Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Kubilay'ı unutmadım, unutmayın, unutturmayın


KuddusiMavra

Öne çıkan mesajlar

1923-1950 yılları arası gerçek karanlığın olduğu yıllardır he?!?! Atatürk'e hakaret eden bir kişi daha varmış aramızda. nasıl bir karanlık olmuş güzel insan, bir anlat bakalım? insanların zorla başları mı açılmış, namaz kılanların pipileri mi kesilmiş, oruç tutanlara zorla domuz mu yedirilmiş, başörtülü kadınlar ağaçlara mı asılmış? yoksa sıfırıa inmiş bir toplumdan nasıl ayakları üzerinde duran bir millet yaratılır, bunun örneği mi sergilenmiş?
ne öğretiyorlar lan size maklube yuvalarında? nasıl insanlarsınız olm siz? sizinle nasıl aynı havayı soluyabiliyorum yahu?

senin gibi bir adam olsam,senin karakterinde bir insan olsam şimdi moderatöre şikayet ederim seni. çünkü 1923-1950 yılları arası türkiyede gerçek karanlık olan dönemlerdi demek Atatürk'e ana avrat küfür etmenin moda yöntemi. mertçe çık Atatürk düşmanı olduğunu söyle. ona göre davranayım sana...

arkadaş ne Atatürkmüş, adam ne yaptıysa sizin dedenize-ninenize? bu nasıl bir düşmanlık, bu nasıl bir kin? sonra ben 2 laf yazınca ayaklanın "bu nefret nedir?" diye.
hadi canım siz de...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Akito said:

Kaddesallahu Sirruhu Mürşidler ve veliler için kullanılmakta, anlamı: Allah onun sırrını yüceltsin demektir.

küfür falan sandım araştırdım. hakaret değilmiş.
clown kubilaya olan inancınızı eleştirmiş sanırım onu derken.


akito, saf mısın arkadaşım ya da beni saf mı sanıyorsun? o adamın o şekilde hitabının kubilay'a duyduğu saygıdan olduğunu gerçekten sanıyor musun ya da benim böyle olduğuna inanmamı mı bekliyorsun?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lan?

Karanlıktan kastım, tarihi bilgilerin eksikliğidir.

Atatürk'e en ufak bir laf etmem. Edenlere de karışmam. Kendi bilgisizlikleridir.

Her şeyi doğru mu yapmıştır? Bence hayır.

Neyse,
sayende biraz daha araştırdım konuyu.



Şimdi, evvela 1930′daki mühim bir hadiseyi ele alacağım ve Menemen’in niçin hedef olarak seçildiğini ortaya koyacağım. (Lütfen olayların gelişimini dikkatle takip edin!)

Menemen’deki hadise vukû bulmadan yaklaşık 3 ay evvel, Ekim 1930′da mahalli seçimler yapılmıştı. Bu seçimlerden zaferle çıkan parti, Serbest Cumhuriyet Fırkasıdır (SCF). Yani, Mustafa Kemal’in başında olduğu CHP’nin karşısında gözüken parti. Gerçi, bu partiyi de kurduran, kurucu üyelerini tesbit eden Mustafa Kemal’in kendisidir. Fakat, ehali bu danışıklı dövüşün farkına varmadığı için, ortaya çıkan yeni fırkaya ‘kurtarıcı’ gibi sarılmıştır.

SCF (Serbest Cumhuriyet Fırkası)’nın yaptığı mitingler muazzam alaka görmüştü. Tek fırka diktatörlüğünden bunalan ehali, bu yeni fırkaya canla-başla sahib çıkıyordu. Serbest Cumhuriyet Fırkası reisi Ali Fethi Bey’in 4 Eylül 1930′da İzmir’e gidişi başlı başına hadise olmuştu. İktidar mensubları halkın bu alakasını kırmak için birçok sun’i hadiseler tezgahlamışlardı. Yine bu hadiseler zincirinden olarak meçhul kişiler kalabalığın üzerine ateş açmış, bu esnada genç bir mektebli can vermisti. Çocuğun babası veledini kucağına alarak Fethi Bey’in yanına götürüb onun önüne koymuş ve “Bu hürriyet yolunda şehiddir. Kurtar bizi.” demişti. (Masdar: Üç Devirde Bir Adam, Fethi Okyar, İstanbul, 1980; sahife 499)



Sanıklar Mahkeme salonuna götürülüyor

***

Ehalinin teveccühünün hangi seviyeye ulaştığı mahalli seçimlerde de görülmüştü. Ehali, seçim olan her yerde Serbest Fırka adaylarını seçmekteydi. Fakat iktidardaki zalim kemalistler, bazı yerlerde jandarma ve zabıta cebriyle, bazı yerlerde bürokrasi ile Serbest Fırka’ya rey verilmesine mani olmaya çalışmıştı. Bunda muvaffak olamayınca da bu defa hileli rey kullanmış, hezimete uğrayan CHP’yi galip saymışlardı.

Bütün bu hakikatler meclis kürsüsünden dile getirilmiştir. Hem de Mustafa Kemal’in en yakın adamı Fethi Okyar tarafından. 1 Kasım 1930′da Meclis mutad senelik toplantısını yapmak üzere açılınca büyük gürültü çıkmıştı. Fethi Bey seçimlerde hile yapıldığını söylüyordu. 6 Kasım 1930′da da bir soru önergesi vermişti. Yaptığı konuşmalarda hileyi, baskıyı muşahhas delillerle ortaya koymuştu. 15 Kasım 1930 tarihinde de Meclis’de çok sert münakaşalar olmuştu.

İktidarın dizginini elinde bulunduran yobaz kemalistler bütün bu gelişmelerden ürkmüşlerdi. Yapılacak ilk umumi seçimde CHP’nin büyük bir hezimete uğrayacağı, SCF’nın iktidara geleceği kesindi. Bunun mutlaka çaresine bakılmalıydı. Mustafa Kemal’in reisliğini yaptığı bir fırka nasıl hezimete uğrardı?



***

İktidardaki zalimler harekete geçmekte gecikmedi. Evvela Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kapattırdılar. Bunu yaparken de güya “demokratik” usûllere uymaya dikkat ettiler. Fırkayı kendileri kapatsalar olmazdı. Onun icin, SCF’nı idarecilerine kapattırma yolunu tercih ettiler. 16 Kasım 1930′da, yani Meclis’deki sert münakaşalardan bir gün sonra reis-i cumhur ve CHP (CHF – Cumhuriyet Halk Fırkası) reisi Mustafa Kemal, Fethi Bey’le görüştü ve ona fırkayı feshetmesi yolunda talimat verdi. Ali Fethi Bey ve arkadaşları da 17 Kasım 1930′da Dahiliye Vekaletine bir dilekce vererek fırkayı kapattıklarını bildirdiler.

Böylece ‘yorgan gitmişti’ fakat kavga bitmemişti. Ortada Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kazandığı belediye reislikleri vardı. SCF’na gönül veren milyonlarca insan vardı. Onların da çaresine bakılmalı ve CHP’ye karşı girişilecek muhtemel muhalefet hareketlerinin önü alınmalıydı. Bunun için de halka ve bütün muhaliflere esaslı bir gözdağı verilmeliydi. Yani, müstebid iktidar böyle düşünerek harekete geçmişti.

Nitekim bu gözdağı Aralık 1930′da, yani Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasından yaklaşık bir ay sonra verilecekti. Gözdağı vermek için seçilen yer ise Menemen idi.[1]

Menemen’in son tanıklarından Mustafa Şengönül bu konuda şunları söylüyor:

Manisalı bir çocuk, Kubbeli bakkalın önünde asılmıştı.
Suçsuz olanlar da asıldı. ‘Neden sigara verdin?’, ‘Neden ip verdin?’ diye Kamil’le Molla Osman’ı astılar. Halbuki Menemen içinden o hadiseye karışan kimse yoktu. Sonradan bir emir gelmiş ‘Menemen’i yakın’ diye. Onu duydum. Korktuk tabii… Manisa’dan her sene otobüslerle gelip miting yapmaya başladılar. Çok şeyler söylediler bize, ama katlandık. Çünkü Menemenlilerin bu işte zerrece günahı olmadığını onlar da bilmiyordu.”[2]



Birkaç esrarkeşin yaptıklarından ötürü bütün Menemen’lilerin cezalandırılmasını istemek nasıl bir Adalet anlayışıdır? (Foto Kaynak: Altemur Kılıç, 50 Yıllık Yaşantımız, s. 240, Milliyet, 1975. Foto Alıntı: Kenan Alpay’ın “Atatürk Diyor ki: Menemen’i Yakın” başlıklı yazısı.)

***



[solda] 24 sene hapis cezasına mahkum edilen 17 yaşındaki Küçük Hasan ve [sağda] Mantarcı Hasan

Cezalar için bakınız; Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 2 Şubat 1931.

***

Menemen vakasını bahane ederek başka şehirlerden bu hadise ile alakası olmayan birçok Alimi gözaltına aldılar ve birçok insan idam edildi.

Genelkurmay Başkanlığı’nın arşivine göre Kubilay’ın katilleri “esrarkeş” – DEVLET, MENEMEN OLAYINA DAVETIYE MI ÇIKARDI ?

6 Kişilik irticai kalkışma olur mu!?..

Menemen Vakası dediğimiz şey; hepi topu 6 esrarkeşin, Menemen’de bir sabah vakti giriştikleri bir olaydır ve hülasa ettiğimiz bu tabloyla alakalı olarak 75 senedir yazılıp çizilenler de, ana hatları bu olan çerçevenin biraz genişletilmesi ve süslenmesinden ibarettir.

Olayların ardından Menemen, Manisa ve Balıkesir’de sıkıyönetim ilan edilir ve Divan-ı Harp kurulur. Menemen olayına sebep olan 6 kişinin Manisa’dan başlayıp Menemen’e kadar süren yolculukları sırasında geçtikleri ve uğradıkları yerlerden insanlar tutuklanır. Menemen’de olay sırasında orada bulunanlardan bazıları da tutuklanır.

Menemen olayları ile alakalı tutuklamalar, İstanbul’a, Konya’ya hatta başka bazı yerlere uzanır ve 6 esrarkeşin sebep olduğu bu olay irticai bir kalkışma olarak lanse edilmeye başlanır. General Mustafa Muğlalı’nın başkanlığında kurulan Divan-ı Harp, 2 hafta kadar süren duruşmalarda, 37 idam kararı alır. Bunlardan 9’unun yaşları küçük olduğu için değişik cezalara çevrilir ve 28’i infaz edilir. İdam edilenler, olaylara sebep olanlara sigara, ip satan ya da yolculukları sırasında görüştükleri insanlardır.

1930 senesinin 23 Aralığı sabahı Menemen’de meydana gelen bu olayın irticai bir kalkışma olduğu iddiası, yıllardan beridir tekrarlanır durur. Oysa olay; öncesi, meydana gelişi ve sonrası ile birçok bilinmeyeni barındırmakta ve irticai bir kalkışma olmaktan çok, bir tertip, bir tezgah olma ihtimali daha ağır basmaktadır.

Esrarkeşler tarafından gerçekleştirilen ve devletin de adeta davetiye çıkardığı Menemen vakası, müslümanlara fatura edilmek istenmiştir…

‘İrticaî kalkışma’ şeklinde sunulan Menemen Olayı ile ilgili önemli belgelere ulaşıldı. Genelkurmay ve Emniyet arşivi, Kubilay’ı katledenlerin esrarkeş olduğunu ortaya koyuyor.

Genelkurmay, ayrıca dönemin yerel idarecilerini, haberdar olmasına rağmen olaylara seyirci kalmakla suçluyor.

Tarihe ‘Menemen Olayı’ olarak geçen Asteğmen Kubilay’ın katledilmesinin üzerinden 76 yıl geçti. Ancak ‘irticaî kalkışma’ olarak sunulan hadiseyle ilgili şüpheler zihinlerden hiç çıkmadı. Gerek Mehdiliğini ilan edip topladığı bir avuç müridini esrar içirerek kendisine bağlayan Derviş Mehmet‘in kimliği, gerekse resmî makamların olay sırasındaki ihmalleri, resmî teze karşı çıkan araştırmacıların “komplo” iddiasına yol açtı. Bu tartışma her 23 Aralık’ta yeniden gündeme gelirken, Zaman olayın perde arkasıyla ilgili önemli bir belgeye ulaştı.

O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı’na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen’e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden üç gün sonra Ankara’ya ilettiği raporda Derviş Mehmet’in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı; uzaktan seyirci kalınarak adeta “olay çıkmasına göz yumulduğu” ima ediliyor.

Emniyet arşivlerindeki bir belgede ise Derviş Mehmet’in etrafındaki insanları esrara alıştırıp, istediğini yaptırdığı belirtiliyor. Dokuz maddeden oluşan dört sayfalık Genelkurmay raporunda da kendisini “Mehdi” ilan eden Derviş Mehmet’in Manisa’da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor. Derviş Mehmet’in bu şüpheli halinin bilinmesine rağmen ortadan kaybolduğuna dikkat çekilen raporda, “Kayboluşları Manisa hükümetine bildirilmesine rağmen, Menemen’e gelene kadar 15 gün boyunca gezdikleri civar köylerde ahaliye telkinatta bulunmalarına rağmen bundan haberdar olunmaması ve hükümet konağı önüne gelene kadar Menemen hükümetinin bundan hiçbir suretle malumat almaması” eleştiriliyor.



kaynak . http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/tag/menemen-hadisesi/
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

KuddusiMavra said:

clownbaby said:

Hazreti Kubilay'ın (kaddassallahü sırrihü) içinde bulunduğu ve hayatını kaybettiği menemen olayı .............................................


bunları ısrarla yapan, ben dahil milyonlarca kişinin saygı duyduğu bir insana ısrarla hakaret eden bir adama ne yazmışım ki?samimi duygularımı yazdım. beni ciddiye alan zaten ciddiye alıyor, almayan da zaten almıyor. o konuda bir endişem yok, 2 senedir herkes tanıyor beni...


bu konuda bu kadar hassas davrandıktan sonra birisi muhammed deyince 'BABANIN OĞLUMU HAZRETİ DİYECEKSİN' diyen adamdan farklı hissediyosun kendini... kaddassallahü sırrihü dedim çünkü tasavvufçu şeyhlere çok kullanılan bir büyükleme ifadesi o arkadaşın da dediği ama sürekli birisinin söylediğini akıl almaz derecede hakaretvari bulup bu durumdan dolayı onu flamelemek senin hayatının vazgeçilmez bir parçası gördüğüme göre. bunun da nedeni tahminime göre kafana koyduğun veya kafana koyulmuş kesin olarak doğru kabul ettiğin ne varsa bunlara dokunmaya çekinmen. kapalıkafasd
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lopeth said:

hayır niye bişey söylüyosunuz arkasında durmuyorsunuz, artık prim yapıyor bu demeçler korkmanıza gerek yok. Eskiden götünüz atardı 50 tane kılığa girmeden bişey diyemezdiniz

flame seni bi yere götürmez ama yazdığı şey hakkında düşünmen, ona karşıt görüşlerini ifade etmen götürür. hatta belki hatasını farketmesini sağlar. bu yaptığın salakça ve kendi inandığın değerlere hakaret.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

clownbaby said:

KuddusiMavra said:

clownbaby said:

Hazreti Kubilay'ın (kaddassallahü sırrihü) içinde bulunduğu ve hayatını kaybettiği menemen olayı .............................................


bunları ısrarla yapan, ben dahil milyonlarca kişinin saygı duyduğu bir insana ısrarla hakaret eden bir adama ne yazmışım ki?samimi duygularımı yazdım. beni ciddiye alan zaten ciddiye alıyor, almayan da zaten almıyor. o konuda bir endişem yok, 2 senedir herkes tanıyor beni...


bu konuda bu kadar hassas davrandıktan sonra birisi muhammed deyince 'BABANIN OĞLUMU HAZRETİ DİYECEKSİN' diyen adamdan farklı hissediyosun kendini... kaddassallahü sırrihü dedim çünkü tasavvufçu şeyhlere çok kullanılan bir büyükleme ifadesi o arkadaşın da dediği ama sürekli birisinin söylediğini akıl almaz derecede hakaretvari bulup bu durumdan dolayı onu flamelemek senin hayatının vazgeçilmez bir parçası gördüğüme göre. bunun da nedeni tahminime göre kafana koyduğun veya kafana koyulmuş kesin olarak doğru kabul ettiğin ne varsa bunlara dokunmaya çekinmen. kapalıkafasd


seninle ilgili samimi düşüncelerimi yukarıda yazdım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Akito said:

atatürk düşmanısın ve her kelimende bunu açıkça görebiliyoruz :)


yazdıklarını zaman zaman ciddiye alıyordum ama belli ki senin amacınla clownbaby ya da trias'ın amaçları arasında bir fark yok. Lopeth güzel yazmış, korkmanıza-tırsmanıza gerek yok. amacınız neyse yazın, çekinmeyin.
bundan sonra yazdıklarına cevap vermezsem de şaşırma.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

lopeth'in yazdığında nefret ve hakaretten başka bir şey yok. karşıt görüşünde olan birine söylenilmesi seni mutlu ediyor yalnız yargılarını böyle basitçe vermen sadece bana duyacağın saygının değerini yitirmesine neden oluyor. kişileri iki renkle görmen dahi kolormatik gözlüklü şakirtten bir farkın olmadğı gerçeğini değiştirmiyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

evet, bana veya inandığım değerlere hakaret eden insanlara karşı hoş görülü olmalıyım. o zaman daha iyi bir insan olurum çünkü. ne güzel kandırmışlar sizi yahu, doldurmuşlar kafalarınızı hoşgörü,demokrasi, hak-hukuk,özgürlük masallarıyla. ama kimin için demokrasi, kimin için hoşgörü, kimin için özgürlük? sadece senin-sizin için. karşı tarafın demokratik hakları, düşünceleri, inançları önemli değil. hakaret et, çamur at, saldır...

hayatta başarılar dilerim...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kubilay ismine çocukluğumdan beri aşinayımdır. Mahallemizde yaşayan bir arkadaşımın adı da Kubilaydı, işin garip tarafı bizim Kubilay şehit olan Kubilay Teğmen'e aşırı derecede benziyordu. Hatta birgün evimizdeki ansiklopediyi dışarı çıkarıp resmini göstermiştim, onlar da şaşırmışlardı. Ruhu şad olsun, tarih onun gibi vatan evlatlarını asla unutmayacaktır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kubilay'ın öldürülmesi ve sonrası gelişen olaylar bir hayli enteresan, evet suçsuz insanlarda asılmış bu bir hakikat ancak olay "bir kaç esrarkeşin" yapamayacağı kadar önemli bir durum var ortada.

Esrarın bir kere etkilerini biliyoruz, bilmeyen insanları kandırmaya yönelik bir iddia var ortada. Olay resmen çarpıtılıyor. İlk önce biz o zamanda menemende yaşasak büyük ihtimal o güruhun içinde olabilirdik, bu olasılığı düşünmek gerek. İşte yobaz sürüsü diye düşünmeden önce toplumsal teamülleri anlamak gerek. Toplumu ve dolayısıyla tam anlamı ile Menemen'i yargılamak yanlış bir hareket olur.

Belli bir tarikata mensup, retorik konusunda iyi, kitleleri etkileyebilecek çapta insanlar Menemen'e gelmiş, bu bariz bir durum. "Esrarkeş" mevzusu değil yani maalesef günümüzde yeniden tarih yazılıyor, adeta Hasan Sabbah mevzusu varmış gibi bir durum yaratılmaya çalışılıyor. Bu başlı başına yanlış.

Bu adamlar halkı tetiklemişler, kalabalık artınca da diğerleri de o güruhun içinde olma ihtiyacı gereksinimi hissetmiş, korkmuş, sinmiş. Sokağınızda birden binlerce kişi toplansa ve sizi dışarı güruha katılmaya davet etse ve zorlasa affederseniz ama koşa koşa allah allah nidaları eşliğinde inersiniz aşağı, netice de kimse kale de yaşamıyor. Aileniz var, çocuğunuz var, eşiniz var. Öyle bir güruhun ne yapacağını normal bir vatandaşın kestirmesi olası değil, o yüzden o gruba adaptasyon sürecine girecektir.

Menemen'de bulundum hatta menemen tarihi ile bir kaç kitap'da okudum, eskiden muhafazakar bir yerleşim yeri olduğu muhakkak "yobaz" diye tabir edilen eğitimli tarikat mensuplarının etkisine o zamanlar açık. Eşkıyalık vs. de zamanında yaşanmış ve Rumlarla olan münakaşalar neticesi ile de daha da muhafazakar bir yapıya kavuşmuş. Haliyle din etkisinin yoğun hissedildiği yerleşim yerlerinde ayaklanmaları "bir kaç esrarkeş" başlatıyor argümanı baştan başa yanlış, saptırma bir argüman.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Siz cok daha farkli birsey yaptiginizi soyleyemeyecegim cunku
Clownbaby arkadasimizda size karsit sekilde gorusunu savunmaktan baska hicbirsey yapmiyor. Ne Ataturk e kufur ediyor ne de bir baska Turk olan kesime bir laf ediyor sadece kendi fikrini yalin sekilde yazip savunuyor. Demokrasi ve haklar ozgurlugu tabiki olacak ki karsit goruslerle beraber dogrulugun yollari belirginlessin onumuzde. Yoksa tek dogru diyerek diger fikirleri ve diger perspektifleri hice saymak gaddarlik ve hatta dikta bir anlayistan oteye gecmeyecegi kanaatindeyim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

KuddusiMavra said:

:) rol yapamıyorsun trias...ben yemem...alıntıladığın yazı daha da batırıyor seni.


senden ve senin sevdiğin yerlerden alıntı yapayım

KuddusiMavra said:

alay komutanı kubilay teğmeni bir manga askerle olayları yatıştırmaya gönderir. belli ki alay komutanı malın tekiymiş çünkü ne kubilay teğmenin ve ne de bir manga askerin tüfeklerinde gerçek mermi yokmuş hepsi manevra fişekleri yani kuru sıkı doluymuş.



Sivas Katliamı. (Naklen insanlarımız yandığını seyrederken babam o oteldeydi ve ulaşamıyordum.)

http://www.ulusalportal.com/haber/siyaset/848-te-klcdarolunun-roeportaj-te-sivas-katliam-gercei.html

said:
ASKER DAHA ÖNCE NEREDEYDİ?

Peki askerin orada fonksiyonu ne oldu? Yani asker geldi, havaya silah attı, başka..?

- Zaten gelen asker acemiymiş. 20 günlük askermiş. O adamların silahları bile boşmuş. Bu asker daha önce neredeydi o zaman? Otelin önüne ilk topluluk birikmeye başladığında asker neredeydi? Bir sürü asker, asker düzenli gelse oraya, en azından psikolojik bir korku verirdi. Burada ihmaller var. Ondan sonra benim hayatım kaydı. Sivas’ta 1 yıl daha yaşadım. Benim evime her gün telefonlar, tehdit telefonları falan...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

GlobalLord said:

Siz cok daha farkli birsey yaptiginizi soyleyemeyecegim cunku
Clownbaby arkadasimizda size karsit sekilde gorusunu savunmaktan baska hicbirsey yapmiyor. Ne Ataturk e kufur ediyor ne de bir baska Turk olan kesime bir laf ediyor sadece kendi fikrini yalin sekilde yazip savunuyor. Demokrasi ve haklar ozgurlugu tabiki olacak ki karsit goruslerle beraber dogrulugun yollari belirginlessin onumuzde. Yoksa tek dogru diyerek diger fikirleri ve diger perspektifleri hice saymak gaddarlik ve hatta dikta bir anlayistan oteye gecmeyecegi kanaatindeyim.[/quote

çık aradan, daha nasıl hareket edecek <>? o biliyor zaten ne yaptığını, sanırım senin savunmana da ihtiyacı yok.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Trias said:

KuddusiMavra said:

:) rol yapamıyorsun trias...ben yemem...alıntıladığın yazı daha da batırıyor seni.


senden ve senin sevdiğin yerlerden alıntı yapayım

KuddusiMavra said:

alay komutanı kubilay teğmeni bir manga askerle olayları yatıştırmaya gönderir. belli ki alay komutanı malın tekiymiş çünkü ne kubilay teğmenin ve ne de bir manga askerin tüfeklerinde gerçek mermi yokmuş hepsi manevra fişekleri yani kuru sıkı doluymuş.



Sivas Katliamı. (Naklen insanlarımız yandığını seyrederken babam o oteldeydi ve ulaşamıyordum.)

http://www.ulusalportal.com/haber/siyaset/848-te-klcdarolunun-roeportaj-te-sivas-katliam-gercei.html

said:
ASKER DAHA ÖNCE NEREDEYDİ?

Peki askerin orada fonksiyonu ne oldu? Yani asker geldi, havaya silah attı, başka..?

- Zaten gelen asker acemiymiş. 20 günlük askermiş. O adamların silahları bile boşmuş. Bu asker daha önce neredeydi o zaman? Otelin önüne ilk topluluk birikmeye başladığında asker neredeydi? Bir sürü asker, asker düzenli gelse oraya, en azından psikolojik bir korku verirdi. Burada ihmaller var. Ondan sonra benim hayatım kaydı. Sivas’ta 1 yıl daha yaşadım. Benim evime her gün telefonlar, tehdit telefonları falan...


evet, aynı kalkışma menemen'de olduğunda geçte olsa devlet gerekeni yaptı ama sivas'taki şeriatçı ayaklanma 37 canımıza mal olduğu gibi hesabını da sormadılar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş


-Fransa yapımı hafif bombardıman uçağı Breguet 19'un önünde Dersim'e atılacak bombayı tutan Sabiha Gökçen.- Harekât neticesinde bölgede yaşayan 13.000'den fazla insan ile 199 asker öldü, 12.000 insan zorunlu göçe tabi tutuldu.-

kubilayı hatırlamışken hatırlamamız gereken başka fantastik insanlar da olduğunu unutmayalım. 199 canımız gitti bu dersim isyanı neticesinde.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...