Feamer Mesaj tarihi: Ağustos 1, 2017 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 1, 2017 Akhlaur said: Bone said: senko said: tanri o yuzden mi kurani yolluyor assigiya? bastan yazmak yerine incil'in first edition'i bir daha niye getirmemis? siz baya sagini solunu bozdunuz ama orjinali bu diye direk ilk incili getirebilirdi Akhlaur said: Bir de incilin toparlanmış olması havarilerin yazdırmış olması falan demişsin de kuran nasıl yazıldı ? Kaçıncı halife kağıda döktürdü ? Kaç defa değişti ayetler ? Şeytan ayetleri nelerdir ? Bunları biliyor muydunuz ? din dersini kopyayla geçenler belli olmuş :D Hz. Musa, yani Yahudi'lerin Peygamberi, Firavun ve Kızıl Deniz ile işini bitirdikten sonra, Tanrı'nın söylevlerini oturur tabletlere yazar. Ama sonra kızıp tabletlerin hepsini parçalar. Tabletlerin üstündeki cümleler, söz ile nesilden nesile aktarılır. Hz. İsa, geldiğinde insanlara barışçı bir Peygamber olarak yaklaşır. Dönemin Roması, İsa'yı çarmıha gerer. Adam öldükten çok sonra, İsa'nın havarileri oturur kendileri kitap yazar. İncil dediğimiz şey, iki parçadan oluşur. Eski Ahit ve Yeni Ahit. Eski Ahit, Yahudi'lerin Tevrat ve Zebur'unun birleşimidir. Yeni Ahit ise bu havarilerin yazdığı kitaplardır. Her havarinin kendi incili vardır, ve bunlardaki ayetler "Matta 6:9, Luka 4:2" vs gibi referans edilir. Hz. Muhammed, tüm bu karışıklıkları önlemek için, kendisine gelen vahiyleri oturur kendi yazdırıp kitaplaştırır. Yani Hz. Musa'nın sözleri kırması ve Hz. İsa'nın sözlerinin sonradan kitaplaştırılması yerine, Hz. Muhammed'in aracılığıyla bir kutsal kitap oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden de Müslüman'lar diğer kitapları değil sadece Kuran'ı esas alır. "Allah istese ilk incili revize edip getirebilirdi" hayır getiremezdi. Tevrat ve Zebur Yahudilerin tarih kitabı. Yeni Ahit Hristiyanların anı kitabı. Bunlar birleşip "Kitab-ı Mukaddes" haline çevrilmiş zaten. Ve hepsi de sonraki kişilerin hazırladığı bilgiler. Tanrı'nın her vahiyi gelişinde yazmakla, başkaların sonradan söylediklerinin üstünden geçmek arasında fark var. bunlar tabii ortaokul-lise'de gördüğümüz bilgiler. bunların üstüne gidip de araştırma gereği duymadım hiç. O öyle değil işte ya. Okuma yazma bilmeyen adam ne yazıyor yazdırıyor. Muhammed zamanında yazılı bi kuran yok. Sen ortaokulda okuduklarına bu yaşa iyi gelmişsin yine. yazılı olduğunu kimse iddia etmiyor zaten ezbere okuyorlar, o zamanın "ozan"ları için zor bir iş değil Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Feamer Mesaj tarihi: Ağustos 1, 2017 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 1, 2017 arapların etki alanına girmişler tezi doğru geliyor bana da ama araplar doğuya gitmese dahi, iran ve mezopotamya içlerine geldiklerinde zaten o etki alanına gireceklerdi. arapların o kadar doğuya, bir yabancı tarafından ikinci kez olarak işgal edilen bir yere gelmeleri sıra dışı bir olay, ama doğudan batıya göç dalgaları göz önüne alındığında bu kaçınılmaz olarak yaşanılacak gibi duruyor. birde, emevi ve genç abbasi devirlerini şimdiki arapların vaziyetleri ile kıyaslamamak lazım adamlar her bakımdan dönemin süper güçleri, yani etkileme olması kaçınılmaz. emevi artığı endülüs devleti bile asırlarca avrupada baş devlet olmuş ve bir çok konuna referans ve etki yaratan bir yapı kurmuş ayrıca buhara için örnek verirsek, şu kaynakta,https://www.wikiwand.com/tr/Buhara said: Türk Dili'nin en eski sözlüklerinden Divân-ı Lügati't-Türk'te; "..... Bu şehirleri Türkler yaparak adlarını kendileri koymuşlardır. Bu adlar olduğu gibi şimdiye kadar gelmiştir. Bu yerlerde Farslılar çoğaldıktan sonra Acem şehirleri gibi olmuş. Bugün Türk ülkesinin sınırı " Abisgûn" (Hazar) denizi ile çevrili olarak Rûm diyarından ve Özçent'ten Çin'e kadar uzanır. Uzunluğu beşbin fersah, eni üçbin fersahtır; hepsi sekizbin fersah eder." diye yazılmıştır.[19]. ek bilgi XVI yüzyıla kadar bir Türkmen şehri olan Buhara çevresindeki insan yerleşimlerinin en az 5000 yıl öncesine kadar uzandığı görülür. Şehrin kendisinin ise 2500 yıllık tarihi vardır. Tarihte Orta Asya Türk uygarlığı için önemli bir merkez olmuştur. Uzun süre antik Pers İmparatorluğu'nun denetiminde kalan Buhara'da ilk yerleşimler, Aryan göçleri dönemine rastlar. İran halklarından Soğdlar bölgeye yerleşmiştir. Buhara adının kökeni ile ilgili varsayımlar; eski Soğdca bereketli toprak anlamındaki βuxārak[4], Farsça bilginin kaynağı anlamındaki bir Zerdüşt ismi olan bukhar[5] ya da Sanskritçe Budist manastırı anlamındaki vihara[4][6] sözcüklerinden kaynaklandığı biçimindedir. Buxārā ismi en erken tahminen 4 – 5 yüzyılına ait bakır maden paralarda,[7] ve Soğdca yazıtlarda Pugar (pwγ’r) ve Puxar (pwx’r) şeklinde [8], ve en önemli ve ilginci Kül Tigin yazıtında (8. yy başlarında) Buqar (buqar) olarak yazılmıştır[9]. O nedenle bu şehre Buxārā denirdi, ve eskiden onun adı Banuğkath بنجكث idi,[10] Eski Uygur dilinde bu (buxār) sözü bir "tapınak" veya "bir ibadethane" anlamına gelir.[11] Bir başka varsayıma göre; Puxar yer ismi Sibirya kökenli olup Yenisey dillerinde (hanty) "bir ada" anlamına gelir.[12] Bilindiği gibi, milâttan sonra 6. yüzyılda Buxārā vahasında Tardu Kağan'ın (Sāwa-shāh, Shīr-i Kishwar) oturduğu, yüce Türk Kağan'nı İstemi'nin (Qarā Chūrīn) oğludur. O Sasani hükümdarı IV. Hürmüz'ün (šāhanšāh Xurmazd IV Тurkzāda) annesi tarafından amcasıdır,[13] İstemi Kağan'ın kızı öz erkek kardeşi Sasani hükümdarı I. Hüsrev (šāhanšāh Xusraw I Аnūshirwān; Farsça: انوشیروان عادل, Anuşiravan-ı-ādil) ile evlenir. Narshakhi'ye göre Shīr-i Kishwar yirmi yıl boyunca Buxārā'yı yönetti ve Baykand'ta yaşadı. O Buxārā'da bir kale yaptırdı ve ayrıca Buxārā vahasında, Маmastin, Sakmatin, Samtin ve Farab isimlerinde yerleşim yerlerini yaptırdı. Onun oğlu'da El tigin (Parmūda, Nili-xān) Buxārā vahasında, Iskijkath, Sharg, Faraxsha ve Rāmitan isimlerinde yerleşim yerlerini yaptırdı. O Çin'den bir Çin prensesi ile evlenmiş ve o bir put tapınağınıda beraberinde Rāmitan'a getirmiştir.[14]. Rāmitan Buxārā'dan daha eski bir şehirdir, eskiden hükümdarların orada bir konutları bulunurdu, Buxārā şehri kurulduktan sonra buraya taşınmışlardır. Bazı kitaplarda Rāmitan yerine Buxārā yazılmıştır.[15] Yeni Fars dilinin bu söz kalıpların içindeki aktarmada ﺭﺎﺨﺭﻓ farxār [16] veya ﺭﺎﻬﺑ bihār [17], ve Arapça ﺭﺎﻬﺑﻟﺍ al-bahār veya al-buhār [18]. şehirlerin iran etkisi altında olduğu muhakkak ama bir soğdları da denkleme katmak lazım aynı kaynaktan alıntı, said: Resmi olarak şehir M.Ö. 500 yılında bugün Ark adı verilen bölgede kurulmuştur. Ancak Buhara vahasındaki yerleşimlerin tarihi M.Ö. 3000'lere kadar uzanır. Sapalli kültürü adı verilen ileri bir Bronz çağı kültürü buradaki Varakhsha, Vardan, Paykend, ve Ramitan gibi yerlerde ortaya çıkmıştır. M.Ö. 1500 civarında iklimdeki değişiklik, demir teknolojisi, Aryan göçebelerin gelişi gibi farklı etmenlerin etkisiyle çevre yörelerden vahaya büyük miktarda nüfus akışı gerçekleşmiştir. Sapalli ve Aryan halkları Zeravşan deltasındaki göl ve sulak arazilerin etrafındaki köylerde birlikte yaşamaktaydı. M.Ö. 1000'den itibaren bu iki grup kendine has bir kültür geliştirmeye başladı. Soğd (Sogdian) adı verilen bu kültür M.Ö. 800'e kadar Zeravşan vadisinde çeşitli şehir-devletlerde yayıldı. Bu tarihlerden itibaren Zeravshan deltasının oluşturduğu sulak alan doldurulup yerleşimler oluşturulmaya başlanmıştır. M.Ö. 500 yılına geldiğinde iyice büyüyen bu yerleşimler birleştirilerek duvarla çevrelenmiş, böylelikle Buhara şehri kurulmuştur. said: Sasani İmparatorluğu döneminde Arap işgaline kadar, Buhara Manicilik ve Nasturi Hıristiyanlık için önemli bir merkez olmuştur. İslam ordusu 650 yılında Buhara'yı ele geçirdikten sonra Buhara çok dinli özelliğini yüzyıl kadar devam ettirmiştir.[22] Bunun nedeni büyük ölçüde Çin'in Tang Hanedanı'na karşı Soğdların Arapları desteklemeleri; ve Arap egemenliğinin çok sağlam olmaması sayılabilir. Ancak 751 Talas savaşının ardından Araplar bölgedeki egemenliklerini güçlendirmiş, İslam dini bölgede yayılmaya başlamıştır. şebinkarahisar muhara köyüne göç vermiştir oradaki insanlar zaman içinde oranın yerlisi olup müslümanlığı yaymışlardır https://www.wikiwand.com/tr/So%C4%9Fdiana Soğdiana (Özbekçe: Sugʻd; Tacikçe: Суғд - Eski Farsça: Suguda; Farsça: سغد; Antik Yunanca: Σογδιανῆ), Orta Asya'da geniş tarihi ve coğrafi bir alan. MÖ 6. yüzyılda yazılı olarak belirlenen Soğdiana adı İran halklarından Soğdlar'ın yerleşik oldukları bölgeyi niteler. Behistun yazıtlarında, I. Darius MÖ 552 - 485 yılları arasında İran'ı yönetmiş olan imparator zamanında Soğd'lar Ahura mazda anlamına gelen eski İran dinine inanırlardı. Dillerine Sauzina derler. Moğol istilası sırasında yüzbinlerce Soğd'un Orta Asya'dan batıya ve güneye doğru sürüklendikleri ve küçük bir nüfuslarının tarihi topraklarında kaldıkları bilinmektedir. Tacikistan dağlarında dili olduğu gibi koruyan tahmini 30 kişidir.[kaynak belirtilmeli] İran ve Anadolu yaylalarına göçen Soğdlar, Farsça ve Türkçe konuşan topluluklar tarafından yutulmuş ve özümsenmişlerdir. Yine de Anadolu'nun doğusunda bir miktar Soğd'un kendi dilleriyle varlıklarını sürdürebildikleri tespit edilmiştir. [kaynak belirtilmeli]Divân-ı Lügati't-Türk'te Soğd: "Balasagun ile Buhara ve Semerkand arasında Türkleşmiş bulunan bir ulus." diye geçer.[1] 4. yüzyıldan sonra Soğd'lar İpek yolu boyunca doğuya doğru Lop Nur bölgesine, Tarım Havzasına, Sha Chau, Liangzhou, Ling (Xiazhou'nun güneyinde) şehirlerine hatta Orta(İç) Moğolistan'na kadar kendi ticari koloni, yerleşim birimlerini ve birçok küçük prenslik'leri kurdular, böylece İpek Yolu ticaretini kontrol ettiler. Sasaniler zamanında İslâm dininin İran ve Orta Asya'da genişlemesi sonucu Soğd'lar İslâm'a çevrildiler. 10. yüzyıldan itibaren Türk Hanedanlıklarının etkisi ve baskısı altında Türk kültürünü benimsediler. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar