Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Detaylı Warcraft Tarihi..


Dungeon_Master

Öne çıkan mesajlar

Beyler Blizzard'ın yayımladığı Warcraft tarihçesini Türkçe'ye çevirmeye başladım. Yannız uzun olduu için biraz kasıyor. Şu ana kadar Bölüm 1'in(Chapter 1) bi kısmını çevirebildim. Zamanım oldukça hepsini çevirmeye çalışacağım..

Çeviriyi kendi ingilizcem ve yorumlarımla yaptığım için tam olarak aynısı olmayabilir ama elimden geldiince birebir çevirmeye çalıştım..



Bölüm 1: Mitler



Titanlar ve Evrenin Şekillendirilmesi


Kimse evrenin nasıl başladığını tam olarak bilemez. Bazıları uzaydaki ani bir patlamanın sınırsız dünyaları Büyük Karanlık'ın(Great Dark) uçsuz bucaksız sınırları içine yolladığını söyler. O dünyalar ki bir gün mükemmel ve inanılmaz çeşitli yaşam formlarına ev sahipliği yapıcaklardı. Diğerleri evrenin bütün gücü içinde barındıran tek varlık tarafından bir bütün olarak yaratıldığına inanıyorlardı. Keşmekeş halindeki evrenin ilk hali belirsizliğini korusa da güçlü varlıklardan oluşan bir ırkın bu dünyalara düzen getirmek ve kendilerini takip edecek olan yaşam formlarını güvenceye almak için varedildiği açıktır.

Titanlar; devasa, metalimsi derili tanrılar, yeni doğmuş evreni keşfetmek ve karşılaştıkları dünyaların üzerinde çalışmak için uzayın uzak uçlarından geldiler. Onlar dünyaları kudretli dağları ve engin denizleri yaratarak şekillendirdiler. Gökleri soludular ve coşkulu atmosferlere yaşam verdiler. Keşmekeşten düzen yaratmak onların doğasının, ileri görüşlülüklerinin bir parçasıydı. Hatta onlar ilkel ırkları bile güçlendirdiler; kendi işlerini yapabilsinler ve saygıdeğer dünyalarının bütünlüğünü koruyabilsinler diye.

Pantheonlar adıyla bilinen seçkin bir grup tarafından idare edilen Titanlar yaratılışın ilk zamanlarında Büyük Karanlığın Ötesine(Great Dark Beyond) dağılmış 100 milyon dünyaya düzen getirdiler. İyi niyetli Pantheonlar, onlar ki bu yapılandırılmış dünyaları korumaya yemin etmiştiler, Sapmış Aşağı'nın(Twisting Nether) şeytani varlıklarından gelebilecek saldırı tehdidine karşı her zamankinden daha da hazırlardı. Aşağı,(Nether) evrenin sayısız dünyasını bağlayan keşmekeş büyülerinin dünyevi olmayan boyutu, sadece yaşayan evrendeki hayatı yoketmeye ve yaşamın enerjilerini kendilerine katmaya yemin etmiş sınırsız sayıdaki şeytani yaratığın, iblislerin ve zebanilerin eviydi. Hiç bir şekilde kötülüğü ve alçaklığı kabullenemeyen Titanlar şeytani varlıkların sürekli devam eden tehditlerine karşı bir yol bulmak için çaba sarfettiler.


Sargeras ve İhanet


Zaman içinde şeytani varlıklar Sapmış Aşağı'dan Titanların dünyasına geçmenin yolunu buldular, ve Pantheonlar kendi içlerindeki en iyi savaşçıyı, Sargeras'ı, ilk savunma hattında rol alsın diye seçtiler. Erimiş bronzun soylu devi, Sargeras, görevini sayısız bin yıllar boyunca sürdürdü. Şeytani varlıkları aradı ve bulduğu yerde onları yoketti. Çağlar geçtikçe, Sargeras fiziksel evrende güç ve egemenlik kazanan 2 güçlü şeytani ırkla karşılaştı.

Eredarlar, şeytani sihirbazlardan oluşan bir ırk, warlock büyülerini sayılı dünyaları istila etmek ve köleleştirmek için kullandılar. Bu dünyalardaki yerel ırklar Eredarların zarar verici büyüleri yüzünden değişime uğradılar ve şeytani varlıklara dönüştüler. Sergeras'ın neredeyse sınırsız güçleri bu şeytani ırkı yoketmeye fazlasıyla yeterdi ama o yaratıkların saflıklarının bozulması ve kötülük dolmaları karşısında sorunlar yaşadı. Bu kadar yozlaşmayı içinden atamayan yüce Titan gitgide artan bir depresyonun içine girdi. Artan isteksizliğine rağmen Sergeras warlockları Sapmış Aşağı'nın bir köşesine hapsederek evreni onlardan temizledi.

İçindeki karmaşa ve üzüntü derinleşirken Sergeras Titanlar'ın düzenini bozmakta ısrar eden başka bir grupla başetmeye zorlandı, Nathrezimler. Bu vampirimsi iblislerden oluşan kötülük dolu ırk (Aynı zamanda Korku Efendileri(Dreadlords) olarakta bilinirlerdi.) sayılı dünyayı, üzerlerinde yaşayanları ele geçirip, onları gölgeye çevirerek ele geçirdi. Yozlaşmış korku efendileri içgüdüsel bir güvensizlik ve nefret aşılayarak ırkları diğer ırklara düşman ediyorlardı. Sergeras, Nathrezimler'i de kolayca altetti ama Nathrezimler'in yozlaşması onu derinden etkiledi.

Sergeras umutsuzluk ve şüphe duygularını baskın hissederken sadece görevine değil, Titanların düzenli bir evren görüşüne olan bütün inancını da kaybetti. Sonunda düzenin içeriğinin bile yanlış olduğuna, karanlık ve yanlız evrende keşmekeşin mutlakiyet olduğuna inanmaya başladı. Dostları Titanlar onu bu konuda hatalı olduğuna ikna etmeye ve öfke dolu duygularını yatıştırmaya çalıştılar fakat o bu iyimser inançlarının kendi çıkarlarına hizmet eden hayaller olduğunu söyleyip, dediklerine kulak asmadı. Sergeras Titanlar'ın saflarından sonsuza dek ayrılıp, evrende kendi yerini arayışa girdi. Pantheonlar bu ayrılığın ardından üzülselerde, kayıp kardeşlerinin ne kadar ileri gidebileceğini tahmin bile edemezlerdi..

Sergeras'ın deliliği, kahraman ruhundan geriye kalan son parçaları tükettiği sırada Titanlar'ın yaratılıştaki hatadan sorumlu olduklarına
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Evet ama o özet halinde ve kronoloji şeklinde annatmıştı. Bu threadin adından da annaşılacağı gibi detaylı bi tarihçe. :)

Yannız bişi sormak istiyorum. Bütün özel isimleri Türkçe'ye çevirmem kötü mü olmuş? (Gerçi parantez içinde orijinallerini de yazıorum ama..)[signature][hline]Birini suçlamak için işaret ettiğinde, diğer 3 parmağınında seni işaret ettiğini unutma..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Daha iyi olmuş en azından ingilizcesi olmayan arkadaşlar kimin esasen ne olduğunu anlamış olur ... Tekrar ellerine sağlık devamını bekliyoruz sabırsızlıkla .[signature][hline]Xaenin d-r-a-c-o-n-i-a-c

CoH : Cursus Novatron
Xaenin Aurion
Alexi_Septimus, 30 Eylül 2004 17:10 tarihinde demiş ki:
O kadın öksürdüğünde portal açılıyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Beyler hala bölüm 1'i çeviriyorum ve hala bitmedi. Ama bu kısım dışında az bişi kaldı. Çok uzun, ondan biraz kasıo..


Dünyanın Canlanması ve Sonsuzluğun Gölü


Orclarla insanların İlk Savaş(First War)'ta çarpışmasından 10.000 yıl önce Azeroth dünyası denizler tarafından çevrelenmiş tek bir kıta halindeydi. Bu toprak kütlesi, ki Kalimdor adı verilmişti, uyanmakta olan doğaya ve zorlu doğal etkenlere rağmen canlılığını devam ettirmek isteyen çok sayıda değişik ırk ve yaratığa ev sahipliği yapıyordu. Karanlık kıtanın merkezinde ışıldayan gizemli bir göl vardı. Göl, daha sonra Sonsuzluğun Gölü olarak bilinecekti, dünyadaki sihirin ve doğal güçlerin gerçek kaynağıydı. Göl, enerjisini dünyanın ötesindeki sınırsız Büyük Karanlık'tan alıp, aslında gizemli bir fıskiye olarak görev yapıyordu, mükemmel formlardaki hayatları beslemek için dünyanın üzerine yayıyordu.

Zaman içinde, insanımsı yaratıklardan oluşan ilkel bir kabile, büyüleyici büyülü gölün sınırlarına doğru dikkatli bir şekilde yakınlaşmaya başladı. Vahşi, göçebe insanımsılar, ki Göl'ün garip enerjisi onları cezbetmişti, derme çatma evlerini Göl'ün sakin kıyılarına yapmaya başladılar. Zamanla Göl'ün uzaysal gücü kabileyi etkiledi; onları güçlü, bilge ve neredeyse ölümsüz yaptı. Kabile, onların yerel dilinde "Yıldızların Çocukları"; anlamına gelen Kaldorei ismini benimsedi. Kökleşen topluluklarını kutlamak için gölün yakınlarına büyük yapılar ve tapınaklar yaptılar.

Kalderoiler, daha sonra Gece Elfleri(Night Elves) diye bilineceklerdi, ay tanrıçası Elune'a tapıyorlardı ve onun gündüz vakitleri Göl'ün ışıldayan derinliklerinde uyuduğuna inanıyorlardı. İlk gece elfi rahip ve kahinleri Göl'ü, bilinmeyen sırlarını ve güçlerini açığa çıkarmak için tatmin edilemez bir merakla incelediler. Toplulukları büyüdükçe, gece elfleri Kalimdor'u boydan boya keşfetmeye ve diğer yerlilerle karşılaşmaya başladılar. Onlara duracakları yeri gösterenler sadece eski ve güçlü ejderhalar oldu. Bu kadim sürüngenimsi yaratıklar genelde kendi başlarınaydılar ama bilinen toprakları olabilecek tehlikelere karşı korumak için de ellerinden gelenleri yaptılar. Gece elfleri; ejderhaların, dünyalarının ve kendilerinin koruyucuları olduklarını anladılar. Onları taşıdıkları ve korudukları sırlarıyla beraber rahat bırakmak konusunda hemfikir oldular.

Zaman içinde gece elflerinin merakı güçlü varlıklarla tanışmalarına ve dost olmalarını sağladı, ki bu varlıkların en güçlüsü Cenarius'tu, el değmemiş ormanlarda yaşayan kudretli yarıtanrı. İyi kalpli Cenarius bilgiye aç, meraklı gece elflerine ilgi göstermeye başladı ve zamanının çoğunu onlara doğanın iç dünyasını öğreterek geçirdi. Kaldoreiler toplu olarak Kalimdor'un yaşayan doğasına ilgi ve sevgi duymaya başladılar. Doğayla uyum içinde yaşamayı öğrendiler.

Neredeyse sayısız yıllar geçtikçe gece elflerinin uygarlığı gerek toprak sınırları gerek kültürel açıdan gelişti. Tapınakları, yolları, barınakları karanlık kıtada boylu boyunca uzandı. Azshara, gece elflerinin güzel ve yetenekli kraliçesi, sevdiği hizmetçilerine barınak olarak Göl'ün kıyısına devasa, mücevherlerle döşeli bir saray yaptırdı. Onun hizmetçileri, ki onları Quel'dorei ya da "Yücedoğanlar"(Highborne) diye çağırır, onun her emrini büyük memnuniyetle yerine getirdiler. Kendilerinin, ırklarının geri kalanından daha yüce olduklarına inanıyorlardı. Kraliçe Azshara bütün halkı tarafından eşit sevilse de Yücedoğanlar geri kalan gece elfleri tarafından içten içe kıskanılıyordu ve sevilmiyordu.

Rahiplerin Sonsuzluğun Gölü'ne karşı hissettiği merakı paylaşan Azshara, Yücedoğanlar'a Göl'ün dünya üzerindeki gerçek amacını ve sırlarını ortaya çıkarmalarını emretti. Yücedoğanlar işlerine koyuldular ve Göl'ü hiç durmadan incelediler. Zaman içinde Göl'ün uzaysal enerjilerini kontrol etme yeteneklerini geliştirdiler. Deneyler yapıldıkça, Yücedoğanlar yeni keşfettikleri güçlerini istekleri doğrultusunda yapıcı veya yıkıcı yönde kullanabileceklerini farkettiler. Dikkatsiz Yücedoğanlar ilkel sihire rastgelmişlerdi, ve şimdi de kendilerini uzmanlaşmaya adayacaklardı.. Hepsi, sorumsuzca kullanılırsa, sihirin gereğinden fazla tehlikeli olabileceğini kabul etmelerine rağmen, Azshara ve Yücedoğanlar büyücülüğü fütursuzca çalışmaya başladılar. Cenarius ve gece elfi bilgeleri sihir sanatlarıyla oynamanın sadece felaketle sonuçlanacağı konusunda onları uyardılar. Yinede Azshara ve takipçileri inatla yeni güçlerini geliştirmeye devam ettiler.

Güçlerine güç kattıkça, Azshara ve Yücedoğanlar belirgin şekilde değiştiler.Bu kibirli ve seviyeli yüksek sınıf üyeleri, gece elfi dostlarına karşı artan şekilde duygusuzca ve zalimce davranmaya başladılar. Azshara'nın bir zamanlarki destansı güzelliği giderek artan kara bir kötülük tarafından maskelenmeye başlanmıştı. Sevdiği şeylerden kaçmaya ve sadece güvendiği Yücedoğanlar hariç kimseyle görüşmemeye başladı.

Zamanının çoğunu ilkel tabiat büyücülüğüne(Druidism) adayan genç öğrenci Malfurion Stormrage korkunç bir gücün Yücedoğanları ve
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...