Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Bilinçlenelim


sandalye

Öne çıkan mesajlar

Soris said:

Evet ülkeyi yöneten kurum devlettir. Ülkeyi Osmanlı son zamanlarında yönetememiştir ve yönetilcier el değiştirmiştir Osmanlı yıkılırken asker yöneticiler. Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra askeri üniformalarını bırakıp yöneticiliklerine siyaset alanında devam etmişlerdir. Bunda ne gibi bir sakınca var niye bu kadar takılıyorsun bu konuya onu anlamıyorum. Senin apartman yöneticin bu ülkeyi istila ettiklerinde ülkeyi yönetirse onada ülkenin yöneticisi derim fark etmez.

Osmanlı'da hem asker hem devlet bakanı olan Enver, Talat, Cemal paşalardan hiçbiri TC bünyesine dahil değildi. Diğer askerler de ülke idaresinden sorumlu değildi.

Soris said:

Ajitasyon dediğin olay böyle olur işte biz onlar bizden farklı demedik ki senin anlamak istemediğin nokta bu insanların yem yapıldığı anadolu halkının cahilliği nasıl kullanılıyorsa bu insanlarda Türkiyede yaşadıkları için batılılar tarafından kullanıldılar ve hala kullanılmaya devam ediyorlar. Bunlar hem birileri tarafından hazırlandıkları için tertip yakın tarimizde olduğu içinde taze anılardır. Herkes vergi koyuyor herkesin malı gasp ediliyor ne alakası var gayrimüslimlerin bir kısmında yurttaşlık bilinci oturmadıysa biz ne yapalım?


"Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!"
-Mahmut Esat Bozkurt Adliye Vekili, İzmir Milletvekili (Cumhuriyet, 19 eylül 1930)

Wikipedia'dan alıyorum;

Başbakan Saracoğlu, 5 Ağustos 1942'de okuduğu hükümet programında "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. (...) Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hakimiyetidir." diyerek yeni hükümetin sosyal politikasını açıkladı.

1942 yazı boyunca İstanbul gazetelerinde hırsızlık, karaborsacılık, vurgunculuk ve ihtikârla ilgili haber ve yazılar ön plana çıkarıldı. Hemen her gün ve her gazetede "karaborsacı Yahudi" tiplemesini içeren karikatürler yayınlandı.

12 Eylül 1942'de İstanbul defterdarlığı görevine atanan Faik Ökte'nin anılarında anlattığına göre, Maliye Bakanlığı savaş dolayısıyla fevkalade kazanç elde ettiği iddia edilen kimselerin cetvelinin yapılarak müslümanların M, gayrımüslimlerin G, dönmelerin D harfiyle işaretlenmesini talep etti.

11 Kasım'da Varlık Vergisi kanunu TBMM'de hiç tartışılmadan kabul edildi. Kanun her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek servet tespit komisyonları kurulmasını, komisyon kararlarının nihai ve kati olmasını, vergi ödeme süresinin 15 gün olmasını, bu süre içinde tahakkuk eden vergiyi ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını, buna rağmen borcunu ödeyemeyen mükelleflerin borçlarını "bedenen çalıştırarak ödetmek" amacıyla çalışma kamplarına gönderilmesini öngörüyordu.

İstanbul'da kurulan üç komisyon tahakkuk eden vergi listelerini 18 Aralık 1942'de açıkladı. Tahakkuk eden vergilerin %87'si gayrımüslim, %7'si müslim mükelleflere yüklenmişti. Geri kalan %6 değişik kalemlerde olup, bunların da çoğu gayrımüslim azınlıklar ve ecnebilerdi. [4] 4 Ocağa kadar vergisini ödemeyen mükelleflere birinci hafta için %1, sonraki haftalar için %2 gecikme zammı uygulanacağı ilan edildi.

Aralık 1942 ve Ocak 1943'te İstanbul'da gayrımüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi. El değiştiren mülkler arasında İstiklal Caddesi'ndeki yapıların büyük bir kısmı bulunuyordu. Satılan mülklerin %67 kadarı müslüman Türkler, %30 kadarı resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı. [5]21 Ocak 1943'ten itibaren İstanbul'da binlerce gayrımüslime ait ev ve işyerleri haczedilerek haraç mezat satıldı.

27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, tümü gayrımüslimlerden oluşan toplam 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum Aşkale'ye yollandı. Sözlü anlatımlara göre bu kişilerin aileleri Aşkale'ye sürülenlerin "sağ dönmeyeceğine" inanıyordu. (Örneğin Zaven Biberyan, Babam Aşkale'ye Gitmedi, Aras Yayıncılık 2000.)Sürgünlerden 900 kişi 8 Ağustos 1943'te yük vagonlarıyla Eskişehir Sivrihisar'a nakledildi.

9 - 13 Eylül 1943 tarihlerinde New York Times gazetesinde Cyrus Sulzberger imzasıyla Türkiye'deki Varlık Vergisi uygulamasını eleştiren bir dizi yazı çıktı. Bu yazılardan hemen sonra 17 Eylül'de toplanan TBMM, henüz tahsil edilmemiş olan Varlık Vergisi borçlarının silinmesine karar verdi. Aralık ayının ilk günlerinde Aşkale ve Sivrihisar sürgünleri yaklaşık on aylık esaretten sonra evlerine gönderildi.

1935 sayımında Türkiye nüfusuna oranı %1,98 olan gayrımüslim azınlıklar, vergiden sonra başlayan göç nedeniyle 1945'te %1,56'ya ve 1955'te %1,08'e düştü

Soris said:

Ermenistan ile Türkiyeye kıyaslayamazsın bir kere Türkler Ermenilerden toprak talep etmiyor. Ayrıca biz tarihle hiçbirşekilde hesaplaşmaya girmiyoruz.

Ee neyi değiştiriyor bu?
Soris said:

Onun dışında gayrimüslimlerin yaptıklarının ülkedeki milliyetçilik akımının gelişmesine katkıda bulunduğunu kabul ederim böyle olmuşturda zaten. Fakat bu Ermenistan ile Türkiyeyi aynı kefeye koymaz. Adamlar Diaspora olmasa ayakta kalamıcaklar bizim için öyle bir sorun yok. Konya kadar bir yerde ülke diye yaşıyorlar. Denizleri bile yok. Batı böyle yapar işte kullanıp sonra atarlar buralara.

Türkiye'deki Türklük bilinci bir devrim sonrası yaratılmış bir bilinçtir ve devrimle ortaya çıkan her yapı gibi onun da tutkala ihtiyacı vardır. Türkiye'nin tutkalı da "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" esasına dayalı zenofobi olmuştur.
Soris said:

O zaman tekrar Tarihimizle Yüzleşmek kitabından aktarıyorum:

Soykırım Nedir?

Bir katliamın "soykırım" olarak tanımlanması için şu üç temel kouşulun bir arada bulunması gereklidir:

1.Katliamın (bir etnik veya dini gruba karşı) resmi devlet politikası olarak yapılması (Osmanlıda böyle bir durum yok)
2. Bu katliamın tek bir yerde değil, sürekli olarak yapılması. (Osmanlıda böyle bir durum yok tehcir var sadece)
3. Katliamın bir defa değil sürekli olarak yapılması (Katliam olmadığı gibi süreklilik arz eden birşey de yok.)

Ee ben yapılan şey soykırım mı dedim? Ama katliam var ve tehcir de batıdaki Katolik Ermeniler hariç hepsine uygulandı. Emre Kongar'ın kendi kriterleri onlar, BM'ninkiler şöyle;
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Statüsü'ne göre soykırımın tanımı 6. maddede yapılmaktadır. Bu maddeye göre soykırım, bir milletin, etnik, dini bir grubun veya bir ırkın tamamını veya bir bölümünü yok etmek amaçlı yapılan aşağıdaki davranışlardır:
(1) Grup üyelerini öldürmek;
(2) Grup üyelerine ciddi fiziki veya zihinsel zarar vermek;
(3) Grup üyelerini bilerek tamamen ya da kısmen fiziksel yok oluşa götürecek yaşam şartlarına tabi tutmak;
(4) Gruptaki doğumları kasıtlı olarak engellemek
(5) Grubun çocuklarını zorla başka bir gruba transfer etmek
Birleşmiş Milletler'in 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre bir eylemin soykırım olarak nitelendirilebilmesi için, belirli bir insan topluluğunun; milliyeti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla yok edilmesi niyetinin bulunması gerekir.
3. Maddeye dikkat çekerim, eğer tehcir sonucu ölen Ermeniler'in sayısı yüksek ise sırf oradan bile soykırıma giriyor.



Soris said:

Tarih diye bir bilim var oradan yararlanıp söylüyoruz. Ayrıca çok önemi vardır. Her etkinin bir tepkisi vardırda o yüzden önemlidir. Hamidiye alayları niye kurulmuş bir bak bakalım:

Ermenilerin 13 Haziran 1878'de Berlin Konferansı'na "Ermenistan'a ilişkin Proje" sunması ve bu projenin olumlu karşılanmasından sonra Osmanlı Devleti sınırları içindeki terör ve katliam eylemleri hızlandı. Ermeni Hınçak ve Taşnak örgütleri düzenli ordu haline dönüştü. Rusya "Şark Vilayetleri"ne yönelik emellerini açıkça ifade etmekteydi ve işgal hazırlıklarına başlamıştı. II. Abdülhamit, doğu meselesi adı altında, Avrupalı devletler tarafından istenilen reformların, Hıristiyan tebaa için önce özerklik sonra bağımsızlık; Osmanlı Devleti için de zayıflama ve parçalanma anlamına geldiğini düşünüyordu. Bölgede "asayişin temini, Ermeni şaki ve katillerin tedip edilmesi ve Rus işgaline karşı" halktan silahlı güçler oluşturmayı kararlaştırdı. Bu sebeple, 1890 yılı sonrasında Doğu Anadolu'da bir Ermenistan devletinin kuruluşunu engellemek amacıyla Hamidiye Alayları'nın kurulmasını sağladı.

Kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/Hamidiye_Alaylar%C4%B1


1878 Berlin Kongresi Osmanlı Devleti'nden Doğu Anadolu'daki Ermenilerin Rus himayesine yönelmelerine engel olmak amacıyla bu bölgedeki Ermenilerin durumunu düzeltmeye yönelik bir dizi reform yapmasını talep etti. Abdülhamid yönetiminin bu reformları ertelemesi ve bölgedeki Kürt aşiretlerini muhtemel bir Ermeni isyanına karşı silahlandırma yoluna gitmesi üzerine Ermeniler arasında devrimci ve milliyetçi örgütler güç kazandı.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ermeni_ulusal_hareketi#Osmanl.C4.B1.27da_Ermeni_.C4.B0syanlar.C4.B1
Sason İsyanı'nı bilir misin sen? 1894'te Kürt aşiretlerinin saldırısına uğrayan Ermeniler en sonunda kadın ve çocuklarını toplayıp dağa çekiliyorlar ve bunları bastırmak için önce Hamidiyeler'i sonra düzenli askeri birlikleri yolluyorlar. 3 hafta sonra binlerce kişi ölüyor, Abdülhamit'e de o yüzden Kızıl Sultan diyorlar.
Soris said:

İfade etmiyorsun ki cevap bile vermiyorsun neden acaba?

Senin algı sorunun o.

Soris said:

Ermeni-Homo Sapien bağlantısı Ermeni-ASALA bağlantısından niye daha güçlü olsun birisi biyoloji ile alakalı bir terim. Birisi ermenilerin kurduğu bir terör örgütü. Niye böyle kıvırma gereği duyuyorsun ki :)

Bütün Ermeniler Homo Sapiendir, bütün Ermeniler ASALA militanı değildir.

Soris said:

Tartışma adabını bilmek insanların okumaktan bile aciz olduğunu varsayarak tartışmaya girmek değildir. Gayetde güzel Spoiler içine aldım. Ayrıca oradan ne alırsın ne almazsın o senin algılamana bağlı birşey onu ben nerden bileyim :)

Hayır, iki kelimelik cevabın uzun bir yazının içinde gizliyse boldlayacaksın onu bu kadar basit. Okumaktan da yazmaktan da görüldüğü üzere aciz değilim, ama 2 kelime için senin zengin gözüksün diye kafama attığın wall of textleri okuyacak değilim. İçinde çıkmazsa ne olacak? Kim boşa kaybettiğim zamanı bana verecek?

Soris said:

İngilterede tek çeşit İslam vardır evet. Oda Siyasal islamdır. İngiltereye giden bilir. Parasını kazanma derdinde olan adamların çoğu esnaflıkla uğraşır. İslamcılıkla değil. Parasının derdinde olan adam ürün satar onlara tüccar denir. İslamı satan adama da islamcı denir ve evet Londrada siyasal islamcıların ve benzeri Türkiyeye zararı olan herşey el bebek gül bebek büyütülür. Gidenler yaşayanlar bilir.

Kusura bakma da bundan sonra senin gittim gördüm dediğin şeylere de kulak asmayacağım, senin baktığınla gördüğün de bir değil.

Tek bir mezhep mi var arkadaşım İngiltere Müslümanları arasında? Açık açık cevap ver bana, camiye gitin de ne gördün orada?
Soris said:

AB içindeki ülkeler Anglo-Sakson siyaseti içerisinde yer almaz.

Konumuz AB ülkeleriydi, İngiltere de AB ülkesi? İngiltere'nin örnek olduğunu anlamadın, Avrupa'nın geneline dair örnekler verirken de mi anlamadın sırf İngiltere'den konuşmadığımızı?

Soris said:

Şekilci olan sensin esas. Terör örgütü derkenki rahatlığını İstanbuldaki rumların ticarethanelerinin yağmalanması konusunda neden gösteremedin acaba onu merak ediyorum.

Sen Çin'deki çocuk işçiler derken niye göstermedin?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bu da Yahudi karşıtı hareketlerden bazıları, üyelik istediği için hepsini okuyamadım;


TEK PARTİ DÖNEMİ

Ocak 1923 İzmir’de yayımlanan Türk Sesi ve Yanık Yurt gazeteleri, Türk tüccarların aralarında birleşerek ‘ahlaksız ve çıkarcı Yahudi tehlikesine’ karşı mücadele etmesini istiyordu. Yazılarda Yahudilerin Türkiye’nin ve özellikle İzmir’in ‘mikrop yuvaları’ olduğu ileri sürülüyordu. Ardından mizah dergisi Akbaba koroya katıldı ve “Yahudilerle iş yapılmayacağını duymadınız mı?”, “Bu mikropların bizimle yaşamalarına mı izin verelim?” gibi başlıklarla dolu bir dizi yazı yayımladı. Edirne’deki Paşaeli gazetesinde yayımlanan bir dizi yazı sonucu galeyana gelen Edirneliler şehir meydanında toplanarak “bu ülkeden gitme sırası size de gelecek! Yahudiler defolun!” diye bağırdı. Polis Yahudilere ait dükkânlara saldırılmasını zorlukla önledi. Babaeski gibi küçük kentlerde yaşayan Yahudiler İstanbul gibi büyük kentlere göç ettiler. Trakya’daki Alyans okulları kapatıldı. Bu öfkenin nedeni belliydi. Ermeniler ve Rumlar tasfiye edilmişti ama Müslümanlara göre çok daha zengin olan Yahudiler hâlâ Türkiye’deydiler...

2 Mart 1923 Bu duyguyu resmi düzeyde ilk itiraf eden Rıza Nur oldu. Türkiye’nin Lozan Barış Görüşmeleri’nde izlediği politikayı Meclisteki gizli celsede anlatırken şöyle demişti: “Akalliyetler [azınlıklar] kalmayacaktır. Yalnız İstanbul müstesna olmak üzere (Peki Ermeniler? nidaları) Fakat arkadaşlar, kaç Ermeni vardır? (Yahudiler? sesleri) İstanbul’da otuz bin Yahudi vardır. Şimdiye kadar mazarrat [arıza/sorun] çıkarmayan insanlardır. (Gürültüler) Museviler malum, nereye çekilirse oraya giderler. Tabii, olmasalardı daha iyi olurdu derim...”

Haziran 1923 Duygular böyle olunca, uygulama zor değildi. Yahudi, Rum ve Ermeni memurlar işlerinden çıkartılarak yerlerine Müslümanlar alınmaya başladı. Yahudilerin ve diğer azınlıkların Anadolu’da serbestçe dolaşımları kısıtlandı. Karar öyle ani olmuştu ki, pek çok kişi kısıtlamalar yüzünden memleketine dönemedi, gittiği yerde mahsur kaldı. Bu yetmezmiş gibi Yahudilerin Filistin’e göçmelerine de engeller konulmuştu. Kısıtlamanın kaldırılması için Hahambaşılık hiçbir girişimde bulunmadı. Bu durum ‘Yahudilerin mazarrat çıkarmayan insanlar’ olması öngörüsüyle uyumluydu.

Aralık 1923 Lozan’da Yahudilerin sınır dışı edilmesi konusunda bir karar aldırılamamıştı ama, Çorlu’da yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi cemaatine şehri 48 saat içinde terk etmesi emredildi. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelendi ancak benzer bir karar Çatalca için alındı ve hemen uygulandı.

4 Mayıs 1924 Mustafa Kemal New York Herald gazetesine şu beyanatı verdi: “Hilafetle beraber Türkiye’de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kiliseleri patrikhaneleri ile Musevi hahamhanelerinin ortadan kalkması lazımdır...” (Bu kısımda bir sorun olduğunu düşünmüyorum açıkçası- Quiternoob)Ardından İsmet Paşa Türk Ocağı temsilcilerine yaptığı konuşmada “Vazifemiz türk vatanı içinde bulunanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız” dedi.

Şubat 1925 Milliyet, Cumhuriyet, İkdam, Son Saat ve Vakit gazetelerinde Türkiye’den 300 kadar Yahudi’nin Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinin 435. yıldönümü kutlamalarına bir telgraf gönderdiği söylentileri boy göstermesi üzerine şiddetli bir Yahudi düşmanı kampanya başladı. Yazılarda Yahudilerden ‘nankörler’, ‘ülkenin sırtına yapışmış sülükler’ diye söz ediliyordu. Cumhuriyet gazetesi kurtuluş yolunu şöyle gösteriyordu: “Bu münasebetle şunu söylemek isteriz ki bu gibilere en iyi ceza onları kollarından tutup hudud-ı milliye haricine atmaktan ibarettir. Eğer Türkiye’de mesud ve müreffeh yaşayan Yahudilerin hepsi... İspanya’ya Filistin’e yahut diğer devletlere lâ-yezâl (sonu olmayan) bir muhabbet besliyorlarsa biz de onlara şöyle deriz: Kapılar açıktır. Buyurun bâzergânlar İspanya’ya ve istediğiniz yere!...” Bu yazıların tahrik ettiği bazı kişiler bir Yahudi gencini öldürdüler, Kuzguncuk Sinagogu’na saldırdılar. Böyle bir telgraf olup olmadığı hiçbir zaman ortaya çıkmadı.

13 Ekim 1925 Yahudi cemaatinin önemli aydınlarından Avram Galante, L’Akcham gazetesinde, Türkçenin Yahudiler arasında anadil olarak kabul edildiğini açıkladıktan sonra cemaati uyardı: “Toplumu yöneten bu kanunlar nedeniyle bu azınlıkların ya sıfıra indirgenmeleri ya da türdeşleşmeleri lazımdır. Bütün azınlıklar Türklerle asimile olmanın kendi çıkarlarına uygun olduğunun pekâlâ farkında olup ‘sürüden uzaklaşan kaybolur’ sözünün anlamını da çok iyi kavramaktadırlar.”

1 Ağustos 1926 Yahudilere yönelik ‘sadakatsizlik’, ‘nankörlük’ gibi ithamlardan bunalan cemaat önderleri Lozan Antlaşması’nın 42. maddesinden feragat ettiklerini beyan eden mazbatayı Başvekâlete gönderdiler. Karar kamuoyuna, sadece 42. maddeden değil, tüm azınlık haklarından vazgeçtikleri şekilde yansıdı. Dünya Yahudi kuruluşlarından Türk Yahudilerine yönelik ‘korkaklık’ ithamları karşısında öfkelenen Hahambaşı Becerano, söz konusu toplantıya katılmadığı halde “Bu konuyla ilgili artık hiçbir şey duymak istemiyorum... Biz Türk Yahudileri bizi ilgilendiren konularda dışarıdan müdahaleyi red ediyoruz. Türkiye Yahudi cemaati haklarının korunması için Türk hükümetine pekâlâ güvenebilir. Hiçbir yabancı yardıma ihtiyacı yoktur!..” demek zorunda kaldı.

17 Ağustos 1927 Elza Niyego adlı 22 yaşındaki Yahudi kızı, kendisine âşık olan ve uzun süredir taciz eden evli ve torun Osman Ratıp Bey tarafından öldürüldü. Genç kızın cansız bedeninin saatlerce sokakta üstü bile örtülmeden tutulması yetmezmiş gibi, Osman Ratıp’ın mahkeme yerine akıl hastanesine gönderilmesi Yahudi cemaatinde büyük tepkiye neden oldu. Katilin eski Hicaz Valisi’nin oğlu ve II. Abdülhamit’in emir subayı olması, kurbanın ise sıradan bir Yahudi olmasından dolayı, olayın örtbas edileceği endişesi duyan Yahudi cemaati, geleneksel çekingenliğini ilk kez bir yana bırakarak, 18 Ağustos’taki cenaze törenine kitlesel biçimde katıldı ve “adalet istiyoruz” diye haykırdı. 15 bin civarında olduğu tahmin edilen kalabalığın cenazeyi bir gövde gösterisine dönüştürmesi basının Yahudi düşmanlığını körüklemesine vesile oluşturdu. Gazetelerde “nankörler”, “küstahlar” başlıkları belirir. Resmî makamlar da Yahudi cemaatini hizaya getirmeye karar verdiler. Bir süre sonra cenazede Türk düşmanı sloganlar attıkları, trafiği engelledikleri ve polisle çatıştıkları gerekçesiyle dokuz cemaat üyesi ile cinayete tanık olan bir Rus mahkemeye verildi. Uzun bir yargılama sürecinden sonra, suçlananlardan dördü, ‘Türklüğü tahkir ve tezyif’ ettiklerinden birer sene hapse mahkûm oldu.

13 Ocak 1928 Darülfünun Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti’nin yıllık kongresinde tarihe “Vatandaş Türkçe Konuş!” sloganıyla geçen azınlıkları Türkçe konuşmaya mecbur eden kampanya başlatıldı. Bütün ülke afişlerle donatıldı, gençler Türkçe konuşmayan azınlıkları uyarmaya başladılar, uyarılara uymayanlar tehdit edildi, dövüldü, yargılandı. Aynı yıl ülkedeki yabancı okullarla birlikte Yahudi okullarının da önemli bölümü kapandı.

Eylül 1929 Defterdarlık, Yahudi okullarını, Or Ahayim Hastanesi’ni, Ortaköy Yetimhanesi’ni ve sinagogları ticari müessese sayarak bunlara yapılan bağışları ve intikalleri vergilendirmeye karar verdi. Uygulama geriye doğru, 1925 yılından başlatıldı. Bu yüksek vergileri ödeyemeyen Hahambaşılığa haciz geldi.

http://www.taraf.com.tr/ayse-hur/makale-munferit-antisemitizm-vakalari.htm

Gerisini göstermiyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Quiternoob said:

Osmanlı'da hem asker hem devlet bakanı olan Enver, Talat, Cemal paşalardan hiçbiri TC bünyesine dahil değildi. Diğer askerler de ülke idaresinden sorumlu değildi.


Yöneticilik yapana yönetici denilir. Yönetici takdim edilmiş olana değil. İşe bakılır. İşgal görmüş hükümetde yönetici mi olur. Zaten güç elinden gitmiş ülken işgal edilmiş yönetici vasfının bir geçerliliği yok ki zaten. Yönetici deseler ne olur demeseler ne olur.

Quiternoob said:

"Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!"
-Mahmut Esat Bozkurt Adliye Vekili, İzmir Milletvekili (Cumhuriyet, 19 eylül 1930)


Bir tane adamın söylediği lafı nasıl tüm ülkeye mal edebilirsin bu nasıl bir saçmalık?

Ayrıca dediğim gibi Atatürkün ölümünden sonra ülke kontrolü bizden çıkıp dış güçlerin eline girmiş onlar da "azınlık hakları" kozlarını tekrar takır takır kullanmaya başlamışlardır. Dolayısıyla 1942 de yapılan düzenlemeleri işbirlikçiler yapmışlardır.

Quiternoob said:

Türkiye'deki Türklük bilinci bir devrim sonrası yaratılmış bir bilinçtir ve devrimle ortaya çıkan her yapı gibi onun da tutkala ihtiyacı vardır. Türkiye'nin tutkalı da "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" esasına dayalı zenofobi olmuştur.


O senin bilgisizliğinle alakalı. Türkiyede Türklük bilinci Cumhuriyet kurulmadan önce de zaten vardı. Gayrimüslimlerin yaptıkları ise bu bilincin güçlenmesinde katkı sağladı. Yani senin sandığın gibi Türklük bilinci güçlensin diye birileri Türklere zülm yapılsın diye gayrimüslimleri kışkırtıyor değildi. Gerçek olan şey ise gayrimüslimlerin dış güçlerin "Türkiye Mozaiğini çatlatmak" için kullandıkları bir öğe olmasıdır.

Quiternoob said:

Ee ben yapılan şey soykırım mı dedim? Ama katliam var ve tehcir de batıdaki Katolik Ermeniler hariç hepsine uygulandı. Emre Kongar'ın kendi kriterleri onlar, BM'ninkiler şöyle;
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Statüsü'ne göre soykırımın tanımı 6. maddede yapılmaktadır. Bu maddeye göre soykırım, bir milletin, etnik, dini bir grubun veya bir ırkın tamamını veya bir bölümünü yok etmek amaçlı yapılan aşağıdaki davranışlardır:
(1) Grup üyelerini öldürmek;
(2) Grup üyelerine ciddi fiziki veya zihinsel zarar vermek;
(3) Grup üyelerini bilerek tamamen ya da kısmen fiziksel yok oluşa götürecek yaşam şartlarına tabi tutmak;
(4) Gruptaki doğumları kasıtlı olarak engellemek
(5) Grubun çocuklarını zorla başka bir gruba transfer etmek
Birleşmiş Milletler'in 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre bir eylemin soykırım olarak nitelendirilebilmesi için, belirli bir insan topluluğunun; milliyeti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla yok edilmesi niyetinin bulunması gerekir.
3. Maddeye dikkat çekerim, eğer tehcir sonucu ölen Ermeniler'in sayısı yüksek ise sırf oradan bile soykırıma giriyor.


Emre Kongarın kişisel kriteri filande değildir ayrıca. Birleşmiş Milletler kararıdır.

3) Grup üyelerini bilerek tamamen ya da kısmen fiziksel yok oluşa götürecek yaşam şartlarına tabi tutmak;

Bunun böyle olmadığını Emre Kongar belirtmiş zaten :

Her ne kadar hükümet bildirilerinde sürülen Ermeni nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması için pek çok ayrıntılı emir ve kural yayınlanmışsa da sürgün bir katliama dönüşür.

Katliama dönüştüren hükümet değil ki saldırıya uğramış olan yerel halk hükümet eliyle yapılmamış birşeyi bu maddeler içindeymiş gibi gösteremezsin.

Mesela ben sana 4. madde ile ilgili çok güzel bir örnek vereyim: http://haber.sol.org.tr/dunyadan/isvecte-zorla-kisirlastirma-haberi-27139

Quiternoob said:

Senin algı sorunun o.


Benim algı sorunum değil ki kabul etmedin hala. Ermenilerin Türklere karşı katliam yaptığını hala kabul etmedin kabul ettim yaz bu konu kapansın.

Quiternoob said:

Bütün Ermeniler Homo Sapiendir, bütün Ermeniler ASALA militanı değildir.


Ne kadar başarısız çarpıtmalar. Öncelikle Bütün Ermeniler ASALA militanı demememle birlikte ASALA ermenilerden oluşan bir örgüttür tıpkı kürtlerin hepsini PKK lı olarak görmememize rağmen PKK nın kürtlerden oluşması gibi.

Quiternoob said:

Hayır, iki kelimelik cevabın uzun bir yazının içinde gizliyse boldlayacaksın onu bu kadar basit. Okumaktan da yazmaktan da görüldüğü üzere aciz değilim, ama 2 kelime için senin zengin gözüksün diye kafama attığın wall of textleri okuyacak değilim. İçinde çıkmazsa ne olacak? Kim boşa kaybettiğim zamanı bana verecek?


Sen koskoca yazıdan 2 kelimeyi anlayabilecek bir kapasiteye sahipsen nickini Flip-flop olarak değiştirmende fayda var. Boşa zaman filanda kaybetmezsin en azından bilgilenmiş olursun.

Quiternoob said:

Kusura bakma da bundan sonra senin gittim gördüm dediğin şeylere de kulak asmayacağım, senin baktığınla gördüğün de bir değil.

Tek bir mezhep mi var arkadaşım İngiltere Müslümanları arasında? Açık açık cevap ver bana, camiye gitin de ne gördün orada?


İngilterede mezhepler öğretilmez insanlara anti-emperyalist olamama öğretilir ve işbirlikçiler yetiştirilir sonra ülkelerien yollanılır. Kısacası suyun başına kendi adamlarını koyarlar. Camide dediğim gibi fikir dünyası İngilizler tarafından yönlendirilen sözüm ona "sonradan Müslüman olma" insanların ajanvari faaliyetlerini görmek pek mümkündür. Bunu bilmek için Londraya gitmene gerek yok. Siyasal İslamın oluşum süreci ile ilgili bir takım kitaplar okusan bile yeterlidir. Ha ben gittim gördüm çok yakından olmasada bilgi sahibi oldum o bana yeterli.

Quiternoob said:

Konumuz AB ülkeleriydi, İngiltere de AB ülkesi? İngiltere'nin örnek olduğunu anlamadın, Avrupa'nın geneline dair örnekler verirken de mi anlamadın sırf İngiltere'den konuşmadığımızı?


İngiltere AB e üye olabilir fakat hiçbir zaman AB ile entegre bir ülke değildir. Anglo-Sakson politikaları AB politikalarından ayrıdır. Almanya ABD bağlantısından dolayı minimal düzeyde anglo-sakson politikalarına girebilir. Fakat işin özü öyle değildir. İngilterenin bu kadar başarılı olmasının sebebi sömürge yarışında AB ülkelerinin hepsine fark atması ve kurnazca yürüttükleri emperyal politikalarla alakalıdır. AB ülkelerinden farkı da budur.

Quiternoob said:

Sen Çin'deki çocuk işçiler derken niye göstermedin?


Çünkü "Ermeni" içerikli bir tartışmayı "çindeki çocuk işçiler" e bağlamayacak kadar aklım yerinde. Tekrar soruyorum :

Terör örgütü derkenki rahatlığını İstanbuldaki rumların ticarethanelerinin yağmalanması konusunda neden gösteremedin acaba onu merak ediyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yani şu kadar geyik bir konuda ciddi ciddi tartışmanızı çok komik buluyorum (OPun ne kadar troll amaçlı oldugu belli iken).


Öte yandan, Türkiyedeki (kalan) yahudi topluluğunu az-çok biliyorum/tanıyorum. Adamlar "ama bize baskı uyguluyorlar..." diye başlayıp mazlum ayağına yatsalar, ve kendilerien yapılanları ortaya dökseler "aga biz kürtüz bize ayrımcılık var" diye ağlayan adamlar utanır onu biliyorum. Milletin bence yatıp/kalkıp dua etmesi lazım bunu yapmayacak kadar gururlu bi topluluk oldukları için.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Soris said:

Yöneticilik yapana yönetici denilir. Yönetici takdim edilmiş olana değil. İşe bakılır. İşgal görmüş hükümetde yönetici mi olur. Zaten güç elinden gitmiş ülken işgal edilmiş yönetici vasfının bir geçerliliği yok ki zaten. Yönetici deseler ne olur demeseler ne olur.

Devlet kademesinde yer almayan adama o devletin yöneticisi diyemezsin. Erwin Rommel askerdir, ama Almanya'nın yöneticilerinden değildir. Mustafa Kemal, İsmet İnönü askerdir ama Osmanlı'nın yöneticilerinden değillerdir. Osmanlı'nın başında İttihatçiler var, TC'yi kuranlar ise onların rakipleri.

Soris said:

Bir tane adamın söylediği lafı nasıl tüm ülkeye mal edebilirsin bu nasıl bir saçmalık?

O kar taneleri birleşiyor, çığ haline geliyor.
Sorun o adamın bunu söyleyebilmesi değil, bu adam bu lafı söylediği için kimse ağızının payını vermiş mi? Vatandaş Türkçe Konuş! kampanyaları yapılıp azınlıklar kendi dillerini kullandıkları için taciz edilirken kimse engel olmuş mu? 1934 Trakya Pogromu'na engel olunmuş mu?
Soris said:

Ayrıca dediğim gibi Atatürkün ölümünden sonra ülke kontrolü bizden çıkıp dış güçlerin eline girmiş onlar da "azınlık hakları" kozlarını tekrar takır takır kullanmaya başlamışlardır. Dolayısıyla 1942 de yapılan düzenlemeleri işbirlikçiler yapmışlardır.

İlk başta inkar edip daha sonra karşı bahaneler sunmaya başladığın birşey daha. Sonuç olarak olmuş değil mi? İnsanlar mağdur olmuş değil mi? Arkasında isterse Moritanyalılar olsun ne fark eder, devletten bunu görmüş sonuç olarak insanlar.


Soris said:

O senin bilgisizliğinle alakalı. Türkiyede Türklük bilinci Cumhuriyet kurulmadan önce de zaten vardı. Gayrimüslimlerin yaptıkları ise bu bilincin güçlenmesinde katkı sağladı. Yani senin sandığın gibi Türklük bilinci güçlensin diye birileri Türklere zülm yapılsın diye gayrimüslimleri kışkırtıyor değildi. Gerçek olan şey ise gayrimüslimlerin dış güçlerin "Türkiye Mozaiğini çatlatmak" için kullandıkları bir öğe olmasıdır.

Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam adlı otobiyografik eserinde, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Kafkas Cephesi’nde yaşadığı bir anısını anlatır. Savaş patladığında 17 yaşında bir Muallim Mektebi öğrencisi olan yazar, cephede Anadolu köylülerinden oluşan bir grup askerle konuşurken onlara sorar: “Bizim dinimiz nedir?” Her kafadan bir ses çıkar: Kimi “Hazreti Ali dinindeniz” der, kimi “İmam-ı Azam dininden” Aydemir sorar: “Peygamberimiz kimdir?” Yine karışık sesler çıkar. “Enver Paşa” diyen bile vardır. Aydemir bir adım daha ileri gider: “Hangi millete mensupsunuz?” Yine her kafadan bir ses çıkar. Aydemir işi kolaylaştırmayı dener: “Biz Türk değil miyiz?” Askerler hep bir ağızdan cevap verirler: “Estağfurullah!”
TARİH DEFTERİ 11.07.2010
Ayşe Hür

Osmanlı zamanında Türklük hiçbir zaman çimento olmamıştır, Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre" oyunu Türk milliyetçiliği yapttığı için sakıncalı bulunup yasaklanmıştır. Üst kimliğin Türk olması fikri cumhuriyetle beraber ortaya atılmıştır, TBMM ilk kurulduğunda Anadolu'daki Anasır-ı İslamiye olarak ortaya atılan üst kimlik fikri kısa zamanda Türklüğe dönüşmüştür. Ondan sonra Türklüğü evrende tanımlamak için Türk milletinin üstün özellikleri, iç ve dış düşmanlar, Türkler üzerinde oynanan oyunlar gibi tanımlar yapılmıştır.

Soris said:

Emre Kongarın kişisel kriteri filande değildir ayrıca. Birleşmiş Milletler kararıdır.

Ben koydum valla BM kriterlerini.
Soris said:

3) Grup üyelerini bilerek tamamen ya da kısmen fiziksel yok oluşa götürecek yaşam şartlarına tabi tutmak;

Bunun böyle olmadığını Emre Kongar belirtmiş zaten :

Her ne kadar hükümet bildirilerinde sürülen Ermeni nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması için pek çok ayrıntılı emir ve kural yayınlanmışsa da sürgün bir katliama dönüşür.

Katliama dönüştüren hükümet değil ki saldırıya uğramış olan yerel halk hükümet eliyle yapılmamış birşeyi bu maddeler içindeymiş gibi gösteremezsin.

Anlamıyorsun, ben soykırım var demiyorum ki zaten? Eğer öyle bir durum varsa dedim, olup olmadığını ben bilmiyorum.
Soris said:

Mesela ben sana 4. madde ile ilgili çok güzel bir örnek vereyim: http://haber.sol.org.tr/dunyadan/isvecte-zorla-kisirlastirma-haberi-27139

Yine elalemin kabahatleriyle ört pas girişimleri.

Soris said:

Benim algı sorunum değil ki kabul etmedin hala. Ermenilerin Türklere karşı katliam yaptığını hala kabul etmedin kabul ettim yaz bu konu kapansın.

Senin algı sorunun;

"Ermeniler'in yapmış olması Türkler'in yapmadığı anlamına gelmiyor. - Quiternoob, 01 Jan 2011, 14:58
Soris said:

Ne kadar başarısız çarpıtmalar. Öncelikle Bütün Ermeniler ASALA militanı demememle birlikte ASALA ermenilerden oluşan bir örgüttür tıpkı kürtlerin hepsini PKK lı olarak görmememize rağmen PKK nın kürtlerden oluşması gibi.

Homo Sapien bağı daha sağlammış demek ki değil mi?

Soris said:

Sen koskoca yazıdan 2 kelimeyi anlayabilecek bir kapasiteye sahipsen nickini Flip-flop olarak değiştirmende fayda var. Boşa zaman filanda kaybetmezsin en azından bilgilenmiş olursun.

Soru: "Abdullah Gül İngiltere'de ne eğitimi görmüştür?"
Cevap: Wall of Text.
Cevabın Konusu: Abdullah Gül'ün eğitim gördüğü üniversitenin icraatleri.
Sorunun yanıtı: 2 Kelime
Nerede: Wall of textin içinde.
Vurgulanmış mı: Hayır

Üzgünüm sorun sende.

Soris said:

İngilterede mezhepler öğretilmez insanlara anti-emperyalist olamama öğretilir ve işbirlikçiler yetiştirilir sonra ülkelerien yollanılır. Kısacası suyun başına kendi adamlarını koyarlar. Camide dediğim gibi fikir dünyası İngilizler tarafından yönlendirilen sözüm ona "sonradan Müslüman olma" insanların ajanvari faaliyetlerini görmek pek mümkündür. Bunu bilmek için Londraya gitmene gerek yok. Siyasal İslamın oluşum süreci ile ilgili bir takım kitaplar okusan bile yeterlidir. Ha ben gittim gördüm çok yakından olmasada bilgi sahibi oldum o bana yeterli.

Neyi görmek pek mümkündür? Ne gördün arkadaşım söylesene, travma mı yaşattı gördüklerin anlamıyorum ki?


Soris said:

İngiltere AB e üye olabilir fakat hiçbir zaman AB ile entegre bir ülke değildir. Anglo-Sakson politikaları AB politikalarından ayrıdır. Almanya ABD bağlantısından dolayı minimal düzeyde anglo-sakson politikalarına girebilir. Fakat işin özü öyle değildir. İngilterenin bu kadar başarılı olmasının sebebi sömürge yarışında AB ülkelerinin hepsine fark atması ve kurnazca yürüttükleri emperyal politikalarla alakalıdır. AB ülkelerinden farkı da budur.

AB ülkelerinin hepsinin farklı politikaları var, konumuz o değil.

Soris said:

Çünkü "Ermeni" içerikli bir tartışmayı "çindeki çocuk işçiler" e bağlamayacak kadar aklım yerinde. Tekrar soruyorum :

Terör örgütü derkenki rahatlığını İstanbuldaki rumların ticarethanelerinin yağmalanması konusunda neden gösteremedin acaba onu merak ediyorum.

Çünkü İstanbuldaki Rum ticarethanelerinin yağmalanmasının ASALA ile ilgisi olmadğını bilecek kadar aklım var.
Soris said:

Yahudi konusuna hiç girmeyelim yoksa sen veya ben ban yeriz onu söyleyimde.

Konu Yahudi olmaları değil, gayrimüslümlere uygulanan baskıya bir örnektir. Ayşe Hür Yahudiler'e olanları anlatmış ama hepsine aynısı yapılıyordu aslında. Okursan görebilirsin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yılbaşını kutluyoruz, çünkü ertesi günü tatil oluyor.
Eğlenmek için bi bahane oluyor.
Kalkıp yılbaşında-hatta tam olarak krismıs hedesinde- ayin yapan, ibadet yapan müslüman mı var? İbadet amacıyla mı kutluyoruz? Eğlenin lan işte, hiçbirşey olmasa tatil diyorum ya.

Çam ağacı süsleme falan bana cıvık cıvık geliyor da, yılbaşı eğlencesi de vazgeçilir bişey değil. Ki ben çıkıp dışarıda kutlamıyorum ailemle falan toplaşıyoruz, o bile çogzel.


Bizim bayramları ecnebiler kutlamıyor çünkü bizimkiler eğlence odaklı değil de genelde büyüklerin ziyaret edilmesi, dargınların barışması, hedesi hödösü, yılbaşı geyiğiyle aynı değil. Öyle direk eğlence odaklı bi hede olsa eminim ecnebiler de bu fırsatı kaçırmazdı ahahaha


Rahat olun biraz yahuu
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Quiternoob said:

Devlet kademesinde yer almayan adama o devletin yöneticisi diyemezsin. Erwin Rommel askerdir, ama Almanya'nın yöneticilerinden değildir. Mustafa Kemal, İsmet İnönü askerdir ama Osmanlı'nın yöneticilerinden değillerdir. Osmanlı'nın başında İttihatçiler var, TC'yi kuranlar ise onların rakipleri.


Burası Avrupa değil. Burada aydınlanmayı başlatan ana unsur askerlerdir. Avrupadaki gibi gelişmedi burada bazı şeyler. Bu süreç başladığında da "Yönetici" olanların ne yaptığı ortadadır. Asli unsurdur yönetme eylemini gerçekleştirmişlerdir. O esas yönetici olanlar sağda solda boş hayeller ile çırpınırken ülkeyi yöneten ve kurtaran insanlara ben yönetici derim. Senin ne dediğinde pek ilgilendirmiyor beni. Nitekim bu bir kırılma noktasıdır. Düşmanlar kovulduktan sonra hak ettikleri ünvanı almışlardır. Beni şekilci olmakla suçlarken esas şekilciliği yapan sen oluyorsun yalnız.

Quiternoob said:

O kar taneleri birleşiyor, çığ haline geliyor.
Sorun o adamın bunu söyleyebilmesi değil, bu adam bu lafı söylediği için kimse ağızının payını vermiş mi? Vatandaş Türkçe Konuş! kampanyaları yapılıp azınlıklar kendi dillerini kullandıkları için taciz edilirken kimse engel olmuş mu? 1934 Trakya Pogromu'na engel olunmuş mu?


Tabi zaten Türkiyenin tek derdi buydu. Vatandaş neye sahip çıkabiliyorki buna sahip çıkabilsin. Hala anlamamakta ısrar ediyorsun ama daha öncede 3-4 kere belirttiğim gibi bu bir eğitim sorunudur. Şu an yapabileceğimiz birşey varmı? Ben senin gibi tarihle hesaplaşmaya gitmiyorum. Bunlar bunlar yapıldı diye ağlamıyorum burada. Tarih notları koyuyorum buraya. Kimseye nefret kustuğumda yok senin gibi. Öyle birşey olacak olsa tarihle hesaplaşmaya gidilecek olsa gayrimüslümlerin yaptıkları bu bizim eğitimsiz insanlarımızın yaptıklarının yanında solda 0 kalır ona da emin ol.

Quiternoob said:

İlk başta inkar edip daha sonra karşı bahaneler sunmaya başladığın birşey daha. Sonuç olarak olmuş değil mi? İnsanlar mağdur olmuş değil mi? Arkasında isterse Moritanyalılar olsun ne fark eder, devletten bunu görmüş sonuç olarak insanlar.


O devleti ülkenin kendisi yönetmiyor ki sen ülkenin vatandaşlarına hesap soruyorsun. Devleti tekrar kendimiz yönetelim ona göre kendi kararlarımızı verelim o işbirlikçilerden hesabı birlikte soralım tüm farklılıklarımıza rağmen diyormusun? Burada varmısın yokmusun? Ancak şunlar şunlar yapıldı dersen faturayı Türk e kesersen Türkü otel sahibi kendinide bonkör müşteri sanarsan daha çok yanılmaya devam edersin. Bu ülke büyük işgal gördü o işgal sırasında herkesin ne olduğu da ortaya çıktı. Boşuna konuyu saptırmaya gayret gösterme. Ne demişler tarlada izi olmayanın harmanda sözü olmaz.

Quiternoob said:

Osmanlı zamanında Türklük hiçbir zaman çimento olmamıştır, Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre" oyunu Türk milliyetçiliği yapttığı için sakıncalı bulunup yasaklanmıştır. Üst kimliğin Türk olması fikri cumhuriyetle beraber ortaya atılmıştır, TBMM ilk kurulduğunda Anadolu'daki Anasır-ı İslamiye olarak ortaya atılan üst kimlik fikri kısa zamanda Türklüğe dönüşmüştür. Ondan sonra Türklüğü evrende tanımlamak için Türk milletinin üstün özellikleri, iç ve dış düşmanlar, Türkler üzerinde oynanan oyunlar gibi tanımlar yapılmıştır.


Türkçülük akımı : http://www.nuveforum.net/1737-genel-kultur-t/71384-turkculuk-turkculuk-akimi/

Çimento oldu diyen yokki zaten. İyice oku öğren Türkçülük akımının nasıl ne zaman ortaya çıktığını. Ayrıca kimsenin milli bilinci sağlaması için boşuna bahane üretmesine gerek yok. Ne yazıkki ortada bunu sağlayabilecek bir sürü şey yani birsürü düşman mevcut. ABD gibi "Şurada nükleer bomba var saldıralım" gibi birşeye gerek yok yani. Bizim içimizdeki nükleer bombalar bize yeter o kadar fazlalar ki kendimize bile gelemiyoruz.

Quiternoob said:

Ben koydum valla BM kriterlerini.


Senden önce ben koydum BM kriterlerini Emre Kongardan alıntı yaparak.

Quiternoob said:

Anlamıyorsun, ben soykırım var demiyorum ki zaten? Eğer öyle bir durum varsa dedim, olup olmadığını ben bilmiyorum.


Bir kısmı tehcir edildi, bir kısmı kaçtı, bir kısmı öldü.
Sonuç olarka bir etnik temizlik yapıldı bunun neticesinde Türkler kaldı, onlar gitti.

Böyle dedin.

Quiternoob said:

Yine elalemin kabahatleriyle ört pas girişimleri.


Yoo benim öyle bir amacım yok konuyla alakalı olduğu için belki bilmiyorsundur diye koydum. AB nin dibinde olanı görmeyip suni bir soykırım yaratma çabalarının nasıl bir çifte standart örneği olduğunu vurgulamak için faydalı olur belki bu link.

Quiternoob said:

Senin algı sorunun;

"Ermeniler'in yapmış olması Türkler'in yapmadığı anlamına gelmiyor. - Quiternoob, 01 Jan 2011, 14:58


Geliyor demedim ki zaten. Ama sen şunu demedin "Ermenilerin Türklere katliam gerçekleştirdiğini kabul ediyorum" Niye diyemiyorsun şu yazıyı al kopyala niye bu kadar zor?

Quiternoob said:

Homo Sapien bağı daha sağlammış demek ki değil mi?


Ondan onu çıkarabiliyorsan senin kimyasallar ile aran daha sağlam gibi geliyor.

Quiternoob said:

Soru: "Abdullah Gül İngiltere'de ne eğitimi görmüştür?"
Cevap: Wall of Text.
Cevabın Konusu: Abdullah Gül'ün eğitim gördüğü üniversitenin icraatleri.
Sorunun yanıtı: 2 Kelime
Nerede: Wall of textin içinde.
Vurgulanmış mı: Hayır

Üzgünüm sorun sende.


Özgür gözler ve objektif kafa ile okuyamıyorsan göremezsin elbette yazılanları.

Quiternoob said:

Neyi görmek pek mümkündür? Ne gördün arkadaşım söylesene, travma mı yaşattı gördüklerin anlamıyorum ki?


Yolun birgün Londraya düşerse gidip görürsün oradaki İngiltere tarafından yönlendirilen Müslümanların derin misyonunu. Travma filanda yaşatmadı zaten biliyordum gördüklerimde tescillenmiş oldu.

Quiternoob said:

Çünkü İstanbuldaki Rum ticarethanelerinin yağmalanmasının ASALA ile ilgisi olmadğını bilecek kadar aklım var.


ASALA ile ilgili olmadığını bilecek kadar aklın varda Ermenilerin Türklere karşı giriştiği soykırımlar ile ilgisi olduğunu yazdığımda onu okuyup anlayacak kadar aklın yok mu? Ayrıca bu bir zemindir. Rum ticarethanelerinin yağmalanması olayını başlatan Atatürkün Selanikteki evine atılan bombadır. Bu bombanın yine türkler tarafından atıldığı ortaya çıkartıldı dediğim gibi olay mozaiği çatlatmak için yapılan bir tertipti. Attığım linkleri okumayacaksan boşuna cevap da yazma.

Quiternoob said:

Konu Yahudi olmaları değil, gayrimüslümlere uygulanan baskıya bir örnektir. Ayşe Hür Yahudiler'e olanları anlatmış ama hepsine aynısı yapılıyordu aslında. Okursan görebilirsin.


Yahudiler ne yapıyor şu an dünyada? Adamlar Orta doğuyu kan gölüne çevirirken hassas değilsin de, bazı ahmaklar yahudilere karşı kötü şeyler yaptıkları zaman mı hassaslaşıyorsun. O konuda hassaslaşırsın çünkü Yahudilerin orta doğuyu kan gölüne çevirmesi evrensel barışı ilgilendiren bir konudur. Onu ele almak "azınlık hakları" gibi ekmek getirmez.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...