Ardeth Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 tunca said: quantum üzerinden felsefi sorular sormak için en temelinden başlamak gerekir, bu şekilde basit parçacık hareketinden hemen yaşam-bilinç gibi kompleks bir kavrama geçince ortada yanlış anlaşılmalar ve kavram çatışmalarının olması kaçınılmaz. benim bildiğim kadarıyla quantumun temeli, çok küçük parçacıkların mekan değiştirirken ki dinamikleri. yani X parçacığının A'dan B'ye nasıl gittiği. aslında mekan konsepti pek mümkün değil quantumda. bizim dünyayı algıladığımız gibi işleri pozisyonsal düşünmek pek faydalı olmuyor. bizim beynimiz dinamikleri pozisyon ve hız vererek algılıyor ama quantumda daha çok dalga fonksiyonunun nasıl değiştiği önemli. yani dalga fonksiyonu A biçiminden B biçimine nasıl gidiyor gibi sorular daha mantıklı. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
tunca Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 olay o değil mi zaten, bu parçacıkların birleşimine baktığımızda dünyayı algıladığımız gibi pozisyonsal düşünebiliyoruz, ancak aynı şeye tek tek baktığımızda, bizim gördüğümüz şeyin arkasında anlayamadığımız ve bildiğimiz gerçeklik ile çakışan neredeyse başka bir gerçeklik görüyoruz. önemli olan bu iki gerçekliğin(aynı aslında ama biz ikisini eş zamanlı olarak rasyonel bir biçimde algılayamıyoruz) birbiriyle ilişkisini, rasyonel ve anlaşılabilir bir modele oturtmak. ama bu tam olarak yapılamadı şu ana kadar bildiğim kadarıyla. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Eralph Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 Ya animasyonlarda eğitici vidyolarda şu double-slit deneyine "bakmak" olarak bir kamera koymayı gösteriyorlar sonra insan dehşete düşüyor. Baya bir süre dehşete kapıldıktan sonra şu anda o kamera koymanın aslında kamera koymak olmadığını izlemek için elektronları şurdan burdan geçirip özel ortamlara sokmak olduğunu,tüm sorunun bu "izleme" yönteminden kaynaklandığını, ama eğitici vidyolarda bunu basitleştirmek için sadece "kamera koymak" dediklerini ve büyük bir yanlış yaptıklarını düşünüyorum. Biri şu "bakma" olayını nasıl yaptıklarını açıklayabilir mi =) çünkü kamera koymak bir şeyi değiştirseydi önümüzde olan her double-slit deneyini gözlemliyoruz ama gene de pattern oluşuyor. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
zeper Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 kamera koyunca,kamerayı ya da her ne ise o gözlemciyi foton olarak düşünürsen,ölçmek için illa ki foton göndereceksin elektrona bu da elektronu uyarıp farklı davranmasına sebep olacak...yoksa haklısın,kamera koyunca utandı sıkıldı ondan yön değiştirdi havası veren animasyonlar genellikle karışıklık yaratbiliyor;) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
tunca Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 ama sonucunu gözlemliyosun, o aralıklardan geçerken gözlemlemek için parçacıkla bir şekilde interaksiyona giricek bişi lazım. o şekilde interaksiyona giren bişi odluunda örneğin "görmek" e yarayan foton olduğu zaman o davranışı gösteremiyorlar. o boşluktan geçmeyi sağlayan alan ın boş olması gerekiyor sanırım tam olarak. ben öyle bi sonuca vardım en azından, havanın olduğu ortamda falan yapıyolarsa baya kafam karışcak benim de =P Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
zeper Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 17, 2011 eğer dedektör koymazsan,sonuca bakarsın,detektör koyarsan da o zaman izleidği yolu görürsün ama fakrlı yol izler,farklı sonuç verir...bu dedektörün foton yollaması sebebiyle elektron da bugün gözlemlenemiyor,yeri tam olarak belirtilemiyor,bknz:belirsizlik ilkesi. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
rahatsiz Mesaj tarihi: Nisan 18, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 18, 2011 Science dergisinde çıkan makaleye göre Tokyo Üniversitesi’nden araştırmacılar bir ilki gerçekleştirerek karmaşık bir kuantum bilgi setini bir noktadan diğerine ışınlayabildiklerini belirttiler. Bilim insanlarına göre artık iletişim ağlarında büyük hacimlerde bilgi alışverişini (örn: kuantum şifreleme anahtarları) yüksek hızda ve yüksek kalitede yapmak mümkün olacak. Canberra’daki Mühendislik ve Bilişim Teknolojileri Fakültesi’nden Profesör Elanor Huntington’a göre ışınlanma – kuantum bilginin bir noktadan diğerine ‘klasik‘ iletişim yöntemleriyle aktarılması – en temel kuantum iletişim tekniklerinin başında geliyor. Huntington bunun için iki şeye ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor: “İlki bildiğimiz fiber optik internet kablosu veya bakır kablolarla sağlanan bağlantı; diğeriyse gönderici ve alıcı arasında geçmişte herhangi bir zamanda ortak kullanılmış bir kaynak: Biz buna karışıklık diyoruz.” Huntington kuantum ışınlanma fikrinin yaklaşık 10 yıl once ortaya atıldığını ancak şimdiye kadar pratikte uygulanamadığını da belirtiyor ve ekliyor: “Eskiden ışınlanmanın iki yolu vardı ancak ikisinin de önünde bazı engeller bulunuyordu. Biri çok hızlıydı ancak gerçekleşmesi zordu. Diğeri yavaş çalışıyordu ancak başarılı olma şansı oldukça fazlaydı. Bizse ikisini de hızlı ve çalışır hale getirdik.” SCHRÖDINGER'İN KEDİSİ GERİ DÖNÜYOR Bilim insanlarının ışınlamayı başardığı ışık dalga paketleri ‘Schrödinger’in kedisi’ne benzerlik gösteriyor. Schrödinger’in 1930’lardaki meşhur deneyinde bir kedi radyoaktif madde içeren bir cihazla birlikte mühürlü bir kutunun içine konuluyordu. Bir Geiger sayacı sürekli olarak radyasyon seviyesini ölçüyordu. Eğer seviyede değişiklik olursa Geiger sayacı bunu tespit ederek kutunun içinde siyanür gazı yayacak bir mekanizmayı tetikleyecek ve kedi ölecekti. Deney şunu ortaya koyuyordu: Kedinin yaşayıp yaşamadığını anlamak için kutuyu açmak gerekiyordu ve o ana kadar kedi hem hayatta hem de ölü olarak kabul edilmeliydi. Bu duruma süperpozisyon da deniyor. Schrödinger her ne kadar bu deneyi o zamanlar ortaya atılan kuantum teorileri küçümsemek için yaptıysa da o zamandan beri bilim insanları kuantum dünyada bir çok süperpozisyon örneğine rastladılar. “Shrödinger’in deneyinde çok iyi bilinen normal, makroskopik bir obje kuantum süperpozisyon halinde gözlemlenebiliyordu” diyen Huntington şimdilerde bunun gözlemlendiği her türlü sisteme ‘Shrödinger’in kedisi’ adı verildiğini belirtti. Huntington araştırmalarını şöyle özetliyor: “Biz de makroskopik bir ışık dalgasını aşırı hassas bir kuantum süperpozisyon halindeyken bir noktadan diğerine ışınlamayı başardık. Dijital bilgi içinde bulunduğu duruma göre de kodlanabiliyor. Biz de aynı anda hem “1” hem de “0” durumunda bulunan bir dalga paketi yarattık.” “Süperpozisyon kuantum bilgisayarların da önünü açacak. Aynı anda hem “1” hem de “0” olduğu için paralel işlem yapmak mümkün oluyor. Bizim yaptığımızsa bu bilgiyi “1” ve “0” birbirine karışmadan A noktasından B noktasına ışınlamak oldu. Böylelikle kuantum bilgisayar konusunda yeni bir adım atıldığına değinen Huntington son olarak şöyle dedi: “Veri paketlerini bu şekilde aktarabilmek gerçek anlamda bir kuantum bilgisayar yapmanın ve kuantum iletişimin önünü açacak.” (Ntvmsnbc) ne diyor bu be? daha mı hızlı incek şimdi pornolar? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
tunca Mesaj tarihi: Nisan 18, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 18, 2011 işte quantum da mekan değiştirmenin garipliği(bildiğimiz anlamıyla mekan'ın önemsizliği) böle bişi Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Remus Mesaj tarihi: Nisan 19, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 19, 2011 Gimli said: Eğer quantum mekaniği, düşündüğümüz her farklı yol/yön için farklı bir evren oluşur diyorsa, hiçbir olayı çözümlendiremeyen kişinin kainattaki etkisi, olayları çözen ve sonuçlar üreten kişiye oranla az mıdır yoksa fazla mıdır? quantum mekanigi herhangi bir nesnenin 3 boyutllu evrende herhangi bi zamanda bulunma olasiliklarin hesaplanmasi uzerine kurulur. Senin sorunun matematiksel cevabi ise birinci adamin olasiliklari herhangi bir zamanda 10m3 alan kapsar. ikinci adamin ise 1000m3 alani kapsar olarak dusune bilirsin. Kisaca belirsizlik sadece alani arttirir... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ceday Mesaj tarihi: Nisan 24, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 24, 2011 quantumu bence yanlıs anlamıssınız, quantumdaki paralel evren teorisi sizin düşündügünüz gibi, her insanın eşleniginin vs oldugu universeler degil. biriyle hicbir alakası olmayan universeler; sonsuz sayıda bing bang carpısması düşünün, her birinin yarattıgı ayrı bir universe var. bunların büyüklügünden tut "basit anlamdaki" fizik kurallarına kadar herseyi farklı olabilir, kısaca sizin düşüngünüz manada bir evren deiller. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
codename_curse Mesaj tarihi: Nisan 24, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 24, 2011 sonsuz sayıda evren varsa bizim düşündüğümüz gibi evrenler de vardır Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
BabacumMostors Mesaj tarihi: Nisan 24, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 24, 2011 önce önünzdeki evreni yaşayın bitirin sonra paralellere geçersiniz maymun iştahlılar Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ceday Mesaj tarihi: Nisan 25, 2011 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 25, 2011 matematiksel anlamda sonsuzlar birbirine eşit degildir. tek bir tane bing bang carpısması düşünün. (quantumda iki ayrı evrenin carpısmasıdır bu) bu iki evrenin bizim carpısmadakilerle tıpatıp aynı olması, carpısmadan sonra da her parcacıgın milyarla yıl boyunca tamamen aynı davranısı sergilemesi lazım (bizimkinde oldugu gibi) sonsuz tane de big bang carpısması da olsa, yukardaki dedigim seyin matematiksel olarak olma olasıgı 0. insanlar farklı karar verdiginde, farklı bir paralel evren olusmuyor yani. zaten insanlar farklı da karar veremezler. (bu konuya girmiyim hic) codename_curse said: sonsuz sayıda evren varsa bizim düşündüğümüz gibi evrenler de vardır Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar