Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Mehmet Bori - Orta Doğu Analizi


Grego

Öne çıkan mesajlar

~ bu adamı 1 sene önce keşfettim. orta doğunun yazının yazıldığı dönemine dair şöyle uzunca bir analizi var. hatırladığım kadarıyla 2 sene öncesine ait.

adamın kim olduğu da belli değil. köşe yazılarını takip ettim bir süre, daha sonra kayboldu. birinin mahlası sanırsam.

türkiye ekseninde stratejik durum değerlendirmesi said:



1. abd’nin durumu

dünya bankasının 2007-10 dönemini kapsayan dört yıllık verilerine göre çin’in büyüme oranı ortalama % 10.85 olarak gerçekleşmiştir. aynı dönemde abd’nin büyüme oranı %0.35, abd liderliğinde dayatılan bu ekonomik sistemi kabul eden ülkelerden fransa %0.25, ispanya %0.125, yunanistan ise % -1 büyüme göstermiş. çin’in benimsediği sisteme yönelen rusya ise %2.47’lik bir büyüme göstermiştir. [1]

neoliberal sistemin beşiği olan abd’de bu gün her 7 amerikalıdan 1’i (46,2 milyon), yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. 6 amerikalıda 1’nin (50 milyon), sağlık sigortası yoktur. 17 amerikalıdan 1’nin (18 milyon) geliri asgari ücretin altındadır. abd’de yaşanan emlak krizinde, halkın %60’ını oluşturan orta kesim, varlıklarının %65’ini daha büyük ve daha güzel evlere yatırdığı için ev fiyatlarının düşmesiyle yalnızca zenginliklerini kaybetmekle kalmayıp bir de bankalara borçlu duruma düşmüştür. bu kötü gidişat halkı “wall street’i işgal hareketi (occupy wall street)” adı altında “%99 (halk), %1’e (zenginlere) karşı” sloganıyla sokağa dökmüştür. [2]

2010 yılı verilerine göre abd’de kişi başına düşün yıllık gelir 26.487 dolardır. bu miktar 2006 yılına göre yaklaşık 2000 dolar daha aşağıdadır. bu dönemde en zengin 400 milyarderin geliri kaybı %4 civarında olurken bu oran en az geliri olan 24 milyon insanın için %10 civarında olmuştur. zenginler temel ihtiyaçlarını etkileyecek bir kayba uğramazken fakirler yeme, içme, barınma konularında sıkıntıya düşmüştür. “wall street’i işgal hareketi (occupy wall street)” hareketi ile halkı sokağa döken işte bu olumsuz tablodur.

bu sene itibariyle abd devletinin borcu 15,6 trilyon dolardır. buna karşılık devletin vergi geliri 2,25 trilyon dolar, federal harcamalar 3,57 trilyon dolar, bütçe açığı ise 1,32 trilyon dolardır. devletin borcunun yıllık gayrisafi milli hasılasına oranı %95’e ulaşmıştır. [3] bu kötü tablo abd’nin artık borç para bulmasını zorlaştırmaktadır. abd’nin borcunun 2/3’ünü iç borç oluşturmaktadır. bunların içinde vatandaşların, iş adamlarının ve yabancıların devlet tahvillerine yatırdıkları paralar vardır. borcun geri kalanı yabancı ülkeleredir. örneğin çin ve japonya ticaret fazlalarını abd hazine bonolarına yatırarak abd’ye yaklaşık 2 trilyon dolar borç vermişlerdir. [4]

1. 1. dolar saltanatı üzerine kurulu zenginlik

artık abd borçlarının faizini dahi ödeyemeyecek duruma gelmiştir. abd’nin borçlarını azaltması için ya harcamalarını azaltması ya da vergileri artırması gerekmektedir. eğer devlet harcamaları keserse, amerikan vatandaşının zaten harcayacak parası yok, bu durum talep azalması sonucu ekonomiyi daha da kötüye götürecektir. ikinci seçenekte devlet vergileri artırırsa bütün yükü omuzlarında taşıyan halkın rejime karşı isyanı söz konusu olabilir. diğer bir çözüm yolu ise para basmaktır. abd zaten bunu uzun bir süredir yapmaktadır. başka bir ülke para basarak borçlarını ödemeye kalksa bu durum enflasyonist bir baskıyla o ülkenin parasının düşmesine, halkının fakirleşmesine sebep olacaktır. çünkü karşılıksız para basmak bir anlamda halkın cebinden para çalmak demektir. fakat ne hikmetse abd yıllardır karşılıksız para basarken amerikan halkının yaşam standardı değişmemekte, hatta artmaktadır. peki, abd bu parayı kimin cebinden çalmaktadır? bu durumu petrodolar savaşı kitabının yazarı william r. clark şöyle açıklamaktadır: “dünyadaki petrol satışının büyük çoğunluğu dolar ile yapılmaktadır. birçok ülke petrol ithal etmek zorunda olduğundan hazinesinde dolar bulundurmak zorundadır, bunun için ülkeler sürekli dolar tedarik etme yolun gitmektedirler. bu durum dolar için sürekli bir talep yaratmakta aynı zamanda abd ekonomisinin gidişatına bakmaksızın doların değerini yüksek tutacak bir baskı oluşturmaktadır. böylece abd hükümeti daha az faiz vererek devlet tahvili satmakta ve bütçe açıklarını kapama fırsatı bulmaktadır”. [5]

dünyada en çok ticareti yapılan meta petroldür. petrol ticareti dolar üzerinden yapıldığı için bu durum diğer malların ticaretini de etkileyerek doları dünyanın ticaret parası yapmıştır. sonuçta ülkeler merkez bankalarında dolar bulundurmak zorunda olduğu için dolar dünyanın rezerv para birimi haline gelmiştir.

giderek azalsa da dünya’da ticaretin büyük çoğunluğu halen dolar üzerinden yapılmaya devam etmektedir. dolar, hala abd’nin en iyi ihraç malıdır. bu amerikalıların ürettiğinden çok tüketmesine izin vermektedir. çünkü dünyada hala bu yeşil kâğıda talep vardır. bu durum abd’nin tasarruf ile yatırımlar arasındaki açığı finanse eden kredi genişlemesine imkân tanımaktadır. [6]

dünyanın geri kalan kısmı tarafından abd dolarına duyulan ihtiyaç abd ekonomisine tahmin edilemez bir kazanç sağlamıştır. basitçe amerikalılara ürettiklerinden çok daha fazlasını tüketme hakkı tanımıştır. bir başka değişle sahip oldukları zenginliklerin daha ötesinde bir yaşam sunmuştur. [7]

anlaşılacağı üzere abd’nin ayakta kalabilmesi için dolar basmaya devam etmesi gerekmektedir. bu ise ancak doların dünya rezerv para birimi olma özelliğini korumasıyla mümkündür. william r. clark, petrodolar savaşı kitabında, onlarca yıldır abd’nin dış politikasını doların dünya rezerv para birimi statüsünü koruma amacının yönlendiğini iddia etmektedir.

bir yatırım bankeri olan james rickards, döviz savaşları (currency wars) adlı kitabında, “eğer abd doları çökerse, onunla birlikte her şey çökecektir, dolardan gücünü alan hisse senetleri, devlet tahvilleri, ticari mal fiyatları hepsi çökecektir. eğer doları çökertirseniz tüm pazarı ve ulusu da çökertirsiniz” [8] demektedir.

abd’nin 60’ıncı zengin iş adamı sam zell, kindisiyle cnbc’nin yaptığı söyleşide, “en büyük finansal korkum, abd dolarının dünya rezerv para birimi olma özelliğini kaybetmesidir. bundan daha felaket bir şey tahmin edemiyorum. bunun olmayacağını umut etmek istiyorum, fakat bunun dünya pazarında yaşanmaya başladığını görüyoruz, dolara olan güven azalmaya başladı. abd doları dünya rezerv para birimi özelliğini kaybettiğinde, zannedersem abd’de yaşam standardı en az %25 düşecektir” [9]demiştir.

1. 2. dolardan kaçış

abd’nin karşılıksız dolar basmasının da bir sınırı vardır. bu durum böyle deva ederse, doların değerini uzun süre korumak mümkün olmayacaktır. doların değer kaybetmesi ve abd ekonomisine duyulan güvenin kaybolmaya başlaması, bu ülkeyi güvenli liman olarak görüp abd tahvillerine yatırım yapan çin, japonya, brezilya gibi devletlerin artık giderek artan bir hızla paraları kendi ekonomilerine yatırmalarına vesile olmuştur, olmaktadır. birçok ülke artık abd’nin dolar basarak kendilerini soymaya devam etmesini istememektedir. benzer bir yöneliş petrol zengini arap ülkelerinde de görülmeye başlamıştır. örneğin ekonomistler, suudi yatırımcıları artan abd borçları konusunda uyarmakta, doların zayıflamasının abd hazine bonolarının yatırım için geleneksel güvenli liman olma özelliğini tehlikeye soktuğunu söylemektedirler. [10]

doların bu kötü gidişatı diğer ülkeleri endişelendirmiştir. dünyanın en güçlü ülkelerin arasında yer alan çin, japonya, rusya ve fransa’nın gibi ülkeler dünya rezerv para birimi konusunda aralarında gizli toplantılar yapmaya başlamışlardır. ortadoğu muhabiri robert fisk 9 ekim 2009 tarihinde ingiliz independent gazetesine yazdığı bir yazıda bu gizli toplantıların içeriğine açıklık getirmiştir. çin, rusya, japonya ve fransa, körfez ülkeleri (birleşik arap emirlikleri, bahreyn, suudi arabistan, umman, katar ve kuveyt) ile birlikte petrol ticaretinde dolar yerine japon yeni, çin yuanı, euro ve altından oluşan bir sepet para biriminin kullanılması üzerinde plan yapmaktadır. [11] dünya finansal işlemlerini kökünden değiştirecek bu durum abd ve ingiltere’yi endişelendirmiş olmalıdır. dünya bankası grubu başkanı robert b. zoellick’in yaptığı bir konuşmada, “amerika birleşik devletleri doları dünyanın hâkim rezerv parası olarak görmeye devam ederse yanılgıya düşer. geleceğe bakacak olursak, doların karşısında giderek daha fazla seçenek olacaktır” [12] diyerek, doların rezerv para olma döneminin bittiğini batı finans çevrelerinin de itiraf etme noktasına geldiğinin örneğini vermiştir. zoellick’in bu açıklamasından sonra dolardan kaçış iyice hızlanmıştır. 2012 yılının başında iran ve rusya diğer ülkelerle yaptıkları ticareti kendi para birimleri üzerinden yapma kararı almıştır. ruble ve riyale geçme teklifi mahmut ahmedinejat ile yaptığı toplantıda rusya başkanı dmitry medvedev’den gelmiştir. bu kapsamda iran, hindistan, çin ve japonya’ya yaptığı petrol satışını dolar yerine kendi para birimi üzerinden yapmaya karar vermiştir. çin, japonya, hindistan ve rusya; dünyanın ikinci, üçüncü, dokuzuncu ve on birinci büyük ekonomileri olarak, doları aradan çıkartıp ticaretlerini kendi para birimleri üzerinden yapmaya başladılar. bu durum doların dünya rezerv para birimi olma saltanatına, petrodolar imparatorluğuna eninde sonunda son verecektir. böyle devam ederse dolar hızla değer kaybedecek ve devalüe olacaktır. [13]

dolardan bu hızlı kaçış günlük hayata dahi yansımaya başlamıştır. amsterdam’da döviz bürolarının dolar alma konusunda isteksiz davrandıkları artık basına yansımış durumdadır. dolar satmak için şehir merkezine, merkezi tren garına veya postaneye gitmek gerekmektedir. hindistan turizm bakanı taç mahal gibi ülkenin tarihi yerlerin bundan böyle dolar kabul edilmeyeceğini açıklamıştır. küba’da hiçbir yerde dolar talep görmemektedir. çin’de birçok dükkân yabancı bankaların dolar üzerinden işlem yapan kredi kartlarını kabul etmemektedir. yabancılar belirlenen kotanın üzerinde doları, yuana çevirememektedir.

abd’ye kredi veren birçok ülke, örneğin çin, gümüş, altın ve petrol gibi ticari mallara yatırım yaparak elindeki dolar rezervini tüketmeye çalışmaktadır. emtia fiyatlarındaki artışın sebebi budur. bu artış daha başlangıçtır, fiyatların çok daha fazla tırmanacağı tahmin edilmektedir. dolardan kaçış furyasında bir ülkenin madenlerini, su kaynakları ve toprağını satışa çıkarması en akılalmaz hatıdır. bu kapsamda bor madenleri hakkındaki gelişme yakından takip edilmelidir.

herkes dolardan kaçarken abd hükümeti ne yapmaktadır? çaresiz obama dolar basmaya devam etmektedir. böyle devam ederse eninde sonunda abd batacaktır. abd battığında ona borç veren ülkelerle birlikte tüm dünyayı kapsayan, şimdiye kadar hiç görülmemiş, ne kadar süreceği ve sonuçlarının ne olacağı belli olmayan küresel bir ekonomik çöküş yaşanacaktır.

2. tanrıların can çekişmesi

bu küresel ekonomik çöküşten hiç kimsenin, kurumun, ülkenin zarar görmeden kurtulması mümkün değildir. ancak en çok zararı kim görecektir? cevap basittir: dünyanın en zengin insanları. küresel sermaye dünyada birkaç ailenin tekelinde toplanmıştır. devletleri satın alabilecek kadar büyük olan bu inanılmaz zenginlik, ona sahip olan insanları bir anlamda tanrılaştırmıştır. bu sözde tanrıların bir kararı milyonlarca insanın hayatını değiştirebilmektedir. örneğin bu tanrılar ellerindeki güç vasıtasıyla hedef ülkelerde onları kendi stratejik çıkarları doğrultusunda şekillendirmek için “renkli devrimler” yapabilmekte, “bahar” havaları estirebilmekte veya terör odaklarını destekleyerek iç savaşlar çıkartabilmektedirler. hatta bu tanrılar, kendi stratejik çıkarlarına hizmet edecek tarikatlar bulduklarında onların elinden tutarak, önlerini açarak dünyanın dört bir yanında yayılmalarını sağlamakta, bu tarikatların mensupları yaptıkları faaliyetlerle allah’a hizmet ettiklerini zannederken paraya, dolayısıyla bu sahte tanrılara ibadet etmektedirler.

bu tanrıların elindeki operasyonel güç, abd silahlı gücüdür. ekonomik sistemle birlikte abd’nin batması, bu tanrıların ekonomik varlıklarının önemli bir kısmını azaltacağı gibi operasyonel güçlerini de ellerinden alacaktır. abd’nin 2012 yılı savunma bütçesi 925,2 milyar dolardır. [14] bu rakam türkiye bütçesinin tamamının 1,8 katıdır. abd bu parayı savunma bütçesine harcayamazsa, ne silahlı kuvvetleri, ne istihbarat örgütleri, ne de düşünce kuruluşları uluslararası operasyonlar yapabilir. yani abd ekonomisi çöktüğünde sözde tanrılar da milyarlarca insana hükmetme ayrıcalığından yoksun kalacaklar ve tanrı olma vasıflarını kaybedeceklerdir. sözde tanrılığın sonu gelmiştir.

tabi bu sözde tanrılar kolay ölmeyecektir. doların rezerv para birimi olma özelliğini yitirmeye başlamasıyla başlayan ekonomik çöküşte, sözde tanrılar ve devletler ellerindeki dolardan kurtulmak için altın, gümüş gibi emtialar almaya yönelmiştir. ayrıca bu kapsamda dünyada istikrarsızlaştırılan ülkelerin, değerinin çok altına düşmüş yeraltı, yer üstü kaynakları, para eden neleri varsa bütün mallarını yağmalanmaya başlanmıştır. başka bir ifadeyle sahte kâğıt parçası yani dolar ile ülkelerin değerlerine el konmaktadır.

bu yağmalamadan türkiye’de payını almaktadır. son 10 yılda ülkemiz deki göreceli zenginliğin sebebi budur. dolardan kaçış türkiye’ye sürekli sıcak para girişini sağlamıştır. ne yazık ki bu para ülkemize çin’de olduğu gibi yeni fabrikalar kurulması için değil, para eden ülke varlıklarının ele geçirilmesi için kullanılmaktadır. para eden varlıklar devletinse özelleştirme yoluyla önce bir yandaşa verilmekte, o yandaşta komisyon karşılığında malı asıl sahibi küresel sermayeye teslim etmektedir. güya yandaş sermaye oluşturulmaktadır. nasıl? devlet satılarak, kul hakkı yenerek. ilgili yatırımlar özel sektörünse patronlara bu dolar bolluğunda ödemeyeceği kadar krediler verilerek borçlandırılmakta, bunun karşılığında yatırımlarına ortak olunmakta veya çok cazip tekliflerle mallarını satmaları sağlanmaktadır.

3. kapitalist modelin devletçi/kamucu modeli kuşatma çabaları

bugün dünya çapındaki ekonomik mücadele neoliberalizm yani emperyalist kapitalizm ile devlet merkezli kamu ekonomi modeli arasında geçmektedir. küresel sermaye gücünün zirvesindeyken yavaş yavaş aşağı inmeye başlamıştır. bu iniş durdurulamazsa birden bire hızlanarak uçurumdan aşağı düşebilir. küresel sermaye uçurumdan aşağı düşmemek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. emperyalizmin ne yapmaya çalıştığını anlamak için geriye gidip soğuk savaş döneminde kapitalizm–sosyalizm mücadelesinde neler yaşandığını hatırlamak gerekmektedir.

2’nci dünya savaşının hemen sonrasında, abd’li diplomat george kennan rusya’nın çevrelenmesi (containment) teorisini ortaya atmış, bu teoriyi yine bir abd’li siyaset adamı foster dulles, “çevrelenme yetmez rusya geriletilmelidir (rollback)” şeklinde geliştirmiştir. yani yaşanan mücadelede sovyetler birliği dünyaya sosyalizm yayarak kendini güvene almak isterken, abd, kendi ekonomik anlayışının hâkim olduğu ülke sayısını çoğaltarak sovyetleri kuşatmaya çalışmıştır. aslında bu iki düşünce sistemi arasında dünyayı paylaşma mücadelesidir. ne yazık ki bugün pek de değişen bir şey yoktur. eskiden emperyalizm, sovyetleri kuşatma projesi altında sömürgelerini çoğaltmaya çalışıyordu, bu gün ise hayatta kalmak için devlet merkezli/kamucu ekonomik anlayışa sahip rusya ve çin’i kuşatmaya çalışmaktadır.

emperyalizmin hayatta kalmak için yaptığı faaliyetleri şöyle sıralayabiliriz:

? yukarıda açıklamaya çalıştığımız gibi küresel çöküş olması durumunda kendisini güvenceye almak için başkalarından daha önce davranarak elindeki karşılığı olmayan dolar, hisse senedi, bono gibi kâğıtları dünyanın dört bir yanında gerçek yatırımlara dönüştürmeye çalışmak.

? dünyanın çeşitli bölgelerinde çıkarttığı istikrarsızlıklar sayesinde yapabiliyorsa ilgili bölgeye askeri olarak yerleşmek. hedef ülkelerin hammadde kaynakları ve pazarını kontrol altına alırken, çin’in bu kaynaklara ve pazara ulaşmasını engellemek.

? kendisine en büyük rakip olarak gördüğü devlet merkezli ekonomik anlayışı kuşatmak, böylece bu modele yönelecek ülkelerin ekonomik kaynaklara ve pazara ulaşmasını engellemek.

? kendi işine yarayacak yeni bir yöntem bulununcaya kadar doların dünya rezerv para birimi olarak kalmasını sağlamak.

emperyalizmin bu amaçlarını hayata geçirmek amacıyla yaptığı operasyonları, “çin ve rusya’yı kuşatmak operasyonları” ve “çin’in pazara ulaşmasını engelleme ve kaynaklara el koyma operasyonları” adı altında iki başlık altında sıralayabiliriz.

kuşatma operasyonları:

? afganistan’ın işgali, ekim 2001

? gürcistan’da “gül devrimi”, kasım 2003

? ukrayna’da “turuncu devrim”, kasım 2004

? ermenistan’ın kontrol altına alınmaya çalışılması, nisan 2009

? mayıs 2011’den bu yana devam eden suriye “baharı”

? türkiye’de yaşamaya devam ettiğimiz “devrim” (adını siz koyun; doğu perinçek “eroin devrimi” adını vermişti)

engelleme ve el koyma operasyonları

? tunus “baharı”, aralık 2010

? mısır “baharı”, ocak 2011

? sudan’ın güney ve kuzey olmak üzeri ikiye bölünmesi, ocak 2011

? libya “baharı”, mart 2011

emperyalizm bu kuşatma ve el koyma operasyonunu normalde yavaş yavaş hissettirmeden yapmaktaydı, ancak zaman hızla aleyhine işlemeye başladığı için artık hamleler açıktan bir saldırıya dönüşmektedir. emperyalist sistemin koçbaşı abd’nin borç saati [15] hızlı çalışmaktadır. abd batarsa, emperyalizm de ölüm döşeğine düşecektir. bu çerçevede oluşan zaman baskısı, ekonomik, siyasi ve toplum mühendisliği mücadelesini açık bir silahlı çatışmaya, gerçek bir savaşa sürükleme ihtimalini doğurmuştur.

bu savaşın, abd, rusya ve çin’in içinde olacağı bir dünya savaşı olması beklenmemelidir. günümüzde konvansiyonel ve nükleer silahların ulaştığı kapasite göz önüne alındığında, böylesine bir savaşın tüm taraflara için kabul edilemez sonuçlar doğuracağı açıktır. bu kapsamda topyekûn savaş riskinin mevcut olmadığı düşünülmektedir. ancak bunun aksine kore, vietnam, irak ve afganistan örneklerinde olduğu gibi bölgesel savaş riski oldukça artmıştır. bu noktada türkiye’nin etrafında bizi de içine alabilecek bir savaş riskini, tüm ihtimalleri göz önüne alarak değerlendirmek gerekmektedir. bu değerlendirmeye yakın zamanda çevremizde yaşananlar ışık tutacaktır.

3. 1. gürcistan ve ukrayna “renkli devrimleri”

savaş riskini daha iyi anlayabilmek için “rusya’yı batıdan çevreleme” politikasının bir parçası olan ukrayna ve gürcistan’da yaşananların incelenmesi gerekmektedir. her iki ülkede de abd patentli “renkli devrimler” sayesinde bu ülke denetiminde hükümetler iktidara getirilmiştir. dış destekle iktidara getirilenleri koltuğunda tutabilmek için muhalefet darbecilikle suçlanarak, önemli liderler hapse atılmış, böylece serbestlik adına serbest siyasetin önü tıkanmaya çalışılmıştır.

özellikle ukrayna, rusya’nın “kırmızıçizgisini” oluşturmaktadır. ukrayna’nın abd’ye yanaşarak rusya’dan uzaklaşması, rusya için bir kırılma noktası olmuştur.

rusya tarafından, ukrayna’da 2004-2005 yıların arasında yaşanan “turuncu devrim”, ukrayna’nın abd vasıtasıyla nato’ya çekilmesi, gelecekte rusya’nın parçalanmasına zemin hazırlayacak bir gelişme olarak algılanmış ve ukrayna üzerine baskı uygulanarak turuncu hükümet değiştirilmiştir. rusya’nın, ukrayna’ya uyguladığı baskı, bu ülkenin bir kesimini korkutarak daha çok batı ve nato güvencesine mecbur etmektedir. bu durum ise daha çok rus baskısı demektir. iki güç arasında sıkışan ukrayna’nın bütünlüğünün tehlikede olduğu değerlendirilmektedir.

benzer bir gelişme gürcistan’da yaşanmış, bu ülke de nato üyeliğine aday olmuştur. her iki ülkenin nato’ya girmesi, nato kanalıyla abd askeri gücünü bu topraklara taşıyacaktır. bu sayede abd, bölgeye “güç projeksiyonu (force projection)” yapma yeteneğine sahip olacaktır. çeçenistan’da yaşanan olaylar hatırlanacak olursa, ukrayna ve gürcistan arasında kalan bölgeden karadeniz’e çıkma imkânı bulan rusya bu bölgede (adige, balkar, çeçenistan, dağıstan, karaçay, inguşya, osetya) yaşanacak bir balkanizasyon süreci ile karadeniz’e çıkış şansını dahi yitirebilir. hatta hazar denizine olan kıyısını bile kaybedebilir. işte abd’nin karadeniz’e ısrarla girme niyetinin arkasında bu strateji yatmaktadır. abd bölgede askeri güç bulundurarak ukrayna ve gürcistan’ı rusya’dan koparmayı kolaylaştırmak istemektedir. bu anlamda abd’nin karadeniz’e girme isteği hiç tükenmeyecektir.

3. 2. rusya’nın gürcistan’a müdahalesi

gürcistan güney osetya ve abhazya’da azalan kontrolünü tekrar tesis etmek için 08 ağustos 2008 tarihinde güney osetya’ya bir saldırı başlatmıştır. gürcistan’ı savaşa sürükleyen mihail saakaşvili kukla hükümetini iktidara abd’nin getirdiği unutulmamalıdır. herhalde saakaşvili ve abd, rusya’nın olaya müdahil olacağını pek hesaba katmamışlardı. ancak rusya neler yapılmak istediğini ve buna karşı duracağını açıkça göstermek için gürcistan’a müdahale etmiştir. gürcistan, güney osetya’ya taarruza başlamadan önce ülkede abd özel kuvvetlerine ait 1 000’den fazla asker tatbikat yapmakta ve gürcü kuvvetlerini eğitmekteydi. tiflis’e yakın bir askeri üste, en az 1 000 israil askeri, özel güvenlik şirketleri ve askeri danışmanlar gürcistan hava kuvvetlerini modernleştirmek için çalışıyordu. rusya çatışmaya müdahale ettiğinde rus uçakları bu üssü vurdu. [16]

peki, neden abd, yarattığı kukla gürcü hükümetine bu savaşta yardım edememiştir? bu sorunun en doğru cevabını, abd’nin çeşitli harp akademilerinde askeri strateji uzmanı olarak görev yapan emekli hava albayı sam gardiner, 12 ağustos 2008 tarihinde democracy now televizyonu’na verdiği demeçte vermiştir: “eğer abd, rus askerlerine karşı hassas güdümlü silahlar kullanırsa rusya taktik nükleer silah kullanmaya zorlanacaktır. rusya 2 adet ss-21 orta menzilli balistik füze bataryasını güney osetya’ya yerleştirmiştir. bu bataryalar hem konvansiyonel hem de nükleer başlıklar taşıyabilir. ancak bu füzelerin konvansiyonel harp başlıkları göreceli olarak çok küçüktür. daha büyük etkiyi yaratacak bombaları gürcistan’da harekât icra eden rus uçakları taşımaktadır, bu anlamda konvansiyonel füzelere ihtiyaç yoktur. rusya’nın bu füzeleri bölgeye getirmesinin nedeni, eğer abd olaya müdahale ederse savunma doktrinlerinde belirttikleri ve aynı zamanda tatbikatlarda denedikleri gibi taktik nükleer silah kullanma niyetlerini abd’ye göstermektir.” [17]

rusya’nın yeni askeri doktrininde; konvansiyonel veya nükleer silahların kullanımıyla çıkabilecek bir askeri çatışmanın (bölgesel veya geniş çaplı bir savaş) önlenmesinde nükleer silahların halen önemli bir faktör olarak yerini muhafaza ettiği vurgulanmaktadır. rusya ve müttefiklerine karşı yapılacak bir saldırının devletin varlığını tehlikeye düşürmesi durumunda, nükleer silahlara sahip olmanın böylesine bir çatışmayı nükleer silahların kullanıldığı bir çatışmaya dönüştürme riski taşıdığı belirtilmekte ve rusya’nın bir çatışmada nükleer silah kullanabileceği açıklanmaktadır. [18]

abd ile rusya arasındaki konvansiyonel güç dengesi soğuk savaş döneminin tersine dönmüştür. abd, okyanus ötesi harekât icra edebilen çok büyük bir konvansiyonel güce sahiptir. rusya, bu açığı nükleer silah kullanma tehdidiyle kapatmaya çalışmaktadır. gürcistan savaşında rusya, abd’yi açıkça nükleer silah kullanmakla tehdit etmiştir. bu tehdit karşısında ne abd, ne de nato (gürcistan üyelik başvurusunda bulunmuştu) bir cevap verebilmiştir. her ikisi de gürcistan’ı yapayalnız bırakmıştır.

abd’nin füze kalkanı projesi de rusya’nın bu tehdidinden sonra hız kazanmıştır. bu değerlendirmelerden açıkça anlaşılacağı üzere bölgemizde çıkacak bir savaşta nükleer silah kullanılma riski vardır.

3. 3. ermenistan’daki rus askeri varlığına son verilmesi

kafkaslarda kendi güvenliğini sağlamak için rus ordusuna ev sahipliği yapan tek ülke ermenistan’dır. ermenistan, karabağ meselesi yüzünden azerbaycan ve türkiye’den askeri tehdit algılamaktadır. kendisini savunacak yeterli güce sahip olmadığını düşündüğünden 1995 yılında yaptığı anlaşma ile türkiye ve iran sınırlarının güvenliği ile ülkenin hava savunmasını rusya’ya emanet etmiştir.

eski doğu bloku ülkelerinde, örneğin gürcistan ve ukrayna’da “renkli devrimler” olurken, bu “devrimler” ermenistan’da tekrarlanamamıştır. ermenistan’ın rusya’ya duyduğu büyük ihtiyaç ve ülkedeki rus askeri varlığı, içerdeki abd kışkırtmalarının alanını daraltmıştır.

hazar havzası ve orta asya enerji kaynaklarının geçiş güzergâhı olan bu bölgede abd ile rusya arasında amansız bir güç mücadelesi devam ederken, rusların abd yanlısı saakashvili yönetimine karşı 2008 yılında gürcistan’a müdahale etmesi kafkaslardaki dengeyi rusya lehine geliştirmiştir.

bölgedeki varlığını daha da güçlendirmek isteyen rusya, ermenilerle 2020 yılında bitecek olan güvenlik anlaşmasını uzatmak için yoğun çaba sarf etmeye başlamıştır. işte bu anlaşmanın önüne geçmek için abd, türkiye-ermenistan ilişkilerinin düzeltilmesi konusunda türkiye’ye baskı yapmaya başlamıştır. türkler sınır kapısını açıp ermenistan üzerindeki baskıyı azaltırsa, rus ordusunun ermenistan’da kalması zorlaşacaktır. işte bu amaçla önce 24 nisan 2009’da türkiye-ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesine yönelik bir mutabakat metni hazırlanmış, takiben 10 ekim 2009 tarihinde bu yönde bir protokol taraflara baskıyla imzalatılmıştır.

bu hamle ile rus askerlerinin ermenistan’ı terk etmesi için zemin hazırlanmaya çalışılmış, böylece kafkasların kontrolü için gürcistan’dan sonra ermenistan’ın ikinci bir kale olarak abd saflarına katılması arzulanmıştır. bu gelişmeler sonucunda kafkaslardaki rus federal bölgelerine “renkli devrimlerin” hızla yayılacağı hesaplanmış, böylece rusya ve iran arasında bir tampon bölge oluşturulması planlanmıştır. böylece ayrıca, iran’a karşı yapılacak olası bir müdahalede rusların iran’a yardım etmelerinin önüne geçilebileceği düşünülmüştür. perde arkasında işletilen senaryonun bu olduğu konusunda dünyanın önde gelen stratejistleri görüş birliği içindedir.

ancak türkiye–ermenistan ilişkilerinin düzelmesi, sürekli göç veren, nüfusu azalmaya devam eden, 3 milyonluk ermenistan’ın türkiye tarafından yutulması olasılığını da içinde barındırmaktaydı. o halde sınır kapılar açılmalı, iki ülke arasındaki ilişkiler düzeltilmeli, ancak halklar arasındaki psikolojik husumet devam etmeliydi. işte bu yüzden sözde soykırım tasarıları birçok ülkenin parlamentolarından geçirilerek eski acıların külleri yeniden alevlendirilmeye çalışılmaktadır. hem araya büyük husumet tohumları ekilerek her an patlatılacak bir bölgesel iç kavganın ateşi sıcak tutulmakta, hem de ermenistan’ın abd denetimindeki bir türkiye taşeronluğu ile rusya cephesinden koparılması düşünülmektedir.

ermenistan ağustos 2010 yılında ruslarla yaptığı güvenlik anlaşmasını 2044 yılına kadar uzatınca planlar bir başka bahara ertelenmiş ve türk-ermeni “yakınlaşması” da şimdilik beklemeye alınmıştır.

3. 4. rusya ermenistan’da iran sınırına asker yığmaktadır

rusya güvenlik konseyi başkanı viktor ozerov, rusya genelkurmay başkanlığının iran’a bir saldırı olması durumunda uygulanacak bir harekât planını tamamladıklarını açıklamıştır. rusya’yı nato’da temsil eden eski büyükelçi dmitry rogozin, iran’a karşı yapılacak bir harekâta karşı uyarıda bulunmuş, iran’a yapılacak askeri bir müdahalenin doğrudan rusya’nın güvenliğine yönelik bir tehdit olduğunu söylemiştir. [19] rus genelkurmayı iran’a karşı icra edecek harekâtın 2012 yaz aylarında olmasını beklemektedir. rus askeri kaynakları, israil’in, iran savunmasını bertaraf edecek yeterli kabiliyeti olmadığı için çatışmaya abd askeri gücünün de dâhil olmasının kaçınılmaz olduğunu düşünmektedir. [20]

geçtiğimiz yaz ermenistan’daki rus üslerinde bulunan aileler tahliye edilmiş ve rus askerleri başkent erivan’dan kuzeyde gumri’ye, gürcistan ve türkiye sınırına doğru intikal ettirilmiştir. ermenistan’daki rus birliklerinin iran’a yönelik bir askeri harekata reaksiyon gösterebilmek için gerekli hazırlıklara iki yıl öncesinden başladıkları söylenmektedir. [21]

ermenistan’daki rus askeri üslerinin ülkeyle bağlantısı gürcistan üzerinden veya havadan sağlanmaktadır. bu durum bir çatışma halinde gürcistan’ın sınırı kapatmasıyla, rusya’nın ermenistan’daki üslerine olan bağlantısının kesileceği anlamına gelmektedir. rusya’nın transkafkasyadaki askeri birliklerinde komutan yardımcılığı yapmış emekli tümgeneral yury netkachev, böyle bir durumla karşılaşıldığında ulaşım yolunu açmak için gürcistan’a karışı askeri güç kullanımının zorunlu olacağını söylemiştir. [22] bu arada rusya güney ermenistan’daki birliklerini 1 300 keskin nişancı, t-90a ve t-72bm tankları gibi diğer birliklerde bulunmayan çok çeşitli yeni silahlarla güçlendirmiştir. [23] ayrıca rusya 120 km menzile sahip gemilere karşı kullanılan karada konuşlu mobil füze bataryalarını hazar denizi kıyılarına yerleştirmiştir. rus askeri yetkililer, abd’nin iran’la savaşa girmesi durumunda abd’nin “dost gürcistan”a askeri birlik kaydırabileceğini ve azerbaycan’ın yardımıyla hazar denizine savaş gemileri konuşlandırabileceğini düşünmektedir. [24] azerbaycan’ın israil’e üs verdiği yönünde basında haberler yalanlansa da iran’ın azerbaycan’a verdiği israil ilişkileri konusundaki notalar düşünüldüğünde bazı gelişmelerin olduğu anlaşılmaktadır.

rusya’nın askeri birliklerini intikale hazırlaması sadece bölgesel çıkarlarını korumak için değil, aynı zamanda iran’a bir saldırı olması durumunda iran’a yardım etmek içindir. bölgedeki rus yığınaklanması, rus askerlerinin israil, abd veya her ikisiyle birlikte bir angajmana girebileceği ihtimalini de içinde barındırmaktadır. bu, iran’a müdahaleden vazgeçilip bölgedeki yeni bir denge üzerinde geçici uzlaşma anlamını taşımaktadır.

ama rus kaynakları, rusya’nın iran müdahalesinin tahmin edilemez sonuçları konusunda uyarılarda bulunduğunu, rusya’nın, iran müdahalesi karşısında, bölgedeki hayati çıkarları tehlikeye gireceği düşüncesi ile bu savaşa dâhil olacağını kesin bir dille belirtmektedirler. [25] rusya’nın önde gelen gazetelerinden biri olan nezavisimaya, “suriye ve iran etrafında oluşan durumun rusya’nın güney kafkasya, hazar, akdeniz ve karadeniz’deki askeri varlığını güçlendirmesine sebep olmuştur” yazdı. [26]

3. 5. abd’nin kürecik radar üssü

abd’nin neden malatya kürecik’e füze savunması kapsamında bir radar üssü kurduğunu yukarıda yaptığımız saptamalar ışığında değerlendirmek gerekmektedir. iran’a yapılacak bir müdahaleye rusya’nın dâhil olması kesin gibi gözükmektedir. olası bir savaşta nükleer silahların kullanılma ihtimali de vardır. iran yıllardır nükleer silah yapmaya çalışmakla suçlanmaktadır. 2000’li yılların başında yapılan araştırmalarda iran’ın birkaç yıl içinde nükleer silah yapabilecek kapasiteye ulaşabileceği söylenmekteydi. bu değerlendirmelerin üzerinden neredeyse 10 yıl geçmiştir. belki de iran şuanda nükleer silaha sahiptir. iran nükleer silaha sahip olmasa bile rusya’nın kendi güvenliğini düşünerek doğrudan kendisi nükleer silah kullanmayıp iran’a vererek bölgesel bir savaşı şekillendirmek istemesi ihtimal dâhilindedir. bu durumda kürecik’e yerleştirilen amerikan radarının, türkiye’nin savunma güvenliği için değil, olası bir savaşa türkiye’yi dâhil etmek için topraklarımıza getirildiğinden şüphe etmemek gerekmektedir.

bu radar sisteminin daha performansının ne olduğu bilinmemektedir. daha geliştirilmesi tamamlanmamış bir sistem, apartopar türkiye’ye getirilmiştir. ayrıca bu radarın tespit edeceği füzeleri vuracak füzesavar sistemlerine türkiye sahip olmadığı gibi, başka bir ülkeni sahip olabileceği füzelerin nereye konuşlanacağı, türkiye’ye konuşlanıp konuşlanmayacağı, hatta bu füzelerin var olup olmadığı dahi bilinmemektedir. türkiye’ye savaşa çekebilecek bu tehlikeyi, iran meclisi dış politika ve ulusal güvenlik komisyonu başkanvekili hüseyin ibrahimi, şark gazetesine yaptığı açıklamada şöyle dile getirmiştir: “herhangi bir saldırıya uğramamız halinde, türkiye’deki füze kalkanı sisteminin hedef alınması iran’ın doğal hakkıdır ve kesinlikle bunu yapacaktır. silahlı kuvvetlerimizin bu sisteme karşı üzerinde çalışılmış plan ve taktikleri vardır.” [27] gerçeklen bu kadar kör gözüm parmağına açıklığındayken, kürecik’e konuşlandırılan radar sisteminin türkiye’nin savunması ile ilgili olduğunu söyleyebilmek, ancak, pentagon’da ikamet eden ve abd’nin uğursuz planları konusunda bölge türk halkını kandırmakla görevli bir psikolojik savaş uzmanı olmakla mümkündür.

nato anlaşmasının 5’inci maddesi, taraflardan birine veya birkaçına yönelecek bir saldırının tüm üyelere yapılmış bir saldırı olarak kabul edileceğini söylemektedir. türkiye’nin olası bir savaşa karışması durumunda nato’nun da savaşa dâhil olması söz konusu olabilir. belki de kürecik’e konuşlandırılan bu radar sistemi ile bölgemizde çıkması muhtemel bir savaşa nato’nun da dâhil olacağı imajı yaratılarak, caydırıcılık saylanmaya çalışılmakta veya savaş çıkması durumunda nato’nun bu savaşa dâhil olması istenmektedir. ancak daha 10 yıl öncesinde yaşadığımız şu gerçek unutulmamalıdır: türkiye, 2’inci irak harekâtı öncesinde saddam hüseyin’in elinde bulundurduğu varsayılan füzelerle türkiye’ye saldırma ihtimaline karşı nato’nun 4’üncü maddesini [28] harekete geçirerek, üyelerin ellerindeki füze savunması sistemlerini türkiye’ye intikal ettirmelerini talep etmiştir. ancak bu talep fransa, almanya ve belçika tarafından veto edilmiştir. anlaşılacağı üzere, türkiye’yi içine alabilecek bölgesel bir savaşta türkiye’nin yalnız kalması da kuvvetle muhtemeldir.

incirlik üssü de, olası bir çatışmada türkiye’yi savaşın içine sürükleme potansiyeli taşımaktadır. amerikan kaynaklarında belli aralıklarla bu üste abd’nin nato’ya tahsis ettiği nükleer silahların varlığına yönelik haberler çıkmaktadır. gerçekten bu üste nükleer silah olup olmadığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, bu haberlerin iran’ın türkiye’ye karşı hasmane tutuma girmesini sağlamaya ve iki ülke ilişkilerini bozmaya yönelik olduğu tahmin edilmektedir. [29]

bölgemizde sular hızla ısınırken türkiye’yi olası bir savaşın içine sürüklememek için biran önce kürecik’teki radarın kapatılması gerekmektedir. ayrıca eğer varsa incirlik üssündeki nükleer silahların da sahibine iade edilmesi türkiye’nin güvenliğini artıracaktır. çünkü nato anlaşmaları incelendiğinde olası bir savaşta nükleer silahların kullanılması, o silahlara sahip ülkenin kararına bırakılmıştır. nato’nun envanterinde kendisine tahsis edilmiş sadece abd ve ingiltere’ye ait nükleer silahlar vardır. bu silahların kullanım kararı her hâlükârda bu ülkelere aittir. dolayısıyla kullanma imkân ve kabiliyetimiz olmayan bir silah bize güvenlik değil, tehdit yaratmaktadır.

4. bölgesel savaş tehlikesi ve iran

iran dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip ülkesidir. ayrıca ülkede çok önemli doğalgaz rezervleri mevcuttur. iran, petrol ticareti açısından çok önemli bir geçiş noktası olan hürmüz boğazını kontrol etmektedir. bu bölgede bulunan körfez ülkeleri dünya petrol rezervinin % 57’sine sahip olup, günümüzde kullanılan petrolün %30’unu üretmekte, dünyada ticareti yapılan petrolün %40’ı, ortadoğu’da üretilen petrolün ise %90’ı hürmüz boğazı’ndan geçmektedir. japonya ithal ettiği petrolün %75’ini, çin ise yaklaşık %50’sini hürmüz boğazı üzerinden temin etmektedir.

bugün dünyada öne çıkmış çelişmenin, neoliberal sistem merkezli batı emperyalizmi ile kamu/devlet ağırlıklı sisteme sahip ülkeler arasındaki çelişme olduğunu ve abd ile rusya ve çin arasındaki çatışmanın da bu yaklaşım çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söylemek gerekir. bu çatışmanın en büyük ve belirleyici güç unsurları, enerji kaynaklarının kontrolü üzerinde yoğunlaşmaktadır. doların dünya rezerv parası olarak kalması, tümüyle, bu kaynaklar üzerindeki abd denetiminin sürmesine bağlıdır. bu mücadelede iran ve hürmüz boğazının önemi düşünüldüğünde, abd’nin, kendi para birimini dünya rezerv para birimi olarak muhafaza etmek için iran’a askeri bir müdahale yapması kuvvetle muhtemeldir. müdahale ihtimalleri bu çerçevede değerlendirilmelidir.

4. 1. abd’nin iran’a doğrudan askeri müdahalede bulunma senaryosu

abd’nin iran’a doğrudan müdahale etmesi durumunda, israil ister operasyona katılsın isterse tarafsız kalmaya çalışsın, iran israil’e saldıracaktır. yani israil’in savaş dışı kalmasa mümkün gözükmemektedir. savaşa rusya’nın da dâhil olma ihtimalinin yüksek olduğunu yukarıda açıklamıştık. üstelik bu savaşta nükleer silahlar da kullanılabileceğini de belirtmiştik. bu senaryo kapsamında iran’ın nükleer silah kullanarak 7 milyon nüfuslu küçük israil’i haritadan silme olasılığı mevcuttur. bu savaş senaryosu, batı emperyalizm tarafından israil’in feda edilmesi anlamına gelmektedir. bu durumda ortadoğu’da israil’in görevini üslenecek başka bir ülke yaratılması gerekmektedir.

diğer bir ihtimal de abd’nin dışarıda kalarak israil’i iran’a saldırtmasıdır. bu senaryoda da yine israil feda edilmiş olacaktır. ancak bu sefer abd büyük kurtarıcı, insan hakları savunucusu ve demokrasi öncüsü olarak bölgeye yerleşebilecektir.

4. 2. bölge ülkelerinin kendi aralarında savaştırılması senaryosu

bölge ülkelerinin kendi aralarında savaşması belki de batı emperyalizminin tercih edeceği en iyi senaryodur. türkiye’nin suriye’ye müdahale etmesi, savaşa iran’ın karışması, hatta israil’in bile olaya müdahil olması hesaba katılması gereken senaryolar dâhilindedir. bu ihtimalde bölge, dış güçler tarafından savaşa müdahil olan ülkelere yapılacak silah ve para desteği ile şekillendirilmeye çalışılacaktır. savaş doğal olarak katılan ülkelere yıkım getirecektir. savaş sonunda yerle bir olan bu ülkelerin yeniden inşasına kredi sağlayacak büyük devletler, ilgili ülkelere askeri açıdan konuşlanmaya çalışırken kendilerine muhtaç kalan ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el koyacaklardır.

4. 3. sıcak çatıma yerine renkli devrim ve “bahar hareketleri” düzenlenmesi senaryosu

yukarıda açıklamaya çalıştığımız her iki senaryo da çok tehlikelidir. savaş başladıktan sonra savaşı şekillendirmek mümkün olmayabilir. böylesine bir savaştan sadece bölge ülkeleri etkilenmeyecek, belki de abd küresel liderliğini kaybedecektir. bu durumu öncelikle kavrayanlar arasında abd’li askerler bulunmaktadır. abd’li generallerin washington post gazetesine verdikleri ilanla obama’ya, “sizi iran’la savaş baskısına karşı direnmeniz için uyarıyoruz” demeleri bunun bir göstergesi olarak algılanmalıdır. bu sebepten emperyalizmin ölüm döşeğine düşmeden bu senaryolara kalkışmayacağı düşünülmektedir. o halde emperyalizm, ilerlemesini çok daha yavaş yapacak, “renkli devrimler”, “arap baharları” gibi hamlelerle rusya ve çin’i kuşatma hedefini zamana yaymak durumunda kalacaktır. suriye’de yaşananları işte bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.

4. 4. suriye’nin bölge ve türkiye için önemi

suriye’de yaşanan olayların abd tarafından istendiği ve planlandığı, türkiye tarafından da desteklendiği artık herkes tarafından görülmektedir. üstelik bu konuda örtülü askeri eylemler her şey dünyanın ve bölge halklarının gözleri önünde apaçık yapılmaktadır.

suriye’nin türkiye’nin bekası açısından kuzey irak’taki kürt oluşum bağlamında çok büyük önemi vardır. bugün aslında üçe bölünmüş irak’ta kürt devletinin resmiyet kazanmamasının sebebi, musul-kerkük petrollerinin, kürt devleti ilan edilmesi durumunda denize ulaştırılamayacak olmasıdır. çünkü kürt devleti ilan edilirse, musul-kerkük boru hattından türkiye üzerinden akdeniz’e çıkan petrolün yolu kesilecektir. güneyden basra körfezi üzerinden bu petrolü dünya pazarına ulaştırmak güneydeki, sünni ve şii arap varlığı sebebiyle mümkün değildir. o zaman geriye bir alternatif kalmaktadır; suriye’nin bölünerek, petrolün bu ülke üzerinden akdeniz’e ulaştırılmasıdır. ancak petrolü batıya satabilen bir kürt devleti ayakta kalabilir. büyük kürdistan’ı kurmanın yolu önce suriye’yi bölmek, takiben türkiye’yi bölmekten geçmektedir. akp hükümeti şuan izlediği politikayı, gizli mahfillerde, örneğin tsk’ye, suriye’de kendi arzu ettiği yönde bir rejim değişikliği yapabilirse, bu planın önüne geçileceği, petrolü bölgeye hapsederek ileride kurulacak kürt devletini federasyon veya bir başka şekilde kendine bağlayabileceği hayalleri ile pazarlamaktadır. ancak bu planın, dışişleri bakanı davutoğlu’nun sunduğu gibi yürümeyeceği kesindir. türkiye’nin suriye’ye yapacağı bir askeri müdahaleye kamuoyunun desteği yoktur. bu senaryo türkiye’yi büyük belirsizliklere ve felakete sürükleyecektir. zaten hükümetin geri adım attığı, şimdilik suriye’de bir tampon bölge kurulması yolunu tercih ettiği görülmektedir. suriye’de kurulacak bir tampon bölgenin başımıza neler getirebileceğini anlamak için 1’inci irak harekâtı sonrasında (1991) irak’ın kuzeyinde kurulan “güvenli bölgenin” nasıl sonuçlandığını hatırlamak yeterlidir.

5. kürt devleti senaryosu

5. 1. kuzey irak’taki kürt yönetimi nasıl oluştu?

kuveyt’i işgal ederek uluslararası bir operasyona davet çıkartan saddam hüseyin, 1’inci irak savaşında büyük bir yenilgiye uğradı. savaş sonrasında saddam, kuzeyde yönetime isyan ettirilen kürt grupların üzerine yürüdü. bu harekât sonucu saddam’ın ordularından kaçan yüz binlerce iraklı kürt'ün türkiye sınırına yığılması üzerine, türkiye’nin de isteği ve davetiyle nisan 1991'de kürtler için huzur operasyonu (operation provide comfort for the kurds) başlatılmış ve kürtler, irak’ın kuzeyindeki "güvenli bölge"ye, 36. paralelin kuzeyine taşınmıştır. bu arada barzani ile talabani de bağdat’a giderek saddam’la özerklik görüşmelerine başlamıştır. gelişmelerin olumlu seyretmesi sonucu harekâtın altı ay gibi kısa bir süre devam edeceğini zanneden türkiye, beklemediği bir sürprizle karşılaşmıştır. ingiltere, batılı kuvvetlerin çekilmesiyle birlikte, saddam’ın tekrar kürtlere saldırabileceğini ileri sürmüş ve bölgede kalıcı bir güç oluşturulmasını istemiştir. ingiltere’nin bu teklifi dönemin cumhurbaşkanı turgut özal tarafından kabul edilmiştir. temmuz 1991'de türkiye'ye yerleşen çekiç güç en son ikinci irak harekâtı öncesine kadar görevine devam etmiştir.

bu arada bm’nin irak’ın kuveyt’i işgal etmesiyle birlikte 1990 yılında yayınladığı 661 ve 1991 yılında yayınlanan 687 no’lu kararlara dayanılarak irak’a kapsamlı yaptırımlar uygulanmasına başlanmıştır. bu yaptırımlar çerçevesinde uluslararası ambargo, silâh denetimi ve uçuşa yasak bölge uygulamalarına girişilmiştir. böylece saddam yönetiminin, askeriyle, memuruyla irak’ın kuzeyini terk etmesi sağlanmıştır.

saddam yönetiminin, uygulanan yaptırımlarla sonucu devrilmesi umulurken, aksine, irak’taki yönetim daha da güçlenmiştir. ambargo uygulamasının ters yönde işlediğinin farkına varılmasıyla, bm’ce “akıllı yaptırımlar” uygulanmasına başlanmıştır. bu kapsamda irak’ın sınırlı olarak gıda ve ilaç karşılığı petrol ihraç etmesine izin verilmiştir. 1996 yılında yapılan anlaşma ile uygulamaya giren bu program çerçevesinde, petrol satışından elde edilen yaklaşık yıllık 5,3 milyar dolar gelir, bm kontrolündeki bir hesaba yatırılmış ve bu kaynağın büyük bir kısmı irak halkına yardım olarak dağıtılmıştır.

ilginç olan, yardımların % 59’unun irak hükümeti kontrolünde olan merkezdeki ve güneydeki 15 vilayete, %13’ünün ise bm kontrolünde (çekiç güç) bulunan kuzeydeki kürtlerin hâkim olduğu üç vilayete dağıtılmasıdır. paranın geri kalan kısmı ise savaş hasarlarının tamiri ve program giderlerinin karşılanması için kullanılmıştır. bu arada kuzey irak’tan götürülen çok sayıda peşmerge de abd’de eğitimden geçirilmiştir (“cia peşmergeleri”). bu uygulamadan açıkça anlaşılacağı gibi, kuzey irak’ta, irak hükümetinin otorite kurması engellenirken yine irak’ın parasıyla çekiç güç kontrolünde bu bölgede devletleşme sürecinin başlamasına uygun ortam hazırlanmıştır. maalesef türkiye yahut ankara’ya egemen olan güçler, bölgeye başka güçleri kendi eliyle davet etmiş, böylece kuzey irak’a uluslararası bir statü kazandıran sürece stratejik katkı sunma vahim hatasını kendi eliyle yapmıştır.

“kürtleri saddam'dan koruma” gerekçesiyle bölgeye yerleştirilen çekiç güç, barzani ve talabani’yi abd'ye daha da yaklaştırmıştır. şu an kuzey irak’ta kürtler, kurmayı amaçladıkları devletin alt yapısını oluşturmak amacıyla; parlâmento teşkili ve hükümet kurma, kürdistan bayrağı kullanma, polis teşkilâtının tesisi, istihbarat teşkilâtının oluşturulması, merkez bankasının faaliyete geçirilmesi, gümrük işlemlerinin esasa bağlanması, yer altı kaynaklarının işletilmesi ve anayasa taslağı gibi çalışmaları büyük ölçüde tamamlamış bulunmaktadır. yani bugün karşımızda sadece ilan edilmeyi bekleyen hazır bir kürt devleti vardır.

bu plan çerçevesinde emperyalist odaklar, kuzey irak’taki pkk varlığını desteklemişler, böylece tehdit algılayan türkiye’ye sınır ötesindeki pkk kamplarına operasyon yapma izni verme karşılığında, çekiç gücün bölgede kalmasına türkiye’nin boyun eğmesini sağlamışlardır. yani bir anlamda türkiye’yi bir açmazda bırakarak bu günkü kuzey irak’taki yapının oluşmasına türkiye’nin katkıda bulunmasını sağlamışlardır.

bu noktada tarihten ders almak gerekmektedir. türkiye, suriye’nin kuzeyinde bir tampon bölge kurulmasına önayak olursa, sonuç kuzey irak’takinden hiç de farklı olmayacaktır. suriye nüfusu içinde %6'lık bir orana sahip olduğu tahmin edilen kürt kökenli suriye yurttaşlarının yerleşik oldukları bölgelere bakıldığında, kuzeydoğuda irak sınırına bitişik bölgelerden başlayarak türkiye sınırına paralel bir şekilde kuzey batıda lazkiye'ye (akdeniz) uzanan dar uzun bir kuşak oluşturduğu görülmektedir. suriye’de yaşanan çatışmalar sonucunda nüfus kaymalarıyla türkiye-suriye sınırı arasında tampon bir kürt bölgesi oluşabilir. bu bölgenin, kuzey irak'taki kürtler ile bütünleşmeleri halinde, araplara karşı daha da güçlenen kürtlerin, lazkiye üzerinden denize açılması sağlanarak, bölgenin istikrarını onlarca yıl bozacak bir kürt devletinin kurulması sağlanabilir. bu çerçevede akp hükümetinin suriye kuzeyinde bir tampon bölge kurma fikrinden vazgeçirilmesi gerekmektedir.

5. 2. kürtlerin kaderlerini kendileri belirlememektedir

tarihe bakıldığından, sevr anlaşması’ndaki osmanlı topraklarında bir kürt ve bir ermeni devleti kurma fikrinin arkasında da abd’nin olduğu (wilson prensipleri) görülecektir. abd’nin o dönemdeki amacı, bilinen iki önemli petrol kaynağını, bakü ve musul petrollerini birleştirecek bir hat oluşturmak ve bu bölgelere güçlü bir ülkenin hâkim olmasını engellemekti. zaten abd, lozan anlaşmasını da bu amacı gerçekleşmediği için onaylamamıştır. abd bu niyetinden hiç vazgeçmemiştir. 1’inci irak harekâtı öncesinde, dönemin cumhurbaşkanı özal’a teklif edilen ve kamuoyuna “bir koyup üç alma” olarak yansıtılan düşüncesinin arkasında da bu niyet vardır. hesaba göre türkiye hakkâri, diyarbakır gibi birkaç şehri vererek bir koyacak, karşılığında ise kuzey irak’ı kendisine federasyon olarak bağlayarak üç alacaktı. buna dönemin genelkurmay başkanı istifa ederek izin vermemişti. anlaşıldığı kadarıyla günümüzde akp hükümeti bu fikri kabul etmiş gibi gözükmektedir.

bu konuda ne yazık ki türkiye iyi sinyaller vermemektedir. türkiye’nin, suriye’de yanan ateşin altına sürekli odun atması kendi kürt sorununu federal yapıyla çözmeyi kabul ettiği anlamına gelmektedir. üniter yapıyı devam ettirmek niyetinde olan bir hükümet, suriye’de günümüzde yaşanan olayların benzerinin kendisinde yaşanacağını bilir ve suriye’nin devlet olarak isyancılara verdiği tepkiyi haklı görürdü. bölgede suriye’nin bölünmesinden sonra “ikinci israil” olarak “büyük kürdistan”ın kurulmasının gündeme geleceğini; bununla eş samanlı olarak da, tıpkı irak’ta uygulanan senaryo gibi, türkiye’nin kürt yurttaşlarının bir iç isyana kışkırtılacağı ve ardından nato müdahalesinin geleceğini görmemek, ancak stratejik abd piyonluğu ile mümkündür. bu noktada abd’nin bir dönem cia başkan yardımcılığını yürüten, türkiye’de ise 1980 sonrası cia istasyon şefi olarak görev yapan, aynı zamanda bazı cemaatlerin perde gerisindeki inşacısı ve piri olan graham fuller, “kuzey irak’ta kurulacak muhtemel bir bağımsız kürt devletinin türkiye’ye entegre olacağını, bu entegrasyonun başkentinin ise diyarbakır olacağını” söylemektedir. [30]

başbakan recep tayyip erdoğan’ın da 16 şubat 2004 tarihinde kanal d‘deki “teke tek” programında, yutkuna yutkuna, “ve tabi ben özellikle diyarbakır’a çok farklı bakıyorum, yani diyarbakır istiyorum ki şuanda amerika’nın da düşündüğü büyük ortadoğu projesi var ya genişletilmiş ortadoğu yani bu proje içerisinde diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir” demesi sağlanmıştır. [31]

bdp eşbaşkanı selahattin demirtaş ise, 10 nisan 2012 tarihinde yaptığı açıklamada, "irak bölünürse bağımsız kürdistan devleti oluşacak. suriye’de de özerk kürdistan oluşabilir. iran’da zaten kürdistan eyaleti var. bu durumda iğdır’dan hatay’a, türkiye’nin tüm güney sınırları resmen kürdistan olacak" deme noktasına gelmiştir.

anlaşıldığı kadarıyla akp hükümetinin bir kürt devleti kurulması fikrine sıcak bakması sağlanmıştır. son aylarda türk kamuoyunu meşgul eden yeni anayasa çalışmalarına da bu açıdan bakmak gerekmektedir. mevcut anayasayı değiştirmeden, üniter devlet yapısı ile atatürk’ü bu anayasadan çıkarmadan arzu edilen hedefe ulaşılamayacaktır.

irak kürtleri bu günkü durumlarına kendi güçleriyle gelmemiştir. aynı şeyi pkk’nin bugünkü gücü için de söylemek gerekir. tahmin edileceği üzere, etrafında türkiye, iran, suriye ve irak gibi kendisine karşı devletler varken, kuzey irak’taki 3-3,5 milyonluk bir kürt nüfusun tek başına bir devlet kurması mümkün değildir. kürtler kendi kaderlerini kendileri belirlememişlerdir. onlar kendilerine verilen rolü oynamaktadırlar. bundan sonra da verilecek rolü oynamaktan başka çarelerinin olmamasına zorlanmaktadırlar. onları bu duruma getiren abd olduğuna göre, kaderlerini ve rollerini de abd belirleyecektir. onlara verilen rol, israil’in 50 yıldır yaptığı ortadoğu’yu istikrarsızlaştırarak petrol zenginliğinin emperyalizmin kaynağına akıtma rolünü devam ettirmektir. bütün aklı başında kürt siyasetçilerini bu konuda uyarmayı sürdürmek gerekmektedir.

kürtlerin bu rolü oynamada maalesef motivasyonları çok yüksektir. çünkü hedefte iran, irak, suriye ve türkiye’den koparılacak topraklarla kurulacak “büyük kürdistan” vaadi vardır. akdeniz’e çıkışı olan bu ülke büyük ve zengin olacağı vaat ve umutları (yani kürt halkına refah vaat ediliyor), israil örneğine benzer bir şekilde emperyalist sistem tarafından sınırsız destek ve koruma vaatleriyle de güçlendirilmektedir. oysa, hem verilen her desteğin bir bedeli olacaktır, hem de bölünecek 4 ülkenin en sonunda abd’yi bölgeden kovacağı kesindir. abd, bölgenin kürt halkını uçak ve helikopterlere bindirerek pensilvanya’ya filan taşıyacak değildir. kaldı ki, bu misyonun 50 yıllık sahibi israil halkı artık emperyalizmin maşası olarak kullanılmaktan bıkmış, bu görevi yapmakta ısrarcı olan siyasilerden desteğini kesmeye başlamıştır. israil’in görevini üslenerek onu rahatlatacak ve emperyalizme hizmet edecek taze bir güce ihtiyaç vardır. kürt kardeşlerimiz için “büyük kürdistan” hayalleriyle bu uğursuz hizmete koşulmak yerine, sorunun bölgenin kadim halklarıyla anlaşarak topyekun çözülmesi, en hayırlı ve tek doğru seçenektir.

gelişmelere bu açıdan bakıldığında, ne yazık ki akp hükümetinin kamuoyuna sunduğu, türkiye’nin etrafında kuracağı federasyon-konfederasyon gibi yapılarla büyüme fikrinin hayali olduğu görülecektir. emperyalizm stratejik öneme sahip bu coğrafyada bölgesel bir güç oluşmasını önlemeye var gücüyle çalışacaktır. türkiye’nin kürtlere federal yapı, ana dilde eğitim hakkını vererek kürdistan’ı kendisine bağlama planı orta vadede ülkenin bölünmesiyle sonuçlanacaktır. fakat bu bölünme soğuk savaş sonrası çekoslavakya’nın barışçı bir şekilde bölünmesi gibi de olmayacaktır. kürt kökenli nüfus, türkiye’nin doğusundan çok batısında yaşamaktadır. kurulacak kürdistan’ın yarattığı etkiyle, batıda yaşayan kürt yurttaşlarla, geçmişte ermenilerle yaşanana benzer bir çatışma yaşatılması ihtimali mevcuttur. böylesine acı bir senaryo, emperyalizmin bölgenin tüm halklarını yıllarca sömürmesine zemin hazırlayacaktır. işte akp hükümeti, bilerek veya bilmeyerek bu senaryoya hizmet etmektedir. önümüzdeki dönemde abd’nin kürt devletinin ilan edilmesi konusunda daha aktif çaba göstereceği beklenmelidir.

6. türkiye kuşatılıyor

1 mayıs 2009 tarihinde 60’ıncı hükümetin dışişleri bakanı olarak atanan ahmet davutoğlu’nun ortaya koyduğu “komşularla sıfır sorun” politikası, daha üzerinden üç yıl geçmeden tam bir başarısızlığa uğramış, ne hikmetse ilişkilerimizin iyi olduğu komşumuz kalmamıştır. bu durum türkiye’nin kuşatılması demektir. normalde bir ülke, ticaretinin yarısından çoğunu komşularıyla yapar. türkiye, bu fırsatı soğuk savaş döneminde yaşanan kuşatma nedeniyle kullanamamıştır. komşularının önemli bir kısmı sosyalist bloğa dâhil veya yakın olduğundan veya yunanistan gibi arada batı’nın sürekli kaşıdığı tarihsel sorunlar bulunduğundan, türkiye’nin ticareti gelişememiş, dolayısıyla ekonomisi de büyümemiştir. soğuk savaş sonrası etrafındaki duvarlar yıkılan türkiye, komşularıyla canlanan ticaret sayesinde önemli bir ekonomik ilerleme kaydetmiştir. ancak geldiğimiz noktada tekrar komşularıyla husumet içine girerek büyük ekonomik fırsatlar kaçırmaktadır. krizdeki batı ekonomilerine türkiye’nin satacak pek fazla ürünü yoktur. ancak “renkli devrimler” ve “arap baharları” ile yıpratılan komşularımız türkiye’ye çok önemli fırsatlar sunmaktadır. fakat izlenen yanlış politikalar sonucunda türkiye, bu ekonomik imkânlardan faydalanamayacak hale gelmektedir.

suriye, arkasından iran’ın istikrarsızlaştırılması, rusya’nın güvenliğini tehlikeye attığından, türkiye’nin izlediği emperyalizm yanlısı politikalar bu üç ülkeyi de türkiye’ye hasım edecektir. yine kuzey irak’taki kürt oluşama verdiği destek, hem sünni hem de şiilerin tepkisini alarak irak’ı, türkiye ile karşı karşıya getirecektir. getirmiştir de… meis adasının hemen güneyinde keşfedilen önemli doğalgaz yatakları sebebiyle yunanistan’la, dolayısıyla ab ve abd ile karşı karşıya gelmemiz an meselesidir. abd, yunanistan ve israil’in mart 2012 tarihinde ortaklaşa yaptığı “noble dina” tatbikatın senaryosu bu ihtimal üzerine kurulmuştur.

türkiye’nin bu kuşatılmışlığının devam etmesi beraberinde ekonomik zorlukları da peşinden getirecektir. türkiye’nin komşularına düşmanlaştırılması, ekonomik anlamda sadece sıradan insanları etkilemeyecek, orta ve büyük ölçekli sermaye de bundan olumsuz yönde payını alacaktır. türk milli sermayesi kendi sınırlarına hapsolarak küçülmek zorunda kalacaktır. bu yöndeki gidişatın ilk belirtileri hatay ve gaziantep’te görülmeye başlamıştır. siyasal açıdan çok sıkıntılı bir dönemden geçen türkiye’de, bir de ekonomik zorluklar yaşanmaya başlarsa, bu gidişat akp hükümetinin iktidardan düşmesiyle sonuçlanmasıyla kalmayacak, akp türkiye’yi derin çatışmaların içine bırakıp gidecektir. bugün artık türkiye’nin komşularıyla olan ilişkisini düzeltmek ve ticaretin yeniden önünü açmak için akp’nin hükümetten bir an önce uzaklaştırılması dışında bir çare yoktur. bu durumda yakın zamanda türk sermayesinin politika değiştirerek hükümete verdiği desteği çekerek, yeni bir iktidar arayışına girmesi kaçınılmaz olacaktır.

7. şii/alevi-sünni, laik-dinci, türk-kürt çatışması üzerine kurulan oyun

bütün bu kötü gidişata rağmen akp hükümeti komşularıyla ticareti geliştirmenin yollarını aramak yerine, suudi arabistan ve katar’dan sonra şimdi de çin’e giderek sıcak para arama peşine düşmüştür. daha önceki bölümlerde anlatmaya çalıştığımız dolardan kaçış çerçevesinde körfez ülkeleri merkezli önemli bir arap sermayesi türkiye’ye gelmiştir. akp hükümeti, uzun bir süredir devam eden bu sermaye akışının yarattığı göreceli ekonomik iyileşme ile iktidarını muhafaza edebilmektedir. akp hükümetinin bu para akışını devam ettirebilmesi suudi arabistan, katar, birleşik arap emirlikleri gibi ülkeler ekseninde abd ile ilişkilerini iyi tutmasına bağlıdır. bu ilişkileri kavrayabilmek için türkiye, suudi arabistan ve katar’ın suriye’de rejimi devirme konusunda neden ortak hareket ettiklerini anlamak gerekmektedir. türkiye, suriye’ye demokrasi getirilmesini suudi arabistan ve katarla konuşuyor. dünyanın en çağ dışı, en koyu ve ancak abd askeri gücüne yaslanarak hükümranlıklarını sürdüren diktatörlükleri ile suriye’ye demokrasi getirmek… artı bu masallarla ancak ahmaklar kandırılabilir. biz aziz nesin ustamızın acı serzenişinin tersine, türk halkının ahmak olmadığına inananlardanız.

sumael p. huntington “medeniyetler çatışması” tezinde, medeniyetlerin birbiriyle yaşadığı sürtüşmeler sebebiyle birbirine benzemediklerini, her medeniyetin aynı yolu izleme zorunluluğu olmadığını, her medeniyetin kendi yolunu izlemesi gerektiğini, islam’da demokrasi olmayacağını söylemektedir. yani batı medeniyeti demokrasi olarak devam edecek, diğer medeniyetler, özellikle islam medeniyeti ise kendi yönetim şeklini bulacaktır. aslında huntington, bir iktidarın demokrasi dışında hangi yönetim sistemini seçerse seçsin, içerisinde kaçınılmaz olarak var olan değişik siyasal, sosyal, etnik, dini veya mezhep gruplarının kendi çıkarları doğrultusunda vahşice ezeceğini ve diktatörleşeceğini bilmektedir. buna rağmen emperyalizm bir hile ile tüm islam medeniyetini toptan diktatörlüğe sürüklemek istemektedir. suudi arabistan bu tür bir diktatörlüğün en güzel örneğidir. kral ve ailesi ülkenin tek ve mutlak hâkimidir; onlar dışında hiç kimsenin söz hakkı yoktur. kendilerine karşı oluşabilecek her türlü muhalefeti ezecek ağır tedbirler alınmıştır. bu durum, halkın büyük çoğunluğunda açığa çıkamayan, ama patlamaya hazır bir kızgınlığa dönüşmüştür. abd’nin 2001 yılında afganistan’ı işgal etmesi sonrasında körfez ülkelerinde çıkan karışıklıkta, kuveyt emiri şeyh jaber el ahmed el sabah, suudi arabistan kralı fahd, birleşik arap emirlikleri emiri şeyh zaid bin sultan el nahyan, devrilme korkusuyla ülkelerinden kaçmış, aylarca ülkelerine dönememiştir. bugün suudi arabistan’da bir olay çıkması ihtimaline karşı kral ve sülalesini kaçırmak için 4 adet yolcu uçağı 24 saat göreve hazır beklemektedir. kendi halkından bu kadar korkan bu birkaç aile ne yapmaktadır? petrolden kazandıkları parayı dolara çevirip kasalarına koymaktadır. körfez ülkelerinin rezervlerinde yaklaşık 2,1 trilyon dolar [33] vardır. bu meblağın önemli bir kısmı da abd’de yatırıma dönüşmektedir. yani abd, yeşil kâğıt (dolar) vererek karşılığında bedava petrol alırken, birkaç aile karun gibi yaşamakta, ancak bu zenginlikten halkları faydalanamamaktadır.

şimdi can alıcı soruya geliyoruz. ortadoğu’da “bahar” rüzgârları eserken niçin körfez ülkelerine bir şey olmuyor? körfez ülkelerinin zengin kral ve emirleri dolardan kaçış çerçevesinde kasalarındaki doları ve abd’deki yatırımlarını kurtarmak istemiyorlar mı? ne yazık ki “arap baharı” kapılarında nöbetçi olarak beklemektedir. bu ülkelerdeki rejim değişikliği abd’nin iki dudağı arasındadır. yani krallar, emirler çıkarları uğruna abd tarafından esir alınmıştır. aslında onlar üzerinden halkları esir alınmıştır. dünya petrol rezervinin yaklaşık %20’sine sahip suudi arabistan’ın, petrolü dolar yerine başka bir para birimi üzerinden sattığını düşünün, bu durumda doların dünya rezerv para birimi olma özelliğini koruması mümkün müdür?

şimdi gelelim körfez ülkelerindeki diktatörleri tehdit eden başka bir unsura. iran’daki batı ve emperyalizm karşıtı şiilik ile türkiye’nin atatürkçü demokrasisi, vahabi-selefi temeline dayanan körfez diktatörlüklerinin karşısındaki en büyük tehdittir. eğer antiemperyalist bilinç yayılmaya devam ederse, suudi arabistan, katar, kuveyt ve birleşik arap emirlikleri’ndeki diktatörlerin ayakta kalması mümkün olmayacaktır. onlar devrildiğinde ise abd ayakta kalamayacaktır.

peki, batı emperyalizm “arap baharları” ile ortadoğu’da ne yapmaya çalışmaktadır? demokrasi mi getirmek istemektedir? yapılmaya çalışılan ortadoğu’da devirdiği diktatörlerin yerine vahabi-selefi temelli yeni ve daha acımasız, abd’ye daha bağlı diktatörler getirmektir. bu diktatörlerin ayakta kalabilmesi için ise karşı tarafta bunların can düşmanı başka bir din anlayışı

–şiilik/alevilik ve dünya görüşü olarak laiklik– olmalıdır. yani şii-sünni/alevi, laik-dinci türk-kürt düşmanlığı ekseninde yeni bir denge kurulmaya çalışılmaktadır. bu stratejinin türkiye’ye de dayatıldığının en açık örneğini bir televizyon programına katılan, çanakkale 18 mart üniversitesi rektörü prof. sedat laçiner vermiştir. laçiner, suriye ve irak'taki mezhep çatışmalarına değinirken, "sadece irak'ta değil körfez'de de şiiler var, kuveyt'te de. şimdi bir insanın şii olması hıristiyan olmasından kötü, çünkü hıristiyan nihayetinde ehli kitaptır; üç dinden bir tanesindendir. allah onu selamete de erdirebilir, belki cennete de koyabilir. şii ise sapkınlık var orada, dini bozmaya çalışmak var” [34] demiştir.

türkiye’nin suudi arabistan, katar gibi ülkelerle işbirliğine yönlendirilmesi, ekonominin geleceğinin oralardan gelecek sıcak paralara bağlanması, anlaşılacağı üzere türkiye’nin de bu ülkelerde olduğu gibi kendisinden başkasını yok sayan bir islami görüş ekseninde diktatörlüğe sürüklenmeye çalışıldığını göstermektedir.

8. sonuç ve değerlendirme

dünya’nın geleceğini türkiye’nin kaderi belirleyecektir. iran ve suriye’nin emperyalizm konusundaki pozisyonu bellidir. türkiye’nin bu iki ülkeyle ortak hareket etmesi doğal olarak irak’ı da yanına alacaktır. bu durum çin ve rusya ile de ilişkilerin iyileşmesi anlamına gelecektir. böylesine bir dayanışmanın yarattığı sinerji tüm ortadoğu ve kuzey afrika’yı hatta balkanları etkileyerek emperyalist sermayenin bu bölgede rahatça at oynatmasının önüne geçebilir. “renkli devrimleri”, “arap baharlarını” tam tersine çevirebilecek bu tür gelişmeler, abd’nin bölgemizdeki etkinliğini kırarken emperyalizmin de stratejik bir yenilgiye uğramasına neden olacaktır. atatürk’ün doksan yıl önce başardığını bugün türkiye’nin tekrar yapma şansı vardır. emperyalizm işte bu yüzden türkiye’yi rahat bırakmamaktadır. yeni anayasa çalışmasında atatürk’ün anayasadan çıkarılmak istemesinin sebebi; emperyalizmi yenilgiye uğratan bir örneğin/modelin ortadan kaldırılmaya çalışılmasıdır.

akp’nin türkiye’yi abd ile iyi geçinerek, onun desteğinden yararlanarak bölgesel güç yapacağı hayallerini yayanlar var. emperyalist odaklar, türkiye’nin hiçbir zaman bölgesel güç olmasını istemezler. çünkü türkiye akp gibi bir iktidar altında bile bölgesel bir güç olduğunda, abd denetiminden çıkar. yarın bir de iktidara ulusalcı/milliyetçi bir hükümet gelmesi durumunda, iran, suriye ve rusya ile işbirliği yaparak dünyada genişlemeye başlayan antiemperyalist bloğa en büyük katkıyı yaparak emperyalizme ikinci yenilgiyi tattırabilir. işte bu ihtimal yüzünden emperyalizm, ister iyi geçinin ister düşman olun, türkiye’yi her hâlükârda bölmek istemektedir.

çevremizde ve dünyada yaşanan olayları inceleyerek türkiye’yi bekleyen tehlikeler konusunda yaptığımız analizlerin bir kısmı doğru bir kısmı yanlış olabilir. doğruya ancak, bu tür analizlerle, beyin fırtınalarıyla ve fikir çatışmalarıyla ulaşılabilir. türk halkının düşünmemesi, gerçekleri görmemesi, uyanmaması istenmektedir. benzer analizleri yaparak yöneticilere yol gösterme potansiyeli olan aydınlar, yazarlar, akademisyenler, siyasetçiler ve askerler son 5-6 yıldır yapılan ergenekon-balyoz-andıç gibi tertiplerle içeri atılmakta, dışarıda kalanların üzerinde büyük bir baskı oluşturularak susmaları sağlanmaktadır. dışişleri bakanlığı, genelkurmay başkanlığı gibi devlet bürokrasinin önemli kurumları, siyasete mi karışıyoruz düşüncesi, fişlenme korkusuyla, düşünemez, fikir üretmez olmuştur. böylece devletin kaderini belirleyecek kararlar birkaç kişinin aklına kalmıştır. bu devlet, kaderini birkaç kişinin aklına emanet etmenin bedelini 1’inci dünya savaşı’ndaki enver paşa örneğinde görüleceği üzere çok acı ödemiştir.

türkiye’nin uyanmasını önlenmeyi amaçlayan ergenekon-balyoz-andıç vd tertipleri, abd’ye bağlı bir çetenin yaptığı artık iyice anlaşılmaktadır. bu tertiplerin perde arkasındaki aklın cia, pentagon kurmaylığı olduğu kesindir. birileri türkiye’de iktidarı ele geçirme uğruna emperyalizme hizmet etmektedir.

ortadoğu’da yaşanan gelişmeler islam’ın da kaderini belirleyecektir. bölgedeki cemaatler ya paranın tanrılarına tapmaya devam edecekler veya allah yolunda gitmenin zalime hizmetten ayrılmak olduğunu keşfedecektir."
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

çok merak ettim bu yazıyı nereden buldun da bir saatini okuyarak harcamaya değer buldun.
Kolay okunur bir yazı da değil, yazar pek yazım tekniğinden de çakmıyor belli ki. Hadi denk geldin, biri önerdi vs. neresini ilginç buldun, ne seni çarptı ki, foruma koyayım da insanlar okusun dedin.


said:
dünya’nın geleceğini türkiye’nin kaderi belirleyecektir. iran ve suriye’nin emperyalizm konusundaki pozisyonu bellidir. türkiye’nin bu iki ülkeyle ortak hareket etmesi doğal olarak irak’ı da yanına alacaktır. bu durum çin ve rusya ile de ilişkilerin iyileşmesi anlamına gelecektir



şu sonuç bölümünün ilk paragrafı o kadar çiğ ki, okur okumaz yazıda en ufak bir kıvılcım olmadığını anlıyorsun.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

~ vala bir yazıyı koyarken aha bunlar beğendiğim kısımları, şurası beni benden aldı diye açıklama yapmak, bir de ekstradan kendim koyduğum için savunmam gerekiyor heralde. işine yarayanı al, yaramayanı alma.

adam o kadar hakim ki ortadoğuya, paticik diye bir forumda yerli yersiz bir yazı çıkınca noluyo lan deme ihtiyacı hissediyor.

bana fikir verme bana çay yap amk. yada bilgi ver bilgi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

eldar said:

ben cidden merak etmiştim, sonradan baktım aydınlık gazetesinde yazıyormuş adam oradan tanıştın herhalde. Yoksa ben böyle 300 satır bir yazı koysam uluslararası ilişkiler analizi kimse okumaz diye düşünürüm, cidden merak ettiğim buydu.


~ yok yahu, öyle cep solcusu yada liberali değilim. adam birinin fake i. milliyetçilikle, kemalist kişi bozukluğu arasında ara sıra gidip geliyor. buraya koymamın sebebi, üzerine konuşacak birkaç kişiye denk gelebilirim diye. bazı yazdıkları mantıklı, bazıları naif propaganda. belki daha net analizler de sunulabilir, başarısız bulunuyorsa.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...