odiflame Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Arada bir öğlenleri Kadıköy’deki Osmanağa Camii’nin yanına gidiyorum. Oradaki müezzinin sesini seviyorum. Ezanı kendine has bir tarzda, araları biraz uzatarak ve çok güzel okuyor. Cumaları söyleyişi sanki daha da tatlılaşıyor. Güzel söylenen ezanı seviyorum. Benim her öğlen gidip ezan dinlememin bir hediyesi gibi biraz önce gelen bir paketten Ahmet Özhan’ın söylediği ilahilerin başında ezan çıktı. Şimdi onu dinliyorum. Bir ney taksiminin ardından ezan başlıyor. Çocukluğumu hatırlatıyor biraz bana. Akşam ezanından sonra boşalan kömür kokulu sokaklarda, iyice gölgelenen alacakaranlık kaldırımlarda ağır ağır yürüyerek eve giderdim. Hep benimle kalacak bir yalnızlığın kokularını, seslerini ve kurşuni rengini içime sindirirdim. O seslerin içinde ezan da vardı. Hep de orada kaldı sanırım. Din, benim gibi mahcup bir sevgiyle uzaktan bakanlara bile huzur verici, insana hem yalnızlığını hem sonsuzluğunu anlatan bir tesirle dokunuyor yaklaştığınızda. Çok sık olmasa da bazen geceleyin camiye giderim. Işıklarının çoğu sönmüş, kandil misali birkaç lambayla aydınlanmış o büyük kubbenin altında yalnız başıma otururum. Öyle otururum. Her şey sonsuzluğun kuvvetli ışığı altında solgunlaşana kadar halıların üstünde bağdaş kurup beklerim. Ve, o sonsuzluğu bir yalnızlık içinde hissetmekten hoşlanırım. Tanrı, evinin kapılarını bazen açar, bazen açmaz bana. O saatte camiye giremeyeceğimi bana bir hoca efendi ya da bir bekçi söylese de, ben onu tanrının söylediğini düşünürüm. Kapılar açılmadıysa, “bir kırgınlık var” diye geçiririm içimden. “Onu kıracak bir şey yaptım, onun için açmıyor kapısını.” Hiç zorlamam. “Peki” der ayrılırım. Bilirim ki o kapılar yeniden açılacaktır. Bir gece gittiğimde beni buyur edecektir. Şefkatli bir ses “hadi açayım kapıları” diyecektir. Bundan hiç kuşkulanmam. Kendimden kuşkulanırım. Bir dindar gibi gitmem oraya, ibadete, dua etmeye gitmem. “Sana inanıyorum” demeye de gitmem. Bir şey istemeye de gitmem. O’ndan korkmam, ölümden korkmam, korktuğumdan gitmem oraya. Hiçbir nedeni yoktur gitmemin. Giderim sadece. Kokusunu, ışığını, huzurunu, sonsuzluğunu sevdiğim için giderim. Söylenmeyen bir ezan duyarım o sessizliğin içinde. Kömür kokulu sokaklarda dolaşan bir hayali görürüm. Hayatla ölüm iki küçük çocuk gibi oturur karşıma. Ben onların başını okşarım. O benim başımı okşar, öyle hissederim. Öyle otururum. Bir şey söylemem O’na. Ne söyleyeyim? Kim olduğumu biliyor, günahlarımı biliyor, her şeyi biliyor. “Sen inançsız birisin, niye geldin evime” demiyor. O demez. Bazen kapılarını açıyor. Bazen onu kıracak bir şey yaptıysam eğer kapılarını açmıyor bana. Sessizce uzaklaşıyorum. “Bir dahaki sefere” diyorum, “açacak kapılarını”. Açmasa da açana kadar gideceğim. İnançsız biri için tuhaf inançlarım var benim, en açılmayacak gibi görünen kapıların bile çok istersen, samimiyetle istersen, dürüstlükle istersen açılacağına inanırım. Ve, ne dindarlara yapılan zulmü anlarım, ne de dindarların yaptığı zulmü. Dinin yanında, çevresinde, içinde bir zulüm olmasın isterim. İnan ya da inanma ama dine dokun. Korkulacak bir şey yok. Türbanlı çocukta da, oruç yiyende de korkulacak bir yan yok. Korku dinden uzak bence. Geceleri camiye gittiğimde, o loş ışıkta, sonsuz bir aydınlığın bütün hayatı solgunlaştırdığını gördüğümde korkmam ben. Kimse korkmaz. Hayat ve ölüm iki küçük çocuk gibi oturur yanıma. Onlara gülümserim. Belli belirsiz bir hüzün, neye olduğunu bilmediğim bir özlem, derin bir şefkat hissederim. Bir şey söylemem. Bir şey istemem. “İnançsız” olduğumu içimden bile geçirmem, yapmam böyle bir kabalık, O da hatırlatmaz zaten. Öyle otururum. Bir konuğum ben orada. Bazen kapısını açar, bazen açmaz. Yakında gene gideceğim. Bakalım açacak mı kapılarını. Yoksa bir “kırgınlık” mı var aramızda... Ahmet Altanın bir sonraki kitabı ezanla yeniden doğdum olacakmış galiba(bundan önce yeniden doğanlar için bknz.yaşar alptekin v.s.).ibret alın, islam populerleşiyor ama bu müslümanlık değil başkaları yapıyor bende yaranmak için yapayımdan başka bir şey değil.zamanında herkes solcu idi solun s sini bile bilmeyenler şimdi herkes islami takılıyor islamin i sini bile bilmeden. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
canola Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 yalan. kesin kadınlarla ilgili olur Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
tellos Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 ya offff islamında, akpninde, seninde,solcularında,sağcılarında, ahmet altanında. hep aynı konular,sıkılmadıkmı ya:) :) :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Jadelith Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 adam yazıda ateistim demiş sen hala dinci diyorsun. sence adam ateist ateist şeriatı mı savunuyor, idam olmak filan mı istiyor : )))) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 vay sorosçu-liboş-mandacı-2.cumhuriyetçi-dinci-gerici-yalaka-hain vaaayy! camiye gitmek haa?! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Zlaneth Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 sir said: vay sorosçu-liboş-mandacı-2.cumhuriyetçi-dinci-gerici-yalaka-hain vaaayy! camiye gitmek haa?! Bir amaçsızdan anlamsız mesajlar... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Sufi Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Zlaneth said: sir said: vay sorosçu-liboş-mandacı-2.cumhuriyetçi-dinci-gerici-yalaka-hain vaaayy! camiye gitmek haa?! Bir amaçsızdan anlamsız mesajlar... bir kişisel saldırgandan kişisel saldırı mesajı Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Slat Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Eğer gerçekten böyle bir kitap çıkıyorsa, TC tarihinin en aşşağılık, en paranın köpeği ve karaktersiz yazarıyla karşı karşıya kalmış olacağız.. Çetin Altan nerde hata yaptı acaba :/ Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 yazıları yorumlama veyahut ironiyi algılama yeteneği olmayanların, "karakter" konusunda yorum yapmaları içler acısı bir durum paticik forumu için :/ Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Yazar bu okuma parçasında dinde iyi para olduğunu anlatmaya çalışmış. Dönemin sosyo-psikolojik, ekonomik hareketlenmelerinin din üzerinden geçtiğini vurgulayarak "ne koparırsam kardır" perspektifinin insanın kişisel doğasında ne gibi saçmalamalara yol açabileceğini gözler önüne sermiş. Yazarın bir sonraki yazısı "nasıl ateist bir müslüman oldum" ilerleyen günlerde yayınlanacaktır. Bayinizden ısrarla isteyiniz. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 şu yazıda da askere mi yaranmış acaba, bi "idrardan karakter tahlili" daha alabilir miyiz? Ahmet Altan said: Düşman değiliz be paşalar Kabul edelim ki Genelkurmay'ın son açıklaması üslup açısından daha tertipli, daha düzgün ve daha nezihti. Öyle denetimsiz laf şakırdatmaları bulunmuyordu. Olması gereken de bu. Sadece açıklamanın sonunda eski alışkanlıkların tortusu olarak bir "ucuz propaganda" lafı vardı. Bu yanlış bir laf. Bu haber, neyin propagandasını yapıyor? Ve, niye ucuz? Genelkurmay, cevabını veremeyeceği sorulara yol açacak sözleri kullanmamalı bence. Bu, sağlam ve iyi bir haber. Genelkurmay da biliyor ki yayınladığımız belge gerçek. Gerçek olmadığını söyleyecek biri çıkarsa, biz gerçek olduğunu kanıtlarız. "Komuta kademesi tarafından onaylanmış böyle bir evrak bulunmamıştır" tarzındaki mahcup bir açıklamayı da doğrusu doğal karşılıyorum, ne diyebilirlerdi ki? "Biz böyle bir plan hazırladık" mı diyeceklerdi? Böyle bir açıklamayla hiç olmazsa "durumu kurtarmaya" çalışmalarını da olumlu buluyorum, hiç olmazsa böyle bir şeyler yapmanın yanlış olduğunu biliyorlar demektir. Aksi takdirde, "evet biz böyle planlar hazırlıyoruz" derlerdi. Dememeleri, hatalı bir davranış içinde bulunduklarının bilincine sahip olduklarını gösteriyor. "Cumhuriyet Çalışma Grubu" gibi, "Paksüt-Başbuğ buluşması" gibi, "toplumu ordu hizasına getirme planı" gibi haberlerle Genelkurmay'ın üstünde, hiç de alışkın olmadıkları toplumsal bir denetim oluşturduğumuzun farkındayım. Bundan rahatsız olmasınlar. Bir genelkurmay, askerî konular dışında, toplumdan saklamak zorunda olduğu işler yapmamalı. Saklamak zorunda oldukları, saklamaya ve yalanlamaya çalıştıkları her girişimin yanlış olduğunu artık daha baştan fark etmeleri ve yapmamaları gerekiyor. Bu toplumsal denetim, onların da bir iç disipline kavuşmalarına, enerjilerini onları ilgilendirmeyen konulara değil kendi asli işlerine yöneltmelerine yardımcı olacaktır. Entelektüel açıdan da yaratıcılığa çok açık olan askerlik mesleğinin tadını da böylece daha fazla çıkarma imkânına kavuşacaklar. Kurmaylık, zekânın, öngörünün, sezginin, aklın, tecrübenin, yaratıcılığın bir arada ortaya çıktığı iyi bir meslektir. Mümkün olabilse, bir kurmay toplantısına katılıp onların askerî becerilerini ortaya koydukları tartışmalarını izleyebilmek isterdim. Genç kurmaylar, hatta daha yaşlıları bile, kendilerine şunu sormalı bence, "ben muhtıra veren bir paşa mı yoksa bir Kutuzov, bir Patton, bir Montgomery, bir Rommel mi olmak istiyorum." Kuzey Afrika'da karşılıklı savaşan Montgomery ile Rommel'in savaş sürerken buluşup konuştukları bir efsane gibi anlatılır, birbirinin yeteneğine saygı gösteren iki düşman komutanın buluşması kadar heyecan verici ne olabilir? Gerçek bir kurmay için "düşman" kavramı da, "savaş" kavramı da bizim gibi daha sıradan mesleklere sahip insanlara kıyasla çok farklıdır. Rommel'in tank savaşlarında olağanüstü bir yetenek olduğunu, Montgomery'nin onu, onun kitaplarını okuyarak yendiğini elbette siz benden daha iyi bilirsiniz. Bütün bunların yanında "muhtıra" gibi, "siyaset" gibi konular biraz yavan gelmiyor mu size? Bir Kutuzov-Napolyon kıyaslamasını, bu kıyaslamaya yeni unsurlar ekleyerek tartışabilmenin lüksünden vazgeçmek bir kurmay için ne kadar büyük bir kayıp. Wellington'un, "ormanı" bir silah gibi kullanabilmesinin yaratıcılığı sizi heyecanlandırmıyor mu? Siz siyasetten çekilirseniz, bu toplum yolunu kaybetmez, merak etmeyin. Demokrasi sizin sandığınızdan daha iyi ve daha güvenilir bir sistemdir. Demokrasisiz seksen yıl geçirdik, ne oldu? Çok mu iyi bir yerdeyiz? Demokrasi olmaması çok iyi bir şey olsaydı, biz şimdi Avrupa'nın en zengin, en başarılı ülkesi olurduk. Ama değiliz. Laik bir ülke istiyorsanız, bunun garantisi zengin bir ülke olmamızla, zengin olmak ise demokrasiye geçmekle, dünyayla bütünleşmekle mümkün. O çok korktuğunuz irticanın kökü yoksullukta ve siz siyasete müdahale ettikçe yoksulluğu besliyorsunuz. Biraz da bunları düşünün. Bakın bu ülke değişiyor. Dünya değişiyor çünkü. Eğer o bildik çizginizi sürdürmek isterseniz, gene eskisi gibi "yandaş" gazeteciler bulur, istediklerinizi yazdırabilirsiniz, ruhunu satmaya teşne epey adam var bizim mesleğimizde, zaten satıyorlar da... Ama bundan sonra bizim gibi gazeteler de olacak. Biz olmazsak başka bir gazete çıkacak. Toplumun talebi bu çünkü. Ve, hep bir denetim hissedilecek artık. Mesleğine ihanet eden gazeteciler de teker teker toplum tarafından görülecek. Yeni bir dönem başlıyor. Bunu görün. Bu toplumun insanlarının da hukuka ve demokrasiye layık olduğuna inanın, bu kadar küçümsemeyin onları. Gelin hep birlikte bu ülkede huzuru ve mutluluğu bulalım. Hepimiz yaşlanıyoruz, umarım ölmeden önce sizinle bir masada buluşup, sizin gazetecilerin "irticasavar" olarak gördükleri rakılardan içerek bugünleri konuşup gülüşebileceğimiz "demokrat" bir ülkemiz olur. Montgomery ile Rommel'in bile buluşabildiği bir dünyadan geçerken, bu ülkenin yazarlarıyla generalleri arasında bu kadar büyük uçurumlar varsa, bunun da çok doğru bir şey olmadığını belki o zaman daha iyi fark ederiz. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Slat Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Yazıyı senin anladığından daha iyi anladım sir merak etme.. Ahmet Altan'dan gene insanları manipule etmek amaçlı bir kitap.. bs Ahmet Altan said: Ne zaman Ermenilerle ilgili bir yazı yazacak olsam, tuhaf bir şekilde elim insanın içini acıtan müzik parçalarından birine uzanıyor. Keskin bir keman sesi ya da boğuk ve hüzünlü bir duduk dinlemek istiyorum Bu ülkede bunun söylenilmesinden hoşlanılmıyor biliyorum ama yeryüzünün en büyük acılarından birini çektiler. Sakın "onlar da bizi öldürdü" demeyin. Bunu söylemek gerçekten ayıp. Rus sınırındaki Ermeni çetecilerle Bursa’daki Ermeni kadının, Adana’daki yaşlı adamın, Sivas’taki bebeğin ne ilgisi var... Ermeni olmaktan başka? İttihatçılar insafsız bir soykırım gerçekleştirdiler. Çok insafsız. Bir an durun... Durun ne olur bir an. Ve, düşünün... Bir gece evinizde oturuyorsunuz, kapınız çalınıyor ve sizi zorla alıp götürüyorlar. Evinizin kapısı öyle açık kalıyor. Yollara düşüyorsunuz. Geceyarıları dağınık ve yorgun kalabalıklar halinde dağ yollarından geçiriyorlar sizi. Yanıbaşınızda ihtiyar bir kadıncağız çöküveriyor. Dipçikle vuruyorlar başına. Öyle kıvrılıp kalıyor. Ağlayan torununu kayalara çarpıyorlar. Masal mı sanıyorsunuz bunları? Siz Teşkilat-ı Mahsusa’yı biliyor musunuz? İttihatçıların o korkunç örgütünü? Hiç yanınızda karınızın ırzına geçtiler mi? Hiç kocanızı göğsünden vurup öldürdüler mi gözünüzün önünde? Bir gece evinizde oturup ailenizle yemek yerken sizi sırf Türksünüz diye yerlerde sürükleyerek götürdüler mi? Sırf Ermeni oldukları için yüz binlerce insana böyle yaptılar. Ermeni olmalarından başka hiçbir neden yoktu öldürülmeleri için. Bir vicdanımız var bizim. Aynı kandan geliyoruz diye katilleri, İttihatçıları, Teşkilat-ı Mahsusa'yı mı tutacağız yoksa başka bir ırktan bir bebeğin ölümüne mi ağlayacağız? Ne çok Ermeni'yi kayalıklara yapıştırıp kurşuna dizdiler biliyor musunuz? Sırf Ermeni oldukları için. Nehirlerde boğdular. Yorulup yere yıkıldığı için süngülediler. Öldürdükleri Ermenilerin mallarını mülklerini yağmaladılar. Tatlı şiveli tombul bir Ermeni gelinini, şakacı, koyu kara gözlü bir Ermeni dudusunu, koca elleri yonttuğu taşlar gibi kabarmış yaşlı bir taş ustasını düşünün... Âşık bir Ermeni çocuğunu... Çıtkırıldım bir Ermeni hanımını... Düşünün bunları... Ve, bunları bir geceyarısı bir dağ yolunda düşünün. Açlar, yorgunlar, sefiller ve yalnızlar. Bitlenmişler. Hastalanmışlar. Ölüme doğru götürüldüklerini biliyorlar. Ölümlerine yürütüyorlar onları. Ve, öldürüyorlar. Yüz binlerce insan. Yüz binlerce insan. Irkları önemli mi gerçekten? Kocanızı göğsünüzden çekip alarak bir duvara dayadıklarını düşünün... Karınızı kolunuzdan koparıp bir kayanın arkasına götürdüklerini düşünün. Başlarına bunlar gelen insanlar için, onlar Ermeniydi diye hiç üzülmez misiniz gerçekten? Bir an, bir kısacık an kendinizi onların yerine koyun. O anı, o çaresizliği hissedin. Sevdiğiniz insanın öldürülmesinin ne demek olduğunu anlamak için bir içinizi yoklayın. Türk olduğumuz için insanların çekmiş oldukları acıları görmezden mi geleceğiz? İttihatçılar çok günah işlediler. Çok insan öldürdüler. Bir soyu kırıp geçirdiler. Ve, biz yıllarca öldürülen bu insanların yakınlarına, sevdikleri için bir ağıt yakmayı bile yasakladık. Bir ağıtı bile çok gördük. Bize hep yalan söylediler. "Onlar da bizi öldürdü" dediler. Rus sınırında Müslüman Türkleri öldüren Ermeni çeteciler vardı ve öldürdüler. Onlar da vahşiydi. Ama Malatya'daki, Bursa'daki, Sivas'taki, Maraş'taki, Adana'daki kadınların, bebeklerin, erkeklerin, ihtiyarların ne alakası var Rus sınırındaki çetecilerle? İttihatçılar, onları sırf Ermeni oldukları için öldürdüler. Sonra da öldürdüklerimizin torunlarına kızdık, o günlerden söz etmek istiyorlar diye. Sizin anneannenizi, babaannenizi, annenizi, babanızı öldürselerdi, bunu haykırmak istemez miydiniz? Kendinizi onlara borçlu hissetmez miydiniz? Boşverin İttihatçıları, katilleri, gizli teşkilatın kanlı silahşörlerini. Siz onlara değil, siz öldürülenlere yakınsınız. İnsansınız siz. Ve, şimdi onların ülkesine gidiyoruz. Bilmem becerebilir miyiz ama... O eski günlerin ansına biraz bizim de gözlerimiz yaşarsa ve affedin diye mırıldansak... Belki de hepimizin sırtından ağır bir yük kalkacak, belki de pos bıyıklı yaşlı bir Ermeninin hayali, herkesin gittiği, hepimizin gideceği yerde bir anlığına kısacık gülümseyecek. Bu aşşağılık köşe yazısından da görebileceğimiz gibi, gene acıtasyon ve okuyucuları baskı altında tutan, fikrini sürekli kabul ettirmeye çalışan bir beş para etmez bir kitap olacağını rahatlıkla tahmin edebiliriz.. Fikrini kabul ettirmek isteyen bir yazar o fikri ortada bırakır, alıp almaması okuyucuya kalır.. Baskı ve fikir zorbalığı yoktur ortada.. Ama Ahmet Altan gibi yazarların fikirlerinin pek elle tutulur bir yanı olmadığı için kabul ettirmek istedikleri fikirleri ortada bırakmıyorlar, insanlara zorla benimsetmeye çalışıyorlar.. Kısaca kaypak bir yazardan gereksiz bir kitap daha, almaya gerek yok 0/10 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 @sir, ilk yazıyla ikinci yazıyı aynı kefeye koyuyorsan fena halde aldanıyorsun demektir. Her iki yazının da yazıldığı koşulları, dönemleri bi tahlil et bakalım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 çok eski bi yazısını koymadım zaten, 1-2 ay önce yazmıştı bunu. ahmet altanın tarzı bu, nostaljiye, romantizme kayabiliyo..üslup meselesi yani. slat bi uyan artık, kahve falan koy kendine algıların açılsın. bunlar yeni kitap konuları veya başlıkları filan değil, ahmet altanın taraftaki köşeyazıları. tabi bi köşe yazarı için en kötü özelliklerden biri "fikrini kabul ettirmeye çalışması"dır di mi? mazallah ikna olursunuz falan.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dragonutopia Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 sir said: vay sorosçu-liboş-mandacı-2.cumhuriyetçi-dinci-gerici-yalaka-hain vaaayy! camiye gitmek haa?! +1 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 sir said: çok eski bi yazısını koymadım zaten, 1-2 ay önce yazmıştı bunu. ahmet altanın tarzı bu, nostaljiye, romantizme kayabiliyo..üslup meselesi yani. Yazı eski olmayabilir, ama Türkiye'de gündemin değişme hızına şumaher bile yetişemezdi, hala yarışıyor olsaydı. Diyeceğim o ki, orduya giydirip giydirip, başına çorap örmeye kalkıp arkasından da akıl vermeye kalkan, "bakın böyle böyle yaparsanız başınıza bunlar gelir", "gül gibi mesleğiniz var, bildiğiiz işi yapın", "akıllı olun, aklınızı alırım" diyen, demeye çalışan bir yazı yazmak orduya yaranmak değildir. Ama inanmadığı halde durup dururken Tanrı'ya ve onun evine methiyeler düzmek düpedüz birilerine şirin görünme çabasıdır, yağcılığın daniskasıdır. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dregoth Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Bence bütün olayı ve Ahmet Altan'ın yazdığını açıklamaya yetmiş: Ahmet Altan said: Açmasa da açana kadar gideceğim. İnançsız biri için tuhaf inançlarım var benim, en açılmayacak gibi görünen kapıların bile çok istersen, samimiyetle istersen, dürüstlükle istersen açılacağına inanırım. Ve, ne dindarlara yapılan zulmü anlarım, ne de dindarların yaptığı zulmü. Şimdi bu adam mı allahaşkına müslümanın triplerinde veya dindarın yaptığı bir zülumden bahsederek mi iktidara yağ çekiyor, ben anlamadım? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 öyle canım, zaten deniz feneri iddianamesini yayınlayarak da tayyipten aferin almış..boşver kurcalama, her zaman görmek istediklerini görüyolar, gerçeği değil =) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 23, 2008 Dregoth said: Bence bütün olayı ve Ahmet Altan'ın yazdığını açıklamaya yetmiş: Ahmet Altan said: Açmasa da açana kadar gideceğim. İnançsız biri için tuhaf inançlarım var benim, en açılmayacak gibi görünen kapıların bile çok istersen, samimiyetle istersen, dürüstlükle istersen açılacağına inanırım. Ve, ne dindarlara yapılan zulmü anlarım, ne de dindarların yaptığı zulmü. Şimdi bu adam mı allahaşkına müslümanın triplerinde veya dindarın yaptığı bir zülumden bahsederek mi iktidara yağ çekiyor, ben anlamadım? Yok orda iktidara yağ çekmiyor, sizin gözünüze bi perde çekiyor, anlamayasınız, kafanız karışsın, gerçek sanın diye. Tek tek, cümle cümle incelemeye gerek yok yazıyı, genelinden kabak gibi belli, yazının her yerinden yağ damlıyor. Şimdi misal ben hükümete yazıp sıvayıp bi eleştiri döktürsem, ama arada çocuklara ücretsiz ders kitabı verilmesini de iki cümleyle övsem, bu benim eleştirimi görmezden gelmenize mi sebep olacak, ben hükümeti eleştirmemiş mi sayılacağım? Geçiniz. Sıradaki liboş gelsin. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dregoth Mesaj tarihi: Eylül 24, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 24, 2008 Bu konuya bakmayı unutmuşumda, yalnız bu nasıl bir terbiyesizliktir kavrayabilmiş değilim, buradaki herkes kendi düşünce yapısını belirtirken, sen bunu kişisel bir anlama dökmüş ve direk olarak saldırıya geçmişsin. Senden farklı bir şekilde düşündüğüm için hakaret edilmem ve dışlanmam mı gerekli? Bunu yapacak kadar aciz olduğunu hiç düşünmemiştim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Eylül 25, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 25, 2008 Yuh yani sen o yazıda terbiyesizlik görüyorsan, hakaret görüyorsan, saldırı görüyorsan gözüne çekilen perdeyi kaldır da bi daha bak derim. Beni terbiyesizlikle suçlaman, konuyu kişisel aldığımı iddia etmen, saldırdığımı düşünmen ayrı ayrı birer tez konusu olur. Mesajların sonuna gülücük koymalıyım sanırım, o zaman en ağır hakaretleri de etsem masum karşılanır herhalde. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Penthesilea Mesaj tarihi: Eylül 25, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 25, 2008 canola said: yalan. kesin kadınlarla ilgili olurbu kesin canim. Ikisini birlestirirsek "Allah Allah, kontese kim kaydi?" bekliyorum ben basligi. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Penthesilea Mesaj tarihi: Eylül 25, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 25, 2008 Bu arada Cetin Altan olmak istemezdim lan, bu herif evladin olsa sevilmez yani yazik adama. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar