Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Kürek Mahkumları


wildpervert

Öne çıkan mesajlar

kürek mahkûmları... /Bekir Coşkun / 16 Ağustos 2007

bu yazıyı zor şartlar altında yazıyorum.

telefonlar durmadan çalıyor, televizyonlar kapıda, haberciler durmadan bizden söz ediyorlar, benim ise söyleyecek çok sözüm yok.

sözümü sadece size söyleyebilirim.

olan şu:

biz bir kayıktaydık.

kürek arkadaşımı dalgalar aldı.

bizim ulaşmak istediğimiz bir yer vardı. söylene söylene, sızlana sızlana, adeta kendimizi kürek mahkûmu sayarak kürek çekiyorduk o yere doğru...

orası; sadece bizim aydınlık ülkemizdi.

çağdaş okulların bahçesinde, çocukların sevgi-barış-özgürlük şarkıları söyledikleri, karanlık merdiven altlarında tarikat kurslarının yer almadığı bir yer...

itilmiş, yasaklı, suçlu, sakıncalı, haram, günahkár, aşağılanan, hiç sayılan kadınların olmadığı yurt...

babaların evlerine güler yüzle ve alın teri sıcak ekmeklerle döndükleri...

soygunun, hırsızlığın, talanın olmadığı bir yer.

iran’a, suudi arabistan’a benzemesini asla istemediğimiz... şeriatçıların, tarikatların, laik cumhuriyet düşmanlarının karanlığa sürüklemelerini asla kabul edemeyeceğimiz mübarek-kutsal vatan...

mustafa kemal’in memleketi....

bizim ülkemiz...

*

ulaşmak istediğimiz yer burasıydı.

emin çölaşan artık yok.

ne yapmalıyım?..

bırakmalı mıyım kürekleri?...

ben şimdiye kadar her şeyimi okurlarımla paylaştım. evimizi, evimizdeki canlıları, kemanımı, şarkılarımı, sevdalarımı, sancılarımı...

bilmezsiniz; yazılarımı onlarla birlikte yazarım ben.

şimdi soruyorum:

ne yapmalıyım.

asılsam mı küreklere?..

avuçlarım kanasa da, hırsımdan ağlasam da, o yere doğru tek başıma kalsam dahi çekmeli miyim kürekleri?

yoksa, vaz mı geçsem kürek çekmekten?

söyleyin dostlarım...

ne yapmalıyım, ne?..


not: hürriyetin sitesine bile girmiyorum, ekşiden alıp paste ettim. Ayrıca yorumculara soru yöneltmiş Bekir Coşkun. [email protected] mail adresine ben uzun uzun yazdım ve git dedim sonunda. Sizde yourmlarınızı yapabilirsiniz.

[ Mesaj 16 Ağustos 2007, Perşembe - 10:56 tarihinde, wildpervert tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
Aslında yaşım on sekiz, ama size amca diyecek kadar mesafeli duramam. Çünkü ben bu konularda sizin sözünüzü babamın sözünden yüce tutmuşum kaç zamandır. O yüzden Bekir abi...

Biz eve gazete alındıysa ordan, değilse internetten her gün yazılarınızı okuduk. Yeri geldi köşenizi kesip panolara astık, yeri geldi internette yazılarınızı birbirimize yolladık. Sizin köşenizden öğrendiğimiz laflarla şeriatçı haşladık. Yılmaz Özdil'in de gelişiyle gazete adını hakedecek galiba derken şu olana bakın! Siz kürek çekiyorsunuz ama, gemi nereye gidiyor? Sandal olsa gidilen yöne bir etkiniz olabilirdi belki ama, bu bir gemi; hem de kapitalizmin, paranın uşaklığının gemisi! Gazetenin sahiplerinin kimler olduğu bellidir, kime yaranmaya çalıştıkları bellidir. Daha fazla durmanın gereği var mı? Asıl siz şimdi bir kayıkla dalgalar arasından arkadaşınızı kurtarmalı ve birlikte devam etmelisiniz. Canla başla kürek çekerek, kıyı kıyı gezip insanlara gerçekleri anlatarak...

Sizin gibi bir yazarın, o kadar sözde aydının içinde gerçek bir aydının kendine fikirlerini yüzbinlere taşıyacak bir gazete bulamaması gibi bir ihtimal olamaz. O yüzden, durma Bekir abi!


herkes yazsın bişeyler, bi işe yaramayacak bile olsa, hiçbir şey yapmamış olmaktan iyidir
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Çölaşan'la veda yemeği


ÖNCEKİ gün İzmir’de Deniz Restoran’da Emin Çölaşan’la yemek yedik.

Emin’le zaman zaman bu tür yemekler yer, sohbet ederiz.

Bu defaki sohbetimizin niteliği farklıydı.

Hürriyet olarak Çölaşan’la el sıkışacaktık.

Tahmin edersiniz ki, benim için zor bir sohbetti.

Emin’le Hürriyet’te aşağı yukarı aynı yıllarda çalışmaya başladık.

Ben gazetenin Ankara temsilcisiydim, o da haftalık sohbetler yapıyordu.

İkimiz de aşağı yukarı aynı yıllarda günlük yazı yazmaya başladık.

Bazen aynı görüşlerde birleştik, bazen de çok farklı noktalarda yer aldık.

Son yıllarda Çölaşan’la Hürriyet arasında bazı sorunlar çıkmaya başladı.

Sonunda iş, gazetenin kurumsal kimliği ile çatışma noktasına geldi.

* * *

Hemen aklınıza şu soru gelecektir.

Acaba siyasi bir mesele mi?

Hayır kesinlikle böyle bir şey yok.

Öyle olsaydı, yazar kadromuza Yılmaz Özdil gibi Türkiye’nin en çok okunan, en muhalif seslerinden birini katmazdık.

Öyle olsaydı, Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, Tufan Türenç, Özdemir İnce, Yalçın Doğan, Yalçın Bayer gibi güçlü muhalif yazarlar bu logo altında yazıyor olmazdı.

Çölaşan geçen 20 yıl boyunca istediği her şeyi yazdı.

Yüklü tazminatlar ödeme pahasına bunlara ses çıkarmadık.

Hürriyet bundan 5 yıl önce yeni yayın ilkelerini belirledi.

Bu ilkeler, yeni ve çağdaş bir yayıncılık anlayışının temel taşlarıydı.

Kişi hakları, hakaret, takıntı gibi konularda daha titiz bir yayıncılık sürdüreceğiz.

Bunda kesin kararlıyız.

İşte bu noktada Çölaşan’la bazı anlaşmazlıklar çıkmaya başladı.

Hepimiz o kurumsal kimliğe saygı göstermek, onun koyduğu yayın ilkelerini benimsemek zorundayız.

Peki yazarların bunu kabul etmeme hakkı yok mu?

Var elbet.

O zaman yapacağımız iş, kendimizce daha uygun gördüğümüz bir yerde mesleğimizi devam ettirmektir.

* * *

Türkiye çoğulcu bir ülke.

Bu ülkede gazete olarak sadece Hürriyet yok.

Gazetelerde muhabirlerin işine son verildiği gibi, yazarların da verilebilir.

Genel yayın yönetmenlerinin de...

* * *

Herhalde Çölaşan’la sohbetimizin nasıl bir havada geçtiğini merak ediyorsunuzdur.

Bana göre her zamanki üslup ve samimiyet içinde geçti.

Daha çok ben konuştum, o dinledi.

Sonunda yine el sıkışarak ayrıldık.

Tabii hem 22 yıllık arkadaşlık hem genel yayın yönetmenliği açısından hüzünlü bir ayrılık olduğunu söyleyebilirim.

Dün Emin Çölaşan’ın ayrılması dolayısıyla verilen tepkilere baktığımda şunu anlıyorum.

Hürriyet bu ülkenin en temel üç beş müessesesinden biri.

Şöyle yakın döneme bir göz atın.

Türkiye’nin en muhalif seslerinden biri Necati Doğru’nun Sabah Gazetesi’nde işine son verildi.

Benim hatırladığım tek satır yazı çıkmadı.

Daha geçenlerde Yılmaz Özdil, Sabah’tan ayrıldı.

Çıt yok.

Bundan iki üç yıl önce Tuncay Özkan, Akşam gazetesinden kovuldu.

Kimsenin kılı kıpırdamadı.

Mehmet Barlas, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve daha başka kaç köşe yazarı çalıştığı gazetelerden çıkarıldı.

Birkaç arkadaşı dışında hatırlarını soran bile olmadı.

Onların her biri büyük yazardı.

O zaman...

Acaba yazdıkları gazeteler mi küçüktü...

Hürriyet’e gelince, işin rengi değişiyor.

Bir muhabirin işine son verilmesi bile olay oluyor.

"Büyük gazete" olmanın bedeli var.

Başkaları hep küçük kalmaya, kendilerini küçük görmeye devam ettikçe, biz olduğumuzdan da büyük görüneceğiz ve bu bedeli ödemeye devam edeceğiz.

* * *

Hürriyet şimdi önümüzdeki 10 yıla hazırlanıyor.

Kadrolar gençleşiyor.

Çağdaş yayın ilkeleri yerleşiyor.

Eski güçlü yazarlarının yanı sıra, yeni, genç ve güçlü muhalif sesler yükseliyor.

Kimsenin kuşkusu olmasın, biz iktidarlar karşısında en güçlü müessese, en güçlü ses olmaya devam edeceğiz.

Emin Çölaşan’a gelince...

O güçlü bir kalemdir.

Türkiye’de birçok gazete var. Mutlaka bir başka gazetede sesini duyurmaya devam edecektir.

Türkiye çoğulcu bir toplum.

Burada olmazsa başka yerde.

Başkaları oralarda olmazsa, burada...

Bu duygularla Çölaşan’a "Güle güle" diyorum.


Ertuğrul Özkök - Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...