Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

19 Ocak 2007'de ne olmuştu?


ZaugnaKhaldun

Öne çıkan mesajlar

|Joker| said:
Birisi ulus yaratmak için, diğeri aynı ulusu bölmek için kullanıldı.


Ulusu bölmek için mi kullanıldı yoksa fırsattan istifade eden çıkarcı çevreler tarafından öyle mi lanse edildi ? Orda insanlar birlik olduklarını göstermek için "hepimiz ermeniyiz" diye pankart açtılar.

Ulusu bölmek isteyenler bu ülkede insanlara suikast düzenleyenler, bu suikastları unutanlar ve unutturanlar, sorgulamayanlardır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

mani said:
|Joker| said:
Birisi ulus yaratmak için, diğeri aynı ulusu bölmek için kullanıldı.


Ulusu bölmek için mi kullanıldı yoksa fırsattan istifade eden çıkarcı çevreler tarafından öyle mi lanse edildi ? Orda insanlar birlik olduklarını göstermek için "hepimiz ermeniyiz" diye pankart açtılar.


Tamam abi, ne desem "fırsattan istifade etmek isteyen çıkarcı çevreler"e bağlanacak. O yüzden gereksiz uzayacak muhabbet. Ne mutlu Türk'üm diyene sözü asla Hepimiz Ermeniyiz ile bağdaşmayacak benim gözümde, herkesin bakış açısı farklı olabilir, kimse sizinle aynı yönde düşünmek zorunda değil. Ama Ne mutlu Türk'üm diyene sözü yeni kurulmuş bi milletin birbirinden farklı olmadığını vurgulayan bir söz. O dönemde herkesi kapsayan bir söz, Hepimiz Ermeniyiz' kaç kişilik? Onunla diğerini bir tutmak mantıksız biraz.

Sonuçta Hrant Dink öldürüldü, üzüldük, sorunlar böyle çözülemez, daha da karmaşıklaşır hepimiz biliyoruz. Keşke gerçekler ama gerçek olan gerçekler ortaya çıksa.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

zaten "ne mutlu türküm diyene" sözünü "hepimiz ermeniyiz" le kıyasladığım yok. "hepimiz ermeniyiz" lafının ardında yatan gerçek Hrant Dink i sahiplenmek, ona yapılan saldırının kendilerine yapılmış olduğunu göstermektir. Ve son derece haklıydı insanlar.

ama birisi kalkıp hayır bunu diyemezler onlar türkler nasıl oluyorda "hepimiz ermeniyiz" diyorlar derse bende diyorum ki;

Atatürk'ün "Ne mutlu türküm diyene" sözündeki anlam işte bu noktada devreye giriyor. İnsanlar Türk olmaktan gurur duyabilir. Ama bu aynı zamanda bir Ermeni bir Rum yada bir Alman içinde geçerli. Onlarda ermeni olmaktan gurur duyabilir ve duymalıda. Senin türk olduğundan şüphe duymadığın hatta emin olduğun bir arkadaşın yada tanıdığın kalkıp ben ermeniyim diyebilir. Bu kimsenin gücüne gitmemeli. Çünkü bu bizleri bağlayan bir karar değil. Kişinin kendi kararı kendi hissayatı. Yani ne olursa olsun insanlar bunu gerçek anlamda ermeni olduklarını hissettikleri için bile diyorsa kimsenin laf etmeye hakkı yok.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Valla askere gitmiş yahudi bir arkadaşım var, gayet ben Türk'üm, hiçbir zaman İsrail'li olmayacağım, ben burada doğdum, burada yaşıyorum, bu topraklarda askerliğimi yaptım diyor. İnsanlara ulus mantığını ailelerinden verebilmeyi başarabilirseniz, kimsenin ben ermeniyime ben hristiyanıma ben yahudiyime gerek duymadığını göreceksiniz. Bu ülkede her zaman bir bölücü hareket var 1938'den beri. Sürekli ortaya çıkarılıyor, yarın apo öldüğünde hepimiz kürdüz mü olacak? Hadi apo ekstrem bir örnek rörörö başlarsınız, Ahmet Türk diyim. Ve ya Türkiye musevi derneği başlanı öldüğünde hepimiz musevi mi olacağız. Hepimiz Türküz, bunun altında da dinimiz ırkımız dilimiz yaşar. Üst kimlik her zaman Türk olmaktır. Bunu kabul edemezseniz bölünürüz ki şu anda da sürekli bu bölünme pompalanıyor.

Bir ülkenin başbakanı televizyonlarda Kürtçe konuşurken alt yazı olarak Türkçe veriliyor, nerenin başbakanısın derler adama. Herkes istediğini söyler, yaşar, düşünür. Ama ulus kimliğini ortadan kaldırırsan, bu ülkeyi bölersin. Bunlar hassas dengeler. Kürtçe yayın koyarsan 30 tane azınlık çıkar benim niye dilimde yayın yok der. Amerika'da televizyonlarda kaç azınlık dilinde yayın var? Herkesin bahçesinde Amerikan bayrağı var, adamların her şeyine küfür ederiz laf ederiz ama Barack Obama seçilince rakibi, o benim başkanımdır artık diyor, Clintonla seçim için kapışırken şimdi Obama Clinton'u nereye bakan yapsam diye düşünüyor. Adamlar birlik oldu mu dünya gelse yıkılmaz, biz de Türk kimliğimizi yerlere vurmak için kı.mızı yırtarız.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

aslında çok basit.

Eğer Hrant dink "Ermeni" olduğu için öldürüldüyse ki öyle, onun ölümünden acı duyan insanlar, bu ölümden utanç duydukları için, ben de ermeniyim ulan beni de vursanıza diye çıktı sokaklara.

bunu "ülkede ne çok ermeni varmış" saçmalığına indirgemek ve bunu savunmak nasıl bir mantıktır allah aşkına.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Her zamanki gibi çok güzel bir başlık, bomboş mesajlarla donatılmış. Şaşırmadım. Neyse.

Öldürüldüğü gün oradaydım, cenazesinde oradaydım, geçen yıl oradaydım, bugün de oradaydım, bundan sonra da olacağım. Kendisini tanımadan etmeden, benim gibi birebir tanışmamış olmasa bile en azından ondan haberdar olmadan, ona direk saçma sapan sıfatlar yapıştıranlara da selam ederim. Halil Ergün'ü de tebrik ederim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@ Jadelith Söylediğin şey, eğer değişmediyse (ki sanmıyorum) tüm azınlıklar için geçerli. Hrant Dink te askerliğini bitirdiğinde, askerliğini tamamlamış olanlara verilen onbaşı rütbesi (rütbe adında yanılıyor olabilirim), verilmemiş, oturup ağlamış adam. Düşünsenize ataları belki de pek çoğumuzunkinden daha uzun yıllar dan beri bu topraklarda yaşıyor, Türkiye vatandaşlığının tüm gereklerini yerine getiriyor, ama devlet bir noktada ona , 'dur sen Ermenisin' diyor. Tüm bunlara rağmen pek çok azınlık vatandaşımızın Türk vatandaşı olmaktan yerindiğini, vatandaşlık değiştirmek istediğini sanmıyorum. Biz kendimizi nasıl bu ülkenin vatandaşı olarak görüyorsak, onlar da kendilerini bu toprakların evladı, bu ülkenin vatandaşı olarak görüyorlar doğal olarak. Ama devlet hepimizi eşit vatandaşlar olarak görüyor mu?, Eşit haklar veriyor mu? Sorun orada.

Devlet her vatandaşına eşit hak, özgürlükler ve adalet verdiğinde 'Ne Mutlu Türk'üm Diyene' ifadesi anlam kazanır, yerine oturur, ama gene de hiçbir vatandaşımızın etnik kimliği ya da dinini (dinsizliğini), mezhebini, dilini inkar etmesini bekleyemeyiz.

Bu 'hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz' söyleminin altında yatan duyarlılık, üzüntü paylaşımı olayı nasıl hala görülmeyebiliniyor?...İlginç... Solingen de yalnızca Türk oldukları için yakılarak öldürülen vatandaşlarımız adına, Almanlar ' hepimiz Türk'üz' sloganını ortaya çıkardığında, Almanya bölünme tehlikesi mi geçirmiş oldu. Acıyı yüreğinde hisseden ve Alman vatandaşı olmaları nedeniyle son derece insani bir duygu olan suçluluk hissini yaşayan binlerce Almanın çok içten tepkilerinin dile getirilmiş şekliydi bu slogan.

İnsanların sırf Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Zenci, Eşcinsel oldukları için (sırf bu kimliklerinden dolayı) öldürülmeleri, elbette vicdanı olan herkesin tepkisini çeker, ve sözü edilen slogan gibi sloganlar, kimlikleri nedeniyle hiç kimseye daha az adil, daha az eşitlikçi davranılmaması gerekliliğinin, çoğunluklarca, bu haksızlıklara karşı olanlarca paylaşıldığının, benimsendiğinin göstergesidir.


@ joker: ''yarın apo öldüğünde hepimiz kürdüz mü olacak?''


Bu yoruma karşı, kasıp uzun uzun cevap vermektense 'alakaya maydanoz' diyesim geldi.

''Valla askere gitmiş yahudi bir arkadaşım var, gayet ben Türk'üm, hiçbir zaman İsrail'li olmayacağım, ben burada doğdum, burada yaşıyorum, bu topraklarda askerliğimi yaptım diyor.''

Aynı şekilde bu da saçma sapan bir argüman; Hrant Dink dahil çoğu azınlık vatandaşımız ben gidip Ermenistan, İsrail v.s. de yaşayacağım, dememiş ve demiyor ki zaten... Ben Yahudi ya da Ermeni v.s. kökenliyim diyor. (Büyük olasılıkla gurur duyarak).
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yokluğum Türk varlığına armağan olsun!




Arat Dink said:
Egemenlerin "İnkâr Hanı"nda konaklamaları geçicidir hep; o, hanın jeopolitik önemindendir, konjonktür baskısındandır, meşruiyet derdindendir. Zincirinden boşaldı mı "İkrar Evi"ne dönmek ister, evi gibi yoktur onun. Gönlünde yatan aslan kükrer: Yaptımsa yaptım; yine yaparım!


Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül soruyor: "Bugün eğer Ege'de Rumlar devam etseydi ve Türkiye'nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?"

Soru basit, hadi cevap ver.

Tek başına bir anlamı yok tabii. Hatta tek başına okunsa "Allah söyletmiş" ya da "gönülden söylenmiş sözler" de denebilir. Nitekim dünyanın birçok yerinde "Türkiye etnik temizliği kabul etti", "Türkiye'de resmî görüş değişiyor" gibi olumlu yorumlarla karşılayanlar da olmuş.

Oysa işin aslı öyle değil. Zira Bakan "bugünkü devlet"i olumlayarak soruyor sorusunu. "Şunlar devam etseydi bugünkü devlet olur muydu" derken de eğer bugünkü devleti olumluyorsan, o devam etmeyen şeylerin devam etmemesinden de memnunsun demektir. Açık açık da söylemiş zaten –ben niye bu kadar uğraşıyorsam?..

Birçok yabancı, "bir savunma bakanı niye bunlarla ilgileniyor" diye de sorabilir tabii. Türkiye'yi biraz bileni de "savunma"nın bu ülkede başka bir egemenin tekelinde olduğunu bildiğinden, savunma bakanının asıl işini yapamadığı için mecburen başka şeylerle (demografik yapı, ekonomi vs.) ilgilendiğini düşünebilirdi. Ama Türkiye'yi biraz daha tanısa, azınlıkların bu ülkede tam da bu alanda değerlendirildiğini bilecek, hatta eğitim kitaplarında azınlıklardan sadece Lise Milli Güvenlik Ders Kitabı'nda bahsedildiğini bilecek ve Bakan'ın bu ilgisine hiç şaşırmayacaktı. Kısacası, savunma bakanı işini yapıyor.

Ciddiyete davet edildiğimi duyar gibi oluyorum. O yüzden bundan sonrası çok ciddi olacak. Soru neydi?..

"Rumlar, Ermeniler (YAŞAMAYA) devam etseydi, bugün Türkiye aynı milli devlet olabilir miydi?"

"Hayır olmazdı." Basit soruya basit cevap.

Sen kalk, yokluğuma övgü düz, sonra da o yokluğum üzerine bir ülkenin kurulduğunu ifade et, o ülkenin bugünkü halini makbul gör, ondan sonra da 'olsalardı ne olurdu halimiz' diye iç geçir. Kendi ayağına kurşun sıkmanın tarifi gibi bir şey. 'Sana ne' diyeceksiniz. Sıkmışsa sıkmış. O ayakla sizin birlikteliğinizi çoktan koparmadılar mı zaten? Gerçekten de işin bu bölümünden artık bana ne...

Tabii işin en acı tarafı, Bakan'ın söylediklerinin büyük bölümünün maalesef doğru olması. Peki, doğruysa doğru, sorun ne? Bakan doğruyu söylüyor ama doğruyu yanlış söylüyor. Yüreğimizin tavan aralarına, bodrum katlarına koyup, gittiğimiz her yere beraberimizde götürdüğümüz, kırılgan acılarla dolu sandıklarımızı oradan oraya savuruyor. Zar zor, ite kaka vardığımız "O dönem herkes çok acılar çekti" kavşağından, direksiyonu birden bire "iyi oldu" sokağına kırıyor. Olanları doğru söylüyor ama olanların doğru olduğunu da söylüyor.

Şu soruya hakkıyla cevap verelim şimdi...

"Hayır, aynı olmazdı. Süper olurdu."

Sen ne diyorsun?

Bütün ülke üç noktaya birikmez, kırk küsur merkez olurdu. Yirmi, otuz yıllık fidan hayatlarımız değil, kadim bir orman gibi kültürümüz olurdu. Anasının doğduğu yerde doğabilirdi herkes, işte o zaman ülke, "memleket" olurdu.

Ben neler söylüyorum?

Hiçbir şey değişmese bile en azından o insanlar bugün yanımızda, bizimle yaşıyor olurdu. Hiçbir şey değişmese bile en azından sen bu ülkede savunma bakanı olmazdın. Olsan da böyle düşünmezdin. Düşünsen de böyle konuşacak cesaret bulamazdın. Konuşsan da ertesi gün hâlâ bakan olmazdın.

Bir daha bakalım, savunma bakanı neyi savunuyor?..

Olmamamızın iyi olduğunu savunuyor. Tehcir ve mübadelenin Türkiye için çok hayırlı olduğunu savunuyor. Bunca yıl söyleyip duracaksın 'öyle bir niyet yoktu, bunlar savaş tedbiri' falan filan diye; ondan sonra da, bu "gönülsüz tedbirler"den nasıl fayda sağladığını, onların üzerine nasıl inşa olduğunu falan, rahat rahat anlatacaksın.

Bu gönülsüz tedbirlerin anlamının "milyonlarca can" olduğunu ayrı bir cümlede söyleyeyim dedim, yoksa ağır olacak...

Çok sık unutulan ilginç bir şey söyleyeceğim: Biz hâlâ varız. İşte şu kadarız bu kadarız. Azız mazız, azınlığız, ama varız. Bizim de (yani şu an olanlarımızın da) olmamamızı mı istiyor Bakan?

"Yok" diyecek elbet. "Estağfurullah. Olur mu hiç öyle şey; sizin başımızın üstünde yeriniz var." Madem bizim olmamızın bir mahzuru yok o ölenler, o gidenler de olsaydı... Ama o bunun cevabını vermiş. Onlar işte verimli topraktaydı, adadaydı modadaydı, paralar onlardaydı... "O verimli topraklar, o paralar babanın malıydı da hileyle hurdayla mı aldılar, yalanla dolanla mı aldılar? Onlar, o verimli topraklara gökten zembille mi indiler" diye sorarlar adama.

Bu resmî tez benim kafamı iyice karıştırdı. O insanlar tedbiren mi sürüldüler, yoksa verimli topraklardalar diye mi sürüldüler? Unutmuşum, zaten Ermeniler Ermeni oldukları için sürülmemişlerdi... Sadede geliyoruz galiba. Tabii o zaman "soykırım"dan yırtmak için verimli topraklardaki müslim-gayrimü slim herkes sürüldü" gibi bir şey söylemek gerekecek –o tarih de yakında yazılır herhalde.

Sermayenin "milli"leştirilmesiyle (hele böyle millileştirme) liberal ekonominin aynı cümlede nasıl kullanıldığını da bir uzman bize anlatır artık. Sen "milli"yi böyle tarif et, "millet"i, "Türk"ü böyle tarif et ondan sonra da çıkıp "tek millet" diye slogan attığında karşı çıkanlara kapıyı göster. "Ben Türk değilim" diyene de kız.

Çok ciddi bir önerim var. Hani göz bebeklerimizi, civcivlerimizi her pazartesi sabahı, torna-tesviye sıralarına oturtmadan önce, beton bahçelerde topluyoruz ya, hani onlara şuur aşılayıp, tekleştirip, kutsal amaçlara kanalize edip, dar borulardan geçiriyoruz ya. Hani hep bir ağızdan ant içtiriyoruz ya: "Varlığım Türk varlığına armağan olsun" diye... Azınlık okullarında şöyle dedirtelim çocuklara mesele kapansın: "Yokluğum Türk varlığına armağan olsun."

İnkârdan ikrara doğru yol alınacağını elbette öngörebilirdik de, o ikrarın böyle gönülden bir ikrar, yaşananı olumlayan bir ikrar olacağını da doğrusu tahmin edemezdik.

"Gönülsüz tedbirler"den, "gönüllü yokluğumuz"a, resmî ağzın önlenemez evrimine tanık oluyoruz. İç ses artık işkembede durmuyor, duramıyor. Ne de olsa egemenler inkârı sevmez. "Madem egemenim, niye inkâr edeyim?" Egemenlerin "İnkâr Hanı"nda konaklamaları geçicidir hep; o, hanın jeopolitik önemindendir, konjonktür baskısındandır, meşruiyet derdindendir. Zincirinden boşaldı mı "İkrar Evi"ne dönmek ister, evi gibi yoktur onun. Gönlünde yatan aslan kükrer: Yaptımsa yaptım; yine yaparım!

Sür kardeşim o zaman. Gönlümüz zaten sürüldü çoktan. İliklerimize işlemiş kör olası ilkeler sayesinde zaten zar zor durduğumuz memleketimizden, atalarımızın, daha da önemlisi torunlarımızın yüzüne bakacak onurlu bir duruş uğruna ağız dolusu lafı yiyip yuttuğumuz, her gün yaşamaya çalışarak yaşadığımız DÜNYAMIZDAN, sür bizi de gayrı. Sür gitsin, sür bitsin. Bu lafı yutmayacağım ben.

Ama niye süreceksin? Bizim etimiz ne budumuz ne? Dişinin kovuğuna gitmez. Zaten biz sürüyüz. Egemenliğe ortak olmayı istemek yerine, egemenin akıllısını ister ya sürüler, bizimki de o misal; oturmuş egemenin akılsızlığından bahsedip, egemen uyarıyoruz. Bu kadarı da fazla, bu iş böyle göstere göstere de yapılmaz ki. Vicdan evinden hiç mi geçmedi yolun?


Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Buyse said:
bunu "ülkede ne çok ermeni varmış" saçmalığına indirgemek ve bunu savunmak nasıl bir mantıktır allah aşkına.


Neden saçmalık pardon?

Sen sokağa çıkıp sadece savunma amaçlı "Hepimiz Ermeniyiz" diye bağırdıysan, bu senin düşüncen.

Ben bağırmam, kendimi - eğer söylediklerimin arkasında durmayacaksam - Ermeni diye nitelendirmem.
Söylediklerimin - hatta bu durumda, sesimi duyurmak için bağırdığım kelimelerin arkasında durmak isterim.

Bu şekilde davrananlarında, sözlerinin arkasında durduğunu, durmak istediğini düşünürüm.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Jadelith said:
askere giden yahudi arkadaşım var. bol bol hemde : )

bi tanesi yedek subay olmak istemiş.

yedek subay sınavına boşuna girme sadece türkleri alıyoruz demiş orda görevli her kimse.

ne iş : )


alt duzey icindir o
ust duzeyin tamami yahudi hatta sabetayci
son 20 yilda komuta kademesi sabetaycilarin elinde

vakit zaman ve bilumum mumin gazetenin yalancisiyim

arkadasin sabetayci degildir duz yahudidir ondan sorun olmustur
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

abicim sana bağır diyen mi oldu allah aşkına. ama o bağıran insanlara da bir de sanki ermeni olmak kötü bir şeymiş gibi "ne çok ermeni varmış aramızda gördük" demek saçmalıktan öte birşey. saygısızlık. üstüne alınma sen ama kardeşim insanları zorla türk yapmaya çalışıyorlar bu ülkede. ki onu da beceremiyorlar. misal şehre her gelen ne kendi kültürünü yaşayabiliyor ne şehrin yerleşik kültürüne uyabiliyor. sonra ortaya çıkan varoşlardan akp ye %47 oy çıkınca da kendilerinin eseri olan bu insanları cahil göbeğini kaşıyan adam diye aşağılıyorlar. moda bir deyim var "beyaz türkler" diye. muhteşem insanlar bu ülkenin hiç bir rengini özümseyemiyorlar hepsini sanki cüzzamlı gibi yansıtıyorlar. ülkede çekilen sancı bundan.

ogün samast ( 18 yasını geçti artık adını söyleyebiliriz ) 'ı türk bayrağı önünde poz verdirerek kahraman yapanlarla aynı safta durmayın. Lütfen.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

yok zaten tsk nın orduya yahudi almama kararı var demedim.

ama türk insanı yahudileri ermenileri rumları türk olarak görmüyorlar. o yüzden ne mutlu türküm diyene lafı epic fail oluyor. anlatmıştım, 78de 20 küsür yaşındayken ülkeden "kovulan" rum bir tanıdığımız vardı, adam abimin düğünü için geldi türkiyeye, içip içip ağlamıştı burası benim ülkem diye. ne mutlu türküm diyene lafı sadece bir laftır, ama türk insanı buna inanıp kendini türk olarak gören azınlıklara amaçsız nefret duyduğu sürece sadece süsleme olarak kalır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kimseye birşey kanıtlamaya çalışmıyorum ben, kimseye hakaret ettiğim de yok, şahsi düşüncelerim.

Sokaklarda yapılan eylemin, bence yanlış olduğunu, daha farklı yollar ile protesto edileceğini düşünüyorum.

İnsanların bu protestoya hakikaten inanarak katıldıklarını varsayıyorum ve söylediklerinin arkalarında durmaları gerektiğini düşünüyorum. (Eğer söylediklerini sadece ses yükselsin diye yapıyorlarsa zaten amaçsız bir protestodur)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ne yapsınlar yani abi arkasında duruyoruz zaten gidip ermenistana vatandaşlık başvurusunda mı bulunalım?

veya canan arıtman hanfendiden soy ağacı mı talep edelim.

ha bir de ben "ırk" olarak türk değilim. 93 harbi sırasında batumdan türkiye'ye göç etmiş müslüman gürcülerin torunlarındanım ana ve baba tarafından.

benim türk olmamaktan başka ne günahım var peki?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ben de yarı bulgar çeyrek gürcü çeyrek arnavutmuşum.

4 jenerasyon önce olmuş bütün göçler. 93 harbine denk geliyor olabilir.

zaten bi araştırma vardı orta asyadaki türklerle bizim gen bilmemnemizi mi ne karşılaştırmış. %80 farklılık var diyodu adam.

yani bu aşırı milliyetçileri anlamıyorum, baya komediler. zencilerin KKK üyesi olması gibi bişi : )
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Buyse said:
ne yapsınlar yani abi arkasında duruyoruz zaten gidip ermenistana vatandaşlık başvurusunda mı bulunalım?

veya canan arıtman hanfendiden soy ağacı mı talep edelim.

ha bir de ben "ırk" olarak türk değilim. 93 harbi sırasında batumdan türkiye'ye göç etmiş müslüman gürcülerin torunlarındanım ana ve baba tarafından.

benim türk olmamaktan başka ne günahım var peki?


Yukarıda bahsi geçen protestoyu da yapmış olabilirsin, bu senin tercihindir, ben bana göre yanlış olduğunu belirttim, daha farklı yöntemler ile yapılabileceğini belirttim.

Senin "ırk" olarak Türk olup olmaman beni ilgilendirmez.

Yazdığın son cümle ise konuyu saptırır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sevgili Hrant Dink saygıyla anıyoruz onun geride bıraktığı bu yazıları okkudukca daha cok sevgiyle anıyoruz .

Ermeni'nin 'Türk'ü 23 Ocak 2004


Küresel ve evrensel değerlerin yerel değerleri tahakküm altına aldığı çağımızda, kültürel kimliğini tam anlamıyla yaşamak bir yana, kimliğini bir nebze yaşatabilmek için dahi Diasporanın özel çaba göstermesi gerekir.
Bu özel çabanın ise her zaman için özel nedenlere ve araçlara ihtiyacı vardır.
Ermeniler ve Yahudiler bu özel nedenlere sahip Diasporanın bilinen iki klasik örnekleridir.
Her ikisinin de özel nedeni aynıdır... Soykırıma uğramış olmak.
Dolayısıyla onlara kimliklerini korumayla ilgili insanlığın tanıdığı hak bir miktar ayrımcı ve pozitiv durumda olmalıdır.
Hakikaten de, Yahudiler bu pozitiv hakkı layıkıyla kullanabilmiş ve kimliklerini korumada onlara bahşedilen toleransı çok iyi değerlendirerek, dini inanışlarından aldıkları "Tanrının ayrıcalıklı halkı" ünvanını dünyadan aldıkları "Yeryüzünün ayrıcalıklı halkı" noktasına kadar taşımışlardır.
Ne var ki aynı durum Ermeni halkı için sözkonusu olmamıştır.
***
Dünya Yahudi soykırımına karşı gösterdiği hassasiyeti Ermeniler'den esirgemiş, bu ise Ermeni kimliğinde en büyük tahribatın yaşanmasına sebep olmuştur.
"Hakkı esirgenmiş Ermeniler" bundan böyle kimliğini "Gerçekleri talep etme inad"ı üzerinden yaşamaya çabalamış, gelinen noktada da bu inat Diaspora Ermeni kimliğinin temel düsturu haline dönüşmüştür.
Diasporanın ilk kuşakları için ayakta kalabilmenin, tükenmemenin adı olan bu inat, üçüncü ve dördüncü kuşaklarla birlikte gerçekleri dünyaya kabul ettirme inadına dönüşmüştür.
İşte bu inadın ortaklaşmış hali Ermeni Diasporasının ruhsal pozisyonunu yansıtır.
Bu ruhu sürekli tutmak ise Ermeni kimliğini yaşatmanın temel aracı durumundadır.
***
Dünyanın gerçekleri hâlâ kabul etmemiş olması bir yana, Ermeni kimliğini asıl tahrip eden, Türkler'in bu konuda kıllarını bile kıpırdatacak bir yaklaşım içinde olmamalarıdır.
Nitekim kıyaslandığında görülecektir ki, Yahudiler'in bugünkü seviyeye erişmesinde asıl etken kendi becerilerinden ziyade, onlara soykırım uygulayan Alman halkının sonradan oynadığı şefkatli roldür.
Soykırım sorumluluğunu üstlenen Almanlar'ın Yahudiler'den özür dilemesiyle birlikte bu halk yaşadığı travmayı üzerinden atarak ruh sağlığına kavuşmuş ve ancak bundan sonra kültürel kimliğinin açılımlarını sağlayabilmiştir.
Ne var ki Ermeni halkının travmatik hastalığı hâlâ sürmektedir ve kimliği asıl kemiren ve tüketen de bu sağlıksız ruh halidir.
***
Ermeni kimliğini analiz ederken "İslam" ve "Türk" olgularının bu kimlik üzerinde oynadığı rolün hakkını teslim etmek gerekir.
Sonuçta Ermeniler'in bin yılı aşkın süre İslamla ve Türklerle yaşanmış bir biraradalığı mevcuttur.
Öyle ki, Ermenileri Batılı Hıristiyanlar'dan ayıran önemli özelliklerden biri, onların öteden beri İslamlarla birlikte yaşamış olmalarıdır. Batılı Hıristiyanlar daha ziyade Hıristiyan-Hıristiyan'a yaşarken, Ermeniler çoğu kez İslamlarla yan yana, kimi zaman da iç içe yaşayarak farklı bir deneyimin sahibi olmuşlardır.
Bugünün güncel tartışmalarında çok söylenegeldiği gibi Avrupalı Hristiyanlar, Müslümanlar'ın da içinde yer aldığı çokkültürlü bir yaşam biçimine henüz yeni yeni adapte olurken, Ermeniler Doğudaki Hıristiyan milletler gibi (Süryaniler, Keldaniler v.s) bu realiteyi iyi ve kötü yönleriyle uzun süre yaşamışlardır.
Dolayısıyla asırlar süren bu İslamla biraradalığın Ermeni kimliğinin şekillenmesinde de yadsınamaz bir rolü elbette olacaktır ancak Ermeni kimliğinin bugünkü yapısını şekillendiren ve Ermeni kimliğinde bir tür kanserojen tümör işlevi gören asıl etken "Türk" olgusudur.
***
Ermeni'nin ve Türk'ün birbirleriyle ilişkileri ve birbirlerinden etkileşimleri öyle iki kelimeyle geçiştirilecek bir sıradanlıkta değildir. Asırlar süren ilişkilerde birbirinden alınan o kadar çok iyi ve kötü kimlik donanımları sözkonusudur ki, kimi zaman davranış biçimlerinde birini diğerinden ayırmak hayli güçtür.
Yaşanılan birliktelik öylesine derindir ki bu birlikteliğin bozuluşunu ihanet olarak tanımlamak her iki tarafın da kullandığı karşılıklı bir argümandır. Ermeni milletini Sadık millet olarak adlandıran ancak daha sonra ihanet ettiklerini iddia eden Türk görüşü karşısında, Ermeniler 1915'te yaşananları salt bir halkın topluca imhası olarak yorumlamaz, bunun aynı zamanda asırlar süren ilişkiye ihaneti de içinde barındırdığını belirtirler.
Türk-Ermeni ilişkisinin günümüzde geldiği nokta ise şudur: Ermeniler ve Türkler birbirlerine bakışlarında klinik iki vaka durumundadırlar. Ermeniler travmalarıyla, Türkler de paranoyalarıyla.
İçinde debelendikleri bu sağlıksız halden kurtulmadıkça -Türkler belki değil ama- Ermeniler'in kendi kimliklerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırmaları mümkün gözükmemektedir.
Özellikle Türkler 1915'e bakışlarında empatik bir yaklaşıma girmedikçe Ermeni kimliğinin sancılı kıvranışı devam edecektir.
***
Sonuçta görülüyor ki işte "Türk" Ermeni kimliğinin hem zehiri, hem de panzehiridir.
Asıl önemli sorun ise Ermeni'nin kimliğindeki bu Türk'ten kurtulup kurtulamayacağıdır




'Türk'ten kurtulmak 30 Ocak 2004

Ermeni kimliğinin "Türk"ten azad olmasının görünür iki yolu var. Bunlardan biri, Türkiye'nin (devlet ve toplum olarak) Ermeni ulusuna karşı empatik bir tutum içine girmesi ve nihayetinde Ermeni ulusunun acısını paylaştığını belli edecek bir anlayış sergilemesidir.
Bu tutum hemen olmasa da, zaman içinde "Türk" unsurunun Ermeni kimliğinden uzaklaşmasına yol açabilir.
Ne var ki bu şıkkın gerçekleşmesi şimdilik zor bir olasılık.
İkinci yol ise bizzat Ermeni'nin "Türk"ün etkisini kendi kimliğinden atması.
İlkine göre bu ikincisi, daha bir kendi iradesi ve inisiyatifine bağlı olduğundan, gerçekleşme ihtimali daha fazla.
Esas olarak tercih edilmesi gereken yol da budur.
***
Ermeni dünyasının bunu nasıl başarabileceği ise tamamiyle mevcut duruma yeni bir anlayışla bakabilmesiyle ilişkilidir.
1915'e bakmak örneğin...
Ermeni dünyası yaşadığı tarihi dramın gerçekliğinin farkındadır ve bu gerçeklik bugün dünya ülkelerinin ya da Türkiye'nin kabul edip etmemesiyle değişecek değildir. Onlar kabul etmese de Ermeni ulusunun vicdanında olan bitenin adı başından beri kazınmıştır. Dolayısıyla Dünya'dan ne de Türkiye'den bu gerçekliğin tanınmasını beklemek Ermeni dünyasının yegane hedefi olamaz.
Gayrı herkesi kendi vicdansızlığıyla başbaşa bırakma zamanı gelip de geçmiştir.
***
Bu gerçekliği kabul edip etmemek esasen herkesin kendi vicdani sorunudur, bu vicdan da temelini bizatihi insanlık denilen ortaklığımızdan -"İnsan" kimliğimizden- alır.
Dolayısıyla gerçeği kabul edenler, asıl olarak kendi insanlıklarını arındırırlar.
Ermeni kimliğinin sağlığını Fransız'ın, Alman'ın, Amerikalı'nın ve ille de Türk'ün soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumda bırakmak, Ermeni dünyasının artık terk etmesi gereken bir hatadır. Gayrı bu hatadan uzaklaşmanın ve "Türk"ü Ermeni kimliğindeki bu etkin rolünden ötelemenin zamanı gelip de geçmiştir.
Ermeni kimliğinin çektiği bunca sancı artık yeterlidir, sancıyı bundan böyle biraz da insanlık denen aleme terketmek gerekir.
***
Kimliksel dinginliğini "Türk"ün olumsuz ve kayıtsız varlığına kilitleyen Ermeni dünyasının, tüm ortak performansını dünya üzerinden "Türk"e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, ne yazık ki kimliğin uyanışını erteleyen koca bir zaman kaybından başka bir şey değildir.
Ermeni dünyası, kimliğinin geleceğine bundan böyle, öylesi kavramlar yüklemelidir ki bu kavramlar bu ulusun körelmiş üretim yeteneğini tekrar fişekleyebilecek iticilikte olsun.
İşte bu nedenle, "Kendi acısını sırtlayacak ve gerekirse mahşere kadar da onuruyla kendisi taşıyacak" bir anlayışı Ermeni kimliğine hakim kılmak en temel yönelim olmalıdır.
Aksi durumda Ermeni dünyası kendini başkalarının gerçeği kabul edip etmeme insafına zincirlemiş olur ki...
Bu da gerçek tutsaklığın ta kendisidir.
***
Ermeni dünyasının kendisini "Türk"ten kurtardığında, kimliğinde bir boşluk yaşayacağını ve özellikle de Diaspora Ermenileri'nin kimliksel çözünürlüğünün hız kazanacağını sananlar aldanırlar.
Ermeni kimliğinde "Türk"ten geriye kalacak boşluğu dolduracak çok daha yaşamsal bir olgu sözkonusudur o da bizatihi bağımsız Ermenistan devletinin varlığıdır.
Bundan onbeş yıl önce var olmayan bu yeni heyecan, artık her türlü etkinin ve etkenin üstünde Ermeni kimliği üzerinde büyük bir rol oynamaya namzettir.
Ermeni dünyasının geleceğini, bu minik ülkenin gelecekteki refahına ve içinde yaşayanların mutluluğuna endekslemesi aynı zamanda kendi kimliğini rahatsız eden sancılardan kurtuluşunun da bir işareti olacaktır.
***
Ermeni kimliğinin "Türk"ten kurtuluşunun yolu gayet basittir:
"Türk"le uğraşmamak...
Ermeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır:
Gayrı Ermenistan'la uğraşmak.




Ermenistan'la tanışmak 13 Şubat 2004

Türk"ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur.
Yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun.
Bu farkındalığın asıl sorumlusu ise Diaspora'ya yayılmış Ermenilerden ziyade Ermenistan yönetimleridir. Ermenistan hükümetlerinin sorumluluklarının bilincinde olmaları ve gereğini yerine getirmeleri aslolandır.
***
Ne var ki 12 yıllık bağımsızlık döneminde Diaspora ile Ermenistan ilişkilerine bakıldığında, Ermenistan hükümetlerinin henüz bu sorumluluğun bilincine yeterince varmadıkları görülür. Birkaç gösterişli "Pan Armenian Buluşması" dışında işlevsel bir "Diaspora-Ermenistan buluşması" mekanizması dahi kurulamamıştır.
Ermenistan'ın Diaspora ile ilişkileri bazen Diaspora'nın bazen de Ermenistan'ın inisiyatifinde ağır aksak yürütülmüş, kalıcı ve daha ziyade Ermenistan merkezli bir kurumlaşmaya gidilememiştir.
***
Oysa Ermenistan'ın çoktan özel ve çok güçlü bir Diaspora Bakanlığı kurmuş olması gerekirdi. Bu bakanlık sayesinde de dünyanın en ücra köşelerine dahi dağılmış ve dağılacak tek Ermeni bireyinin dahi nasıl kucaklanabileceği temel bir kaygıya dönüştürülebilir, sonrasında bu kaygı doğrultusunda hareket edilir ve buna göre projeler geliştirilebilirdi.
Bunun yapılmamış olması hâlâ büyük bir eksik olarak gözüküyor. Bu kaygısızlığıyla Ermenistan kendisinin ne denli bir ana kök olduğunun farkında değil ki Diasporadakiler'e de bunu hissetirebilsin.
Bu da gösteriyor ki Ermenistan elbette layık ama Ermenistan yönetimleri henüz Diasporalıya layık değil.
***
Ermenistan'ın Diasporalı bireyle kuracağı birebir ilişkinin Diaspora Ermeni'sinin kimliğinde ve kimliğin yeni cümlelerinin kuruluşunda oynayacağı rol çok büyüktür ve tartışmasızdır.
Bugün Diaspora'da açık tutulan Ermeni okullarının, dil kurslarının, sosyal ya da kültürel kurumların ya da diğer tüm kollektif faaliyetlerin yegâne amacı Ermeni kimliğini yeni kuşaklara taşımak, korumak ve mümkünse geliştirmektir. Bu amaç için milyonlarca dolar harcanır. Sonuçta elde
edilen, bilinen ama konuşul(a)mayan bir dil ile arada bir kilisesine giden ama o kadarla yetinen bir kimliktir.
Oysa diğer taraftan öyle bir gerçek vardır ki bunun gereğini yerine getirmek artık kaçınılmazdır.
O da Ermenistan'la Diasporalı'nın kuracağı moral diyaloğun bizatihi kendisinin en doğal okul olduğudur.
***
Diasporalı gencin bu okullarda okumamış, bu kiliselere gitmemiş olsa da bir kez Ermenistan denilen doğal okulla tanışması kimliği için çok şey
ifade eder.
Diaspora gencine on yıllar içinde eğitimle ve kiliseyle verilen Ermeni kimliğiyle, o gencin Ermenistan'ı bir kez ziyaret ederek edineceği kimlik arasında ikincisinin lehine ağır basan bir köklülük söz konusudur.
Bu dediğimizin ne denli doğru olup olmadığını denemek o denli pahalı bir şey değildir. Bir kenara ayırılacak üç beş kuruşla bir gencin yıllık tatilinin 15 gününü Ermenistan sokaklarında geçirmesi pekala sağlanabilir.
***
Ermenistan'ı ziyaret eden ve öncesinde Ermeni kimliğinden bir hayli de uzak gözüken gencin, 15-20 günlük bu sürede edinmiş olduğu kimliğin nasıl damardan absorbe edildiği görülecektir.
Artık o dakikadan itibaren gencin bu kimliğini dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun unutması bir daha olanaksızdır.
Gayrı o kimlik ona damardan şırıngalanmıştır...
Dolayısıyla gençler için Ermenistan'a özel seyahat turlarının düzenlenmesi birincil derecede kimlik kazandırıcı faaliyettir. Bu çalışmalar ne pahasına olursa olsun her yerde yıllık programların
başına alınmalıdır.
***
Ermeni kimliğin doğrudan Ermenistan'dan edinilecek cümleleri, kelimelerle anlatılamayacak denli zengin kazanımlardır.
Bu durum, saksıda yetiştirilmeye çalışılan narin bir bitkinin kendi toprağı, kendi suyu ve kendi güneşiyle tanışmasına da benzetilebilir.
Denemesi bedavadır... Herkese önerilir.




kaynak : radikal 10 Ekim 2005 tarihli gazetesi ..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@ PZero

Hrant Dink'in Ermeni'lere soykırım uygulandığına inandığı, ya da o dönemdeki Ermeni sürgünü sırasında vukubulan çok sayıdaki Ermeni ölümünü ve öldürülüşünü, bilinçli bir Ermeni soykırımı olarak nitelediği, bilinen bir gerçek. Şimdi soykırım yapıldığına inanması, katledilişini mazur gösterir mi? Aynen benim, Ermeni'lere soykırım uygulanmamıştır yönündeki düşüncemin, Ermeni'ler tarafından öldürülmemi, ya da Fransız'lar, ya da İsviçre'liler tarafından cezai yaptırıma uğramamı mazur göstermeyeceği gibi.

Kaldı ki, yukarıdaki 3 adet Hrant Dink imzalı yazıdan, benim anladığım şey:

Ermeni diasporası-Türk düşmanlığı konusunda Hrant Dink'in, özellikle diasporayı sağduyuya ve insanca bakışa davet etmesi, Türk'lerin, onların acısını paylaştığını belirtmelerinin, bu işi kolaylaştırıcı olabileceği, ama esas yapılması gerekenin, diasporanın kanını zehirleyen bu Türk, ya da soykırım takıntısının artık bir kenara bırakılıp, yeni kurulan Ermenistan devletinin, Ermeniler'in acısını sağaltacak, onlara bundan böyle mutlu bir ülke vaad edecek atılımlarda bulunması için hep birlikte çaba gösterilmesi olduğundan söz ediyor. ''Acı paylaşımı olsa iyi olur, ama olmasa da tüm hayatınızı ve varlık nedeninizi buna ve ayrıca Türk kin ve nefretine bağlamayın. Artık acılarınızı vakur bir biçimde içinizde saklayın, kurulan yeni ülke için harcayın artık enerjinizi, bundan böyle mutlu olmamanız için bir neden yok'' diyor. Tarafların bağının çok derin olduğundan bu nedenle de yapılanların her iki taraf açısından İHANET olarak nitelendiğinden söz ediyor.

(3. yazıda bold olarak yazılan cümle mahkemede bile temize çıktı...Cümlenin anlamını açıklamaya çalıştım üstteki paragrafta. Yani ''işte Dink böyle b.tan bir adamdı'' denecek bir durum yok ortada.)

edit: Yazdıklarının kinayeli olduğunu düşündüğüm için yazdım yukarıdakileri. Kinaye söz konusu olmayıp gerçek görüşlerini yazdı isen affola...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Oturup tek tek cevap vericektim de. Sonra banlanıyorum kendimi tutamayıp. En iyisi he deyip geçmek. Sadece aquatikciğim, o "apo ölürse hepimiz kürdüz mü diyeceğiz" kısmı için aynı yazımda bunu söyleyeceğini tahmin ettiğim için başka bir isim de yazmıştım. Ama sen gene de ordan cımbızla onu çekmişsin. Olsun önemli değil. Kolay gele.


Bi de Hrant Dink'in yazısından;

1915'e bakmak örneğin...
Ermeni dünyası yaşadığı tarihi dramın gerçekliğinin farkındadır ve bu gerçeklik bugün dünya ülkelerinin ya da Türkiye'nin kabul edip etmemesiyle değişecek değildir. Onlar kabul etmese de Ermeni ulusunun vicdanında olan bitenin adı başından beri kazınmıştır. Dolayısıyla Dünya'dan ne de Türkiye'den bu gerçekliğin tanınmasını beklemek Ermeni dünyasının yegane hedefi olamaz.
Gayrı herkesi kendi vicdansızlığıyla başbaşa bırakma zamanı gelip de geçmiştir.


Yani ister kabul edin ister etmeyin soykırım yaptınız, kabul etmezseniz vicdansızsınız. Edip etmemenizde Ermeniler olarak bizim umrumuzda değil, hatta hatta hedefimiz de bu olmamalı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...