Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

yasemin çongar'ın ihaneti


Sufi

Öne çıkan mesajlar

zaman geçmiş olmasına rağmen bu konu açılmamış. belki de açılıp gösterimden kaldırılmıştır, bilemiyorum. önemli bir konu olduğunu düşündüğümden konuyu gecikmiş olsa da açayım dedim.

bbc turkish'in haberi:
said:
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Washington'u ziyaret eden milletvekillerinden Egemen Bağış ve Reha Denemeç basın toplantısında sorular üzerine, bu toplantıyı çok sert cümleler ile eleştirdiler.

Egemen Bağış, Washington'da böylesi bir toplantıda konuşulduğu ileri sürülen şeyler eğer doğruysa, bunu konuşanların, hele bu kişiler Türkler ise, vatan haini olacaklarını söyledi.

Edindiğimiz bilgilere göre bu toplantı, Hudson Enstitüsü adlı muhafazakâr eğilimli fikir kuruluşunda düzenlendi.

Toplantı Çarşamba günü, Türkiye'den ve Washington'dan Türk askeri yetkililerin katılımıyla yapılıyor.

Türkiye'den, Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi'nin Başkanı ve bazı yetkilileri katılıyor toplantıya. Ayrıca Türkiye'nin Washington'daki Savunma Ataşesi Tuğgeneral Bertan Logarlaroğlu'nun da katıldığını öğrendik.

Toplantıda ayrıca Kürdistan Bölgesel Yönetimi Washington Temsilcisi ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin oğlu Kubat Talabani'nin de hazır bulunduğu yönünde bilgiler var.

Toplantıyı tartışmalı kılan, anlayabildiğimiz kadarıyla, bu toplantıda katılımcılara daha önce yazılı olarak sunulan, inanılması son derece güç bir dehşet senaryosunun masaya yatırılmış olması.

Bu senaryoda, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin emekliye ayrılan başkanı Tülay Tuğcu'nun suikaste kurban gitmesi ele alınıyor.

Tülay Tuğcu'nun henüz görevindeyken, Anayasa Mahkemesi Başkanı iken, bir suikast sonucu öldürülmesi ve yine aynı zaman diliminde, İstanbul Beyoğlu'nda PKK'nın üstlendiği bir eylemde, 50 kişinin hayatını yitirmesi üzerinde duruluyor.

Bu iki vahim senaryo da, Haziran ayının son günleri için öngörülüyor ve bu olayların gerçekleşmesinden sonra Türkiye, 50 bin askerlik bir kuvvet ile Kuzey Irak sınırını geçerek, bir askeri harekât düzenliyor.

Tartışılan senaryo bu ve anlayabildiğimiz kadarıyla, farklı farklı kaynaklardan doğrulatabildiğimiz kadarıyla, bu senaryo tartışılırken esas yanıtı aranan soru, Amerika'nın böyle bir durumda nasıl tepki vereceği.

Toplantıya Türk diplomatlarının davet edilmediğini de öğrendik.

Türk askeri yetkililerinin hazır bulunduğu ortamda, bu senaryo tartışılırken bir de, Amerika'nın PKK'nın Kuzey Irak'taki liderlerini yakalayıp teslim etmesi konusu ele alınıyor.

Bu çerçevede de, PKK liderlerinin bu aşamada Türkiye'ye teslim edilmesinin, siyasi sakınca doğurabileceğini ifade eden bir Türk uzman ve yetkilinin bulunduğunu iddia ediyor bazı katılımcılar.

Bu duyumlara göre, PKK liderlerinin yakalanıp bu aşamada teslim edilmesinin siyasi açıdan sakıncalı olacağı, AKP'ye yarayacağı ve Amerika'nın Türkiye'deki bazı siyasi partileri kayırdığı izlenimi yaratacağı ifade ediliyor.




milliyet'in haberi:
said:
ABD'de çarşamba günü, Türkiye'den askeri yetkililerin de katılımıyla muhafazakâr Hudson Enstitüsü'nde yapılan bir toplantıda, Anayasa Mahkemesi'nin emekliye ayrılan başkanı Tülay Tuğcu'ya suikast, PKK'nın Beyoğlu'nda 50 kişiyi öldürmesi, ardından da Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesini içeren bir senaryonun konuşulduğu iddia ediliyor. Washington'dan gazeteci Yasemin Çongar konuya ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Washington'u ziyaret eden milletvekillerinden Egemen Bağış ve Reha Denemeç basın toplantısında sorular üzerine, bu toplantıyı çok sert cümleler ile eleştirdiler.
Egemen Bağış, Washington'da böylesi bir toplantıda konuşulduğu ileri sürülen şeyler eğer doğruysa, bunu konuşanların, hele bu kişiler Türkler ise, vatan haini olacaklarını söyledi.
Edindiğimiz bilgilere göre bu toplantı, Hudson Enstitüsü adlı muhafazakâr eğilimli fikir kuruluşunda düzenlendi.
Toplantı Çarşamba günü, Türkiye'den ve Washington'dan Türk askeri yetkililerin katılımıyla yapılıyor.
Türkiye'den, Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi'nin Başkanı ve bazı yetkilileri katılıyor toplantıya. Ayrıca Türkiye'nin Washington'daki Savunma Ataşesi Tuğgeneral Bertan Logarlaroğlu'nun da katıldığını öğrendik.
Toplantıda ayrıca Kürdistan Bölgesel Yönetimi Washington Temsilcisi ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin oğlu Kubat Talabani'nin de hazır bulunduğu yönünde bilgiler var.
Toplantıyı tartışmalı kılan, anlayabildiğimiz kadarıyla, bu toplantıda katılımcılara daha önce yazılı olarak sunulan, inanılması son derece güç bir dehşet senaryosunun masaya yatırılmış olması.
Bu senaryoda, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin emekliye ayrılan başkanı Tülay Tuğcu'nun suikaste kurban gitmesi ele alınıyor.
Tülay Tuğcu'nun henüz görevindeyken, Anayasa Mahkemesi Başkanı iken, bir suikast sonucu öldürülmesi ve yine aynı zaman diliminde, İstanbul Beyoğlu'nda PKK'nın üstlendiği bir eylemde, 50 kişinin hayatını yitirmesi üzerinde duruluyor.
Bu iki vahim senaryo da, Haziran ayının son günleri için öngörülüyor ve bu olayların gerçekleşmesinden sonra Türkiye, 50 bin askerlik bir kuvvet ile Kuzey Irak sınırını geçerek, bir askeri harekât düzenliyor.
Tartışılan senaryo bu ve anlayabildiğimiz kadarıyla, farklı farklı kaynaklardan doğrulatabildiğimiz kadarıyla, bu senaryo tartışılırken esas yanıtı aranan soru, Amerika'nın böyle bir durumda nasıl tepki vereceği.
Toplantıya Türk diplomatlarının davet edilmediğini de öğrendik.
Türk askeri yetkililerinin hazır bulunduğu ortamda, bu senaryo tartışılırken bir de, Amerika'nın PKK'nın Kuzey Irak'taki liderlerini yakalayıp teslim etmesi konusu ele alınıyor.
Bu çerçevede de, PKK liderlerinin bu aşamada Türkiye'ye teslim edilmesinin, siyasi sakınca doğurabileceğini ifade eden bir Türk uzman ve yetkilinin bulunduğunu iddia ediyor bazı katılımcılar.
Bu duyumlara göre, PKK liderlerinin yakalanıp bu aşamada teslim edilmesinin siyasi açıdan sakıncalı olacağı, AKP'ye yarayacağı ve Amerika'nın Türkiye'deki bazı siyasi partileri kayırdığı izlenimi yaratacağı ifade ediliyor.


yayınlanan bu haberlerden sonra tsk tarafından yapılan "gerçek yüzler ortaya çıksın diye bekledik" mazeretli gecikmeli açıklama.

tsk'nın açıklaması:
said:
13 Haziran 2007 tarihinde ABD'de, bir düşünce kuruluşunda yapılan bir çalışmada ortaya konulduğu iddia edilen bir senaryo, ülkemizde geniş şekilde tartışılmakta, toplantıda TSK personelinin de bulunmuş olması öne çıkarılarak, senaryonun TSK ile ilişkilendirilmeye çalışıldığı ibretle ve üzüntüyle izlenmektedir.

Genelkurmay Başkanlığınca, bu tartışmaların boyutlarını ayrıntılı olarak saptamak ve yaratılan bu ortamın arkasındaki aktörlerin gerçek yüzlerini ve niyetlerini ortaya çıkarmak maksadıyla, özellikle başlangıçta bir açıklama yapılmamış, beklenilmiş ve olayın yeteri kadar tartışıldığı sonucuna varılarak bir açıklama yapılmasına karar verilmiştir.

Konu tüm ayrıntıları ile araştırılmış ve aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:

1. 04 Haziran 2001 tarihinde kurulmuş olan Genelkurmay Stratejik Araştırmalar ve Etüd Merkezi (SAREM) Başkanı, diğer ülkelerdeki benzerlerinin yaptığı gibi bazı düşünce kuruluşlarının yapısı ve çalışma yöntemleriyle ilgili bilgi alışverişinde bulunmak amaçlı olarak, çok daha önceden planlı bir ziyaret çerçevesinde 11-16 Haziran 2007 tarihleri arasında ABD'de bulunmuştur. Bu ülkedeki beş ayrı düşünce kuruluşunu ziyaret kapsamında, anılan düşünce kuruluşu da ziyaret edilmiştir. Ancak bu ziyaret kesinlikle yapılan toplantı ile ilgili değildir. Önemli bir gazetenin ABD muhabirliğini yapan ve bu konuda yeterli tecrübesi olması gereken bir muhabirin bu olayı saptırır tarzda haberler yapması, TV kanallarında yanlış yorumlarda bulunması maksatlı bir girişim olarak görülmüştür. ABD'yi ziyaret eden SAREM Heyeti, diğer düşünce kuruluşlarına yaptığı planlı ziyaretler nedeniyle, anılan kuruluşa öğle yemeğine yakın bir zamanda gidebilmişler ve söz konusu toplantının yemekten önceki son kısmına çok kısa süreli olarak ve izlemek amacıyla katılabilmişlerdir. Bu süre içinde, habere konu olan senaryo ile ilgili hiçbir konuşma olmamış ve ziyaretçi durumunda olan SAREM üyeleri hiçbir yorumda bulunmamışlardır. Daha sonra yemeğe geçilmiş, yemek ve sonrasında iki düşünce kuruluşunun çalışma şekilleri üzerinde bilgi alışverişinde bulunulmuştur.

SAREM Heyetinin ABD'ye yapacağı ziyaret kapsamında diğer düşünce kuruluşlarıyla olduğu gibi bu kuruluşla da temas kurularak genel anlamda ziyaret programı üzerinde mutabakat sağlanmış, ancak hiçbir şekilde söz konusu toplantı için, senaryoyu da içeren bir davet alınmamıştır.

Ayrıca anılan toplantıda bir Kürt grubun liderinin oğlunun da bulunması tamamen bir tesadüf olup, SAREM Heyetinin bu kişiyle hiçbir şekilde teması olmamıştır.

2. Vaşington Silahlı Kuvvetler Ataşesi, yapılan toplantıya şifahi bir şekilde davet edilmiştir. Ataşeliğe toplantı öncesi senaryo ile hiçbir bilgi ve belge verilmemiştir. Ataşe bu toplantıya Genelkurmay Başkanlığının izni ile katılmıştır. Bu katılım, ataşelerin doğal görevlerinden biridir ve toplantı sonuçları Genelkurmay Başkanlığına raporla bildirilmiştir.

3. Toplantının asıl tartışılacak kısmı olan; "Irak'a Yapılacak Müdahaleye Muhtemel Tepkiler" konulu çalışma iki saat süre ile devam etmiş, bu süre boyunca askeri ataşemiz, Türkiye'nin Irak'a yönelik bilinen görüşleri dışında hiçbir ifade kullanmamıştır. Toplantıyı gündeme taşıyan basın mensubu tarafından iddia edilen: "Türkiye'ye teslim edilmesi düşünülen teröristlerle ilgili haber" tamamen hayal ürünü olup, yalanı yalanla örtme ve hedef saptırarak kurumları karalama amacını taşımaktadır. O nedenle bu konu, söz konusu gazetecinin açıklık getirmesi gereken bir husus olarak görülmektedir.

4. Yukarıda özetlenen gelişmeler, Hudson Düşünce Kuruluşu yetkilileri tarafından yapılan müteaddit açıklamalarla da
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

devam...
said:
4. Yukarıda özetlenen gelişmeler, Hudson Düşünce Kuruluşu yetkilileri tarafından yapılan müteaddit açıklamalarla da doğrulanmıştır. Ancak, toplantıda ele alınan asıl konunun değil de söz konusu hayali senaryonun geniş şekilde tartışılması, bu olayın bazı odaklar tarafından bilinçli olarak tırmandırıldığı izlenimini vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından da kabul edilmesi mümkün olmayacak böyle bir senaryodan yola çıkılarak yapılan açıklama ve yorumların hangi amaca hizmet ettiği, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.


bu açıklamadaki duruma göre yasemin çongar öyle bir ruh hastası ki, bir toplantıya ait hayali bir senaryo üretip çalıştığı gazeteyi bunu manşet yapma konusunda ikna etmekle kalmayıp, tsk'dan gelen açıklama üzerine hayali toplantı ile ilgili düzmece belgeler hazırlayı gazetesinde yayınlamış.

tsk'dan yapılan "bizim çocuklar bi arkadaşa bakıp çıkmışlar, görmedik duymadık" içerikli açıklaması da durumu izah etmek için çok zayıf kalmış.

ama benim üstünde durduğum konu bu değil. yasemin çongar'ın sınıf değiştirmesi esas konu.

nokta'da yayımlanan masum bir liste vardı hatırlarsınız. karşıtlar ve yanlılar listesi. davet edilecekler ve edilmeyecekler listesi:

tsk karşıtı yazarlar:
Mehmet Ali Birand, Cüneyt Ülsever, Hadi Uluengin, Ece Temelkuran, Çetin Altan, Hasan Cemal, Can Dündar, Nuray Mert, Yıldırım Türker, Murat Belge, Hasan Celal Güzel, Soli Özel, Umur Talu, Mehmet Altan, Engin Ardıç, Ömer Lütfi Mete, Oral Çalışlar, Derya Sazak, Taha Akyol, Nazlı Ilıcak, Ufuk Güldemir, Şakir Süter, Güngör Mengi, Bilal Çetin, Ruhat Mengi, Okay Gönensin, Nihat Genç.


tsk yanlısı yazarlar:
Ertuğrul Özkök, Özdemir İnce, Fatih Çekirge, Bekir Coşkun, Mehmet Y.Yılmaz, Fikret Bila, Melih Aşık, Semih İdiz, Doğan Heper, Güneri Cıvaoğlu, Nail Güreli, Yasemin Çongar, Güngör Uras, Güler Kazmacı, Yazgülü Aldoğan, Kurtul Altuğ, Saygı Öztürk, Rahmi Turan, Fatih Altaylı, Erdal Şafak, Aslı Aydıntaşbaş, Muharrem Sarıkaya, Serdar Turgut, İsmail Küçükkaya, Güler Kömürcü, Ali Saydam, Deniz Ülke Arıboğan, Deniz Som, Ali Sirmen, İlhan Selçuk, Yılmaz Öztuna, Nuri Elibol, Fuat Bol, Altan Öymen.

yasemin çongar hala 2. listedeki yerini koruyor mu kuşkuluyum. yeni bir liste düzenlenirse isminin yanlılar listesinde olması artık biraz zor gibi geliyor bana.

ertuğrul özkök'ün konuyla ilgili yazısından bir parça çok önemli:
said:
Bütün bunların anlamı şu: Türkiye'de gazetecilik yapmak çok zorlaştı.

Türkiye'nin önde gelen kurumları artık gazetecilerden ve yazarlardan "tam biat" istemektedir.

Sadece onlar değil, okurların bir bölümü de bunu bekliyor.

Yani "ya bendensiniz", "ya da düşmanımın tarafından".

"Biat kültürü" eskiden dinci partilere ait bir zihniyeti yansıtıyordu.

Ne yazık ki artık, kendini solcu, milliyetçi, ulusalcı hatta liberal kabul eden çevrelerin bile kültürü haline geldi.

Bu kültürün yaygınlaşması, ülkemizde düşünce ikliminin çölleşmesine yol açacaktır.

Hepimiz bu biat ideolojisinden zarar görmeye başladık.

"Biat kültürünün" temel kanunu şudur:

Eğer, bütün ruhunuzla ve vicdanınızla bir cemaatin mensubu iseniz ve hayatınızın hiçbir gününde cemaatinizin yaptıklarına, söylediklerine itiraz etmez, hayatınızın her gününde iman edercesine cemaatinizi savunur, onun yanlışlıklarını görmezden gelirseniz mesele yok.

Hayatınızı rahatça sürdürür gidersiniz.

Ama vicdanınız, adalet duygunuz var ve kendinizi yakın bulduğunuz çevrelerin yanlışlarına da itiraz eder, karşınızdakilerin yaptığı iyi şeyleri takdir etmeye kalkarsanız, dokuz köyden kovulur, evsiz barksız kalırsınız.

Türkiye'de birçok gazetecinin, yazarın dramı budur.

Onlar her gün "yalaka", "hain", "dönek" suçlamasına rağmen biat kültürünü, mahalle baskısını reddedip cemaatsiz düşünmeye devam ettikçe, dramları da bitmeyecek


tabiyetimizin koşulsuz olup olmadığını iyi tartmalıyız. yıpratmayalım yıpratmayalım diye diye (saldırı amaçlı düzmeceleri savunduğum fikrine kapılan arkadaşlara şimdiden selamlar) ülke için en önemli kurumlardan birini sorgulanamaz bir konuma getirmek halkın yararına mıdır değil midir iyice enine boyuna düşünmeliyiz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
yıpratmayalım yıpratmayalım diye diye ülke için en önemli kurumlardan birini sorgulanamaz bir konuma getirmek halkın yararına mıdır değil midir iyice enine boyuna düşünmeliyiz
Tartışmanın en önemli noktası bence bu. Bizim düşünce kuruluşu dediğimiz think-tanklarda bu tür uçuk (mu acaba?) senaryoların konuşulması gayet doğal ama aynı şekilde doğal olan da SAREM gibi askeri kuruluşların bu tür toplantılara katılıp fikir beyan etmesi. Madem neo-conların yönettiği vahşi kapitalizm çağındayız, ayak uyduralım bari.

Sonuçta tartışılan şey "Tülay Tuğcu ve 50 kadar Türk vatandaşını öldürüp Türkiye'yi askeri harekata zorlayalım sonra ne olur acaba" değil. Bu yönde bi istihbarat var ellerinde, bu yada benzer bi senaryoda amerika ne tepki verir konusu tartışılıyor (Dimi? Yoksa saflık mı yapıyorum ben..)

Peki burdan ne sonuç çıkarabiliriz? Yoksa TSK içinde hiyerarşik yapıda ve emir-komuta zincirinde bozulmalar mı var? Birileri alternatif mi arıyor? Akla gelen başka bir seçenek Yasemin Çongar'a kasıtlı olarak yanlış bilgi verilmiş olması. (çok mu uçuk bi komplo teorisi bu?) Ama ne olursa olsun yapılan açıklama hiç karın doyurucu değil.

Ayrıca bu konuda kafamı karıştıran bişey var. Hudson neo-conların yönettiği bi kurum. Neo-conlar da iş dünyası gibi AKP-ılımlı islam yanlısı görüşe sahip. Bu durumda neden bu toplantıda AKP'ye yarar, o yüzden yapmayalım gibi bişeyler konuşuluyor? Amaç askeri kötülemek mi? Yada medya bizi neoconlar akp yanlısıdır diye kandırıyor mu? Bi tutarsızlık var.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Orduda kaşınan bir grup var yok değil. şemdinlide yaptığı acemiliğe rağmen genelkurmayımız için üstesinden gelebilir deniyor. oyak falan başladı orduyu da kaşıyan hareketler. şu seçimleri ve ardından cumhurbaşkanlığı sorununu bir atlatabilsek işe güce geri döneceğiz memleket olarak gene.

[ Mesaj 23 Haziran 2007, Cumartesi - 07:57 tarihinde, huun tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Olay baya bi değişik yalnız, ben takip ettiğim kadarıyla zaten böyle net bi çözümüde yok, dün bütün gazatelerde bunla ilgili yorumlar vardı,Cumhuriyet'ten Millieyet'e kadar Emre Aköz'de bunla ilgili kendine göre teori yazmıştı,ayırca Genelkurmayın yalanlamasına ragmen Yasemin hanımın ısrarla üstüne gitmiş olmasıda değişik bi durum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

cok salak konularla ugrasiyoruz
orduya nefes aldirtmamaya calisiyorlar
yarin egede tatbikat yapsak "genelkurmay irak a suriye ustunden gemielri yurutucek!!!" haberi cikar
ordunun diyarbakirin olasi bi isgali durumundaki plan rogramlari ortaya ciksa "TSK diyarbakira saldiri bekliyor !!!111birbirbir"
kuvvet komutanalrindan biri maasini cekmese "seferberlik ilan edilecek o yuzden parayi almiyor bu !!!!!!"

artik iyice sacmalamaya basladilar
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

niye komik çıkış yapayım benim kimseyle bi zorum yok ki. şunları söyleme artık. iki çift laf konuşuyoruz dinleyelim bari birbirimizi.

asker için askeri hukuk geçerlidir. bu doğru. mikro düzeyde de asker sivile karışmaz, sivil askere karışmaz. ancak işin ucunun kaçabileceği durumlar olabiliyor ve bu durumlarda ne yapılacağı mesele. ordunun birimleri de bilerek veya bilmeyerek hıyanet içinde olabilir.

amerika'da ordu sekreterliği vardır ve bu sivil kuruluştur. orduyu yöneten sivildir. net bir biçimde belli olan askeri durumlar haricinde, sivil savcılar askerleri dava edebilir. hepsinin de başında amerikan başkanı olduğunu söylemeye zaten gerek yok.

bunun da haricinde, güçler ayrılığı ilkesini çalıştırmak için ( ki platonun soruya bulduğu cevap da budur) fbi, polis, cia, ve ordu bulunur. bunlar birbirine gıcıktır. filmlerde gördüğümüz gibi yani. bu da otonom bir kontrol oluşturur.

bizde de cumhurbaşkanının ordunun başkanı olması, meclisin ordu üzerindeki yaptırım hakları vs. olmasına rağmen, durumumuzun pek öyle olmadığı açık. bunun sağlıksız bir durum olduğunu görmenin türk vatandaşlarına zararı olmaz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Amerika'da her türlü gizli, derin zart zurt devlet oluşumu vardır. Ne var ki bu oluşumların başındaki insanlar bellidir, bunların da hesap vereceği kimseler bellidir.

Devletse devlet, ABD'de de işler böyle.

Bakın şimdi birşey diyeceğim ama lütfen dediğim kadarıyla yargılayın, siyaset yapmayın bi'...

Şemdinli'de olan olay için diyorlar ki; dış servislerin orduyu afişe etmesi çabası. Bence de öyle evet. Bizim ordumuza ait istihbarat saha çalışması yaparken; diyelim ki Almanlar, o sokakta bir PKK'lının dükkanını patlattılar. Olabilir, ava giderken avlanmak da var bu işlerin içinde. Şimdi ben kendime soruyorum: Genelkurmay çıkıp, ben o adamları tanırım iyi çocuklardır mı demeliydi, araştıracağız sorumluları cezalandıracağız mı demeliydi?

Devletin içersinde ki her kurum birbirine karşı sorumludur. Beceremediğin yerde "beceremedim, az durun düzeltip geliyorum" demesini bilmeli.

Keşke Büyükanıt o mahkemeye çıkıp, o askerlerin kime neye hizmet ettiğini bilmiyorum; ben bu ordunun komutanıysam bu işin altında ne var bulur çıkartırım deseydi. Ha sonrası gerçekten devlet işidir, sümen altı etseydi. İşin detayı olabilir evet ama askeri konu diye savcıyı görevden almak nedir? İyi niyetliydi kötü niyetliydi savcı ben bilmem.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hanfendi az önce programında kısaca buna değindi.

Askerin bu tür düşünce kuruluşlarına, sohbetlere v.s. şeylere katılması lazımdır. Meseleyi çığrından çıkaran son dönemdeki gündemdir. Birileri birilerini sürekli hain olarak yaftaladıkça, aklı-selimden uzaklaşıyoruz. Birileri ben en dindarım, birileri ben en milliyetçiyim, birileri ben en v.s. takıldıkça bu iş bitmez. Mesele hep böyle düğümlenir. Tepkiler duygusallaşır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...