Buyse Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Doğan grubu medyası tarafından yayınlanması aydın doğan'ın gel etme bak işine de yararız tavrı sanıyorum. tempo said: “10 Şubat 2004 salı günü Etimesgut Jandarma Eğitim ve Spor Tesislerinde (JEST) sohbet..saat 17.15-20.00 arası.. ŞE- arkadaşlar şöyle bir araya gelelim, ne oluyor, ne yapabiliriz, enerjimizi nasıl birleştirebiliriz, bir konuşalım dedim... hepimiz farklı yerlerde aynı şeyleri düşünen insanlarız ama, gücümüzü birleştirmediğimiz için bir sonuç alamıyoruz... öte yandan da bu iktidar yapacağı her şeyi yapıyor.. -Nedir, nasıl bir şey düşünüyorsunuz ŞE- benim düşüncem şu... Birçok dernek var, gazeteciler var, memlekette olup bitene duyarlı insan var... Bunları bir araya getirmek gerekiyor... Mesela siz öncülük etseniz, burada üç kişi bir araya geldi, bu on olur, sonra 20 olur... Derneklere yön verilir... toplumu biraz duyarlılığa sürüklemek lazım.. Valla paşam bu dediğiniz zor. Bu kuruluşları, kişileri bizlerin bir araya getirmesiyle alınacak bir sonuç göremiyoruz biz... Bir de bu iş gazete anlamında yazarlardan çok gazete yönetimlerinin işi... Şimdi biz yazdık, şu gazetede şu kadar yazar, ötekinde bu kadar yazar... Köşelerinde yazarlar, ama sonuç alınabilmesi için gazetenin bir yayın anlayışı olarak buna sahip çıkması lazım.O zaman çoğalır bu iş... Geçmişte de böyle olmuştu... 28 şubat döneminde mesela.. ÜLKENİN BATIŞINI MI SEYREDECEĞİZ, OLMAZ ÖYLE ŞEY’ ŞE- arkadaşlar haklısınız da, ne yapacağız, ülke batıyor, size söyleyeyim... her şey kayıp gidiyor... ne yapacağız, bu batışı hep birlikte izleyecek miyiz? Olamaz böyle bir şey. -o konuda haklısınız. Bizler de yazıyoruz... melesa Kıbrıs, gitti gider.. ŞE- evet Kıbrıs gidiyor... İş onunla da kalmayacak, arkasından Ege gelecek, sonra Güneydoğu'yu tartışılır hale getirecek... Gidiş bu... Ama öte yandan da Anadolu’da bir potansiyel var. Bana gelen tepkilerden, gidince karşılaştığım manzaradan bunu görüyorum... Bunu harekete geçirmenin yollarını bulmak lazım.. -Kıbrıs’ta ne yapılabilir ŞE- şimdi biz Rauf DENKTAŞ'a büyük destek veriyoruz. Adam hakkını yememek lazım kahramanca mücadele ediyor. hem içeriye karşı hem dışarıya karşı... örneğin ben ayda en az 2-3 kez arıyorum kendisini, aman ha sağlam durun diyorum.. - New York’ta bir şeyler oluyor... bu aşamda ne yapmak lazım ŞE- tabii oradaki gelişmeleri izliyoruz. Çıkan sonuca göre bir şey yapmak gerekiyor. Belki yazılı bir metin, belki bir bildiri gerekir, öyle bir şey olabilir.. GAZETECİ: PAŞAM ÖZKÖK İLE KAFANIZDAKİLERİ YAPMAK ZOR -Paşam sizi çok iyi anlıyoruz. Belki bizimle her şeyi bütün açıklığıyla paylaşamayacaksınız ama, şöyle bir gerçek var ortada; sizin bir numara ile sizin kafanızdakileri yapmak çok zor... önce orada bir şey yapmak.. ŞE- öyle mi görüyorsunuz.. - Evet... Bu bir tek bizim görüşümüz değil. inanın buna. Sokakta her yerde insanlar böyle konuşuyor.. ŞE- nasıl konuşuyor - Yani sizin de kulağınıza gelen şeyler... İşte cumhurbaşkanlığı adaylığıyla tavladılar deniyor... Hükümetle anlaştı deniyor.. ‘KUVVET KOMUTANLARI BLOK, AMA ÜSTÜNÜZ OLMAYINCA OLMUYOR’ ŞE- bütün bunlar söyleniyor öyle mi - evet, her yerde... Burada bizim gördüğümüz bir şey var. Siz tamam, bütün kuvvet komutanları tamam, bloksunuz, ama üstünüz olmayınca olmuyor.. ŞE- işte dediğiniz gibi, kuvvet komutanı arkadaşlar bakımından bir sorun yok. Aynı düşünüyoruz... GAZETECİLERE: TSK SİZİN KAFANIZDAKİ ŞEYLERİ DÜŞÜNÜYOR ŞE- Benim sizi çağırdığımdan, şu andaki sohbetimizden öteki arkadaşların haberi var... Türk Silahlı Kuvvetleri sizin kafanızdaki şeyleri düşünüyor. inanın buna... öte yandan şu da var; yüzde 1, yüzde 99'a uymak zorunda. Uyar... Öyledir. O yüzde bir. kalan yüzde 99... uymak zorunda.. DARBE YAPIN DEMİYORUZ AMA ŞÖYLE BİR DURUŞ PAŞAM’ - Zorunda da, öyle olmuyor işte... En tepe böyle olunca, altındakiler ne yaparsa yapsın, işte öyle bir çıkış deniyor... Olmuyor, istenen sonucu vermiyor. Biz yıllardır ülkede olup bitenleri izliyoruz. Bir genelkurmay başkanının değil yüksek sesle görüşünü anlatması, şöyle kaşını çatması yeter. Biz darbe falan yapın demiyoruz ama, şöyle bir duruş paşam... o yok, o kalmadı... o zaman da her şey havada kalıyor... siz bir araya geldiğinizde kendisine bunları söylemiyor musunuz ŞE- söylüyoruz... inanın en açık şekliyle söylüyoruz.. - Söylersiniz de, acaba şöyle açık açık konuşuyor musun ŞE- Konuşuyoruz, söylüyoruz... Bizde tabii bir kıta disiplini terbiyesi vardır. bir arkadaşım anlattı. Tümgenerallikten emekli... bir üstü ile pek çok görev yerinde birlikte olmuş. her seferinde komutan o olduğu için yanında pek konuşmamış... binbaşı olmuş öyle, Albay öyle, General olunca çıkışmış, ya komutanım hiç konuşmadan emekli olacağım' demiş... o hesap, biz artık general olunca ayrıca konuşuruz. Bu aşamadan sonra benim kaybedecek neyim var? O yüzden her şeyi açık açık konuşuyorum.. GAZETECİ’DEN ERUYGUR’A: SİZ KARA KUVVETLERİ KOMUTANI OLURSUNUZ - Olur, olmaz ayrı konu, şöyle bir senaryo düşünüyorum... Şimdi siz de söylediniz kuvvet komutanları blok, 4 kişi... Altında ordu komutanları, orgeneraller, korgeneraller blok, onun altında tümler, tuğlar blok, hepsi bir araya gelse ve dese ki; sizinle olmuyor... İşte Kara Genelkurmay olur, siz Karaya geçersiniz,İzmir'deki Jandarma olur, İstanbul'dakini de artık ne yaparsanız.. ŞE- ya o, siz gidin derse.. - Diyemez... Tümünüzü karşısına nasıl alır ŞE- evet, diyemez, ama...(uzun süre sustu, düşündü... - Siz şimdi yüzde 1 diyorsunuz, yüzde 99'a uyar diyorsunuz ama 4 yılı var. Kadrosunu yapar... Mesela biz fazla tanımıyoruz, İlker BAŞBUĞ nasıl biridir - GAZETECİ: BAŞBUĞ NASIL BİRİDİR? - GENELKURMAY’DA ARTIK, BAŞKA SÖZE GEREK VAR MI? ŞE- o... o karargahta, genelkurmay'da artık... (gülümseyerek) başka bir söze gerek var mı.. -Siz Ağustos'ta emekli oluyor musunuz ŞE- evet, (iç çekerek) benim görev sürem doluyor... Aytaç paşanın da doluyor...bir şeyler yapmamız lazım arkadaşlar... bu medya çok önemli.. - paşam bu konuda sizi anlıyoruz ama, inanın bu iş yazarlardan çok gazete politikalarının işi... Mesela Genel Yayın Yönetmenleriyle de konuşun, patronlarla konuşun.. ŞE- doğru da mesela bu Ertuğrul ÖZKÖK'le ne konuşulur, konuşulur mu - haklınısınız. ‘ÖZKÖK SOYADINDA SAKATLIK VAR’ ESPRİSİ ŞE- (gülerek, özkök soyadını kastederek) soyadlarda bir sakatlık var.. - patronlarla zaman zaman görüştüğünüzü biliyoruz... onlar etkili oluyor, bilesiniz... ŞE- evet, görüşüyoruz, bize gelince başka bir halde oluyorlar... Bir de tabii şaşırıyor insan, mesela o Akşam Grubunun sahibi geldi, adam zavallı bir adam gibi oturuyor... ama yine de onlarla da konuşmak lazım.. - Gazete patronlarının tümü teslim... Sabahınki de öyle. ŞE- evet, ilhan beyle de konuşup, olunla bir konuşmak lazım... Orada da kardeşim adamlar resmen haberleri çarpıtıyorlar. Son Suriye olayı... Gazete haberlerine göre operasyon tamamen Emniyetin işi... Oysa biz yaptık. O Sabahın temsilcisini çağırdım, kardeşim yalan yazıyorsunuz dedim. Yüzlerine söyledim... Ne aşağılık iştir... Bu kadar teslimiyet... Biz bu gidişe tamamen seyirci kalamayız.. ŞE- bir anlamda şöyle bir durum... Bunların Kıbrıs’ın altında kalmasını sağlamak ama, Kıbrıs’ı da kaptırmamak... çok ince bir durum. ŞE- hepimiz elimizi taşın altına sokmamız gerekir... Ne demiş Nazım HİKMET, sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.. DEĞERLENDİRME Söz konusu yazıda ‘ŞE’ ve ‘SE’ olarak tanımlanan şahsın sohbetin yeri, hitap şekli, konuşulan konular, Ağustos’ta emekli olması ve diğer notlardaki söylem ve ‘ŞE’ tanımlamalarıyla gösterdiği uyum dikkate alındığında dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener ERUYGUR; ‘İlhan Bey’in ise Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi İlhan SELÇUK olduğu, Açık kaynaklarda yapılan araştırmada 2004 YAŞ kararları üzerine dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener ERUYGUR ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç YALMAN’ın görev sürelerinin sona erdiği, Görüşmede Mustafa BALBAY ile birlikte bir/birkaç gazeteci daha olduğu değerlendirilmektedir. ERUYGUR: ÜÇ ARKADAŞIMLA BİRLİKTE YÜRÜME KARARI ALDIK “18.2.04... Meclisin karşısında 10.30-12.0 SE- benim bir önerim var, birbirinden bağımsız, bölük pörçük hareketlerler var. Bunları bir araya getirip çoğaltmak lazım diyorum.. İS- Aynen biz de öyle düşünüyoruz. ADD'ler var. Üye sayısı 100 bini üzerinde şube sayısı 503 olmuş... Bunlar Anadolu'da çoban ateşleri gibi duruyor... Ben Aydın'a gittiğimde dönerken bu aklıma geldi.. SE- Biz bir çalışma yaptık. Öteki üç arkadaşımla birlikte konuştuk. Bu kararı aldık. Artık yürüyeceğiz. Kararı aldık. Burada arkadaşımız Plan Prens. Ali her şeyi notc ediyor. Bilgi de verecek... İlk iş olarak 3 Mart Hilafetin Kaldırılışı ve Tevhidi Tedrisat Kanunun yıldönümü. O gün büyük bir toplantı yapılacak. Biz de çağrılı olarak geleceğiz. Öteki arkadaşlarım da gelecek... Konuştuk onlarla da. hani dedim ya yüzde 1 yüzde 99'a uymak zorunda. Biz artık ona bakmıyoruz. Kendimiz yürüyoruz İS- Bizim çalışmamız da şöyle, (çizerek) bir üçgen, en tepesinden teğet olarak yana bir çizgi, ucunda bir diktörtgen. Ortasında bir yuvarlak, çekirdek. Üçgen ADD, dikdörtgen ortak bildiriye imza atacak derneklerin temsilcileri, ortasındaki çekirdek de bildiriyi kaleme alacak olan dar grup... (metin Aliye verildi SE- Mutlaka bir şey yapmak lazım... Zaman geçiyor... İlk iş olarak mart ayında 3 martta bunu yaparken, Denktaş’a da omuz vermek gerekli.. Belki onu da çağırırız, bizler dinleyici bölümünde otururuz.. - Kıbrıs'ta ne oluyor sizce SE- işte orada ne olduğu tam olarak bize de bilgi vermiyorlar - Bir bildirinin söz konusu olacağını söylemiştiniz.. SE- İşte onu biraz yazılıp çizildikten sonra yapmak istiyoruz. Şimdi, komutana, Köşk'e bilgi verildiği onların kabul ettiği söyleniyor. Bizde böyle bir bilgi yok. Yani böyle olduğuna ilişkin bir bilgi yok. Öymen'in konuşmasındaki o bölüm çok önemli.. İS- Tabii burada dengeler çok önemli. AB karşımızda ABD karşımızda, ona göre hareket etmek gerekiyor.. ‘ARTIK BİZ YOLA ÇIKTIK’ SE- Evet onlar karşımızda ama bizim de gücümüz var. Dayandığımız bir güç var. buna inanıyoruz. Bunu harekete geçirmek lazım. Biz kimlerle görüştük, bilgi verelim. Anıl ÇEÇEN, Yıldırım KOÇ, Malatya, İstanbul, Samsun, 9 Eylül Rektörleri. Onlar çok heyecanlı. Malatla falan bir görseniz, bu işi yarına bırakmayalım diyecek kadar heyecanlı. Buna yeni rektörler de katılabilir. Artık bilen bilir, gören görür, biz yola çıktık.. İS- bu Turgay benin canım ciğerim. Yurtsever, buna inanın... Bakın Gürbüz de öyle. İstanbul gibi bir yerde belediye başkanlığı yapıyorsanız, burası bir de yeni imara açılan bir yerse bazı işleri racon keserek yapmanız gerekir. Ama benim sözümden çıkmaz. Şunu yap derim yapar.. SE- tamam, zaten bizim yeni staretjimiz şu: bölücü olmasın, mürteci olmasın yeter. En geniş katılımı böyle sağlarız... Ama adamın da iyice kire, çamura bulaşmamış olması gerekir..Bir şey yapmamız lazım. Bazen gece birden uyanıyorum ve ne yapmak lazım diye hayıflanıyorum..” DEĞERLENDİRME Söz konusu yazıda ‘SE’ olarak belirtilen şahsın görüşmenin yeri, içeriği ve diğer notlarla benzerliği dikkate alındığında (E) Org. Mehmet Şener ERUYGUR olduğu, ‘İS’ olarak belirtilen şahsın ise Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi İlhan SELÇUK olduğu, incelemenin geneli dikkate alındığında ise ‘Turgay’ isimli şahsın Park Holding Yönetim Kurulu Başkanı ‘Turgay CİNER’, ‘Gürbüz’ isimli şahsın ise ‘Gürbüz ÇAPAN’ olduğu değerlendirilmiştir . Açık kaynaklarda yapılan araştırmada, 03 Mart 2004 tarihinde Atatürkçü Düşünce Derneğinin Ankara Ticaret Odasında ‘Hilafet’in İlgası ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 80.yılı ile günümüz Türkiye’si’ konulu panele Hava Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve bazı üst düzey askeri yetkililerin katıldığı görülmüştür. ZAMAN OLARAK NEDİR? AYLAR, HAFTALAR, GÜNLER? “10, 17, 18 Şubat akşamları.. - Bu tür yöntemlerle bir sonuç alınamaz. Buna inanıyoruz. Her şey tamam. Artık gizleyen, saklayan da kalmadı. Bizimkiler her şeyin en az yüzde 70'inin karşı tarafça bilindiği gerçeğinden hareket ediyorlar - Biz inanın endişeli değiliz. rahatladık.. - Zaman olarak nedir?? Aylar, haftalar, günler.. - Saat saat durum... Artık çok netleşmiş görünüyor... Yapılması gereken belli..” DEĞERLENDİRME Söz konusu yazıda yıl belirtilmediğinden dolayı diğer notlar göz önüne alındığında görüşmenin 2004 yılında yapıldığı ve bu nedenle söz konusu tarihin ’10-17-18 Şubat 2004’ olduğu değerlendirilmiştir ‘AMASYA TAMİMİ GİBİ KESİN BİR BAŞLANGIÇ’ YAPILACAK “25.2.0 çarşamb - Levent ve Kürşat abi ile görüşme... Heyecanlılar. Ciddi bir kararı almış olmanın rahatlığı içindeler - Atacağımız adım çok önemli. Bunu bir anlamda Amaysa tamimi gibi düşünün. O kadar kesin bir başlangıç... Ama aynı gün Denktaş’ın da olması ciddi bir durum. Denktaş’ın öne geçmemesi gerekiyor MB- öyle diyorsunuz ama, Denktaş zaten gündemde o öne geçer.. - Biz asıl bu toplantının öne çıkmasını istiyoruz DEĞERLENDİRME Söz konusu yazıda yıl belirtilmediğinden dolayı takvim üzerinde yapılan incelemede 25 Şubat’ın 2004 yılında Çarşamba gününe rast geldiği ve bu nedenle söz konusu görüşmenin “25 Şubat 2004” tarihinde yapıldığı, Açık kaynaklarda yapılan araştırmada Amasya Tamiminin ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan ilk kuruluş belgesi olduğu, 22 Haziran 1919’da tüm mülki amir ve askeri komutanlara telgrafla ulaştırıldığı görülmüştür. Ayrıca açık kaynaklarda ve incelemenin genelinden ‘Levent’ isimli şahsın belirtilen tarihte Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Levent ERSÖZ…‘Kürşat’ isimli şahsın ise Levent ERSÖZ ile beraber çalışan bir askeri personel olduğu değerlendirilmiştir.
fizban Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 şimdi, iki ihtimal var, bu günlükler gerçek değilse; kimin uydurması ? yeşil kanadın uydurmasıysa, ve delil olarak kulanılmayıp sadece piyasaya veriyorsa, çok normal. yok eğer aydın doğan ın uydurmasıysa, o da buysenin dediği bağlamda normal. her iki durumda da bunların hakında dava açılmayacağını biliyoruz. bu günlükler gerçekse; bunu sızdıran savcı suç işlemiş alenen. ve evet, soruşturma açılmalı, dava açılmalı kendisi hakkında. açılmayacağına eminiz fakat. daha da ötesinde, bilgisayarından bu veriler alınırken avukatına bir kopyası verilmemişse, bunlar delil de sayılmaz. fakat bunlar gerçekten gerçekse, vay halimize.
Sparkcaster Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 1 senelik diyaloglar bunlar, ve gayet normal şeyler? birlik oluşturmalıyız diyor hükümetin yaptıklarına. hatta memnun oldum askerlerin boş boş oturmayıp memleketin haline kafa yorduklarını öğrendiğime
Llama Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 normal şeyler olsa bu diyaloglar içerde olmazlardı herhalde.. bence bu tür diyaloglar olmalı evette genelkurmay başkanlıgına çok kızıyorum ben koca generalleri yediler bitirdittiler bu adamlara
Sam Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 çünkü askerin görevi memleketin haline kafa yormak? neyse patladı bunlar çok şükür, böyle tezgahlar açığa çıktıkça daha medeni bir ülke olacağız.
Slat Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Bende yanlış bir şey göremedim konuşulanlarda?
Sam Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 "birleşin, genelkurmay başkanını indirin, bizim politik emellerimize destek çıkın" deniyor komutana, komutan da hayhaylıyor. bunda yanlış birşey göremeyen varsa pes.
Llama Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Sam said: çünkü askerin görevi memleketin haline kafa yormak? neyse patladı bunlar çok şükür, böyle tezgahlar açığa çıktıkça daha medeni bir ülke olacağız. planlar olabilir değerlendirile bilir günün zamanın şartlarına göre
ZaugnaKhaldun Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 @llama Bu anlayış da süper, şimdi paşanın teki çıkıp akp'yi indirip bolca kelle uçursa hem sağdan hem soldan, "değerlendirilmesi gerekiyordu" deriz.
Llama Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 abi olay sadece darbemi ben genel dedim planları değerlendirmeleri tartışmaya açılır edilir.. bu adamlar planlar kagıtlar üzerine iş yapar boşunamı general olmuşlar işleri bu streteji geliştircekler konuşacaklar nabız yoklıcaklar paylaşıcaklar bilmemne yapıcaklar
ZaugnaKhaldun Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Ordunun siyaset hakkında strateji geliştirmesi? Görev tanımında var mı böyle bir şey ya.
ZaugnaKhaldun Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Hadi geliştirdi diyelim, bunu gazetecilerle falan yapması? p.s: günlüklerin gerçek olduğu varsayımından bütün mesajlarım.
Slat Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Yok yok içinde "d" harfi geçen bi kelime kullanırlarsa darbe hazırlığı oluyor.. Üstün iktidarla el ele ülkenin ağzına sıçsa bile sesini çıkarmayacaksın, uysal koyun olacaksın.. Hem askere mi kalmış insanları, medyayı örgütlemek.. Vatan sevgisiyle yanıp tutuşan iktidarımız ve medyamız ne güne duruyor?
Llama Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 medyadan hiç bi zaman cacık olmaz bu ülkede yaa nerde para onlar orda
pekaziz Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Metinlerde yanlış bir şey yok. Az buçuk ülke ve millet sevgisi olan adam Hilmi Özkök ve Tayyip Erdoğan'ın tepesinde bulunmasını hazmedemez ve bu tarz konuşmalar yapar. Birisi askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde "müzik notası mı lan bu durduk yere verelim" derken, öteki "ABD ile ilişkilerimiz şiir gibi, milli egemenliğin devri geçti" saçmalıklarını dillendiriyordu. Kaldı ki bu paşalarımız (Tolon, Eruygur vs.) kafalarına darbe planını koysalardı muhakkak yapabilirlerdi. Üç temel komutanlık ellerinde, Hilmi Paşa'nın engelleyebilmesi söz konusu değildi. Böyle olduğu içindir ki Şener Eruygur emekli olduktan sonra ADD'nin başına geçmiş, bizim soytarıların sabah akşam ruhuna dua okuduğu demokrasinin sınırları içinde kalmıştır, keza Hurşit Tolon da aynı şekilde kitle örgütlerinde görev almıştır. Buradan sormak lazım şimdi: 1) Bu günlükleri basına sızdıran F tipi polisin kimden emir aldığı, yasaları sallamadığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın kontrolü dışında faaliyet yürttükleri sözlü ve yazılı olarak kanıtlanmışken bu tarz yazılara dört elle savunmak ve demokrasi salyaları akıtmak nasıl bir budalalıktır? Fethullah'tan ve ABD'den gelen bir gram demokrasi var mıdır dünyada? 2) Madem ki Hilmi Özkök bu ve darbe günlükleri denen oluşumlardan haberdardı, neden başbakana ve cumhurbaşkanına bildirmedi? Ne var derim ne yok diyerek kanunsuz davrandığını bilmiyor mu? 3) Ülkeyi savunmak ne zamandan beri suç oldu? Anayasa Mahkemesi kararıyla "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olduğu saptanan AKP'ye karşı mücadele yürütmek hangi yasaya göre suçtur? Oturun düşünün az bunları.
Horizon Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Geçmişte yapılan darbelerle ülkenin nasıl savunulduğunu gördük.
pekaziz Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 12 Mart ve 12 Eylül'ü yapan adamları otur da öğren o zaman. Bugünkülerle ne kadar zıt olduklarını ve mücadele ettiklerini anlarsın belki.
Horizon Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Darbeyi kimin yaptığı değil getirdiği sonuçlar önemlidir , sende bunu oturup öğren bir zahmet. Sen bu ülkede seçimle tek başına iktidar olmuş bir partinin farklı yöntemlerle alaşağı edilmesi durumunda toplum içinde huzurun artacağınımı sanıyorsun ? Benim gibi düşünmeyen yönetemez mantığı , hadi oradan.
Sparkcaster Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 TSK iç hizmet kanunu Madde 35 - Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır. buda gençliğe hitabeden gelsin. iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Horizon Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Milleti potansiyel düşman ve tehlike olarak gören devletimizin çarpık yapısı malesef. Devlet millet için mi millet devlet için mi var acaba. Nesneyi koruyan , milleti korumayan bir anlayış. Şu zamana kadar öyle oldu.
Sparkcaster Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 Mesaj tarihi: Mart 17, 2009 gençliğe hitabeyi okuyunca "iktidar memleketin ağzına sıçsın, şu kadar oy aldıysa ses çıkartmayın ama" diye bir şey anlamıyorum sori
Öne çıkan mesajlar