Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Dennis Ritchie (C programlama dilini bulan adam)


reyou

Öne çıkan mesajlar

ekşisözlük te yazılan steve jobs un türk düşmanlıgı ile ilgili yazıyı okuduktan sonra fazla sallamamaya başladım ben de , cok iyi bi tüccar adam , yapıyor da insanlıga mı yapıyor , kendi cebini doldurmaktan başka ne bilgisayar bilimine ne insanlıga bi katkısı yok.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

iyi de bu dedigimi niye başka yerlere cekiyorsunuz ki ?


steve jobs a türk düşmanı demek o haritayı savunuyorum mu demek ? turan cıyım mı demek ? faşist im mi demek ?


hakkatten cok ayrı kafalardasınız.



"steve jobs un işi gücü yok türk düşmanı olcak" ne ya ?



evet ayrı efor sarfediliyo zaten bunun icin degil mi ? örnegin akşam eve gelince 1000 kere "bugün türkler icin ne yapsam ne kötülük etsem " demesi gerek mesela ?



"pastırmalı kurufasulyeyi sevmiyo o adam"

e karşı

"yok ya işi gücü yok adamın pastırmalı kurufasulyeyi secmicek senin ki de laf mı ?"

demek gibi olmuş,komik.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Absolut said:

Türklere karşı nerde bişiler yapmış merak ettim Steve.

Konuyu dağıtmadan Dennis beye huzur içinde yatsın diyorum hemen.




türkiye ' ye geldiginde 1 e 1 danışmanlıgını ve rehberligini yapmış birinin yazısını okumuştum,baya da ünlü oldu yazı internette sonra tabi olay yarattı , isterseniz bakıp bulabilirsiniz,he tabi inanırsınız veya yok ya yalandır bu dersiniz o sizin takdiriniz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

iyi de o yazının gerçek olduğuna dair en ufak bir kanıt bile yok.

attention whoreluk yapıp yapmadığını bile bilmiyoruz o yazıyı yazan kişinin.

spekülasyonları gerçek sayarak hareket edeceksek ayvayı yemişiz.

bu arada hakkatten Ritchie'ye ayıp etti medya, komşulara karşı çok ayıp oldu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Absolut said:

Hangi yazıyı yani bahsettiğin yazının linkini gormedim.




Bundan yaklaşık 5 yıl önceydi. Güney’den başlayacak ve İstanbul’da bitecek bir tur programı için arandım. VIP bir yolcuya rehberlik edecektim. Lüks bir yatla ülkemize gelen bu yolcuyu tanımıyordum; hakkında en ufak bilgim yoktu ve ayrıca ismi de bana söylenmemişti zaten. Hemen tüm VIP turlarında yolcu ismini genelde sonradan öğrenirsiniz. Bu ilk başta sizi çok ilgilendirmez; daha çok güvenlikle ilgili bir sorundur.

Ben bu yolcumun adının Steve Jobs ve Apple’ın CEO’su olduğunu tura başladıktan sonra öğrendim. Lüks tekne ile Akdeniz’in kıyılarından başlayan deniz yolculuğumuz İstanbul’da son bulacak ama kıyı boyunca yakın yerlerdeki önemli ören yerlerini ziyaret etmek için uygun marinalardan veya limanlardan patronla ailesini alıp gezdirecektik. Bu tip gezilerde her yerde isim telaffuz edilmez; onun yerine ya “patron” ya da “Mr.” deriz. Bu kişiler dikkat çekmemek için ayrıca çok sade giyinirler. Steve Jobs da aynı böyle sade giyimli ve sıradan görünümlüydü. Her şey güzel gidiyordu.

Zaman zaman stres yükselse de ve akşamları kendimi yatağa zor atsam da gezdirdiğim kişi Steve Jobs olunca ve benim için ilerde iyi bir referans olacağını düşündükçe bunları çarçabuk unutuyordum. Patron genelde az konuşan, dikkatli dinleyen ve bolca düşünen biriydi. Daha çok eşi konuşur, söyler ve sorardı. Patron çok nadir sorularında bazen birkaç konuyu bazen de bir günü özetlerdi. Kısık ve derinden gelen bir ses tonuyla öğrenenden çok öğreten havasındaydı. Eşi ise daha alımlı, daha konuşkan ve daha bizden biri gibiydi. Genelde istekleri ve eleştirileri yani neyi beğenip neyi beğenmediklerini eşinden anlıyordum.

Böylesi turlarda rutin rehberlik pek yapılamadığından ve genel prosedür uygulanamadığından acente, rehber, şoför ve teknenin başta kaptanı olmak üzere mürettebatı tam bir gerilim ve panik içindeydik. Her şey yolunda gitsin diye herkes program üzerine titriyor, her şeye rağmen bir şeyler ara sıra ters gidiyor ve bu durumda da koşuşma iki katına çıkıyordu. Sabah hareket saatinden en az 1 saat önce ben şoförse en az 1,5 saat önce oradaydık. Her şey defalarca kontrol ediliyordu. Her attığınız adım ve kat etiğimiz km için acenteye bilgi veriyor, operasyon sorumlusu haberdar ediliyordu vs vs. Ayrıca patronun bekleme yapmaması, sıkılmaması ve de şikâyet etmemesi için ne gerekiyorsa yapılıyordu. Bu yüzden akşamüstü olunca dizlerimde derman kalmıyor, ayaklarıma basamıyordum. Tur programının uzun olması buna ayrı bir stres ve yorgunluk katıyordu haliyle.

Steve Jobs ile turumuz dediğim gibi İstanbul’da son bulacaktı. Tekne Truva’dan sonra bir tamgün daha Marmara’da seyrederek İstanbul-Ataköy Marina’ya demirledi. Burada malum Ayasofya ve Topkapı başta olmak üzere Dolmabahçe, Sultanahmet Camii ile Kapalıçarşı gibi mekânlar gezilecekti. Turun son günleri olduğundan aramızda ilk günlere nazaran daha sıcak ve samimi diyaloglar gelişmeye başlamıştı.

Ataköy Marina’da ilk günkü buluşmamızda patron yani Steve Jobs’la kısa sürede olsa karşılıklı sohbet etme, tur dışında genel konulardan konuşma fırsatı buldum. Bir ara havalanması için açık bırakılan bir pencereden içeri gözüm takıldı. Stev Jobs bana çok yakında piyasaya sürecekleri Apple dizüstü bilgisayarları gösterdi. Sanırım iki tanesi kutusundaydı. Turdan ve benden çok memnun olduklarını ve bu yüzden de bunların bir tanesinin turun sonunda benim olabileceğini söyledi. Çok sevinmiştim. Patronla yaptığım o sıcak sohbeti ve yüzündeki tatlı tebessümü unutamam.

Aya Sofya en çok görmek istediği ve merak ettiği yerdi. Tura başladık. Daha meydana henüz gelmiştik ki Aya Sofya’nın minarelerini gördü ve soru karşılığında ben de önceleri kilise iken fetihten sonra camiye çevrildiğini, bu işlem için de güneydoğudaki köşesine tuğladan bir minare eklendiğini anlattım.

Bunun üzerine bana bomba sorular gelmeye başladı. “Bu kadar Hıristiyan’a ne oldu?”, “Siz Müslümanlar milyonlarca gayri-Müslime ne yaptınız?” benzeri sorular peş peşe geldi. Daha ağzımı tam açmadan “1,5 milyon Ermeni’yi soykırıma uğrattınız! Bunu bize anlat, nasıl oldu?” sorusu bu defa soruldu ve bardağı taşıran son damla oldu.

Aslında konumuzun bu olmadığını ama ısrarlı sorular karşısında normal anlatımıma ara vermek zorunda kalacağımı söyledim. Dolayısıyla Ermeni Sorunu’na girmek durumunda kaldım. Soykırımı kesin bir dille reddettim ve bunu özellikle o dönemde Osmanlı Türkiye’sinde görev yapmış üst düzey yabancı görevlilerden Amiral Bristol, General Mayewski ve General Hurbord’ın raporlarını anlattım. Ayrıca Harbord-Mustafa Kemal görüşmesinde konuşulanları, yine aynı Generalin ülkesine döndüğünde (sözde) Ermeni soykırım tasarısının görüşüldüğü Senatoya ‘Osmanlı ülkesi hakkında hazırlanmış bir rapor’ sunduğunu ve gerçeklerin burada çok açık yazıldığını söyledim.

Ayrıca kendisine “soykırım yoktur, karşılıklı mukatele vardır” gerçeğini destekleyen daha birçok belgelerin arşiv numaralarını verebileceğimi, konuyu ülkelerine döndüklerinde kendi görevlilerinin raporlarını inceleyerek daha da ayrıntılı bilgi alabileceklerini söyledim. Diasporanın olayları ve gerçekleri çarpıttığını dostluk yerine düşmanlığı beslediğini belirttim. Ayrıca konumuzun bu olmadığını, tatsız konular değil güzel konulardan bahsetmemizin daha yerinde olacağını söyledim. Kültürel anlamda bilgilendirici şeyleri konuşmamızın turun konsepti gereği daha doğru ve yerinde olacağını bir kez daha hatırlattım.

Bu konuşmayla kendilerinin Ermeni Diasporasından olduklarını anladım. Adı ve soyadı bana hep Yahudi olabileceği izlenimi vermişti ama daha sonra atalarının Türkiye’den Suriye’ye tehcir ettirilmiş Ermenilerden olduğu ve dolayısıyla da Amerika’daki Ermeni Diasporasından olup “(sözde) soykırım” savunucusu olduklarını kavradım. Eşi de aynı şekilde hatta daha fevri olarak açıklamalarıma karşı çıkmış, beni dinlemek bile istememişti. Yani ben farkında olmadan tam 10 gündür Türk düşmanı Amerikalı Ermeni bir aileyi hem de Diasporanın etkin üyelerini ağırlıyordum.

Anlattıklarımdan ve görüşlerini çürüten karşıt sözlerimden hiç hoşlanmamışlardı. Kendisinin ve eşinin yüz ifadelerini size anlatamam. O sevimli yüz ifadelerinin yerini şimdi tam tersi kötü bakışlar almıştı. Turu yarıda kesip tekneye dönmek istediler. Beni (sözde) soykırım yaptığımızı reddetmekle, milliyetçilikle ve şovenlikle suçladılar. Acenteyi aradım; bilgilendirdim. Onlar da doğal olarak bu tatsız gelişmeden tedirgin oldular.

Steve Jobs ve eşi, bizi Atatköy Marina’da teknenin yanında karşılayan acentenin sahibine bugünkü turdan hiç memnun olmadıklarını belirttiler. Planlanandan önce İstanbul’dan ayrılmak istediler ve özel uçakları daha erken bir gün önce çağrıldı. Transferi ben yaptım. Benimle tek bir kelime konuşmasalar bile onları uçağa kadar uğurladım. Ellerini sıkmak için elimi uzattım ama elim havada kaldı ve benle vedalaşmadan bana göre helalleşmeden ayrıldılar. Ne bir zarf ne de söz verildiği gibi Apple dizüstü… Önemli değil. Zaten bu saatten sonra beklemiyordum ama uzattığım elimin havada kalması ve böylesi bir pozisyondaki adamın kabalığı, takındığı itici tavır çok hayret vericiydi.

Her şeyi anladım da Steve Jobs gibi çok akıllı bir adam bir Türk Rehberden sorduğu “soykırım” sorusuna nasıl bir cevap umuyordu onu anlamadım. Alacağı cevabı düşünmemiş miydi, tahmin etmemiş miydi ki bu kadar tepki göstermişti onu çözemedim. Kendilerine 10 gün boyunca hizmet ettim. Bunun sonucunda dostça uzanan elim havada kaldı. Sözlerini tutmadılar. Zenginliklerinin gerektirdiği cömertliği göstermediler.

Ben her şeye rağmen kendisini tanıyan kime rastladıysam rahatsızlığından duyduğum üzüntümü ve selamlarımı iletmeye devam ettim. Sonuçta Steve Jobs ve ailesi benim misafirimdi ve ben de bunun bilincinde biri olarak son güne kadar kendilerine hizmette kusur etmedim. Biz Türkler misafirperverliğimizle, sıcak dostluklarımızla dünyada tanınan bir milletiz. Kin taşımayız; yerine sevgi dolu bir kalp taşırız. Ben de bunu yaptım. Her Türk Rehberin yapacağı gibi…


Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

calimero said:

http://www.maniacworld.com/steve-jobs-vs-dennis-ritchie.jpg


Şu muhabbette şöyle bi "haklılık" payı var; Steve Jobs anlatılanlara göre zaman zaman korkulan, narsist, karizmatik ve işkolik bi adamdı. Bu özellikleri ticari hayatında ciddi rol oynadı. Steve'in yaptığı bütün bu karmaşık teknolojilerin hepsini paketleyip, tek ve basit bir ürün olarak satışa sunmasıydı. Yani mesela bi Iphone arkasındaki teknolojileri düşünürsen, kaybolur gidersin. Ama diğer taraftan bir C dilinin ne olduğunu sokaktaki herhangi birine anlat, "hee" der geçer. Asıl dahi C dilini bulan olsa bile, Steve Jobs belki ordan burdan fikir yürütmüş olsa da sonuç olarak, bütün, yekpare ve yenilikçi bir ürün sunacak ticari deha idi.

Tabi bu ne "olduğunu anlama" meselesine medya da dahil, nihayetinde "herkes"in okuduğu izlediği bir ortam. Nereye ilgi varsa onun üzerinde duruyolar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İkisini neden kıyaslıyorsunuz ki birisi bilim adamı birisi teknoloji şirketi sahibiydi. Denise ayıp oldu veya olmadı konu o değil Steve Jobs kendi alanında çok başarılıydı Denis de o şekilde. İkisi de önemli insanlardı ikisine de dünya çok şey borçlu.

Bu arada C yi bulmadı adam icat etti. Bulmak çok farklı birşey :)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...