Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Soğuk Yemek


goldbären

Öne çıkan mesajlar

Okuduğu habere tekrar tekrar baktı: "Aşk cinayeti, anaokulu öğretmeni, saplantılı aşığını reddedince çocukların gözü önünde başından vuruldu". İki gün öncenin haberini buldu, karşılaştırdı: "Bekar evinde kanlı eğlence - 19 yaşındaki genç arkadaşını ruhsatsız silahla öldürdü".

Nasıl oluyor da, biri anaokulunda çalışan, öbürü işsiz, iki yoldan geçen adam ruhsatsız silah bu kadar kolay bulabiliyor da, o bulamıyordu? Ona da lazımdı, adaleti için, içinin rahat olması için, eşitlenmek için.

İnternetten araştırmak riskli diye düşündü, kaldı ki google'da ruhsatsız silah diye arama yapacak kadar aptal, hele bu aramadan bir sonuç bekleyecek kadar sığ hiç değildi. Alternatiflerini düşündü. Elbet kirli polisler vardı, tezgah altından silah satan av dükkanları vardı, ancak bunları nereden araştırabilirdi? Şaibeli işlerle ilgili hiç tanıdığı yoktu. Asker emeklisi dayısına gidip tabancasını aşıramazdı, çünkü en son altı yıl önceki bayramda ailesinin zoruyla arayıp hal hatır sormuştu.

Aklına sitedeki uzun binada oturan kadın satıcıları geldi. Zaten sitesini ülke, site yönetimini hükümet bellemiş apartman yöneticisi neferler hep bu durumdan şikayetçiydi, "Şerefsizleri polise şikayet ediyoruz, adamlar çay içip gidiyor" , "Adamlara sopayla saldıralım dedik çakal bize silah çekti", "Cumhurbaşkanına yazdım attıracağım onları!" gibi heyecan verici konuşmaları sık sık duymuştu.

Cesaretini topladı, kararını verdi, "Zaten ne kaybederim ki, depresyonun en dibindeyim, ne kaybederim ki" diyerek üstüne sert gözükecek bir şeyler giyinmeye çalıştı. Siyah takımı olmadığı için kot pantolon altına kundura, üstüne ceket giydi.

Uzun binanın kapısına geldiğinde biraz gerilmemiş değildi. Binanın normal sakinleri girip çıkan yabancıların hepsine müşteri gözüyle bakıyordu. Kapının önünde ayakkabı bağlama numarasıyla içeri girme fırsatı bekledi. Elleri dandik site hipermarketi torbalı bir teyzenin arkasından süzülmek üzere kapıyı tuttu, yavaşça kapatıp dilinin yerine oturmamasını sağladı. Mümkün olduğunca görülmemek istiyordu. Teyzenin asansöre binmesini bekledi, ondan sonra içeri girdi. Ancak teyze çok daha deneyimliydi ve kat düğmelerinin hepsine basmıştı, asansörün inmesi üç dakika sürdü.

Daireyi bilmiyordu ama katı duymuştu, 11. kat. Daha asansör 9. kattayken bile doğru yere geldiğini anlamıştı, yüksek sesle Sezen Aksu'dan sözde romantik bir müzik duyuluyordu.

Asansör katta durdu. Cesaretini toplamak için biraz durdu, asansörün ışığı sönünce kendine geldi ve indi. Zile bastı, "Ne çok uzun ne çok kısa, ne de olsa müşteriyim yahu, rahat ol!" diye kendini telkin etti.

Kapı hızla ama ufak bir aralık olarak açıldı: "Buyur kardeş?"
"Merhaba, bana yardımcı olabilir misiniz acaba, battaniye arıyorum da." Bu sözü, odalarında yalnız konaklayan erkek misafirlere resepsiyondan Battaniye ister misiniz? diye telefon açıp üstü kapalı eskort teklif eden iki-üç yıldızlı basit otellerin birinde duymuştu. Ev sahibi soruyu anlamasa da yabancının çekingen bir müşteri olduğuna kanaat getirdi, "Kapıda kalma kardeş gel içeride konuşalım" diyerek içeri aldı.

İçerisi aynı anda bekar evi, genelev, erkek yurdu, ganyan bayi ve internet kafeyi andırıyordu. sigaradan sararmış perdeler ve duvarlar; etrafta giyisiler ve kirli tabaklar; aşırı şatafatlı, üzerinde sigara yanıkları olan simli çirkin bir kanepe, televizyonda sesi kısılmış hipodrom görüntüsü, itici gri plastik renkli devasa Ozaki markalı kolonlardan gelen kafa çekme müzikleri ve dürüm yemekten beli yağlanmış, patlak renkli gözlü, renkli sigara içen sarışın mutsuz bir kadın, plastik Siesta marka masa ve sandalyeler, muhtelif köşelerde boş Efes bira şişeleri.

Tam bir it yuvasına geldim diye düşündü, biraz daha gerildi. Kanepeye oturması ve "rahatına bakması" söylendi. "Saati 100€ çalışır, her istediğini de yapar." İlk hatasını o zaman yaptı: "Ben başka bir şey arıyorum aslında, bana bi tabanca lazım." Bu cümleyi duyunca sandalyelerden birinde oturan ve o ana kadar onunla ilgilenmeyen ikinci kişi de dönüp baktı: "Ulan it! Bahadır'ın adamı mısın lan! Yavşak!"

İkinci ve son hatasını da o zaman yaptı. "En kötü ihtimalle her şeyin doğrusunu anlatırım, o zaman belki inanırlar" diyerek, silah aramasına sebebiyet veren gazete küpürünü yanında getirmişti: "Alacak verecek davası yüzünden kavga eden şehir eşkiyalarının arasında kalan genç kadın komada yaşam savaşı veriyor" Ceketinin cebine doğru uzanırken "Davranma ulan it!" dendiğini duydu, ancak bir süredir diken üstünde olan kadın satıcıları yeterince heyecan yapmıştı, tek el silah sesi, ufak salonun içinde, ilkokulda yere düşen metal kalem kutusu gibi bir etki yarattı.

Bir eğitimi olmadığı için rastgele ateş eden satıcı, kurbanı ciğerlerinin ortasından, nefes borusundan vurmuştu. Arkadaşına "Giyin oğlum giyin gidiyoruz!" diye bağırırken bir yandan da çığlık atan kadına koşup kabzayla ağzına vurdu.

Ölümçe çok yaklaşmış kimi insanlar, o yakınlık anında nedense alakasız şeyleri dert ettiklerini, tehlike geçtiğinde buna bi anlam veremediklerini ama o an dertlerinin gayet mantıklı geldiğini söylemişlerdir. Kurbanımız da böyle bir ruh halindeydi. Hırıltılarla nefes alıp kanepede yığılırken aklından işine yaramayacak bilgiler geçiyordu. "Hakikaten de silahları varmış! Acaba kaça verirdi? Tam düşündüğüm gibi, adı sanı belirsiz, tasarımı çalıntı çakma bir 9mm tabanca!" Düşünceleri bulanıklaşırken, niye geldiğini ve silaha niye ihtiyacı olduğunu hatırlamaması, belki de onun için daha rahat bir ölüm oldu.

Ertesi gün üçüncü sayfalarda "Kaderin böylesi! eşinin ölümünden bir ay sonra o da şehir magandalarına kurban gitti, şüpheliler aranıyor" yazıyordu. Bir sonraki gün ise cenazesindeki az sayıdaki akrabası, karısının ölümünden bir ay sonra kadın satıcılarına gitmesinin ne kadar iğrenç olduğunu vurgulayıp, kınadılar. İstanbulun güzel mezarlarında yerleri olmadığı için, Altınşehir'de karısının yanına gömüldü.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Okudum hoş olmuş eline sağlık.

Biraz zamanla orantılı olarak mekan değişimlerinde oransızlık olmuş. Çabuk anlatıp hızlı geçmişsin bazı mekanlarda ama çok ayrıntıya yer vermişsin. Ya da tam tersi olmuş bazı yerlerde.

Hikaye de genel olarak güzel, sadece adamın kadın satıcılarındaki sahneyi çok oldu bittiye getirmişsin daha heyecanlı ve patlamalı olabilirdi.


not: asansörlü sahnede daha ağır bi kurgu, kişisel buhran ile perçinlenebilir bu hikayede.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

abi hani lisede falan sınavlarda kompozisyon konusu verilince "hımm şu paragraf sonra şu paragraf, sonra şu, oo oldu galiba" der ilk paragrafı yazınca tıkanırdık ya, aynı hesap. yoksa içimde bi intikam ateşi var, böyle en klişesinden ONE MAN VIGILANTE hikayesi yazmak istiyorum ama kendimi tutuyorum :) çünkü işleniş çok önemli, hatta bazen işleniş konudan daha önemli. yoksa 100 tane standart intikam filmi sayabiliriz, bunların 15 tanesi de 8/10 oy alır. tabi böyle hikayelerde akıllı çözümler falan da bulmak lazım, yoksa öyle "türkişi ekşın dıkşın dıkşın" olunca hikaye stayLa diye title verirler. işte az çok kitap okudum az anlatım bozukluklu cümle falan kurabiliyorum, hevesleniyorum da, ama işte ilk gazın götürdüğü yere kadar. belki de bende ışık yok heheh.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...