Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Telden Şapka


Lixad

Öne çıkan mesajlar

Arkadaşlar yarına ödevim var ve kitlenmiş durumdayım konu:Başımıza gelenler
malzemeler: 2-4 mil al. tel ve PVC

bundan başımıza gelen ve kişisel bir özelliğimizin soyut anlatımını yapmak işte şapka tipinde bişi maske olur başka şy olur fikir verin valla kaldım öle.[signature][hline]Elleme orama burama ya!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hepsini al
kes-kır
buruştur karıştır. Algılanamayan bir nesneye çevir.
okula götür.


Sunum:

-Evet, anlat bakalım.
-Ayağa kalk, 5sn bekle, yere bak. Sonra insanlar hadi ama demeye gelmişken "ne anlıyorsanız o" de yerine geç.
-Karşı tepki "eee hiçbirşey anlamıyoruz"
- cevap ver:"Zaten anlamanız gereken, "anlamayadığınız".

kişilik özelliği: kendini anlamayan adam, anlamadığı için; anlatamayan adam.[signature][hline]Berk, 17 Ocak 2005 01:54 tarihinde demiş ki:
mimarlık2.sınıf adam tasarımdan ne anla diyorum sadece...


haklıdır anlamam.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

golge anlattıgın bişi geldi aklıma
cok ünlü bi sanatcı adı gelmiyor aklıma. heykelde okuyor. dönem işini tanıtıcak ne prof.lara konsey gibi bişi var işte.
herkez giriyor bunu bunu yapcam böle olcak heykelim diyor.

bizimki giriyor içeri başlıyor bagırmaya.hocalar olum napıyosun diyorlar. buda "benim heykelim bu işte sesim uzayda dagılırken heykelimi oluşturuyor" diyor.

atıyorlar tabi.[signature][hline]Deviant art gallery
Somebody tell me. Why it feels more real when I dream than when I am awake.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ahaha : )


kendimden bir örnek:

Proje: kendini yeniden tasarlamak
yönetici: reklamcılıktan ünlü bişi

-örnekler: dans ile anlatım
heykel ile anlatım
theatral sunum

Benim yeniden tasarladığım insan, bildiğiniz "hippi" idi.
proje ibir aylık, geldi sordu bana; ben theatral sunacağım sahnede görürsünüz dedim. Peki dedi. Geldi sunum günü.

İşte giydim üzerime bornozumu (bornoz taşıdım= dağıttım saçları, çıktım sahneye. Oyalandım, zıpladım falan saçmaladım. İnsanlanar zaten "kopmak" üzerie benim tipten dolayı.

"Canım sunum yapmak istemiyor" dedim indim.

Sunum yapmayarak, sunum yaptım.

yeniden tasarlanan şahıs: canı ne istiyorsa onu yapan, başkalarını umursamayan insan. Canı sunum yapmak istemedi, sunmadı.

Aynı taktik işe yarar diye söyledim : )

Lakin kalsik çalışmakta lazım, yani hep havalarda değilim; misalen su an yarın sunacağım "mutfak". Birçok kısıtlama yüzünden bildiğiniz mutfak : ).

[signature][hline]Berk, 17 Ocak 2005 01:54 tarihinde demiş ki:
mimarlık2.sınıf adam tasarımdan ne anla diyorum sadece...


haklıdır anlamam.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

şimdi istanbulda mimari dersek, sabaha kadar tartışırız.

Şu an ki mimari aynen paparazi programları gibi.

Bir 3+1 siyaseti var ki gidiiyor, halk başkasını da bilmiyor; aynen paparazi programlarına alternatif sunulmadığı gibi; çaresizlikten izleniyor. 3+1 mütahit işi de, alternatifsiz geldiğinden, insanlar sorgulamadan tüketiyor.

İnsanlar tüketçide, insanların ona olan inanacıda körükleniyor, anlatıyorsunuz "ya bırak allahı seversin insanlar bunu istiyor" deniyor.

Aynen magazin programları gibi. "halk istiyor" deniliyor işin içinden çıkılıyor.

İşte o yüzden ki, mimarların %78'i iç-mimarlığa kayıyor, insanalr için çare evlerinin içine tat vermekte geçiyor.[signature][hline]Berk, 17 Ocak 2005 01:54 tarihinde demiş ki:
mimarlık2.sınıf adam tasarımdan ne anla diyorum sadece...


haklıdır anlamam.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Olay su ki, maliyeti düsük olan ve ise yarayan sey satiliyor.

Türkiyede güzel estetigi mimarisi olan bi yapi yaptirmak için gerekli sermaye ortalama kullanicinin elinde yok.

Yani olay begeni degil golge. Imkansizlik. Bu kadar basit. Geçen dönem 3. dünya ülkelerindeki mimarlara iliskin baya detayli bi arastirma yapmistim. Bu is pakistanda da böyle, misirda da böyle, arjantinde de böyle.

Bu arada tasarim felsefeni çözdük artik senin (-:[signature][hline]Volfied, 04 May 2003 08:18 tarihinde demiş ki:
A mug of ale, and a fine tale!
Gimli yönetti
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

işte bu da mimarinin endüstrileşmesinden kaynaklanıyor.

Projesi çizilmiş, bir iki ufak oynalama ile her yere uygulanabilir işi yapmak, mütehait diliyle "mimari atraksiyonlu" işi yapmaktan çok daha kolay.

Buna bir diğer örnek ise, butik-fabrikasyon kıyafet sektöründe var. ugün dahi armani gibi yılalrca butikten para kazanmış markalar, seri üretime geçtiler.

Sonuçta kaçımız butikten giyiniyor ki ?

Burada atlanılan, -para yok ondan olmuyor- demektense (ki ankara istanbul açısından daha znegindir buna tezatan - mimari zenginlik) kullanıcıyı hesaba katmak.

Bu büyük firmalar, bir ürün vermeden önce kullanıcı kitlesi seçiyorlar, neye ihtiyacı var araştırıyorlar inceliyorlar. Ona göre ürün sunuyorlar.
Bu durumda fabrikasyon olsa dahi, bizi tatmin edebiliyor.

Oysa ki bu iş mimarlıkta yok, en azından istanbul mimarlığında. Kim bulmuş 3+1'i bilinmiyor, herhangi bir piyasa araştırması yapılmadan, kullanıcı hesabab katıılmadan üretiliyor.

BU arada benim tasarım felsefem belli bir değişknlik içinde. Yani "kendim" için yaptığım bir eserde tabii ki istediğim kadar "bencilce" davranabilirim ama mimarlık öyle değil. Heykeltraşlık değil sonuçta, eskiden bir çalışmama bakıldığında "bir efe çalışması" denmesini istiyordum ve dedirtiyordum da. Oysa ki şimdilerde koyu bir rasyonalizm/işlevsellikten yanayım.

Ama bu eskilerin "fiziksel" rasyonalizmi değil, çünkü bir birey için, objeden işlev beklentisi sadece fiziksel değildir.

Bir örnek gerekirse, herkesin mükemmel derece güzel yazan yazan kalemlere sahip olduğu bir gelecekte. farklılaşma saplantısı olan bir kullanıcı için, güzel yzana bir kalem yerine, biraz kalın olan zor tutulan böylece farklı olan bir kalem daha fonksiyoneldir. (ki günümüzde bunun örnekleri vardır - şu piyasaya çıkan küçük kalemler)

Önemli oaln mimari tasarımda kullanıcıyı tatmin etmektir, bu her zaman fiziksel mükemmel tatmin olmayabilir.

Bir başka örnek, ki adını hatırlayamadım gerçek bir olaydır.

Cezayirde fransız mimarlar bir kasabayı inceliyorlar, ve fark ediyorlar ki, kasabanın kadınları her gün 4 saat su taşıyorlar çeşmeden. Biz bunalra bir su tesisatı koyalım, rahat etsinler deniyor.

Konuluyor ve belki de tek eğlenceleri kuyu başında su beklerken dertleşmek olan kadınlar eve kapanıveriyor; bunun sonucunda 1 yıl sonra isyan çıkıyor.

Bu dediğim bir diğer örneği de 1925 lerde çıkan mutfak tasarımlarında mevcuttur, ki onu uzun uzun anlatırım sonra.

Yeni felsefem, kullanıcı odaklı olsa dahi, sadece fiziksellikle sınırlı değil; bu aıdan baktığımda eski yapım olan "hayvan barınağını" hunharca eleştirebilriim.[signature][hline]Berk, 17 Ocak 2005 01:54 tarihinde demiş ki:
mimarlık2.sınıf adam tasarımdan ne anla diyorum sadece...


haklıdır anlamam.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bir diğer örnek 1925-30'ların mutfak tasarımlarında mevcut, eskiden (20'lerden önce) mutfak, daha çok hizmetçilere ayrımış mekanlar idi. O zamanlar "gaz" teknolojisi olmadığından, kömürle çalışan ocaklar mutfakta uc bir köşede durur; buzdolapları (burada "dolap" kelimesinin altını çiziyorum, makine değil; çünkü eskiden buz taşıyan insanlar varmış, onların çamurlu yayaklarıyla mutfağı kirletmeleri istenmediğinden, buz dolapları dışarıda durumuş). Hatta günümüzün buzdolapları çıktığında dahi, bu elemanlar bir süre dışarıda konumlanmış. Zaman ile hizmetçilerin azalamsıyla ev hanımları, mutfaklara girmeye başlamışlar. O zaman ev dergileri bir anda grafik çizergeleri ve işlevsel mutfak kavramları ile doluvermiş. Elemanlar birbirine yaklaştırıldıkça kısa sürede yüksek verim elde edilmiş (mutfakta endüstri devrimi, bir nevi : ) ) Bu yaklaşan, ve işleve yönelik elemanlar ile standartlaşma başlayıp, standartlaşma ile pararlel olması için mutfakta profil çizgileri kaybolup yekpare dolap kavramı gelmiş. (günümüzde dahi heryerde gördüğümüz minimalist mutfak tasarımları). Bir süre bu mutfaklar üretildikten sonra asıl önemli olan şey kaybolmuş. "aile". Bir ev hanımın küçük bir kalesi olan, mutfağın işlevi sadece seri olarak yemek pişirmek değildir ki, aynı zamanda orada iki laf etmek; belki birlikte iki şey doğramak; yemeğiniz köşede pişerken, oturup onu izlemek. Bunun üzerine yeniden "country" tarzı diye geçen, ahşap malzeme ağırlıklı, tabiri caizse çiçekli, böcüklü tasarımlara dönülmüş, daha sonralarda ise mutfak içinde mutfak düşüncesi gelmiş, gibi devam ediyor.[signature][hline]Berk, 17 Ocak 2005 01:54 tarihinde demiş ki:
mimarlık2.sınıf adam tasarımdan ne anla diyorum sadece...


haklıdır anlamam.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
  • Yeni Oluştur...