arcane Mesaj tarihi: Mayıs 19, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 19, 2004 Filmi izlememiş olanların bu topici okuması tavsiye EDİLMEZ SPOILER !! Romanı okumadım yazdıklarım tamamen film baz alınarak yazıldı. Büyük Balık...Oğluna göre palavracı,süslü hikayeler anlatan bir baba, cenazesindekilere göre ise hayatına anlam katmış ve bu vasıtayla kendi hayatına anlam katan karizmatik delikanlı Edward Bloom'un hikayesi olan bu hikayede iki tane büyük balık var.Biri filmin başındaki efsanevi kimsenin yakalayamadığı sıradan bir balık. Ancak bu sıradan balık ikinci balığın anlattığı hikayelerde değişik kişiliklere bürünebiliyor.Bazen evlenmek için herşeyi göze aldığı aşkı, bazen daha iyi birşeyler yapmak için onu ateşleyen arzusu bazen de geriye dönüp baktığında başardığı şeyler olarak karşımıza çıkıyor.Filmin sonu Edward Bloom'un ikinci büyük balık olduğunu ap açık gösterse de filmi bütün olarak ele aldığımızda Ed Bloom'un yaşam denizindeki büyük balık olduğunu görebiliriz. Filmdeki oyunculuk çok iyi.Ewan McGregor karakterin hevesini çok iyi yansıtmış ve bütün sahnelerde tutarlı.Hatta yaşlı Ed Bloom'u oynayan Albert Finnley'i de ele alırsak çok iyi iş çıkarıldığını görebiliriz çünkü hiçbir tutarsızlık veya beklenmeyen birşey yok.Bu diyaloglara kadar çok iyi işlenmiş bir an olsun bile iki oyuncunun aynı karakteri oynamadığı gibi bir şüpheye kapılmıyorsunuz.Aynı şey Jessica Lange ve Alison Lohman için de geçerli. Aynı asalet ve duygusallığı Sandra Bloom'un genç ve yaşlı hallerinde yakalayabiliriz.Başroller dışındaki roller de başarılı. Filmin başı biraz karışık gelse de baslında Ed Bloom'u tanıtmak ve onun hikaye anlatmaya ne kadar bağlı olduğunu tanıtmak için böyle bir giriş seçildiği belli oluyor. Zaman bakımından git-geller yerinde kullanılmış ve bir sürü hikayesi olan bir adamın bütün hikayelerini izleyiciye baymadan anlatmayı bu sağlamış.Ayrıca olayların tamamen alakasız olmasına rağmen onları bütünleştiren şey yine Ed Bloom'un yaşamının devamı, onları anlamlı kılan da bu çünkü Ed verdikçe kazanan bir insan.Çevresini mutlu edince kendi de mutlu oluyor, film bunu çok iyi yansıtmış, savaş sahnesinde bile yumruğu geçmeyen şiddet olmasının nedeni o hikayenin küçük bir çocuğu etkileyebilmesinden çok Edward'ın karakterini yansıtmak.Aynı şey Edward'ın dayak yediği sahne dahil olmak üzere Sandra ile alakalı neredeyse her sahnede geçerli.Ed'i tanıdıkça onun hiç tanımadığı bir kızla evlenmesi veya eski bir dostuna bir cümle ile milyon dolarlar kazandırabileceği gibi aslında insana oha dedirtecek şeyler kulağa normal geliyor.Yani film büyük balığın dünyasını ve karakterini tanıtmakta başarılı. Fantastiklik açısından çok başarılı film, bir de Ed gibi hikaye seven bir adamın yaşamı üzerine kurulunca hayal gücünün sınırlarını zorluyor.Fantazinin gerçekle harmanlanması da Ed'in dünyasının realist oğlu Will'in düşünce yapısı ve gerçeklik anlayışına geçişini kolaylaştırıyor ve ortaya fantazinin gerçek olarak kabullenmesinin kolay olduğu etkileyici bir film çıkıyor. Film birçok üstü kapalı etken içeriyor.Bunları çözmek ise tamamen dikkatli izleyiciye kalmış.Küçük Ed'in cadının ve korkunçluğunun doğruluğuna inansa da yine de gidip onunla konuşuyor.Spectre kasabasına girenlerin ayakkabı giymemesi sadece rahat yeşil çimenler yüzünden mi yoksa gidecekleri son yerin orası olduğu için mi ? Bir yere gitmezsen ve bulunduğun yerde rahatsan ayakkabı kullanmazsın.Spectre da yaşayan herkes çok rahat ve Ed'den önce orayı terk eden olmamış.Belki de şairin Spectre'da yaratıcılığını kaybetmesinin nedeni de bu çünkü gideceği son yere ulaşmış.Böyle bir sürü şey gizli tıpkı büyük balığın anlamlarından biri de tıpkı göldeki herkesin yakalamak istediği uğruna en iyi tuzakların kurulduğu balık gibi hayatta yakalanması gerekilen hedeflerden biri olması ki Ed Bloom'un hayatı büyük balığı yakalamaya çalışmakla geçiyor. Film metafor yüklü bir tren vagonu, izleyicinin tahmin edebildiği bir son a doğru gidiyor.Tıpkı ansiklopedide yazan japon balığının daha büyük bir kaba konduğunda daha çok büyümesi gibi Ed'de gezerek, yeni insanlarla tanışarak büyük balık oluyor.Will geç de olsa babasının yaratıcılığından genlerinde olduğunu kanıtlıyor ve Ed Bloom ölüm döşeğindeyken bile onun yatağında hareketsiz yatan yaşlı bir adam değil de Ashton'daki, yangından köpek kurtaran, spor şampiyonu, başarılı öğrenci olduğunu hatırlatıp ona babasının onu büyüttüğü gibi veda ediyor, hikayelerle...Will'in cenazede şaşırmamasının sebebi ise aslında babasına inanıyor olması.Belki de o son anda babasının yaşamını anlayabilmesi onun da büyük balığını yakalamaya gitmesini sağlıyor.Ed'in filmin başında büyük balığı öldürmediğini çünkü oğlunun da onu yakalama zevkine varmasını istediğini söylemesi bundan kaynaklanıyor.Balık yaşadığı sürece hikaye devam eder.Will'in de kendi oğlunun havuzda arkadaşlarına dedesinin hikayelerinin anlatması Will'in artık o hikayelerin anlamını öğrendiğini gösteriyor.Beklenir bir son olmasına rağmen çok etkileyici çünkü filmi bir bütün haline geti Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ghaldszar Mesaj tarihi: Mayıs 19, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 19, 2004 Ed' in öncelikle karakter yapısına bakalım. Ed çok iyimser, neşe dolu ve iyilik yaptıkca insanları mutlu eden , insanların mutlu olmasıyla da mutluluğu yakalamış bir insan. İyilik yaparsan bu sana dönüp dolaşıp daha büyüyerek gelir gibi bir fantastik dünyayı zaten kendisi yaratmış durumda. Riskleri seven olumlu düşünceyle başlamanın riskleri minimize edeceğine inanan ve bunu da başaran her şeyin altındakini kurcalayan meraklı yapıda bir insan. Bu tarzı onun hayatta kazanmasını sağlıyor. Pozitif düşüncenin net olarak Ed karakterinin kişiliğinde ve hayatında ortaya koyuyor yönetmen. Olaylara pozitif yaklaşımının yanında hayatında oluşan veya oluşabilecek herhangi bir negatif yanı da hiç bir şekilde ortalığa yansıtmayan bunu yatsıtmaktansa olayları biraz ucundan kıyısından çekerek ya da abartarak bazen de sevimli bir kaç şey ekleyerek anlatan bir insan. Aslında herkes gibi hayatını anlatmayı seven insan ama bunu anlatırken herkesden farklı olarak dinletmeyi becerebilen hayatını bir masalcasına bir şekilde anlatırken olay negatif bir anlam bile içerse bunu hissettirmeden insanlara pozitiviteyi aşılayan biri. Bu yüzden de herkesin sevdiği biri. Bir kişi hariç; oglu. Herkes Ed' i bir şekilde kendi açısından çözmüş durumda. Ama oğlu henüz çözememiş ki zaten filmin konusu da oğlunun çözümleme çabaları. Baba aslında hayatta ordan oraya savrulmuş ama her şeyin altından bir şekilde şansla, cesaretle ve içindeki pozitiviteyle başa çıkmış. Bu arada ise kendi yarattığı fantastik dünyaya ailesinide sokarak onlarsız geçen zamanı onlara farklı bir şekilde vermiş. Bir masal bir efsane yaratmış kendince. Başlarda Will çocukken bu olaylar çok hoşuna giderken büyüdükçe büyük bir değişiklikle hayata realist bakmayı tercih etmiş. Her çocugun ailesine verdiği bir tepki, jenerasyon çatışması durumu aslında. Bu noktada babasının hikayelerini reddetse de babasının hayatının onun hayatının bir parçası olduğunu unutmuş ve aslında o fantastik dünyanın dışına ne kadar çıkmış olsa da anılarının ve onu yaratan herşeyin aslında o fantastik dünya olduğunu kabullenmek istememiş. Ama babasının hastalığı ile bu dünyaya geri dönmüş ama eleştirel gözlerle, şüphelerle. Ordan itibaren babasının hayatının üzerinden geçiyor kendi açısından ama babasından geçmiş meraklı huyuyla. Ed yaşamınının erken yıllarında cesaretli bir karar alıyor ve bundan sonra da hep o cesaretiyle ilerlerken de başarıyor. Aslında en büyük balıkları hep o tutuyor. Bunu yaptıkca da büyüyor. Başarıları onu daha da çok ve daha da çabuk büyütüyor. Hatta bir anda büyüyor. Ama bir arayışı var ve bu onu kader diye nitelendiriyor. Bir gün aniklopedide gördüğü bir yazı onu kendi deyimiyle kaderin içine çekiyor. Yazıda balıklar yaşadıkları kap küçük olursa küçük kaldıklarını ama açık denizlerde 4 kata kadar büyüyebildiklerini yazıyor. O da büyük denizde büyük çok büyük bir balık olmak istiyor. Aslında o minik fanusun içersinde Ed zaten o fanusa artık sığmaz bir boyuta gelmiş olduğunun farkında olmaması (hatta biz de farkında değilmişiz) ama bu fanusa da sığamadığını bir şekilde hissetmesinden dolayıarayışa giriyor ki ansiklopedi onun yardımına koşuyor. Balık hep fanusta yaşarsa açık denizi hiç bilemez. O da bilincsizce açık denize doğru açılıyor. Açık denizde bu balığın ismi de aslında duyulmamış değil. Kendi umduğundan çok daha büyük olduğunu zaten orada farkediyoruz. Fakat büyümeye devam da ediyor. Spectre onun ve herkesin ulaşabileceği son nokta. Ulaşabilmiş olanlar da ayakkabılarını bırakıp giriyorlar. Fkat o gidebileceği son noktayı da yeterli bulmuyor. Kaderim bu derken aslında kaderini kendisi çiziyor. Bunu aşması hayatta hep karşımıza çıkan o duruş noktasında durmayıp bir risk daha alması ona hayatta daha da büyüyeceği şeylerin karşısına çıkmasını ve her aştığında daha da büyümesini sağlıyor. İşte Will de realist yaklaşımı ve herşeyin altında başka bir şey arar şekilde yaptığı araştırmalarında bunları buluyor. Biraz masalsı bir hayatı reddetmeye çalışarak aslında tüm hayatı reddetmeye çalıştığını da farkediyor. Olayın herkesin kedni hayatını şeçtiğini, kendi hayatında bir efsane olduğunu bunu da anılarda yaşadığını, herkesin anılarını anlatırken abarttığını ama bunların abartı olduğunun açığa çıkartmanın da hiç bir kar getirmeyeceğini anlıyor. Her ne kadar uzun bir süre reddetmiş olsa da sonunda herkesin babası gibi bir baba olduğu gerçeğine ulaşıyor Will. İşte o noktadan sonra da her efsanenin çıktığı gibi Edward Bloom efsanesi ortaya çıkıyor. Filmde Arcane' nin dediği gibi çok şey kusursuz yapılmış. Her şey yerli yerinde ve cuk oturmuş durumda. O kadar ki Will' in babası ölürken kurduğu hikaye o kadar dandik o kadar acemice ki bu işte babası kadar usta olmadığını daha ilk kurduğu hikaye ve kendi fantastik dünyasına ait ilk olay olduğunu hemen farkedebiliyoruz. Sz gelimi beni en çok etkileyen sahnelerden biriydi bu hikayenin acemiceliği. Filme isim olan ve filmin başında gördüğümüz Big Fish olayına gelince; yakaladığı en büyük balığı oğlunun doğ Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Volfied Mesaj tarihi: Mayıs 19, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 19, 2004 Filmde bi yerde agliyordum Aslinda babasinin hayatinin cogu hikayeymis, babasinin yalanlariymis gibi geldi, ama son anda cenaze de mesela yapisik ikizlerin aslinda yanyana yuruyen iki kiz cikmalari falan babasinin hikayelerinin cogunluk kisimlarinin dogru cikmalari demek oldu. Ve cocugun akillanip babasina hakkettigi olumu vermesi guzel bir sey oldu. Benim filmden cikardigim ders suydu: Insanlar eger hayal dunyalarinda yasiyorlarsa, ve bu hayal dunyalari aslinda herkes icin guzel bir seyse, o insanlari orda birakmali. Baba sonucta oole bi hayat kurmus ki kafasinda (cogunlugu dogru olan), asla kendi cikarlari icin dusunmemis o hayatinda, o yuzdfen etrafindaki herkes kabul edebiliyo bu gercekleri. Ve cocugun babasini bi bakima kiskanmasini goruyoruz, cunku evlilik toreninde bile babasi o hikayeyi anlatiyor.[signature][hline]Be nice to your computer 'cause one day they'll take over the world Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ghaldszar Mesaj tarihi: Mayıs 20, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 20, 2004 Biraz da filmdeki metaforlardan bahsedelim. Öncelikle gidilecek en son yer yani spectre kavramı mesela benim en çok ilgimi çeken metaforlardan biri oldu. Spectre neresidir. Aslında gidilecek en son yer kavramı ele alındıgında hele hele spectrenin yapısı ve özellikle yeşilliği bana direk cenneti cagrıstırdı. Internette yaptığım araştırmada ise bazı seyircilerde de cennet fikri oluştuğunu gördüm. Fakat bunun yanında IMDB de bir seyirci "it seems to me Spectre is a place you go when you have no real hope" gibi bir yorumda bulunmuş. Peki Spectre neresi. Sadece gidilecek en son yer mi? Ölüm mü? Cennet mi? Yoksa umutlarını kaybedenlerin yeri herkesin bir gün gideceği yer mi? Bunu çözmemize yarıyacak iki ipucu var gibi geliyor bana. Biri ipe atılan ayakkabılar. Bunun için zaten Arcane' nin bir yorumu var. said: arcane, 20 Mayıs 2004 00:30 tarihinde demiş ki: Spectre kasabasına girenlerin ayakkabı giymemesi sadece rahat yeşil çimenler yüzünden mi yoksa gidecekleri son yerin orası olduğu için mi ? Bir yere gitmezsen ve bulunduğun yerde rahatsan ayakkabı kullanmazsın.Spectre da yaşayan herkes çok rahat ve Ed'den önce orayı terk eden olmamış.Belki de şairin Spectre'da yaratıcılığını kaybetmesinin nedeni de bu çünkü gideceği son yere ulaşmış. Bu şekilde de olabilir ama diğer taraftan ipe atılan ayakkabılar olayı nedir onu bilmemiz gerek. Bu bir tür oyundur benim bildigim. Biri diğerinin ayakkabısını atar onun bir daha alamaması için. Bir nevi eşek şakası gibi. Bu mudur eşek şakası mıdır? Yoksa sadece ayakkabılara bir daha ulaşamaması çin mi yapılmıştır. Yoksa ayakkabısız gidemeyeceği için gitmemesi için mi yapılmıştır. Ya da eski tarihlerde papucu dama atılmak deyiminin çıktığı gibi midir? Biraz açarsak eskiden mimarlar kötü bir eser yaptıklarında ayakkabıları o binanın çatısına atılırdı ve artık o kişi bir daha mimarlık yapamazdı. Sonradan tüm mesleklere yansıdı ve sonunda deyim olarak kaldı. Bir alaka olabilir mi? Diğer ipucu ise benim kafamı karıştıran esas nokta. Yıllar sonra ama geç bir tarihte spectreyi satın alarak orayı kurtarması, işte bu kadar düşünceye beni sokan ve hepsini altüst eden diğer olay. Peki spectre neresi? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
arcane Mesaj tarihi: Mayıs 20, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 20, 2004 Spectre'ın cennet olmasının en belirgin ispatı Edward Spectre'a ilk girdiğinde karşılayan adamın elindeki listede ismi olması.Adamın ona verdiği cevap ise bunu kanıtlıyor diye düşünüyorum: "Seni daha beklemiyorduk".Bu cevabın nedeni ise Edward'ın ölmemiş olması çünkü Edward cadının gözünde gördüğü şekilde ölecek. İpe atılan ayakkabılar hakkında gördüğüm en ilginç yorumu imdb'de okumuştum.Yazan kişi kutsal mekanlara girilirken ayakkabının çıkarılmasını örnek göstermişti yani Spectre kutsal bir mekan. Şimdi yeniden Spectre ile ilgili sahneleri izlerken bir şey daha dikkatimi çekti.Yine aynı adamın konuşmalarından...Edward erken gelişini açıklarken kısa yoldan geldiğini ve neredeyse öleceğini söylüyor.Adam ise "Hayat sana bunu yapar ve doğrusu uzun yol daha kolaydır ama daha uzundur".Oradaki kadın ise "Çok daha uzundur" diye ekliyor.Daha da ilginci var izledikçe keşfediyorum."Burada herşey daha güzeldir, su bile." Anlayamadığım birşey var bunla alakası var mı bilmiyorum Ed Spectre'daki evde yemek yerken şömine yanıyor.Neden sıcak bir yerde şömine yakılsın? Anlam veremedim. Ed'in Spectre'a ikinci gelişinin ise fırtınaya kapılması ile aynı zamana denk gelmesi tesadüf olmasa gerek.Arabası bile ağacın üstünde asılı kalmış, bence böyle bir felaketten kurtulan biri cennete kadar gitmiş/gelmiş sayılır.Will'in Ed hakkındaki gerçeği öğrenmeye gitti kadının (Jennifer Hill) Ed'in ikinci gelişinin hikayesini anlatırken söylediği cümleler: "Öncelikle bilmelisin ki babanın buraya yolu hiç düşmemeliydi" Öbür cümle ise: "Kader insan üstünde geri dönüş etkisi yapabilir ve onu şaşırtabilir.Bir insan yaşamındaki farklı zamanlarda birşeyi farklı görür." Bunu söylerken Spectre'ın mahvolmuş halini görüyoruz ve açıklaması ardından geliyor yine aynı bayanın sözleriyle: "Yaşlandığı için kasaba ona aynı gözükmedi." Bence bunun anlamı ölüm düşüncesinin Ed'in kafasında eskisi gibi içi rahat bir hal oluşturmaması. Buraya kadar iyi, güzel ama: said: ghaldszar, 20 Mayıs 2004 15:35 tarihinde demiş ki: Diğer ipucu ise benim kafamı karıştıran esas nokta. Yıllar sonra ama geç bir tarihte spectreyi satın alarak orayı kurtarması, işte bu kadar düşünceye beni sokan ve hepsini altüst eden diğer olay. Bunu ben de açıklayamıyorum.Kitabı okumuş olan birini bulup sormak lazım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
OutTrader Mesaj tarihi: Mayıs 20, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 20, 2004 bişi yazıcam ama ghald'ın ve arcane'in devasa uper super yazıları arasında kaybolacak biliorum ondan yazmıorum :D[signature][hline]İnsan beyni moleküllerinin sıkıştırılmasından yapılmış olan kalkan ile korunuyordu Dünya.(Dünyayı Kurtaran Adam) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
arcane Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2004 yaz yahu, hele böyle bi film için iki misli yaz çünkü herkes filmde farklı birşeyi yakalayabiliyor.konuya renk katılıyor :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ghaldszar Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2004 Aaaa Outtrader ne yazmak istiyosan yaz. Yazacağın herşey aleyhinde delil olarak kullanılacağı gibi belki bizim filmi çözümlememizde yardımcı bir faktör de oluşturacaktır. Biz bu threadi burada Arcane ile tartışalım diye açmadık. Sonuçta film ciddi anlamda çözümlenmeye ihtiyaç duyan bir metaforlar yığını olduğundan hep beraber bir yerlere ulşaşabilelim ve paticik camiası ile de bunları paylaşalım diye açtık. Siz katılmıcak olduktan sonra biz bunu telefonda da ICQda da halledebilirdik. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ghaldszar Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2004 said: arcane, 20 Mayıs 2004 19:56 tarihinde demiş ki: Şimdi yeniden Spectre ile ilgili sahneleri izlerken bir şey daha dikkatimi çekti.Yine aynı adamın konuşmalarından...Edward erken gelişini açıklarken kısa yoldan geldiğini ve neredeyse öleceğini söylüyor.Adam ise "Hayat sana bunu yapar ve doğrusu uzun yol daha kolaydır ama daha uzundur".Oradaki kadın ise "Çok daha uzundur" diye ekliyor.Daha da ilginci var izledikçe keşfediyorum."Burada herşey daha güzeldir, su bile." said: arcane, 20 Mayıs 2004 19:56 tarihinde demiş ki: Anlayamadığım birşey var bunla alakası var mı bilmiyorum Ed Spectre'daki evde yemek yerken şömine yanıyor.Neden sıcak bir yerde şömine yakılsın? Anlam veremedim. Valla bu ikisini kaçırmışım seyrederken. Tabii altyazı azizliği de olabilir ilki ama ikincisi dikkatimi çekmemişti. Daha önce de dediğim gibi aslında bu kadar çok bu konuyu irdeleyip böyle garip sonuçlara ulaşmamın tek nedeni şu satın alma ve düzeltme olayları. Aslında film sıradan bir film olsa ne işi var Will' in Jenny' nin yanında derdim. Sonucta eger orası cennet ise Jenny de ölüdür -ki ölü ise zaten tartışmasız cadıdır- ama oğlan nasıl bir ölüye ulaşabildi ya da cennete nasıl gidebildi? gibi düşünceler de oluşurdu. Offf dur kafam iyice karıştı benim. Burdan çıkmak zor olcak. Benim hoşuma da gitmeye başladı bu iş. :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Volfied Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2004 Ben Spectre yi oole cennet gibi bir yer olarak dusunmedim, daha cok babanin kafasinda cennetlestirdigi icine donuk bir kasaba olarak aldim/ Hirsi ve beklentisi olmayan insanlarin kendilerine verilenlerle yetindikleri ve bununla mutlu olduklari bir yerdi Spectre cunku, ve para hirsi girdiginde sehir satilmisti tamamiyla hatirlarsaniz. Yani bir bakima Ed in ilk gittigi Spectre safligin sehriydi, fakat ikinci gittiginde hayatin gercekleri sehre girmisti. Bana filmde en cok vuran yer ve tum film hakkindaki dusuncelerimi bir anda degistiren yer, aile doktorunun Will e baban dogumunda yoktu aslinda,m ve gayet normal dogdun demis olmasiydi. Bir anda Ed in tum hayati gozlerim onunde yikildi ve Ed icin asiri uzuldum orda. Ama en sonunda Karl i, sirk sahibini, palyacosunu, ikizleri gorunce soru isaretleri gene cikti, Burton abi yapma bunu bana dedim :)[signature][hline]Be nice to your computer 'cause one day they'll take over the world Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar