fede Mesaj tarihi: Ocak 18, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 18, 2009 Günlerden çarşamba, saat 15 suları, Ankara'da iki gün süren yoğun kar yağışının ardından güneş ışınları daha hissedilir hale geldi. Etkili bir sunumun ardından İngilizce dersine giren İsmail'in kim olduğu hakkında biraz daha fikir sahibi olmam gerektiğini düşündüm ve İsmail'in yanına ehemmiyetsizce yanaşmamla, İsmail'in anlamsız değil aksine birçok anlam taşıdığı için ne tür bir duygu olduğunu anlamadığım, duygu çeşitliliğinin doruklarında gezinen ve kesinlikle parlamayan, tamamen mat olan göz bebekleri birden büyüdü. İçimde İsmail'e karşı taşıdığım acıma duygusu ayna gibi mat gözlerinin etkisiyle tam tersine döndü ve aslında onun bana acıdığını düşünmeme sebep oldu. İsmail "ne var" der gibi bakmadı ancak hissizleştiği her halinden belli olan İsmail'den adeta elektromanyetik dalgalar beynime yüksek frekansta akmaya başlamıştı ve kumanda edilmiş bir TV gibi hissettiğim o anda kendime engel olamayıp "Nasılsın İsmail" dedim. İsmail'in iç dünyasının karışık olduğu o kadar aşikardı ki, İsmail'in bizzat kendisinin bir bulaşıcı hastalık olduğunu düşünmekten kendimi alamıyordum, çünkü tam isteyerek, acıyarak, yardım etmek amacıyla - ki gerçekten yardıma ihtiyacı varmış gibi görünüyordu - yanına gittiğim ve selam verdiğim o anda içimde adeta otobanda 180 km/h hızla giderken, aniden el freni çekilmiş ve tam o anda geri vitese atılmış bir arabanın mekanik aksanında ne oluyorsa o oluyordu. Tarif edilmez boşluğun ulaştığı son nokta olan ayak serçe parmağımıdaki titremeyle birlikte içimdeki kelebeklerinin hepsinin aynı anda ömrü bitti ve sırayla yere düşmeye başladılar. Rengarek olan kanatlarının renklerinin, eğer insanın bir süre hiçbirşey düşünmeden sadece onlara odaklanırsa intihara sürükleneceği tonda bir griye dönüşmesini tüm kan hücrelerimde hissedebiliyordum. Kanım donmamıştı. Kanım donsaydı ölürdüm. Sanki alyuvarlarım ihtilal yapmıştı, oksijen taşımayı reddediyorlardı. Sanki, köylülerin ihtilallerde yıllardır kullanmadıkları oraklarını, tırpanlarını hükümet binasına saplarcasına, damarlarım yırtılıyormuş gibi bir acı hissediyordum. İsmail'e karşı içimdeki tüm acıma duygusu, ezikliğe; yardım isteğim, dünyanın İsmail'in ve -ve aslında ruhumun- acısını dindirebilmek için bir babanın çocuğunun katiline karşı duyduğu kine benzer bir kinle öldürme misyonuna; ve içimdeki tüm istek karşı konulamayacak bir kaçma isteğine dönmüştü. Ama hiç birşey yapamıyordum. Yıllar önce bedenime hapsedilmiş ruhum sanki Diablo tarafından serbest bırakılmayı bekleyen Mefisto misali İsmail tarafından serbest bırakılmayı istiyordu ve ama gardiyanda İsmail idi. İsmail'in cevap vermesi aslında sadece 2 saniye içinde oldu ancak ben sanki 2 yıldır acı çekiyor gibiydim ve İsmail bunu anlamıştı : "İyi abi nolsun, dersten derse koşuyorum işte" Aman Allah'ım! Yıkılmıştım. İsmail hakkında beslediğim tüm duygu ve düşünceler sadece bir yanılsamadan mı ibaretti? Yoo, yoo. Aynı büyük mat gözbebekleri, aynı frekansta gelen dalglar, ruhumu kırbaçlamaya devam ediyordu. İçimdeki kin, kaçma isteği, eziklik ve benliğimde oluşturduğum gerçeğimin, benliğimi de alarak dibi simsiyah sislerle kaplı olan uçurumdan atlaması ve havada süzülürken hissettirdiği bilinmezlik ancak farkındalık duygusu birbine girmişti ve içimde sanki lisede okul çıkışlarında kız meselesi yüzünden çıkan kavgalardakine benzer şekilde kavga ediyorlardı. Böbreklerim de ağrımaya başladığında kaçmam gerektiğini anladım. Panikledim, bunu İsmail'e belli ettim. Ancak İsmail beni kolumdan tuttu ve "Hocam iyi misin?" dedi. İsmail aslında bana dayak atıyordu hem de aşağılayarak ama bunun farkında bile değildi. Belki de farkındaydı ve bundan zevk alıyordu. Lafının devamını getirmesi uzun sürmedi; " Hacı bi ara çıkalım, kahveye filan gidelim seninle". Kulaklarıma inanamıyordum. Bu iş artık çığırından çıkıyordu ve buna bir dur demeliydim. Yapılacak şey belliydi, söylenecek tek birşey vardı ve Golyata karşı cesaretini toplayan Davut misali cesaretimi topladım ve söyledim; "Hayırlısı abi ya, gidelim, batak filan atarız". Sihirli sözcüklerle başlayan cümlem işe yaramıştı. İsmail beni azat etti. Artık acı hissetmiyodum, ama biliyorum ki İsmail acı içinde ve bu acıyı etrafına sirayet ettirerek geziyor. İsmail'in kesinlikle durdurulması gereken bir Şizomelankomonster. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dynun Mesaj tarihi: Ocak 18, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 18, 2009 başyapıts Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Lyvanna_Dolores Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 sek sek sekerek uzaklaşmak isteği uyandırdı. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
fede Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 nası yani? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Marl0_on Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 bir ''cuomd'' vakası kanımca. ayrıca isolar kral adamlar hep. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
fede Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 ha orası öyle. ona bişey diyemem Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Overseer Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 muhteşem derecede iğrenç olmuş devamını dehşet içerisinde beklemiyoruz Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
fede Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 19, 2009 eyvallah Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Pyro Mesaj tarihi: Ocak 25, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Ocak 25, 2009 Sen olmuşsun fede. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar