Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

19. ceset!.


Zagg

Öne çıkan mesajlar

bundan 10 yıl önce idi, babamın iş nedenlerinden ötürü şehir değiştirmek zorunda kalmıştık, evimizi ve kalmakta olduğumuz akşehir'i terk ediyorduk bütün arkadaşlarım akrabalarım çocukluğumun önemli anılarını bir şekilde geride bırakıp konya'ya gidiyorduk beni pek rahatsız etmemişti ama annem bu şekilde düşünmüyordu, babam da gitme taraftarı değildi ama durumun %70'i maddiyata dayandığından dolayı yapacak bir şey yoktu, ya babam konya'da kalacak biz akşehir'de yada taşınacaktık. evde tam olarak ta olmasa bir demokrasi hüküm sürmekteydi, bana sormasalar da gitme kararını kesinleştirdiler ve gün saymaya başlar olduk. saymakta olduğumuz son bir haftayı detaylı olarak hatırlamaktayım, komşular bizim boşalmış evimizden çıkmıyordu, neredeyse her şey kutular içindeyi, üzerimdeki elbiselere bir şey olsa beni de kutulayacak gibisinden bir hava esmekteydi. o sabah erkenden kaldırdılar, gözümü açıp kapatırken çapakların acıttığını bile hissediyordum, lavaboya gittiğimde ise muslukların bana olumsuz cevap vermesi bile ayrı bir dert.tanımadığım birkaç surat o saatte o boş evde cirit atarcasına koşturuyordu, ben anlayana kadar onlar evin tüm eşyalarını kamyona yüklemişlerdi bile.bana o anda soracak olsalardı orada her şeyi iptal ederdim, belki küçüklüğümden geliyordu bu uykuya düşkünlüğüm.

küçüklüğümün çekilmez taraflarından biride ebeveynlerimin bilet parası vermemek için tüm yolu onların kucağında sindirmek zorunda olmamdı, malum o aralar arabamız yoktu. konya'ya -110 -100 -90 -80 bla bla ;konya'ya hoş geldiniz nüfus, rakım, cart curt, allah bilir babama küfretmişimdir o 3 saatlik yolu onun bacakları üzerinde geçirdiğim için. neyse şaka maka bir tarafa konya'ya gelmiştik ben o yıllarda okumayı yeni sökmüştüm ve sağ taraftaki o siyah zemine yazılı olan sarı harfleri kelimeler haline dönüştürmekte olduğumu hatırlıyorum. konya selçuklu üniversitesi bilim bilmem neler yazıyordu, ondan daha dikkat çekici bir şeyin farkına varmıştım, üniversitenin bahçesinde kocaman bir mavi bina vardı ve vinç olduğunu bilmediğim bir alet binaya çok yakın bir mesafede duruyordu, babamdan hemen konu ile ilgili bilgiyi almıştım o mavi binanın yanındaki mavi şey ney baba ? ne dediğini hatırlamıyorum ama tatmin edici bir açıklamada bulunmuştu, 10 sn kadar görebilmiştim zaten o devasal aleti, aradan 10 yıl geçti o vinç hala orada, geçen gazetede okumuştum o binanın çürüdüğü hakkında birkaç yazı yazıyordu, buda güzel türkiye'min eğitime 10 yılda benim gözlemlediğimce kattığı bir ceremeydi.

babam ilk bir haftadan sonra hemen eski ama yeni olan işine başladı, beklide düzenli aile rolünü oynadığımız ve en iyi not aldığımız yıllardı yada bana öyle geliyordu nede olsa çocuktum, 8 yaşında dünyanın aynı anda beş yere döndüğünü iddia eden, güneşin hiç batmadığını savunan, kendinden büyük çocuklardan korktuğunda babasının polis olduğunu söyleyen, arada sırada beslenme arasını bekleyemeye dayanamayan, suyu sürahi yerine musluktan içmeyi tercih eden bir çocuktum ve hayatın pembe renginin dozunun en yüksek noktalara ulaştığı sıralarda yaşadım her çocuk gibi çocukluğumu.yeni okuluma, yeni evime yeni arkadaşlarıma zamanla alışıyordum, benden 3 yaş küçük olan kız kardeşime okulda yaptıklarımı anlatmaktan sıkılmayan, dinlemediğinde kavga çıkarmaktan kaçmayan bir tiptim.yeni kelimelerle birlikte yeni şeylerde öğrenir olduğum yıllardı, tranvayı ilk gördüğümde, hade be yok canım daha neler, mutlaka çıkıyordur bir yerlerden dumanı gibisinden tepkilerimin de olduğu film tadında geçirdiğim günlerdi.insan çevresine ayak uyduran bir canlı olduğundan, bu tür garip yadırgamalarda zamanla kaybolup gidiyordu.

artık o kadar alışmıştım ki bu şehre kaldığım yeri aratan bir tarafı yoktu hatta ekstra olarak yanında olumlu şeylerde getirmişti, dumansız trenleri, ne benim nede o yapılmakta olan o tıp fakültesindeki boş duran o vinç saymakla bitmez.evdeki sosyal yaşantı süper, hafta sonları mutlaka bir şeyler yapılırdı, hiç bir şey yapamasak babamın öğlene doğru kalktıktan sonra bizimle oynamasını beklerdik ve bu mutlaka olurdu, benden çok küçük kardeşimle oynarlardı ve oyun mutlaka onun ağlamasıyla sona ererdi. o zamanlar doğum günlerinin benim için özel kılan tek tarafı pasta yemek, kola içmek ve hediye alıp vermek gibi bir atraksyona sebep olmasıydı, tarihle aram o zamandan iyi değildi, nasıl olduysa sayılı gün çabuk geçmiş ve benim doğum günüm olan 22 şubatı gösterir olmuş, evde türkü tadında bir hava esiyor saniyelere sığmayan bekleyişler var, aile olduğumuzdan dolayı bu doğum günü hep birlikte geçirecektik, yalnız babamız evin reisi konumunda olduğu için istemese de o gün geç geldi, çook bekledik çook. o aralar cep telefonu denen şeyde yoktu, eğer onu da konya'ya ilk geldiğimde gösterselerdi kesin kalpten filan giderdim ben, okula sabah gittiğimden dolayı annem bizim karnımızı güzelce tıka basa doyurup yatırdı.uyuduğumu hatırlıyorum :) kalktığımda sabah olmuştu, gerçi o gün geç yattığımdan kalkmak istememiştim kaldırmışlardı hem de zorla, babamın bana aldığı hediyeyi gördüm mutfakta, uykudan yeni kalkmış bir çocuğa ışıklı ayakkabı almış manyayasacı, ayakkabıyı ilk defa babamın almasıyla gördüm, duymuşluğumda yok önceden, sağ olsun benden başka çocuklarında görmesine vesile oldu babam, o yıllarda kayda alınacak şeylerdi bunlar, düşünün artık okula o ayakkabılarla gittiğimde öğretmenim beni sınıf içinde birkaç tur atmam için zorlamıştı, bende fırsattan istifade diyerekten havamı atıyordum millete, dinlenme aralarında koridorlarda benimle yürüyen çocukların sayısı artmıştı, ta ki pilini bitirinceye kadar, ne olduysa ondan sonra oldu, hava mava kalmadı bende millet ilgiyi alakayı kesti,

- ne oldu lan yanmıyormu ?
- olum bizde 100 wattlık var vereyim istersen ?
- ortak servise götürün bir ?

bunlar benim kattığım esprilerdi günümüzden o güne uyarlanmış, o zamanlar pek böyle ince esprilerden anlamıyordum, güldüğüm en komik olay olsa, olsa ;burak olm ayşe'nin beslenmesindeki rafadan yumurta kırılmış, o yumurtadan civciv çıkana kadar gülünürdü galiba bu tür mecalsiz komikliklere. o bir çift ayakkabı beni ne kadar mutlu etmişti anlatamam, yani bir çocuk o kadar sevinebilirdi herhalde, yürümekten çok uçtuğumu hatırlıyor gibiyim, altı üstü bir ayakkabı ama beni o zaman hatırı sayılır bir manevi değerin doruğuna ulaştırmıştı.

türk filmlerindeki gibi yıllar birbirini kovalamaya başladı, ben 3. sınıfa geçtim bir doğum günü daha, acısıyla tatlısıyla derken bir yıl daha, güzeldi çirkindi derken bir yıl daha, bir baktım şaka tarafından büyüyorum, kardeşim okula başladı, babam eskisi kadar bizimle ilgilenir değil iş güç, tranvaylar zaten duman çıkartmıyor, vinç desen hala aynı yerde.yıllar bunların hiç birine aldırış etmemekte, farkında olmasam da bir şeyleri yavaş, yavaş ama o kadar hızlı bir şekilde değiştirmeye başlamış ki, anladığımda bu tür yazılar yazıyor oluyorum.ilk öğretimi bitirdim lise çağına geldim, zamanın bu kadar zor çabuk geçebileceğini hiç ama hiç ummamıştım.

aradan 7 sene geçmiş bizimkisi dalgalara göğüs geren kumdan kalelermiş, dalgalara yenik düşen bir ailenin zavallı direnişiymiş. her şey o kadar çok değişmişti ki ne ben nede babam eskisi gibiydi, hadi benimkini ergenlikle gelen psikolojik sorunlara vur, ya babam neden bu kadar değişmişti, olanlara hiç anlam veremiyordum ne ben nede ailemde yaşayan diğer bireyler.suçu zamana atıyordum her şeyi değiştirdiğini, ve mızıkçılığı başlatanın o olduğunu söylüyordum kendi kendime.aslında cesaretim yoktu gerçekleri kabullenmeye, babam 7 yıl içinde çok büyük yol kat etmişti, ailesine ayıracağı zamanın onun cebinden çıkacak duruma gelmesi kabullenilebilir gibi değildi. son zamanlarda annemle çok tartıştıklara şahitlik etmiştim, sanki suyun nereye akacağını gösteriyordu bu durumlar.annemle babam ayrı yaşama kararı aldı biz anemin yanında kalıyor, babamda bizden habersiz kazandıklarıyla zaman harcıyordu.artık hiç bir şey eskisi gibi değildi olamazdı da, bu olaylar bazı sorunlardan dolayı okula ara verdim, zaman hiç geçmiyor, günler çekilmiyordu. o şehre nasıl alıştıysam nasıl yadırgadıysam bazı şeyleri buda aynısıydı, bazı şeyleri yadırgıyordum ve zamanla bazı şeylere alışıyordum, 17 yaşıma girdiğimde yanımda kimse yoktu, aslında kimsenin olmasını istememişti, olup ta olmayışlarını görmektense kendimi olmadıklarına inandırmak daha iyi oluyordu.

[ Mesaj 22 Şubat 2006, Çarşamba - 01:07 tarihinde, Zagg tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

17 yaşımda bir kızla tanıştım, gerçi tanışmak istememiştim kendisi zorlamıştı hatta terslemiştim bozulmuştu, üzerimdeki psikolojik çöküntüyü dışarıya da bir şekilde yansıtıyordum o zamanlar.tanıştığım bu kız bana göre biraz seviyesiz, tam anlamıyla olmasa da bir yalaklık söz konusu idi, o aralar neredeyse tüm kızlara bu mantıkla bakıyordum hangi akla hizmet ettiğimi bende bilmiyordum, ama ondan bana arkadaş bile olmazdı, hani tip, alışkanlık, hoşlanma gibi mevzular vardır ya, işte o hususlar ikimiz üzerinde arkadaş bile olarak uyuşmuyordu.zaman yapacağını yine yaptı, bana onu tanıma fırsatı verdi oda fırsattan istifade beni tanıyordu, iyimi oluyordu kötümü oluyordu bilmiyorum ama arkadaş olmuştuk, o kadar iyi anlaşıyorduk ki, ben bile bu duruma inanmıyordum, 1 yıla yakın bir süre arkadaş kaldık ve zaman yine bir şeyleri değiştirme çabasını 1 yıl sonrada gösteri, nasıl olduğunu bilmiyorum ama o benim sevgilim oldu, bir anlık bir hata, bir anlık bir coşku, bir anlık bir tebessüm, bir anlık bir titreme sonucuydu galiba aradan geçen 1 yılın hatırına ve zamanın bizim üzerimizde bıraktığı burgulara dayanaraktan olsa gerek birbirimize açıldık, perşembenin gelişi hangi günden belli oluyor bilmiyorum ama en başından beğri belliymiş. aramızdaki bazı engeller kalktıktan sonra, o kadar iyi anlaşır olduk ki, bir evcilik tadında ilişkimiz vardı gerçekten her şey çok güzel gidiyordu, ben bir şeylerden fedakarlık yaparak, o bir şeyleri kısarak bu samimiyeti ayaklar üzerinde tutuyorduk.zaman yine hızlı geçiş ki 18'ime gelmişim bu sefer yanımda kimse yok değil, biri var evet biri var anlatmaya çalıştığım kişi 2.5 yıllık arkadaşım 1.5 yıllık sevgilim var, her şey yine çok güzel geçti, anlatmaya kalksam bir afiş görüntüsünde bir şey çıkardı herhalde, bendeki o psikolojik aksaklığın yerini tam tersi bir bahar almıştı.

zaman yine çok hızlı geçti galiba 19'uma girmeme birkaç hafta kalmıştı ve bende yine hüzün heceler tarafından bir liriklik vardı yinede aldırış etmemeye çalışıyordum ama kötü olmasa da beni zora sokacak bir şey gerçekleşmişti, bana alacağı hediyeyi öğrendim, bana bir ayakkabı alacağını söyledi istemeden, ortada aslında hiçbir anormal durum yoktu ama o ayakkabı beni o saniye oradan alıp bundan 10 sene öncesine götürdü, duman çıkarmayan tranvayların, kullanılmayan vinçlerin yanına..


iyi ki doğdum..
(nice 22 şubatlara cnm, ama ayakkabı alma pls)

[ Mesaj 22 Şubat 2006, Çarşamba - 01:11 tarihinde, Zagg tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...