Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

::Günlük::


AshK

Öne çıkan mesajlar

maç sayısının yönetmeninden..

yalan söylemeye gerek yok. hayat pek bi uzak adaletten. senin "sen" olmak için verdiğin çaba genellikle gözardı edilir, yanlız bırakılırsın hem başarılarında hem de başarısızlığında. işin garibi ise bazen yaptığın iyi işler, başarılar "sen"i gölgeler.. woody allen yeni filmi cassandra s dream'i "maç sayısının yönetmeninden" diye tanıttıklarını duysa ne derdi acaba.. sanki tek filmlik bir yönetmenmiş gibi garip bir ifade. halbuki en iyi filmi bile değil be!

sallamazdı belki, büyük ihtimalle.. biliyorum, neyse.
track: yann tiersen / good bye lenin


komedinin sefaleti, acizliğin komikliği

yok yok ağlayan palyaçolar ve binbir cariye üzerine bişiler yazmayacağım. gerçi 1001cariyeyi düşünebilirim bi ara.. ehem komedi beyni ve komedi yeteneği diye bir şey var (olması lazım en azından) misal coen biraderler de bolca bulunmaktadır, keza seinfeld de komiktir.. sanırım yahudiler genellikle komik oluyorlar. tamam, konuya dönelim. 3madde sayıyoruz:
bir; şimdi ben kalabalıklardan tanımadığım insanlardan hoşlanmam. ayrıca kalabalık/tanımadık grup hedeleri karşısında gerilmemden ötürü salakça şeyler yapmam falan olasıdır. evet. kötü bişi. iki; genelde komik de değilim. hatta biraz fazla tatsız tuzsuz olduğum (soğuk işte) bile sölenebilir. ve nihayetinde üç; ama tanımadığım insanlar karşısında sıkıntılarımı engellediğim hafif kontrolsüz bir -the last airbender'ı izledikten sonra- avatar haline girebilmem olası..

nası bişi.. çaresizlik komediye dönüşüyor içeride, dışarısı sadece "zuahah lam pek bi keyifli adamsın sen" dese dahi içerisi yangın yeri inan! böyle böyle sohbet ederken ben adamı/hatunu tanıyorum ve iç yangın söndürülüyor. durum kontrol altında? nah! değil kontrol altında falan. ee hatun kişi/er kişi senin kafa bir eleman olduğunu düşünüyor falan ve sen bir anda ahmet necdet sezer'e dönüyorsun -ki inan bana bu bir iltifat değil, kötü bişi- anayasa mahkemeleri gibi olan sarkık bir suratla da işler yürümeyeceği için kasıyorsun komediye.. sonuç komedi üretme/yaratma çabalarının muhteşem sefaleti.

hanım beni bu paradokstan çıkaracak bi halat getir! diyor ve devam ediyorum.
track: lou reed / perfect day


ünlü bir katilin muhteşem kaçış macerası ve yeni hayatı

geçmişini bildiğiniz birilerinin yanında olmak garip. hele durumlar karışıksa biraz daha garip. tabii biliyorum bi bok anlamadınız. anlatacağım, azıcık daha açacağım konuyu. geçmişinde ne gibi pislikler yaptığını bildiğiniz birinin, önünüze yeni geçirilmiş dış iskeleti ve içinde tüm kötülüğü ile çıkması ve onun yanındaki genç, hafif saf olan kurbanın bu "cover up" olayına kanması hedesi.. önceden neler olduğunu biliyorum, neler olacağını biliyorum. açıklasam kurban dinlemeyecek kadar etkisine kapılmış bu yaratılmış hayalin..

safın kötüye tanımadan düzdüpü methiyelerin, ona gerçekmiş gibi anlatılan/aktarılan hikayeler yüzünden olduğunu da bilyorum. ama dinlemek zorundayım. daha önceden olduğu gibi, ama geçen sefer ben kovalayandım. ve katil muhteşem bir kaçış gerçekleştirmişti. evet. keşke yeni hayatında biraz daha farklı bir yol seçmiş olsaydı.. şimdi avcı o ve bu sefer -sanıyorum- avın hiçbir şansı yok.
track: damien rice / 9crimes


10-9-8-7-6-5-4-3-2-1! bitti mi?

en abartılan, en çok şikayet edilen şeylerden birisi sanırım öss. ne çıkacağı belli olan ve koccaman bir üç saat verilen bir sınav.. komik, çünkü sonrasında her şey bir sınav halini alıyor. dahası zaman, mekan, konu belirsiz. her an çıkabilir ve doğru cevabı, doğru zamanda verseniz iyi edersiniz. en zor anlarda almanız gereken en büyük kararlar ya çıkmanıza yardım edicek ya da cehennemin dibinde olmak bile daha az acı vericek. risk almak -türkiye'de hele- çok zor. olayın içine sizin dışınızda ki faktörler -sevdikleriniz- giriyorsa bir de.. saniyeler geriye doğru sayarken tüm olasılıkları öngörüp/hesaplayıp sadece doğru cevabı vermeniz gere...

belki de artık çok geç
süre bitti mi?
track: the verve / the drugs dont work

rüzgarda savrulan yapraklar

karar veremeyecek kadar yoğun olduğunuz durumlar da çıkar bazen. ne yapacağınızı bil(e)mez bir durumda zor durumlarda kullanmak için sakladığınız ve her kullandığınızda yerine hemen bir yenisi gelen sonuçları gizli ama o çok bilinen kartı kullanırsınız. kartı masaya vurduğunuzda ne çıkacağını siz de bilemezsiniz, sadece iyi olması için dua edersiniz.

olayı akışına bırakıp "kader"e devretmek, acı verici olsa da, bezen en doğrusu(mu)dur. zamanın akmasını izlemek ve tümüne uzaktan bakmak, kendine de seyirci olmak ve izlemek.. sadece izlemek.

rüzgarda savrulan yaprakların nereye gittiğini bilmiyorum, rotasını veya varacakları yerin istedikleri yerler olup olmadığını bilmiyorum.. ama kesinlikle çok güzel gözüküyorlar, havada uçuşurken.
track: carla bruni / autumn



ve nihayet;

son
track: feist / now at last
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

günlük


/pause

gg. no rmk thx.

uykum var. önüm çok karanlık lan. 1 proje, 3 ödev, ocak ortası finaller, arada yeni oyun, sancılı süreçler provalarda, konser hazırlıkları, yazılacak yazılar, hazırlanacak kartateksin programı, canıma okuyacak bir tiyatro hocası, yılbaşı, zamansızlık.

bence ben ayar çekemiyorum hiç kendime.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

günlük
selam
dondum ben bugun
yeni hayat
yeni baslangic
yeni insanlar
yeni eğlenceler
yeni finaller=((
yeni diziler, sezonlar
yeni sac rengi!!
yeni bitirilmiş bi kitap

yeni yeni yeni yeni.

butun bayramı uyuyarak gecirmemin en iyi yani düşünmeme yardimci olmasi oldu sanırım
cok fazla kendimlen basbasa kaldim
bazen iyi olmadi
bazen komik oldu güldüm kendi kendime, annem kizim ateşten hayal goruyon mu dedi, yok dedim henuz değil.

kisacasi günlük
ben artık iyiyim.

ve kötü yapan HERŞEYİ siliyorum.

So give me some fin.
Noggin. [Clunk]
- Dude.
- Dude.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Donita said:
çöktüm günlük. bir yerden birşeyler çıkar bana. güldür beni, eğlendir biraz. çok ihtiyacım var. ilk defa ne kadar zayıf olabileceğimi görüyorum; acziyetimin sınırlarını test ediyorum. kendime karşı güvenim de merhametim de azalıyor artık.

keşke iki kelimeyi bir araya getirebilecek bir becerim olsa da sana burada uzun uzun her gün içimi döksem; yazıp çıkıp gitsem. kendimi bu şekilde tatmin ettiğime inanabilsem..

şimdilik sadece konuşuyorum günlük. sadece konuşuyorum. konuşmakla bir şeyler daha iyiye gitmiyor ya da hayatımı kendi adıma daha yaşanabilir kılmıyorum. boş laf yapıyorum şu anda. ve sen bana karşı her zamanki soğuk sırıtışından başka bir şeyini göstermiyorsun.

bana cesaret ver emi?

keşke sen her gün konuşsaydın.. keşke sadece yazsaydın ve biz çözümünü bulmak için birşeyler yapsaydık..
ölüm çözüm değildi..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

günnük artık pes ediyorum..bazı şeyler için eskisi kadar çabalamicam..hayatımda bi kız olmadan da mutlu olabiliyorm..olsa daha da mutlu olurum belki ama..olması için eskisi kadar uğraşmicam..olursa olur olmazsa olmaz.

[hr]

günnük okulumu seviyorum lan ama finaller beni tırsıtıyo çok çalışmam lazım günnük çook..

[hr]

bugün annemleri gitçekleri yerlere götüriim derken akşam oldu hava karardı zaten..sora arkadaşla buluştm.iki sap gezdik

nyse hadi baybay
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hede: tikkat tikkat. iş bu metin bol tarafında saçmalama içermekte olup dikkatlice yaklaşılmalıdır..

wa dı hell!

öeh.. doluluk..

zihinsel doluluk kötü bişi. yazasın gelmiyor çünkü çok şey var ve birbirlerini tıkıyorlar. toparlayamıyorsun hiçbirini. parça parça, bölük pörçük kalıveriyorlar.. neden bahsettiği belli olmayan eğreti bir sanat eseri gibi. ve dikkati "şu an"a indirgemek güç.. bu nedenle pek bi tuhaf kafamın için :(

tatil?
part-time tatil yaptım.. garip bi tanım ama ciddi ciddi parttime ve tatildi. tatil yaptım çünkü iş falan hiçbir şey ile ilgilenmedim ve parttime idi çünkü bizimkiler buradaydı ve beni sabah 11'de falan "geç oldu" diye kaldırıyorlardı ki ben 5am'de falan yatıyorum genelde.. ama bir anlığına da olsa zihnim berraklaştı biraz. sorunlardan uzaklaşmak -o an için- iyi geldi.

diğer taraftan yapıcak tonla iş var ve ben -evet evet- tembellik ettim şimdi acı acı çıkacak sanırım.

çok sonrası

işte bu gece donita gitti mi, kaldı mı? olayını duydum.. sonucu bilemiyorum. bu kısımda dasaaa uzunca -herhal 3-4dk- bekledi, ve ekrana baktı bomboş gözlerle biraz yetiş(tiril)me tarzı sanırım. biz ailecek savaşırız. kavgacı değiliz ama çok sağlam savaşçılarız. yenilgi alsak dahi ayağa kalkarız. korkusuz veya cesur olduğumuzu iddia edemem, sadece pek kolay pes etmeyiz. dolayısı ile ben yaralandığımda -zırhımın altında çok acı çeksem dahi- fazla belli etmeden yürürüm, iyileşene kadar acımı belli etmem. bir cephede kaybetsem dahi bırakmam, sal(a)mam kendimi. geri dönmek için çalışırım sadece. bazen kazanmak veya kaybetmek önemini yitirir. olay bitmek bilmez mücadeleye kilitlenir. her şey rengini yitirmiş, gri bile bir ton olmaktan çıkmışken siyah ve beyaz ile dengelenmiş dünyada bir tek savaşmak ve bir şekilde hayatta kalmak anlam kazanır.

diğer yandan duygusal açıdan pek güdük kalmış bir yaşam formuyum. duygusal mıyım? e..evet. ancak yakınımdakilerin daha da fazla yaklaşmasına izin vermemek için kapkalın bir zırh örerim çevreme. ve bu lanet zırh hiçbir zaman çıkmaz üzerimden. dedim ya yaralansam dahi, zırhın altında çok acı çeksem dahi belli etmem diye.. o beni korur, beni gizler, acımı da sevgimi de kapatır.

ama -kabul etmek istemesem dahi- zırhsız ve şartsız bir teslimiyeti düşünemiyorum. sadece tek, yalın, ben olarak teslim olduğum birinin, sevgilinin ve hele ailenin beni terk etmesi nasıl yaralar bilmiyorum.

biliyorum ki kendimi aslında anlatamıyorum. bu gibi olaylarda yaşadığım üzüntümün en fazla %20si birisinin yitip gitmesi aslında, %80i kişisel, farklı bir gelecek endişesi. "ya ben de geri dönemeyecek, iyileşemeyecek kadar ağır yaralanırsam" korkusu ve bir nevi duygusal soyutlanmışlık tereddütü.. zaman geçtikçe aslında hiçbir şey bilmediğimi farkediyorum ve bazı şeyleri öğrenmek için çok geç kaldığımı..ama biliyorum ki yitip gidenlere takılırsam daha da geride kalıcam. ve koşmaya devam ediyorum. aklımda ise aynı soru "ya yorulursam bir gün ne yapıcam". peki ya siz yorulursanız ne yapacaksınız.

diğer yandan öğretiler dünyevi korkulardan arınmamızı öğütlerler (sıkıyorsa 21yy'de sen arın korkularından diyoruz..) ancak tamamen teslimiyete ulaştığınızda her şeyi anlayabildiğinizi söylerler. egomdan bile sıyrılmaya çalışırken çok zorlandığım düşünülürse mutlak teslimiyet bana çok uzak! ve gerçek yaşamda çok başarılı olmamı sağlayabilecek, üstün yeteneklere haiz kişilerden biri de değilim sanırım.

kısaca her ölüm, her yaşgünü, her önemli gün/dönem kendimi tartmama ve kendimden korkmama sebep oluyor. bir yanım "hazır değilsin henüz" diyip feryadı figan edip, tüm bağırış ve çağırışları içinde kendimi kapandığım kalenin duvarlarını kalınlaştırırken; diğer tarafım ise durmadan benliğimle çatışıp her şeyi yıkmamı ve kendimi bile çiğnememi, yeniden doğmam gerektiğini kabul ettirmeye çalışıyor.

bilmiyorum. düşünmek nafile
bullshit.. diyorum ve kendi yoluma gitmeye devam ediyorum.

karanlık vs kararlılık
argh! ilkler kötüdür, yeni ne varsa berbattır. alışılmış iyidir, denenmiş her zaman çalışır.

alın size dasaaaizmin kökünü oluşturabilecek bir yazı.. tabii dasaaaizm diye bişi yok. biz boş kafalı insanlarız ve yol çizmek için fazla gerizekalıyız. eheh.

fakat her "yeni" içerisinde kendimizi karanlıkta bulduğumuz bir gerçek. oyunun kurallarını öğrenmek ve oynamak için gerekli tecrübeye ulaşmamız lazım. ve bu ancak kararlı bir şekilde yılmadan devam etmek ile mümkün olabiliyor.karar esnektir, tek yol göstermez. sadece hedefe gitmeyi gösterir ve sağlar. farklı yollar denenebilir.

yine bir "ilk", "yenilik" içerisindeyiz ve benim hoşlandığım söylenemez. tüm labirenti gezicek ve çıkışı,tuzakları öğrenecek vaktim yok/kalmadı. sanırım kararlılığı birazcık esnetip hedefe doğrudan ulaşmaya çalışacağım. risk büyük mü? evet. elimde patlayabilir mi? elbette. ama bir şeyler yapmazsam zaten patlayacak. o halde? denemekten zarar gelmez sanırım di mi? halledebilirsem eğer şubat ayında komple yazarım. ya patlarsa? eheh.. o hoş olmaz

marilyn monroe

sabah marilyn monroe filmi izledim.. sanırım biz erkeklerin bu kadını sevmemizin sebebi sadece güzel olması değil, ulaşılabilecek bir mütevaziliği yapaylığa bulamadan canlandırabilmesi. yani;
ulaşılabilir mi? hayır.. ama şıkır şıkır parlasa bile gösterişsizmiş gibi durabiliyor.
daha da açmak içn şunu yazabilirim sanırım. sıradan bir insan her şeyi olduğu gibi algılar. öğrenmiş yapan biri her şeyi farklı algılar. aydınlanmış biri ise her şeyi olduğu gibi algılar.
marilyn monroe'da bunun gibi bir çemberi görsellik açısından tamamlamış sanki.

beowulf
sonunda izledik lam! güzeldi valla. rahatlamış bir adam olmama rağmen okların geldiği sahnede istem dışı gözlerimi kapadım/kırptım sanki yüzüme gerçekten oklar geliyormuş gibi! komik bir olay.. ha ayrıca yemişim hd yayını falan. 3d yayın yapın çabuk. heroes'u lost'u ama özellikle bsg'yi 3d izleyelim! eheh

oregon chai
sulandırılmış sahlep değildir (bu arada sahlep arapçasıydı lam.. salep türkçesi olsa gerek o halde.. hmm hatalı oldum ama düzeltmiyorum) adam gibi yapılmalıdır! devlet göreve!
yoksa viktor göreve miydi? hatırlayamıyorum şimdi

uyku..
uyumak lazım tabii. sanırım şimdi iyi bir zaman.

okunması sırasında beklenmeyen bir etki ile karşılaşılmışsa rıza silahlıpoda'ya başvurulması önemle rica olunur
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Misafir
Bu konu yeni mesajlara artık kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...