Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Mardin'de Düğüne Saldırı


eagle_dnz

Öne çıkan mesajlar

acayip çelişkiler var yalnız olayda.



Saldırıyı gerçekleştirenlerden Abdülkadir Çelebi, şunları söyledi:
"Eski muhtar Hamit Çelebi ile yeni muhtar Cemil Çelebi'nin ailesinden biri, bizim ailemizden bir kıza tecavüz etti. Bunun üzerine biz de o ailedeki kızın, (öldürülen Sevgi Çelebi) bizim ailemize gelin verilmesini istedik. Ancak bu kızı bize vermedikleri gibi gidip düşmanımız olan aileye verdiler. Bu böyle devam eder Nişan evine daha önce gidip bunun bozulmasını istedim. Bozulmaması halinde bunun sonuçlarının çok ağır olacağını söyledim. Ama kabul etmediler. Kaç kişi öldürmüşüz bilmiyorum

Bir diğer zanlı ise ;
"Çocuk, kadın herkesi öldürmenizin nedeni neydi?" sorusuna ise katliam şüphelilerinden birisi şu karşılığı verdi: "Eğer biz çoluk-çocuk herkesi öldürmemiş olsaydık, ortaya çıkan kan davası nedeniyle ilerde bizden birilerini öldürürlerdi. Arazi paylaşımı mı? Ortaya atılan bir diğer iddia da ANKA'nın bilgi veren bir yetkili, katliamda düğün, gelin ve evlilik gibi töre faktöründen çok, köye dönüş projesi çerçevesinde, 20 yıl sonra köye gelen büyük toprak sahiplerinin arazilerinin köy korucuları tarafından kullanılması olduğunu söyledi.




1- Bazı kaynaklar, saldırganların arasında köy korucuları olduğunu söylüyor. Bütün korucular nöbetteyken saldırıyı gerçekleştirenlerin yokluğu nasıl bilinmedi?

2- Doğu ve Güney Doğu'da yapılan düğün, nişan, kına gecesi, sünnet törenlerine silah kullanılırken bu silahlı kişiler kar maskeli halde bu katliamı dışarıda hiç kimseyle karşılaşmadan bu kadar rahat nasıl işlediler?

3- Katliamda ölenler ve yaralılar saldırının olduğu olduğu küçük eve nasıl sığdılar? Herkes namaz mı kılıyordu? Evin dışında kimse yok muydu?

4- Katliam yaptıktan sonra saldırganlar evi terk ediyorlar. Daha sonra tekrar eve dönüp yaşayan var mı yok mu kontrolü yapıp tekrar vatandaşların üzerine ateş açıyorlar. Bu sırada dışarıdan her hangi bir müdahale yok? Ateşe neden ateşle cevap veren olmadı?

5- Katliam yaptıktan sonra saldırganlar evi terk ediyorlar. Saldırganların hangi yöne gittiği biliniyor ama takip eden yok?

6- Köylüler neden nişana katılmadılar? Katılmama sebepleri nedir?

7- Damat tarafı neden 6 kişi geldi? Doğu ve güneydoğu'da aileler düğünlere aşiret olduklarından çok fazla kişiyle katılırken ilginçtir ki damat tarafından sadece 6 kişi katılıyor? Damadın akrabaları neden düğüne katılmadılar?

8- Damat tarafının nişana katılmaması için birileri tarafından uyarımı yapıldı? Nişana kimler damat tarafının katılmamasını istedi?

9- Saldırganlar olaydan hemen sonra yakalandı. Nerede ve nasıl yakalandı? Birileri ihbar mı etti? Ettiyse katliamdan daha önce haberleri var mıydı varsa neden polise yada öldürülen aileye haber verilmedi olay gerçekleşmeden önce?

10- Yakalanan saldırgan Çelebi, ilk sorgusunda, gerekçesini tecavüz olayına dayandırdı. Ama Çelebi diğer ifadesinde de “kendilerine az arazi verildiğini ve haksızlığa uğradığını” iddia ettikleri için katliamı yaptıklarını söyledi. Hangisi gerçek?

güzel tespitler. olayın üstüne düşerlerse bence bütün köyü alırlar içeri. tabi öyle ilgili bi devlet sistem varsa. 1-2 ay sonra unuttururlar olayı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

can dundar dan guzel bi tespit.

Kız meselesi

Mardin katliamının nedeni konusundaki belirsizlik sürüyor, ama Hürriyet’te Saygı Öztürk’ün haberine bakılırsa katliamın kökeninde “kız meselesi” var.
Habere göre baskının elebaşı, sorgusunda katliamın nedenini şöyle açıklamış:
“O kızı gelin istedik. Onlar kanlımıza verdiler.”
* * *
Üzerine söylenecek çok şey var:
Cehalet, töre, gelenek, erkek kültürü, kan davası, korucu sistemi, silahlanma, toprak reformu, nüfus planlaması...
Sayısız melanet bir araya toplaşıp bu trajik sonucu hazırlamışa benziyor.
Hepsini uzun süredir tartışıyoruz; daha da yıllarca tartışacağa benziyoruz. Ama hiçbiri konusunda ciddi bir şey yapmadığımız da ortada...
Bu başlıklar içinde bir tanesinin giderek özel önem taşımaya başladığını düşünüyorum:
“Kız meselesi...”
Liselerde “kız yüzünden” çıkan kavgalardan farklı bir şeyden söz ediyorum.
“Kadın sorunu”, kronik bir çatışma alanı gibi görünse de son yıllarda bu çatışmanın hepten azgınlaştığı gözleniyor.
Bunun nedeni, özellikle son kuşakta, kadınların özgürlük talebinin hepten yükselmesi...
Geleneksel yapıların çökmesi, göç, dışa açılma, eğitim imkânlarının artması, evin ek gelir ihtiyacı ve özellikle de televizyonun “başka hayatlar”ı her evin oturma odasına sokması, kadının asırlık esaret zincirinin parçalamasına yol açtı.
Erkeğin yüzyıllardır oturduğu egemenlik tahtı sallandı.
Erkek, hem küçük yaşta alıp sattığı bir “meta”dan oldu; hem toplumsal koşulların söktüğü tırnaklarıyla, atalarından devraldığı hegemonyasını kaybetti.
“Hayır” diyebilen, tercih kullanabilen, okumak, çalışmak, istediği adamla yaşamak isteyen, olmadığında evden kaçan, canına kıyan ya da dağa çıkan bir kadınla karşılaştı.
Erkek dünyası bunu hazmetmeye hazır değil.
Kadın temalı cinayetlerin artmasının da, o cinayetlere katılanların bunca vahşileşebilmesinin de altında bu hazımsızlığın yattığını düşünüyorum.
Son zamanlardan birkaç örnek verirsek:
Başı kesilerek öldürülen Münevver cinayetinde de, Ergenekon soruşturmasının taşradaki kızların okuması mücadelesini veren örgütlenmelere uzanmasında da, Güneydoğu’da okula gönderilmeyen kızın intiharında da, nihayet Mardin katliamında da ben, “kızların dizginlenme ihtiyacı”nın, temel etken olduğuna inanıyorum.
Tarif ettiğim anlamda bu, aslında bir “erkek sorunu”dur.
* * *
Ne olursa olsun; tarihsel süreç kaçınılmaz bir şekilde işliyor.
Kadının özgürleşme talebini durdurmak mümkün değil.
Lakin geçiş sürecinde erkek tutuculuğunun direnişi giderek vahşileşen bir şekilde sürecektir.
Neyse ki, yenilgiye mahkûm bir direniş bu...
Bize çok çektirecek, çok kan dökecek, ama sonunda mecburen boyun eğecek bir mukavemet...
Bu direniş bitip de erkek, “töre” dediği savaş baltasını toprağa gömdüğünde, harp alanında yen içinde kalmış milyonlarca kırık kol bulacağız;
Yol kenarında kurşunlanmış genç kız bedenleri...
Yatak odalarında saklanmış aile içi tecavüz sırları...
Başlık paraları... Namus cinayetleri... Kuma düzeni...
Kanlı bir hükümranlığın berbat anıları olarak, tarihin çöplüğünü boylayacaklar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

soulberry said:
devleti aklayıp olaydan apayrı bi kenara koymak da, "her" şeyi devletten beklemek de saçma biraz.


haklısın.
ama ben çözümün devlet yolu ile olacağını savunanlardanım .vatandaşına işin doğrusunu devleti gösterebildiği an zaten çoğu şeyin otomatikman çözüleceği kanısındayım .
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Şu iddialar ve söylenen tespit edilen nedenler dışında bu olayın kız meselesi olması bana saçma geliyor.

Neden diye soracak olursak ,

Şu zamana kadar bu tarz olayların olduğunu biliyorduk ama .. insanların sülalesini komple kökünü kurutacak şekilde , kadın çoluk çocuk demeden yapıldığına ilk defa şahit olmuyor muyuz ? Ben mi hatırlamıyorum yoksa.

Tamam orada bu tarz kafa yapısı var , gözü dönüp adam vuruyorlar , vurdular fakat bununda bir nevi bir raconu var oralarda. Bu şekilde karambol insanların taranması gibi birşey en azından kız meselesi ayağına hiçmi hiç uymuyor.

Bu işte bir bit yemiği olduğunu rahatlıkla düşünebilirim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Olayı anlatayım kısaca, bu öldüren tarafdaki ailenin kızına tecavüz ediyor öldürülen tarafdaki aileden biri. Sonra öldüren taraf buna karşılık o zaman bize şu kızı verin diyor yani evlenmek maksadı ile bir nevi berdel. Fakat Öldürülen taraf vermiyor o kızı hatta tutup, öldüren tarafın hasımlarına veriyor.

Bunun üzerine olay patlak veriyor. Yani durum sırf bir kız vermeme durumundan ibaret değil, ortada bir tecavüzde var.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

odiflame said:


böyle andavallarda vali oluyor memlekette. Ondan sonra neden katliamlar yaşanıyor diye sorarız bizde kendi kendimize. Seni yönetmesi, adaleti ve güveni sağlaması gereken adamın kafası çalışmaz ise korucu diye eline silah verdiğin eli bugüne kadar iş tutumamış, hayatı kahvelerde yada 4. karısını odada kovalarken geçen adamın hiç çalışmaz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Mardinli bir arkadaşım var olayın olduğu köye çok yakın bir köyden.Kan davası veya kadın meselesi falan kesinlikle değil diyor kan davalarında öyle yüz saklama falan olmaz öldüren kişi gider teslim olur "şunu şunu öldürdüm der".Ben onun yalancısıyım ama JİTEM ve çevresindeki koruculardan oluşan bir yapı o bölgedeki uyuşturucu ve her türlü kaçakçılık piyasasından daha fazla pay alabilmek için karşıt gruba daldı diyor.Bir dediği daha "karakol 10 dk uzaklıkta güvenlik güçleri 2,5 asaat sonra geldi"

Mantılı gib geldi kan davalarının bile belirli bir düzeni var bu o kriterlere uymuyor.Ancak büyük bir rant kavgası varsa bunlar olabilir
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

şöyle bişey de var, verildi mi bilmem,

http://w9.gazetevatan.com/Sihtan_korkunc_talimat/237360/7/Manset

kürtçe bilen bi er kulak misafiri olmuş,

"Kökleri kurudu ş.......n, 7-8 kişi kaldı. Olan oldu, kimse paniğe kapılmasın. Herkes soğukkanlı olacak. 1 kişi üstüne alsın, diğerleri hiçbir şekilde kabul etmesin. Dışarıda gözcülük yapıldığı, içeri silahlı sadece 1 kişinin girdiği şeklinde hem savcıya, hem de askere ifade verin"

direkt, dümdüz adamın gözü dönmüş.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Can Dündar doğru yerden yaklaşmış bence
Can Dündar said:
Ecevit’in Erdoğan’a vasiyeti neydi?
9 Mayıs Cumartesi 2009


Yine bir mayıs ayıydı. 2003 yılı... Başbakan Erdoğan ve yardımcısı Gül, GATA’ya Ecevit’lere “Geçmiş olsun” ziyaretine gitmişlerdi.
Bülent Ecevit, o görüşmede “köy-kent projesi”nden söz açtı.
2000’de kendisi Başbakan’ken Ordu’nun Mesudiye ilçesinde 9 köy birleştirilerek bir örnek köy kurulmuştu. Köyün altyapısı tamamlanmış, kanalizasyon şebekesi kurulmuş, içme suyu taşınmıştı.
Ürün ve toprak analizleri yapılmış, meyve ağaçları dikilmiş, köylüye hayvan verilmiş, orman ürünleri enstitüsü kurulmuş, ormanlık alan dağ turizmine açılmıştı.
Köyde 210 gün içinde internet kafesi olan bir okul, gezici kütüphane, sağlık ocağı, kültür ve sanat evi, çocuk parkı, spor tesisleri açılmıştı.
Dünya Bankası, projeyi “kırsal kalkınma modeli” olarak dünyaya örnek göstermiş, 900 bin dolar hazırlık kredisi vermiş, 300 milyon dolar da vaat etmişti. 5 yılı geri ödemesiz, düşük faizli bu kredi, 4 milyar dolara kadar çıkabilecekti.
2002 yazında, Van, Düzce, Kastamonu, Niğde, Mersin merkezli 5 bölgede 30 köy-kent için kollar sıvanmıştı. Güneydoğu’nun ilk köy-kenti, Siirt Eruh’ta 18 köyün birleşmesiyle kurulacak ve 7 bin kişiyi barındıracaktı.
Tam bu aşamada hükümet devrildi.
AKP iktidara geldi ve “köy-kent projesi”ni rafa kaldırdı.
Ecevit işte bu konuyu gündeme getiriyor, “Yapmayın, kredisi bile hazır. O parayı kullanın. Destek olun” diyordu.
Erdoğan ilgileneceğine dair söz verdi; ilgilenmedi.
Dünya Bankası’nın verdiği hazırlık kredisinin kullanılmayan kısmını da iade etti.
* * *
O dönem herkes Ecevit’in 1970’lerden beri dilinden düşürmediği köy-kent düşüyle alay ediyordu.
O ise neredeyse “fikri sabit” halinde üsteliyordu.
Genel Başkanlığı devrettiği son DSP kurultayında da benzer bir vasiyet bırakmıştı:
“Toprak reformuna, köylünün kaderinin değiştirilmesine Atatürk’ün de, İnönü’nün de gücü yetmedi. Benim de ömrüm yetmedi. Dilerim siz bu kaderi değiştirebilirsiniz.”
Bugün gözden düşen “köylünün kaderi” ve “toprak reformu” konuları, aslında Türk siyasi hayatını şekillendiren temel sorunlardır.
Savaş sonrası toprak reformu ve kamulaştırma hazırlığından rahatsız olan toprak ağaları, CHP’den ayrılıp Demokrat Parti’yi kurmuşlardı.
Yine CHP’nin toplumsal kalkınma için kurduğu Köy Enstitüleri de köy ağalarının da baskısıyla ve “Kız-erkek bir arada okuyorlar”, “Kızıl komünist yetiştiriyorlar” söylentileri arasında kapatılmıştı.
Köylüler 1950’de enstitüleri kapatan DP’ye oy verdiler.
AKP’yi iktidara taşıyan 2002 seçiminde 4 bin nüfuslu Mesudiye Köykent’ten Ecevit’e kaç oy çıktı biliyor musunuz:
Sadece 3 oy...
* * *
Bölgeden yağan felaket haberinde ayrıntılara saplanıyor, genel resmi gözden kaçırıyoruz.
Türkiye, köylü nüfusu azaltsa da “köylülük”le baş edemedi hâlâ...
Bunun nedenini, kendi karşıtlarına oy veren bilinçsiz yığınlarda, bölgedeki kavmin etnik özelliklerinde, karma eğitimden rahatsız olan babalarda filan aramak yerine, daha derine, bölgenin 100 yıldır kaderine terk edilmesine, feodal baskılarla bile bile toprağa gömülen projelere ya da bugün koruculuk namıyla yürütülen Hamidiye Alayları türünden hatalara bakmalı ve çareyi, kapsamlı kalkınma projelerinde aramalıyız.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...