Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Sincan da "ılımlı" saldırı


Öne çıkan mesajlar

Mesaj tarihi:
AB'nin bizden istediği kriterlerden hangisi bizi kukla durumuna sokuyo? BOP'la dayatılan şey demokrasiden yoksun , çağdışı bir rejim mi? akp bu rejimi sağlamlaştırmak için hangi adımları attı?

nefr'e de katılıyorum, tabii ki bu gerginlikte akp'nin de büyük payı var. ama yine de her milletvekili öyle davranmıyo, köksal toptan, ertuğrul günay gibi adamlar akpnin tabanından olmayan insanları da rahatlatacak hareketler yapıyolar. tayyip de arasıra yarımağızla bişiler söylüyo ama evet net bi tavır koyamıyo, bunu başka topiklerde de belirttim zaten seçim akşamı verdiği sözleri yerine getirmedi diyerekten.. yine de bu bi "gizli ajandaları" olduğunu falan göstermiyo elbette.
Mesaj tarihi:
İyi de sir sonuç aynı kapıya çıkıyor. Gizli ajandası varsa ılımlı islam devleti olma yönünde ilerliyoruz, gizli ajandası yoksa yine ılımlı islam devleti olma yönünde ilerliyoruz. Aralarında pek bir fark göremiyorum.
Mesaj tarihi:
Nefr görüşlerine bende katılıyorum. AKP bu tip olaylara özellikle devlet dairelerinde yaşanan aolylara tepkisiz kalıyor. (Örneğin: Bir lise müdürünün, kız öpğrencilerin kısa kollu gömlek giymesini yasaklaması, okuldaki müzik ve resim derslerini kaldırması) buda AKPye güven oluşmasında en büyük engel.

Burada AKP'in böyle davranmasının iki sebebi olabilir. Ya bu tip olayları onaylıyorlar yada tepki gösterdiklerinde oy kazancından çok kaybının olacağını hesaplıyorlar.

Avrupa birliği konusunda. Bence Avrupa Birliği bizi çok sevdiğinden AKPye destek vermiyor. AB'nin ve ABD'nin BOP için AKPye ihtiyacı var. Bir çok insanın dalga geçtiği gibi BOP bir komplo teorisi değil.

Bu güne kadar amerikan ve avrupalı pek çok siyasetçi, bürokrat ve asker orta doğuda bir ılımlı islam modeline ihtiyaç olduğunu ve bunun için türkiyenin uygun olduğunu açıkladı. Bu yüzden AKP onlar için çok önemli kapanmasın diye bir yerlerini yırtıyorlar.

Farkındaysanız bu güne kadar hiçbir AB yetkilisi Türkiye bunları bunları yapsın AB'ye alıcaz demedi. Çünkü almak gibi bir niyetleri yok ama müzakeriyi keserlerse istediklerini yaptıramazlar.

Sonuç olarak şu anki durumda AB AKPyi AKPde AByi kullanıyor.
Mesaj tarihi:
Anayasaya dinle ilgili kanun koysun , başörtüsüz şuralara girilmeyecek densin. Ondan sonra ılımlı islam ülkesi olursun. Söylemlerle fikirler ile islam ülkesi olunmaz. Yasalarla uygulamalarla olunur.

Bu tarz yasaların çıkmayacağını bildiğimize göre , çıkmasını denetleyen mahkemelerimizin olduğuna göre , hatta anayasanın ilk 3 maddesinin dinle alakalı yasa koyulamayacağını garanti ettiğine göre , muhalefet yapma amacında kullanılan bu palavraları yemiyor millet.
Mesaj tarihi:
Kanuna , anayasaya koyarsan o dediğin şeriat olur.Ilımlı islam şöyle olur Ülkeni yurt dışına pazarlar(Yok pahasına satar) , zaten müslimanlar ezülüyor help as dersin.Ülkenin gururuyla milli duygularıyla oynarsın ama sana oy verenler bir kere bunlar müslüman , dindar diye oy vermiştir.Hepsini sineye çekerler.Çiftçinin anasını ağlatsanda o bilir alıcağı cevap anasını alıp gitmektir.Yani bu adamların kastı seni sömürmek ama bunu evcil hayvan kıvamına getrip yapmak.Ilımlı islamdan kasıt bu yani evcil demek.
Mesaj tarihi:
dünyadaki diğer ılımlı islam rejimlerinden örnekler vererek açıklarsanız daha iyi anlayacağız sanırım. nasıl oluyor ılımlı islam? ideolojisi ne? teorisyenleri kimler? kurallar hangi çerçevede belirleniyor falan..lütfen çekinmeyin aydınlatın.
Mesaj tarihi:
said:
EMPERYALİZMİN “ILIMLI İSLAM” VE SEVR PROJESİ


Yard. Doç. Dr. Bilgin ÇELİK*


18. yüzyılda Avrupa’da yaşanan “Aydınlanma Dönemi”nin sonucunda dinsel ideoloji tarihe karışıp ulusal egemenliğine dayalı ulus-devletler ortaya çıkarken, Osmanlı İmparatorluğu da bu gelişmelerden iki yönlü olarak etkilenmiştir. Bir taraftan Fransız Devrimi ile ortaya çıkan “milliyetçilik” akımı çok uluslu imparatorluk yapısında ayrılıkçı hareketlere (öncelikle Hıristiyan azınlıklar arasında) yol açarken diğer taraftan da Osmanlı padişah ve yöneticileri devleti toparlamak ve dağılmayı önlemek için modernleşme çabası içine girmişlerdir. Tanzimat ve Islahat Fermanları bu modernleşme çabalarının ve Osmanlı vatandaşı yaratma azminin göstergeleridir. “Osmanlıcılık” fikrinin Balkanlardaki Hıristiyan unsurlar arasında kabul görmediği 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında açık bir şekilde ortaya çıkınca, imparatorluğu kurtarmak daha doğru bir ifade ile padişahın egemenlik alanını korumak için bir başka fikir akımı devreye sokulmuştur.

İslami ideoloji, 19.yüzyılın sonunda Osmanlı Devletinde “İslamcılık”[1] akımıyla yeniden hayat buldu. Bu akımın ortaya çıkmasında, Berlin Kongresi (1878) sonrasında Balkan ulus-devletlerinin kurulması, Osmanlı demografik yapısının önemli ölçüde değişerek İslam ağırlıklı bir nüfusun ortaya çıkması ve bu nüfusun bir ideal etrafında birleştirilmesi düşüncesi önemli bir rol oynamıştır. Batıda “ulus-devlet” süreci gelişirken Osmanlı’nın kendisini “İslamcılık-Ümmetçilik” ideolojisi ile kurtarma çabası içine girmiş olması çağa bakış açısını yansıtması açısından ilginçtir. Batıda dinsel ideoloji tarihe karışıp cumhuriyet veya meşruti monarşi şeklinde demokratik rejimler gelişirken kısa bir meşruti monarşi denemesinden sonra II. Abdülhamit, dinsel ideolojiyi devletin egemen ideolojisi haline getirmeye çalışmıştır. II. Abdülhamit, halifelik sıfatını politik bir koz olarak kullanma çabası içine girmiş, benimsediği dinsel ideoloji bazı çevrelerce “Ulu Hakan” olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Padişahlığı döneminde hiç toprak kaybedilmediği iddiası ile İslami çevreler tarafından göklere çıkarılan Abdülhamit döneminde kaybedilen toprakların oranı basit bir tarih atlasında kolayca görülebilir. (Balkanların büyük bir kısmı, Kıbrıs, Mısır, Tunus)

Osmanlı Devleti’nin değişen dengeler sonucunda Almanlara yanaşmaya başlaması üzerine İngiltere, özellikle Türk düşmanı olarak tarihe geçen Gladstone’nun başbakanlığa gelişinden sonra Osmanlı Devletine yönelik baskılarını arttırmıştır. Buna karşılık padişah halifelik sıfatı aracılığı ile o dönemde 300 milyonu aşan İslam nüfusunun başkanı olduğunu ileri sürerek özellikle İngiltere ve Fransa’ya adeta gözdağı vermeye çalışmıştır. Almanya da bu politikanın en önemli destekçisi olmuştur. En büyük rakipleri İngiltere ve Fransa’ya karşı Osmanlı padişahının halifelik sıfatını ön plana çıkarmak, bunu siyasi arenada bir koz olarak kullanmak, sömürgelerinde milyonlarca Müslümanın yaşadığı İngiltere ve Fransa’yı rahatsız etmek, halifenin en yakın dostu görüntüsü ile sömürge Müslümanlarının sempatisini kazanmak Almanların temel hedefi idi. Yani “İslamcılık” ideolojisi emperyalist rekabetin bir aracı haline gelmişti. “Halifelik” Almanya’nın emperyalist hedeflerine ulaşmak amacıyla yeniden değer yüklenen bir kurum olmuştur. Almanya’nın bu oyununu gören İngiltere, bir taraftan Osmanlı içindeki tarikatlardan bazıları ile ilişkilerini geliştirirken, diğer taraftan da Arap aleminden alternatif bir halife çıkarma çabası içine girmiştir. “…Mısır hidivini halife yapıp İslam dünyasını kendi çıkarları doğrultusunda gütmek istedikleri…”[2] padişahın kendisi tarafından dile getirilmiştir. Oysa Almanlar da aynı amaç doğrultusunda kendisinden yararlanmaya çalışmışlardı. İngiltere alternatif bir halife yaratarak, bir taraftan Osmanlı’yı baskı altına alırken diğer taraftan da sömürgesi altındaki Müslümanları daha rahat kontrol altına almayı düşünüyordu. Hindistan’da Müslüman liderleri kendine bağlayan İngiltere, onlar aracılığı ile egemenliğini sürdürmeyi garanti altına almıştı. Yetenekli Müslüman çocukları eğiterek İngiliz çıkarlarına hizmet amacıyla çeşitli görevlerde –özellikle “casusluk”- kullanmıştır. Hint Müslümanlarından Mustafa Sagir ünlü bir İngiliz casusu olarak tarihe geçmiştir. Mısır’daki milliyetçi bir gizli cemiyetin çökertilmesinde kullanılan Mustafa Sagir, daha sonra Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal’e suikast amacıyla Anadolu’ya gelmiş fakat casus olduğu anlaşılınca İstiklal Mahkemesi tarafından idam edilmiştir.[3]

İngiltere kurduğu bu düzenin sayesinde Osmanlı padişahı Mehmet Reşad’ın I. Dünya Savaşı sırasında ilan ettiği cihat’ı başarısızlığa uğratmış, Araplara da bağımsızlık vaat ederek kolayca yanına çekmiştir. Yani Osmanlı ve Almanya, İngiltere’nin sömürgelerindeki Müslümanları ayaklandırmayı ümit ederken, İngiltere, Osmanlı yönetimindeki Arapları Osmanlı’ya karşı ayaklandırmıştır.

Savaşın sonunda İttihat ve Terakki cemiyeti kendisini feshederken meydan Hürriyet ve İtilaf Fırkası (HİF) ile İngilizlere sempati duyan padişah Vahdettin’e kalmıştır. Padişah Vahdettin ve hükümet üyelerinin birçoğu (başta Damat Ferid Paşa) geleceklerini İngiliz çıkarlarına bağlayarak onlara hoş görünmek adına “İngiliz Muhipleri Cemiyeti”ne üye olmuşlardı. İslamcılık ideolojisini benimsemiş padişah ve HİF böylece günümüzde sıklıkla kullanılmaya başlayan “Ilımlı İslam Projesi”nin ilk uygulayıcıları olmuşlardır. Şöyle ki, İngilizlerle tam bir işbirliği içinde hareket ederek kendi iktidarlarını sağlamlaştırmayı amaçlarken ulusal direnişin yok edilmesi için her türlü önlemi almaktan geri durmamışlardır. Sevr Antlaşmasını 10 Ağustos 1920’de imzalayan İstanbul Hükümeti ve onaylayan Saltanat Şurası (Padişah Vahdettin’in başkanlığında toplanmıştı) Anadolu’nun parçalanmasına ve Türklere sadece İç Anadolu bölgesinin bırakılmasına Osmanlı Saltanat-Hilafet makamlarının varlığının korunması karşılığında razı olmuşlardı.

Bu açıdan bakılınca son zamanlarda sıkça söz edilen “Ilımlı İslam” ile kastedilen, emperyalizm ile uyumlu dini rejimdir. Emperyalizm ile işbirliği yapan, onun çıkar ve hedeflerine uygun şekilde davranırken kitleleri dinsel propaganda ile peşinden sürükleyen bir rejim. Vahdettin milleti bir koyun sürüsüne benzetirken, bu sürüye bir çobanın gerektiğini o çobanın da kendisi olduğunu söyleyerek[4] yönetim anlayışını açıkça ortaya koymuştur. Emperyalizm, çobanı ele geçirince sürüyü de kolayca yönetmiş oluyordu. Buna karşılık Mustafa Kemal Atatürk öğretmenlere “sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller” istediğini söyleyerek cumhuriyetin birey yaratma idealini vurgulamıştır.
...


http://kisi.deu.edu.tr/bilgin.celik/Cumhuriyet.html
Mesaj tarihi:
Süleyman Arif Emre said:
Ilımlı İslam dayatmasının arka planında ne var?

İslam dini, Kur`an`a ve hadislere dayanan, Hak ve meşru mezhepleriyle istikrara kavuşmuş bir dindir. Durum bu merkezdeyken, `İlle de Ilımlı İslam dayatmasıyla ne yapılmak isteniyor?


Vaktiyle Hıristiyanlıkta olduğu gibi, bir Luther veya bir Kalven çığırı açılmasına hem ihtiyaç yoktur ve hem de dinimizin bütünlüğünü oluşturan, kesin ve tarihi belgeler buna imkan vermez.


Buna rağmen kimi AKP yöneticileri `Ilımlı İslam ` sloganına sıcak bakmak eyilimindedirler.


Önce İstanbul `da, şimdi de Mekke -i Mükerreme `de arka arkaya yapılan şura toplantıları, bu girişimlerden maksat nedir sualini hatıra getirmekte, bu işin arka planında siyasi projelerin bulunduğu fikrini uyandırmaktadır.


Bilindiği gibi ABD `nin, 22 İslam ülkesine demokrasi getirmeyi öngören bir (Büyük Ortadoğu Projesi ) mevcut. ABD `nin bu politikayı, Tav `an veya Kehan (yani İslam alemi istese de istemese de) gerçekleştirmek istediği de herkesin malumudur.


Aslında bu proje uzun vadelidir. Siyonistlerin ve evangelistlerin planıdır. Süresi Bush`un iktidar dönemi ile de kayıtlı değildir. Ama Bush bu planı kendi döneminde, ne kadarı mümkün ise o kadarını gerçekleştirmeyi dini inancı gereği vazgeçilmez bir gaye edinmiştir.


Tıpkı bir zamanlar Hitler `in ve bir zamanlar da komünistlerin bütün dünyaya yeni bir nizam getirme ideolojisi gibi, Bush da, bu yeni nizam getirme hareketine, kendisini adamıştır.


Zira Bush`un dışişleri bakanı, tekrar tekrar verdiği beyanatlarda, `gayemiz 22 İslam ülkesinin siyasi haritasını değiştirerek, bu bölgeye yeni bir şekil vermektir` demiştir. Gaye demokrasi getirme bahanesiyle, bölgede `yeni bir sömürge imparatorluğu kurmaktır.`


Operasyondan önce, hekimler narkoz yaparlar. BOP `un narkozu ise `Ilımlı İslam ` uygulamasıdır. `Kökten dinci` ithamını CIA ve MOSSAD imal ederek İslam alemine yaydığı malumdur. Şimdi de buna ilaveten `Ilımlı İslam `a geçiş fikri empoze edilmek isteniyor. Ama bizler değerli İslam alimleri nezdinde, bu önerinin kabule şayan olmayacağına inanıyoruz.


Çünkü yüce dinimizin hükümlerinin yorumlanması ve değişmeyen Kur`an ve hadis ve diğer prensiplerin ışığı altında, inananlara yol gösterilmesi görevi ilim adamlarımızın görevidir.


Böyleyken siyasilerin, kalkıp politik maksatlarla `Ilımlı İslam ` kavramını empoze etmeye kalkışmaları asla kabul edilemez. Bu hareket aynı zamanda laikliğin uluslararası tarifine de, Anayasaya da aykırı düşer.


Bu sebebten bu konularda önce, İslam alimlerini ve sonra da bütün kamuoyumuzu uyarıyoruz. Bendeniz şahsen, Büyük Ortadoğu Projesine destek vermeye kendisini şartlandırmış olan ilgili AKP yöneticilerini tarih huzurunda sorumlu sayıyorum, onlara güvenmiyorum.


Güvenmiyorum, çünkü:


1- Bir kere Sayın Başbakan, bilindiği gibi, Bush tarafından ortaya atılmış olan Büyük Ortadoğu Projesini yürütmekle görevlendirilmiş bulunan bir EŞBAŞKANDIR. Bu sebebten konuda tarafsız olması mümkün değildir.


2- Ayrıca Sayın Erdoğan Katrina kasırgası gibi Allah `ın taktiriyle husule gelen bir badire hakkında, `Dini görüşlerle yorum yapılmasını bile `Bilgisizlik ve cehalet olarak nitelendirerek, Bush`un bu konuda sorumsuz olduğunu, adeta peşinen savunmuştur. Oysaki Yüce kitabımızda, Cenabı Hakkın , Ad kavmine, Semud kavmine, Lut kavmine ve benzeri kavimlere yaptıkları yolsuzluklardan dolayı ne şekillerde cezalar verdiği, bizlere ayrıntılarıyla açıklanmış, ibret olarak kendimize çeki düzen vermemiz için ikazda bulunulmuştur.


3- Sayın yeni Diyanet İşleri Başkanımız ise, göreve başladığı ilk günlerde `Dinin hükümleri ağırlaştırılmıştır, bu hükümleri hafifleştireceğiz` diyerek, Ilımlı İslam tezini çağrıştıracak, ya da ima edecek açıklamalar yapmıştır.


4- Diyanet İşlerinden sorumlu sayın Devlet Bakanı Mehmet Aydın `ın ise `İslam ülkelerinin utanılacak durumda olduğunu` beyan ettiğini hepimiz biliyoruz. Bu sözler dahi, gerek `Ilımlı İslam ` teziyle ve gerekse İslam ülkelerine Condoleezza Rice ve Bush`un yaklaşım biçimiyle örtüşmektedir.


Bu sebeblere binaen Ilımlı İslam iddiasının arka planıyla ilgili olarak, yoğurdu üfleyerek yemek titizliğini göstermemiz gerekiyor.


Şayet bendeniz TBMM `de bir Milletvekili olarak görevde bulunsaydım, bu hükümetin üyeleri aleyhinde bir gensoru açılması teşebbüsünde bulunurdum.


Zira bunların izledikleri politikalar bakımından dini, manevi ve tarihi bakımlardan sorumlulukları mevcuttur.

2005-09-11 Milli Gazete


Milli gazete pek tarzım değildir, ama sizin dilinizden konuşmuş, belki bu adama inanırsınız.
Mesaj tarihi:
Türker Alkan said:
İğneci

Çocuklara iğne yapar gibi: "Hiç korkma, acımaz canım, sen gevşe, kendini rahat tut , farkına bile varmayacaksın!"


Son günlerde moda olan `ılımlı İslam ` lafını işitince aklıma ister istemez o iğne vurulma sahneleri geliyor. Ama bu benim fantezim mi, olmayan bir şeyi mi uyduruyorum?


Sanmıyorum.


Erbakan değil miydi, "Biz İslam `ı şekerle kaplayıp halkımıza yedireceğiz" diyen? İğne vurmaktan daha akıllıca bir yöntem tabii. Erbakan `ın siyasal ömrü `şeker kaplı İslam ` projesine yetmedi. Ama anafikir hâlâ geçerli.


Ve Fethullah Gülen değil miydi yandaşlarına öğüt veren: "Vali, yargıç, subay.. olun, sabırla ve açık vermeden hareket etmeliyiz" diyen?


Şimdiki Başbakan değil miydi bir zamanlar kadın eli sıkmayan, "Halk isterse laiklik elbette gidecektir" diyen? Ve o Başbakan`ın yıllarca müsteşarlığını yapan kişi değil miydi "İslam , Cumhuriyet `e el koyacaktır" diyen?


Şimdi geldik dayandık `ılımlı İslam `a.


Amerika bu konuda pek meraklı ve istekli gözüküyor. `Büyük Ortadoğu Projesi ` ile (nasıl yapacaksa) Ortadoğu `ya demokrasi ihraç etme ve kendi çıkarlarını bu yoldan sağlama düşüncesinden vazgeçmişe benziyor. Belki Irak ve Afganistan deneyimleri demokrasi denen yönetim biçiminin ihraç ve ithal edilmeye pek elverişli olmadığını göstermiştir.


Şimdi ABD , kendisine bağlı `ılımlı İslam ` devletleri oluşturma politikasını benimsemişe benziyor.


İyi de, nedir `ılımlı İslam `? `Ilımlılığın` ölçütü nedir?


Kimler `ılımlı İslamcıdır ?`


Bu `ılımlı İslam ` dünyasında kadının yeri nedir? Bir erkek kaç kadınla evlenir? Kadın, Kuran `da belirtildiği gibi erkeğin mirastan aldığının yarısı kadar mı pay alır? Nisa Suresi `nde belirtildiği gibi, `serkeşlik eden kadını` kocası hafifçe de olsa dövebilecek midir? Kadınlar zorla tesettüre sokulacak mı?


Ve bütün bunlara kim karar verecek? ABD mi?


Bugün belirli ölçütlere göre `ılımlı` olan bir İslam ülkesinin hazır yol açılmışken yavaşça `radikal İslam `a kaymasını kim önleyecek?


Bir dini inanışı `ılımlı` veya `radikal` diye sınıflandırmak, dini politikanın hizmetine sunmak anlamına gelmez mi?


Asıl ciddi sorun şudur ki, bir kez dinin siyasallaşmasına kapıyı açtıktan sonra, dinin de, siyasetin de radikalleşmesine neden olan dinamikler işlemeye başlayacaktır. Dine dayanan siyaset (o dini inanışı `ılımlı` olarak görseniz bile) hızla siyasallaşır, radikalleşir ve kutuplaşır. Özellikle de hızlı değişimi ve uyumu gerekli kılan günümüz dünyasında dini değişmezlere dayanan bir siyaset anlayışı çelişkilere ve zıtlıklara neden olacaktır.


Korkarım Amerika gene yanlış işler peşinde koşturuyor.

2008-05-06 Radikal
Mesaj tarihi:
Nefr said:
sir said:
nerde yaşam tarzına hükümet eliyle müdahale?


yok bence de acikca, o konuda katiliyorum sana, ama zaten buralarda genelde tartisilan -tartisilandan kastim viktor fedaykin falan gibi tartisma ve cevabi okuma yetenegine sahip insanlarin mesajlari tabii; yoksa kuru kalabaligi kastetmiyorum- hukumetin acikca yarattigi baskidan cok, maalesef kontrol etmekte zorlandiklari tabanlarinin asiri cikislarina karsi yumusak tavirlari benim anladigim kadariyla

benim rahatsizligim kendi adima akpnin seriat getirme cabasinda oldugunu dusunmem degil; bunu acikca reddedip tavir almaktan uzak olmasi. dolayisiyla iktidarda olmalarinin yarattigi bir yanlis izlenim oldugunu dusunuyorum ulke genelinde

bundan 6 yil once kendi iclerine kapanik olan yobazlar, artik -hukumet yasalarla desteklemiyor olsa da- yavas yavas buralar komple bizim moduna giriyorlar, acikca tepki almadiklari icin de hiz kesmiyorlar. ayni sekilde 6 sene once kendi halinde yasayan ilimli kesimin bir kismi da bunlara yaranabilmek icin 6 sene oncesine gore cok daha yakin yobazliga. bu da bir kamplasma yaratiyor tabii; yakin tarhimizdeki sag - sol gruplasmasini gunumuzde akpci - laik diye yasiyoruz ayni nedenle

akp iktidarinin zarari bu benim gozumde, yoksa tayyipin seriat getirmesinden, abdullahin 4. kariyi almasindan korkuyor degilim, boyle bir niyetleri olduguna inanmiyorum yonetimdeki kayda deger adamlarin. ha gercekten boyle bir noktaya gelinirse hangi yonde tavir alacaklarindan, kendi tabanlarindaki asiri uclara karsi tavir almayi basarip basaramayacaklarindan cok ciddi sekilde kuskuluyum ayri, ama aciktan veya gizli boyle bir hedefe yoneldiklerine pek ihtimal vermiyorum


dogru soze nedenir :)+1
Mesaj tarihi:
üşenmedim hepsini okudum, ama şu milli gazeteden gelen yazıda bu paragraftan sonrasını okuma ihtiyacı hissetmedim.

ehe said:
2- Ayrıca Sayın Erdoğan Katrina kasırgası gibi Allah `ın taktiriyle husule gelen bir badire hakkında, `Dini görüşlerle yorum yapılmasını bile `Bilgisizlik ve cehalet olarak nitelendirerek, Bush`un bu konuda sorumsuz olduğunu, adeta peşinen savunmuştur. Oysaki Yüce kitabımızda, Cenabı Hakkın , Ad kavmine, Semud kavmine, Lut kavmine ve benzeri kavimlere yaptıkları yolsuzluklardan dolayı ne şekillerde cezalar verdiği, bizlere ayrıntılarıyla açıklanmış, ibret olarak kendimize çeki düzen vermemiz için ikazda bulunulmuştur.


şu mantalitede bi adamın yazdıklarını quotelayıp buraya koymana doğrusu çok şaşırdım, bunu yazıp ciddi ciddi inanan birine ne BOP ne zop herhangi bi konuda fikir danışmam. takılsın öyle o.

türker alkan'ın yazısında da benim sorduğum gibi sorular var, cevap yok. çünkü bu işin bir resmiyeti, yöntemi olmadığı gibi devlet yönetiminde bir yansıması da yok. bu ülke islam dünyasına örnek olacaksa demokrasisiyle ve laikliğiyle örnek olucak zaten. ah bi de doğru dürüst işletebilsek bu kavramları..

bilgin çelik'in yazısına gelince..tarihi gelişim konusunda zaten söyleyecek bişeyim yok, elbette din politik bir araç olarak kullanıldı, ama lafı getirip 1920de bırakıyor. Atatürk "fikri hür, vicdanı hür" nesiller yetiştirmeyi hedefledi ama, başarabildi mi? başardıysa neden bu nesiller yine abd'ye ve akp'ye yakın durmayı tercih etti. başaramadıysa, neden?

bir başka soruysa bugün tıpkı vahdettin gibi, cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak bugüne dek bürokratik elitimiz de halkı güdülmesi gereken bir sürü olarak görmedi mi? halkın fikri ve vicdanına 10 senede bir müdahale edilmedi mi? yani bu bürokratik rejimle siyasal islam sadece anti-emperyalist çizgide mi ayrılıyolar?
Mesaj tarihi:
Ya sir, her gün aynı cevapları vermekten bıktım. Ben seni okuyorum da sen beni hiç okumuyor musun yoksa?

Sondan başlayalım:

Bürokrasi halkı yetiştirilmesi gereken çocuklar olarak gördü, 1950'ye kadar iyi kötü bunun için uğraitı. Menderes geldi ne oldu, kayış koptu, bütün uğraş boşa gitti. Menderes'ten sonra yetiştirilmesi gereken çocuk yerini güdülmesi gereken koyunlara bıraktı (misal köy enstitülerinin kapatılması), hala da öyle.

Bilgin Çelik ılımlı islam'ın ne olduğunu anlatmış, gerisini çıkarmak sana kalıyor, yani illa ki "bugünkü uzantısı AKP'yi kullanan ABD'dir" mi yazması gerekiyor? Atatrük'ün fikri hür, vicdanı hür nesiller projesi için bkz: bir önceki paragraf.

Türker Alkan yazısında "ılımlı islamın radikale kayması nasıl engellenecek" diye soruyor.
said:
Erbakan değil miydi, "Biz İslam `ı şekerle kaplayıp halkımıza yedireceğiz" diyen? İğne vurmaktan daha akıllıca bir yöntem tabii. Erbakan `ın siyasal ömrü `şeker kaplı İslam ` projesine yetmedi. Ama anafikir hâlâ geçerli.


Ve Fethullah Gülen değil miydi yandaşlarına öğüt veren: "Vali, yargıç, subay.. olun, sabırla ve açık vermeden hareket etmeliyiz" diyen?


Şimdiki Başbakan değil miydi bir zamanlar kadın eli sıkmayan, "Halk isterse laiklik elbette gidecektir" diyen? Ve o Başbakan`ın yıllarca müsteşarlığını yapan kişi değil miydi "İslam , Cumhuriyet `e el koyacaktır" diyen?

Bunları diyen kişilerden şüphe duyuyor.

O milli gazete alıntısını da neden yaptığımı mesajın kendisinde açıklamıştım zaten.



Kongar said:
ABD, ILIMLI İSLAM VE TÜRKİYE



Sevgili okurlarım anımsayacaklar, gecen hafta Clinton'un My Life (Yaşamım) adlı kitabından Türkiye ile ilgili önemli bölümleri çevirerek aktarmıştım.

Bu bölümlerden çıkan sonuçları şöyle özetleyebilirim:

ABD, Balkanlar'da oluşturduğu barışın ekonomik meyvelerini toplamak istemektedir.

Türkiye'yi, Yirmibirinci Yüzyıl'ı etkileyecek önemli ülkeler arasında ve gelişmekte olan on ekonomi içinde görmekte, ekonomik çıkarları açısından Türkiye pazarını önemsemektedir.

Türkiye'nin laik, Müslüman ve demokratik kimliğini önemsemekte, yani laikliği vurgulamakta, Orta Doğu, İslam radikalizmine teslim olduğu takdirde, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye'nin Avrupa için bir "savunma mevzii" olacağını düşünmektedir.
Görüldüğü gibi, Clinton döneminde ABD, Türkiye'yi laik ve demokratik bir Müslüman ülke olarak görmekte ve bu kimliği ile Orta Doğu'daki radikal siyasal İslam ile Avrupa arasında bir "tampon" oluşturduğunu düşünmektedir.

Değişen Amerikan Politikası
Bush yönetimi iktidara gelince, preemptive preeminence (öncelikli üstünlük) adını verdiği, Türkçe'de "önleyici müdahale" anlamını taşıyan bir yaklaşımla yeni bir dış politika oluşturdu.

Buna göre Amerika, "küresel tehdit" algıladığı yerlere, bu tehdit oluşmadan önce de müdahale edecekti.

Yeni muhafazakarların (neo-conservative) oluşturduğu bu politika, küresel teröre karşı, ABD'nin dünya hegemonyasını öngören bir yeni stratejiyi ifade ediyordu.

Bu dış politika değişikliği Türkiye'ye biçilen rolü de etkiledi:

Türkiye artık Batı ile klasik Orta Doğu bölgesi arasında bir "savunma mevzii" "bir tampon" değil, "Genişletilmiş Orta Doğu" için, yani Kuzey Afrika'dan Çin sınırına kadar kapsanan bir geniş bölgede, ABD'nin bir "saldırı üssü" olacaktı.

Nitekim bu politika değişikliğinin somut sonuçları Irak savaşı sırasında Türkiye'de bütün ağırlığıyla yaşandı.

Daha da yaşanacak.

Ilımlı İslam: Amerikancı İslam
Türkiye'nin rolü, bir savunma ülkesi konumundan bir saldırı üssüne doğru değiştirilince, radikal siyasal İslam'ı tecrit etme açısından, devletin nitelikleri de yeniden gündeme geldi.

Tam bu noktada, ABD'nin radikal siyasal İslam'a karşı bir silah olarak kullanacağı Türkiye, karşı taraftan daha az tepki çekecek bir kimliğe kavuşturulmak istendi ve içerdeki siyasal oluşumların da desteğiyle, ortaya Ilımlı İslam modeli çıktı.

ABD'yi "şeytan" olarak niteleyen, Orta Doğu kaynaklı ve İran destekli klasik radikal siyasal İslam'a karşı, ABD ile birlikte hareket edecek bir İslam, "Ilımlı İslam" olarak ortaya atıldı.

ABD'nin bu strateji değişikliğinden kaynaklanan ve Türkiye'ye empoze edilmek istenen "Ilımlı İslam modeli", hiç kuşkusuz, laik bir düzenden geriye gidişi gerektiriyordu.

Bu eğilim, Türkiye içindeki İslamcı (şeriatçı) eğilimlerle de buluştu ve ABD ile Türkiye içindeki bazı siyasal grupların ittifakı, Ilımlı İslam olarak ortaya çıktı.

Oysa bu ittifakın iki büyük engeli vardı.

Birinci engel, "Ilımlı İslam" anlayışının, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan (ve AB ile de uyum içinde olduğu son AİHM kararı ile saptanmış olan) laiklik ilkesi ile çatışma halinde oluşuydu.

İkinci engel ise, ister laik olsun, isterse Ilımlı İslam, Türkiye ile ABD'nin, Genişletilmiş Orta Doğu Projesi bağlamında gerçekleştirecekleri saldırı ortaklığının İslam Alemi'nde yaratacağı tepkiler ve Türkiye'deki İslamcıların bu tepkiler karşısında savunmasız kalacakları gerçeğiydi.

Yani Ilımlı İslam modeli, ABD'nin sandığının tersine, İslam Alemi açısından da Türkiye'nin iç dinamikleri bakımından da, ABD'nin çıkarları ve stratejisi bağlamında olumlu bir sonuç vermeyecekti.

Nitekim vermiyor da!

Ama, ABD bunu ne zaman görecek, bilmiyorum doğrusu.

http://www.kongar.org/aydinlanma/2004/425_ABD_Ilimli_Islam_ve_Turkiye.php
Mesaj tarihi:
sg-1 bakış açılarımız farklı, sen diyosun ki halkı eğitmek gerek, ben diyorum ki devleti ehlileştirmek gerek..o yüzden buraya ansiklopediler dolusu yazı da koysak anlaşamıcaz =)
Mesaj tarihi:
Dikkat edersen, o bayıldıuğın AB ülkelerinde devlet ehlileştirmek diye bir kavram yok, çünkü o devletleri vatandaşların bizzat kendileri kurdu, kanlarıyla canlarıyla. O halk zaten kendi eğitimi ve ihtiyaçları doğrultusunda kendi devletlerini şekillendirdiler.
Oysa bizim halkı eğitmek gerek, çünkü bu halk demokrasisini, özgürlüğünü savaşarak almadı. Bizim devletimiz kurulduğunda bile halkının çok çok önündeydi. Dolayısıyla halk bunu nasıl kullanacağını, ne yapacağını bilmiyor.

10 trilyonu dişiyle tırnağı ile kazanmış birini düşün, o 10 trilyonun kıymetini bilerek, arttırarak, keyfini sürerek harcayacaktır.
Ama bir de piyangodan 10 trilyon çıkmış bir fakiri düşün. Bu adam bu parayı şahane de kullanabilir, çarçur da edebilir. O yüzden iyi bir danışmanlık şirketine ihtiyacı var. O iyi danışmanlık şirketi ise bugün "köhne, yoz, çağın gerisinde" diye adlandırılıyor.
Mesaj tarihi:
o danışmanlık şirketi, halkın parasını(iktidarını da diyebiliriz) kendi tekeline almak istiyo, halk da yemiyo, kafasına göre harcıyo..böyle de yorumlanabilir yani.

biz savaşmadıysak şimdi napalım yani, önce bu haklar elimizden alınsın, sonra uğruna savaşıp geri mi alalım? bu raddeye geldikten sonra kime kabul ettireceksin bu sistemi? avrupa, demokrasinin ve laikliğin bir zorunluluk olduğunu gördü. biz de görücez, eninde sonunda görücez. bu pat diye bi anda olmayacak, ama "zorla ve baskıyla" da olmayacak. dünyanın koşulları, dünyayla olan ilişkilerimiz ve özellikle de AB'ye üyelik sürecimiz bu zorunluluğu bize göstericek zaten.
Mesaj tarihi:
demedin ama yani, halkın eğitilmesi lazım diyosun. bu eğitim süreci ne kadar sürcek? eğitimin bittiğine kim karar vericek? ya bu eğitim süreci adı altında yıllar boyu totaliter bir rejim yaşarsak yani, ne anladım ben o eğitimden? bu baskı sonuçta başka bir yerden patlak verir, yeni bi devrim olur, o devrimin de rengi, ideolojisi ne olur ben bilemem artık.
Mesaj tarihi:
Evet, halkın eğitilmesi lazım. Süreç ne kadar devam eder, bu sorunun cevabı aslında nesil başına 7 yaşından 18'ine kadar. Halkı ancak bu süreçte eğitebilirsin. Yığınla tarih, yığınla fenle, yığınla din kültürüyle değil, yığınla vatandaşlık bilgisiyle. Demokrasi nedir, birey olarak hakları nedir, devletin kendisine vermesi gereken hizmetler nedir, bunları alamazsa yapması gereken nedir, kısacası Devleti Kullanma 101'i öğreteceksin. Baştaki sana "şu yasak" dediğinde nedenini toplumun her kesimine uygun şekilde ifade edebilecek, ya da "bir kanun koydum" dediğinde sabaha karşı saat beşte değil, şeffaf bir şekilde herkesin gözü önünde neden-sonuç ilişkileriyle açıklayabilecek, halk da bilinçli olacak, "yav kardeşim bu yasa geçti, ama ne iş" diye soracak. Öyle ki bi zaman sonra sormasına bile gerek kalmayacak, bunların hepsine hükümetler tek tek sorulmadan hesap verir olacak. Öyle kafasına göre zam yapamayacak, yaptığı zammı gerekçeleriyle açıklayabilir olacak. Vs gider bu.

Bugün bunların kaçını yapıyor halk, demokrasinin ne olduğunu, kendisine ne özgürlükler verdiğini biliyor mu, hayır. "Pirinç yerine bulgur yeyin" denildiğinde "yav sen nasıl hükümetsin, ben bulgur yemek zorunda mıyım" diye sormuyor. Köprüye, akaryakıta, elektriğe zam yapıldığında nedenini sormuyor, bikaç gün homurdanıyor, kabulleniyor.
Sonra biz "koyun gibi güdülüyor, kömüre bulgura oy veriyor" dediğimizde bize kızıyorsunuz.
Mesaj tarihi:
sir said:
normalde şu topiğe yazacağım şey "vay şerefsizler, umarım hakettikleri cezayı alırlar" olurdu. ama bi anda hiç beklemediğim sıra sıra hakaretlerle karşılaştım.

ben burda fikirlerimi açıklıyorum, ve saygı çerçevesi içinde kalmaya dikkat ediyorum. kişisel sataşmalar olsa da bunlara gülerek karşılık veriyorum.

açıkladığım fikirler içinde ne şiddete övgü, ne bir kesimi alenen aşağılama, ne faşizm, ne de şeriata dair bir övgüden eser bulamazsınız. buna ek olarak bana edilen hakaretlerin 10da 1ini bulamazsınız. ama yine de karşımdasınız işte, saldırıyosunuz, laf sokuyosunuz, hakaret ediyosunuz. sorun ne? bu sorunu nası çözeceğinizi düşünüyosunuz? bu öfkeyle, nefretle nereye varıcaksınız?

işte benim düşüncem bu ve söylüyorum; bugün içinde bulunduğumuz durumun sorumlusu; gerçekte çağdaşlaşmayı becerememiş, bozuk ve eksik bir sistem üzerinden dünyayı yakalayamadığı için artık ona sırtını dönen bir zihniyettir. bu zihniyetin bugünkü adı da kemalizmdir. bu hale gelmesinde en büyük pay sahibi de 12 eylül ve kenan evren cuntasıdır. ve o yüzden, evet, rejimle sorunluyum arkadaş, bu kadar basit. bu rejim demokratik değildir, halkına saygılı değildir, toplumu kendisine düşman bellemiştir. ezbercilikle, şekilcilikle, eksik bir ideolojiyle halkı uyutan, alternatife, gelişmeye kapalı, herşeyi ikiye bölen bir anlayış hakim oldu bu topraklara. ya laiksin ya şeriatçı, ya bölücüsün ya vatansever, ya çağdaşsın ya gerici..bir orta yol, bir sentez oluşturmaya kapalı bu zihniyet, değişime, gelişime, avrupaya, çağdaşlaşmaya kapalı. hep yerinde durmak istiyo, hep 80 yıl öncesinin hasretini çekiyo, hep "Atatürk hayatta olsaydı da.." diye başlayan cümleler kuruyo..yeni Atatürk'ler yetiştirmek için hiçbişey yapmıyo bu sistem, çünkü kendini sorgulayanlara "rejim düşmanı" olarak bakıyo.


butun bir hafta suna cevap atmak icin bekledim. Bu mesaj senin bu ulkeyi ne kadar yanlis tanidigini, ne kadar yanlis fikirlerle dolup tastigini, "ozgurluk, demokrasi" altinda ne kadar at gozlugu ile olaylara baktiginin kanitidir.

Sucu bilip bilmeden CAT diye kemalizme atmak cahillikten, anti-kemalistlikten baska bisey degildir. Cahil halkin ismini kemalist yaptin ya bitirdin beni burada. Sorumlu kemalizm degildir. Senin gibi kemalizmi yanlis anlayan tiplerinde bulundugu, cahillikten kirilan, Ataturk ilke ve inkilaplarini devam ettirmeye, halka yaymaya, onlari egitmeye calismak yerine Ataturk`un portresini arkasina alip sacmalayan insanlarin yonettigi, Ataturk`un vizyonunun tersine halki kole, koyun birakmaya zorlayan insanlarin veya dini duygulari somurerek, insanlari dini duygular ile kontrol altina almaya calisan insanlarin yarattigi bir ulkedir burasi. Sorun tamamen budur.

Ama senin gibi ne oldugunu anlamadiklari dusunceye suc yukleyen insanlarda bu ulkenin boka saplanmasini garantiliyor. Hala halkin ozgur dusunceye hazir olmadiklarini ANLAYAMAYACAK kadar -artik burayi siz doldurun- olan insanlar ulkeye zarardan baska bisey vermiyor.

Munferit olay, munferit olay, munferit olay...

Durup dusunun, paticikte siyaset konusulmaya baslandigindan beri ne kadar munferit olay oldu? Bu munferit olay sayisinin artisini goz ardi edebiliyormusunuz hala? Hala hukumet olan cahiller ordusunu nasil savunabiliyorsunuz bu forumda? Anlamak MUMKUN DEGIL. Curume, yozlasma, sacma dini hareketler ulkenin her yerinde inanilmaz sayida artarken hala nasil kemalizmin sucudur diyorsunuz.

Corrupt oldugunuzu her sekilde yazilarinizdan anliyoruz. Tek bir dusunceye, "DEMOKRASI"ye saplanip; "acaba bu ulke bunu kaldirir mi? Acaba insanlar hazir mi?" gibi sorulari gormuyorsunuz bile. Sonra buraya gelip butun gerici yasalari savunuyorsunuz ozgurlukler diye.

Ulke disina cikmamissiniz, batiyi demokratik olarak gosteriyorsunuz, mahallenizde ki sinemanin otesine gitmeden "halkimiz boyle degil, munferit" diyorsunuz.

Biz burda KANITLARLA, GERCEKTEN YASANAN OLAYLARLA konusuyoruz. Oturunda dusunun biraz, oturunda saksiyi calistirin, oturunda dunya nasil bir sistemle calisiyor anlayin, hayalinizde ki demokrasi YOK DUNYANIN HICBIR YERINDE.


said:

yahu bi oturun düşünün: zannettiğiniz gibi her akp'ye oy veren, her "nurcu", her "dinci " olan bu tip olaylara başvurmaya meyilli olsaydı, her eline sopa alan birilerini dövüyo olsaydı, tutup ortaya bir islami rejim koymaya yeminli olsaydı bu 16 milyon insan, bugün ortalık kan gölüydü, sokaklar savaş alanıydı. tabanda bir şeriat arzusu olsaydı, bu, 6 yılda çoktan gerçekleştirilmişti. ancak şu hep unutuluyor; akp'nin faziletten ayrılmasının nedeni, radikal olmaktan, köktenci olmaktan, anti-emperyalist söylemden vazgeçmesiydi zaten!

ancak dünyaya kapalı bir ülkede totaliter rejim kurabilirsiniz, bugün ulusalcılarımızın istediği tam olarak da bu. AB ile müzakere eden, suriye ve israil arasında arabulucu olan, abd'nin müttefiki olan bi ülkede totaliter herhangi bir rejim duramaz, dayanamaz, dayandırtmazlar zaten.

ne içte, ne dışta hiçkimse böyle bir rejimi, böyle bir dayatmayı, yaşam tarzına müdahaleyi kabul etmez. bizim demokrasiye, özgürlüğe inancımız sizinkinden çok daha sağlam. siz en ufak bir olayda, en ufak bir baskıda bütün rejimin, bütün güvenliğin çöktüğünü zannediyosunuz..halbuki bu ülkede kürtler de, gayrimüslimler de, aleviler de baskı altında yaşadı yıllarca, ama asla tutup "rejim elden gittiee" yaygarası yapmadılar, çünkü dayanakları sağlamdı, kimlikleri sağlamdı.

bizimse hep kafamız karışıktı, ne istediğimiz, ne yaptığımız belli değildi..özgürlük diyorduk, seçme seçilme hakkı diyorduk ama seçilenleri beğenmeyip siyasi yasaklarla, idamlarla, darbelerle alaşağı ediyorduk..çağdaşlık diyorduk ama çağdaş ülkelerin de bizi bölmeye, sömürmeye yeminli olduğunu düşünüyorduk. sonra bu kürtler ne istiyo, bu ermeniler ne anlatıyo, bu türbanlılar neden eylem yapıyo diye sorduk kendimize..sahi, biz kimdik? bu ülkede neden bu kadar çok rejim düşmanı vardı!?

işte o yüzden diyorum kemalist kimlikte özgüven yok diye. ve yürekten istiyorum ki o kimlik de değişsin, kendini bulsun, dünyayla ve etrafındaki diğer kimliklerle uyum içinde, barış içinde yaşamayı bi öğrensin. onlar öğrenmeden her türlü değişimin önü kapalı olucak çünkü..


Kemalizm bu degil. Mustafa Kemal Ataturk`un dusunceleri bu degil. Ama buymus gibi butun sucu kemalizme atmak inanilmaz olmus. Bu ulkenin gecmisinden bir haber olmanin gostergesidir.

EDIT: Gercek kemalizm onun dusunceleini benimsemek, actigi cagdaslik yolunda ilerlemektir. Sizin dediginiz yalan, ici bos kemalizm ile alakasi yokdur, bunu ayirt ediniz.
Mesaj tarihi:
Kemalizm "kurtulusun" simgesidir bence, neden? Eger halk yoldan cikar, cahil cuheyla islerle ugrasirsa ortaya role model olarak cikarirsin hero`yu. Herkes onun gibi olmaya calisir. Ama dini kesim guclenince role-modellar cahilliginde yardimiyla ayam takimi olan tayyip, feto yada modasi gecmis din oluyor. O zamanda hooop karanlik cag.
Mesaj tarihi:
sg-1 said:
Yalnız Atatürk'ün bahsettiği değişim ileriye doğru giden, eskiye göre gittikçe gelişen bir değişim. "Tayyip'i üzmek, Allah'ı üzmektir" diyen bir zihniyet değişim, gelişim değil, gerilemedir. Değişimin nasıl olacağını da kendisi ifade etmiş zaten; "kendi fikirleri ekseninde çağa ayak uydurarak".
Baştakilerin böyle bir "iddiası" olmadığını biliyoruz, bu iddiaya en yaklaşacak olan, zamanla evrimleşip özüne dönecek olan da yine kemalizm'dir.
Ama önce ayağımızdaki tarikat prangalarından kurtulmamız gerekir.


Sir bunu ne zaman ilererleme olarak iddia etmiş merak ediyorum. Neyse bende zaten size göre AKP ci tü pis kaka bir adamım.
Mesaj tarihi:
Arada sırada bazılarının iki yorum yaptıktan sonra çıkıp "hehe zaten size göre ben feministim, grinpisçiyim, şöyleyim, böyleyim" demesi bi moda oldu.

Dregoth'un benden yaptığı alıntıyla, yazdığı mesaj arasında bir bağlantı kuramıyorum. Kurabilen bana da anlatsın.
Mesaj tarihi:
çok seviniyorum faşizan düşünce sistemi gövde gösterisi yapınca, benim işimi inanılmaz kolaylaştırıyo.

din, bu topraklarda bizanstan, osmanlıdan ve cumhuriyetin kuruluşundan beridir devletlerin tahakkümü altında yaşandı. cami hizmetini, imamların maaşını devlet veriyo. eskiden herkes kendi mahallesinde ibadetini yaşıyodu ve soru sormuyodu, devlet "babaydı" çünkü, sorgulanmaz, itaat edilirdi. ama noldu, devletlere hizmet anlayışı yıkıldı, devletin halka hizmeti söz konusu oldu batıda. kavga bunun kavgasıdır. halk, devletin kendi taleplerini de dinlemesini istiyo. devletse "sizin ne istediğinize ben karar veririm" demekte ısrar ediyo.

biz neden hala "herşey vatan için" diyoruz, neden "hepimiz asker" doğuyoruz? kimimiz de "kürt" doğuyoruz işte, kimimiz de "müslüman" doğuyoruz, kimimiz "sivil" doğuyoruz, ve hepimizi kapsayan, hepimizin haklarını gözeten bi devlet hayal ediyoruz. belki demokrasi sonuçta bi ütopya ama bizden çok daha iyi durumda ülkeler olduğu da su götürmez bi gerçek. biz AB kriterleri istiyoruz, en azından şu en temel haklarımıza dokunulmasın, ifade özgürlüğü, giyim-kuşam meselesi, ibadet özgürlüğü, kendi kimliğimiz, kültürümüz, etnik kökenimiz, dilimizle var olalım, devlet önünde gerçekten eşit olalım istiyoruz.

"ötekileştirilmeden" varolmaktan sözediyorum, bu çok zor değil. ama önce bu hakim zihniyet değişecek! lafta bile olsa halkı kucakladınız mı yahu? bir politik manevra olarak, bir göstermelik duruş olarak bile olsa herkese kucak açtınız mı? ASLA. ama akp bunu yaptı, tayyip bunu yaptı. oyları da aldı. samimi miydi? belki de değildi. samimi olmadığı anlaşıldığında da onu oradan indirecek olan yine halkın iradesi olucaktır, eğer bi müsade ederseniz.

ha istiyosanız ben de münferit olaylar getireyim size, zor değil. bu ülkede 1980den bu yana 1milyon (rakamla 1.000.000) kişi işkence görmüş. öncesini siz hesap edin. cunta yönetiminde geçen yıllar çok uzak değil. kitapların yakıldığı zamanlar çok uzak değil. senatoların, mgkların meclis üzerinde hakimiyet sağladığı zamanlar çok uzak değil.

bugün genelkurmay hala kontrgerillanın yetkilerini genişletmeye, "düşman" tanımını iyice muğlaklaştırmaya çalışıyo. AB'den destek alan STK'ları fişlerken, AB ile de ABD ile de en çok alışveriş eden kurum bu ülkede TSK. ama nedir, ABD bize BOP dayatıyo, ılımlı islam rejimi dayatıyo. bu bir gerçekse, hükumetin yanında, TSK'nın da tastamam bir işbirliğiyle gerçekleşiyo bu süreç. ama siz hala darbe isteyin, sıkı yönetim isteyin, askere güvenin, çünkü o asker ki Atatürk ilke ve inkılaplarının, sosyal, demokratik ve laik cumhuriyetimizin yılmaz bekçisidir!

bugün gözaltına alınıp da birdaha haber alınamayan 1200den fazla insan var. bugün kendisini demokrasinin de hukukun da üzerinde gören yargıçlar, "bu sözlerde suç unsuru olmasa bile parti kapatılabilir" gibi laflar söyleme cesareti bulabiliyolar. ve siz gelip bana "rejim düşmanı" diyosunuz. bunların hepsi kemalizm adına, hepsi o çok sevdiğiniz modernlik adına yapılıyo. siz şansınızı fazlasıyla kullandınız beyler, bu iş zorla olmayacak, yavaş yavaş ve adım adım olucak. evet niyetiniz iyiydi, ama yönteminiz yanlıştı işte. yine de, bu eğri büğrü halimizle bile AB ile müzakere eden bi ülkeyiz. bu süreci devam ettirecek her partinin, her anlayışın da destekçisi olmak, boynumuzun borcu ve demokrasinin de mutlak koşuludur. başka türlü bu halka demokrasi anlayışı, seküler anlayışı aşılamak için artık çok geç. kendileri öğrenecekler, keşfedecekler. arada kavga olur, tartışma olur, ama halkın tamamını çöpe atmak, silmek, hayvan yerine koymak sadece sisteme olan düşmanlığı körükler, bu ülkeyi ileri falan götürmez.

ama siz devam edin, gösterin kendinizi. hesaplar yapın kuşak kuşak nasıl eğitiriz diye. olmayan bir homojenliği, olmayan bir "ulusallığı", olmayan bir felsefeyi zorla insanların beynine kazıyın. postallar altında yaşanan bir demokrasiyi bile halka çok gören zihniyetin devamından başka bişey değilsiniz bu kimlikle.

kemalist dediğin, eli sopalı bi öğretmen. ama bu millet eninde sonunda kendi kendine mezun olucak, siz de öylece bakakalıcaksınız.
×
×
  • Yeni Oluştur...