_moonspell_ Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 çok şaşırdım birde siz göz atın..... Mısırlı, Fransız ve Amerikalı uzmanlar ilk kez, ünlü Mısır firavunu Tutankamon'un, silikondan bir yüzünü yaparak, firavunun ''neredeyse kesin'' yüz hatlarını oluşturmayı başardılar. Mısır Eski Eserler Yüksek Konseyi Başkanı Zahi Havas, uzmanların, yapılan yüzün şekli ve yüz hatları konusunda hem fikir olduklarını, ancak kulaklar ve burnun şekli konusunda fikir ayrılıkları yaşadıklarını belirtti. Öte yandan Mısırlı uzmanların, Tutankamon'un, sol bacağından aldığı yaranın mikrop kapması nedeniyle kangren olduğunu ve ünlü firavunun bu nedenle hayatını kaybettiğini belirttiler. Böylece, Tutankamon'un ensesine aldığı darbe sonucu öldüğüne ilişkin varsayım da ortadan kalkmış oldu. Havas, Tutankamon'un başına aldığı darbe sonucu öldüğüne dair kanıta rastlanmadığını belirterek, ''İtalyan ve İsviçreli uzmanlarla yaptıkları incelemeler sonunda, Mısırlı uzmanların, Tutankamon'un, sol bacağındaki yaranın mikrop kapması ve hızla kangrene dönüşmesi nedeniyle öldüğü sonucuna vardıklarını'' söyledi. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
elaidizm Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 sonuçta ölmüş mü ölmüş.. ha öldürülmüş ha ölmüş.. çok meraklıysanız öldü mü öldürüldümü sorularına özal'ı araştırın biraz da semra özal bağırınıyo öldürdüler kocamı diye. [ Mesaj 09 Şubat 2006, Perşembe - 16:38 tarihinde, elaidizm tarafından güncellenmiştir] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
_moonspell_ Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 kardeşim bu patinin havası iyice değişmiş.ben size ilginç şeyler bulup bakmanızı oyalanmazı istedim senin verdiğn cevaba bak... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
elaidizm Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 ben araştıranlara sölüyorum yahu.. sana laf ettiğim yok. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
SbNN Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Ben öldürüldü diye biliyorum kemiklerinde darp izleri filan varmış NationalGeographic de okumuştu 1-2 sene önce .. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Fistan Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 haa demek öldürülmüş vay anasını... müthiş bi bilgi bu.genel kültürüm biranda tavan yapacak bu bilgi sayesinde.paylaşım için saol+REPUT Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
SbNN Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Fistan madem merak etmiyorsun niye cevap yazıyorsun ha bende çok meraklı değilim Tutankamunun ölmüş mü öldürülmüş mü olduğuna ama arkadaş sormuş ben de okumuştum yazdım bildiğim şeyi Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Penthesilea Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 kalan saglar bizimdir abi Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ReNeGaDe Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 bende bu işte bişi var diodum ztn okulda işlemiştik bi ara bu konuyu suikast olabilir demiştim içimden... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Saeros Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 küççük yaradan gitti dağ gibi tutankamon. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
aquila Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 ben oldurdum. mac yapiyoduk nilin kiyisinda, o zaman nil daha tasmamis zemin sert. bu aldi topu orta sahadan bizim kaleye dogru gidiyo, geride de adam kalmamis. ben hemen basladim depara, hizli kosamiyo tabi bu tut ustunde firavun davalari filan var. celmeyi bi taktim, verdim sol bacaa eline. 3 gun sonra oldu. kimse bilmez tabi bunu. yedirememis serefsiz aquilaya top kaptirdim macta orda oldu demeye, merdivenden dustum demis. hiyar iste, oldu gitti. iyi cocuktu... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Muhallebi Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Evet öldürülmüş. Evet. eee. neyse. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Revenge Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 9, 2006 Allah rahmet eylesin Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
forgiver Mesaj tarihi: Mart 7, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 7, 2006 biraz da kimleri öldürdüğüne biz göz atalım :)http://www.yenisafak.com.tr/zaman.html tutank amon'un 'bilimsel' laneti m.ö. 1334-1315 yılları arasında yaşayan tutank amon, eski mısır'ın en genç yaşta ölen firavunuydu. ve 1922 yılında mezarını büyük bir tantanayla açarak onu 3300 yıllık uykusundan uyandıran en az üç düzine araştırmacı, bu olaydan çok kısa bir süre sonra ard arda hayatlarını kaybettiler. arkeoloji dünyası uluslararası kamuoyunda hızla yayılan "lanet" söylentilerini ısrarla reddetmesine karşın, bu beklenmedik ölümlere yıllarca mantıklı bir açıklama da getiremedi. oysa, vaktiyle firavunu lahitine yerleştirenler, onu akıllara durgunluk veren bir savunma mekanizmasıyla kuşatmışlardı. * * * arkeoloji tarihinin en heyecan verici anlarından biri: howard carter yardımcısıyla birlikte tutank amon'un sandukasını açıyor. ancak bu aceleci davranışı sonradan ona ve ekibine çok pahalıya mâlolacaktır. howard carter, "bugün kapıyı kırıp içeri gireceğiz" dediğinde bütün ekibi hem derin bir korku, hem de heyecan dalgası kapladı. bir aydan bu yana süren yorucu kazının ardından, arkeoloji tarihinin en büyük keşiflerinden biriyle aralarında artık yalnızca bu devâsâ taş blok kalmıştı. gece yarısına kadar süren sabırlı çalışmalardan sonra, gün boyu taş bloğa belki binlerce kez vurmuş olan mısırlı işçiler nihayet "altın vuruş"u yaptılar. balyoz, son savruluşunda, hemen hemen 3300 yıldır içine hiç taze hava girmemiş olan odaya dalıverdi. heyecandan boğulmak üzere olan carter, büyük bir sabırsızlık içinde kapıda açılan deliği genişletti; içinden geçebileceği büyüklüğe getirince de elindeki fenerle yerin 16 metre altındaki mezar odasına daldı. ilk izlenimleri olağanüstüydü. başını nereye çevirse göz kamaştırıcı bir kraliyet hazinesinin parçalarıyla karşılaşıyordu. başta taht olmak üzere, her biri som altından yapılmış olan bir sürü kişisel eşya odanın dört bir yanına özenle dizilmiş durumdaydı. arkeoloji tarihinin -henüz hırsızlar tarafından yağmalanmamış- ilk firavun mezarına girme onuru, artık sonsuza dek kendisine aitti. ardından, köşede duran lahiti farkederek heyecan içinde yanıbaşına koştu. çevresindeki duvarlar hiyerogliflerle donatılmış olan lahit, mükemmel biçimde yontulmuş bir kuvars bloğundan yapılmıştı. genç firavun da içindeki altın bir sandukanın içinde, gömüldüğü günkü mühürlerine o ana dek hiç dokunulmamış bir hâlde yatıyordu. ingiliz araştırmacı, duvardaki hiyerogliflere üstünkörü bir göz attığında ise şu cümleyi okuyacaktı: "ölüm, firavunların huzurunu bozanı kanatlarla katledecektir." sonra başını yeniden lahite çevirdiğinde, hemen baş kısmında som altından bir lamba gördü. onun üzerinde de "gizli odaya girilmesini önleyeceğim. benim görevim ölüyü korumak" yazıyordu. deneyimli bir arkeolog olarak, bu tehditkâr sözlerin eski mısır mezarlarının içini düzenleyen rahiplerin mezar soyguncularına yönelik korkutma amaçlı geleneksel uyarıları olduğunu düşündü, ardında da dışarıda sabırsızlık içinde bekleşen ekibine seslendi: "başardık! dünya bugünü asla unutmayacak!" dünyanın gerçekten de hiç unutmayacağı ve sonradan sık sık tartışmaya açacağı o gün, takvimler 26 kasım 1922'yi göstermekteydi. eski mısır'ın 16. firavunu tutank amon, ölümünden yaklaşık 3300 yıl sonra bütün kişisel hazineleri ve sırlarıyla birlikte yeniden gün ışığına çıkıyordu. lanet dalgası başlıyor ingiliz arkeolog howard carter, 17 yaşından bu yana mısır'da yaşayan, o tarihe dek yüzlerce kazıya katılmış deneyimli bir eski mısır uzmanıydı. tutank amon mezarı kazısını da bu ülkede tesadüfen tanıştığı soylu ve maceraperest lord carnavaron'un sağladığı mâlî destek sayesinde gerçekleştirmişti. carter'i tam 15 yıl boyunca büyük bir arkeolojik keşif yapması için sabırla finanse eden lord, mezar odasına girildiği gün de onun yanındaydı. bu büyük keşfi bir kaç gün içinde dünya medyasına duyuran ikilinin olaydan duyduğu büyük sevinç, kısa sürede yerini gerilime ve karşılıklı suçlamalara bıraktı. yıllardır süregelen ve çevrelerindeki herkes açısından sarsılmaz gibi görünen bu dostluk bir anda bozulmuştu. sonunda da oldukça şiddetli bir kavgayla yollarını ayırdılar. mezarın açılmasından yalnızca dört ay sonra, kendine iyi bakan zinde biri olarak tanınan lord carnavaron, kahire'deki continental savoy oteli'nde âni bir komaya girerek öldü. ilk teşhis "kan zehirlenmesi" yönündeydi. sonradan alınan bir haberle, lord'un kahire'den binlerce kilometre uzaktaki iskoçya'daki malikânesinde bulunan çoban köpeğinin de aynı dakikalarda titremeye başladığı ve kısa süre içinde öldüğü öğrenilecekti. bu olay, ingiltere'de özellikle the times gazetesinin kazı ve sonrasında olanları "tutank amon'un laneti" ifadesiyle başlığa çıkarmasına yol açtı. genç firavunun mezarıyla şu ya da bu biçimde teması olanların başına gelen âni ölümler, sonraki günler ve haftalarda da şaşırtıcı bir sıklıkla devam etti. öldüğü ana kadar lord carnavaron'a bakan ingiliz hemşire, 1926 yaşında henüz 28 yaşındayken doğum yaparken öldü. mezarın açılışında bulunan amerikalı milyarder george jay gold, kısa bir süre sonra oraya yaptığı yeni bir ziyaretin hemen ardından ateşlenerek bölgede son nefesini verdi. fransız arkeolog prof. la fleur'ün akıbeti de tıpatıp aynı oldu. o da krallar vadisi'nde mezarı incelediği gün otel odasında âni bir şokla öldü. arkeolog carter'ın yardımcılarından biri olan c. mace, mezarda çalıştıkça sık sık ateş nöbetlerine tutulmaya başlamıştı. 1924 yılında artık daha fazla çalışamayacağını farkederek, ekipten ayrıldı ve inzivaya çekildi. bu arkeolog da 1928 yılında yine ateşli bir hastalıktan öldü. carter'ın diğer yardımcısı olan 45 yaşındaki richard bethel ise keşiften kısa bir süre sonra "kan dolaşımı yetersizliği" gibi yaşına ve sağlık durumuna hiç uymayan bir teşhisle hayata vedâ edecekti. bir kaç yıl içinde ard arda yaşanan bu ölümlere karşılık, paçayı kurtaran bazı ekip üyeleri de vardı. sözgelimi tıpkı carter gibi james henry breasted de kazı sonrasında çok ağır ateşli hastalıklar geçirdi; ancak ölümü yenerek normal hayatına devam etmeyi başardı. sonunda bu "lanet" öyküsü the times'ın sayfalarını aşıp uluslar arası bir söylentiye dönüştüğünde, bazı bilim adamları yarım gönülle de olsa konuyu inceleme gereğini duydular. kahire üniversitesi'nden dr. izzettin taha, yıllar sonra konuyla bilimsel olarak ilgilendi. yaptığı araştırmalarda ulaştığı bulgular ise son derece ilginçti. mısırlı araştırmacı, mezar odasıyla bir biçimde teması olan bütün insanların ciğerlerinde özel bir mantar hastalığı türünün geliştiğini farketti. vücuda girdikten sonra yüksek ateşe yol açan bu bakteri, kişinin solunum sistemini kilitliyor ve boğularak ölmesine yol açıyordu. lanet öykülerine asla prim vermeyen taha, bunların etkili zehirler üretme konusunda gayet mahir olan eski mısırlıların mezar odalarına kurdukları biyolojik tuzaklardan kaynaklandığını savunuyordu. bu kez, bilim dünyasında belli ölçüde ilgi gördü ve benimsendi. öte yandan, kaderin acı bir cilvesi sonucunda, bulgusu bir süre sonra taha'nın kendi ölümünde de doğrulanacaktı. kahire'den süveyş'e giderken düz yolda bir kamyonla çarpışarak hayatını kaybeden araştırmacıya otopsi yapıldığında, ölümünden saniyeler önce solunumunun durduğu anlaşıldı. tutank amon ile ilgili en trajik ölüm ise 1972 yılında yaşandı. firavun hazineleri sergilenmek üzere londra'ya gönderilirken bir ingiliz gazeteci tarafından kendisine "lanet" öyküsü sorulan mısır eski eserler dairesi başkanı dr. kemaleddin mehrez, "bana bir bakın hele" dedi alaycı bir ifadeyle, "ömrüm boyunca düzinelerce mezara girip çıktım, sayısız mumyaya dokundum. herhangi bir lanet etkisi görebiliyor musunuz? benim sağlığım, bütün bunların birer tesadüf olduğunun en iyi kanıtıdır." mehrez, bu sözleri söyledikten dört hafta sonra, eserlerin son partisi de uçakla ingiltere'ye gönderilirken henüz 52 yaşında solunum yetmezliğinden öldü. 1980 yılında "lanet"i konu olan bir filmin başrol oyuncusu olan ingiliz aktör ian mc shane, kahire'deki çekimlerin daha ilk gününde bir at arabasının üzerine devrilmesi sonucunda yaralandı ve bacağı on ayrı yerden kırıldı. bu olay üzerine filmin pek çok oyuncusu projede görev almaktan vazgeçecekti Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
huun Mesaj tarihi: Mart 7, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 7, 2006 o yillarda havasiz ortamda mikrop bakteri yasamaz gibi luzumsuz ve tehlikeli bir yanilgi icersindeymis gencler . bu sebepten adi lanete cikmis . Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
DoGMeaT Mesaj tarihi: Mart 7, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 7, 2006 allah rahmet eğlesin. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Bleda Mesaj tarihi: Mart 7, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 7, 2006 moon dünde discovery channel da bir belgesesel (tarihi 2005) gene bunu araştırıodu, ve babasının düşmanlarının öldürttügü kanısına varılmıştı zavas gene ordaydı adamlarla katılmıştı sonuçlarına. hangi birine inanalım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar