Delicatessen Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Geçiyor hayat bir şekilde. Nasıl olsa geçiyor diye önemsediğimiz yok. Halbuki nasıl geçtiği iken önemli olan. Sevgi, arkadaşlık, aile derken sadece oluşumların peşindeyiz. Ama kimsenin ilgilendiği yok, bu oluşumların ne denli gerçek olduğundan. Benim içinse en büyük boşluk sevgi kısmında heralde. Tam bir boşluk. Ne var ne yok. Yarın bitedebilir sonsuza dek süredebilir. Nedense bir o kadar gerçek. Sevgi,sevgi,sevgi deyip tekrarlıyorum sonra durup çok seviyorum diyorum, elim telefona gidiyor, arıyorum ve suskunlukla geçen bir telefon görüşmesi ile sonlanıyor bütün kördüğümüm. Sonra şarkılar, düşünceler ile berbat geçen bir gece. Yapacak bir şey yok, elden gelen bir şey yok. Ya bambaşka bir sevgi ya da sonsuz bir hayalkırıklığı ile mutsuzluk. Gezer oldum yar gezer oldum Kara sevda bu keder oldum Düştüm gurbet ellerine Mecnundan bin beter oldum Ela gözlü nazlı dilber Sana yandım ben yazık oldum Kara sevda bu merhem ne çare Lokman neylesin yürekte yara Haydi turnalar yarime uçun Halim görsünler kara bağlansın Gezer oldum yar gezer oldum Ben bu candan yar geçer oldum Bir ölüm yemiş bir ölüme Ben hergün ölür oldum Aslında sadece daha önceden yazılanları ard arda paylaşasım var. Yetmiyor ama. Sanki konuşamadığım ne varsa yazmak istiyorum. Uzun uzun yazmak hatta. Her duygusuyla düşüncesiyle tasviriyle yazmak. Kağıdım kalemim eksik hep. Ben eksik, hayatım eksik. Hep eksik, her şey eksik. "Bir sevdanın coşkusu ile başlar yaşamak ve sevmek" diye öğretildi bana, bu sözler dinletildi. Bense bu sevdayla yaşıyor muyum bilmiyorum bile. Merak ediyorum bu sefer de acaba yaşamın istediği başka bir şey mi? Yaşamak, hayatın sırrını bulmakla mı olacak ki diye. Peki ya aşk ne bu yaşamda? Başka sözler geliyor bu sefer bu noktada, Sevda kuşun kanadında Ürkütürsen tutamazsın Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın Hayat sırrının suyunu Çeşmelerden bulamazsın Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın. Yara iyi deşiniyor böylece. Artık başlıyor hissizlikte. Ne yara bandı etki ediyor artık ne de üstüne basılan tuz. Her şey anlamını yitiriyor. Kendim bile. Her şeyin anlamsız olduğu bir dünya. Ne kadar yaşanılır ki? Sigaramı yakıp elime kalemi alıyorum. "Bir ben kurtarabilirdim kendimi, o gitti yani ben, kendim gitti. Artık çok geç. Hiçbir şey düşünemezken şimdi bitti diyorum. Ölüm sıcak karşılıyor beni, tek diyebileceğim; Elveda." yazıp son dumanı çekip son nefesimi bekliyorum. Cesaretim eşik değerine gelirken herşey donuyor birden. Kahretsin yine aynı şey. Telefon çalıyor, aynı sessizlik ve sonrasında sabah... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Yalnz Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Vereceğin mesajı biraz daha kapalı tut. Erkeği çıplak bir kadından çok mini etek jartiyerli bir kadın daha çok tahrik eder ;) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Delicatessen Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Forumda hep kapalı konuştum. Fazla edebi olmuş anlatacaklarını daha açık anlat dediler. Bu yazıyı da sonuna kadar açık tuttum. :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Yalnz Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Ben yazımından bahsetmedim ama. Sembolikleştir, kurgula, örnekle. Okuyucu psikolojisini iyi anlamak gerek. Açıkça okuyucuya aktarılan her düşünce okuyucuda antipati yaratır, okuyucu basit ve kendinden bir şeyler bulabileceği, kendisine dayatılmayan mesajları sever. Bu arada ben beğendim ;) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Delicatessen Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 13, 2011 Hee ben kapalı derken sembolik kısmını da almışım demek ki :) Sağ ol, sevindim:) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
KillJoy Mesaj tarihi: Haziran 30, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 30, 2011 ilk paragraf çok iyi.. sonrasını beğenmedim.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Delicatessen Mesaj tarihi: Temmuz 2, 2011 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 2, 2011 Yal-nız-lık. Hah sadece tanrılara mahsus derler. İnsanların hepsi yalnız. Ya da yalnız olanlar insan değil. Onlar kim peki? Tanrı mı? Hele ki ne kadar klişe olsa da kalabalıktaki şu yalnızlık. Az kaldı iddia edeceğim artık. Madem yalnız, madem yalnızım, madem yalnızsın. Sen de ben de o da birer tanrıyız şu anlamsızlığın içinde. En anlamlı da sen ben ve o. Ben cehennemimi yaşıyorum zaten. Belki de alıştım zaten. Cennetimi umut etsem artık ne fayda? Bir ışığım ben. Bir mum gibi. Çevresini aydınlatan ama kendisine hiç faydası olmayan bir ışık. Eridikçe bitmeye yüz tutan bir mumum. Bitiyorum... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
fede Mesaj tarihi: Temmuz 2, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 2, 2011 iyi ama çok klişeler var Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
AthleT Mesaj tarihi: Temmuz 4, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 4, 2011 Bazı tekrarlar çok göz yoruyor. Bir de denildiği gibi klişeler var. Ama tabii ki duyguları kelimelere dökmek yürek işi. Tebrik ederim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Delicatessen Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2011 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2011 Gece'den demiştim ama günün ortasında da yazılmayı istenen kelimelerim varmış demek ki. Her ne kadar kelime deyip kelimelere o kadar güvenmesem de "kelime" diye adlandırıyorum. En azından kendi kelimelerim diye içimi rahatlatıyorum. Ruhun katıldığı bir kelime ne kadar mümkün olur acaba? Benden en çok istenenin ruhumu katmak olduğu bir zamanda. İkimizde karanlık ortasındayız, ikimiz de karanlığa göz yumup karanlıkta görmek için gözlerimizi açıyoruz. Yolumuz belli değilken arayış halindeyiz. Ama belirsiziz. Ne olduğumuz belli değil. Niye bu dünyada var olduğumuz belli değil. Ben özgürlük ararken o kendini ararken ben kendimi kaybediyorum o özgürlüğünü. Kader denilen şey bile nerde başlayıp nerde bitiyor belli değil. Bu halde ruhumu arıyorum üstüne. Kendi ruhumu katmaya çalışıyorum. Hissetmeye... Zor. Bir anlam verirken aynı anda anlamsızlaştırmak çok zor. Basitlik yanındaki o ayrıntı. O karmaşa. Gerçekten zor. Ya ben yetersizim ya veri yetersiz. Anlamasam da uğraşıyorum. Artık labirentin tek çıkışı kaldı. Belki de çıkış bile yok. Bu hücrede kanayıp yok olacağım. Her öğrendiğim bilgiyle lanetlenip daha fazla eksileceğim. Sanki lazım olan bilgi mi onu da bilmiyorum ya neyse. Dayan bakalım adsız ben. Uğraş bakalım. Ya artacaksın ya eksilecek. Hiçbir şey aynı kalmaz diyen de ben değil miyim? Aynı mı kalacaksın bakalım. Bakalım... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Delicatessen Mesaj tarihi: Eylül 5, 2011 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 5, 2011 "Seni daha az sevmeye başlıyorum." dedi Ateş bana. Bense sadece neden diyebildim kırık sesimle. Işığımı kaybediyormuşum. Daha da güneşe çevirmem gerekirken. Hayır derken tam, evet öyle dedi bu sefer. Kendimi esir ettiğimden bahsetti. Hayatımı kolayca onların eline bırakabiliyormuşum, sanki hiç değeri yokmuş gibi. Bir acınacak halde bir zavallıyım heralde. Yöntemler arayan bir zavallı. Kuralların olmadığı yerde kurallar arayan bir zavallı. Durup bekleyen,korkak,esir,kontrolünü bırakacak kadar güçsüz bir zavallı işte. İzlediğim bir filmdeki adam gibi ayna karşısına geçip önce dışımdakilere sonra kendime "canın cehenneme" diyecek kadar da öfkeliyim bir yandan da. Özgür değilsen,yaşama! fısıldanmıştı kulağıma. Özgür de değilken ölmeye cesaret de edemiyorken ee? diyorum, ee? Ne halt edeceğim o zaman? Kaçacak mısın? Nereye kadar gideceksin sanki? Üç sokak sonra yanına gelecekler, neden yaptığını sormak yerine "ne yapıyorsun" diyecekler. Hiçbir haltı anlatamadığın gibi bunu da anlatamayacaksın. Anlamayacaklar... Tutsaklık dört duvar arasında değil ki. Koskaca evrende tutsak kaldınız mı siz hiç? Kendi bedeninizde tutsak kaldınız mı siz hiç? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar