Kojiroh Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Bölüm açılır açılmaz bi şeyler katmak istedim. İlk fotoromanım için hangi oyunu seçiyim diye düşünürken, aklıma Oblivion geldi. Bi orc yaratıp, onun hapishaneden kaçışını konu alan bi fotoroman yapayım dedim. Sonuçta ortaya böyle bi şey çıktı. Umarım beğenirsiniz :P Yazı baya uzun olduğu için spoilerlarla bölümlendirdim. İlk bölümde Bebeto'nun çocukluğunu anlattığım için resim yok malesef. Biraz da uzun, atlaya atlaya okuyabilirsiniz :P Diğer bölümler de, biraz anlatım ve ardından resim, şeklinde ilerliyo. Yazılar, altlarındaki resimleri anlatıyo. Resimlerin toplam boyutu 4MB o yüzden pek kota dostu bi topic değil malesef. Kısaca konudan bahsedeyim: Hikaye, küçük yaşta köyünden ayrılmak zorunda kalıp Imperial City'e düşen ve burada basit bi hırsızlık vakası yüzünden bikaç günlüğüne hapse atılan bi orc ile ilgili. Onun hapishaneden kaçıp özgürlüğüne kavuşmasını ve dış dünyayla etkileşimini anlatıyo. Böyle buyrunuz: Bölüm 1: Bebeto'nun geçmişi Ben, Bebeto. Soğuk bi kış günü, adını hatırlamadığım bi köyde doğmuşum. Babam da annem de savaşçıymış. Kedileri, kuşları taşlayarak, köpekleri döverek ve o köyde geçirdiğim çocukluğumdan hatırladığım en büyük şey, köyden ayrılışım. Babalarımız ve büyüklerimiz, can sıkıntılarını gidermek ve biraz da eğlenmek için bikaç insan köyünü basmak üzere köyden ayrılmıştı. Biz çocuklar toplanmış, taş tekmeleme oyununu oynuyorduk. Oyunumuz, atlı, zırhlı ve zilahlı bikaç insanın köyümüze saldırmasıyla bölündü. Annelerimiz, yaşlıların ve bizlerin sağ kalmamızı sağlamak için silah kuşandılar. Düşman, zayıf bedenli, basit yapılı insanlar olduğu için, endişelenecek pek bi şey yok gibiydi. Fakat insanların sayısı gittikçe arttı ve geriye tek seçenek kaldı: kaçmak. Nasıl kaçtığımızı, hatta kaçımızın sağ kaldığını hatırlamıyorum. O süreç boyunca hatırladığım tek şey, içinde yaşlı bi adam ve karısının yaşadığı ufak bi kulübeye sığındığım. Sonra da oradaki karı-kocanın beni Imperial City'nin ortasına bırakıp evlerine döndüğü. Imperial City'de hayat oldukça zordu; özellikle de ufak bi orc çocuğu için. Başıboş olduğum için şehrin dışına çıkmam yasaktı; bi sokak çocuğu olduğum için, şehrin Market District ve Elven Gardens bölümlerine de giremiyordum. Tek yapabildiğim, Waterfront'ta benim gibi yaşayan diğer kişilerle, yere serdiğimiz pis kumaşlar üzerinde hayatımı geçirmekti. Etrafım hırsızlar ve dilencilerle dolu olsa da, ağır ve kalın vücudum yüzünden kıvrak değildim ve hırsızlığa yatkın değildim. Dolayısı ile çocukluğumun geri kalan kısmı işte böyle açlık, sefalet ve hiçbir işe yaramamayla geçmişti. Günlerden bi gün, artık gençlik çağıma girmişim, yine şehrin içine doğru dilenmeye gitmiş dilencilerden birinin yemek stoğunu karıştırıyordum. Arkamdan birinin bağırmasıyla irkildim. Arada bi Gray Fox'u bulmak için buralara gelen Hieronymus Lex yine buralara gelmişti ve adamları beni hırsızlık yaparken görmüştü. Bi işe yaramaz bi adam olduğum için, içeri tıkılmam hiçbi şeyi değiştirmeyecekti. Fakat yakalanan her hırsız, yakalayan için prestij demekti. İşte o gün, içeri tıkıldım ve yine o gün, çok acayip şeylerle karşılaştım. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss04.jpg Bölüm 2: Hücre Hapishanedeki hücreme tıkıldığımda, karşı hücrede bi dark elf olduğunu gördüm. Adam durmadan konuşup benimle dalga geçiyordu. Hapiste birkaç günden fazla kalmayacağımı düşündüğüm için, sözlerini kulak ardı ediyordum. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss05.jpg Aradan çok fazla bi zaman geçmemişti ki, yaşlı bi adam yanında bikaç muhafızla birlikte hücremin kapısının önüne geldi. Kendi aralarında bi şeyler konuştuktan sonra, aralarından biri sert bi dille köşeye geçmem söyledi. Kadından hiç hoşlanmadım. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss06.jpg Önce bi heyecanlandım; beni öldürmek istiyorlar diye düşündüm. Kadına da gıcık olduğum için, çekilmedim. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss07.jpg Aralarından biri sert bi tonla beni tekrar uyardı. Yine çekilmedim. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss08.jpg En sonunda köşeye geçmeye karar verdim. Köşede durup beklerken, grup kapımı açıp içeri girdi. Duvardaki kemere doğru ilerlerken, yaşlı olan durup bana baktı ve bana bi şeyler söylemeye başladı. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss09.jpg Adam pek ilginç şeyler söylüyordu; seni rüyamda gördüm, gel yüzüne bakayım, falan. Sonra iyice yanıma yaklaştı. Kim olduğunu sorunca, o yaşlı adamın imparator olduğunu öğrendim. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss10.jpg Bölüm 3: Zindandan mağaraya Konuşmamız biter bitmez, kadın muhafız gelip duvarda bi yerlere dokundu. Duvarda geniş bi kapı açıldı ve hep birlikte içeri girdiler. Kadın muhafız kapıyı kapattırmadı; içerden açılmıyomuş. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss11.jpg Onlar içeri girince ben de arkalarından daldım. Eski zamanlarda yapıldığı belli olan, duvarları çatlayıp kırılmış bi yer altı tüneline girmiştik. İmparator ve yanındakileri biraz uzaktan takip ediyordum. Bir köşeyi döndükleri gibi, nereden çıktıklarını anlamadığım birkaç tipin saldırısına uğradılar. Beni tersleyen, o gıcık kaptığım kadın muhafız hemen oracıkta ölünce çok sevindim, canıma değmişti. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss12.jpg Ölen kadın muhafızın silahlarını alıp, üstümdeki kıyafetleri çıkardım. İmparator ve muhafızları hemen oracıktaki merdivenlerden aşağı inip, bir kapının önüne gittiler. Kapıyı açıp içeri girdiler ve bu sefer benim takip etmeme izin vermediler. O sırada sağdaki birkaç tuğlası eksik duvar delindi ve içinden kocaman bi fare çıktı. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss13.jpg Fareyi öldürüp duvardaki oyuktan içeri girdim. Hemen sağımda bi sandık buldum. İçini açtığımda, elime en çok yakışacak silahı buldum: balta. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss14.jpg Baltayı elime alıp, mağaranın iç kısımlarına doğru ilerledim. birçok fare ve goblinle karşılaştım. Üstün gücümle hepsini yere serdim. En sonunda bi kapıya denk geldim. Kapı kilitliydi. Etrafa biraz bakınınca, bi goblin cesedi olduğunu farkettim. Cesedi arayınca, bi anahtar buldum. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss16.jpg http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss17.jpg Bölüm 4: Mağaradan tekrar zindana Anahtarı kapıda denediğimde, kapının açıldığını gördüm. İçerde biraz daha ilerledikçe, sorgulama odası tarzı bi şey diye düşündüğüm garip bi odaya geldim. Uzakta bi fare görünce, mağaranın geride kalan kısımlarında bulduğum yay ve okları test etmeyi düşündüm. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss18.jpg İlk attığım ok ıskaladı. Fakat fare yaklaştıkça, yayın gücünün çok daha arttığını hissettim. Birkaç isabetli vuruşun ardından fare ölmüştü. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss19.jpg Fare öldükten sonra, mağara içinde ilerlemeye devam ettim. Odalardan birinde, goblinin tekinin fare pişirmekte olduğunu gördüm. Goblini öldürüp, farenin etinden biraz aldım ve cebime attım; fare eti güzeldir. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss20.jpg O odadan çıktığımda, bir goblinle daha karşılaştım. Tam öldürmek için ona doğru koşuyordum ki, bir anda yukardan kocaman dikenli sopalar düştüğünü gördüm. Ani bir refleksle geri çekildim. Sopalar gobline çarpıp onu öldürdü. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss21.jpg Mağaranın içinde iyice ilerledikçe, tekrardan yer altı tünellerine ve dolayısı ile, imparator ile muhafızlarına denk geldim. Muhafızlardan biri tam beni tersliyordu ki, imparator onu susturdu ve bana burcumu sordu. Ben de söyledim; tabii ki The Warrior. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss26.jpg Bu konuşmayla beraber, artık resmi olarak imparatorun grubundaydım. Benim önderliğimde birkaç oda ilerlemiştik ki, bir anda karşımda üç tane acayip tipli adam buldum. Üçü birden bana saldırıyordu. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss27.jpg Bölüm 5: İmparatorun ölümü O üç adam öldükten sonra ilerlemeye devam ettik. Açılması gerektiği halde, kilitli olduğu için açılmayan bir demir kapıya denk geldik. Muhafızlardan biri o an, kocaman bi tuzağın içine düştüğümüzü anladı. Ben ve imparatoru yandaki ufak, loş odaya soktu. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss28.jpg Çok geçmemişti ki, duvarın bir köşesi kapı gibi açıldı ve içinden bi düşman çıktı. Bizim muhafızlardan birini yere serdi ve bana laf attı "yanlış zamanda yanlış yerdesin abisi". http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss29.jpg O sırada imparator bana doğru döndü ve boynundaki koca kolyeyi çıkarıp bana verdi. Bunu götür, bi başka oğlum daha var, onu mutlaka bul; dedi.O sırada düşman bıçağını bi anda imparatora sapladı. Üstünde zırhı olamyan yaşlı, zavallı imparator oracıkta öldü. Adam imparatoru öldürür öldürmez bu sefer bana doğru döndü. Bıçağını kaldırdığı an, elimdeki koca çekici adamın üstüne öyle bir vurdum ki, adamdan acayip renkli bi hava kütlesi çıkıverdi. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss30.jpg Daha silahımı düşmanın cesedi üzerinden kaldırmamıştım ki, sağ kalan son muhafız yanıma koştu. İmparatorun ölmesine çok, ama çok üzülmüştü. Neden imparatoru korumadığımı sordu. Yapabileceğim bi şey olmadığını söyledim ve ekledim; bu kolyeyi imparatorun öbür oğluna götürmem lazım. Muhafız anlayış gösterdi ve görevimin detaylarını benden öğrendi. Sonra bi anda, ne tarz bi insan olduğumu sordu. Hiç beklemeden "romantik" diye cevapladım; hep romantik olmak istemişimdir. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss31.jpg Muhafız bana bi anahtar verdi. Az önce düşmanın imparatoru öldürmek için çıkıverdiği, kapı gibi açılan duvardan içeri girdim. İçeride tek bir kapı vardı. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss32.jpg Anahtarı kapıdan kullanıp içeri girince acayip şekilli bi kapak gördüm. Başka hiçbi çıkış olmadığı için kapağı kaldırdım. Tek sorun, o kadar dar bi delikten nasıl geçeceğimdi. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss33.jpg Bölüm 6: Kurtuluş Kapaktan içeri dalınca gördüğüm şey, bi kanalizasyondu. Merdivenlerden inip soluma baktığımda, arkasından gün ışığı gelen metal bi kapı gördüm. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss35.jpg Demir kapıdan çıktığımda kendimi dışarıda, Tamriel'ın o güzel dağ ve orman manzarasına bakarken buldum. İmparator ve muhafızlarının gönüllü olarak ve bizzat dışarı saldığı, üstüne üstlük bi görev verdiği, dolayısı ile tüm suçları kalkmış bi mahkumdum. Hatta, özgür biriydim. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss36.jpg Temiz suyu görünce, yüzmek istedim. Yandaki platformun ucuna gidip zırhımı ve silahlarımı çıkardım. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss38.jpg Suya atlayıp biraz yüzdükten sonra, kıyıdan bayağı açıldığımı farkettim. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss39.jpg Biraz daha ilerliyordum ki, bir anda sis bastırdı. Uzaktaki ağaçların silüetleri ve havadki bulutlar hariç hiçbi şey göremiyordum. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss40.jpg Bulduğum ilk kara parçasına çıkıp biraz dinlenmeye karar verdim. Kıyıya yaklaştığımda sisin, az da olsa, dağıldığını gördüm. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss45.jpg Bölüm 7: Kurt ve kaya Karada biraz ilerleyip, nehirden uzaktaki bir taşın üstünde kestirmek istiyordum. Özgürlüğümün tadını çıkartmam gerekiyordu. Fakat o sırada, karşıdan gelen kocaman bi kurt olduğunu gördüm. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss46.jpg Üzerimde zırhım ve silahlarım yoktu, hepsi de yanımda taşıdığım çantamdaydı ve giyecek vaktim yoktu. Nehre doğru kaçmaya başladım. Nehir kenarında kocaman bi kaya buldum. Üstüne çıkarsam kurt peşimi bırakır diye düşündüm. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss47.jpg Fakat inatçı kurt hala aşağıdaydı. "Şimdi bu benim peşimi bırakmaz ki" diye düşünüp cesaretimi topladım ve çıplak ellerim ve vücudumla kurtla yüzleşmeye gittim. Kafasına kafasına indirdiğim birkaç sert yumruğun ardından kurt ölmüştü. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss48.jpg Kayanın üstüne tekrar çıkıp, bi saat kadar dinlendikten sonra tekrar nehirde yüzmeye başladım. Sis yeniden çökmüştü. İlerledikçe, pek güzel bi tahta köprüyle karşılaştım. Arkasındaki orman silüetiyle pek güzel bi manzara yaratan bu köprüyü biraz izledim. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss54.jpg Yüzdüm, yüzdüm, en sonunda gözüme kestirdiğim bi yerde karaya çıkmaya karar verdim. Bir yerde durup, dışarı çıktım ve ne göreyim! Kocaman, parlak bi kaya. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss56.jpg http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss57.jpg Bölüm 8: Antik mekan Vindasel Kayayı biraz izledikten sonra, güneye doğru çok az daha ilerledim. Yola çıktığımı farkedip, zırhımı ve silahımı tekrardan giyindim. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss59.jpg Yolu takip ederken, solumda önünde acayip bi yaratık duran ilginç bi antik mekan olduğunu gördüm. İçeri girmek için sabırsızlanıyordum. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss60.jpg Ben daha bakarken, o ilginç yaratık üstüme bi ateş topu fırlattı. "N'apıyorsun be" diyemeden, ikinci bir ateş topunu hazırlamaya başladı. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss61.jpg O sırada o ilginç yaratığın arkasında bi yerlerde biri olduğunu gördüm. Yardım etmesi için ona seslendim fakat beni duymazdan geldi. Kafasına bi tane indirmek için o ilginç yaratığın yanına gittiğim anda, demin gördüğüm o kişinin yaratıkları çağıran kişi olduğunu anladım. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss62.jpg Yakınımdaki ilk yaratığı öldürdükten sonra adamın peşine düştüm. Elimdeki koca çekiçle bi defa vurdum ve adam öldü. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss63.jpg http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss64.jpg Rahatlamış bi vaziyette, az önce gördüğüm antik mekana daldım. İçerisi garip bi ışıkla aydınlatılmış, duvarları mermerden bi yerdi. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss66.jpg Bölüm 9: Güzel zırhlı kadın Merdivenlerden aşağı indiğimde geniş mi geniş bi odayla karşılaştım. Ortasında delikli, geniş bi platform vardı. Ne olduğunu merak edip iyice yaklaştım ve adımımı attığım anda platform aşağı indi. Hayli ölümcül bi tuzakmış meğer. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss67.jpg Platform tekrar yükselince hızlıca karşıya geçtim. Platform benim arkamdan yine aşağı inmişti. Bir sonraki odanın ortasında pek güzel desenli metal bi kapağı olan bi delik gördüm. Yaklaştıkça içinden pis kokulu, nefes almamı engelleyen acayip bi gaz çıkmaya başladı. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss68.jpg Kapağın etrafından dolanıp bi sonraki odaya geçtiğimde, bi başka odaya açılan çok güzel bi metalik kapı gördüm. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss69.jpg Odaya girdiğimde, sağdaki metal pencereden kırmızı bi ışık geldiğini farkettim. O yöne doğru bakınca orada biri olduğunu gördüm. Yanına gitmeliydim. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss70.jpg Yanına gittiğimde, gördüğüm kişinin bi kadın olduğunu gördüm. Üstündeki zırh, elindeki kılıç çok güzeldi. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss72.jpg Bölüm 10: Zırh benim Zırha ve silaha duyduğum derin istekle, elimdeki koca çekici kaldırıp kadının kafasına indirdim. Zırhı o kadar kaliteliydi ki, kadına en ufak bir şey olmadı ve bu sefer saldırma sırası ona geçti. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss73.jpg Kadın benim için fazla güçlüydü. Oradan bi an önce kaçmam gerekiyordu. Koşup, yukarıdan kadını gördüğüm pencerenin oraya geldim. Arkama baktığımda kadının hala peşimde olduğunu gördüm. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss74.jpg Acayip gazlı odadan geçip, kazıklı tuzağın odaya geldim. Platformun üstünden hızlıca koşarak geçtim. Arkamı döndüğümde kadının peşimde olmadığını, platformun da aşağı inmiş olduğunu gördüm. Aşağı baktığımda, peşimden koşan salak kadının tuzağa düşüp öldüğünü gördüm. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss75.jpg Dünyalar benim olmuştu. Artık o güzel zırh ve silah benimdi. Üstümdeki kötü zırhı çıkarıp attım ve yeni zırhımı giydim. Harika gözüküyordum. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss76.jpg İçeri girerken geçtiğim taş kapıya geri döndüm. Bu kadar eğlence yeterdi. Hem, eşi zor bulunur bi zırh ve silahım vardı artık. Hiçbi tehlikeden korkmama gerek yoktu. http://kojikun.org/images/fotoroman/obli/ss77.jpg Bi sonraki maceram, imparatorun bana verdiği kolyeyi teslim etmek olacaktı. Sonra da... Sonra da istediğim gibi dolaşacak, istediğim şehre gidip istediğim kişilerle takılacak, istediğim şeyi yapacaktım. Çünkü artık özgürdüm ve hayatımda topladığım bütün paradan fazlasını, mağarada ve yer altı tünellerinde toplamıştım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Azmodai Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 oblivion thread o/ kendim sikilip yarida birakmistim kac kere... umarim bitirirsin :P hikayeyi merak etmisimdir. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Kojiroh Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Ben de ana hikayeyi adam gibi bitirmedim de, bitirenlerden duyduğum kadarıyla oyunun ana hikayesi çok kofmuş ve çok çabuk bitirilebiliyomuş. Yan görevler ve özellikle de Dark Brotherhood görevleri çok daha zevkliymiş falan filan. Neyse, ben de az devam hikayesi düşüneyim bari. Olmadı Mages Guild'e sokarım dfgkjdfg Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Azmodai Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 kafana gore takil, istedigin gibi oyna ve kendini cok yorup bitirme oyunu oynarken yoksa en fazla 2-3 post yapip yarida birakirsin. Oblivion gibi oyunlar cok epic oldugundan surekli update etmek zorlayabilir. haftada bir gun ada kendine, o gun oyna yap update'ini :) veya dersen ki ben sikilmam omur billah basarim diye, yap. Ilk basta cok fazla cevap yokmus gibi gelebilir, ilgilenilmiyor diye dusunebilirsin ama illa ki okunuyor sen yap updatelerini. Ilk bolumun yarisina geldim begendim, komedi unsurlarini da bol tut, en cok o ilgi ceker ;) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Kojiroh Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Ya aslında ilk bölümde biraz daha komedi olsun istiyodum da, resimlerle falan zenginleştiremediğim için bıraktım öyle. Bebeto ve arkadaşlarının babalarının insan köyünü basmaya gitmeleri ve o sırada köyü insanların basması da, her tür frp/rpg'de human karakterlerin backgroundları için yazılan hikayelerde köyünü orcların basıp anasını babasını öldürmesine göndermeydi aslında :P Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Bone Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 23, 2008 çok fazla dım dim kullanmışsın bence. gittim, daldım, durdum, yürüdüm... gibi. onun dışında fena değil. maceranın asıl gelişimi intro bölümünden sonra olcak bence :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
nileppezdel Mesaj tarihi: Mayıs 24, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 24, 2008 Çok oynadım şu oyunu yaa. Hala görünce yada bahsedince oynayasım gelir. Ki ana hikayeyi bir kere oynadım onu dabitirmedim zaten. Son derece vasat, kendini tekrar ediyor. Obliviona gir kapıyı kapat vs. Ama yan görevler, modları da indirince 60-80 saat arası oyannış sunabiliyor. Tüm zindanlara, kalıntılara girmeye, onları da tabii bulmaya kasarsanız harika ve uzuun bir oynayış sizi bekler. Hikaye de hoş olmuş valla :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar