Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

TSK'ya Kimler, Neden Saldırıyor?


sg-1

Öne çıkan mesajlar

TSK’ya kimler, neden saldırıyor?


Birkaç gün önce Genelkurmay bir açıklama yaptı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) “bilinçli” ve “planlı” saldırı düzeni içinde olan çevrelerden bahsederek, bağımsız yargı mekanizmalarını göreve çağırdı... Bazı yazar arkadaşlarımız da Genelkurmay’ın “kendi kendine kuruntuya” kapıldığını iddia eder nitelikte yazılar kaleme alarak, yaşananların “daha demokratik” bir toplumun gereği olduğunu belirtti... Bu tespitler sonrası soralım; TSK’ya kimler, neden saldırıyor ve “yıpratma kampanyası” yürütüyor?

Adım adım gidelim...

1- Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi” adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü “ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin”, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı; “...iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir...”

2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABD’nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de “Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK)” değiştirdi ve “aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi” gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında “Ortadoğu’da yerleşme” derdini yavaş ortaya döken ABD’nin ne yapmak istediğini “ilk algılayan yapı” olma özelliğinden kaynaklanıyordu.

3- MASK’ın değişmesi ABD’yi herkesten fazla rahatsız etti. ABD, TSK’nın “bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara’dan alınmasından” ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın ABD’ye danışmadan değiştirilmesi “eleştiriliyor” ve şu ifade kullanılıyordu; “...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır...”

4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik ABD makamlarının raporlarında “Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin” ABD’nin “ana çıkarlarının” bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu...

5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük “finansal manipülasyonu” ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet “pasifize” edilip Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde eridi. “Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci” başladı.

6- “TBMM’den geçmeyen tezkere” ve TSK’nın ABD’nin istekleri doğrultusunda “Büyük Ortadoğu projesine” (BOP) dahil edilememiş olması Okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOP’u anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel “...Irak; Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak...” dedi.

7- Ortadoğu ve Orta Asya’da “kendi amaçları doğrultusunda” TSK’yı “tasarrufu” altına almak isteyen sadece ABD değildi... Avrupa Birliği ( AB ) de aynı amaçta birçok giriş yaptı ve maalesef kağıt üstünde bazı kazanımlar elde etti... Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (bu arada hatırlatalım; bazı çevrelerin Cumhurbaşkanı adayı) 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve “Türkiye’nin AB muharebe guruplarında” yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama “AB’nin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini” sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya “güç” verecekti.

8- Türkiye’de “Ilımlı Din Devleti” kurmak isteyenler, Sorosçular, rejimle “düellosu” olanlar ve Devlet düşmanı eski “bazı fraksiyon mensupları” yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya “saldırı” da yerlerini aldı.

Son söz: Bugün Türkiye’de kim “Türkiye’yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak” istiyorsa karşılarında tek ciddi engel var; TSK... Saldırmasınlar da ne yapsınlar! Not: TSK’ya en ağır “saldırıyı” yapan yayın organlarında ABD’deki “işini gücünü bırakıp” apar topar Türkye’ye gönderilen bir bayan çalışıyor. Bu ablanın derdi neydi sizce Washington’dan koşarak Türkiye’ye geldi ve en önemlisi bu ablanın Amerikalı eşi “ne iş” yapıyor!!

Yiğit Bulut


Öbür topik uçmuş gitmiş, bu konuyu taze bi başlık olarak açmayı daha uygun gördüm.

Bu arada, o ablanın eşi eskiden ABD Dışişleri Bakanlığı'nda çalışıyormuş.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Türk Ordusundan rahatsızlıkta Batı-Siyasal İslam birlikteliği

Türk Ordusundan rahatsızlıkta Batı-Siyasal İslam birlikteliği


Batı'nın, özellikle Avrupa'nın Türk Ordusu'na kini tarihin tanıdığı en amansız kinlerden biridir.



İngilizler İstanbul'u işgal ettiklerinde ilk istedikleri, Cuma selamlığındaki askerlerimizin oradan uzaklaştırılması olmuştur. (Atatürk'ün Bütün Eserleri, 8/138)



Türkiye, benzeri bir rahatsızlığa, AKP iktidarı döneminde tanık oldu. Anımsayalım, bir AKP 'milletvekili'nin TBMM'deki 'Mareşal Atatürk' tablosuyla, TBMM'de güvenlik görevi yapan askerlerin yürüyüşleri sırasında çıkardıkları seslerden şikâyeti üzerine, 2000'li yıllarda tartışılmıştı.



Aynı AKP'nin kurmay isimleri Türk Ordusu'ndan rahatsızlıklarını değişik vesilelerle ve değişik tavırlar sergileyerek ortaya koymaktadırlar. Bir milletvekilinin,Türk Ordusu'na mensup birliklerin ve okulların Ankara dışına çıkarılmasını ve başkentin 'askerî bir kent' görünümünden kurtarılmasını istemesi ayrı bir örnektir.



Ayrı ve talihsiz bir örnek...



Ne ilginç! Atatürk'ten rahatsızlık konusunda, Haçlı Batı ile siyasal İslamcı odaklar tarihin her döneminde bir biçimde kader ve mücadele birliği yapmışlardır. Bugün de aynen böyle yapmaktalar.

Tam bu noktada, Falih Rıfkı Atay şu ibret verici tespiti vicdanlarımıza iletiyor:



"Kurtuluş Savaşı öncesindeki işgal sırasında, ordu kumandanlarını şu veya bu vasıta ile küçük düşürmek bir parola idi." ((Atatürk'ün Bütün Eserleri, 8/138)



Bugün de aynı değil mi?



İlker Başbuğ'un İsrail gezisi sırasında çekilen resimleri ve bunların dinci bir gazetede yayınlanması, Türk Ordusu'ndan rahatsızlığın tarafları arasındaki yardımlaşmanın yeni bir belgesidir. O fotoğrafları o dinci gazeteye kimler servis yaptı? Her halde turist rehberleri değil.



TÜRK ORDUSU NEDEN RAHATSIZ EDİYOR



Batı'nın Türk ordusuna kininin sebebi sadece Türk ordusunun caydırıcılığı, Haçlı tasallut ve emperyalizmi karşısındaki susturucu ve püskürtücü gücü değildir. Sebeplerin başında, Türk ordusunun, sadece ordu olarak kalmayıp Türk tarihinde aydınlık ve atılımın öncüsü oluşu gelmektedir.



Türkiye, bunca devrimi böylesine kansız ve kavgasız bir biçimde ve çok kısa bir zaman çerçevesinde nasıl başardı? Ordunun, sadece 'asker' olarak kalmayıp, aydınlanma ve ilerlemenin öncülüğünü de yapmış olması sayesinde...



Türkiye'nin işte böyle bir kaderi olagelmiştir. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, ama gerçek budur.



Türkiye, sanayi devrimini gerçekleştirmemiş, bunun için de, cumhuriyet ve demokrasiyi taşıyan temel iki sınıf olan burjuva ve proleteryayı oluşturamamış bir ülkedir. Buna rağmen hem cumhuriyeti hem de aydınlanmanın motor unsurları olan temel devrimleri akıl almaz bir maharetle hayata geçirebilmiştir. Nasıl? Ordu'nun aydınlanmadaki öncülüğü sayesinde...



Batı'da; demokrasi, özgürlük, insan hakları ve aydınlanmanın yaratıcı ülkelerinden biri olan Fransa'da, sanayi devrimi yaşanmış, burjuva ve proletarya doğmuş olmasına rağmen, cumhuriyetin yerleşmesi büyük badirelerden sonra gerçekleştirilebilmiştir. Serüvene bakın:



1792 cumhuriyetin kuruluşu, 1799 Napolyon'un İmparatorluğunu ilanı, 1814 yeniden krallığa dönüş, 1848 ikinci cumhuriyetin ilanı, 1852 yeniden imparatorluk tartışması ve nihayet 1871'de bugünkü anlamda cumhuriyetin kuruluşu.



Batı bunları biliyor. Batı, bizim birçok nimeti ve değeri, Atatürk'ün eşsiz dehası sayesinde bedavadan elde ettiğimizi de biliyor. Millet olarak bizi kıskanırken, birey olarak Atatürk'e tatmin bulmaz bir kinle diş biliyor. Batı için Atatürk, Orta Asya steplerinin metafizikten habersiz, aydınlık, akıl ve bilim nedir bilmez vahşilerini, tarihsel süreç anlayışlarının hiçbiriyle izah edilemeyecek bir maharetle, aydınlanmanın doruğuna taşıyan, cumhuriyet ve laiklikle donatan affedilemez bir düşmandır.



Atatürk öldü, bu iş bitti diyemezsiniz. Diyebilmenize engel bir güç ve gerçek var: Türk Ordusu.



Türk Ordusu, Atatürk demek, Atatürk'ün ölümsüzlüğünün göstergesi ve garantisi demektir.



Türk ordusu, tagallüp ve tahakküm unsuru değil, öncelikle aydınlanma ve demokrasi unsuru olarak yer almıştır bizim tarihimizde. Batı şöyle düşünmekte ve bunun gereğini yapmayı değişmez iman olarak taşımaktadır: Türk ordusu ya yok olmalı, yahut da ruhu pörsütülmelidir. Birincisini yapmak imkânsız denecek kadar zordur. İkincisine gelince, Türkiye'nin içinden elde edilecek hain ve gafillerle gerekli işbirliği kurulursa amaca ulaşmak mümkündür.



İşte bugün bu 'mümkün' gördükleri amaca ulaşmaya çalışıyorlar. Çünkü Haçlılar biliyorlar ki, İslam dünyasında, o arada Türkiye'de, Atatürk'ün Anıtkabri'ni yok etmeyi Kâbe'yi yok etme şartına bağlasalar, buna razı olacak alçakların sayısı epeycedir.



Batı, özellikle son birkaç yılda, İslam dünyasında yakaladığı bu tarihsel fırsatı heba etmemek için can havliyle çırpınıyor. Esasında nefret ettiği AKP'yi bağrına basıp var gücüyle desteklemesi AKP'de, az önce değindiğimiz hayatî emellerine uygun her şeyi bulmasındandır.



O halde, Türk ordusunu tâciz etmek ve etkisizleştirmek Avrupalı için iki maksada hizmet etmektedir:



1. Haçlı emel ve egemenliğine darbe vuran bir numaralı gücü zaafa uğratmak,



2. İslam dünyasının kaderini değiştirecek örneklere imza atan bir aydınlatma ve ilerletme gücünü etkisiz kılmak.



Büyük Atatürk, Türk ordusunun, işaret ettiğimiz bu özellikli durumuna çok erken bir zamanda dikkat çekmiştir. 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu'da yaptığı bir konuşmada bu gerçeğin altını emsalsiz bir vukufla şöyle çiziyor:



"Ordumuz, milletin ilerleme ve yükselme adımlarına öncü olmuştur. Milletimizin bütün inkılaplarında birinci adımı işgal etmiştir. Diğer milletlerde, ordu ile millet yekdiğeriyle daima karşı karşıyadır. Halbuki iş bizde tamamıyla tersinedir..." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, 17/290)



İşte, Türk Ordusu dendiğinde Haçlı Batı'yı rahatsız eden temel sebep budur.



Bu temel sebebi bilmeden Türkiye'nin dış politikalarına, özellikle AB ile ilgili politikalarına yön vermeye kalkmak, uçuruma giden kayalıklarda gözleri bağlı olarak yol almaya benzer. Böyle bir yol alışın en dikkat çekici örneği ise AKP iktidarının uyguladığı dış politika, özellikle AB politikasıdır.




AKP'NİN DIŞ POLİTİKASI



Büyük üzüntü duyarak söylemeliyim ki, AKP'nin uyguladığı genelde Batı politikaları, özel olarak da AB politikaları Türkiye üzerindeki Haçlı emellerine tatmin fırsat ve imkânı yaratan, temelinden basiretsiz politikalardır. Eğer 'basiretsiz' tâbirine itiraz ediliyorsa, onun yerine kullanılacak kelime çok daha ağır ve sarsıcı olacaktır.



Bu politikaların üçüncü bir izahı yoktur.



Daha neyi bekleyecekler! Gün bu gündür.



İLK ADIM MGK



Türk Ordusu'nu etkisizleştirme operasyonu, MGK'ya tasallutla başladı.



Tabiî önce MGK, sonra da devamı...MGK bunların, âdeta korkulu rüyası idi. Varsa yoksa MGK. Bunların MGK ile ilgili söz ve tavırlarını okuyunca insan gayrı ihtiyarı şunu düşünüyor: Güneş tutulmaları, gök taşlarının düşmesi, ozonun delinmesi, doğal felaketlerin ortaya çıkması, 11 Eylül terör dehşeti vs. şu bizim MGK yüzünden olmasın!..



Gerçek şu ki, Hıristiyan Avrupa'nın bir tür 'üst kurmaylar Grubu' olan Avrupa Parlamentosu (AP) için MGK, asırlarca korkulu rüyalar yaşatmış bir gücün sembolü olarak ortadadır. Bu sembolden rahatsız olmamalarını beklemek, sadece saflık değil, ahmaklık olur...O MGK ve hatırlattığı güçler ayakta durdukça, bizi AB'ye üye yapacaklarını sanmak da öyle...Unutmayalım, AKP iktidarının oylarıyla MGK'nın kolu-kanadı kırılıp 'sivilleştirilme' işlemi TBMM'de tamamlandığı gün (30 Ağustos 2003) Avrupa âdeta bayram etmişti. Türkiye ve Türkleri tâciz eden demeçleriyle ünlü Günter Verhuegen, gülücükleri ve heyecan dolu demeçleriyle bu bayramın âdeta resmî duyurusunu yapmıştı.



MGK'nun işini bitirdiler; şimdi doğrudan doğruya orduya bindiriyorlar. Fırsatlar yaratarak, bahaneler üreterek, sağdan girerek, soldan girerek, şöyle veya böyle, belirli aralıklarla Türk Ordusu'na mutlaka ve muhakkak sataşıyor veya saldırıyorlar.



6 Ekim 2004 İlerleme Raporu'nu, 17 Aralık 2004 Zirve Kararları'nı, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi'ni ve nihayet, 8 Kasım 2005 Katılım Ortaklığı Belgesi'ni okuyun, bu söylediklerimi belgeleyecek çok şey bulacaksınız.



Suat İlhan, işin gerçeğini ta bel kemiğinden yakalamış. Şöyle yazıyor:



"Anlaşılıyor ki, Avrupa, bin yıldan daha uzun zamandan beri kahrını çektiği Türk Ordusu ile, AB mevzuatı içinde hesaplaşmaya niyetleniyor. Gerçekte hesaplaşmaya başladılar. AB'nin açık amaçlarından birinin, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni küçültmek, etki ve caydırıcılığını azaltmak olduğu anlaşılıyor." (Suat İlhan, Avrupa Birliğine Neden Hayır, s.27-28)



Türk milleti, ordusuna tasallut ve sataşmanın en kahırlı dönemini yaşıyor denebilir.



SÖZÜN ÖZÜ



Avrupa'nın Müslüman Türk'ü tarihe gömme düşünün gerçeğe dönüşmesinin talep belgesi olan Sevr, Mustafa Kemal tarafından engellendi. Gök gözlü kumandan, kollarına girip savaş meydanlarına çektiği milletiyle Sevr'i yırtıp bir paçavra gibi yazanların ve imzalayanların suratına attı.



Mustafa Kemal, Batılı-Haçlı kini doruk noktasına çıkaran bir iş yaptı. Onu asla affetmezler. Mustafa Kemal onların genlerini tâciz etti, tarihsel rüyalarını kararttı, ufuklarını, ocaklarını söndürdü.



Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik Batı düşmanlığını değerlendirirken bu arka planı unutmak gafletini gösterenlerin aklına şaşarım.



Şimdi, Türk yeniden 'Hasta Adam' haline getirildi. Düyunu Umûmiye, değişik adlar altında yeniden yaratıldı. Sevr'in şartlarını, çeşitli gerekçelerle 'sineye çekilir' bulan yeni Damat Ferit ekipleri ihdas edilip gereken yerlere oturtuldu.



Batılı-Haçlı için gün tam bu gündür. Korkulu rüyanın tepelenmesi için uygun zamandır.



Mustafa Kemal'i olmayan bir Sevr kulvarındayız.

Yaşar Nuri Ö.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 3 ay sonra ...
TSK'ya saldırmak mı?
Ya arkadaşım, senin 17 askerin 2 gün boyunca çatışıp şehit oluyor, Orgeneralinde hala turnuvalarda golf oynuyorsa Afferin mi diyeceğin?

TSk sütten çıkmış akkaşık mı? TSK'yı eleştiremesseniz diye diye, bu millet şehit vermeye devam ediyor, Dağlarcada 1 hafta öncesinden istihbarat alınmasına rağmen 25 şehit nasıl verildi.

Hıncal ULUÇ'un bugünkü yazısını alıntılıyorum, zira tam demek istyediklerimi yazmış..

Türk ordusu bu ulusun en güvendiği kurumdur, bu ülkede anketler yapılmaya başlandığından beri hep açık ara öndedir. İsterdim ki, bu hafta içinde yeni bir anket yapılsın ve Aktütün baskınının bu güven duyusuna nasıl bir etki yaptığı ortaya konsun.
Cumartesi gününden beri halkın içindeyim.. Hemen bütün gazeteleri okuyorum, tv yorumlarını dinliyorum..
Aktütün'de verilen 17 şehitte bir PKK başarısından çok, bir askeri hata olduğuna inananların sayısı fazla.. Asker kanadından, hatta Genelkurmay İkinci Başkanı düzeyinde yapılan açıklamalar, kafalarda beliren sorulara yanıt vermekten, kamuoyunu tatminden uzak.. Hatta tersine şüpheleri destekler düzeyinde..
Bir ihmal, bir gaflet olduğu nerdeyse açık..
Şimdi bakın..
4 Ekim cumartesi günkü Vatan gazetesinin 18'inci sayfasında tek sütun bir haber var. Başlığını ve girişini aynen alıyorum..
"Aktütün Karakoluna taciz ateşi.."
"Şemdinli ilçesinde Irak sınırına 4 kilometre uzaklıktaki Aktütün Karakoluna bir gurup PKK'lı terörist taciz ateşi açtı."
Korkunç olan şeye bakar mısınız..
PKK, Aktütün karakolunu, bu haberin çıktığı gün basıyor.. 17 ölü, 20 yaralı.. Olacak şey mi?. Olacak şey mi, söyler misiniz?.
Adamlar gazetelere haber vere vere geliyorlar nerdeyse ve siz gafil avlanıyorsunuz..
Er Ramazan baskından bir gün evvel, Cuma günü evine telefon açıp veda ediyor.. "PKK'lılar bizi bu hafta içinde üç kez bastılar, ben artık zor dönerim anne.."
Ve dördüncü baskında, er Ramazan şehit..
Er Ramazan biliyor da, onun üzerindeki tek yıldızlıdan başlayıp, silsile-i meratip bol yıldızlıya bir yığın komutan nasıl bilmiyor acaba?.
Genelkurmay İkinci Başkanı ""15 şehitten 13'ü uzaktan atılan bomba ile öldü" diyor. Savunma mı, itiraf mı?.
Sınıra mesafe 4 kilometre.. PKK ile savaşın başladığı 30 yıl içinde 40 bilmem kaç kez baskına uğramış, son şehitler hariç, 28 gencimiz keklik gibi avlanmasına sebep olmuş bir karakol Aktütün. Karakol mu, elimizle kurduğumuz tuzak mı yoksa?..
Koskoca orduda, bu durumu değerlendirecek, önlem düşünecek bir kurmay çıkmaz mı?.
Harp Okullarında Taktik, Strateji dersleri niye okutulur?.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hıncal uluçun yazısı hakatten doğru noktaya parmak basıyor. Gazetelerde önceden haberini aldığımız bir saldırının ön ayağını , gazete okurları okuyup öğreniyorlar ise ordu bu konuda ne yapmış bilmek gerek. Kaç yıl oldu pkk varlığı ? Bukadar yıl ordu birşey öğrendi ise bu tarz karakol baskınlarını önceden gelen bilgilere rağmen nasıl engelleyemiyor biraz açıklamaları lazım.

Şimdi bizim elimizi kolumuzu bağlayan yasalar var demişler. Açık bir bahanedir bu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

TSK ile değil hükümet ile olacak işler bunlar,yıllardır saltanat süren basiretsiz hükümetlere bağlı değil mi bu kurum?


bu sorunun kökenleri hükümetlerde yatmıyor mu?

hıncal uluçun yazısı günü kurtarmaya yöneliktir, nasılki şehit haberlerinden sonra tüm forum ve tüm türkiye tarafından 1 gün içinde terör sorunu çözüldüyse hıncalın yazısıda aynı niteliktedir.

1 hafta sonra yine unutulur gider zaten birdahaki saldırıya kadar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Horizon said:
Hıncal uluçun yazısı hakatten doğru noktaya parmak basıyor. Gazetelerde önceden haberini aldığımız bir saldırının ön ayağını , gazete okurları okuyup öğreniyorlar ise ordu bu konuda ne yapmış bilmek gerek. Kaç yıl oldu pkk varlığı ? Bukadar yıl ordu birşey öğrendi ise bu tarz karakol baskınlarını önceden gelen bilgilere rağmen nasıl engelleyemiyor biraz açıklamaları lazım.

Şimdi bizim elimizi kolumuzu bağlayan yasalar var demişler. Açık bir bahanedir bu.


Başka konudada anlattım bence ordu vatandaşın sabrının taşmasını istiyor herkes isyan etsin ve orduya yetki versinler ardından ordu bu yetki ile oraları bir dümdüz etsin.Ordunun bu amacına ulaşmadaki batılı metodu onları çok sevdiğim için beni üzüyor.Ayrıca ordu ile aynı kafada olacak bir hükümetimiz olsaydı herşey çok daha kolay olurdu.Kısacası bu ihmalsizlikler bence ordunun yetkilerini arttırması isteği ile ilgili.

Ayrıca vasıflı bir ülke olsaydık bence abd ye posta koyup gidip orada kurulan kürdistan ı bombalardık direk.Artık nereden kopacaksa kopsun lan tenceremiz kaynıyo yüreğimiz yok böyle yavşak yavşak hareketlerle nereye kadar!Ekonomi bozulurmuş ambargo yermişiz vs vs yersek yiyelim kendimize geliriz en azından.Böyle onursuzca zombi gibi yaşanmaz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

edit ekledim ama yinede yazıyım, günü kurtarmaya yönelik hareketler yine tüm türkiye'de her zaman olduğu gibi.

1 hafta sonra unutulur ,birdahaki şehit durumlarında gene 2-3 gün kurtarırız ülkeyi, terörü çözeriz.

Bu olayı kökü hükümettir , ordunun ihmali bile olsa o kadar çok hedefe açık karakol varken milis savaşında mal gibi yerinde bekleyen bir tane karakol mutlaka bulunur.


Sadece bugunki hükümet değil bu güne kadar gelmiş son 30 yıldaki bütün hükümetler suçludur.

ha ayrıca bu ülkede hangi kurum düzgün çalışıyor ki TSK nin düzgün olduğunu iddaa edebiliyorsunuz?


Olayının köküne inmeyen bir halk bir hükümet, körler sağırlar birbirini ağırlar şeklinde boş boş takılıyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Benim bildiğim bu ülkede yıllardır iş şöyle yürür.

Ordu kendi işine hükümeti karıştırtmaz , yazılı yasa uygulansaydı yani genelkurmayın başbakanlığa bağlı olmasını söylüyorum ; bu zamana kadar darbeler ve çeşitleri yaşanmazdı yaşanamazdı. O yüzden geçin şu söylemi , ordu hükümetin emrinde vs. çocuk inanmaz.

Ordu taktiğini vs. belirler ve gereken izinleri hükümetten çıkarmasını ister , çıkar veya çıkmaz olay o. Eğerki ordu derse ki hükümet bizi parasız bıraktı , istediğimiz izinleri vermedi ha ozaman buyrun hükümeti bu durumda suçlu çıkaralım. Ama böyle birşey yok , istendiği zaman birçok izin veriliyor. Para akıtılıyor. Ordu istediği kadar askeri himayesine alıyor zibille. Gönüllüler cabası. Okadar kan dökülüyor.

Benim korkum şudur. Nasıl olsa birsürü er var , birçoğu da fakir vs. Ölseler ne olucak ? Piyon gibi görülüp kalabalık olduğumnuz için asker canı değersiz olmasın ?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Horizon istenildiği zaman izin veriliyor demişsinde teskere olayını hatırlatırım.Vermemek için nasıl direndi akp hatırlarsın.

Ayrıca son paragrafınada hiç katılmıyorum ordu nemrut değil sonuçta bizi koruyan sistem.Öyle birşey olsa halkda sesini çıkarır o kadarda değil yani.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Selam,

Ordu terörü yok etsin, gelsin bir de beni yok etsin.
Ordu siyaseti bırakıp adam gibi işine baksa elin çapulcusuna ne rezil oluruz ne de can veririz. Ama üstümüze vazife olmayan şeylere karışım, görevlerimizi aksatmakta üstümüze yok.

Taraf gazetesi said:
Cenazelerini dün törenler yapıp kaldırdınız... Peki onların “Neden öldük komutanım, bizi neden korumadınız” sorusunu duydunuz mu? Onlar artık soramaz elbette ama, bu soruyu sormak en çok onların hakkıydı: Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanı generaller Meclis’i protesto yerine Aktütün’le uğraşsalardı, biz o gün ölür müydük?

● Komutanım, biz öldükten sonra dün açıklamışsınız gazetecileri çağırıp: “Aktütün karakolunun yerini 2009’a kadar değiştireceğiz.” Gazeteler ilk kez kafasını azıcık kaldırıp “Yeter artık” demese, bunu yapar mıydınız?

● “İstihbarat eksiğimiz yok” da demişsiniz dün komutanım. Peki 350 kişilik PKK grubunun geldiğini nasıl göremediniz, gördünüzse neden önlem almadınız? Önlem aldığınız için mi öğle vakti göstere göstere saldırdılar?

● Aktütün’ün mayıs ayındaki baskın sonrasındaki halini bilenler vardı aramızda. Gözden çıkarıldığı her halinden belliymiş. Kaçakçılık için yapılmış zamanında ve defalarca basılmış. Burada askerî hata yok mu komutanım?

● O karakol sınırdan geçişi önlemek içinmiş komutanım. Oysa PKK Aktütün’ü basmak için sınırı geçiyordu orada. Bunu 1992’den bu yana tam beş defa yaptı. Hepimiz öldük, tam 44 kişi. Siz ise hesap bile vermediniz. Neden?

● Zayiatın büyük bölümü sınır ötesinden açılan ateş yüzünden demişsiniz. Bu zaten her defasında böyle oldu. O halde o karakol hâlâ neden vardı? Askerî hata olmasa bu kadar zayiat verilir miydi? Biz bu kadar ölür müydük?

● Aktütün ve öteki birçok karakol defalarca basıldı. Siz ise hesap vermek yerine tartışmaları bastırdınız, haber yapılmasını yasakladınız. En büyük acı sizin orada yaşanıyor komutanım, bunu tartışmayıp da neyi tartışacağız?

● Siz, dün gazetecilere bilgi veren komutanım; geçen yıl yine aynı gafletle basılan Dağlıca’daki komutan yarbaya başarı plaketi veren ordu komutanı değil misiniz? O plaket yerine hesap verseydiniz biz bugün yaşıyorduk.


Saygılar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bundan 10 sene önce söylenen bir şey vardı. Zamanında ordu pkk'nın gerçekten köküne kurutabilecekken güneydoğudaki ve doğudaki bu etkisini, OHAL bölgesindeki gücünü kaybetmemek için hep işi ağırdan almıştır diye. Ne kadarı doğru bilemem.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...