ayandegan oldu.

İçki satan büfelere, fabrikalara yapılan saldırılar Ayandegan'da yer aldı.

Kızların evlenme yaşının 18'den 13'e düşürülmesine karşı çıkan yine Ayandegan'dı.

İranlı aydınların büyük çoğunluğu, molla rejiminin yaptıklarını hep, "geçiş sancıları" olarak görüyordu. Her seferinde "Tamam bu sonuncusu" diyorlardı.

Ancak bu tehlikeli gelişmeden haberdar olan gazeteci yazarlar da vardı.

Ayandegan Gazetesi köşe yazarı Said Cevadi bunlardan biriydi.

Her gün yazıyordu: "Faşizmin ayak seslerini duyuyorum!"

Köşe yazarı Cevadi'yi bir kişi duydu: Ayetullah Humeyni.

'Yılmayacağız' manşeti

Humeyni, Ayandegan'ın "baş belası" olacağını çoktandır anlamıştı.

İktidara daha tam hákim olamadığı için ilk başta gazeteyi kapatamayacağını biliyordu. Bu nedenle boykot çağrısı yapmıştı. Sanıyordu ki gazete ya geri adım atacak ya da satamayıp iflas ederek kapanacaktı.

Humeyni'nin beklediği olmadı.

Humeyni'nin boykot çağrısından bir gün sonra, Ayandegan dört sayfa çıktı.

İlk sayfada kısa bir açıklama vardı; Mottahari suikastıyla ilgili haberler Fransa'da çıkmıştı. Onlar sadece çeviri yapmışlardı. Eğer İran devleti olarak tepki duyulacaksa Fransa'ya duyulmalıydı!

Bu açıklamadan sonra da eklediler: "Yılmayacağız."

Gazetenin diğer üç sayfası boştu, bembeyazdı.

Ayandegan mücadeleye kararlıydı.

Ama...

Bayiler gazeteyi satmaya korktular. Çünkü gazeteyi satan bayilerin dükkánları eli sopalı mollalar tarafından tahrip edilip, yakıldı!

Başörtüsüz kadınların yüzüne kezzap atan, sinema, kitabevi yakan, içkili yerleri yakan mollaların hedefinde bu kez gazete büfeleri vardı.

Büfeciler, Ayandegan'ı satmamaya başladılar.

Bu kez devreye gazetenin okuyucuları girdi; Ayandegan'ı elden sattılar.

Gazete tiraj kaybetmedi. Ancak...

'Bunlara tolerans yok'

Ayetullah Humeyni'nin Ayandegan'a hiç tahammülü yoktu.

Gazeteyi çıkaranlara, satanlara, okuyanlara "Vahşi hayvanlar" diyordu. "Bunlara karşı hiç toleransımız olmayacak" diye halkı kışkırtan konuşmalar yapıyordu.

Boykot pek etkili olamayınca eli sopalı mollaların hedefinde bu kez gazete okuyucuları vardı.

Yaşamı boyunca Ayandegan görmemiş, okumamış yoksul varoşlar, gazeteyi kimin elinde görürse saldırıp öldüresiye dövüyordu. Ayandegan'ı taşımak, okumak artık riskli hale geldi.

Enformasyon Bakanı Minaci'ye göre bu şiddet değildi; halkın içten gelen tepkisiydi.

Ve basına da öğüt veriyordu sürekli:

İslam Devrimi yolundan sapmayın! Halkı kışkırtmayın! Halkı kandırmayın!

Yıllarca Şah'a karşı mücadele vermiş, özgürlük hareketlerini savunmuş Ayandegan, yandaş medyada yapılan kışkırtıcı, yalan yayınlar sonucu bir anda, "Amerikancı" ve "Siyonist" oluverdi!

Kara propaganda başarılı oldu. İnsanlar korktular.

Sonuçta molla şiddeti ve Humeyni kazandı.

Sahibi tutuklandı

Ayendegan, "yeni rejimin basın özgürlüğü konusundaki tutumu açıklığa kavuşana kadar yayınına bir süreliğine ara verdiğini" açıkladı. Sonra bir iki kez çıkma teşebbüsünde bulundu.

Ancak...

Velayat-i Fıkıh tarafından 8 Ağustos 1979'da kesin olarak kapatıldı. Sahibi Daryuş Homayun tutuklandı. "Günah keçisi" ilan edildi. Sonra İran'dan kaçıp Türkiye üzerinden Paris'e gitti.

14 Eylül 2008...

Ayandegan, İran'da hálá yasak!

Ayandegan'ın başına gelenleri "geçiş döneminin spontane olayları" diye düşünen İranlı aydınlar, bugün Paris kafelerinde gördükleri ihtiyar Daryuş Homayun'dan af diliyorlar!

İslamcı medyaya örnek bir İran gazetesi: Camee

CAMEE (Toplum), 1998'de yayın hayatına başladı.

Kısa sürede İran'ın popüler gazetelerinden biri oldu; 300 binlik tirajı vardı.

16 sayfalık gazeteyi, Tahran'da evden bozma küçük bürolarında kadınlı erkekli 45 kişi hazırlıyordu.

Farklıydı. Farkı, kimsenin yazamadığı alışılmışın dışındaki haberlere yer vermesiydi. Örneğin, Hizbullah'ın yasadışı faaliyetlerini çekinmeden yazıyorlardı. Faili meçhul cinayetlerin üzerine gidiyorlardı. Yolsuzluklarla savaşıyorlardı. İran cezaevlerinde yatan siyasilerle röportaj yapıyorlardı.

Siyasi karikatürleri, kara mizahı korkusuzcaydı.

Yıllarca görmezlikten gelinen kültür-sanat haberlerine geniş yer veriyorlardı.

Okuyucu kitlesi, yıllarca tekdüze resmi haberlerden sıkılan reform yanlısı kişilerdi.

Gazetenin çember sakallı Genel Yayın Yönetmeni Maşaallah Şemsülvaezin, yayın çizgilerini şöyle açıklıyordu:

"Biz demokratik diyaloğun seviyesini yükseltmeye ve hükümetin özgürlükler konusunda ne derece hoşgörü sahibi olduğunu sınamaya çalışıyoruz." Ardından ekliyordu: "İran'da demokrasinin bir mayın tarlası olduğunu biliyoruz; kendimizi mayın arayıcılar olarak görüyoruz."

Camee aslında İslamcı rejimi savunun bir gazeteydi.

Çalışanlarının çoğu İslam Devrimi'ni desteklemişti.

Bu siyasal görüşleri, iktidarın/rejimin yanlışlıklarını yazmalarına engel değildi.

Reform yanlısıydılar. "Düşünce özgürlüğü olsun ki inanç özgürlüğü olsun" ilkesini benimsemişlerdi.

Kısa sürede başarıyı yakalayan Camee'nin yayın hayatı uzun olmadı.

Yayımlanmaya başladıktan dört ay sonra hakkında dava açıldı:

"Ahlaki düzene iftira ettiği ve gerçekdışı makaleler yazdığı" gerekçesiyle suçlu bulundu.

Rejim destekçilerinin "düşman uçağına" benzettiği Camee bir ay sonra kapatıldı.

Haziran ayında kapatıldığında tirajı 2 milyona yaklaşmıştı.

Geri adım atmadılar. Aynı kadro yeni bir gazete çıkardı: Tus (İran).

Yeni gazete Tus'un mizanpajı da, yayın çizgisi de Camee'den farklı değildi.

Korkusuzdu.

Reformcu eski bakanlar Ataullah Mohacerani ile Abdullah Nuri'nin Tahran Üniversitesi'nde cuma namazı kılarken seksen kadar Hizbullah yanlısı tarafından dayak yemesini manşetine taşıdı.

Tus, iktidarın askeri gücü Hizbullah'ı bile hedef almaktan çekinmedi. Başyazında aynen şöyle yazdı:

"Bunu yapanların teröristlerden farkı yoktur. Bu konuda tepki göstermeyen ve susanlar, kendi kişisel çıkarlarına hizmet etmektedirler, devrim ideolojisine değil."

İran yargı mekanizmasının başındaki isim Ayetullah Muhammed Yezdi, cuma vaazında Tus'a yanıt verdi:

"Günümüzde gazeteler ve dergiler özgürlük adına büyük hatalar yapmaktadırlar. Yasaklanan bir gazetenin yeniden yayımlanmaya başlanması özellikle kanun dışıdır. Ümit ederim ki birileri harekete geçmeden Kültür Bakanı harekete geçer."

Ağustos ayında Tus kapatıldı. Gerekçe benzerdi: "Kamu düzenini bozacak yalanlar yazmıştı!"

Mollalar artık akıllanmışlardı. Gazetenin başka isimle çıkmaması için Tus'un yayıncısı Hamid Rıza Celayipur ile altı yönetici tutuklandı.

On yıl önce İslam devrimine büyük katkıları olmuş, içişleri ve dışişleri bakanlıkları yapmış olan yayıncı Celayipur, 1998 yılı yazında ruh halini şöyle anlatıyordu: "Dolu bir silah üzerime çevrilmiş gibi hissediyorum. Bilmediğim tek şey, tetiğe ne zaman dokunacakları."

Hamid Celayipur bu sözleri ederken gözlerinden akan yaşları, birlikte çalıştığı gazeteci kız kardeşi Fatime Celayipur'dan saklıyordu. Çünkü iki erkek kardeşi Irak Savaşı'nda şehit olmuştu. Üçüncüsü ise rejim muhalifi Mücahidin saldırısında ölmüştü. Şimdi ise kardeşlerinin uğruna öldüğü rejim silahı onun üzerine doğrultmuştu.

Celayipur Ailesi daha birkaç yıl öncesine kadar rejiminin sembolüydü.

Şimdi ise rejimi tehdit eden bir aileydiler!

Korku içindeydiler. Nasıl korkmasınlar? O yıl İran'da ardı ardına faili meçhul cinayetler işlenmeye başlandı. Öldürülenler hep reform yanlısı aydınlardı.

O karanlık günlerde Camee ve Tus kapatıldıktan sonra üçüncü gazetelerini çıkardılar: Neşat (Mutluluk).

Neşat özellikle rejimi eleştiren üniversite öğrencilerinin okuduğu bir gazete oldu.

Ve doğal olarak Eylül 1999'da kapatıldı. Genel Yayın Yönetmeni Latif Safari hapse atıldı.

Suçu, "İslam'ın kutsal buyruklarına ve yüce liderine hakaret" idi.

Bunu şu yazıyla yapmıştı: "Asılarak ölüm cezası uygulanması ve intikam almaya yönelik cezalar, dünyadaki cinayetlere ve ahlaksızlığa çözüm getirmemiştir. Ve üstelik bunlar Birleşmiş Milletler'in İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'yle bağdaşmıyor."

Bu makaleye Ayetullah Hamaney sert yanıt vermişti: "İslam'ın temel ilkelerini inkár eden kafirdir ve cezası ölüm olmalıdır."

Sonuçta:

Camee, Tus ve Neşat; üç gazete de kapatıldı.

Çoğu çalışanı, işkenceleriyle meşhur Evin Cezaevi'ne gönderildi.

Oysa bu gazeteciler, yazarlar İslam Devrimi'ne bağlıydılar.

Hepsi İslam Devrimi'ne inanmışlar, İslam Devrimi için mücadele etmişler, bu uğurda yakınlarını kaybetmişlerdi.

Hálá inançlıydılar.

Zamanla İslam devrimi kendi evlatlarını yemeye başlamıştı.

Bu evlatların tek farkı, rejimi eleştirmeleriydi.

Çünkü: Biliyorlardı ki eleştirinin, özgür basının olmadığı rejimler çökmeye mahkûmdu...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
güzel yazı, ama hürriyetin ayandeganla ne derece özdeşleştiğiyle beraber 1979 iranının günümüz türkiyesine ne derece benzediği epey tartışmalı =)



olay zaten tek başına açık seçik uyuyor. daha ne olsun? türkiye ile iran'ın hürriyetle ayandegan'in birebir örtüşmesine gerek yok.

tabi aydın doğan çok kötü bir adam olduğu için onun çıkarttığı gazetenin alman yargısının resmi iddianamesini yayınlaması da basın özgürlüğüne falan girmez. çünkü basın özgürlüğü sadece sizin kötü bulmadığınız insanların çıkarttığı gazeteler için geçerlidir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

yok hürriyet hem rejim muhalifi, hem demokrat bi gazete, her zaman da ilkeli yayın yapmıştır, buna hiç şüphe yok!

deniz feneri haberini bütün gazeteler veriyo, iddianameyi veren başka gazeteler de var ama takışma neden aydın doğanla tayyip arasında sadece?

bunun yanısıra şirketler grubuna sahip, devletle sıkı fıkı ilişkileri olan bir işadamının, medya sektörünün büyük çoğunluğuna, birden fazla gazete ve televizyona sahip olması ne derece etik? kendi sahibinin yaptıklarını tartışamayan bi basın, ne derece özgür? tabi tayyibin üslubu ve karşılıklı şantaj da kabul edilebilecek gibi değil. ama bizim basınımızla siyasetçilerimiz arasındaki ilişkiyle iran basını ve devleti arasındaki ilişki arasında çok bariz farklar olduğu ortada.

bu farklardan ötürü, günümüzü doğru analiz etmek için yeterli bi örnek değil bu yazıdaki hadiseler.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
deniz feneri haberini bütün gazeteler veriyo, iddianameyi veren başka gazeteler de var ama takışma neden aydın doğanla tayyip arasında sadece?


ok dinliyoruz, anlat bakalım neden?

aslında benim aklıma bir çeşit danışıklı dövüş ihtimali bile geliyor da senin açıklaman ney?

said:
bunun yanısıra şirketler grubuna sahip, devletle sıkı fıkı ilişkileri olan bir işadamının, medya sektörünün büyük çoğunluğuna, birden fazla gazete ve televizyona sahip olması ne derece etik? kendi sahibinin yaptıklarını tartışamayan bi basın, ne derece özgür? tabi tayyibin üslubu ve karşılıklı şantaj da kabul edilebilecek gibi değil. ama bizim basınımızla siyasetçilerimiz arasındaki ilişkiyle iran basını ve devleti arasındaki ilişki arasında çok bariz farklar olduğu ortada.

bu farklardan ötürü, günümüzü doğru analiz etmek için yeterli bi örnek değil bu yazıdaki hadiseler.


hangi farklar? aydın doğan senin etik değerlerine bağlı bir adam değil tamam, anladık da kime ne bundan? basın özgürlüğü gazetenin sahiplerine mi bağlı??

iran'daki gazetenin yöneticileri devrimin başlangıcında örnek aile olarak gösteriliyor,hatta başta devrimin önde gidenlerindne, en yüksek tirajlı olduklarına göre de muhtemelen orta yolcu bir şeyler, nereye rejim karşıtı?

aynı şeyleri hürriyet'e yap bak 3 seneye nası rejim karşıtı oluyorlar.

otoriter bir iktidar ve iktidar ile ilgili suçlamaları yayınlayan gazete ve buna karşılık iktidar sahiplerinin gazeteyi iran'daki kadar sert olmasa da etik olmayan yollardan susturmaya çalışması.

üzgünüm ama dozajı haricinde cuk oturuyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

anlatayım, bu kavga 27 nisan muhtırasından, malezya haberlerinden, kapatma davasından, ergenekondan beri devam eden, ancak deniz feneri olayıyla patlayan bi kavga. dolayısıyla basın özgürlüğü vesairesi değil, aynı haberi yapan başka gazetelerin olması ve tayyibin sadece aydın doğana çatması burda esas mesele. şu bir gerçek ki aydın doğan hilton meselesi öncesinde akpyi destekleyen bir yayın politikası benimsemişti. sonrasında ise tam zıttına gitti. yani patronun çıkarlarına göre şekillenen bir yayın politikası söz konusuysa, o basın-yayın organı ne derece güvenilirdir?

deniz feneri'nde veya keçiörende yalan haber yaptılar falan demiyorum dikkat et, ama hürriyetin her manşetinden, ertuğrul özkök'ün her yazısından şüphe ederim. AB'ye ve AB'nin getirdiği değişimlere yüksek sesle muhalefet eden aydın doğan, bi açıklama yapıp "türkiyeyi ab'ye taşı, sana destek olalım" diyebiliyo. bu kadarı çok fazla artık yani, insaf. haa bana "aydın doğan medyası, onun talimatlarına göre şekillenmiyo ki" diyecekseniz, ben de "zaman gazetesi de fetoya göre şekillenmiyo" derim, ikisi de saçma olur heralde di mi?

ayandegan ise şeriat rejiminin getirdiği baskıcı yasaları eleştiren, sağlam bi duruşu olan bi gazeteymiş gibi duruyo. ayrıca patronunun devletle ticari ilişkileri, ihale bilmemneleri falan yok. orada baskıcı rejimin tezahürünü görüyoruz, burda ise siyaset-medya arasındaki kirli ilişkiler ağını, şantajı, al gülüm ver gülüm muhabbetini, ihalelere ve patronun çıkarına göre hükumeti eleştiren ya da öven bir gazete söz konusu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tyrael said:
sir senin devletten beklentin nedir allahaşkına? Nasıl şekilde ve kimler tarafından yönetilmek istiyorsun?


güzel soru! ben devlet düzeninin, rejimin ve günlük yaşantının demokratlaşmasından yanayım. yani bana benzemeyen, benim gibi düşünmeyen veya benim gibi giyinmeyenler de benimle aynı haklara sahip olsun istiyorum. bu, hem benim haklarımın, hem de benden farklı insanların haklarının bi garantisidir. ideolojik ya da kimliksel sorunların yasaklarla çözülmediğini idrak etmek lazım önce. ve tabii yeni ve demokratik bir anayasa lazım. azami bi demokrasi devlet nezdinde yerleştikten sonra, kimin kimi yönettiğinin çok bi önemi kalmaz, zaten siyaset de bu demokrasi baz alınarak geliştirilir. halkın bunu içselleştirmesi daha uzun sürecektir, ama devlette bu ilke yerleşirse devamı gelir. devlette bu ilkenin yerleşmesi için de AB kriterleri en kısa yol gibi görünüyo bana.

ha tabi gönül ister ki muhafazakar olmayan, özgürlükçü, demokrat, ve değişime açık bir parlamento yönetsin bizi. ama bugün ödp dışında oy verilebilecek bu özelliklere sahip bi parti göremiyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ne demek basın özgürlüğü vesairesi değil???

bir gazete yalan haber yapmadan belki yorum bile katmadan almanya deniz feneri ile ilgili bir iddianameyi yayınlıyor, başbakan ise neden iddianameyi hasır altı etmedin diye açık şantaj yapıyor.

aydın doğan ne kadar güvenilmez olursa olsun, yayın politikası ne kadar güdümlü olursa olsun, medyayı ne kadar kendi çıkarına kullanıyor olursa olsun, ihaleye göre eleştiriyor veya tam tersine ayandegan kadar sağlam siyasi duruşu da olmasın, kısaca yayınlayan ne kadar şerefsiz olursa olsun, bir gazeteye yayınladığı yalan olmayan bir haber yüzünden başbakan tarafından şantaj yapılması her şekilde basın özgürlüğünün konusudur.

o iddianame yüzünden mi şantaj yapılıyor? o iddianameyi basanın isminin önemi yoktur.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
Tyrael said:
sir senin devletten beklentin nedir allahaşkına? Nasıl şekilde ve kimler tarafından yönetilmek istiyorsun?


güzel soru! ben devlet düzeninin, rejimin ve günlük yaşantının demokratlaşmasından yanayım. yani bana benzemeyen, benim gibi düşünmeyen veya benim gibi giyinmeyenler de benimle aynı haklara sahip olsun istiyorum. bu, hem benim haklarımın, hem de benden farklı insanların haklarının bi garantisidir. ideolojik ya da kimliksel sorunların yasaklarla çözülmediğini idrak etmek lazım önce. ve tabii yeni ve demokratik bir anayasa lazım. azami bi demokrasi devlet nezdinde yerleştikten sonra, kimin kimi yönettiğinin çok bi önemi kalmaz, zaten siyaset de bu demokrasi baz alınarak geliştirilir. halkın bunu içselleştirmesi daha uzun sürecektir, ama devlette bu ilke yerleşirse devamı gelir. devlette bu ilkenin yerleşmesi için de AB kriterleri en kısa yol gibi görünüyo bana.

ha tabi gönül ister ki muhafazakar olmayan, özgürlükçü, demokrat, ve değişime açık bir parlamento yönetsin bizi. ama bugün ödp dışında oy verilebilecek bu özelliklere sahip bi parti göremiyorum.


Peki abi teşekkür ederim. Peki mevcut hükümetin bunu gerçekleştirebildiğine inanıyor musun?

Yanlış anlama eleştirmek niyetinde değilim ancak tanımaya çalışıyorum seni, sürü psikolojisinden sıyrılmış kendi fikirlerini her şartta savunuyorsun .Saygı duyarım her ne kadar bence savunduğun bazı değerler yanlış olsa da.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

şunu anlatmaya çalışıyorum, nasıl ki tayyip aydın doğana "mektup yazdın bilmemneyaptın" şeklinde şantaj yapıyosa, aydın doğan da deniz fenerine tayyibin adını karıştırarak şantaj yapmakta. başka bir konjonktürde bu haberi basmayabilir, es geçebilirdi. hürriyetin kanal7 ve bununla ilgili dosyayı bikaç aydır elinde tuttuğu söyleniyo, gazetecinin görevi belgeyi bulduğu zaman yayınlamak değil mi? hele bu çapta bi haberse?

senin de dediğin gibi danışıklı dövüş de olabilir bu tabii, çok mümkün, çünkü aydın doğandan da tayyipten de herşey beklenir. stabil adamlar değiller.

tyrael, bu hükumetin yapabileceğine inansaydım akpye oy verirdim zaten =) akp 12 eylül rejiminin ve de 28 şubat sürecinin iflas ettiği dönemde geldi, ve şimdi hem toplumdaki hem devletteki değişimi taşıması gerekiyo. toplumun eğilimi AB'ye girmekten yana. ancak ekonomide çok ciddi sıkıntılar yaşanmakta. akp iktidarının ilk yıllarında yaptığı gibi ab sürecini iyi yürütüp ekonomide olası bi krizi atlatabilirse, ona verilen misyonu tamamlamış olur, iktidarını bi dönem daha sürdürebilir. ama bunu yapamazsa bi sonraki seçimde iktidardan gider. sonuçta türkiye'yi iyi analiz edebilen herkes şu anda oy oranı bazında akp'ye alternatif olabilecek bi parti olmadığını görüyo. bunun sürmesi de ekonominin gidişatına bağlı bence.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
güzel soru! ben devlet düzeninin, rejimin ve günlük yaşantının demokratlaşmasından yanayım. yani bana benzemeyen, benim gibi düşünmeyen veya benim gibi giyinmeyenler de benimle aynı haklara sahip olsun istiyorum. bu, hem benim haklarımın, hem de benden farklı insanların haklarının bi garantisidir. ideolojik ya da kimliksel sorunların yasaklarla çözülmediğini idrak etmek lazım önce. ve tabii yeni ve demokratik bir anayasa lazım. azami bi demokrasi devlet nezdinde yerleştikten sonra, kimin kimi yönettiğinin çok bi önemi kalmaz, zaten siyaset de bu demokrasi baz alınarak geliştirilir. halkın bunu içselleştirmesi daha uzun sürecektir, ama devlette bu ilke yerleşirse devamı gelir. devlette bu ilkenin yerleşmesi için de AB kriterleri en kısa yol gibi görünüyo bana.

ha tabi gönül ister ki muhafazakar olmayan, özgürlükçü, demokrat, ve değişime açık bir parlamento yönetsin bizi. ama bugün ödp dışında oy verilebilecek bu özelliklere sahip bi parti göremiyorum.


Sir'cum demokrasiyi ozgurlugu savunurken, savundugumuz degerlerin demokrasiye ve ozgurluge zararinin olmamasi gerekir. Basit bir mantikla, ben ozgurum diye onume geleni olduremem.

Bu noktadan cikarak ozgurlukleri savunmaliyiz. Ornegin Belcika'miydi neydi, bir milletvekili cikip demisti ki, eger %66 seriat isterse bu ulkeye seriat gelir, herkes ayaklanmisti.

Ayni sekilde burada muslumanlarin kurdugu, egitim-ogretim, ders icerikleri diger okullarla ayni olan bir okulu kapattilar. Yani tehlike olusmadan tehlikeyi engelliyorlar.

Yani her ulkenin kendi ic dinamikleri var, o en gelismis dedigin ulkeler bile kendi dinamikleri dogrultusunda yasaklamalar gelistirebiliyor.

Simdi, konu o zaman suraya geliyor. Gelismis demokrasilerde din ozgurlugu var noktasindan cikiyoruz. Cunku boyle bir sey yok. Kendisine tehlikeli geldigi noktada ozgurlukleri kisitlayabiliyorlar.

En basindan ozgurlukleri savunmadan once, savundugumuz ozgurluklerin, diger ozgurluklere etkisinin olmadigini gormek gerek. O yuzden, ornegin, basortusu ozgurlugunu istemeden once, mahalle baskisini onlemek, laik duzeni teminat altina almak gerek. Eger Tayyip ya da bir baskasi, zaten bunlari teminat altina alirsa, ornegin kecioren'de alkol satan adama dayak atanlara cezalarini tam verirse, zaten bir cok insan cikip bu ozgurlukleri savunur. Ama daha bunlar olmadan gelipde ozgurlukleri savunmamak gerekir. O yolun bizi nereye goturecegi malum.

Zaten hic ozgurluk olmayan bi alandan bahsetmiyoruz. Ben o arap'in dinini zaten hayatimin her yerine koymusum, boyle yetismisim, onlarin inanclarina gore hareket etmisim. zaten ben yeterince ozgurluk tanimisim onlara. Birazda onlardan fedakarlik beklemem cok degil heralde.. Onlarda ozgurce icki satilan ve icilen bir turkiye'de, ramazanda ozgurce yemek yenilip sigara icilebilecek turkiye'de yasamasini bilsinler.. bunlar en en basit seyler tahmin edebilecegin gibi, ama daha bunlari saglayamayan bir guruh'un ozgurluk isteklerine nasil olumlu yanit vermemi bekleyebilirsin ki?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

o yüzden önce devlet diyorum, önce kanunlarda, yasalarda halledicez demokrasiyi..devletin kendisi baskıcı ve ayrımcıyken, ve iktidarlar kafasına göre herşeyi yapma yetkisine sahipken, halkın kapsayıcı ve demokrat olması nasıl beklenebilir ki? o yüzden önce anayasa demokratik olucak. insanlar da o anayasayla yaşamayı öğrendiği müddetçe demokratlaşacak. o zaman insanlar birbirlerinin hayatlarına karışmayı bırakıp farklılıkların zenginlik olduğunu kavramaya başlayacak. ama devlette gereken dönüşüm olmadan bunlar mümkün değil. uzlaşılacak alan demokrasi olacak ve hiçbir siyasi hareket bunun dışına çıkmaya yeltenmeyecek. zaten günümüzde "biz antidemokratız" diye ortaya çıkacak bi parti olacağını zannetmiyorum. ama herkez özde demokrat olursa, zaten şeriattan veya faşizmden korkmamıza lüzum kalmaz.

özgürlükler, başkasının özgürlüğüne karışmadığı sürece özgürlükler tabii ki. ama bi insanın başına bağladığı örtü, kendi içinde bi mahalle baskısı organı değildir, tercihtir. bu tercihin devlet eliyle yasaklanması, "amanın tehlike geliyor" gibi nispeten masumane bir gerekçeyle mazur gösterilemez. tıpkı anadilde eğitimin veya bir parka kürtçe bi isim vermenin "amanın bölücülük yapılıyor" diyerek yasaklanamayacağı gibi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
şunu anlatmaya çalışıyorum, nasıl ki tayyip aydın doğana "mektup yazdın bilmemneyaptın" şeklinde şantaj yapıyosa, aydın doğan da deniz fenerine tayyibin adını karıştırarak şantaj yapmakta. başka bir konjonktürde bu haberi basmayabilir, es geçebilirdi. hürriyetin kanal7 ve bununla ilgili dosyayı bikaç aydır elinde tuttuğu söyleniyo, gazetecinin görevi belgeyi bulduğu zaman yayınlamak değil mi? hele bu çapta bi haberse?


deniz feneri iddianamesini indirip içinde arattım cidden var tayyip'in ismi. bir adam tayyip e para verdiğini falan iddia etmiş.

sen yayınlanan haberin şantaj olduğuna inanabilirsin -ki bu rte nin iddiasıdır sadece kanıtlanmış bir gerçek değil-, kabul.

ancak hürriyet eninde sonunda bir gazetedir, bu bir gerçek.
hürriyet'in bastığı tepki alan haberde yalan yoktur, bu da bir gerçek.
başbakan da bir haberi basan bir gazeteye kamuoyu karşısında şantaj yapmıştır ve bu da açık baskıdır.

burda tayyip'in tavrı baskıcı ve faşizandır. aydın doğan'ın ne olduğu da bunu değiştirmez.

buna göz yummak, istediğin türkiye'ye gidişi hızlandırmaz. eğer ki gerçekten o yazdığın türkiye'yi istiyorsan düşüncelerinde asla saf tutmaman gerektiğini de bilmen gerek.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
nedenlerini de saydım yukarda detaylıcana.


saydığın nedenler sadece aydın doğan'ın nitelikleriyle ilgiliydi olayla ilgili değildi. onu da yazdıklarımda detaylıca belirttim.

senin dediğin şuna benziyor;

"-işkence insan hakları ihlalidir, olmamalıdır
-ama o terörist onu sayamazsınız, amacı da adam öldürmekti"

gerçi kaçıncıya anlatıyorum sana bunu ya. insanlar veya kafandaki prototipler üzerinden tartışmaktan vazgeçmiyorsun. nese kasmıcam daha.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...