Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

lakin şayet keza ve hakeza


horacegoesskiing

Öne çıkan mesajlar

başlıktaki kelimeler ve şindi hatırlamadığım bazı kelimelerin kullanıldığı zamanlarda, ekseriyetle (sıklıkla) yanlış kullanıldığını görüyor ve yerimde kuduruyorum (zira takıntılı bir insanım ben)

dedim ki bi başlık açayım doğrularını yazayım, kimse de kırılmasın, bana gıcığın mı var demesin.

eet.

lakin:
tdk: ama, fakat

örnek:
bu kelimeleri kullanıyorsunuz lakin anlamlarını bilmiyorsunuz.

şayet:
tdk: eğer

örnek:
şayet bir kelimeyi kullanıyorsak, anlamını bilmemiz icap eder.

keza:
tdk:aynı biçimde (aynen böyle, bu şekilde, bu minvalde)

örnek:
keza, keza kelimesi de müteaddit defalar yanlış kullanılan güzide bir kelimemizdir.

hakeza:
tdk: bunun gibi, böyle (keza gibi. vurgulu, tekrar yahut nihayet ifade eder.)

örnek:
hakeza, hakeza kelimesi de bu üzgün kelimeler gurubuna dahildir.

bi de şindi aklıma geldi

zira:
tdk: çünkü

artık bu kelimeleri doğru kullanalım, zira anlamlarını öğrendik.

ukalaca gelmiş olabilir diye tahmin ediyorum, ama eminim ki benim gibi obsesif arkadaşlar beni anlayacaktır.

başka böyle kelimeler aklınıza gelirse eklemekten imtina etmeyiniz. teşekkürler.

[ Mesaj 08 Ağustos 2007, Çarşamba - 22:31 tarihinde, horacegoesskiing tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

nevi şahsına münhasır kalıbını da açayım bu vesileyle.

nev, tür demektir. nev'i, yani türü, şahsına münhasır. münhasır da özel demek. specific gibi.

yani ne oluyor, öyle bi adam ki, kalıplara sığmıyor, sınıflandırılacaksa, kendiyle sınıflandırılıyor. satanist diyemiyoruz, berk diyoruz. çünkü satanist tanımına uymuyor.

öyle.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ben keza yı yanlış kullanıyomuşum, keza forumda cok kullanırım son zamanlardada artmaya başladı kullanmam.

daha cok yukardaki gibi sonuca varma, veya ornekleme fazldan bilgi verme kısmından önce kkullnıyorum,

bana buralara "keza" yerıne doğru bir kac kelime bul, ey romalı şair
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bi de bişey daha söliim, dershanedeyken Türkçe hocası geldi ilk derste, dedi alfabeyi yazın bakiim... Millet bi baktı önce bööle bön bön, sonra anladılar adam ciddi ciddi istiyo herkesten, yazdılar. 27 kişiden 3-4 kişi 29 harfli alfabeyi doğru yazdı. ç i falan gibi harfler yok, bazılarında x falan var... Böyle durum yani. Bi de, sınıf o salak dershane sistemine göre en üst sınıflardan biriydi, öğrenciler istanbulda en iyi denilen liselerden idi falan...

Buyur burdan yak yani.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lakin, Arapça,

Şayet, Farsça,

Keza, Arapça,

Hakeza, Arapça,

Zira, Farsça

olduğundan yapılıyor olabilir bu yanlışlar.

Şimdiye kadar yanlış kullandığımı hatırlamıyorum bu kelimeleri de, eğer bir kelimenin kullanılışını hatırlamıyorsam, köklerini düşünür, ona göre kullanılışını çıkarmaya çalışırım. Kelime Türkçe olmayınca, kullanışı da zorlaşıyor haliyle.

Tabii bu kelimelerin bazılarında şapka da var (Lâkin gibi), onu da unutmamak gerekir kullanırken.

Ama sonuç olarak hepsinin Türkçe karşılığı varken, bence en güzeli yine Türkçelerini kullanmak.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Aruz, "çadırın ortasına destek olarak dikilen direk" demektir. Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında "hecelerin uzunluk ve kısalıkları temeline dayanan nazım ölçüsü” anlamında kullanılır.

Arapların ilmü'ş-şi'r dedikleri şiir bilimi, aruz bilimi (ilmü'l-aruz) ve uyak bilimi (ilmü'l-kâfiye) diye ikiye ayrılır. Aruz bilimi, aruz ölçüsü (aruz vezni)'nün kurallarını bildirir.

Aruz Ölçüsü, Arapçanın hece dizgesine sıkı sıkıya bağlıdır, ondan ayrı düşünülemez. Arapçada temel harfler ünsüzlerdir. Bu harfler ya harekesiz (sakin) ya da harekeli (müteharrik) olurlar. Hastalıklı harfler (hurûf-ı illet) denilen elif, vav, ye, yani bizim uzun â, û, î ile gösterdiğimiz ünlüler, Arap dilcilerine göre bir hareke ile bir harekesiz ünsüzden birleşmiş seslerdir. Buna göre bir beyti oluşturan harfler arasında harekesiz ve harekeli harfler birlikte bulunacaktır. Bu harflerden ikisinin birleşmesine sebeb (ip), üçünün birleşmesine veted (ağaç kazık) denir. Bunların da kendi aralarında ikiye ayrılmasından dört çeşit temel hece yapısı oluşur:

a. ben, gel, kar gibi yatay bir çizgi (_) ile gösterilen kapalı
heceler.
b. te-pe, ka-ra, ya-ra gibi bir nokta (.) ile gösterilen açık heceler.
c. gö-nül, ka-lem, se-pet gibi bir açık bir kapalı (._) heceler,
ç. bâ-de, hâ-ne, lâ-le gibi bir kapalı bir açık (_ .) heceler.

Bu temel parçaların birleşmesinden 8 ana kalıp ortaya çıkar.
Her beyitte en az dördü bulunan bu parçalara tef'il, tef'ile ya da
cüz denir. Bu temel parçalar şunlardır:

1. fa'ûlün (fe'ûlün) (._ _)

2. fâ'ilün, fâ'ilât (_._)

3. mefâ'ilün (._._)

4. fâ'ilâtün (_._ _)

5. müstef'ilün (_ _._)

6. mef’ûlâtü (_ _ _ .)

7. müfâ'aletün (._.._)

8. mütefâ'ilün (.._._)


Bu ana parçaların hece düzenlerinden birtakım değişik parçalar daha doğmuştur. Bunlar da şöyle gösterilebilir:

1. fa', fâ' (_)

2. fa'ûl (fe'ûl) (._)

3. fa'lün, fâ'il (_ _)

4. fa'ûlün (fe'ûlün), mefâ'il (._ _)

5. fe'ilün, fe'ilât (.._)

6. fâ'ilün, fâ'ilât (_._)

7. mef'ûlü (_ _.)

8. mefûlün, mef'ûlât (_ _ _)

9. fe'ilâtün (. . _ _ )

10. mefâ'ilün (._._)

11. mefâ'îlün(._ _ _)

12. mefâ'îlü (. _ _ .)

13. fe'ilâtü (. . _ .)

14. fâ'ilâtün (_._ _).

15. müstef'ilün (_ _ . _)

16. müfte'ilün (_.._)

17. fâ'ilâtü (_ . _ .)

18. mef'ûlâtü (_ _ _ .)

19. mütefâ'ilün (.._._)

20. müfâ'aletün (._.._)

21. müstef'ilâtün (_ _ ._ _)

Bu tef'ile ve cüz adı verilen temel parçaların türlü biçimlerde yan yana gelmelerinden daha büyük kalıp (vezin)'lar ortaya çıkar. Bunların sınıflanmasıyla ortaya çıkan dizge de bahirler ve dairelerdir.

Bu ölçüler İran ve Türk sınıflamasına göre 14 bahir 4 dairedir. Bu daire ve bahirlerdeki ölçüler örneklerle birlikte aşağıda gösterilmiştir.

Aruz bilimini böyle bir öğreti biçiminde ilk olarak ortaya koyan ünlü Arap dilcisi İmam Halil bin Ahmed (öl. 786)'dir. Bu bilimle ilgili kuralların bir bölüğü İslâmlığın ilk çağlarında bilinmiyordu. İmam Halil'in ortaya attığı bu dizge ilk zamanlar kabul edilmedi. Öyle ki, zamanın kimi ünlü şairleri kendilerini bu ölçülerin üstünde görerek onlara uymayan ölçülerde şiirler yazdılar.

Arap aruzu, önce İran'a geçmiştir. İranlılar aruzun kendi eski ölçülerine yakın olanlarını seçmişler, bu ölçüler içinde bahirler bile uydurmuşlardır, örneğin, hezec bahrinin türlü biçimlerinden oluşan 24 rubai kalıbını İranlılar bulmuşlardır.

Türklerin çok eski çağlardan beri güçlü bir halk şiiri geleneği vardı ve hece ölçüsünü kullanıyorlardı. İslâmiyet’i kabul ettikten sonra, İran edebiyatının etkisiyle Türkler de Farsça şiirler yazmışlar ve Farsçayı şiir dili olarak benimsemişlerdir. Böylece Türkler, ilk şiirlerinde İran aruzunu kullanmaya başlamışlardır. Türkçede Kutadgu Bilig adlı yapıtta ilk olarak kullanılan (kalıp, fa'ûlün fa'ûlün fa'ûlün fa'ûl'dür. Firdevsî Şeh-nâme'sini bu kalıpla yazmış olmasından dolayı, bu kalıba Şeh-nâme vezni de denilir.

Aruzu kullanmaya başlayan Türk şairleri büyük bir güçlükle karşılaştılar. Çünkü Tükçenin yapısı Arapça ve Farsçaya benzemiyordu. Türkçede uzun ünlü bulunmaması Türkçe sözcüklerdeki kimi ünlülerin uzatılması sonucunu doğuruyordu. Bununla birlikte Türkler ilk zamanlarda hece ölçüsüne en yakın olan kalıpları seçerek işe başlamışlardır. Türkçenin yüzyıllarca direnerek karşı koyduğu aruz, —birkaç ünlü divan şairi dışında— ancak XIX - XX. yüzyıllarda Tevfik Fikret, Mehmed Akif Ersoy, Yahya Kemal gibi şairlerin elinde bir Türk aruzu durumuna gelmiştir.

Tanzimat’tan sonra başlayan toplum yapısındaki değişme ve yenileşme, edebiyatı da etkilemiştir, özellikle Fransız edebiyatından Türk edebiyatına aktarılan yeni tür ve kavramlarla birlikte, eski sorunlar da yeni bir bakışla tartışılmıştır. Bunlar arasında en önemli yeri tutan aruz - hece sorunudur.

Tanzimat döneminde, aruza karşı ilk tepki, Ahmet Cevdet Paşa'dan gelmiştir. Ahmet Cevdet Paşa, Türk şiirinin doğal ölçüsünün hece ölçüsü olduğunu söyleyerek aruzun Türk lehçesini bozduğunu ileri sürmüştür. Namık Kemal de birçok yazılarında hece ölçüsünü savunmuş ve özellikle tiyatro yapıtlarında aruz yerine hece ölçüsünün kullanılmasını salık vermiştir. Buna uyarak Abdülhak Hamit, Nesteren ve Liberte adlı oyunlarını hece ölçüsüyle yazmıştır.

Recai-zade Mahmud Ekrem, "aruz ölçüsü içinde Türkçe sözcüklerin imalelerle bozulduğunu" kabul etmekle birlikte yine aruzu heceye yeğler. Ekrem, La Fontaine'den kimi hikâyeleri hece ölçüsüyle Türkçeye çevirmek ister, fakat, başarı sağlayamayarak aruza döner.

Aruzun, önemli bir edebiyat sorunu olarak ele alınması Servet-i Fünûn şairleriyle başlar. Servet-i Fünun şairleri, aruz kalıplarım önce, müzik değerleri bakımından ele almışlar; sonra, kullanılan kalıbın, şiirin konusuna ve dize içindeki sözcüklerle olan uygunluğu üzerinde önemle durmuşlar, hatta, ölçünün müzik değeri açısından konu ile bağlılığını sağlayabilmek için, konunun gelişmesine göre bir şiir içinde birkaç kalıp kullanmışlardır. Bunun en başarılı örnekleri Tevfik Fikret ve Cenab Şehabeddin'de görülür.

Cumhuriyet döneminde, hece ölçüsü aruza karşı kesin bir üstünlük kazandıktan sonra bile aruz-hece tartışması sürmüştür. Aruz ölçüsünün Arapça sözcüklere göre düzenlenmiş bir çeşit ezgi olduğu, bugün de dilimizde Arapça ve Farsça sözcükler bulunduğu için, aruz ölçüsünü bırakmamızın olanaksızlığı üzerinde durulmuştur. Ayrıca, Arapça olan aruz kalıplarının, örneğin "fâ'ilâtün fâ'ilâtün" parçalan, "geldiğim gün geldiğim gün" gibi bir sözle karşılanırsa, Türkçeleştirilmiş olacağı da ileri sürülmüştür.

Aynı görüşten yararlanarak, İbrahim Alaeddin Gövsa, Osmanlıcayı bilmeyenlere, aruzu "fi'l" sözcüğünden üretme kalıplarla anlatmak yerine, "sevmek" eyleminin türlü çekimleriyle bunu sağlamayı düşünmüş ve adını da "sevmek, sevilmek" ölçüsü koymuştur. Bu ölçüye göre fâ'ilâtün "sevmeseydim",fe'ilâtün "sevebildim", mefa'ilün "sever misin", mef'ûlü "sevmezse", fa'ûlün "severken" gibi sözlerle karşılanmıştır.

Bütün bu çalışmalardan sonra, aruza yeni bir düzen verme çabaları başlangıç noktasından ileri gidememiş ve sonuçsuz kalmıştır.

Aruz Ölçüsünün temeli, hecelerin uzun ve kısa olmaları özelliğine davanır. Ölçünün doğru olarak bulunabilmesi için önce, dizedeki hecelerin değerlerinin saptanması gerekir. Türkçe, Arapça ve Farsça sözcüklerdeki heceler iki ana bölümde toplanır:

A. Açık hece : Buna muallak (asıllı, boşlukta duran) da denir. Ölçü uygulamasında açık heceler bir nokta (.) ya da ters bir yay işaretiyle gösterilir. (+) işaretiyle gösterenler de yardır. Türkçe sözcüklerde iki türlü açık hece bulunur.

1. Yalnız bir ünlü olan heceler: a-dım, e-rik, e-kin, t-şık, t-pek, ozan, ö-rümcek, u-zak, u-sanmak, ü-züm, ü-şütmek gibi.

2. Bir ünsüz ve bir ünlüyle kurulmuş heceler: ka-ra, ke-mik, sa>rt, de-li, to-pak, kö-mür, su-lu, yü-rü-mek gibi.

Arapça ve Farsça sözcüklerde de iki türlü açık hece vardır.

1. Yalnız bir kısa ünlü olan heceler: a-rak, e-mel, ı-yan, i-rem,
ö-mer, u-beyd, ü-büvvet gibi.

2. Bir ünsüz ve bir kısa ünlüyle kurulmuş heceler: ha-zân,
me-kân, rı-zâ, ri-câ, rü-bâb, sü-han gibi.

B. Kapalı hece: Buna müsned (dayanılmış) de denir. Ölçü uygulamasında kapalı heceler vatav_(—) va da dikev bir çizgiyle gösterilir.

Türkçe sözcüklerde 4 türlü kapalı hece bulunur:

1. Bir ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler: ak, al-mak,
es-mek, ıs-lak, ür-kek gibi.

2. Bir ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler: bak,
kar, kes-mek, gel-mek, köp-rü, kur-şun, küs-mek gibi.

3. Bir ünlü ve yan yana iki ünsüzle kurulmuş heceler: ast, art,
örtanek, üst gibi.

4. Bir ünsüz, bir ünlü ve yan yana iki ünsüzle kurulmuş hece¬ler : kart, tart-mak, kırk, sırt, dört, yurt, sürt-mek. gibi.

Arapça ve Farsça sözcüklerde de 9 türlü kapalı hece bulunur.

1. Yalnız bir uzun ünlü olan heceler: â-şık, â-det, î-câd, î-câb gibi.

2. Bir ünsüz ve bir uzun ünlüyle kurulmuş heceler: bâ-de,
sâ-de, bî-kes, sû-ret gibi.

3. Bir kısa ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler: er-kân, imkân, üş-tür gibi.

4. Bir uzun ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler: âb, âş-nâ,
âf-tâb gibi.

5. Bir ünsüz, bir kısa ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler:
ta-hammül, bül-bül, gül, e-mel, e-cel gibi.

6. Bir ünsüz, bir uzun ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler: bâb, yâr, zîr, şîr, sâz,, rûy, bûy gibi.

7. Bir kısa ünlü ve yan yana iki ünsüzle kurulmuş heceler: asr, aşk, eşk, emr, ömr, ufk gibi.

8. Bir ünsüz, bir kısa ünlü ve yanyana iki ünsüzle kurul¬muş heceler: rahm, zahm, derd, dest, çeşm, gird, dürd, mürg, müşg gibi.

9. Bir ünsüz, bir uzun ünlü ve yan yana iki ünsüzle kurulmuş heceler: dost, post gibi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...