heracles1986 Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Bir hayat kadınının anıları... Bu haber, Tempo dergisinin bu haftaki sayısında yeraldı ‘Ben isteyerek hayat kadını olmadım/ Et pazarında isteyerek etimi satmadım.’ Bu dizeler, eski hayat kadını Ayşe Tükrükçü’ye ait. 2007’de bağımsız milletvekili adayı olan Tükrükçü, gazeteci Alper Uruş’a hayatını anlattı. Yıl 1995... Pencereleri hayvan mezadına bakan, Eskişehir’de bir genelevde başlıyor hikâye ve Ayşe Tükrükçü’nün hayatı önümüzde sayfa sayfa açılıyor. Ayşe, yani ‘o dünyada’ bilinen ismiyle Seda, o zaman 28 yaşında. Her hayat kadınının bir hikâyesi vardır. “Sen nasıl düştün?” diye sorarsanız, oturur yatağın kenarına, usul usul anlatır. Fonda Neşet Ertaş, “Ben gülmedim yalan dünyada” diye içli içli söylerken türküsünü, Ayşe soruyu yanıtlamadan bir sigara yakıyor. Derin bir “Ahh” çekerek anlatmaya başlıyor. 1976 yılına dönüyoruz. Ayşe dokuz yaşında. Almanya’ya çalışmaya giden ailesi, onu Gaziantep’teki köylerinde babaannesine emanet etmiş. Ayşe’yi ‘kötü yola’ iten elin ilk sahibi, öz be öz amcası Ali Rıza. Bir yaz gecesi, kendi kızının gözü önünde, yeğeni Ayşe’ye tecavüz eden Ali Rıza. Böyle bir amcayı, gözünüzün önüne getirebilir misiniz? Ayşe’nin tek kişilik hikâyesi, Türkiye’de görmediğimiz, bilmediğimiz birçok kızın hikâyesi aslında. Evleneceğini sandı satıldı Kitabın sayfalarını çevirirken anlıyorsunuz ki, Ayşe’nin talihsizliği, amcası tarafından tecavüze uğradığı gece başlamıyor. Ayşe, Almanya’da ailesinin, Gaziantep’te babaannesi ve tecavüzcüsü Ali Riza’nın yanında, yani bir orada, bir burada, itile kakıla başlıyor hayata. Amcasından kaçmak için Almanya’ya, ailesinin yanına gidiyor. Ayşe’yi burada da her gün babası dövüyor. Vücudundaki morlukları gören Alman öğretmenleri, onu ailesinden alıyor. Alman hükümetinin vasiliğinde, Berlin’de, Çocuk Yurdu’nda kalıyor bir süre. 17 yaşında ailesine ‘imzayla’ teslim edildikten sonra, yine dayakla sokağa atılıyor. İlk gençliği Berlin’in sokak köşelerinde, izbelerde, barlarda geçiyor. Ayşe, “Belki kurtulurum bu hayattan” umuduyla 23 yaşında, amatör futbolcu Hasan ile evlenip Türkiye’ye dönüyor. Kahramanmaraş’ın küçük bir köyünde kayınvalide baskısı, kayınbirader dayağı ve her şeye ‘suskun’ bir kocayla yaşıyor. Yediği dayakla beş aylık bebeğini kaybediyor. Borçlar, dayak ve kayınbirader tacizi boyunu aşınca, Hasan’dan ayrılıyor. Anadolu’nun küçük ilçelerinde, ‘dul’ kadın yaftası sırtında, tutunurken hayata, Ökkeş Bahri Yılmaz çıkıyor karşısına. Ayşe, içinde bir umut, “Belki bu adam kurtarır beni” diyor. Ökkeş, önce nişan yüzüğü takıyor Ayşe’nin parmağına. Sonra oynadığı türlü oyunlarla, bir gece, Zührevi Hastalıklar Hastanesi’nde koluna ‘fahişe’ damgası vurduruyor. Ökkeş, 19 Kasım 1993’te, Ayşe’yi elinde vesikasıyla, Mersin’de genelev patronu Adanalı Burhan’a satıyor. “Gel, en ballısı burada” Ayşe Tükrükçü’nün geneleve ilk adımını attığı satırları okurken, arka fonda Ceylan’ın, ‘Adaletin Bu mu Dünya’ şarkısı çalıyor. Genelevde kadınlar, müşteriler için ayna karşısında güzelleşirken, Ayşe’nin de önüne kırmızı dantelli bir iç çamaşırı atılıyor. Sıra sıra, genç, yaşlı erkeklerin dizildiği genelev kapısında Cemal, “Burada, burada! En güzeli, en tazesi, temizi, balı, kaymağı burada abi, burada!” diye bağırıyor. Genelev patronu Adanalı Burhan, “Çalışmam” diye direnen Ayşe’yi, “İster çalış ister çalışma, artık orospusun” diyerek dövüyor. Ayşe, genelevdeki ilk müşterisinin adını hiç unutmuyor: ‘Ceylanlı Yusuf’. İkinci müşterisi, 50 yaşlarında, kısa boylu bir adam, biraz önce para karşılığı Ayşe’yle yatan o değilmiş gibi, “Kızım, bacım, sen niye orospu oldun?” diye soruyor. Ayşe, birlikte olduğu her erkekten sonra, cinsel organının içine musluğa bağlı bir hortum sokarak içini temizliyor. Ayşe ilk gün tam 23 kişiyle yatıyor. Bir günde 23 erkek mi? Ayşe, sigarasından bir nefes alıp yeniden, “Bayram günleri sayı 30’a çıkar bacım” diyor. Genelevde uzun süre çalışan kadınlar, artık oraya gelen erkekleri gözünden tanıyor. İlk defa geneleve gelen erkeklere ‘çaylak’ diyor kadınlar. Çaylaklarla genelevde, “Koçum, gel sana süt vereyim” diye dalga geçiliyor. Bir de ‘sapkınlar’ var. Onları tanımak kolay. Ayşe, “Kadının neresine bakıyorsa, oradan belli olur müşterinin ne istediği. Göğsüne mi bakıyor, kalçalarına mı?” diye anlatıyor. Kimi ters ilişki istiyor, kimi sadece konuşmak, kimiyse parasını ödedikleri kadınları dövüyor... Genelev patronlarının emriyse kesin: “Müşteri ne isterse yapacaksınız!” Flamingo duruşu Ayşe’nin Mersin’de 250 bin lira (25 YTL) olan vizite ücreti, Eskişehir’de 400 bin liraya (40 YTL) çıkıyor. Onu Eskişehir’deki geneleve satan, yine ‘dostu’ Ökkeş Bahri Yılmaz. Tek bir ricası var Ökkeş’in genelev patronundan: Ayşe’nin sabit müşterisi olacak. Sabit müşteri olma hakkı, sadece kadınların ‘pezevenk’lerine tanınıyor. Ökkeş, Ayşe’yi geneleve satarken ona, ‘Flamingo duruşunu’ da öğretiyor. Bu duruşta, işveli bir şeklide duvara yaslanacaksınız. Sonra bir ayağınızı, öteki bacağınızın dizine koyacaksınız. Tabii üzerinde iç çamaşırlarının en seksisi olacak; kırmızı, leopar, siyah dantel. Ayşe de flamingo duruşuna geçip her gün, genelevin girişinde, müşterilerine göz kırpıyor. Kimi müşteriler, “Bir arkadaşa bakmaya gelmiştik” der gibi, kaçamak bakışlar atıyor. Deneyimli olanlar yol yordam biliyor ve daha arsız: “Selamünaleyküm.” “3 numara geç geliyorum.” Müşteri odaya çıkarken, Ayşe, kasadan bir marka alıyor. Gün sonunda kadınlar patrona markalarını veriyor. Her erkek bir marka. Böyle tutuluyor genelevde günlük hesap. Beyaz gelinlikle çıktı Ayşe Tükrükçü’nün, bol arabesk sosuna bulanmış Türk filmlerini aratmayan genelev hayatı, Türk filmlerine yaraşır şekilde noktalanıyor. Genelevde çalışan her kanının hayalidir, oradan beyaz gelinlikle çıkmak. Ayşe’nin, Kütahya’da genelevde çalışırken tanıştığı Ahmet, ona “Helalim olacaksın” diyor. Ayşe’nin geneleve 30 milyonluk borcunu ödeyip, beyaz gelinliği giymek için tam 877 kez kendini satması gerekiyor. O da satıyor. Evleneceğini müjdelediği müşterileri, “Hayırlı olsun yenge. Evleneceksen yapmayalım istersen” diyor ama yine de Ayşe’yle birlikte oluyor. Ayşe, düğün dernekle 1996’da, Ahmet’in kolunda, beş yıllık genelev hayatıyla vedalaşıyor. Ayşe Tükrükçü, 24 Mayıs 2007’de, İstanbul 2. Bölge’den bağımsız milletvekili adayı olduğu güne kadar geçen 12 yılın beş yılında, Ahmet’le evli kalıyor. “Genelevdeki hayatımdan kötüydü!” dediği evliliği boşanmayla noktalanınca, orada burada temizlikçilik yapıyor, iş bulamayınca İstanbul Vakıf Gureba Hastanesi’nin bahçesinde aylarca, sanki hasta yakınıymış gibi yatıyor. “Hayatsız kadınlar için” Detay Yayıncılık’tan çıkacak kitapta hayatını anlatan Ayşe Tükrükçü ile Türkiye, Taksim’de elinde, “Eski Genelev kadınıyım! Modern Köle! Hayatsız kadınım! Tüm hayatsız kadınlar için adayım!” yazılı pankart taşıdığında tanıştı. Yazdığı biyografilerde insanın ruh halini ustalıkla betimleyen Stefan Zweig, “Biri için talihsizlik daha baştan öngörülmüşse, tanrılar ona işaret edip yol göstermez. O, yolunu yürür ve karşısına çıkan kader onu kendi içinde büyütüp yetiştirir” der. Ayşe Tükürükçü ya da Seda, siz ona nasıl hitap etmek iterseniz adı o olsun, kendi seçmediği yolda büyüyüp güçlenen, kişiliğini oturtan kadınlardan. Kitaptan, Zweig’in biyografilerindeki gibi edebi bir haz almayacağınız kesin; kitap da size edebi haz değil, ‘gerçeği sadece gerçeği’ vaat ediyor. Genelevlerde yaşananları, yani içeriyi dışarıya anlatıyor. kaynak:Milliyet etit: vay be okurken içim acıdı Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
DoGMeaT Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 hayat cidden zor. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
tellos Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 eet güzelmiş hayat zor ama türkleri anlamkak daha zor yani gülüyorum bi yandan da mutlu oluyo gibi bi his var değişik duygularmız var bizim mesela şu Evleneceğini müjdelediği müşterileri, “Hayırlı olsun yenge. Evleneceksen yapmayalım istersen” diyor ama yine .. o kadar çok varki okurken zman zman hafifçce gözümü biraz kısıp okudugum anlamakta zor anlatmakta öyle olsa gerek. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sesu Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 çok kötü ya sabah sabah midem kalktı. bi de yasal olmasını isteyen ülkeler olduğunu düşündükçe çıldırıyorum Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
dasaaa Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 olay acı verici, anlatım yine bol acılı/göz yaşı harmanlı. yaşasın demagoji cumhuriyeti. olaya bak üzül/sebebe bakma, orasını karıştırma. şu şekliyle sadece "bir kişinin zorlu hayatı" ya da başlıkta da belirtildiği gibi "Bir Hayat Kadınının Hikayesi" daha fazlası değil. olay önemli değil burada. ayşe, seda, hülya vs. hiç önemli değil önemli olan olayın sebebi. ayrıca düzgün bir escorting sektörü ile (yani düzgün bir yasallaştırma ile) bu sömürü düzeninin kırılmasının nispeten mümkün olduğuna inanıyorum. çünkü hepten kalkması imkansız bir şey ve ayrıca gerekli de Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sesu Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 "düzgün" bir yasallaştırma ile tabii ki daha iyisi olur ama ben düzgün bir şekilde yapılabileceğine inanmıyorum..mesela bazı avrupa ülkelerinde bunu yasallaştırıp şehirlerin belirli bölgelerinde devam ettirmek gibi planlar var. Bu çok saçma geliyo bana yine ezilen, elinde bunu yapmaktan başka çaresi olmayan insanlar fakir bölgelerde kullanılıcak. Ama bunu kadınlar kendi istekleriyle bu işi yapıyorlarmış gibi gösteriyolar ben buna karşıyım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Absolut Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Aile kurbanı. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ombakkombak Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Bazı insanların anne-baba olmasına izin vermemek lazım. Olayın özeti bu. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Jadelith Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2008 ah akepe basimiza neler actin Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
CaNNi Mesaj tarihi: Nisan 18, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 18, 2008 Güzel ülkemizin başbakanı 3 çocuk doğurun sonra da ona iş bulmayalım sokağa atın diyor. Daha nice hikayeler çıkar bu memleketten Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Exodus Mesaj tarihi: Nisan 18, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 18, 2008 said: "düzgün" bir yasallaştırma ile tabii ki daha iyisi olur ama ben düzgün bir şekilde yapılabileceğine inanmıyorum..mesela bazı avrupa ülkelerinde bunu yasallaştırıp şehirlerin belirli bölgelerinde devam ettirmek gibi planlar var. Bu çok saçma geliyo bana yine ezilen, elinde bunu yapmaktan başka çaresi olmayan insanlar fakir bölgelerde kullanılıcak. Ama bunu kadınlar kendi istekleriyle bu işi yapıyorlarmış gibi gösteriyolar ben buna karşıyım. Adam gibi yasal düzenleme yapılsa ve uygulansa, hayat kadınlığı herhangi bir meslek gibi sağlık güvencesi olan, para kazanılan bir meslek olabilir. Şu anda dayak yiyen yada hakkı çalınan bir hayat kadını ciddi ciddi polisten yardım bekleyebiliyor mu? Dava açıp hakkını arayabiliyor mu? Hayır, insanların saçma sapan önyargıları bu kadınları kurban haline getiren. Yürütme isteksizliği ve yasaklar yüzünden bu kadar rezalet olan bir iş alanı hayat kadınlığı, yoksa -ne kadar ahlaksızca vs. vs. birşey olduğunu düşünürsen düşün- özünde herhangi bir meslek. Bu mesleğe adam gibi ortam sağlandığı zaman da böyle olduğu görülüyor zaten dünyanın bilmum köşesinde. Sabah 8 akşam 5 çalışan hayat kadınları var, aldıkları parayı kimseyle paylaşmak zorunda kalmıyorlar, istemedikleri zaman el sürmeye kalktığında karakolda buluyorsun kendini, her hafta sağlık kontrolünden geçiyorlar, hastalık riski yok birşey yok. Ahlak öküzlüğü yapmasak Türkiye'de de böyle olabilirdi yani. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar