linacre Mesaj tarihi: Kasım 7, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 7, 2005 Yıl 1984. T.Cumhuriyetinin başbakanlık makamında Turgut Özal var. Aynı dönemin Milli Eğitim Bakanı ise Vehbi Dinçerler. Ülkesinin geleceği adına çözüm yolları araştıran Turgut Özal, eğitim konusunda da Japon pedagoglara bir araştırma yaptırmak ister ve onları ülkemize davet eder. Eğitim konusunda uzman bu heyet, Türk gençleri hakkında araştırma yapmak üzere ülkemize gelirler. Bir süre ülkemizin değişik yerlerinde görüşmelerde ve temaslarda bulunurlar. Nihayetinde araştırmalarının sonuçlarını açıklamak üzere başbakanımız Turgut Özal'ın yanına çıkarlar. M.E.Bakanı da oradadır. Heyetin vardığı netice gayet açık ve kısadır. - Sizin gençlerinizde milli şuur yok ! Yöneticilerimiz aldıkları bu üzücü cevap karşısında hayretler içerisinde kalır ve hemen sorarlar. - Peki siz Japon gençlerine milli şuur verme adına neler yapıyorsunuz ? - Biz gençlerimize, daha ilkokula başlamadan, şok testler uygularız. Mesela, uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir, bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren, onları şöyle bir sarsar. Sonra robotlarla çalışan büyük fabrikalarımıza götürür, gezdiririz. Mini mini çocuklarımız teknolojinin baş döndürücü neticesini görerek şok olurlar, hayranlık duyarlar. Bu şoktan sonra onları Hiroşima'ya, Nagazaki'ye götürürüz. İkinci Dünya Savaşı sırasında atom bombasıyla müthiş surette tahrip olan bu bölgeleri biz aynen koruyoruz. Oraları da çocuklarımıza bilgiler vererek gösteririz. Hiçbir canlının ve bitkinin hayat bulmasına imkan vermeyen atom bombasının bugüne uzanan etkilerini hayretle seyrederler. Tabiidir ki, çocukların bütün görüp dinledikleri, masum ve temiz ruhlarında derin ve etkili izler bırakır. Bütün bunların ardından da onlara deriz ki: - Eğer sizler çalışmaz, sözden öncekileri geçmezseniz, vatanınızı, işte böyle düşmanlar bombalar, yakar, yıkar ve hiçbir canlının yaşayamayacağı hale getirir; sonra da çeker gider. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni araçlar yaparsınız. Daha da gelişmiş fabrikalar kurarsınız. Üstelik hiçbir düşman size saldırmaya cesaret edemez. Ülkeniz, milletiniz yücelir, yükselir, daima bütün insanların saygı duyduğu ve özendiği bir konumda kalır. Şimdi artık, çalışkan olup olmama kararını kendiniz veriniz. Çalışmak ve ülkenizi sevmek zorunda değil misiniz ? Artık bunu siz düşünün ve kararınızı verin ! - Çocuklarımız bununla ikinci bir şok daha yaşarlar. Ve bu şoklarla iyi bir japon olmaya doğru güçlü bir adım atmış olurlar. - Peki biz, Türk gençlerine milli şuur kazandırma adına ne yapmalıyız ? - Bildiğimiz kadarıyla, sizin, gençleriniz için birçok Nagazaki'niz ve Hiroşima'nız var. Bizimkinden çok daha önemli bunlar. En önemlisi de Çanakkale Savaşlarının geçtiği bölgedir. Birinci Dünya Savaşı'nın bu bölümü, gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile... Bir metrakere toprağa altı bin merminin düştüğü yerdir Çanakkale... Böyle bir savaştan Türkler her şeye rağmen galip çıkıyor, olmazı olur hale getiriyorlar. En gelişmiş teknolojiye ve donanıma meydan okuyarak, imanın galip geldiğinin ispatını yapıyorlar. Üstelik karşılarında tek bir düşman değil, birleşmiş güçler, sizin tabirinizle yetmiş iki buçuk millet vardır. İşte bu tablo ve bu bölge, gençlerinizin milli şuurunun pekişmesine fazlasıyla yeter. Bunun için gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale'ye götürmelisiniz. Her Türk genci Çanakkale Savaşlarının olduğu bölgeyi mutlaka gezmeli, görmeli ve öğrenmelidir. Ve bu gençlere denmelidir ki : "Sizler çalışmazsanız, birlik içinde olmazsanız, düşmanlar Çanakkale'ye geldikleri gibi bu defa da başka şartlar altında başka şekilde gelirler, size yaşamayı haram ederler. Çalışır, birlik içinde olursanız, teknolojiyi yakalarsınız; barışa katkıda bulunur, vatanınızı müreffeh bir hale koyarsınız". İşte Japon heyetinin açıklaması böyledir. İşin bir acı yanı bugün bu öğütleri onlardan alıyor olmamız bir diğeri ise böyle dev bir tarihe sahip olduğumuz halde gençliğimizin milli şuurdan, manevi değerlerinden ve de atalarından kopmuş olmasıdır. Bu utanç verici durumdan kurtulmak için yapacağımız ilk ve en önemli şey, muhakkak Gelibolu Yarımadasına gitmek, bir milletin varlık ve yokluk savaşı verdiği o mukaddes topraklara kapanıp cedlerimizin kalp atışlarına kulak vermek ve bizlere fısıldadıkları şeyleri duymaya çalışmak olmalıdır. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Gazanfer Mesaj tarihi: Kasım 7, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 7, 2005 kaynak? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
linacre Mesaj tarihi: Kasım 7, 2005 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 7, 2005 pardon yazmamışım.. [u]Talha UĞURLUER Çanakkale Gezi Rehberi Kitabından Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Kasım 7, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 7, 2005 pek katıldığımı ve inandırıcı bulduğumu söyleyemicem. bütün bu "küçükken ibret aldırma" olayı ilerde ters tepebilir. çocuk yaşamaktan soğuyabilir, veya korkak, çekingen biri olabilir. doğru zamanda doğru şeyleri anlatarak, çok dikkatli ve sistematik bi şekilde eğitilmesi gerekir çocukların. japonların yöntemi de ayrıca çok sadistçe, zaten japon toplumu bugün ne halde görüyoruz. evet teknoloji, ekonomi süper, ama yozlaşma, intihar, sapkınlık had safhada..[signature][hline]Lopeth, 25 Ekim 2005 18:14 tarihinde demiş ki: i see kız people Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
linacre Mesaj tarihi: Kasım 8, 2005 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 8, 2005 zaten böyle yapmak zorunda değiliz... japon böyle yapar, ingiliz öyle yapar v.s. ama önemli olan biz hiç bir şey yapmıyoruz... ve sanırım çok geç kalıyoruz Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar