Redeye Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 I. Aragon'un ünü sözü "Mutlu aşk yoktur", bütün ünlü sözlerin yazgısını tekrarlar: Bu düşünce, daha çok, yanlış anlaşılmıştır. Aragon, hiçbir aşkın mutluluk getirmediğini, getirmeyeceğini mi ifade etmeye çalışmıştı? Şairler böyledir, şiirler haydi haydi böyle: Ayrıca bir şey söylemezler: Bu'durlar, bu kadar'dırlar. Onun için de tek bir doğru yorumdan söz etmek boşa çaba olur; herkesin ufkuna ve derinliğine göre bir yorum, birden fazla yorum olasığılı yaratır bu türden alıntı sözler. ------------------------------------------------------------ bkz: http://www.pepelek.com/forum/view.php?id=14959 ------------------------------------------------------------ Aragon'un yaklaşımını, Aşk ve Batı başlıklı bir incelemenin de yazarı olan kültür tarihçisi Rougemont'un kurduğu kilit cümleyle bağlamak istiyorum: "Mutlu aşkın yazılı tarihi yoktur". Gerçekten de, Batı uygarlığında da, Doğu uygarlığında da, mutsuz aşkların tarhinin yazılmış olduğu göze çarpıyor. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Hüsrev ile Şirin, Yusuf ve Züleyha, Romeo ve Jülyet, Heloise ve Abelardus, Portekizli Rahibe ve sevdiği adam, Don Juan'ın ya da Casanova'nın tekmili bir den serüvenleri, bütün Tristan ve Isolde versiyonları, Carmen ve Don Jose, sonsuz bir listeye yönelmek güç değil mutsuz çiftler konusunda, işlenen aşkın siyah tablosunu çıkarır karşımıza. Beatrice'nin Dante'sinden "Makber"in şairine, Nerval'ın "Sylvie"sinden Halid Ziya'ya değişmez bu gerçeklik: Klasikler, Romantikler, Simgeciler, Gerçekçiler, Gerçeküstücüler, Modernler, Post-Modernler Aşk'ın çehresini değiştirirler de, natura'sına dokunamazlar pek. II. Aşk'ı tanımlamaya çalışmanın düpedüz gözüpek bir girişim olduğunu bile bile davranıyorum, davranacağım bir kez daha bu deneme "Karpuz Çekirdeği"nin karşı sayfalarına kurulduğuna göre: Sağlık sınırını aşmış, o çerçeveden taşmış sevgi türüne Aşk diyorum ben. Karşılıklı duygular dengesi bozulmuş, zihnin ve gövdenin elektrik yükü iyiden iyiye artmış, izan çerçevesi dağılmış, şiddet tırmanmaya koyulmuştur. Aşk, kişiye varoluşunun uçlarını anımsatır ve ölüm güdüsünü devreye sokar: Çift'in tek'i kendisini (Pavese), eşini (Carmen), kendisini ve eşini (Kleist) yok etme eşiğine dayanmıştır. Eşik her zaman aşılamaz belki; eşiğe her zaman dayanılır. Aslında: Kansız aşk yoktur. Akması gerekmez kanın, kaynama noktasına ulaşması gerekir bir tek: Orada, o anda gövdenin kimyasal dengesi hepten değişir ve Zihin sürçmeye başlar: Yoğunlaşmalar, takınaklar, mantığı ters yüz eden bir karar politikası egemendir artık. Aşkın (aşığın) gözünün görmediği de doğru değildir: Doğru olan, onun başka bir şey görmediği, başka bir noktaya bakamadığıdır. III. İktidar ilişkisinin en fazla sivrildiği, yıpratıcı yanlarının en belirgin formlar aldığı alanların başında gelir Aşk. Görünüşte, bir efendi/kul kutuplaşmasında yol alınmaktadır, oysa efendinin her an kula, kulun her an efendiye dönüşebileceği bir eksen üzerinde iniş-çıkış eğrisini çizer 'kahramanlar'. Partönerlerin rollerine aldanmamak gerekir: Hükümran nerede boyun eğer, mazlum nerede dikilir kimse kestiremez. Uca çekilen, itilen, orada duran ve bekleyen öylesine güç kazanır ki, istediğinde karşısındakini bükebilir, hatta eritebilir de. Büyük, zorlu aşk örneklerinin hepsinde rollerin bir evreden sonra ters döndüğüne, ateşin yön değiştirerek yakanın yandığına, yananın külünden yeniden doğduğu bir durum yaşandığına tanık olunur: Karşılıklı aşk, her zaman karşılıklı, bulaşıcı, yayılmacı bir yangın demeye gelmiştir. Tek taraflı aşk, zaten aşk değildir: Öteki'yle tamamlanma arayışından öte, kendi kendini bulamama güzergahıdır: Bir som yanılgı, bir som yanılsama. IV. Mutsuz aşkın tarihi, kaldı ki, Aşk'ın tek taraflılığına değil, karşılıklılığının engellenmesine dayanır hep. Erişememenin, buluşamamanın, yanyana gelemeyişin binbir çeşitlemesi çıkar karşımıza: Hayat gelir düğümünü kurar bütün öykülerde, birbirine doğru yol almaya çalışan aşıkların yörünge tabakalarını kırar, sapmaları örgütler ve bir yana çekilip, Calvino'nun deyişiyle çapraz yazgılarını izler. Efsane her zaman gerilim istemiştir. Hikayenin askıda kalması, kavuşma anının ertelenmesi ya da yitmesi için durmadan yeni denklemler öne sürülür. İki trajik odak belirler bireyin yaşam akışını: Aşk ve Ölüm. İkisininde ayırması beklenmiştir. Çağlar boyu, Aşk'a bakışın temel yasası olarak kalmıştır bu: Biraraya gelindiğinde Aşk ölmeye başlayacaktır. Toplumsal düzenler, hangi evrelerine bakılırsa bakılsın, bu türden bir sonuç-yorum ile kuşatmışlardır bireyleri. Mutsuz aşk, aşk olarak yaşayıp gitme şansını taşımış; mutlu aşk, Aşk'ın ölümünü hazırlamıştır. Onlar ermiş muradına - o noktada biter her hikaye: Mutlu aşkın anlatılmaya değer bir yanı bulunamamıştır. Anlatıldığında, Aşk'ın ağır ağır ya da hızla eriyişinin konu edildiğini görüyoruz: Çiftler, ama birlikte ama ayrı ayrı, mutlu aşkı çözmüşlerdir. Shakespeare'de de böyledir bu, Balzac'da da. V. Muts Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ghaldszar Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Yanlış anlaşılmasın sadece linki düzelttim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Redeye Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Bende gramer hatalarını düzeltirken tesadüfen gördüm zaten. Teşekkürler.[hline]Aure Entuluva Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar