Dralnu Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Before breaking out of the Matrix, Neo's life was not what he thought it was. It was a lie. Morpheus described it as a "dreamworld," but unlike a dream, this world was not the creation of Neo's mind. The truth is more sinister: the world was a creation of the artificially intelligent computers that have taken over the Earth and have subjugated mankind in the process. These creatures have fed Neo a simulation that he couldn't possibly help but take as the real thing. What's worse, it isn't clear how any of us can know with certainty that we are not in a position similar to Neo before his "rebirth." Our ordinary confidence in our ability to reason and our natural tendency to trust the deliverances of our senses can both come to seem rather naive once we confront this possibility of deception. A viewer of The Matrix is naturally led to wonder: how do I know I am not in the Matrix? How do I know for sure that my world is not also a sophisticated charade, put forward by some super-human intelligence in such a way that I cannot possibly detect the ruse? The philosopher Rene Descartes suggested a similar worry: the frightening possibility that all of one's experiences might be the result of a powerful outside force, a "malicious demon." And yet firmly implanted in my mind is the long-standing opinion that there is an omnipotent God who made me the kind of creature that I am. How do I know that he has not brought it about that there is no earth, no sky, no extended thing, no shape, no size, no place, while at the same time ensuring that all these things appear to me to exist just as they do now? What is more, just as I consider that others sometimes go astray in cases where they think they have the most perfect knowledge, how do I know that God has not brought it about that I too go wrong every time I add two and three or count the sides of a square, or in some even simpler matter, if that is imaginable? But perhaps God would not have allowed me to be deceived in this way, since he is said to be supremely good; [...] I will suppose therefore that not God, who is supremely good and the source of truth, but rather some malicious demon of the utmost power and cunning has employed all his energies in order to deceive me. I shall think that the sky, the air, the earth, colours, shapes, sounds and all external things are merely the delusions of dreams which he has devised to ensnare my judgment. (Meditations, 15) The narrator of Descartes' Meditations concludes that none of his former opinions are safe. Such a demon could not only deceive him about his perceptions, it could conceivably cause him to go wrong when performing even the simplest acts of reasoning. This radical worry seems inescapable. How could you possibly prove to yourself that you are not in the kind of nightmarish situation Descartes describes? It would seem that any argument, evidence or proof you might put forward could easily be yet another trick played by the demon. As ludicrous as the idea of the evil demon may sound at first, it is hard, upon reflection, not to share Descartes' worry: for all you know, you may well be a mere plaything of such a malevolent intelligence. More to the point of our general discussion: for all you know, you may well be trapped in the Matrix. Many contemporary philosophers have discussed a similar skeptical dilemma that is a bit closer to the scenario described in The Matrix. It has come to be known as the "brain in a vat" hypothesis, and one powerful formulation of the idea is presented by the philosopher Jonathan Dancy: You do not know that you are not a brain, suspended in a vat full of liquid in a laboratory, and wired to a computer which is feeding you your current experiences under the control of some ingenious technician scientist (benevolent or malevolent according to taste). For if you were such a brain, then, provided that the scientist is successful, nothing in your experience could possibly reveal that you were; for your experience is ex hypothesi identical with that of something which is not a brain in a vat. Since you have only your own experience to appeal to, and that experience is the same in either situation, nothing can reveal to you which situation is the actual one. (Introduction to Contemporary Epistemology, 10) If you cannot know whether you are in the real world or in the word of a computer simulation, you cannot be sure that your beliefs about the world are true. And, what was even more frightening to Descartes, in this kind of scenario it seems that your ability to reason is no safer than the deliverances of the senses: the evil demon or malicious scientist could be ensuring that your reasoning is just as flawed as your perceptions. As you have probably already guessed, there is no easy way out of this philosophical problem (or at least there is no easy philosophical way out!). Philosophers have proposed a dizzying Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 pardon ben fazla anlayamıyorum türkçe bir biçimde özetler misin?[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dralnu Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 descartes'ın 'kotu seytan', diye ceviriricem dogru mu bilmiorm turkcesini, argumanıyla matrix'i ele alan bir makale bu. descartes zihin dışında hiçbirşeyin var olmayabileceği ve tüm sezilen objelerin vs güçlü bir daemon tarafından empoze edilmis olabilecegi ihtimalini gostererek kendi şüpheciliğinde daha once bilgi dağarcığını tamamen yok saymıştı. daha sonra 'bu daemon bi şeyleri aldatıyo ama burda onceden tanımlanan ve var olan biseyler olmalı ki aldatılabilsin' noktasından ve daha sonradan kant ın çürüteceği tanrının varlığının ontolojik kanıtından yola çıkarak sistemi tekrar, bu sefer saglam temeller üzerine kuruyor. bunların matrix'le ilgisi burda bahsi gecen iblisin sadece daha teknolojik bir acıdan düsünülüp aktarılmıs olması. descartes dan sonra Jonathan Dancy'ın sunduğu 'kavanoz icindeki beyinler' konseptini anlatıyo, benzer kurguya dikkat çekiyo ve değişik muhtemel çıkış yollarıyla ilgili hintler veriyor. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 kavanoz beyinler ve çılgın profosor hikayesi bu hikeyeyi descartes ın hikayesinden daha çok tanımlıyor. ayrıca platonun mağara hikayesi ve socrates ın hayat hikayesi gibi temelar tamamlayıcı ve pürüzleri giderici bir biçimde oluşturulmuş. kant ın olmayan tanrısı burada kader gibi tanrısal bir bağlantıyla çürütülüyor. dahası zaten zion arşivlerinde tanrıya dua ediliyor.[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dralnu Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 mağara hikayesi, socrates in hayat hikayesi tamam; bunlar zaten uzerinde konusulmus seyler buna ek olarak belki myth of the metals ı ekleyebiliriz (turkcesini bilmiorm). 'olmayan tanrının kader gibi tanrısal bir bagla baglanması' konusuna karsi cikicam ama :) tanrı konseptiyle bagdasmis bir inanisin yer almasindan yola cikarak tanrının olmadığı gorusu curutulemez. bunun icin ya adam gibi bi kanıt ya da daha onceki proofları çürüten argümanların ciddi bir eleştirisi lazım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 bu da matrix in tanrı konseptini kanıtlıyor. ama çoğulculuğunu bozamıyor. metallerin miti ise daha once duymadığım bir şey bilgilendirir misin?[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dralnu Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 platonun devlet sistemi icinde 3 farkli sinif var; halk: köylüler, calisip üretenler, fazla zeki olmayanlar, gardiyanlar: asker gibi, devletin düzeninin korunmasından bunlar sorumlular, halka gore daha genis hakları var bi de en ust sınıf filozoflar: yoneten kesim, kararları bunlar alırlar plato genclik donemlerinde mülkiyet hakkına sahip olmamaları gerektigini savunmustu, daha sonra yaslilik doneminde bu gorusunden vazgecti. bu 3 sınıf arasında gecisler mumkun ama cok zor, hindistandaki kast sistemi gibi, aileler toplu olarak sınıflara ayrılıyor. metallerin miti dedigimiz olay sistemi insanlara hangi sınıfa ait olduklarını anlatmak icin, isyan olasılığını ortadan kaldırmak icin kullanılıyor. yanlis hatirlamiyosam insanların ruhlarının, baska biseyleri de olabilir 3 metalden birinden olustugundan bahsediliyo ve buna gore insanların devlet duzeni icindeki sınıfları ve gorevleri beeli oluyor. sınıflar arasında gecisler icin en ust sınıftan onay sartti sanırım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 o zaman kast sistemini de felsefeye dahil edelibilir. Platonun bu sınıflandırmasını biliyordum ama, metallere ayrıldığını bilmiyordum, saol.[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dralnu Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 edilir tabi, duzen saglamak icin oturtulan bi sistem o da ama ne kadar hos oldugu tartisilir tabi :P metallerin olayı ayrılmasında diil sorun cikmamasi icin insanlara anlatilmasinda .. zaten adam jedi temple gibi bisey lazım diyo, cocukken egitmek gerektigini ve sınırın 10 yas oldugu sanırım o tarz bise olması lazım ustunden 8 aygecti sanırım, untttum :P Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 okulunun kapısında (jedi temple :) ) geometri bile bilmeyenler girmesin yazıyormuş. bu arada gandhi nin kast sistemini desteklediğini biliyor muydun?[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dralnu Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 gandhi yle ve hindistanla ilgili baya yuzeysel bilgi sahibiyim, bilmiyodm. ama olabilir neden olmasın eheh Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 12, 2004 bu çok büyük bir ironidir bence. adamın hayat felsefesi özgür olmak ama dini ise kölelik.[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
StRencher Mesaj tarihi: Temmuz 13, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 13, 2004 Komünist Yobaz gibi ;) Bu arada konu müthiş kaymaya başladı. Şu "Acaba biz de mi Matrix'teyiz" e doğru kayıştan uzaklaşıp film olan Matrix hakkında konuşsak daha iyi olur :)[signature][hline] Reality Isn't What You See Reality Is What You Feel Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Daesu Mesaj tarihi: Temmuz 13, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 13, 2004 zaten hint liler ingilizler topraklara girdiklerinde hiç seslerini cıkarmadılar.ingilizlerin beyaz olması onlarsın koyu tenli olmaları kendi gözlerinde ingilizleri yüceltti. senelerce hiç seslerini cıkarmadılar zaten gönnüllü olarak ingiliz kölesiydi hepsi. sadece gandi uyandırdı o kadar. yoksa hala köleydiler. yazıların cama çarpan yagmurdan esinlenmesi üzerine ; ilk filmde neo arabadayken camdan cıkarşı bakıyordu sanırım ve sagnak vardı özellikle kamera camı gösteriyordu hatırladıgım kadarı ile nebuch morp un gömleginin mor gravatının yeşil olmasının bi manası varmı ? (yıh yıh)[signature][hline]"All those moments will be lost in time, like tears in rain..." Bish'in akıllara durgunlık vericek görüntüsü ! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
StRencher Mesaj tarihi: Temmuz 13, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 13, 2004 yada neyse...[signature][hline] Reality Isn't What You See Reality Is What You Feel [Bu mesaj StRencher tarafından 13 Temmuz 2004 23:54 tarihinde değiştirilmiştir] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 bishop şöyle söyleyebilirim. Morph artık Neo nun yolundan çekilmiş ve bunu fiziksel olarak da göstermiştir. bu kadar felsefe ve tarihten sonra bi dikkat sorusu iyi gider: *Neo birinci filmde asansörün üstündeyken (trinity ile) halatların birine ateş edip, "bir kaşık yok" diyor. sonra bir el daha ateş ediyor. neden bunu söylüyor. (çok kolay kesin doğru yanıt gelecek:) )[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Coldwind Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 ha bi de tartisdigimiz baska bir konu: smith neo yu kendine cevirdikten sonra tam olarak "ne" oluyor da smith yokoluyor? hicbisi bilmio degilim, sadece yorumlari merak ediyorum.[signature][hline]Çirkin kadın yoktur, az vodka vardır. fizban, 07 Temmuz 2004 22:38 tarihinde demiş ki: abi bi kerelik vermenin anlamı nedir ? bi kere verdikten sonra bi daha niye vermeyesin ya ? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 coldwind senin sorunun yanıtını şöyle verebilirim. Smith birini kendine çevirirken kendi özelliklerinin çoğunu geçirir. sonra şöyle bir şey demişti merovingian: -onların alınamayacağı sadece verilebileceği söylenir... burada kahinin gözlerinden bahsediyor, biliyorsunuz. kahin gözlerini vermiyor... hatırlarsanız, Smith kahin in içine girmeye başladığı anda bir rüzgar çıkıyor. normalde böyle bir şey olmaması lazım... neo nun içine girdiğinde neo ölüyor... fakat bir yerlerde kahin ve Mimar birleşerek, smith in gözlerinden başlayarak silimeye başlıyorlar, hatırlarsanız, neo ölmeden az önce, vücuduna yüksek derecede bilgi gönderiliyor, bu kahinin kendisidir ve onu gönderen de mimardır...[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Coldwind Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 neo oldukten sonra gonderilmiyor mu o bilgiler? bi de kahin nedir anlayamadim uykusuzum kusra bakma :)[signature][hline]Çirkin kadın yoktur, az vodka vardır. fizban, 07 Temmuz 2004 22:38 tarihinde demiş ki: abi bi kerelik vermenin anlamı nedir ? bi kere verdikten sonra bi daha niye vermeyesin ya ? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 14, 2004 neo nun ölümü beyinseldir. vücut ısısı ve fonksiytonlar devam eder. Kahin in ne olduğunu bilmediğinden emin misin? The Oracle. Neo nun rehberi.[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Daesu Mesaj tarihi: Temmuz 15, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 15, 2004 soruların incini cıkarmışın nebuch kardeş ben bişi sorucaktım aklıma takılan yolda geldi aklımada şimdi oturunca bilgisayar başına unuttum.. az dur[signature][hline]"All those moments will be lost in time, like tears in rain..." Bish'in akıllara durgunlık vericek görüntüsü ! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 15, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 15, 2004 soru biraz komik ama yanıtı ilginç geliyor bana.[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
kiddo Mesaj tarihi: Temmuz 16, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 16, 2004 said: Nebuch, 08 Temmuz 2004 21:14 tarihinde demiş ki: O zaman bir dikkat sorusu daha sorayım: *Mimar 'ın odasındaki ekranların ilk görüldüğü yer neresidir? not: Farkettiğimde çok şaşırmıştım. İlk filmde ajanlar neo yu şirkette yakalayıp sorgu odasına oturttuklarında sanırım. Ehheeh :D[signature][hline]Çizgi Film----->Soldan Sağa0_o....o_0.....0_o...o_0.....o_o....0_0....O_O -------------------------------------- Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nebuch Mesaj tarihi: Temmuz 16, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 16, 2004 doğru cevap ama sanırım daha önce bu soruya cevap vermiştik.[signature][hline]Sizin sayenizde Bay Anderson, ben hayatın anlamını bulmuş bulunuyorum. Hayatın anlamı "sona ermektir". Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Daesu Mesaj tarihi: Temmuz 16, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 16, 2004 22:30 birazdan kanal D de var birincisi türkçe izlememiştim hiç biraz bakim[signature][hline]"All those moments will be lost in time, like tears in rain..." Bish'in akıllara durgunlık vericek görüntüsü ! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar