Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Otobüs


Estel_Anorien

Öne çıkan mesajlar

Gözlerini açtı. Etrafına bakındı. Otobüsü henüz gelmemişti. Çevresini gözden geçirdi. Eski, dökük halk otobüsü durağının ışığı hastalıklı bir şekilde bir yanıp bir sönüyordu. Eski bir pavyonun ışıklı tabelasındaki aksaklıklara benziyordu hem durağın ışığı hem hayatının akışı. Duraktaki sandalyede uyuyakalmıştı.. Yorucu bir gün olmuş olmalıydı.. O kadar sıradan geliyordu ki artık hatırlamıyordu bile. Bir önceki, bir sonraki.... Otomatlaşmış bacakları o hiç düşünmese bile her akşam eve dönüş yolunu bulabiliyordu. Etrafındaki yüzlere bir göz gezdirdi. Hepsi sıradan, bildik ama tanımadık yüzlerdi.. Kimbilir kaç tanesiyle karşılaşmıştı hergün o durakta gelecek olan otobüsü beklerken... Bakıyor, bakıyor ,bakıyordu. Her yüzde bir anlam her yüzde bir hikaye her yüzde ayrı bir ıstırap vardı. Düşüncelere dalmışken beklediği otobüs sonunda durağa geldi. Hızlıca içeriye hareket etti. Akbilini makinaya deydirdi. Makinadan çıkan metalik ötme sesi onda bir sürü şey çağrıştırmıştı. Hemen cam kenarında bir koltuk bularak yerleşti ve hafifçe başını kendi problemlerine çevirdi. Kafasını otobüsün camına yasladı ve otobüs ağıır ağır hareket ederken düşünmeye başladı. Kafasının içinde o kadar çok bulanık düşünce vardı ki.. Kafasını hızlıca salladı. Sanki içindeki düşüncelerin önce şöyle bir karışıp daha sonra dibe çökerek ayıklanmasını bekliyordu. Aklına bir isim gözüne bir yüz takılmıştı. Gözleri camdan dışarıya boş boş bakarken o sadece o yüzü hatırlıyordu.

Kumral kısa saçlı, orta boylu, ince dudaklı ve zarif bir kızın yüzü geldi gözlerinin önünde. O kadar canlı o kadar gerçekti ki nerdeyse elini uzatıp dokunacak, nazikçe okşayaracak ve öpecekti. Başına dikilmiş amca yerini istemek için ısrar ederken o kendi hayallerine dalıp hayali okşama hareketleri yapmaya başlayınca amca bulaşıcı bir hastalık olabileceğini düşündüğünden olsa gerek geriye çekildi ve başının etini yiyebileceği yeni bir genç aramaya başladı. Bir anda düşünceleri berraklaştı. O gördüğü yüze karşı içinden hakaretler edip bir harekette boynunu kırmayı düşündü. Elleri kasıldı. Ardından birden tekrar sakinleşti. Az evel düşündüğü şeyden utanç duydu. Üzüldü. Gözünden bir damla yaş aşağıya süzülürken otobüsü son durağa gelmişti. Otobüsten sallanarak indi. Bu akşam ilk defa otomat bacaklarına karşı geldi ve daha önce hiç binmediği bir otobüse bindi.[hline]Tanrılar kurban istiyor!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Oooo Estal görüyorum ki düz yazılara da ilgin varmış. Güzel olmuş. Duyguların ve betimlemelerin gayet yerinde. Yazı da gayet akıcı olmuş.
Tabii ki daha çalışman gerek. Çok çalışmak yılmadan çalışmak. Sen bunu zaten yapıyorsun. Ama madem amaç çalışmak ve kendini geliştirmek o zaman betimlemeleri arttırablir duygularını da bu yolla daha da öne çıkartabilirsin. Bu şekilde yazıyı en az 2 kat uzatabilir ve tabii ki yaşadığın olayı da en az 2 kat netleştirebilirsin.
Tabii bu akıcılığı bozmaman da gerekli.
Hadi kolay gelsin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yeni otobüsünde arkalara doğru ilerledi.. Arkalarda her zaman boş yer vardı. Muavinler öyle demez miydi? İlerleyelim! Arkalarda boş yer var... Şansına aslında tüm otobüs boştu. O yinede tabuları yıkmadı, belkide kolayca inebilmek için arkaya ilerledi ve oturdu. İçinde notlar aldığı defterini çıkardı. Kahverengi deri kaplı, üzerinde parlak gri harflerle Still Life yazan bir defterdi. Özel bir tercih miydi onu bu defteri almaya iten yoksa sadece bir beğeni miydi tam olarak hatırlayamıyordu. Sayfaları karıştırdı. Düzensizce aldığı notlar, kendine birşeyleri hatırlatmak için köşeye yazdığı ufak yazılar, sıkıldığı zamanlarda çizdiği resimler, yazdığı kısa yazılar, attığı çizgiler, hepsi bu defterin içindeydi. Defterin sayfaları arasında bir saç tutamı gözüne çarptı. Gözünün önüne gelen aynı kumral saç rengiydi. Parmaklarını yavaşça o saçların üzerinde gezdirdi.. Güzel bir tutamı fiyonk ile sarmış ve bir bant ile defterine yapıştırmıştı.. Ne zaman onu özlese o tutamı burnuna dayar ve saçlarının kokusunu içine çekerdi. Delice bir aşktı onunkisi... Sadece sevmişti. Sorgusuz, sualsiz, acımasızca sevmişti. Sevgi denilen duyguyu en uç noktada yaşarcasına, tutku duvarını aşarcasına sevmişti. Onun için karaladığı dizeleri gördü o saç tutamının altında.

Bir kuzgun kadar kara
Bu saçların kalbimde açtığı yara.
Aşkını yüreğime gömdüm
Ya sen mezara ya ben mezara.

Hiç bir zaman iyi bir şair olamamıştı zaten. Dizeleri hep tutarsız, bağlantısız ve orantısızdı. Kimi zaman yazı yazmayı denemişti fakat cümleler sanki bir araya gelmiyordu. Tıpkı kırılan kalbinin oarçalarının bir araya gelemediği gibi. Birden elinden kalemi düştü. Eğildi yavaşça uzandı kalemi eline aldı gözlerini tam kaldırmıştı ki birden otobüs aniden fren yaptı. Bir durağa gelmişlerdi. Hiç düşünmeden çantasını ve defterini aldı. Açılan kapıdan kendini dışarıya attı. Şehrin mühim meydanlarından birindeydi. Gökyüzü sankı gökten yağmur değil de alev yağarcasına garip bir gri-kızıllık içindeydi. Acı ve soğuk bir yağmur çiseliyordu. Meydandan sahile doğru yürümeye başladı. Bu seferde aklına tek bir soru takılmıştı.... Neden?

Çoğu insan da zaten bu sorunun cevabını aramıyor mu? diye sordu kendine. Neden? Düşündükçe insanların neden neden sözcüğünün cevabını aradığı ile başlayan sonsuz bir paradokslar cenneti içinde buldu kendini. Kafasını tekrar salladı. Bu fikri beyenmemişti. Zaten yorgun zihninde bu işlere ayıracak kadar enerji kalmamıştı. Eskiden böyle miydim? diye düşündü. Denize doğru bakarak yüksek bir sesle sordu. Niye bana böyle davranıyorsun? Bir yandan da kolunu dirseğinden bükülmüş bir şekilde denize doğru hışımla sallıyordu. Deniz cevap verircesine şiddetli bir dalgayı dalgakıranın duvarında patlattı ve tuzlu suyu yağmurun suyuyla karışarak üzerine yağdı. Zaten sırılsıklam olmuştu yağmurdan.. Tuz'u ise dert etmedi. Kendi kendine en azından kokmam diyerek yürümeye devam etti.

Denizin tam karşısındaki banklardan birine oturdu. Denize baktıkça engin, dur durak bilmez sevgisi geliyordu aklına. Artık içinde biriktikçe çürümüş , çürüdükçe iltahaplanmış bir sivilce gibiydi sevgisi. Birden defterini tekrar çantasından çıkarttı. O saç tutamını sayfadan koparttı ve var gücüyle denize savurdu. Niye yaptığını anlayamadan istem dışı elindeki kalem oynamaya başladı ve şu dizeleri sıraladı.


Kuzgun artık kanatlandı uçtu
Gökyüzünün engin griliğinde kayboldu
Yüzünün rengi bir gül gibi soldu.
Yok olan aşkın yeri gururla doldu.

Daha önceden aşkı için ölene kadar demişti. O anda anladı ki sevgilisi, bir tanesi onu çoktan ölüme göndermişti....[hline]Tanrılar kurban istiyor!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
ghaldszar, 26 December 2003 05:56 tarihinde demiş ki:
Estal


Estel olacaktı,Usta Yazarımızın Eli sürçtü.. ;)

*!hemen düzeltir*

öhö öhö..

Estel icqdan yaptım açık açık sana yorumlarımı :] Nede olsa yazarla yüzyüze görüşmek,açıkta söylemekten daha iyi..

Bedeviizden bir tecrübe...[hline]Dream as u never die,live as you can die tomorrow
Always remember;death is only a Begining

Only in My Dreams Now...Curse!
Jimenez artık LTDF da olamayacak...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sahildeki dolaşmasını bitirmişti. Etrafına bakındı. Caddeler bomboştu. İnsanlar evlerine saklanmış, ilkel zamanlardan kalma bir korkuyla karanlıktan kaçmışlardı. O ise karanlıktan korkmazdı. Hatta karanlığı kendi yararına kullanırdı. İçindeki o gizli olan fakat herkes tarafından kirletilmiş turuncu mutluluğu karanlığın parlament mavisi ve o garip kızıl-griliği ile örterdi. Aslında o garip rengi severdi.

Sakin adımlarla gardaki son otobüse ilerledi. Hidrolik kapısından içeri girerken ''kapıda durmayın, çarpar'' temalı iğrenç espriler aklına geldi ve gülümseyerek bir koltuğa oturdu. İlk defa huzurlu bir şekilde kafasını cama dayadı ve şehrin; gelip geçen, bulanık bir nehir edasıyla akan ışıklarını seyretti.

Otobüsteki tek yolcu oydu. Bir an için kendini yalnız hissetti. Canı sıkıldı. Üzerinde bir yorgunluk vardı. Birçok şey yapmak istiyordu, fakat hiçbir şey yapmak istemiyordu. Zihnini kurcalayan o kadar çok problem, o kadar çok düşünce vardı ki... Bir sıraya koymak istedi. Sonra yine vazgeçti. Otobüs evinin yakınındaki durağa gelmişti. Kocaman otobüs bir yılan gibi tıslayarak durdu ve yine, bir yılan edasıyla körüğünden kıvrılarak köşeyi döndü.

Otobüsün arkasından bakakalmıştı. Bir süre için gözleri daldı. Birtanesi yanında olsa ona bir öpücük verir ve yine daldığını söyler, bir dahaki sefere onun için inci çıkarmasını söylerdi. Bunları düşünerek sallana sallana eve vardı ve merdivenleri çıktı. Ellerini ceplerine sokarak karıştırdı ve anahtarı bulup deliğe soktu. Kapı bir sur kapısı gibi gıcırdayarak, sarsılarak açıldı. Kalesine gelmişti.

İçeriye girdi. Mutfaktan bir bardak su içti. Evinin tanıdık kokusunu, ve sessizliğin sesini özlemişti.. Salona ilerledi. Kendini bir kanepeye bıraktı. Hiçbir ışığı açmadı. Televizyon da kapalıydı. Uzandı. Oturdu. Düşündü. Ve Ağladı.[hline]Ayşe Hatun Önal bana demiş kii:
Ayılık var hamurunda. Kırıcan mı belimi?

Sam, 01 January 2004 04:39 tarihinde demiş ki:
Allah'ın koruması protection atıp armor rating yükseltmek.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...