soulberry Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 yaratıcının varlığı ya da yokluğu ile ilgilenmemeye neizm deniyodu? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Reogmar Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 msnde kızamı yazacaksın ben böyleyim diye :D Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Red Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 deizm olabilir.öle bişidi :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
DoruK Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 agnostizm olabilir mesela. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Raincloud Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 ama soulberry zaten kız! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Reogmar Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 iyi o zaman altın cevap geliyor agnostisizm edit. doruk yazmıs. edit2. ben dogrusunu yzdm Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
soulberry Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 15, 2009 tamam kavramın adını tam öğrenmek için sormuştum zaten. dahasına ulaşırım koca internette. bi sürü izm var da tek tek arasam vaktim yetmez. ateizm zaten değil, öyle işte. sağolun. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
SeaGle Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 şeyimdenaşağakasımpaşaizm Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nakamura Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 nihilizm (tu) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
_Mikael_ Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 agnostisizm değil nihilizm.Agnostisizm bir yaratıcı olup olmadığını bilemeyiz falan diyor Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Voys Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 MERKANTİLİZM 1-GİRİŞ : Batı Avrupa ülkelerinde ortaçağın sonu ile endüstri devrimi arasındaki dönem feodal sistemin yıkılışı ve güçlü merkezi devletlerin kuruluşu ile kapital birikimi ve piyasa ekonomisi koşullarının kapitalizmi doğurduğu çağ olmuştur. İşte buradan, gerçek bir ekonomi biliminin ortaya çıkmasına yani 18. Yüzyılın başlarına kadar süren zaman aralığına “ MERKANTİLİZM DÖNEMİ” adı verilmektedir. 3.yüzyıla kadar süren bu aralıkta , ekonomik düşünceler bir takım evrelerden geçmiş , iktisat ve iktisadi düşünce bakımından bir bütünlük göstermemesine karşın “politik iktisat sistemi” ve merkezi devletlerin iktisat politikaları, ilkeleri kavramı belirlemiştir. Sistem bakımından Merkantilizmin eleştirileri yapılmıştır. A. Smith ‘e göre merkantilist sistemin varlığını kabul etmek gerekmektedir. Daha sonraları Alman iktisatçı F. K Mann bu görüşe karşı çıkmıştır. Sonuç olarak merkantilist yazarlar, sistematik niteliklerden ve kuramsallıktan yoksun daha çok edimsel ve siyasi bir takım eserler meydana getirmelerine rağmen, özellikle son dönemlerdeki düşünceleriyle iktisat biliminin kurulmasına hizmet etmişlerdir. MERKANTİLİZMİ HAZIRLAYAN İKTİSADİ ve SOSYAL KOŞULLAR: 1- Feodalizm halkı, yağmacılardan koruma amacı gütmekteydi. Emri altında bulunan halkın ve çalışanların korunmasını bizzat derebeyi yapardı. Fakat zamanla Avrupa’da düzenli bir hayat kurulduktan, ticaret ise kara ve deniz yolu ile daha güvenli bir biçimde yapılmaya başlandıktan sonra dere beylerin etkisi de azaldı. Bu gelişme siyasi alanda da gitgide ulusal ve merkezi devletlerin kuruluşuna, iktisadi alanda ise şehir ekonomilerinin ulusal ekonomilere doğru değişmesine neden oldu. 2- Tarımda üretim tekniğinin değişmesi, geleneksel şehir ekonomisini yıktı. Elinde geçiminden fazla ürünü olanlar bunları satabilir ve karşılığında kendisinde bulunmayanları satın alabilir duruma gelince, tarımsal üretim piyasaya yönelmiş, Reform, Rönesans ve hümanizme hareketleriyle de artan kar imkanı bireyciliğin gelişmesine yol açmıştır. Böylece ileri bir mübadele sistemi kendini göstermiştir. 3- Şehir nüfuslarının çoğalması, ticari faaliyet sınırlarının gelişmesine yol açarak merkezi iktidara sahip büyük devletlerin ortaya çıkmalarına neden oldu. Bu devletler iktidarlarını devam ettirmek için profesyonel ordular, idari işlerini yerine getirecek görevliler kullanıyorlar, bütün bu işler için gerekli harcamaları da halktan vergi alarak karşılıyorlardı. 4- Devlet ile sınai ve ticari faaliyette bulunan müteşebbisler birbirlerine muhtaç durumdaydı. Dere beylerin yerini alan devlet, kara ve su yolları inşa edip bakımını üzerine alarak, bunların emniyet altında bulunmalarını sağlıyordu. Devlet özellikle dış ticaretle uğraşanlara birçok ayrıcalık ve tekelleşme hakkı tanıyordu. Bu, birçok bakımdan gerekliydi. Çünkü, yeni doğan ulusal devletler için ticaret gelir kaynağı idi. Deniz aşırı ülkelerle olan ticaretin geniş rizikosu da tekelleri gerekli kılıyordu. Özellikle İngiltere’de bu kuruluşların yöneticileri, ilerde görüleceği üzere çağın iktisadi düşüncelerinin sözcülüğünü yapıyordu. Devlet henüz gelişmekte bulunan endüstriyi yabancıların rekabetine karşı korumak için ürettiği malları himaye ederken, öte yandan hammadde ihracını yasaklıyordu. Böylece güçlü merkezi devletlerin kurulması ve alınan önlemler, ticaretin gelişmesi yanında “iktisat politikasının” kurulmasına olanak sağlıyordu. 5- Görüldüğü gibi merkezi devlet, ekonomik mekanizmasını yıkarak devlet otoritesine dayanan ve sermaye biriktirilmesini hedefleyen yeni bir düzen kurmuştur. Bu yeni düzende üretim ve mübadele faaliyetlerine ışık tutacak yeni kural ve geleneklerinin kurulması mümkün olmuştur 3- MERKANTİLİZMİN TEMEL İLKELERİ: Merkantilizmin dayandığı başlıca temel ilkeler şunlardır: 1- Merkantilistler “Krizohedonizm” yani, değerli madenlere karşı – özellikle altın- aşırı bir sevgi ve bağlılık ilkesi getirmiştir Servet – richesse - kavramı, Merkantilistlerin ekonomik düşüncelerinde odak noktayı oluşturmaktadır. Şunu da karıştırmamak gerekir ki, merkantilistler serveti, devlet ve siyasi iktidarın görüş açısından ele alırlarken, klasikler birey yönünden incelemişlerdir. Merkantilislerin paraya fazla önem vermeleri yaşadıkları dönemin ekonomik olaylarıyla açıklanabilir. Ortaçağın aynı ekonomisi bu devirde para ekonomisi biçimine dönüşmüş ve merkantilistler de bu dönüşüme dinamiklik ve kuvvet kazandırmak istemişlerdi. Bunu sağlamak için paranın hızlı ve fakat mükemmel bir şekilde dolaşımını öngörmüşlerdir. 2- Merkantilistlerde ekonomik politikanın amacı mümkün olduğu ölçüde büyük miktarda altın ve gümüş toplayıp saklamaktır. Değerli madenleri toplayıp saklamak için ülkedeki madenlerin devlet veya kral tarafından işletilmesi, değerli madenlere sahip olan devletlerin zaptını veya olumlu önlemlerin alınmasını sağlık vermişlerdir. Ülkedeki madenlerin devlet veya kral tarafından işletilmesinin istenmesi devletçilik ilkesinden doğmaktadır. Çünkü ülkeye değerli madenlerin akmasını ancak otoriter bir devlet temin edebilir. Değerli madenlere sahip olan devletlerin zapt edilip sömürgeleştirilmelerinde, uluslar arası çeşitli anlaşmazlıklara yol açmak amacı yatmaktadır. Yukarıda da açıklanmasına çalışıldığı üzere, serveti, öteki ülkelerin zenginlik durumlarıyla karşılaştırarak ele almışlardı. Bu da şu sonucu doğurmaktadır: bir ülke ancak öteki ülkeler zarar ettiği halde bir avantaj elde edebilir. Bu duruma göre kar sağlayabilmesi için, yabancı ülkelerde de aynı duruma başvuracaklardır. O halde devlet kar sağlarken, yabancı devletlerle yapacağı mücadelelerde kuvvetli olmalıdır. Şu halde devletin çok kuvvetli bir orduya ve özellikle donanmaya ihtiyacı vardır. Hollandalılar bunu çok güzel başarmışlar, ülkelerine, altın ve gümüş yüklü gemileri soyarak, zenginlik getirme yollarını denemişlerdir. Bütün bunlardan çıkan sonuç: merkantilist düşüncenin saldırgan bir politika ilkesi getirmiş olduğudur. Merkantilist politikanın son amacı bizi “ ticaret bilançosu” kavramına getirmektir. Bu devirde amaç, dış ticaret bilançosunu koruma politikası yoluyla, aktif hale getirmektir. Bu duruma göre, ihracat ithalata göre fazla ise, kalan artı bakiye değerli madenle karşılanacaktır. Şu halde bir ülke dış ticaret bilançosunu aktif hale getirmek istiyorsa, ithalatı ihracata nazaran daha az miktarda tutmak zorundadır. Fakat daha o devirde paranın artmasıyla, fiyatların artacağı ve ticaret bilançosunun ters sonuçlar vereceği düşünülmemişti. Onlar sadece ticaret bilançosunu göz önünde tutmaktaydılar. Merkantilistler kendilerinden önce gelenlerin aksine, tüketiciden çok üretici ve dolayısıyla üretime önem vermekteydiler. Yani ulusal ekonominin bütün üretken güçlerini seferber etmek görüşündeydiler. İthalata himayeci bir politika uygulanmaktaydı. Bunun sonucu birçok malın ülkeye girişi yasaklanmış veya yüksek gümrük resimleriyle tahdit altına alınmıştı. Tersine hammadde ithalatı özendirilmekteydi. 3- Merkantilizmde, politik iktisadın her şeyden önce himayeci ve devletçi olması gereğine inanılıyordu. Bunun sonucu olarak, bütün ülkenin ekonomik yaşayışını tekdüze bir düzen altına almak amacıyla devlet adamları, emir ve kararnamelerle, sanayi ve ticaret faaliyeti en ince noktalarına kadar ele alıyorlardı. İç iktisadi politikalarındaki en önemli hedefleri, ulusal sanayi ticareti çeşitli yönlerden teşvik etmekti. Bunun yanında ülkenin siyasi gücünü arttırmak için himaye önlemleri, enflasyoncu para ve kredi politikası yoluyla işsizliğe mani olmanın da yolları aranmıştır. 4- Merkantilistler genel olarak, askeri menfaat bakımından ve güçlü bir yaratmak arzusuyla, nüfus artışını özendirmişlerdir. İktisadi gelişmenin de emek arzı ve üretimin çoğalması bakımından nüfus artışı ile yakından ilgili olduğuna inanmışlardır. Diğer bir düşünce de nüfus artmasının devlet gelirini fazlalaştıracağı amacına dayanıyordu. Nüfus artması için de evlenmeyi teşvik, bekarlara ceza, evlileri vergiden istisna gibi önlemler getirmişlerdir. Memleket dışından gelecek göçmenlere de büyük kolaylıklar göstermişlerdir. 4-MERKANTİLİZMİN UYGULAMALARI: Merkantilizmde bu müşterek fikirler çeşitli ülkelerde farklı uygulamalara sahne oldu. Şimdi bunlardan en önemlilerini inceleyelim. A-İSPANYOL MERKANTİLİZMİ: İspanyol merkantilizmine “ Külçeli Merkantilizm” yahut “Billionizm” adı verilir. İspanyollar yeni keşfedilen sömürgelerden ülkelerine akan değerli madenlerin biriktirilmesini temel ve mutlak bir erek olarak kabul etmişlerdir. İspanyolların en önemli amaçlarından biri de ülkeye giren bu değerli madenlerin dışarıya çıkmasını önlemekti. 16. yüzyılın başında İspanya sömürgelerinden gelen altınlar sayesinde dünyanın en güçlü devleti oldu. Fakat bu durum uzun sürmedi. Altının dışarıya kaçırılmasına karşı çok sıkı önlemlerin alınması sonucunda, aynı yüzyılın sonlarına doğru, İspanyanın siyasi ve askeri gücü felce uğradı. Şöyle ki, İspanya’ ya sömürgelerinden değerli maden gelmeden önce paralarda yapılan tağşiş sonucunda fiyatlar genel düzeyinde bir artış görülmüştü. Kolonilerden değerli maden içeriye girmeye başlayınca normal olarak fiyatlarda yine bir yükselme meydana geldi. Bu durum karşısında ülkeden dışarıya değerli maden çıkarılmasına karşı yasaklar konulunca, bu önlemler doğal olarak geri tepti. Eşya fiyatları yabancı ülkelere göre çok yüksek, bir düzeye ulaşınca büyük miktarlar halinde mal ithali yoluna gidildi. Durum İspanyol ekonomisini çıkmaza sokmuştu. Devlet ihracat yapamıyor, dış ticaret de gittikçe kötüleştiğinden ithalata izin verilmiyordu. Fiyatlar devamlı olarak artıyor buna karşın bireylerin satın alma güçleri azalıyordu. Sonuç olarak İspanyol ticaret bilançosunun açıkları kapanmaz hale gelmiş ve iktisadi bakımdan altın ihraç etmeye mecbur kalmıştır. 16. Yüzyılın başında dünyanın en zengin ülkesi olan İspanya bu yüzyılın sonunda değerli maden ihraç eden ülke haline gelmiştir. İspanya’nın komşusu Portekiz ise daha ihtiyatlı davranmıştır. O zamanlarda İspanya gibi Portekiz’in de ne tarımı, ne sanayi ne de ticareti henüz gelişmişti. Ülke oldukça ilkel bir halde bulunduğundan, değerli madenleri kendi yapısı içinde işletecek alanlar bulamıyordu. Bu bakımdan İspanya’nın aksine Portekiz, İspanyol merkantilizmine zıt bir politika izlemiştir. Geniş ölçüde deniz ticaretiyle ilgilenmeyi kendi yararına uygun bularak kendi sömürgelerinde çıkarılan değerli madenlerin, başka ülkelere gitmesine göz yumdular. Bu yönde hareket ederek de İspanya’nın içine düştüğü zor durumlar karşısında kalmadılar. B-FRANSIZ MERKANTİLİZMİ: Fransa ne anavatanında ne de sömürgelerinde işletebileceği değerli madenlere sahipti. Buna rağmen merkantilizmin uygulandığı “klasik” ülke yine de Fransa’dır. Fransız merkantilizminin temsilcisi “devlet demek ben demek”sözü ile meşhur “Güneş Kral” 14.Lui’nin maliye bakanı J. B. COLBERT’dir. Fransızlar endüstri kanalıyla değerli maden stoku üzerinde etki yapıp sistemlerini kurmuşlardır. Yabancı ülkelere satışları geliştirmek için, ticaret şirketleri ve fabrikalar özendirilmiş, dış ticaretin bunlar tarafından yapılması için her türlü önlem alınmıştır. Bu arada büyük ticaret filoları hazırlanmış, Fransa’nın çeşitli eyaletleri arasındaki gümrükler kaldırılmış, kanal ve yol yapımına başlanmış, endüstri kolunda dokuma ve lüks maddeler sanayi kurularak devlet himayesi altına alınmıştır. Bunların dışarıya sattıkları malların karşılığı altın olarak ülkeye girecek ve böylelikle değerli maden stoku arttırılacaktır. 14.Louis devrinde Fransa aynı zamanda da büyük bir koloni imparatorluğu haline gelmiştir. Kanada, Yeni Fundland, Yeni İskoçya, N. Crléans, Batı Hindistan, Senegal... Fransa’nın eyaleti haline gelmişti. Zamanla Fransız malları, özellikle ipekli dokumalar, halı, cam, dantel, parfümeri, porselen eşyalar Avrupa’nın hemen, hemen bütün ülkelerinde aranır hale gelmiştir. Bunun yanında dış ticarete de oldukça sıkı önlemler getirilmiştir. Himayecilik getiren gümrük tarifeleri 1667’den itibaren yürürlüğe konmuştur. Ulusal ürünlerle rekabet eden yabancı mamül maddeler çok ağır gümrük resimlerine tabi tutulmuş, buna zıt olarak da endüstriyi beslemek için yabancı hammaddelerden resim alınmamıştır. Kıtlıkları önlemek ve Fransa’nın uluslar arası rekabete açık alanlarını tehlikeye sokmayacak düşük ücretler ödenmesini sağlamak için de tersine tahıl ihracatı yasaklanmıştır. Fransa’da yukarıda görüldüğü gibi alınan önlemlerde baş rolü Colbert (1619-1683) oynamıştır. Colbert yirmi yıllık yoğun bir çalışma sonucunda Fransa’yı endüstri devleti haline getirmiştir. Colbert’in başlıca amacı ülkede toplanmış bulunan ve temel serveti oluşturan değerli maden stoklarına bir kullanma yolu bulmak bu suretle de devlet maliyesini ıslah etmekti. C-İNGİLİZ MERKANTİLİZMİ: İngiltere’de Fransa’nın aksine endüstri daha geç gelişmiştir. İngilizler 15. Yüzyıllın sonlarına kadar hemen, hemen hep tarımla ilgilenmişlerdir. İngiliz merkantilizminin diğer bir adı da “Ticari Merkantilizmdir.” Bu tip sistemde özellikle ticaret, gemicilik, kredi ve para sorunlarıyla uğraşılmış, birbirleriyle olan ilişkileri incelenmiş, gerekli önlem ve kararlar alınmıştır. 16. yüzyılın başında İngiltere’de endüstri alanında büyük hamleler ve gelişmeler göze çarpmaktadır. Öteki yabancı ülkelerden gelen uzman ve işçiler sayesinde dokuma dalında özellikle üretim tekniği bakımından bir çok değişiklik olmuştur. İmalathaneler çoğalmış, ipek, cam, saat, kağıt sanayileri kurulmuştur. Bu ürünlerin sürümü meselesinde ortaya çıkan sorunlar dolayısıyla İngilizler deniz ticaretine kaymışlardır. İngiltere doğal ve barınak oluşturan denizler tarafından sınırlandırılmış olduğundan avantajlı bir duruma da sahiptir. Ülkeye olumlu bir dış ticaret dengesi sağlamaya gayret edilmiştir. Bunun bakiyesi ise yalnız mal ithal ve ihracatı değil, yabancı ülkelere yapılacak bütün ödemeleri de göz önünde tutmak suretiyle, altın ya da gümüş ödenecek, taşımalar yapabilecek ticaret filosuna da özel bir ilgi gösterilmiştir. Fakat bütün bunların yanında Cromwel’in büyük gayretleri de unutulmamalıdır. Hatta bazı iktisatçılar İngiliz merkantilizmini Cromwel’in kişiliğinde bütünleştirmektedirler. Cromwel denizcilik alanında, İspanya ve Hollanda’nın ticari ve siyasi üstünlüklerine son vermek için, gerekli önlemleri almış ve özellikle İngiltere’nin güçlü bir deniz ticaret filosuna sahip olmasına ön ayak olmuştur. Bu arada “Deniz Ticaret Kanunları” –Act of Navigation –nı çıkarmıştır. Yasalara göre İngiltere’den Avrupa dışındaki kıtalara yapılacak taşımaların tekeli İngiliz ticaret filosuna verilmekte ve menşe ülkelerden gelmeyen malların İngiltere’ye yabancı gemilerle ithali yasaklanmıştı. Bu önlemler 19. Yüzyılın ortalarına kadar uygulama alanında kalmıştır. Fazla abartılmalara karşın önlemlerin, İngiltere’nin özellikle denizde gelişmesinde büyük yardımı olmuştur. Cromwel’den sonra bu yasalar şiddetlendirilmiş, sömürgelerin sırtından geçinmek ve gelişmek birer araç olarak kullanılmıştır. Cromwel, denizcilik yasalarından başka bir çok önlem almış, devletçe yönetilen planlı bir ekonomi çerçevesinde bir yandan İngiltere’de üretilen mallarla dış pazarları tekeli altına almış, öte yandan da ülke dahilinde geniş bir otarşi sistemi kurma yoluna gitmiştir. D- ALMAN MERKANTİLİZMİ(KAMERALİZM): Temel ilkeler bakımından Almanlarda Avrupa ülkelerinin paralelindeydi. Coğrafi bakımdan İngiltere’den çok Fransa’ya benzediğinden onlar da ulusal endüstrinin gelişmesiyle ilgili önlemler almışlardır. Dahili üretim ve tüketim düzenlenmiş, uluslar arası ticaret ön plana gelmiştir. Bununla birlikte, tarımı da göz ardı etmemişler, çiftçilerin korunmasına dikkat etmişlerdir. Nüfus sorununda da geniş davranmışlar, nüfusun artması yollarını aramışlardır. Nüfusun içerden ve dışardan artması için gerekli çalışmalar yapılmış, özellikle göçmenlerin nitelikli olmalarına özen gösterilmiştir. 5 –MERKANTİLİST DÜŞÜN ADAMLARI A- İSPANYA’DA 1-MARİANA Mariana, özel ekonominin gelişmesine engel olan finansal yasaların ve ağır vergilerin uygulanmasına karşı çıkmıştır. Bullionizm fikirlerini eleştirmiştir. Fakat her şeye karşın, güdülmekte olan ekonomi politikası üzerinde etki ve nüfuz sahibi olmaktan uzak kalmıştır. Bullionist olmamakla beraber, dış ticaret ve nüfus konularında öne sürülen fikirlere de katılmıştır. B- FRANSA’DA 1-JEAN BODİN(1530-1596) İktisadi olaylara göre değişen fiyat sistemi fikri yalnız uygulamada değil, kuramda da yer almaya başlamıştır. Jean Bodin “Réponses aux” adlı kitabında fiyat hareketlerinin ayrıntılı bir analizini yapmıştır. Onun fikrine göre, fiyat yükselişlerinin en önemli nedenlerinden biri de ticari faaliyetlerin genişlemesi ve yeni bulunan kıtalardan yapılan değerli maden akışı dolayısıyla dolanımda bulunan altın ve gümüş miktarının artmış olmasıydı. Başka bir neden de zorla yaratılan darlıklar ve paralarda yapılan tağşişlerdir. Ülkede mal darlığı yaratan ihracat faaliyetlerinin özendirilmesi, para biriminin değer kaybettirilmesi, sınıfların lüks harcamaları hep fiyatların yükselmesine neden olan hareketlerdir. Kendisi paranın miktarı ve fiyatları arasındaki ilişkileri doğrulamak üzere tarihi örnekler de vermektedir. Bunlara rağmen Bodin bir takım çelişkilere de düşmektedir. “ Réponses aux paradoxes de Malestroit” yayımlandıktan sonra “Républiques” adlı eserinde ise, “ ülkenin zenginliğini ifade eden altın ve gümüşten kaçınma, ancak sefalet için bir neden olarak ileri sürülebilir.” Demekle bize krezohedonizm ilkesini çok iyi yansıtmaktadır. Merkantilist görüşe uygun bir biçimde ülkenin zenginliğini altın ve gümüş bolluğuna bağlamaktadır. Görüldüğü gibi Bodin hem miktar kuramının öncülüğünü yapmakta, hem de merkantilist görüşe bağlanacak fikirler ileri sürmektedir. Miktar kuramı bakımından zamanından hemen, hemen 200 yıl ilerisine gitmektedir. Öteki görüşünde ise dış ticaret bakımından incelendiğinde, çelişkilerinde açık kapılar bıraktığı anlaşılmaktadır. Dış ticaret bakımından Bodin öteki merkantilist düşünürlere göre daha ılımlıdır. Bir yazısında şöyle demektedir; “Fransa fazla ürettiği malları özellikle ‘aptal’ İspanyollara göndermelidir. Ülkeye değerli maden girmesi bakımından bu çok önemlidir.” Ona göre Fransa’da üretilmeyen mallar dışarıdan getirilmelidir. “ancak böyledir ki, Fransa ileriye ümitle bakabilir. Hatta gerekirse savaştığı devletlere de ihracat yapmalıdır” demektedir. “Republique” adlı eserinde Bodin doğal yasalara saygılıdır. Savaşa, tefeciliğe ve esirlik kurumuna şiddetle karşı çıkmaktadır. Fakat bu kitabında da merkantilist devrin etkisinde kalmış hata şöyle demiştir; “İnsanın kuvvetinden başka bir zenginlik düşünülemez.” 2-ANTOİNE DE MONTCHRETİEN(1576-1621) İlk kez ekonomiye sistemli bir eser veren yazar olmuştur. İktisat ilmi için bugün Fransızca’da kullanılan terimi 1615’de yayınlandığı “traité de l’économie Politiue” isimli eseriyle ilk defa kullanmıştır. Ulusal ekonominin önemini ilk kez açık bir biçimde işaret etmiştir. Bundan başka gene ulusal ekonominin sanayi ve tarım arasında geniş bağlılık olduğunu da ifade etmiştir. Güçlü bir sanayiinin salt ekonomik açıdan değil, siyasi bakımdan da otarşiyi kuvvetlendireceğinden önemli olduğunu belirtmiştir. Yazar ayrıca insan emeğinin öneminden de söz etmektedir. Ona göre uluslar arası mübadeleler koyu bir himayecilik anlayışı altında gelişmelidir. Buna rağmen lüks malların üretimine de taraftardır. Lükse dışardan getirildiği takdirde karşı çıkmaktadır. Yani lüksü bütünüyle ekonomik olarak ele almaktadır. Montchretien’e göre ekonominin canlandırılması için savaşlarla ülke sınırları genişletilmelidir. Deniz aşırı sömürgeler kurulmalıdır. “Fiyatlar sık, sık değişmemeli, bunun için para konusunda alınan önlemler, fiyat istikrarını sağlamıyorsa devlet gerektiği zaman bunlara müdahale etmelidir.” Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere Montchretien, Bodin’e göre serbest mübadeleyi daraltmakta, buna karşın devlete yani krala geniş otorite sağlamaktadır. YENİ MERKANTİLİZM Merkantilizm bilindiği gibi üç yüz yıl sürdükten sonra yerini liberal okula bırakmıştır. Fakat 20.yüzyılda iki dünya savaşı arasında liberalizm yanında yeni bir merkantilist akım kendini göstermiştir. 1920 ile 1930 yılları arasında 10 yıllık aradan sonra ekonomik krizler ve 2. Dünya Savaşı hazırlıkları birçok devleti eski merkantilistlerin düşünce ve yöntemlerini andıran temellere dayanan bir ekonomi politikası izlemesine yöneltmiştir. Birçok ülkede altın stoklarının arttırılması, kambiyo, kota gibi hususlarda himayeci önlemlerin alınması, altın karşısında uluslar arasındaki rekabetler ve merkezi devlet fikirlerinin yayılması bu önlemlerden sayılabilir. MERKANTİLİST ÖĞRETİ Batı Avrupa ülkelerinde Ortaçağın sonuyla Sanayi devrimi arasındaki dönem, feodalizmin yıkılışı ve güçlü merkezi devletlerin kuruluşlarıyla belirir. İktisadi açıdan da, kapital birikimini ve piyasa ekonomisi şartlarını hazırlayan ticari kapitalizmin geliştiği çağdır. Merkantilizm, yeni ticari kapitalist sınıfın ideolojisini yansıtan bir “politik iktisat sistemi” olarak, aşağı yukarı üç yüzyıl ulusal devletlerin iktisat politikası ilkelerini belirlemiştir. “Politik iktisat”deyimi de, ilk defa Merkantilistler tarafından kullanılmıştır. Ticari kapitalizm, “ İktisadi adam”ı ve piyasa ekonomisi şartlarını yarattığı gibi, kapital birikimi yoluyla sanayi kapitalizminin doğuşunu da içermiştir. Ancak, birincinin ideolojisini yansıtan Merkantilist öğreti, ikincinin ideolojisini yansıtan öğretinin her bakımdan karşıtıdır. 1- İKTİSADİ ALTYAPI VE İKTİSADİ DÜŞÜNCEYİ HAZIRLAYAN ŞARTLAR Ortaçağın sonlarına doğru, Batı Avrupa toplumlarının iktisadi temellerini değiştirecek birtakım etkenler ortaya çıkmıştır. Bir kere, deniz aşırı ülkelerdeki keşiflerle ticaret genişlemişti. Bunu izleyerek Avrupa’ya akan altınlar, fiyatları yükselterek ticari kapitali büyütüyor ve tüccarlara karlı yeni iş alanları açıyor, bir yandan da taşınmaz mal gelirleriyle yaşayan soyluları fakirleştiriyor. İkinci olarak, tarımda üretim tekniği değişmesi geleneksel geçimlik ekonomi düzenini yıkmıştı. Tarımsal üretim piyasaya yönelmiş, piyasa kanunlarıyla beraber ticari kapitale bağlı hale gelmişti. Ticarette artan kar olanaklarıyla birlikte, “Bireycilik’in gelişmesinde dinde reformasyon hareketi, Rönesans ve hümanizme da rol oynadı. Ticari sermaye, hem tarımsal üretime hem sanayi kapitalizminin ilkel bir örgütleşmesi olan ev-sanayine hakimdi. Toptan ticarette ve dış ticarette de, tekele sahipti. Dış ticarette tüccarlara devlet eliyle tekel verilmesi, birkaç bakımdan gerekliydi. Yeni ulusal devletler için ticaret bir gelir kaynağıydı. Denizaşırı ülkelerde ticaretin yüksek rizikosu ise tekeli gerekli kılıyordu. 16-17. Yüzyıllarda anonim şirket düzenindeki imtiyazlı ticaret kumpanyaları, denizaşırı bölgelerde ticareti tekelleri altında tutuyordu. Özellikle İngiltere’de, bu kumpanyaların yöneticileri çağlarının iktisadi düşüncesinin sözcülüğünü eden kişiler oldu. Dış ticaret tekellerinin yanında, rizikoyu azaltmak için, sömürgeleştirme de önemli bir araç haline geldi ve ilksel kapital birikiminin kaynağı oldu. Bunların rizikosunu azaltmak için verilen tekeller de yeterli değildi; ayrıca, devlet gücüyle korunmaları gerekiyordu. Ticaretin gelişmesi, değişik ülkelerdeki tüccarların çıkarlarını çatışır hale getiriyor, kendilerini rakiplerine karşı koruyacak bir merkezi güce ihtiyaç yaratıyordu. Mutlak monarşiler ve güçlü merkezi devletlerin kurulması, ticaretin gelişmesi yanında bir “ iktisat politikası” nın uygulanması olanağını verdi. Merkantilistler, “tüccarın karının ulusal çıkarla özdeş olduğunu, ülkenin gücünün oluşturduğunu” ileri sürüyorlardı. Güçlü devletle tüccarların çıkarları arasında bir uyuşma olduğu için, merkantilist öğreti “mutlak monarşi ve gelişen devletlerin öğretisi” olarak aşağı yukarı üç yüzyıl iktisadi düşünceyi temsil edebilmiştir. 1-ESKİ VE YENİ MERKANTİLİZMİN ORTAK ÖZELLİKLERİ a- Her iki merkantilizmde bir tür ekonomi politikası amacı göze çarpmaktadır. Ekonomi politikası çerçevesi içindeki erekler ve bunlara ulaşmak için kullanılan araçlar aynıdır. Örneğin ekonomi politikasının milliyetçi ve himayeci amaçlarında kullanılan araçlar devlet, kudret ve nüfusu ve de ordulardır. b- Her iki merkantilizmde de koyu bir devletçilik anlayışı göze çarpmaktadır. Bu modern devletçiliğin getirdiği önlemler, merkantilist önlemleri yansıtmaktadır. c- Bu devirde merkeziyetçi görüş gene önem kazanmış, tıpkı merkantilist devirde olduğu gibi modern devlet görüş ve programlarında otarşi akımı yeniden doğmuştur. d- Nüfus problemlerinde de aynı görüşleri savunmuşlardır. Nüfusun mümkün olduğu kadar artması savunulmuş “büyük nüfus” kavramı her iki devirde de komşu devletlerin nüfusu ile karşılaştırılmıştır. 2-ESKİ VE YENİ MERKANTİLİZMİ AYIRT EDİCİ NOKTALAR a- Merkantilizmde o devrin gereklerinden dolayı tarım bir kenara bırakılmış ilkel durumda bulunan ticaret ve sanayiinin geliştirilmesiyle ekonomiye dinamizm aşılanmak istenmiş. Neomerkantilistler ise sanayi ve ticaret hayatı gelişmiş bulunduğundan daha çok tarımın gelişmesiyle ilgili konularla ilgilenmişlerdir. b- Merkantilistler, nüfus arttırma politikası çerçevesinde ülke kapılarını göçmenlere açmışlardır. Yeni akım ırkçılık problemleri üzerinde titizlikle durduğundan göçlerin önüne geçmeye çalışılmıştır. c- Merkantilistler, altın ve gümüşe abartılı bir biçimde önem vermişlerdir. Yeni akımda ise sıkı bir kredi ve döviz kontrolü ile birlikte kağıt para etalonuna tercihi savunulmuştur. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ginaly Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 birilerinin iktisat tarihi sınavı var galiba. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Syn Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 16, 2009 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar