Laurelin Mesaj tarihi: Mart 3, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 3, 2009 bende babami 14 yasinda kaybettim ve kizin tepkisini cok rahat anliyabiliyorum ancak baris geyigini anliyamiyorum surekli baris kardeslik diyen PKK lilar sivilleri futarsizca oldurende PKK lilar hadi askeri karistirmiyorum, bunun bir savas oldugunu ve iki taraftada kayip olucagini anliycak olgunluktayim, bugun biz 15 oldurduk onlar 3 oldurdu toto su oynamiyorum medya gibi terorist eylemlerle amacina ulasmaya calisani ve bu eylemleri destekliyenleri lanetlerim ben pesindende soverim ozellikle sanatci gecinen insanlarin, evrensel olmasi gereken insanlarin teror gibi asagilik bir mucadele yontemini desteklemesi duzebilicegi en son noktadir teroristte secmem, teroru bugun teror uzmani gecinen pek cok kisiden daha iyi biliyorum, iyi terorist kotu terorist olmaz, teror sadece silahli eylemlede yapilmaz bugun ulusalci kesim fasizm tehlikesi cok cok daha gercekci ve buyuk iken bile seriat korkusunu bir teror unsuru olarak kullanip oy topluyor kizin incinmis olmasi ve dedigi bir kisimlar cok dogru ancak armutu bize elma diye kakalamaya calismasi son derece duygusal ve basit ahmet kaya yi sevmiyorum ve gozumde bir degeri yok ne sanatci olarak ne insan olarak ama bir kisiyi sevmedigini belirtmenin tek yolu ona hakaret edip asagilamak veya sovmek olmamali hele hele bahsi gecen kisi artik bu dunyada degil ise Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Red Mesaj tarihi: Mart 3, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 3, 2009 herkesin babası taşta olsa babasıdır.ne olursa olsun korur destek çıkar. bir seri katil sabah 4-5 cocuk kesip aksam kendi kızını saçını okyaşıp masal okuyabilir.bu mumkunatı olmayan birşey değil. ahmet kayanın düşünceleri belli.destekleiği şeyler belli.iyi bir baba olması,kendi cocugunu sevmesi, iyi bir insan oldugunu ve kötü düşünceleri desteklemediğini göstermiyo malesef yani kızın babasını savunması ne kadar normalse.bizlerin babasına hakaret etmemiz o kadar normal :) ha bide şarkılarını çok severim.10 numara.hakkını yemem asla ama işte ibrahim tatlıses gibi.onunda şarkılarını çok severim.ama karakter ortada Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mohi Mesaj tarihi: Mart 3, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 3, 2009 iyi de kızda madem 21 yaşına gelmiş biraz gerçekleri görsün artık, babasının ne mal olduğunu ve kimlerle işbirliği yaptığını anlasın. babası dahi olsa, ortada bir ülkenin geleceğiyle oynanma durumu var. 3-5 kişiyi öldüren bir piskopattan çok öte yani olay. ama tabii ona enjekte edilen ideolojiye göre, babası bir kahraman. dolayısıyla bu yazdıklarımızın hiç bir anlamı yok Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
raw power Mesaj tarihi: Mart 5, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 5, 2009 Siyaset Meydanı'nı izliyorum,gerçekten çok ilginç şeyler var Ahmet Kaya hakkında.Mesela adam programında 'kendimi Kemalizmin,Cumhuriyetin,Laikliğin bekçilerinden biri olarak görüyorum' diyor. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Buyse Mesaj tarihi: Mart 5, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 5, 2009 efsane bi siyaset meydanı oluyor. 1995 te kanal d de yaptığı programından parçalar gösterdiler, aynalar belgeselinde kendisini anlattığı parçalar. youtube da bi video dan değil şunları izleyip yargılamak lazım ahmet kayayı. "beni tarihle yargıla!" ayrıca "benim en çok üzüleceğim şey öldükten sonra insanların benim bu ülkeyi sevmediğimi iddia etmeleridir. ben bu ülkeyi edirneden ardahana çok sevdim" dedi gözleri yaşlı.. biz de seni sevdik be abi. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
bLackcha0s Mesaj tarihi: Mart 5, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 5, 2009 Siyaset meydanı süper bi program oluyor bu gece kaçırmayın an itibariyle MGD ödül törenini gösteriyor. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Buyse Mesaj tarihi: Mart 5, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 5, 2009 az sonra serdar ortaç reha muhtar çıkacak ben de ana avrat sövecem alt komşu gelmese bari Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Horizon Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Hakatten çok güzel programdı. Oradaki birçok kişi gibi ben de gözyaşlarımı tutamadım. Özellikle "öldükten sonra arkamdan sakın bu vatanı sevmediler demesinler" lafından sonra. Bir insanın bir anda bölücülük yapılarak nasıl linç edildğini , Ahmet Kayanın karısının söylediği gibi özellikle kendine sanatçı ve gazeteci diyen insanlar tarafından bunun olması çok acı. Burada bölücülük kelimesini açıyorum ; bir insan kürtçe şarkı yapıcam albümümde bunu da söyleyeceğim demesi üzerine linç edilmesi , işte o linç edenlerin ırkçılık ve bölücülük yapmasıdır. Ben çok merak ediyorum ogün orada bu linçe katkı yapan katılan ve başlatan insanlar hangi yüzle kürt türk kardeştir deyip , özgürlükten veya demokrasiden bahsediyorlar ? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Slat Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Hay osurayım Ahmet Kaya'nın vatan sevgisine ya.. Göz yaşlarını tutamamışmış bi de.. Boş laflara karnım tok.. Ahmet Kaya vatan hainidir, karısının ve kendisinin öyle olmadığını idda etmesi gerçeklik ifade etmez, halk tarafından tanınan bir vatan haini tabiki public olarak vatan haini olduğunu kabul etmeyecektir, bu kesinlikle kanıt olamaz.. Ahmet Kaya vatan hainidir nokta. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 - Sen şimdi bizim misafirimizsin. Rahat ol. Yani kendini öyle sıkıntıya sokma. İstediğin birşey varsa... - Ben ülkemi severim. Annem de Türk'tü. - Biraz daha yüksek sesle konuşabilir misin? - Bir hizmet imkánım olursa yaparım. Onun dışında bana bir şey söylemeyin. Hizmet gerekirse yaparım. - Sorulara cevap verirsen, hizmet yapmış olursun. Yüzünü gözünü silelim eğer rahatsız oluyorsan. - Türkiye'ye dönünce hizmet edeceğim. Fırsat verirseniz, hizmet ederim. Bunları, halkın içinde konuşuyorum. Başka bir şey de konuşmam. Bir hizmet imkánım varsa, ben inanıyorum vardır, daha üst düzeydekilere de bildirirsek, ben hizmeti seve seve ederim. Ben hizmet edeceğim. Çok iyi edeceğim. - Şimdi bak kaydediyoruz, senin şeylerini. - Yayınlayın. İşkence etmediniz, benim içimden geliyor. Ama ben gerçekten söylüyorum. Türkiye'yi seviyorum. Ve Türk halkını da seviyorum. Onlar için iyi hizmet edeceğime inanıyorum. Fırsat verilirse yaparım. - Şimdi fırsat verilecek de. İstediklerin ne? - Kendinizi yormayın, böyle şeylere gerek yok. - Yok zaten, bir emniyet tedbiri. - Pek sevindiğim bir nokta var. Eğer dikkat edilirse aslında konuşulacak bir konu bu. Ama içime öyle doğuyor ki. Gerçekten iyi hizmetler yapacağıma inanıyorum. tekrar tekrar okuyorum şu diyaloğu, ve ağlıyorum. ne kadar sevecen bi adammış meğerse, büyük haksızlık etmişiz kendisine. iyi ki idam etmedik, iyi ki o hala yaşıyor. Türkiye'ye büyük hizmetleri dokunacak onun. Yersen... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Kirve Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Slat said: Hay osurayım Ahmet Kaya'nın vatan sevgisine ya.. Göz yaşlarını tutamamışmış bi de.. Boş laflara karnım tok.. Ahmet Kaya vatan hainidir, karısının ve kendisinin öyle olmadığını idda etmesi gerçeklik ifade etmez, halk tarafından tanınan bir vatan haini tabiki public olarak vatan haini olduğunu kabul etmeyecektir, bu kesinlikle kanıt olamaz.. Ahmet Kaya vatan hainidir nokta. VATAN HAİNİ "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. (28.7.962) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Jadelith Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Slat said: Hay osurayım Ahmet Kaya'nın vatan sevgisine ya.. Göz yaşlarını tutamamışmış bi de.. Boş laflara karnım tok.. Ahmet Kaya vatan hainidir, karısının ve kendisinin öyle olmadığını idda etmesi gerçeklik ifade etmez, halk tarafından tanınan bir vatan haini tabiki public olarak vatan haini olduğunu kabul etmeyecektir, bu kesinlikle kanıt olamaz.. Ahmet Kaya vatan hainidir nokta. ne kadar basitmiş birilerine vatan haini demek. ok slat vatan hainidir nokta. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Jadelith Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 sg-1 said: tekrar tekrar okuyorum şu diyaloğu, ve ağlıyorum. ne kadar sevecen bi adammış meğerse, büyük haksızlık etmişiz kendisine. iyi ki idam etmedik, iyi ki o hala yaşıyor. Türkiye'ye büyük hizmetleri dokunacak onun. Yersen... ölenlerle dalga geçmek büyük eğlence galiba senin için? terbiyeye davet ediyoruz sizi Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Theridone Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 slat vatan hainiymiş nokta mmmmm Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Horizon Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Bu konuda zaten kendini sadece osurarak ifade edebilen insanlara laf anlatabilme gibi bir amacımız yok. Onlar bırakın dalga geçsinler ya da hakaret etsinler. Önemli değil. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Slat Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Kirve said: VATAN HAİNİ "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. (28.7.962) Ahmet Kaya ile Nazım Hikmet'i bir tutmak? Saçmalamayalım lütfen.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Theridone Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 tüyü de dikti. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Jadelith Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 o dönemlerde ülkenin yaşadığı bazı iç sorunlar sebebiyle ülkeden kaçmak zorunda kalmış bir şair. yurtdışında ölmüş, gömülmüştür. eet hiç alakası yokmuş ahmet kaya ile nazım hikmetin Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
GEd Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Slat said: Ahmet Kaya ile Nazım Hikmet'i bir tutmak? Saçmalamayalım lütfen.. 30 yıl önce Nazım Hikmet vatanını seviyor deseydin paticikte ne olurdu acaba. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Slat Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Düz mantık hayatta her zaman işe yaramıyor farkındasın değili mi Jadelith? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Slat Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 GEd said: Slat said: Ahmet Kaya ile Nazım Hikmet'i bir tutmak? Saçmalamayalım lütfen.. 30 yıl önce Nazım Hikmet vatanını seviyor deseydin paticikte ne olurdu acaba. Evet belki gene aynı tepki olurdu ama bu gene Ahmet Kaya'nın Nazım Hikmet gibi bir insan olmasına kanıt değil.. Hmm aynı tepkiler geliyor demek ki Kaya=Hikmet böyle bir mantık yok yapmayın.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
fenris Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 said: "ya ben niye oldum arkadas? madem bu isler boyleydi ve boyle olacakti, apo'yu ozledim demek, apo icin cilginca eylemler yapmak normal olacakti, apo buyuk bir lidermis gibi onore edilecekti de beni niye oldurttunuz o daglarda?" diyorlardir belki de. annelerinin boyle dedigini biliyorum cunku ama henuz olulerle konusamadim. güzel yazmış. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Jadelith Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Slat said: Düz mantık hayatta her zaman işe yaramıyor farkındasın değili mi Jadelith? yok, eşitler demiyorum zaten. ahmet ama gençlikten sonraki hayat hikayeleri nerdeyse birebir tutuyor. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Horizon Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Ahmet Kayanın ardından söylenenler CAN DÜNDAR - Olmasaydı Sonumuz Böyle Ahmet Kaya öldü. Serdar Ortaç ve hezeyan korosu marşına gönül rahatlığıyla devam edebilir. Ahmet Kaya'nın Paris'te öldüğü haberini aldığımda Kudüs'te, onun kliplerindekine benzer bir manzaranın orta yerindeydim. Göğsüm daraldı, yüreğim kanadı birden; onun en güzel türküsünü, "Olmasaydı sonumuz böyle'yi söylemek geçti içimden, bağıra çağıra... Ardından öfke bastırdı. "Kürtçe kaset yapacağım" dedigi için linç edildiği o magazin gecesini anımsadım: Serdar Ortaç'ın "Bu vatan bizim" firsatçılığıyla sahneye firlayıp başlattğı milliyetçi hezeyan eşliğinde marş söyleyen fanatik koroyu düşündüm. O koro Malatya'da 7 kişiyle 35 metrekare bir evde büyümenin ne demek olduğunu bilir miydi ki? O "kıro"larla hiç tanışmış mıydı? 15 yaşında ilk kez denizi gördüğü kente daha bavullarını indirirken "Bakın kırolar geldi" sataşmasına muhatap olmanın yarattığı tahribattan haberdar mıydı? O "kiro"larla hiç tanışmış mıydı? Gündelik hayatlarında bir dilsiz gibi yaşayanların bağlamalarını niye "at teper gibi" öfkeyle, hırsla, hınçla çaldıklarını, türkülerinde niye hep acilardan, isyanlardan söz ettiklerini bir an olsun düşünmüş müydü? "Saçlarına yıldız düşmüş" anaları, "tabancasını helada unutan," gençliğini mahpusta tüketen, dağa çıkan, silaha sarılan oğulları, kızları bilir miydi? Ahmet Kaya o tarumar kuşağın sesiydi. * * * Aynalar belgeselinin çekimlerinden bir sahne gözümün önünden gitmiyor.İstanbul'a ilk geldiği yıllarda yaya olarak eve döndüğü bir gece bir düğün salonunun önünden geçerken içeri dalışını anlatmıştı.. İçerde hiç tanımadığı insanlar bağıra çağıra göbek atıyorlardı. Kendisi beş parasız, işsiz, aç ve sefildi. "Attım kendimi insanların ortasına..." demişti, "Nasıl oynuyorum biliyor musun... Göbekler atıyorum, düz dönüyorum, ters dönüyorum...." Devam edememiş, gözyaşına boğulmuştu.Pek az adam çözebilmişti bu sahnede neyin gözyaşartıcı olduğunu... O, içimizdeki arabesk damarı bulup çıkaran adamdı. * * * Türkiye solu "başka bir tür üst yapı" kurabilmek için epey ugraşmış, ancak 12 Eylül bozgunundan sonra eski sloganlarını onun arabesk yüklü nağmelerinde bulunca dört elle sarilmişti. Herkes susarken konuşacak kadar cesur, 1985'teki ilk albümüne, -devrimci şarkıları "dengelemek" için- bir de Mehmet Akif şiiri koyacak kadar korkaktı. Ütopyaların çürümüşlüğünden örgütsüzlüğün yalnızlığına, yenilmişligin çaresizliginden umudun diriligine kadar herşey vardi türkülerinde... Yorgun, yigit, yilgin, ürkek, delikanli, tutarsiz, serseri, öfkeli, kanli canli, deli dolu, kisacasi benzersizdi. Ne sağa ne sola yaranabildi; ama hem sağda hem solda dinlendi. Kendisine "Biz burdayız gitmeyiz / ülkemizi bekleriz" diye sataşanlara yazdığı şarkıda şöyle diyordu: "Dövülmüşüm, sövülmüşüm, kovulmuşum ben/ S.ktir çekilmişim yani/ kendi öz yurdumdan çeker giderim" Çekip gitti, ama ayrılığa yüreği dayanmadı. * * * O fanatik hezeyan korosu, zerrece iplemediği marşlar söyleye söyleye, sürgünde bir muhalifler mezarlığı kurdu sonunda... Lakin bilmeliyiz ki; o mezarlıkta Nazım Hikmet'ten Yılmaz Güney'e ve Ahmet Kaya'ya kadar öz yurdundan kovulanlar için kazılan her mezar, bu ülkeyi biraz daha kurutup çölleştiriyor. Çünkü oradaki her mezar taşı, buradaki hoşgörüsüzlüğün alameti... Gurbete sürülenler, uzağa gömülenler, ancak bu ülke farklı seslere tahammülü öğrenince dönebilecekler. Nasıl Nazım'ın şiirleri afişlerdeyse bugün, nasıl Yılmaz Güney filmleri perdelerdeyse, hiç kuşkusuz Ahmet'in söylemek istediği türküler de dillerde olacak çok yakında. O zamana kadar Serdar Ortaç ve korosunu dinleyecek bu vatan. O koroyu alkışlayanlardansanız, yakınıp durmayın o zaman!.. ZÜLFÜ LİVANELİ - Sazın teli koptu Ölüm acıdır. Vadesiz ölüm daha da acıdır. Gurbette vadesiz ölüm ise bunların en acısıdır. Ne yazık ki Ahmet Kaya böyle acı bir ölümle noktaladı yaşamını. Sazının teli Paris'te koptu. 1986 yılında Etiler'deki Pan stüdyoda çalışıyordum. "Güneş Topla Benim İçin" albümünü kaydediyorduk. Bir genç ziyaretime geldi. Tanışmak istiyor ve benimle ilgili çok hoş şeyler söylüyordu. Ahmet Kaya'yı ilk kez o stüdyoda tanıdım. Kısa bir süre sonra ünü çok arttı ve milyonlarca kişi tarafından dinlenir oldu. Yıllar sonra televizyonda program yapmaya başladığında ilk konuğu olmam için ısrar etmişti. Bir kez de orada görmüştüm. *** Ahmet Kaya'nın başını derde sokan ödül gecesini televizyonda izlemiştim. Şöyle diyordu: "Yeni kasetimde Kürtçe bir türküye yer veriyorum. Bir de Kürtçe klip çekeceğim. Bunu Türkiye'de gösterecek insanların olduğuna inanıyorum. Eğer göstermezlerse Türk halkı onlardan hesap sorar!" Aslında bu sözlerde yadırganacak bir şey yoktu. Yasalara göre Kürtçe konuşmak, türkü söylemek serbestti; İbrahim Tatlıses'in aralarında olduğu birçok sanatçı gibi Ahmet Kaya da bu hakkını kullanmak istiyordu. Ne var ki o günlerin aşırı duyarlı atmosferi içinde sözleri yuhalandı, tavan başına yıkıldı ve Paris'teki ölümüne uzanan süreç başlatıldı. *** Kaya'nın öldüğü bu günlerde Danıştay Kürtçe konuşmanın suç olmadığına karar verdi. Hükümet TRT'de Kürtçe yayın yapmayı planlıyor. Mesut Yılmaz gibi parti başkanları bu yayını destekliyor. Ahmet Kaya'nın, ödül gecesindeki sözlerini bu atmosferde yorumlarsanız, karşınıza bambaşka bir tablo çıkar. Ama ne yapalım ki heyecanlı ve duygusal patlamalara sahne olan bir ülkeyiz biz. Ne söylediğiniz değil, ne zaman, nerede ve kime karşı söylediğiniz önemli! Ahmet Kaya da yanlış zamanda, yanlış yerde bulunmanın kurbanı oldu. Aslında sanatçıların, politikacılar gibi her sözü ölçüp biçerek, sonuçlarını tahmin ederek konuşması beklenmemeli. "Ozan dili çevik olur!" özdeyişini yaratan halk, sanatçıların iç fırtınalarını hesaba kattığı için böyle söylemiş. Şimdi artık her şey için çok geç. Ahnmet Kaya'nın sazının teli Paris'te koptu. Ve ne yazık ki kopan tel bir daha onarılamıyor. ALİ KIRCA - Penceresiz Kalmak Ahmet Kaya'nın iri gövdesiyle tezat oluştururcasına dudaklarından dökülen hüzünlü nameleri önce varoşları esir aldı. Hayatın acımasız yükü altında ezilen çaresiz milyonların ve hayata tutunamayanların ortak senfonisi gibiydi ilk şarkıları.. Ahmet Kaya'nın iri gövdesiyle tezat oluştururcasına dudaklarından dökülen hüzünlü nameleri önce varoşları esir aldı. Hayatın acımasız yükü altında ezilen çaresiz milyonların ve hayatatutunamayanların ortak senfonisi gibiydi ilk şarkıları.. "Penceresiz kaldım anne/uçurtmam tellere takıldı/hani benim gençliğim nerde..." Dinleyenin boğazına yumruk gibi oturan o kederli ses, sonra varoşların sınırlarını aştı. Nerede çocukluğunu arayan, gençliğini yaşayamayan varsa; nerede aşk acılarının ve yalnızlıkların kuşatmasında savrulan varsa, o sesle buluştu... Dinleyenler arasında ağlayanlar çoktu.. İlk başlarda yalnızca bir isimdi Ahmet Kaya.. Ne bir fotoğrafını, ne tek kare görüntüsünü gören yoktu. Bir şehir efsanesi gibiydi.. Sonra ete kemiğe büründü.. O görüntüyle birlikte siyasal kimliği de öne çıkmaya başladı.. Kürt hareketiyle özdeşleşir görünmesi ise çok daha sonradır.. İşte o yıllarla birlikte, hüzünlü şarkıların ciğerini dağladığı milyonlarca insanın yolları ayrıştı. Türkiye, kanlı bir trajedinin içinden geçiyordu.. Herkesin aynı "saf"ta durmasının çok zor olduğu yıllar... Ahmet Kaya'yı sevenler bir yanda, öfkelenenler öte yanda.. Buna karşın, Ahmet Kaya yine de popüler televizyon kanallarının gözdesiydi... Çağrılmadığı televizyon programı yok gibiydi... Çünkü, O'nun çıktığı "show"lar iş yapıyordu.. Ondan nefret edenler bile, Ahmet Kaya'nın milyonlarca seveni olduğunu biliyor ve bu kitlenin ilgisinden sonuna dek yararlanmaya çalışıyordu.. Klipleri her kanalda defalarca gösteriliyordu... Gece alemleri, "saza niye gelmedin" diye sallanıyordu.. Öteki Türkiye'de de, beriki Türkiye'de de o vardı.. Ancak.. Bir gün, bir tören gecesi, yollar iyice ayrıldı... O gece ve sonrasında, hoşa gitmeyen sözleri ve tavrıyla o artık "lanetli" adamdı.. Ekranlar kapandı... Ya "öteki Türkiye"de?.. *** Burada, Ahmet Kaya yazısına ara veriyor ve yıllar önceki bir yazımızdan bazı satırları bu köşeye taşıyoruz.. Yazının başlığı "Bir acı tebessüm.." *** Vakit akşamdır. Takvimlerin 24 Eylül'ü gösterdiği bir güz akşamı. Türkiye'nin her yanında insanların gözleri ekranlara takılıdır. Haberler, hüzünle kazınır beyazcama. Hüzün, ekranlardan yüreklere taşınır. Altyazılar bütün kanallarda kanayan bir nehir gibi akar, akar: 'Zeki Müren öldü, Sanat Güneşi söndü.' Vakit akşamdır. Yer Diyarbakır. Kahvehaneyi dolduran Diyarbakırlılar da bütün Türkiye'yle birlikte kanayan bir nehir gibi akan altyazıları izlerler gözleriyle: 'Zeki Müren öldü, Sanat Güneşi söndü.' İşte tam o sırada bir acı tebessüm dokunur dudaklara. Sessizliği bozan gönül kırığı bir serzeniş: 'Tuzu kuru olanlar Zeki Mü- ren'e ağlar...' Hepsi hepsi 6 kelimeden oluşan alçak sesli bu serzenişi, televizyonlara yönelik hayli acımasız eleştiriler izler: 'Diyarbakır Cezaevinde olanların hiç mi önemi yok?' Zeki Müren'in, Türkiye'yle tam da kavuşurken ayrıldığı o hicran gecesinde, hemen hemen aynı saatlerde, Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde yerlerde cesetler yatmaktadır. Ölenlerin kimlikleri, suçları, neden orada oldukları önemli mi? Önemli olan Adalet Bakanı'nın cezaevinde inceleme yaptıktan sonra söyledikleridir: 'Benim bizzat müşahede ettiğim, genelgeyi bir kenara iterek keyfi uygulamalarını devam ettiren cezaevi yöneticilerinin bu hareketleri, müfettişlerimiz tarafından da tespit edilmiştir ve kendileri şu anda görevden uzaklaştırılmıştır.' Onlar görevden uzaklaştırılmıştır, ama 10 tutuklu da artık yaşamamaktadır. Kimlikleri, suçları ne olursa olsun can güvenlikleri Türkiye Cumhuriyeti devletine emanet edilmiş 10 tutuklu. Ve ekranlarda Zeki Müren: 'Bir tatlı tebessüm, bin vuslata bedeldir.' 'Sevda, hasret ve hicran' şarkılarının adamı, bir güz akşamında ülkesiyle vedalaşırken ciğerinizi yakan acı. Diyarbakır kahvehanelerine aynı yakıcılıkta ulaşamaz. Ekranları, ölümü dimdik ve boyun eğmeden karşılayan koca çınarın hüznü kaplarken, ülkemin bir başka köşesinde sorulan gönül kırığı soru da büsbütün haksız sayılamaz. 'Diyarbakır Cezaevinde olanların hiç mi önemi yok?' Yıllar yılı bu ülkede, 'vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü' nutukları atıldı. Korkuldu, bölünmekten. Ne var ki, bölünme korkuları, coğrafyaya ve toprağa indirgendi. Kartal kanatlarıyla kaplanıp korundu atlas haritaları. Kim bölebilir, kim ayırabilirdi ki? Kimin gücü yeter, kim cesaret ederdi? Nafile korkuların gölgesinde heder oldu en güzel hayatlar. Ama bir başka korkuyu, hem de gerçek bir korkuyu umursayan olmadı. Doğuda yaşanan acıyı batıda duymazsanız, batıda yürek yakan kederleri doğuda acı saymazsanız, işte o zaman korkun ayrılıklardan. Bir coğrafyayı dolduran insanları ortak acılar, ortak sevinçler ve ortak kıvançlardan başka ne birleştirebilir ki? Ve Zeki Müren'den ötede daha nasıl bir zenginlik bulabiliriz ki? Herkes aşık olur, herkes aşk acısı çeker, herkes hasretlere düşer, herkesin gönlü hicranla dolar ve herkesin içinde, gün gelir sevda bahçelerinin çiçekleri solarken, şarkılardan daha ötede ne buluşturur ki bizi? 24 Eylül akşamı, Diyarbakır kahvehanesindeki 'bir acı tebessüm' dokundu bize. Zeki Müren, 'Bir tatlı gülümseyiş, bin kavuşmaya bedeldir' diyordu şarkısında. O acı gülümseyiş, kaç ayrılığa bedeldir acep? *** O yazı, Zeki Müren'in ölümünden sonra yazılmıştı.. Bu yazı, Ahmet Kaya'nın ölümünden sonra yazılıyor.. Ölüm acısı, her yerde aynı "şiddet"le duyuluyor mu? Bir zamanlar programlarında ve müzik kanallarında "reyting"i yüksek adamı tepe tepe kullananlar susuyor.. Şarkılardan eser yok... Son yıllarında kendi dışındaki rüzgarlara teslim olup oradan oraya savrulan; kendi hatalarının kuşatmasında kalbi yorulan adam ölünce... İyi-kötü söylenecek tek sözcük dahi yok muydu? Meydan, "çanak anten fırsatçıları"na mı bırakılacaktı?.. Çoğumuzun belki de haklı olarak öfkelendiği o adamı bu ülkede halâ seven onca insanın, kendi ülkelerinin kanallarında, iki-üç şarkısını dahi dinlemeye hakları yok muydu? Penceresiz kalmadı mı aradaki duvarlar? Pencereler kapanmadı mı? AHMET ALTAN - Bir Şarkı Söylerdim Kırk yaşını daha yeni aşmıştı ve "içkisini bile sevmediği" bir diyarda hoşlanmadığı bir hayat kurmaya mahkum edilmişti. "Evimi özledim" diyordu, "balkonumda bacağı kırık mangalımı yakıp dostlarımla rakı içmeyi özledim." Ama ona evine dönmek yasaktı. "Kürtçe şarkı söylemek istiyorum." demişti çünkü. Sonra o dönüş yolunu biraz daha kesecek duraklarda aramıştı sevgiyi, öfkeyle aramıştı. Biraz daha güçlü, biraz daha kendine güvenen bir toplumun çocuğu olsaydı, onun o sert konuşmalarında, yumruğunu havaya kaldırarak söylediği şarkılarda açıkça hissedilen o çocuksu yalnızlığı ve kızgınlığı o toplum görür ve onu yeniden koynuna alırdı. "Ben öldüğümde" diye başlayan cümleleri hepimiz duymuşuzdur, dinler geçeriz, böyle cümleler ancak onu söyleyen öldüğünde bir mana kazanır çünkü. Geçen akşam Ahmet Kaya'nın o asi yüzü televizyonun ekranında belirdiğinde, "ben öldüğümde" diyordu, "kimse arkamdan memleketini sevmiyordu demesin, ben bu memleketi Ardahan'dan Edirne'ye kadar severim." Ölmüş bir adam konuşuyordu karşımda. "Ben öldüğümde..." "Ben öldüğümde kimse memleketini sevmiyordu demesin." Öldüğü günün akşamında hiç büyümeyen şişman ve öfkeli çocuk yüzüyle karşıma çıkan adamın şarkılarını dinleyen milyonlarca insana vasiyeti bu acıklı cümleydi, "memleketimi sevmediğimi söylemeyin." Bu memleketin şarkılarını söyleyen bir insan niye arkasından "memleketini sevmiyordu" deneceğinden kuşkulanıyordu ki... Bir gece mikrofonu alıp "Ben Kürtçe şarkı söyleyeceğim" demiş, bu masum cümle yüzünden "hain" ilan edilip sürgüne yollanmış, hakaretlere uğramış ve genç yaşında ölmüştü. Onu ölüme götüren yolun ilk taşı o cümleyle konmuştu. "Kürtçe şarkı söyleyeceğim." Kürtçe bile bilmiyordu ama öfkeliydi, çocuksuydu, hesapsızdı. Besteler yapmayı, şarkılar söylemeyi, içmeyi, dostlarıyla sohbet etmeyi, çocuklara tanınan sevimli bir özgürlüğün içinde aldırmazca konuşmayı seviyordu, "ben berbere gitmem, giden de hoşlanmam" bile diyebiliyordu. Sanatla uğraşanların çoğu gibi kocaman bir çocuktu işte ve bu ülkede yaşayan çoğu insan gibi çocukluğundan ve gençliğinden yaralar taşıyordu içinde, onu zaman zaman bütün topluma meydan okumaya kadar götüren acılı yaralar. Coşmuş, "Kürtçe şarkı söyleyeceğim" demişti. Bunu söyledi diye onu sürgünlere yolladık. "Yağmurlarını bile tanımadığı" şehirlerin sokaklarında yapayalnız dolaşmaya mahkum ettik. Tanıdığı bir yüzle karşılaşmadığı, bildik bir kokuyu duymadığı yabancı sokaklarda dolaştı. Aylarca yalnızlığının içinde savrulup durdu. Şarkılarını sevenlerin sevgisine alışmıştı, sevgisiz kaldı. O sevgiyi aradı. Her seferinde biraz daha öfkelenip her seferinde onu sevdiği topraklardan biraz daha kopartan konuşmalar yaptı. İnsanlar onun coşkulu bir şarkıcı olduğunu unutmuş, sanki bir politik lidermiş gibi söylediği her kelimenin altını çizerek ona başka bir kimlik giydirmeye koyulmuşlardı. "Kürtçe şarkı söyleyeceğim" cümlesiyle başlayan macera gittikçe daha keskin bir hale gelmişti. Yüzlerce şarkı yazmış, söylemiş, milyonlarca insan tarafından dinlenmiş, bu ülkenin insanlarına sesiyle acılar ve sevinçler bağışlamış biri "Kürtçe şarkı söylemek" istediği için "hain" olmuştu, yaptığı her harekette, söylediği her sözde, attığı her adımda onun "hainliğini" kanıtlayan yeni izler bulmak için peşine düşmüşlerdi. O, geri dönüşü olmayan bir yola itildiğini görüyor, öfkesinden o yolda daha hızlı koşuyordu. Her seferinde biraz daha hızlı, biraz daha hızlı. Her seferinde doğduğu topraklardan biraz daha kopartıldığını hissederek. Her seferinde biraz daha yaralı ve biraz daha yalnız. Öfkeli konuşmalar ve şarkıların ardından yağmurları bile yabancı sokaklarda yaşanan hüzünlü yürüyüşler geliyordu. Evini özlüyordu. Memleketini özlüyordu. Özlediği yerlere dönemeyeceğini anlıyordu. Acıyla anlıyordu bunu. Kırk yaşını daha yeni aşmıştı ve "içkisini bile sevmediği" bir diyarda hoşlanmadığı bir hayat kurmaya mahkum edilmişti. "Evimi özledim" diyordu, "balkonumda bacağı kırık mangalımı yakıp dostlarımlarakı içmeyi özledim." Ama ona evine dönmek yasaktı. "Kürtçe şarkı söylemek istiyorum" demişti çünkü. Sonra o dönüş yolunu biraz daha kesecek duraklarda aramıştı sevgiyi, öfkeyle aramıştı. Biraz daha güçlü, biraz daha kendine güvenen bir toplumun çocuğu olsaydı, onun o sert konuşmalarında, yumruğunu havaya kaldırarak söylediği şarkılarda açıkça hissedilen o çocuksu yalnızlığı ve kızgınlığı o toplum görür ve onu yeniden koynuna alırdı. Ama onun içinde doğduğu toplum o kadar güvenli ve güçlü değildi. Kelimelerden ve şarkılardan korkan insanların yaşadığı topraklarda doğmuştu. O insanlara şarkılar, acılar, sevinçler bağışlamıştı ama o insanlar şimdi onu affetmiyordu. O, "Kürtçe şarkı söyleyeceğim" demişti. Ve, sürgünlere gönderilmişti. Ülkesinin yöneticileri onu hain ilan ederken, o da kendisini bir zamanlar sevmiş olanların, dinleyicilerinin, dostlarının, toprakdaşlarının ihanetine uğradığını düşünüyordu herhalde. Gidip politik toplantılara katılıyordu. Yumruğunu havaya kaldırarak şarkılar söylüyordu. Her sözüyle dönüş yolunu biraz daha kestiği halde, öfkesine sahip olamıyordu. O bir şarkıcıydı. Çocuksuydu. Öfkeliydi. Yaralıydı. Ve, hayatının son döneminde yağmurlarını tanımadığı şehirlerde yalnızdı. Dilini bilmediği bir şehirde, karısının ve kızının kolları arasında öldü. Çabucak öldü. Bir çocuk gibi öldü. Daha önce sürgünde ölenler gibi yalnızlığıyla parçalanarak öldü. Tanımadığı bir ülkenin topraklarına gömüldü. Kürtçe bir şarkı söylemek istediğini söylediği için terkedilmiş olarak öldü. Kürtçe bile bilmiyordu. Artık bacağı kırık mangalını yakamayacak, dostlarıyla rakı içemeyecek, doğduğu toprakları bir daha göremeyecek. Bir daha şarkı söyleyemeyecek. Onun Kürtçe şarkı söylemesi gibi bir tehlike kalmadı. Ah keşke şarkı söyleyebilseydim. Kürtçe bir şarkı söylerdim onun için. Yalnızlık üzerine bir şarkı, ölüm üzerine bir şarkı. "Şarkı söyleyen çocukları sevin" diye bir şarkı. "Ben öldüğümde kimse memleketimi sevmediğimi söylemesin" diye vasiyet eden birini anlatan bir şarkı. Kürtçe bir şarkı söylerdim onun için. Eğer şarkı söylemeyi bilseydim. O şarkı söylemeyi biliyordu. Ama benim söyleyemediğim şarkıyı o da söyleyemedi. Yağmurlarını tanımadığı bir şehirde yalnız, öfkeli ve mahzun öldü. Söylenmeyen ve söylenmeyi bekleyen bir şarkı kaldı. Belki bir gün, o şarkı söylendiğinde, belki o da bizi affeder... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Kirve Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 6, 2009 Slat, Her ne kadar hikayeleri benziyor olsa da, benim Nazım Hikmet ile Ahmet Kaya'yı bir tutmak gibi bir iddaam olmadı. Ben sadece, "xxx vatan hainidir, nokta." yaklaşımına Nazım Hikmet çok güzel bir cevap vermiş, onu aktarmak istedim. Benim fikirlerime odaklanmak yerine Nazım Hikmet'in söylediklerine odaklanmanı tavsiye ederim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar