AthleT Mesaj tarihi: Ağustos 2, 2010 Mesaj tarihi: Ağustos 2, 2010 Selamlar 2010 Yaz dönemi Kısa Hikaye Yarışması az katılım ile sonuçlandı. Yarışmaya katılan arkadaşlarımızın hikayelerini oylamaya sunacağım. Oylama sonucunda kazanan arkadaşımız belli olacak. Katılan arkadaşlarımızın hikaye isimlerini yazacağım sadece. Buna göre oylama başlayacak. Ödül olarak title işini yönetim ile görüşeceğim. Onun dışında söylemek istediklerim bu kadar. :) Oylama başlasın :) Doğum Gecem Bu gece yirmiyedinci doğum gecem. Bu süre zarfında dünyaya ciddi miktarda karbondioksit, binlerce sigara izmariti, tonlarca çöp ve üç yıllık bir eski sevgili bıraktım. Sadık bir insan olduğumu da düşünmüyorum. Hatta dünyanın bilinci olsaydı kafama yıldırım düşüreceğinden de şüphem yok. Ama ondan ayrılmayı ben seçmemiştim. Hatta bunun olmaması için en olumsuz koşulları bile kabul etmiştim. Ancak o fedakarlık yapmamı ve gururumu törpülememi istemeyen taraftı. Bunu istemediğini bilerek nasıl bu oyunu sürdürebilirdik ki? Dolayısıyla ayrıldık, ama birbirimizi suçlamadık. Belki de sorun buydu. Ayrılalı bir hafta bile olmadı. Şu anda onun yasını tutmam gerektiğini hissetmeme rağmen üzülemüyorum bile. Hatta kendimi üzülmeye zorluyorum, ayrılık şarkıları bile dinlemeyi denedim ama üzülemiyorum. Biten ilişkim hakkında en üzüldüğüm şey de bu. Yirmiyedinci doğum gecemde ismini bildiğim, tanıdığım bir kişi bile yanımda yoktu. Bir şezlongda yatıyordum ve bu güzel yaz sabahında adını bile bilmediğim kızıl saçlı güzel kızla gökyüzüne bakıyoruk. Çok bunalmıştım. Tüm gün sırtımda çantam, pedal çevirerek gidebildiğim kadar uzağa gitmeyi istiyordum. Şirinkent her zaman kafamı dinlediğim yer olmuştu, palazlandığım, ilk kez bir kızla öpüştüğüm, lisede sigaraya başladığım yer burasıydı. Düşünmek ve kaçmak için buradan daha bir yer yoktu. Gün içerisinde cep telefonuma birkaç doğumgünü mesajı geldi, iki arkadaşım arayarak doğum günümü kutladılar. Ancak eski sevgilimle ilişkime doğumgecemde başladığımı bilemezlerdi, dolayısıyla bu günü bana hatırlatmalarına kızmamı da düşünemezlerdi. Bu yüzden onları suçlamıyorum. Akşam olduğunda evden yaklaşık onbeş kilometre uzaktaydım. Nihat'ın Tahta Barına gelmiştim. Ancak buraya yabancı sayılmam, beni burada herkes olmasa da bazı kişiler bilir. Çocukken birlikte oyun oynadığım yazlıkçıların çocuklarını bazen burada görürüm. Her sene geldiklerinde onları daha da büyümüş görürüm. Bu sene de aynı şeyi hissettim. Mesela iki yıl önce futbolcu kartı biriktiren veledin Mimar Sinan İç Mimarlık kazandığını öğrendim. Buradaki tipleri az çok tanıyordum, kimisiyle kavga etmiştim, kimisiyle arkadaş olmuştum. Ama onu daha önce buralarda hiç görmemiştim. Bir ara Nihat'a sormayı düşündüm ama vazgeçtim. Issız bir masaya oturmuş denizi izliyordu, ancak duruşunda hüzün yoktu. Denize bakıyor, belki birşeyler düşünüyordu. Onu izlemeye dalmışım, beni farkettiğinde gözgöze geldik. Birkaç saniye birbirimize baktık ve ben hafifçe gülümseyerek dostça bir selam verdim. O da gülümseyerek karşılık verdi Hayatım boyunca belki onlarca kez karşı cinsin gözlerinin içine bakarak yalan söyledim ve bundan gurur duymasam da pişmanlık da duymuyorum. Ancak tanımadığım bu kızın gözlerine baktığımda oniki yıl önceki ben bedenimi ele geçirdi. Kilitlendiğimi hissettim. Uzun zamandır bu çocuksu coşkuyu hissetmemiştim. Sodamı aldım ve masasına doğru gittim. Ona "oturabilir miyim?" diye sordum. "Tabii, buyrun" demişti. Ses tonu soğuk değildi. Gözleri ışıldıyordu. Çok sohbet etmedik. Ona neden yanlız oturduğunu sordum, kendince sebepleri olduğunu söyledi. Fazla üstelemedim. Bisiklet kaskımı gördü, Ayvalık'ta gidilecek onca yer varken neden bu salaş bara geldiğimi sordu. O bir yabancıydı ve bunları anlatmam lazımdı, aklımdakileri arkadaşlarımla paylaşmam uygun olmazdı, ne kadar bitmiş olsa da bi ton ortak tanıdığımız vardı. Doğumgünümü, eski sevgilimi ve kaçışımı anlattım. Bütün anlattıklarımı kesmeden dinledi. Gece çok güzeldi, havada tatlı bir serinlik vardı. Yakın masaların bana kulak misafiri olması ihtimalini sevmiyordum. Bunu bahane edip sahilde konuşmayı önerdim. İsmini bile bilmediğim bu kıza üç yılımın seceresini, tüm günahlarımı ve hissettiklerimi anlattım. Bir an için gözgöze geldik. O an dudaklarımız birleşti. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama durduğumuzda yorgunluktan kendimizi bir şezlonga attık ve bu doğum gecemde sabaha kadar gökyüzünü izledik. Sonradan isminin Ezgi olduğunu öğrendim. Uluslararası İlişkiler eğitimi alıyormuş. Wellington'da yaşıyorlarmış. 3 gün sonra Türkiye'den ayrıldı. Yaşamam gerektiğini hissettiğim ayrılık acısını onda yaşadım, demek ki sorun bende değilmiş. Şirinkent benim için önemli bir yer olmuştur, yeni başlangıçlarımı genellikle burada tasarlamış ve yapmıştım. Ezgi de benim için yeni bir başlangıçtı. Onu bir daha görmeyeceğimi de biliyorum. Hayatıma devam edebilmem için bana önemli bir doğumgecesi hediyesi verdiğin için teşekkürler Ezgi. Bilmem ki Sabahtan akşama kadar süren bekleyişin ardında yaptığım çalışmaların huzurunda eğiliyorum ve selamlıyorum günbatımına kadar süren aşkımın bir bir topladığım meyvelerinden yaptığım uzun süreli yanlızlığımın resmini. Tan renginde saçları , kül renginde dudakları , bal kokulu teni , huzursuz bakışları , uçuşan kalbi. Tam benim için yaratılmış gibi sanki. İçimdeki öfkeyi anlatmaya tanrı kavramı bile yardımcı olamasa da ben onun öfkeli tanrısıyım. Yarattığım sessizliğin içinde bir nota olmaya yaklaştığım aşkın bir damlasını bile tadarken ölümsüz eserimle baş başa paylaşığım bir kadeh şarabın semasına doğru uçmaktayım aslında. Durduğum yerdeki karışıklığım anlamsız ve bir o kadar da tariflerde gizli. Hayır hayır bu gün ilaçlarımı almadım diye üstüme gelmeyin bu kadar. Karşı penceremden izlediğim sevgilimin ayaklarına kapanıp ne kadar yalvarmayı düşünsemde o benim için bir o kadar da uzak hayal. Günüm böyle başlıyor işte elde edilemeyen sevdaların günaydınlarında. Oturup koltuğuma açıyorum tek dostum televizyonumu. Vantilatörün yardığı dönüşlerle kulağımda vızıldayan seni seviyorum cümlesinin sonuna geldiğimizde gözlerimdeki mutluluk ağlıyor hiç varolmamışçasına. Ve hafif esintiyle siliniyor bedeni dumanlarından bana sarılıp dudaklarımdan öperken. Yüz yılın en büyük orgazmı belki de nedensizleşmek ve yaşama nedenini duyguların uğruna kaybetmek. Elimden alınalı 3 yıl olsa da tanrıya öfkemi kusmaktaki amacım hala belli.. Beni de al yanına .. Tut beni kucakla ve götür. İşte o gün bugün. Bir kadeh daha içiyorum oluk oluk akan kanımdan ve bekliyorum kollarında son nefesimi. Ve selamlıyorum yeniden tan renginde saçlarını , kül rengi dudaklarını. Öpüyorum , ölüyorum. Veriyorum işte son nefesimi.. Kucakla beni sonsuz sevginle aşkım. Seninim Sürreal Erotik Bedevi Hikayesi Her zamankinden daha da sıcak bir gündü.Sanki Mısır’ın üzerindeki ozon tabakası kaybolmuş da güneşin olanca ısısı zavallı işçilerin baretlerini eritiyordu.Oldukça sıkıntılı bir bölgede çalışıyorlardı zaten; sahanın bir yanı Kızıldeniz, bir yanı İsrail üssü bir yanı da Suudi Kralı’nın haremiyle bilardo oynadığı özel bir sarayla çevriliydi. Gün boyunca toz, toprak, rüzgar ve şefiyle uğraşmaktan zaten yorgun düşmüş olan Jafad daha fazla dayanamadı ve olduğu yere yığılıp kaldı.Arkadaşları hemen ellerindeki profilleri bırakıp yardımına koştular genç işçinin.İlk bayılması değildi onun bu sebeple hastaneye götürmek üzere arabaya taşıdılar.Hastane 100 mil uzakta olduğu için yanına biri refakatçi olarak verildi ve yola koyuldular. Hastaneye yaklaştıkları sırada Jafad gözlerini açtı.Nerede olduğunu kavramaya çalışırken anlamsız kelimeler mırıldanıyordu.Arkadaşı Selami neler olduğunu anlatınca biraz sakinleşir gibi oldu ama kendi kendine konuşmaya devam ediyordu nedense.Arabanın içindeki kimse onun bu haline bir anlam veremiyor, herhalde baygınlığın etkisidir diyip geçiyorlar ama içten içe de sebebini merak ediyorlardı; çünkü Jafad sahada ne doğru dürüst kimseyle konuşur ne de akşam dinlenme salonuna gidip iki çift lafın belini kırmayı severdi.Kimi kimsesi de yoktu zaten öyle biliyordu herkes. Hastaneye vardıklarında vakit biraz geç olmuştu haliyle.Nöbetçi doktoru beklemeye başladılar.Yarım saat sonra koridorun başında göründü; uzun siyah saçlarını kafasının sol yanına toplamış, nöbetinin yorgunluğunu belli etmemeye çalışır şekilde etrafına gülücükler saçarak ilerliyordu.Yanlarına geldiğinde Jafad hemen yaka kartından ismine baktı:Yasmin.İkili kısa bir süre bakıştıktan sonra muayene için doktor hanımın odasına yöneldiler. İçeri girdiklerinde Jafad’ın heyecandan nerdeyse kalbi duracaktı.Daha önce hiç bu kadar güzel bir kadın görmemişti - hatta daha önce kadın görmemişti o kadar feci hali düşünün.Yasmin rahatsızlığının nedenini öğrenmek için soru sordukça Jafad bir yandan utana sıkıla cevap veriyor bir yandan da heyecanını bastırmak için elinde tuttuğu revir kağıdını katlayıp katlayıp açıyordu.Bu tabiki Yasmin’in gözünden kaçmadı ve ondan biraz rahatlamasını istedi zira tansiyonunu ölçmesi gerekiyordu ve bu hali düzgün bir tansiyon almasını engelleyebilirdi.Aleti koluna doladığında Yasmin durumun vehametini daha iyi anladı.Jafad sara hastası gibi titremeye başladı.Ne yapacağını şaşıran Yasmin daha rahat nefes alması için Jafad’ın gömleğinin düğmelerini açmaya başladı.İşte ne olduysa ondan sonra oldu.Tenine ilk kez bir kadın teni değen Jafad, Yasmin’i kendine doğru çekip hunharca öpmeye başladı.Sanki öpmüyor adeta soğuruyordu.Genç kadın ilk başta boğulacak gibi olduysa da sonradan onun da yönlendirmesiyle normal biçimde öpüşmeye devam ettiler. Birkaç dakikanın ardından ikili karşılıklı oturuyor ve sadece birbirlerine öylece bakakalmakla yetiniyorlardı.Olanlara ikisi de anlam veremiyordu ama en çok Jafad şaşırmıştı; çünkü ne kendisinden böyle bir hareket ne de karşıdan böyle bir tepki gelebileceğini bekliyordu-içten içe de arsız bir mutluluk kaplamıyor da değildi sıska bedenini.Usulca ayağa kalktı Yasmin,Jafad’ın yanına geldi ve kulağına “Merak etme ,ben de ilk defa bir erkeği öpüyorum” diye fısıldadı.
goldbären Mesaj tarihi: Ağustos 4, 2010 Mesaj tarihi: Ağustos 4, 2010 üç tane olduğunu bilsek bir çoğumuz gaza gelir napar eder katılırdık yahu :) hayır katılanların ismi de öbür topikte belli eheh
AthleT Mesaj tarihi: Ağustos 4, 2010 Konuyu açan Mesaj tarihi: Ağustos 4, 2010 Ama hangi hikaye kimin o belli değil =) Yaz dönemi katılımın fazla olması beklenemez herhalde =)
AthleT Mesaj tarihi: Ağustos 5, 2010 Konuyu açan Mesaj tarihi: Ağustos 5, 2010 12 Ağustos'ta bitiyor oylama.
Tokasra Mesaj tarihi: Ağustos 7, 2010 Mesaj tarihi: Ağustos 7, 2010 çok az kişi katılmış yahu oylamaya..
AthleT Mesaj tarihi: Ağustos 12, 2010 Konuyu açan Mesaj tarihi: Ağustos 12, 2010 Pascalnouman isimli arkadaş Sürreal Erotik Bedevi Hikayesi Her zamankinden daha da sıcak bir gündü.Sanki Mısır’ın üzerindeki ozon tabakası kaybolmuş da güneşin olanca ısısı zavallı işçilerin baretlerini eritiyordu.Oldukça sıkıntılı bir bölgede çalışıyorlardı zaten; sahanın bir yanı Kızıldeniz, bir yanı İsrail üssü bir yanı da Suudi Kralı’nın haremiyle bilardo oynadığı özel bir sarayla çevriliydi. Gün boyunca toz, toprak, rüzgar ve şefiyle uğraşmaktan zaten yorgun düşmüş olan Jafad daha fazla dayanamadı ve olduğu yere yığılıp kaldı.Arkadaşları hemen ellerindeki profilleri bırakıp yardımına koştular genç işçinin.İlk bayılması değildi onun bu sebeple hastaneye götürmek üzere arabaya taşıdılar.Hastane 100 mil uzakta olduğu için yanına biri refakatçi olarak verildi ve yola koyuldular. Hastaneye yaklaştıkları sırada Jafad gözlerini açtı.Nerede olduğunu kavramaya çalışırken anlamsız kelimeler mırıldanıyordu.Arkadaşı Selami neler olduğunu anlatınca biraz sakinleşir gibi oldu ama kendi kendine konuşmaya devam ediyordu nedense.Arabanın içindeki kimse onun bu haline bir anlam veremiyor, herhalde baygınlığın etkisidir diyip geçiyorlar ama içten içe de sebebini merak ediyorlardı; çünkü Jafad sahada ne doğru dürüst kimseyle konuşur ne de akşam dinlenme salonuna gidip iki çift lafın belini kırmayı severdi.Kimi kimsesi de yoktu zaten öyle biliyordu herkes. Hastaneye vardıklarında vakit biraz geç olmuştu haliyle.Nöbetçi doktoru beklemeye başladılar.Yarım saat sonra koridorun başında göründü; uzun siyah saçlarını kafasının sol yanına toplamış, nöbetinin yorgunluğunu belli etmemeye çalışır şekilde etrafına gülücükler saçarak ilerliyordu.Yanlarına geldiğinde Jafad hemen yaka kartından ismine baktı:Yasmin.İkili kısa bir süre bakıştıktan sonra muayene için doktor hanımın odasına yöneldiler. İçeri girdiklerinde Jafad’ın heyecandan nerdeyse kalbi duracaktı.Daha önce hiç bu kadar güzel bir kadın görmemişti - hatta daha önce kadın görmemişti o kadar feci hali düşünün.Yasmin rahatsızlığının nedenini öğrenmek için soru sordukça Jafad bir yandan utana sıkıla cevap veriyor bir yandan da heyecanını bastırmak için elinde tuttuğu revir kağıdını katlayıp katlayıp açıyordu.Bu tabiki Yasmin’in gözünden kaçmadı ve ondan biraz rahatlamasını istedi zira tansiyonunu ölçmesi gerekiyordu ve bu hali düzgün bir tansiyon almasını engelleyebilirdi.Aleti koluna doladığında Yasmin durumun vehametini daha iyi anladı.Jafad sara hastası gibi titremeye başladı.Ne yapacağını şaşıran Yasmin daha rahat nefes alması için Jafad’ın gömleğinin düğmelerini açmaya başladı.İşte ne olduysa ondan sonra oldu.Tenine ilk kez bir kadın teni değen Jafad, Yasmin’i kendine doğru çekip hunharca öpmeye başladı.Sanki öpmüyor adeta soğuruyordu.Genç kadın ilk başta boğulacak gibi olduysa da sonradan onun da yönlendirmesiyle normal biçimde öpüşmeye devam ettiler. Birkaç dakikanın ardından ikili karşılıklı oturuyor ve sadece birbirlerine öylece bakakalmakla yetiniyorlardı.Olanlara ikisi de anlam veremiyordu ama en çok Jafad şaşırmıştı; çünkü ne kendisinden böyle bir hareket ne de karşıdan böyle bir tepki gelebileceğini bekliyordu-içten içe de arsız bir mutluluk kaplamıyor da değildi sıska bedenini.Usulca ayağa kalktı Yasmin,Jafad’ın yanına geldi ve kulağına “Merak etme ,ben de ilk defa bir erkeği öpüyorum” diye fısıldadı. adlı hikayesiyle oylama süresinde "8" oy alarak 2010 Yaz Dönemi - Kısa Hikaye Yarışması'nı kazanmıştır. Kendisini tebrik ediyorum.
Öne çıkan mesajlar