Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

TCK 216. Madde Nedir?


sg-1

Öne çıkan mesajlar

Allah’ın Kızları’ romanına soruşturma

Yazar Nedim Gürsel’in Mart 2008’de Doğan Kitap tarafından yayımlanan kitabı “Allah’ın Kızları” adlı romanı hakkında “dini değerlere hakaret ve aşağılama” iddiasıyla soruşturma açıldı. Gürsel, “Hem şaşırdım hem üzüldüm” dedi


Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, Nedim Gürsel’in Mart 2008’de Doğan Kitap tarafından yayımlanan “Allah’ın Kızları” adlı romanı hakkında, “dini değerlere hakaret ve aşağılama” iddiasıyla TCK’nın 216. maddesinin 3. fıkrası gereğince soruşturma başlattı.
Bu fıkra; “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişinin, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde altı aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla çarptırılmasını” öngörüyor. Telefonla görüştüğümüz Nedim Gürsel, soruşturmaya hem şaşırdığını, hem de üzüldüğünü söyledi.

Haberi Harran’da aldı
Hakkında soruşturma açıldığı haberini Fransız yayıncısı ile birlikte Anadolu üzerine hazırladığı kitabın araştırmaları için bulunduğu Harran’da alan Gürsel, önceki gün ifade vermek üzere İstanbul’a döndü.
Soruşturmanın suç duyurusu üzerine açıldığını belirten Gürsel, şöyle konuştu:
“Daha önceden de 12 Eylül döneminde kitapları mahkemelerde yargılanmış ve aklanmış bir yazar olarak, 30 yıl sonra yeniden düşünce özgürlüğünün sınırlarının daha genişlediğini zannettiğim Türkiye’de bir romanın dava konusu olması ihtimali beni şaşırttı. ‘Allah’ın Kızları’ İslam’ın doğuşunu anlatan, Peygamberimizi odak noktasına yerleştiren, çok sesli bir roman. Onun düşmanlarına Peygamber’i övdürseydim roman inandırıcı olmazdı. Kesinlikle kutsal olanı ve insanların dinsel inançlarını rencide edici yönü yok. Romanda söz konusu edilen her şey İslam tarihinde ve eski İslam kaynaklarında var.”


Nedim Gürsel kitapla ilgili soruşturmanın suç duyurusu üzerine açıldığını söyledi.



KİTAPTAN BÖLÜMLER:
Hatice yoksul bir erkeği sevdi
(...)
Hatice yoksul bir erkeği sevdi, ona kapıldı, onu istedi ve burada pek uygun kaçmasa da yazmak zorunda olduğum bir deyimle, kendisinden on beş yaş küçük bir delikanlıyı elde etti. O zamanın töresi gereğince Muhammed aile büyüklerinden istemedi onu, bir yakını aracılığıyla Muhammed’i o istedi ailesinden. Yine de her şey gereğince yapıldı. Düğünleri kırk gün kırk gece sürmedi hayır. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine diyecek halim de yok. Daha durun bakalım, henüz evlenmediler. Zengin iş kadını Hatice hemen evlenme teklif etmedi Muhammed’e, onu sınamak istedi. (...)
(...)
Ve güzel, beyaz dişleriyle hep gülümsüyor Muhammed. “Gerçekten de Biz insanı en güzel surette yarattık” ayeti sanki onun için inecek gibi. Alnı geniş ve ferah, sarık başını olduğundan daha büyük gösteriyor. Burnunun üstüne dek uzayan kavisli kaşları, kaşların tam ortasında öfkelenince kabarıp şişen, sakinleştiğinde eriyip kaybolan bir damar var. Burnu uzunca ve hafif kavisli, ağzı büyükçe, dudakları kalınca. Kureyş’in tüm soylu erkekleri gibi kara kaşlı kara gözlü anlayacağınız, ama teni beyaz, çok beyaz. Gerçi Yusuf ondan daha beyazdı, ama o Yusuf’tan sanki daha güzel, çok daha çekici. Ve bulutun koruyucu gölgesi düşüyor nazik tenine. Geniş, ama kılsız göğsüyle ince ve güçlü bacaklarını da gölgelendiriyor. (...)
(...) Hatice’yi kutsarcasına sevişini yetimliğine vermiştim. Derken yaşlı ve dul Sevde’yle evlendiğini duydum. Olabilir. Habeşistan’a ilk göçen Müslümanlardandı çünkü, kocası Sekran’ın Necaşi’nin ülkesinde Hıristiyan olup oralarda öldüğünü de biliyordum. Zem’a kızı Sevde Mekke’ye geri dönmüş evinde oturuyordu. Oynaşta değil aştaydı gözü, Muhammed’i yatakta idare edemezdi, ama evini, çoluk çocuğunu idare edebilirdi. (...)



Daha önce kitapları yargılanan yazarlar neler dedi?
ENİS BATUR:
Türkiye’yi özgürlüğe götürdüğünü savunan birtakım zihniyetlerin, bizi özgürlükten uzak tutmaya çalıştıklarının bir göstergesi bu soruşturma. Hâlâ kitabın içerdiği düşüncelerden rencide olanlar varsa ne diyebilirim ki?

ÇETİN ALTAN:
“Rencide ediyor” denerek sanat engellenemez. Çünkü sanat belirli koşullanmaların daha ötesine bakma, projektör demektir. Suçlamada kasıt unsurur aranması gerekir, romanda kasıt unsuru olmaz. O zaman Moliere’in papazın sahtekârlığını anlatan “Tartuffe” piyesi de oynanmazdı. Biz sanat eserlerine “şuna aykırı, buna aykırı” dediğimiz zaman, geri kalmış ülke olmanın damgası bir kere daha basılır Türkiye’nin üzerine.

İPEK ÇALIŞLAR:
Hiçbir roman dini duyguları rencide edemez. Bu ancak çok muhafazakâr ülkeler açısından geçerli bu tür olaylar. Bizim bu kadar muhafazakâr bir ülke olmadığımız kanaatindeyim. Artık mahkemeler romanları bırakıp gerçek konularla ilgilensin.

Milliyet
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Allah’ın Kızları”na soruşturma

Fransız yayımcısıyla Anadolu gezisi sırasında ifade vermek için apar topar İstanbul’a getirilen yazar Nedim Gürsel’in “Allah’ın Kızları” romanı hakkında soruşturma başlatıldı.

“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” suçlamasıyla başlatılan soruşturmanın kendisini şaşırttığını ve üzdüğünü belirten Gürsel şunları söyledi: “Türkiye’nin demokratikleştiğini hep söylüyordum. Şimdi kafamda bir soru işareti uyandı. Çünkü din de eleştirilebilir. Böyle bir özgürlüğümüz var. Teokratik bir devlette yaşamıyoruz, laik bir cumhuriyette yaşıyoruz. Allah’ın Kızları’nın amacı dini eleştirmek değil.”

Nedim Gürsel’le Mart ayında romanın yayınlanmasından önce konuştuğumuzda “Allah’ın Kızları” için “yazarlık serüvenimde bir dönemeç” demişti. 30 kitabı arasında en çok satış rakamına ulaşan eserinin “Allah’ın Kızları” olduğunu söyleyen Gürsel NTVMSNBC’ye yaptığı değerlendirmede, “Allah’ın Kızları bir romandır ve dini duyguları rencide etmek için kaleme alınmamıştır” dedi.

Yitirilmiş cenneti tekrar bulabilmek için


PEYGAMBERİN DÜŞMANLARI KAHRAMANLAR ARASINDA

Gürsel şöyle devam etti:
“Anadolu’da Fransız yayımcımla seyahatteydim. İfade vermek üzere Şanlıurfa’dan apar topar İstanbul’a geldim. Dün ifade verdim. Savcı ya takipsizlik kararı verecek ya da dava açacak. Allah’ın Kızları bir roman çok sesli bir roman. Değişik bakış açıları var İslam’a yönelik. Ve tabii peygamberin düşmanları da romanın kahramanları arasında. Onlardan peygamberi övmelerini bekleyemeyiz. Bu konudan üzüntü duydum ve şaşırdım. Türkiye’de bu konuda çok yol alındığını zannediyordum. ‘Uzun Sürmüş Bir Yaz’ adlı kitabım 159. maddeden yargılanmıştı. ‘İlk Kadın’ adlı romanım da 426. maddeden yargılanmıştı. Ama bütün bu davalardan aklandım. Aradan 28 yıl geçti. Kitaplarım çeşitli yabancı dillere çevrildi. Çeşitli vesilelerle Türkiye’de düşünce özgürlüğünün, yaratma özgürlüğünün sınırlarının genişlediğini, Türkiye’nin demokratikleştiğini hep söylüyordum. Şimdi kafamda bir soru işareti uyandı. Çünkü din de eleştirilebilir. Böyle bir özgürlüğümüz var. Teokratik bir devlette yaşamıyoruz, laik bir cumhuriyette yaşıyoruz. Ancak Allah’ın Kızları’nın amacı dini eleştirmek değildi.”

DİNİ DUYGULARI RENCİDE ETMEK İÇİN KALEME ALINMADI

“Allah’ın Kızları bir romandır ve dini duyguları rencide etmek için kaleme alınmamıştır. İslam’ın doğuşunu anlatımın odak noktasına peygamberimizi yerleştiren, İslam’da inancı ve şiddeti sorgulayan bir romandır. Romanın yapısı da budur, okuyanlar da zaten fark edeceklerdir böyle bir yapıda alduğunu ve dini duyguları özellikle tahrik veya rencide etmek gibi bir amaç taşımadığını. Benim böyle bir amacım olamaz, ben bir yazarım. Değişik bakış açılarıyla ve bu romanı yazmak için de çok araştırmalar yaptım, ilk kaynaklara gittim. Abbasiler döneminde 9. yüzyılda Tabari ve İbn Hişam’ın ilk Muhammed biyografisinden yola çıkarak yazdım. Kulaktan dolma bilgilerle yazmadım.”

İLAHİYAT PROFESÖRÜ BENİ SAVUNDU

Erzurum’a gittim. Atatürk Üniversitesi’nde çok yoğun bir ilgi vardı. Öğrencilerle kitabı tartıştık. Sonra bir kitapçıda imza günü düzenlendi. O imzaya türbanlı okurlar da geldiler. Okurlardan biri aslında bu romanda Peygamber açısından müthiş bir dezenformasyon olduğunu ve ona yönelik bir takım olumsuz ifadeler olduğunu söyledi. Ve orada bulunan bir bey kalktı, ben romanı savunmak durumundayken o romanı gayet güzel anlattı. Allah’ın Kızları’nın ne anlama geldiğini, Kur’anda bu ifadenin iki kez geçtiğini benim bunu uydurmadığımı söyledi. Kendisi bir ilahiyat profesörüymüş, orada tanıştık. Bu tepki açısından ilginç. Bir ilahiyat profesörü beni okurun olumsuz tepkisine karşı savundu.”

216. MADDE NE DİYOR?

MADDE 216. - (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.



Vatan
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bizim sanat eserleri, ve özellikle romanlar için apayrı bi yasa çıkarmamız şart oldu, orda da açık açık "bakınız bunlar kitaptaki karakterlerin söylemleridir, yazar bunları yazarken bu fikirleri empoze etme amacı taşımamaktadır, yalnızca bu kişilerin nasıl düşündüğünü aktarmaktadır" diye yazmak gerekir.. bu bi roman için açılan kaçıncı dava yani, ayıptır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...