Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Hurşit Tolon Gözaltında, Cumhuriyet Ankara Temsilciliği Basılmış Durumda


Öne çıkan mesajlar

Mesaj tarihi:
Mehmet Tezkan / Vatan said:




Sinan Aygün’ün suçu!


Sabah Gazetesi’nden Yavuz Donat, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile tutuklanan ATO Başkanı Sinan Aygün’ün durumunu konuşmuş..

Yazısından bir bölüm:

“- Rifat bey, elinizde dosya olduğuna göre.. Dosyaya göz gezdirdiğinize göre.. Olay nedir?

- Sinan’ın suçlandığı konu şu: Hükümeti eleştirerek kötümser bir hava yaratmak... Ve bu yolla halkı isyana teşvik.

Hisarcıklıoğlu ‘gülerek’ devam etti:

- Eleştirirken artık herkes dikkat etsin.”

*


Yanlış okumadınız. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun verdiği bilgiye göre, Sinan Aygün’ün suçu hükümeti eleştirmek..

Tutuklanma nedeni de bu..

Dört duvar arasına bu nedenle mi konuldu; eleştiremesin, sesini duyuramasın diye..

Böyle bir suç var mı?

Eğer hükümeti eleştirmek suçsa, tutuklanma nedeniyse bu ülkede demokrasi var diyebilir miyiz?

Benim anladığım şu..

Ergenekon denen çetenin üzerine gidilirken bir taşla iki kuş vurulmak istenmiş..

Halk darbelerin üzerine gidilmesini destekliyor..

Medyada arkamızda..

Kimse darbeleri ortaya çıkartıyor diye bizi eleştiremez..

Fırsat bu fırsat, birkaç muhalife de göz dağı verelim, seslerini keselim..

Etkin, güçlü, sözü dinlenir, faaliyet alanı geniş bir iki isme çaktık mı gerisinin sesi kesilir..

Böyle mi düşündüler acaba!

Manzara buysa, hükümeti eleştirenler ‘kötümser hava yaratıyorsunuz, halkı silahlı isyana teşvik ediyorsunuz’ diye gözaltına alınacaksa..

Tutuklanacaksa..

Türkiye’nin çivisi çıktı demektir..

*


Maalesef Ergenekon çetesinin arkasına gizlenen büyük manzara bu..

Hisarcıklıoğlu Yavuz Donat’a ne diyor?

Eleştirirken artık herkes dikkat etsin..

Korku imparatorluğuna koşar adım!

AKP’nin ülkeye yerleştirmeye çalıştığı demokrasi anlayışı bu..

Eleştiri yok..

Çünkü, yüzde 47 oranında oy alan AKP’yi kimse eleştiremez.. Ona kutsal bir varlık gibi bakılmalı...

Herkes iktidara ram olmak zorunda!


Ne yapsak?

AKP yandaşı medyaya geçip biraz staj mı yapsak.. Başkarikatürist gibi mi davransak.. Onun gibi, muhalefete muhalefet mi etsek!

Böylece hükümeti eleştirerek halkı silahlı isyana teşvik etmek gibi bir ağır itham başımızın üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanıp durmaz..

***


Bu satırları yazarken Anadolu Ajansı’na bir haber düştü.. Malatya Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Keskin, resmi enflasyon rakamı ile sokaktaki rakamların birbirini tutmadığını söylemiş..

Keskin, son üç yılık fiyat artışlarını açıkladı..

Fiyatlar ekmekte yüzde 79, bulgurda yüzde 112, pirinçte yüzde 95, beyaz peynirde yüzde 124, ayçiçeği yağında yüzde 111 oranında artmış..

Alın size Sinan Aygün usulü bir suç girişimi daha.. Hükümet enflasyon yüzde 10 diyorsa yüzde 10’dur..

Sana ne ekmekteki, bulgurdaki, peynirdeki artıştan..

Hem gerçek rakamları açıklamak yasak.. Bu, hükümeti eleştirmek, kötümser bir hava yaratmak anlamına gelir..

Allah korusun! Sonra halkı silahlı isyana teşvikten doğru içeri!

Sinan Aygün gibi!
Mesaj tarihi:
Tezkan said:
Sinan’ın suçlandığı konu şu: Hükümeti eleştirerek kötümser bir hava yaratmak... Ve bu yolla halkı isyana teşvik.




Şu doğruysa diyecek başka sözüm yok hakim bey,

Yüce Divan'ı beklemeye devam ediyorum.
Mesaj tarihi:
Mehmet Tezkan said:
Manzara buysa, hükümeti eleştirenler ‘kötümser hava yaratıyorsunuz, halkı silahlı isyana teşvik ediyorsunuz’ diye gözaltına alınacaksa..

Tutuklanacaksa..

Türkiye’nin çivisi çıktı demektir..

Mesaj tarihi:
İki gün geçti, tık yok!

Mehmet Y. Yılmaz said:
İKİ emekli orgeneralin gözaltına alınmasının ardından AKP medyasına servis edilen ve bu gazetelerce manşetten yayımlanan habere göre 7 Temmuz günü, büyük bir kaos yaşanacaktı.
40 ilde mitingler düzenlenecek, bu mitinglerde olaylar çıkartılacak, suikastlar yapılacaktı.
Dünün tarihi ise 8 Temmuz idi.
Büyük olaylar çıkartılacak "kaos gününün" bir gün sonrası yani.
Bütün gün televizyondaki haber kanallarını açık tuttum. Bilgisayarımda da internet gazeteleri dönüp durdu. Bir yandan da Hürriyet’in sisteminden ajans haberlerine baktım.
Böyle yaptım çünkü büyük çaplı bir operasyon bekliyordum.

40 ildeki mitingde kaos çıkarmak için neresinden baksanız 1000-1500 kişilik bir "provokatör grubuna" ihtiyaç var.
Sadece olay çıkartmak yetmez, çünkü olayı büyütmek için kalabalıklar da gerekiyor.
Bunların ellerinde de herhalde 100-150 tane silah olmalı.
Suikastçılar da tek kişi olamazlar. Gözcüsü, kaçılacak otomobili kullanacak olanı, artçısı derken en az dört-beş kişilik ekipler gerekli.
Ve herhalde bunlar da silahlı olmalı. Sonuç olarak kesekáğıdı patlatarak kimseyi kalpten öldüremezsiniz!


Ama kaos gününün üzerinden 24 saat geçmesine rağmen bakıyorum "tık" yok!
Bu haber servisini yönetenler, AKP medyası ile dalga mı geçtiler acaba?
Mesaj tarihi:
murat yetkin said:
Ergenekon kapsamında önce gözaltına alınan, sonra da tutuklanan iki emekli orgeneralin, üstelik biri kuvvet komutanlığı, diğeri iki ayrı ordunun komutanlığını yapmış iki emekli orgeneralin evlerinde ve ofislerinde yapılan aramalar sırasında şu anki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile ilgili belgeler bulunması normal midir?
İki emekli orgeneralin kendilerini tutuklayan mahkemeye verdikleri ifadelere bakılacak olursa ‘normal.’ Hep aynı şey olmuş: Kim olduğunu bilmedikleri veya hatırlayamadıkları birisi veya birileri bu belgeleri/dosyaları vs. o orgenerale göndermiş, onlar da alıp arşivlemişler, resmi görev süreleri dolduğu ve emekliye ayrıldıkları halde bu arşivi de yanlarında alıp götürmüşler...
Bilmeyenler veya karıştıranlar için söyleyeyim, Yüksek Askeri Şûra toplantıları atamalarla ilgili değildir, terfilerle ilgilidir. Yani hangi subayın nereye atanacağına şûra karar vermez ama hangi subayın bir üst rütbeye terfi edeceğine ya da o rütbedeki bekleme süresinin uzatılacağına (ve dolayısıyla emekli edileceğine) karar verir.
Bu anlamda orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın kaderiyle ilgili şûra, onun korgenerallikten orgeneralliğe terfi ettiği şûradır. Ondan sonraki şûralara zaten ‘şûra üyesi’ olarak katılmış
olan Büyükanıt’ın artık rütbe alma kaygısı kalmamıştır, olsa olsa atanma kaygısı taşımaktadır.
Orgeneral seviyesindeki bir kişi için atamalarda belirleyici tek bir kişi vardır: Genelkurmay Başkanı. Nitekim, Büyükanıt, iki önceki Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu döneminde orgeneralliğe terfi edip Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na atandı. Ardından önce 1. Ordu Komutanlığı’na ve sonra da Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı.
Bu da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geleneklerine harfiyen uyan bir sıralama oldu.
Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı olduktan sonra onunla ilgili kararı hükümet verdi, bildiğiniz gibi 2006’da biraz da alışılmışın dışına çıkılarak YAŞ toplantısı öncesinde Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’na atama kararnamesi imzaya açıldı.
Bütün işin düğümü de zaten 2006 yılında.
O yılın ilk aylarından itibaren Orgeneral Büyükanıt’la ilgili feci bir yıpratma kampanyası başlatıldı.
O kampanya sırasında Büyükanıt’a atfedilen kimi akçeli işlerle ilgili olarak jandarmanın adının karıştığı kimi işler de basına yansıdı.
Şimdi görüyoruz ki o karalama kampanyasının malzemelerinin bazıları, iki emekli orgeneralin evinden, işyerinden de çıkıyor.
Bu belgelerin oradan çıkması Ergenekon soruşturması için hukuki bir anlam taşır veya taşımaz, ben işin orasında değilim. Ben, orgeneral seviyesine gelmiş iki kişinin, üstelik bunlardan biri Türkiye’nin en önemli ve büyük kolluk kuvvetinin başında görev yapmış, yani delil nedir, dedikodu ile delil ne zaman birbirinden ayrılır gibi hukuki konuları bilmesi ve hep hukuk içinde kalması gereken bir kişinin bu dosyaları kendinde saklamaya devam etmesinin anlamı üzerinde durmak istiyorum.
İki olasılık var:
1. Orgeneral Büyükanıt’la ilgili bu iddialar ciddiye alınabilir niteliktedir; o zaman emekli orgeneraller
bu iddiaları resmi soruşturma makamlarına iletmeyerek görevi ihmal suçu işlemişlerdir.
2. Bu iddiaların ciddiye alınabilir tarafı yoktur, zaten delillendirilebilseler bugüne kadar on kere delillendirilmiş olurlardı ama ‘çamur at izi kalsın’ mantığı içinde bu belgelerin saklanması icap etmiştir.
***
Ben diyorum ki, Ergenekon soruşturmasını, bir yanda hükümet, öteki yanda da onu hangi yöntemle olursa olsun alaşağı etmek isteyenler arasında bir mücadele olarak görenler fena halde yanılıyor olabilir.
Çünkü işler gerçekte çok daha çetrefil, yapılmış bitmiş ama hâlâ etkisi süren güç mücadelesi çok daha derinlerde olabilir. Daha da ilginci, hükümet uzunca sayılabilecek bir süre için bu güç mücadelesinin sadece izleyicisi olarak kalmış, bugün bile gerçekte olan bitenin çok azını biliyor olabilir. Savcı Zekeriya Öz’ün bu güç mücadelesini tümüyle kavrayıp kavrayamadığını, bu mücadele içinde bir yerlerde bilerek veya bilmeyerek pozisyon alıp almadığını vs. Ergenekon iddianamesi belli olduktan sonra anlayacağız.
***
Şöyle bir mantık kuralım: Ergenekoncular, kendi darbe planlarına engel olanlar arasında gördükleri Orgeneral Büyükanıt’ı yıpratmak istemektedir. (Zaten ortaya çıkan belgeler de bu görüşü destekler nitelikte.) O zaman Şemdinli davasına Büyükanıt’ın adını karıştırmak isteyen savcı Ferhat Sarıkaya da bilerek veya bilmeyerek Ergenekon’un amaçlarına hizmet etmekteydi, hükümet Sarıkaya hakkında soruşturma başlatıp onun meslekten men edilmesinin yolunu açarken de aslında olası bir darbeyi önlemeye çalışıyordu!
Oldu mu, uydu mu sizce?
Keşke işler bu kadar basit olsaydı.
Mesaj tarihi:
ntv alt yazı geçiyor

başsavcı: iddianame bitince kameralar karşısında açıklayacağım.


neroloyor yahu. çok acayip.

bi de başsavcı. savcı değil.
Mesaj tarihi:
Çok normal , adam şu ana kadar duyduklarınızın çoğu yalan bile dedi. Şimdiye kadar isteyen istediği gibi atıp tuttu daha iddianame ortaya çıkmadan. Bundan rahatsız olmuş ki hazır olduğunda kendi açıklayacak.

Bizim ülkede herkes hakim , herkes savcı , herkes asker , herkes siyasetçidir ve her konuşan en iyisini bilir.
Mesaj tarihi:
Mehmet Y. Yılmaz said:
İKİ emekli orgeneralin gözaltına alınmasının ardından AKP medyasına servis edilen ve bu gazetelerce manşetten yayımlanan habere göre 7 Temmuz günü, büyük bir kaos yaşanacaktı.
40 ilde mitingler düzenlenecek, bu mitinglerde olaylar çıkartılacak, suikastlar yapılacaktı.
Dünün tarihi ise 8 Temmuz idi.
Büyük olaylar çıkartılacak "kaos gününün" bir gün sonrası yani.
Bütün gün televizyondaki haber kanallarını açık tuttum. Bilgisayarımda da internet gazeteleri dönüp durdu. Bir yandan da Hürriyet’in sisteminden ajans haberlerine baktım.
Böyle yaptım çünkü büyük çaplı bir operasyon bekliyordum.

40 ildeki mitingde kaos çıkarmak için neresinden baksanız 1000-1500 kişilik bir "provokatör grubuna" ihtiyaç var.
Sadece olay çıkartmak yetmez, çünkü olayı büyütmek için kalabalıklar da gerekiyor.
Bunların ellerinde de herhalde 100-150 tane silah olmalı.
Suikastçılar da tek kişi olamazlar. Gözcüsü, kaçılacak otomobili kullanacak olanı, artçısı derken en az dört-beş kişilik ekipler gerekli.
Ve herhalde bunlar da silahlı olmalı. Sonuç olarak kesekáğıdı patlatarak kimseyi kalpten öldüremezsiniz!


Ama kaos gününün üzerinden 24 saat geçmesine rağmen bakıyorum "tık" yok!
Bu haber servisini yönetenler, AKP medyası ile dalga mı geçtiler acaba?



Yalan, çamur atma ve gündemi başka yönlendirme çabasına biz halk arasında ergenekon diyoruz çünkü.

edit: imla
Mesaj tarihi:


E pes diyorum artık, bu kadar da yüzsüzlük olmaz ki.

Adama sormazlar mı Memecan, "Recep'in Tavuğu'nda çizmiyor musun sen bu karikatürü" diye?
Mesaj tarihi:
Ergenekon hakkında zerre bilgisi yokken sadece hükümeti desteklediğini göstermek için bunu çizmesine karaktersizlik, yalakalık, döneklik vb. şeyler denebilir ama çizmesin denemez tabi.
Mesaj tarihi:
Ergenekonla ilgili ortaya sunulmuş zerre kadar resmi bilgi yokken Emre Aköz'ün paşalar gözaltına alınınca "işin medya ayağı eksik" diyerek yaptığı muazzam suçlamanın üstüne böyle bir karikatür çizmek ancak recebin tavuklarına yakışacak bir harekettir.

Kimin kimi koruduğunu hepimiz iyi bilmekteyiz.


O ergenekoncu dediğiniz gazetelerden c/p'lediğimiz yazılara karşı cevap gel(e)miyor.
Mesaj tarihi:
Dün 32. gün'ü izleyeniniz oldu mu?

Yalçın Küçük şov haha


Bi de gülay göktürk diye sanırım adı buydu, cahil iğrenç bi kadın çıktı.


taraf'tan da bi adam takılmış plak gibi


Lütfen sabredelim pırıl pırıl bir türkiye geliyo akp'yi desteklersek diyip durdu hahfea
Mesaj tarihi:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı, ''Ergenekon Soruşturma''na ilişkin iddianamenin incelemesinin henüz tamamlanamadığını, iddianameye ilişkin açıklamanın pazartesi günü saat 11:00'de açıklanacağını bildirdi.
Mesaj tarihi:
sg-1 said:


E pes diyorum artık, bu kadar da yüzsüzlük olmaz ki.

Adama sormazlar mı Memecan, "Recep'in Tavuğu'nda çizmiyor musun sen bu karikatürü" diye?


Bizimcity'de küçük kızları bir süredir türbanlı çizen bir canlı formundan söz ediyoruz.
Mesaj tarihi:
Ha bir de cumhuriyet gazetesi olayında bulunan bombalarla gecekonduda bulunan bombaları aynı ilan edip imha etmişler: Yaptıkları açıklama beyin döndürüyor "aynı şekilde patladıkları görüldü, delil olarak kaydedildi, ardından imha edildi"

Bunu da savunan çıkarsa özelden küfür edecem artık
Mesaj tarihi:
Yeni aktüel dergisinden.. uzun diye okumamazlık etmeyelim ilginç iddialar var.


"Yakaladım Darbeni Paşa!" said:
2004'ün bahar aylarıydı. Ankara, sıcak gelişmelerle dolu bir kışı geride bırakmıştı. Genelkurmay karargâhı olağan günlerinden birini yaşıyordu. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün daveti üzerine karargâha gelmişti. Uzunca bir süre sonra Org. Özkök'ün odasından çıktığında Org. Eruygur'un yüzü allak bullaktı. Tansiyonu yükselmiş, ayakları birbirine karışarak makam arabasına kendisini zor atmıştı.
Em. Org. Şener Eruygur'u cin çarpmışa döndüren şey neydi? Ne olmuştu da, daha düne kadar istifasını istemeye hazırlandıkları Em. Org. Özkök'ün karşısında dizlerinin bağı çözülmüştü? O gün karargâhta yaşananlar yıllarca saklı kaldı. Ordunun en üst rütbesindeki iki generalin ne konuştukları sır gibi saklandı. Ancak Yeni Aktüel o günün sır perdesini aralıyor
O gün karargâhta Org. Hilmi Özkök, Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur'a Jandarma karargâhında yapılan darbe toplantılarının görüntülerini izletmişti. Eruygur inkâr edemediği görüntüler karşısında ne diyeceğini bilemedi. Dudaklarından dökülen tek cümle "Karargâhım bana ihanet etti" demek oldu.
Özkök-Eruygur görüşmesi demokrasi dışı yollar arayanlar için sonun başlangıcı oldu. Çünkü Org. Özkök, Org. Eruygur'a yaptıkları işin hukuki yaptırımlarını da hatırlatmıştı. Org. Eruygur yolun sonuna gelmişti. Karargâhına ulaştığında ilk yaptığı iş yol arkadaşlarını toplamak oldu. O gün o saat itibariyle "darbe oluşumu" dağıtıldı.
Özden Örnek yargılanacaktı
Genelkurmay'da o gün ne olduğunu anlamak için biraz geriye, 2002 Kasımı'na gitmek gerekiyor.3 Kasım 2002'de AKP, Türkiye'nin uzun yıllar görmediği bir çoğunlukla seçimleri kazandı. Gözler Genelkurmay'a döndü. 28 Şubat sürecinde kapatılan Refah Partisi'nde yer alan isimler şimdi TBMM çoğunluğunu oluşturuyordu. AKP tek başına iktidara gelmiş, anayasayı değiştirecek milletvekili sayısına ulaşmak üzereydi.
İşte bunun üzerine komuta kademesinde arayışlar başladı. Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök iyimserdi. İlk temennisi "Seçimlerin Türk halkına hayırlı olmasıydı". Ancak daha ilk andan itibaren komuta kademesinde huzursuzluk başlamıştı. Harekete geçildi, Cumhuriyet Çalışma Grubu (CÇG) kuruldu. Bu grubun sekreteryasını Jandarma Genel Komutanlığı yapıyordu. Koordinasyonundan Tuğg. Kadir Ali Esener sorumluydu. Genelkurmay'da ise grup "İkinci Başkan"a bağlı olarak kurulmuş ve çalışıyordu. Ancak bundan Genelkurmay Başkanı Org. Özkök'ün haberi yoktu.
CÇG'nin faaliyetleri ilk yıl sadece izleme ile sınırlı kaldı. Grup "irticanın taktik resmi"ni çıkarmakla meşguldü. Bir kısmı daha sonra kamuoyuna yansıyan pek çok izleme ve fişleme çalışması bu dönemde yapıldı. Grubun atıl kalmasının nedeni kuvvet komutanları arasında birlik olmamasıydı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Alpkaya ve Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Cumhur Asparuk, Genelkurmay Başkanı Org. Özkök ile birlikte hareket ediyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman da, dönemin en aktif ismi İstanbul'daki Birinci Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan'ın karşısında yer almıştı. Bu yüzden Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün eli oldukça kuvvetliydi. Ancak her şey Alpkaya ve Asparuk paşaların emekli olmasıyla son buldu.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na atanan Oramiral Özden Örnek ile Asparuk Paşa'nın yerine gelen Org. İbrahim Fırtına, Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman ile ittifak yaptı. Dört komutan da sertlik yanlısı ve müdahaleden yanaydı.
Gelişmeler 2003 Yüksek Askeri Şura toplantısından sonra hız kazandı. Oramiral Özden Örnek'in hem Özkök Paşa'ya, hem de selefi Bülent Alpkaya Paşa'ya kırgınlığı vardı. Örnek Donanma Komutanlığı sırasında iki defa soruşturma geçirmişti. İlkinde mal varlığı gündeme gelmiş, ikinci soruşturmada ise yargılanmaktan son anda kurtulmuştu. İtalya'dan alınan helikopterler ve deniz karakol uçakları ile ilgili ihalede yapılan usulsüzlükler tam yargı safhasına gelmişken, bilinmeyen eller Örnek Paşa'yı esenliğe çıkarmıştı.
Hem ideolojik, hem de şahsi nedenlerle dört kuvvet komutanı Genelkurmay Başkanı Özkök Paşa'ya cephe almıştı. Birbiri ardına toplantılar yapıyorlardı. En sonunda tek çarenin yönetime el koymak olduğu konusunda anlaştılar. Hemen ardından da "Sarıkız" adını verdikleri darbe planı hazırlandı. Sarıkız, Kıbrıs'tı. AKP hükümeti, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın hazırladığı planı onaylayarak vatana ihanet ediyordu. Bu yüzden devrilmeliydi.
Direnişçilere yardım ettiler
"Sarıkız", Annan Planı'nın Kıbrıs Rumları tarafından reddedilmesi yüzünden akim kaldı. Hemen ardından da dört kademeli yeni bir darbe planı yapıldı; "Ayışığı-1, Ayışığı-2, Yakamoz ve Eldivenli Yumruk." Ayışığı mevcut durumu analiz ediyor ve şekillendiriyordu. Yakamoz organizasyonun nasıl olacağını anlatıyordu. Eldivenli Yumruk ise darbenin adıydı.
Buna göre TBMM dağıtılacak, yedi kişilik konsey oluşturulacaktı. Ancak şaşırtıcı olan konseyin başına geçecek isimdi. Mevcut Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, darbecilerle birlikte hareket etmediği için ekarte edilecekti. Darbenin liderliğini, ikna edilebilirse Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yapacaktı.
Darbe konseyi Danışma Meclisi'ni oluşturacak, ardından da seçim tarihini açıklayacaktı. Ancak bu arada Dışişleri'nden MİT'e, kaymakamlardan yargı mensuplarına kadar bürokraside büyük bir temizlik operasyonu yapılacaktı.
Bu plan büyük bir titizlikle hazırlanmıştı ama darbe yanlılarının gözünü en fazla dışarıdan gelecek tepki korkutuyordu. Darbeciler böyle bir durumda NATO'nun Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında Türkiye'ye müdahale edebileceği endişesi taşıyordu. Darbe planlarında AB ve ABD'yi "Çıyan" ve "Sırtlan" diye isimlendirmişlerdi.
ABD'yi meşgul edebilmek için de mevcut problemlerin büyütülmesinden yanaydılar. Bu yüzden Irak'taki Sünni direnişçilere yardım ediyorlardı. Türkiye gerekirse mihver değiştirecek, ama AKP hükümetinden mutlaka kurtulacaktı.
Başını dönemin dört kuvvet komutanının çektiği darbe yanlıları kendi aralarında da çeşitli sorunlar yaşıyorlardı. "Yetimevi" adını verdikleri Genelkurmay karargâhı en büyük problemleriydi. Çünkü karargâh Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ten yanaydı. Özellikle Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın altı darbe planlarında sıklıkla çizildi.
Elimine edilmesi gerekli isimler arasında ilk sırada, şimdi Genelkurmay Başkanı olan Org. Yaşar Büyükanıt geliyordu. Büyükanıt darbe için olur vermiyordu. Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur, Büyükanıt'ı ekarte ederek Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na geçecek, ardından da Genelkurmay Başkanı olacaktı. Rakibini ekarte etmek için de Büyükanıt'ın darbe karşıtlığını kullanıyordu.
Şener Eruygur'un yerine ise dönemin Ege Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon gelecekti. O da Eruygur'un yolunu izleyerek bir müddet sonra Genelkurmay Başkanı olacaktı. Darbe yanlılarının çekinip mutlaka bertaraf edilmesini istediği bir başka isim ise daha sonra Jandarma Genel Komutanı olan Org. Fevzi Türkeri idi. 28 Şubat'ın en keskin isimlerinden Türkeri, Eruygur için fazla "yumuşak"tı. Darbe planlarında Büyükanıt'a zaman zaman "Abide", zaman zaman da "Boğazlar" adı uygun görülmüştü. İkinci Ordu Komutanı Org. Fevzi Türkeri'nin lakabı ise "Dağlar"dı.
Cumhuriyet televizyonu kuruldu
3 Mart 2004, dört kuvvet komutanının düğmeye bastığı gündü. Hilafetin Kaldırılması'nın yıldönümünde, Şener Eruygur, Aytaç Yalman ve Özden Örnek eşleri ile birlikte kamuoyunun önüne çıktı. İbrahim Fırtına o gün bir şehit cenazesi için Konya'daydı. Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ise yurtdışına gitmişti.
Toplantı Atatürkçü Düşünce Derneği öncülüğünde gerçekleştirildi. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün toplantı için odanın en büyük salonunu tahsis etmişti. KKTC eski cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'tan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'e, ATO Başkanı Sinan Aygün'den ADD Genel Başkanı Ertuğrul Kazancı'ya kadar tüm ulusalcılar toplantıdaydı. Komutanları sayısı 7 bine ulaşan bir topluluk ayakta alkışladı.

Ancak başta Doğan Grubu olmak üzere basın bu toplantıyı görmedi ya da çok küçük gördü. Vatan gazetesi hariç. Onlar toplantıyı sürmanşetten verdi. O yüzden Doğan Medya Grubu'nun adı darbe planlarında "Kara Doğan" olacaktı. Bu grubun desteğini sağlamak için de eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e yakınlığı ile bilinen Mustafa Özkan devreye sokuldu. Özkan'la askerler adına görüşen isim Özden Örnek'ti.
Komuta kademesi medya desteğinin öneminin farkına varmıştı. Bu desteği alabilmek için sürekli gazetecilerle görüşüyorlardı. Bunlar arasında en önemli isim, Çukurova Medya Grubu'nun başkanı olan Tuncay Özkan'dı. Özkan o dönemde, başta Aytaç Yalman olmak üzere tüm komutanlar ile defalarca görüştü. Ancak bu görüşmeler Özkan'ın Çukurova Medya Grup başkanlığından alınmasını engelleyemedi. Özkan'la birlikte emekli Org. Kemal Yavuz ve Yavuz Gökalp Yıldız da gruptan gönderildi. Çukurova Grubu'nun patronu Mehmet Emin Karamehmet Ankara'ya çağrılmış, sert bir dille uyarılmıştı. Karamehmet daha fazla direnemeyeceğini anlayınca çareyi Tuncay Özkan'ı göndermekte buldu.
Özkan'a bunun üzerine bir televizyon kanalı kurma görevi verildi. Özkan önce İstanbul Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'nın televizyonunu almaya çalıştı. Ancak bu satış işlemi gerçekleşmeyince Kanaltürk'ü kurdu. Darbe planlarında bu televizyonun adı "Cumhuriyet Televizyonu" olarak geçmekte.
Tam bu gelişmelerin yaşandığı günlerde, 3 Şubat 2004'te, CIA, Ankara'daki üst düzey bir görevlisiyle istihbaratı uyardı. Özkök'e karşı "çok ciddi fiziki bir eylem" yapılacaktı. Eylem Ankara Merkez Garnizon Komutanı Tümg. Fehmi Büyükbayram'ın yoğun çabalarıyla sonuçsuz kaldı. Tümg. Büyükbayram, Özkök'ün yol güzergâhını değiştirerek, yoğun güvenlik önlemleriyle girişimi akamete uğratan isim oldu.
Darbeciler her şeyin yolunda olduğunu düşünürken bu yaşananlardan hem MİT'in, hem Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'nın, hem de Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün haberi oldu. Hükümet de gelişmeleri günü gününe takip ediyordu. Jandarma Genel Komutanlığı karargâhında yapılan toplantılar görüntülü olarak Özkök Paşa'ya iletiliyordu.
×
×
  • Yeni Oluştur...