Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Recep'in Tavuğu Diyor Ki!


Öne çıkan mesajlar

Mesaj tarihi:
“Darbeci” bir salağın anatomisi


Önceki gün hukukçu bir dostumla sohbet ediyorduk.
Konumuz haliyle Ergenekon.
Aynı konuda Ergenekon soruşturmasının başladığı günlerde de konuşmuştuk.
O günkü fikri, “Bu işten bir şey çıkmaz.” şeklindeydi.
“Hala o fikirde misin?” diye sordum.
“İddianameyi görmek lazım ama basına yansıyanlar düzeyindeyse fikrim baki. Yalçın Küçük’ün komplo teorilerinden nasıl bir dava sonucu çıkarsa bundan da o kadar çıkar” dedi.
Güldüm.
“Bunları başka yerde söyleme darbeci olursun” dedim.
“Herkese darbeci yaftası yapıştıranlar o kadar salak ki, sana bile darbeci diyorlar. Yılmaz Özdil’in dediği gibi balık hafızalı toplum olmanın sonucu bunlar” dedi.
“Darbe girişimi iddiaları hangi yılları kapsıyor” diye sordu sonra.
“2003-2005 dönemini” dedim.
“İşte balık hafızalı toplum olmanın ve toplumun balık hafızalı olduğunu bilerek tavır almanın en somut örneği” diyerek anlattı.
“2003-2005 arası ana akım medyada AKP’yi ve Başbakan Erdoğan’ı destekleyen tek kişi kimdi hatırlıyor musun?”
“Kimdi?” diye sordum.
“Sendin. Unuttun mu?”
“Sadece ben miydim?”
“Evet sadece sendin”
“Destekliyordum doğru. Seçilmişlerdi. Değiştik diyorlardı. Toplumu kucaklarmış gibi yapıyorlardı. Hatalarından hemen dönüyorlardı. AB için, demokratikleşme için önemli adımlar atıyorlardı. Ben de destekliyordum. Ne zaman ki, bu çizgiden çıktılar desteğimi kestim.”
“Evet sendin. Yanlış yaptın demiyorum. Desteklenmeleri lazımdı ve bana göre de o günkü politikaları çok daha demokrattı ama senden başka destekleyen yoktu. Bugünün demokratı Hasan Cemal o gün bunlara durmadan çakıyordu. Bugün gazetesini onların emrine veren, emir eri olan Ergun Babahan çocuklarının zaten bilinen burs hikayelerini yeniden manşete çekiyordu. Ama sen AKP’yi, onların AB projelerini, Kıbrıs’ta yeni açılımlar aramalarını destekliyordun. Ve sırf bu nedenlerle birileri darbe planlıyormuş o günlerde. Şimdi sana darbeci diyorlar. O gün darbe olsaymış, darbecilerin hedefi olacak olan sana darbeci diyenler, o gün darbecilikle aynı safta duruyorlarmış. Şimdi utanmadan sana darbeci diyorlar”
Dinledim. Güldüm.
Haklıydı belki ama beni ilgilendirmiyordu.
Ben hiç bir zaman güç odaklarına göre pozisyon almadım.
Kendi doğrularıma göre davrandım.
Ne darbe olabilme olasılığını hesaplayıp darbecilere hoş görünmeye çalıştım, ne de 10 yıl iktidarda kalabilme ihtimallerini görüp iktidarlara.
Ben aklımın peşinden gittim.
Darbelere karşı olduğum kadar, çoğunlukçuluğun demokrasi olmadığını da bildim.
Nazlı Ilıcak 1990’ların ikinci yarısında çeteleri ve çetecileri savunurken biz çetelerden hesap sorulsun diye sokaklardaydık.
Bugünün demokratı Mümtazer Türköne gibiler komşu ülkelerde darbe yapmaya çalışırken biz darbelere karşıydık.
Ben hep doğru bildiğimi yaptım.
Kendim dahil, kime yarar, kime yaramaz diye düşünmeden.
NOT: Özay Şendir’in Habertürk’te cuma günü yazdığı yazıyı lütfen okuyun. Balık hafızalara iyi geliyor.

Fatih Altaylı
Mesaj tarihi:
Hangi Nazlı hangi Ilıcak?



Nazlı Ilıcak Türkiye'nin en keskin kalemlerinden biridir.
Buna şapka çıkartmamak haksızlık olur.
Ancak söz konusu derin devlete karşı tutarlılık olunca iş değişiyor.
O zaman tüm şapkaları üst üste takmak gerekiyor.
Niye diyeceksiniz,söyleyeyim:
Nazlı Hanım,Ergenekon soruşturması boyunca yazılarında hem savcı hem de hakimlik yaptı.
Oysa aynı Nazlı Hanım,Susurluk olayından sonra yargının avukatlık kısmındaydı.
Mesela 4 mart 1997 tarihli yazısından bir bölüm aktarayım:
"Eski Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin'i Susurluk olayı patlak verdikten sonra tanıdım, anlattıklarını dinledim ve söylediklerinden ikna oldum.
Bu vatan için tek parmağını dahi taşın altına sokmamış insanlar tarafından pervasızca karalanmasını içime sindiremedim. Hele bu vatanı bölmeye gayret edenlerin , bu ülkeye kastedenlerin, namuslu kişiler gibi ekranlara çıkıp kinlerini kusmalarına, Özel Tim'e çirkef sıçratmalarına hiç tahammül edemem."
Nazlı Hanım sadece bu yazıyla sınırlı kalmadı.
Leyla Koyuncuoğlu'nun Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi arşivinde ilginç bir çalışması var.
O çalışmaya göre Nazlı Ilıcak Akşam Gazetesi'nde Susurluk olayı ile ilgili olarak Kasım 1996'dan Ocak 1998'e kadar 55 yazı kaleme aldı ve bir de İbrahim Şahin ile röportaj yaptı.
Bakın araştırmada yer alan ilginç bir satırda neler yazıyor:
"Nazlı Ilıcak'a göre; terörle mücadele eden ülkelerde yasadışı bazı insanlar kullanılıyor, bu durum Türkiye'de neden olmasın? Susurluk Olayının fazla kurcalanmasının milli güvenliği zedeleyeceği yazılarda sık sık vurgulanmış. PKK terörünün çok sınırlı bir bölgede kalmasında Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Özel Tim'in çok büyük bir rolü olduğunu belirtmiş."
Aslında bu değerlendirmelere de gerek yok.
Nazlı Ilıcak o dönemlerde program yaptığı HBB Televizyonu'nda Bahçelievler katliamının bir numaralı sanığı Haluk Kırcı ile telefon bağlantıları kuruyordu.
Bu bağlantıların içeriğini anlamak için yine yazılara bakmak yeterli.
Nazlı Ilıcak 30 Ekim 1999'da şunları yazmış:"Sanırsınız, Kırcı, 70 yıl hapiste kalsa Türkiye çetelerden kurtulacak."
Evinde eski İçişleri Bakanı Meral Akşener ve eski Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim Şahin'i İsmet Berkan gibi gazetecilerle buluşturan Nazlı Ilıcak acaba o dönem derin devlete dair neler düşünüyordu?
Sanırım bu satırlar Nazlı Ilıcak'ın Susurluk döneminde takındığı tavrı anlatmak için yeterlidir.
Şimdi zurnanın zırt dediği yere gelelim:
Hukuk dışı yolları bazen savunmak bazen de karşı olmak,hukukun dışına çıkılmasına değil kimin çıktığına bakarak hüküm vermek tutarlılık olarak nitelendirilebilir mi?
Nazlı Hanım Ergenekon ile ilgili yazılarında en basit ilişki kırıntılarını bile birilerini suçlu ilan etmek için yeterli buldu.
Firari Kırcı yakalandığı zaman üzerinden çıkan telefon rehberindeki en bildik gazeteci adı Nazlı Ilıcak'tı.
O dönem Saygı Öztürk'ün bu haberini okuyan kimse Nazlı Hanım'ı bir firariyle işbirliği yapmak ya da onunla aynı gruba üye olmakla suçlamadı.
Yani her bulgu, birini daha yargılanmadan suçlu ilan etmeyi gerektirmez.
Nazlı Hanım köşesinde Susurluk ile Ergenekon farklı şeyler diye yazıyor.
Amaç,yöntem ya da kişiler farklı olabilir ancak ikisi de devlet içindeki bir yasa dışı oluşum ve çete faaliyeti suçlamasıdır ve bu noktada aynıdır.
Nazlı Ilıcak'ın bu konuda tutarsızlık kadar can sıkan bir diğer tavrı; bilerek ya da bilmeyerek okuruna yanlış bilgi vermesidir.
Susurluk'ta adı en fazla geçen ve şimdi de Ergenekon sanığı olan Veli Küçük'ün Susurluk Komisyonu'na ifade vermeye gitmediğini yazdı Nazlı Ilıcak.
Bu tamamen yanlış bir bilgi.
Komisyon Veli Küçük,Tansu Çiller ve Özer Uçuran Çiller'in ifadelerine başvurma kararı aldı.
DYP koalisyon ortağı Erbakan'a,Erbakan da Komisyon Başkanı Mehmet Elkatmış'a ağır baskılar yaptı.
Sonuçta ifade kararı tekrar oylandı ve bu üçlünün ifadesinin alınmasına gerek olmadığı kararına varıldı.
Devlet içindeki çetelerin ortaya çıkmasını ya da bu amaca yönelik bir kararı siyaset engellediği zaman Nazlı Ilıcak neden sesini çıkarmadı?
Nazlı Ilıcak'ı eleştirdiğim için bir grubun, "Sen çeteleri mi savunuyorsun?" diyeceklerinden adım gibi eminim.
Ergenekon soruşturmasının sulanmasına karşı çıkmak,bunu eleştirmek çetelere destek vermek değildir.
Bu kadar ses getiren bir soruşturmanın iddianamesinin kuvvetli olması gerektiğini söylemek ya da operasyonu hararetle savunanları tutarlılık konusunda eleştirmek de...

http://www.haberturk.com/yazioku.asp?id=8448
Mesaj tarihi:
ahaha bu seferki cidden iyiymiş, ben bile yılmaz özdile güldüm yani =) bunu gözden kaçıran sabah da gerçekten self-pwn yapmış.

bu arada nazlı ılıcak bugünkü yazısında yine o dönemde yazdıklarından alıntılar yapmış, cevap vermiş yani. bakalım polemik nası devam edicek..
×
×
  • Yeni Oluştur...