Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

İsimsiz hikaye


Gimli

Öne çıkan mesajlar

Güneş çıplak tepelerin ardından yükseldi.

Genç adam, güneş sırıtıyor diye düşündü. Ama bu sıcak bir gülümsemeye benzemiyordu. Daha çok lunaparkta, elinde şekeri, muzurca sırıtan bir çocuğu andırıyordu. Sanki her an bir yaramazlık yapacakmış gibi.

Bu manzarayı sonsuza dek keyifle izleyebilirim ve bu çok kolay olur. Onca yolu kat etmektense, onca tehlikeye atılmaktansa bunu yapmak daha kolay olur evet. Nasolsa kimse inanmıyor diye mırıldandı gözlerini güneşin kızıllığına karşı kapatırken. Nasolsa kimse ona inanmıyordu.

Elini toz toprak içine karışmış uzun saçlarına götürdü. Yüzünü buruşturdu. Beynindeki bir ses, onu gıdıklarcasına fısıldadı: "Dostum Herwiberden, çok kirlisin. Hanımlar seni böye görse ne der? Eminim çoktan buraya neden geldiğini unutmuşsundur" Ama o unutmamıştı. Hemen solundaki çukura gelişi güzel fırlatılmış altı boş şarap şişesinin neden orda olduğunu unutmadığı gibi.

Çukura uzanip sol eliyle boş bir şişeyi kavradı. Yeşil saydam bir camdan yapılmıştı. Üstüne, az bir yapışkanla tutturulmuş kağıdında ufak bir gemi çizilmişti. "Galeon". Birkaç şarap damlası resme hüzünlü bir hava katıyordu. Buraların en popüler şarabı sayılırdı fiyatı düşünüldüğünde. Özellikle şehrin hanına sık sık uğrayan denizicilerin arasında en çok tutulan şaraptı. Güneşi seyreden adam ister istemez bir masanın etrafında oturmuş kötü sesleriyle bağırarak şarkı söyleyen bir grup denizciyi hayal etti. Köpükleri kupalarından taşmış içkileri ellerinde, devamlı gülüyorlar. Mutlu olmadıklarından eminim, ama onlar hep güler zaten biraz alkol aldılar mı. Az sonra aralarından biri hayali bir genç kıza sarkıntılık edecek ve kimse gıkını çıkarmayacak, hatta gülerek seyredecekler diye düşündü.

Ancak, sabah rüzgarı önü açık gömleğini bir yelken gibi şişirdiğinde üşüdüğü aklına geldi. Burada sabahlamıştı. Bu ıssız tepenin bir kenarında, şehri izlyerek. Gömleğinin düğmelerini iliklerken bir yandan da ayağa kalkmayı denedi. Gerisinde altı boş şişe bırakmış bir adam için hayli zor bir işti. Yo hayır, yanımda biri daha vardı. Anımsamıştı. Hepsini tek başıma içmesine imkan yoktu zaten. Yine de sendeledi geceyarısı içtiği alkolun etkisiyle ve sırtında sert toprağı hissetti. Canı yanmıştı. Fakat şu an içinde bulunduğu sıkıcı durum fiziksel bir acıyı önemsiz kılıyordu. Gözleri gökyüzüne dikilmişti. Şarap kokan nefesi gömleğinin üstünde kovuşturduğu ellerine çarpınca kendinden iğrendiğini hissetti.

"Ne yapıyorsun sen? Kendine gel!"

Kendi sesi değildi bu. Onunkine nazaran çok daha güçlü ve kararlı bir sesti. Çocukluğundan beri hayranlık duyduğu yaşlı kaptan Gerrard'a aitti. Kendini böyle aşağı hissettiği zamanlarda bu ses, hala umutlu düşüncelerinin yardımıyla dile gelir ve ona "gerçekten" ayağa kalkmak için yeni bir güç verirdi. Bir an çok çocukça gelmidi bu alışkanlık ona.

"Canın cehenneme yaşlı korsan!"

Kurumuş sarı bitki örtüsü bu haykırışı sessizce dinledi. Esen rüzgarla başlarını eğen ay çiçekleri de üzülme der gibi başlarını sallıyorlardı. Artık Kaptan Gerrard bile keyfini yerine getiremezdi.[hline]Volfied, 04 May 2003 08:18 tarihinde demiş ki:
A mug of ale, and a fine tale!
Gimli yönetti
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tam bu sırada, şişe dolu çukurun hemen yanından keyifsiz böğürtüler işitti.

"Adam yiyen kablumbağalar aşkına!"

Herwiberden ağır ağır ayağa kalktı. Dün gece bu ses ona çok tanıdık gelirdi herhalde. Fakat şimdi kötü bir rüyadan geriye kalan son kırıntıları duyuyordu sanki.Parlaklığını yitirmiş yeşil gözleriyle yerde yatan İspanyolu aradı.

"Evlat sanki kafama balyozu habire geçiriyorlar! Eskiler, alkol beyaz adamın dilini çatallaştırır derlerdi. Dinleyen mi kaldı!"

Genç adam, elleri belinde, kısık sesiyle inleyen İspanyolu izlemeye koyuldu. Beyaz sakalları, yattığı yerde ufak bir gölcük oluşturan şarabın etkisiyle keçeleşmişti. Kalın deriden yapılma gömleği de ıslanmış ve koyu kahve bir renge bürünmüştü. Gözlerinde yorgun bir ifade olmasına rağmen yüzünde tam anlamıyla "salakça" bir gülümseme vardı. Açık ağzından salyaları akıyordu. Herwiberden yaşlı adama yardım etmek için elini uzattı.

"İkimize de ne iyi gelir biliyor musun evlat? Şöyle sağlam birer kahve. Şimdi şehre iner, bunak Tuck'ın odasına gideriz" Yaşlı adam sırıttı. Oda sözcüğü, eskilerin kahve-kafe yada han'la eş anlamlı kullandığı bir sözcüktü. İspanyol bunu genç adamı güldüreceğini düşündüğü için söylemişti. Fakat Herwiberden'in suratında biraz önceki ifade yerini koruyordu. Kafası karışık sessiz genç diye iç geçirdi İspanyol. Sonra konuştukça açılan sesiyle devam etti."Kendini nasıl hissediyorsun? Tüm kemiklerin yerinde mi?"

"Sanıyorum." Cevapladıktan sonra esneyerek gerindi. Bunca yorgunluktan sonra hala şehre inmeye hevesliydi, ayakları tersini düşünse de. Sıcak kahve kokusu burnunda tütüyordu. Bu sırada gözleri bandajlarla sarılmış sağ yumruğuna takıldı. Uzun bir geceydi. Gerçekten.[hline]Volfied, 04 May 2003 08:18 tarihinde demiş ki:
A mug of ale, and a fine tale!
Gimli yönetti
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Selam,

Hikayenin devamını okumadığımdan dolayı bir yorum yapmanın yanlış olacağını düşünüyorum. Ama küçük bir öneri verebilirim, eğer uzun bir hikaye yazmayı düşünüyorsan bu kadar küçük pasajlar değil de hikayenin "bölüm" denebilecek kısımlarını koyabilirsin buraya. Küçük pasajlar halindeyken çok kopukluk oluyor arada, sadece küçük bir öneri :)[hline]Oh Christine on this eve I will come for you...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 hafta sonra ...
  • 2 hafta sonra ...
×
×
  • Yeni Oluştur...