Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Acıklı bir AŞK hikayesi


Sergen

Öne çıkan mesajlar

daha önce hiç bi yerde okumadığınıza eminim çok özel bi hikaye


10.SINIF
Ingilizce dersinde yanimda bir kiz oturuyordu onun için 'benim en iyi arkadasim' diyordum... ama
ben onun ipek gibi saçlarinina bakip onun benim olmasini istiyordum... ama o bana benim ona
baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum, dersten sonra kalkti ve geçen gün sinifta olmadigi
için günün notlarini istedi ona notlari verirken bana tesekkür etti ve yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi
bilmesini
istiyordum, onu
çok
seviyordum ama söyleyemiyordum
nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...

11.SINIF

Telefonum çaldi, arayan oydu ve agliyordu bana askin nasil
kalbini kirdigini anlatti, beni evine çagirdi, yalniz kalmak istemedigini söyledi,bende tabiki gittim,koltuga, onun yanina oturdum, güzel gözlerine bakmaya basladim ve onun benim olmasini diledim, 2 saat sonra
Drew Barrymore'un bir filmi basladi ve onu izledik filmi izledikten sonra uyumaya karar verdi, bana hersey için tesekkür etti ve yanagimdan öptü.
Onu sadece arkadas olarak istemedigimi
Bilmesini istiyordum, onu
çok
seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini
bilmiyorum ama çok utaniyordum...

SON SINIF

Mezuniyet balosundan birgün önce yanima geldi ve 'çiktigim çocuk hasta ve partiye gelemicek' dedi, benimde çiktigim biri yoktu ve 7.sinifta birbirimize söz vermistik eger çiktigimi biri olmazsa
partilere birlikte gidicektik, 'en iyi arkadas' olarak. Ve partiye birlikte gittik,o aksam çok güzeldi, her sey yolunda gitti, partiden sonra onu evine kapisinin önüne kadar Biraktim, kapinin önünde ona baktim o da bana o güzel gözleriyle gülümseyerek bakti. Onun benim olmasini istiyordum...ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum, bana 'hayatimin en güzel zamanini geçirdigini' söyledi ve yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak
istemedigimi
bilmesini
istiyordum, onu çok seviyordum ama
söyleyemiyordum nedenini
bilmiyorum
ama çok utaniyordum...
Günler, haftalar, aylar geçti ve mezuniyet günü geldi çatti... Sürekli onu izledim onun mükkemmel vücudunu seyrettim. Diplomasini almak için sahenye çikarken sanki havada süzülen bir melek gibiydi.Onun benim olmasini istiyordum... ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum.Herkes evine gitmeden önce yanima geldi ve aglayarak bana sarildi sonra basini omzuma koydu ve 'sen benim en iyi arkadasimsin, tesekkürler' deyip yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak
istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok
seviyordum ama
söyleyemiyordum
Nedenini bilmiyorum ama çok
utaniyordum...

ARADAN YILLAR GECTI

Bir kilisedeyim ve o kizin nikahini izliyorum...evet artik evleniyordu,onun 'evet, kabul ediyorum' demesini,yeni hayatina girmesini izledim,baska bir adamla evli olarak. Onun benim olmasiniistiyordum...ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum. Yeni hayatina girmeden önce yanima geldi ve 'nikahima geldin tesekkürler' deyip yanagimdan öptü.
Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum
nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...

YILLAR COK CABUK GECTİ
Su an benim bir zamanlar en iyi arkadasim olan kizin tabutuna bakiyorum,
esyalari toplanirken lise yillarinda yazdigi günlügü ortaya çikti...
Hemen günlügünü aldim ve günlükte okudugum satirlar söyleydi...
'Onun gözlerine bakarak onun benim olmasini
diledim... ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama
SÖYLİYEMİYORDUM. nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum.
KESKE BANA BENI SEVDIGINI SOYLSEYDİ.

Hayatta hiç bir sey için geç kalmayin
sevdiginizi söyleyin. Her ne pahasina olursa olsun. Bu onu kaybetmekte olsa.

şimdi koş git sevdiğine, onu sevdiğini haykırırcasına belli et...!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

okumadım
ben açmıştım bi tane böyle

edit: hmm arattım da yok ben açmamışım.. ama açmış olmam lazım ya.. ama ama.....[signature][hline]Turuncu Pati... Ne o öyle beyaz, mor, eflatun, çingene pembesi pati fln ya.
Msn:[/b][email protected]
Gmail:[/b][email protected]

[Bu mesaj fastreload tarafından 25 Ekim 2005 23:00 tarihinde değiştirilmiştir]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

palyaçonun günlüğü
3 Aralık 2000
Milenyum saçmalığının bitmesine 28 gün kaldı. Sahip olduğum tüm değer yargılarım bitmiş durumda. Hiç bir şeyi tam olarak seçemiyorum. Annemin koridorun ötesinden gelen bağırışı hala kulaklarımda yankılanıp duruyor.Hadi oğlum yatma vakti geldi!".. Tutunabileceğim bir dal kalmadı. Hangisine uzansam kırıldı. Din de bunlardan birisi. Eğer tanrı gerçekten var ise biz onun kuklalarıyız. Ya da hayat bir tiyatro. Herbirimiz ya bir figuran ya da oyuncuyuz. Elimizde senaryolar var onlara uymak zorundayız. Birbirimizi öldürüyoruz, sonra tanrı buna bakarak eğleniyor...
06 Aralık 2000
Uyumuşum uzun bir süre,peki neden? Bunu bilimiyorum işte Belki hayatımın en garip rüyasını gördüm.
Yeşil her yer yeşil. Çıplak bir şekilde yola koyuluyorum. Önümde izlediğim bir patika yok.. Hiç bir ses ya da hareket yok. Zamandan da yoksun olan bu yerde yürürken bu lanetli topraklar aklımı alıp sanki başka bir yere götürüyor
Birden karanlık çöküyor kendimi küçük bir oduncu kulübesinin önünde buluyorum. Yerde duran baltayı gözüme ilişiyor onu alıp sıkıca kavrıyorum.Kapı gıcırdayarak açılıyor...Gözlerim kamaşıyor. Kulübe içinde bulunduğu ürkünç koruluktan bir nebze daha davetkr. İnsanın içindeki gizli kalmış bütün korkular, hinlikler bu kulübenin içinde bir yerde yatıyormuş gibi geliyor bana. Burayı tasarlıyan kişi sanki benim korkularım ıçok iyi biliyor. Kulübenin içinde üç tane kitap var. Şömine dışında ise hiç bir konfor yok. Kitaplara bir göz gezdirince anlıyorum bunlar İncil, Kuran, Tevrat.Gölgelerden bir adam çıkıyor. Bembeyaz yüzüne biraz siyah makyaj yapılmış. Baştaki iyimser düşüncelerim ona dikkatlice baktıktan sonra değişiyor. Gözbebekleri kafatası şeklinde ve uğursuzca parlıyor. Siyah uzun saçları kafasını bir başlık gibi örtüp omuzlarına dökülüyor. Omuzlarından birine dikenli bir zırh takılmış. Siyah, herşeyden daha karanlık bir cübbe giyiyor. Cübbesinden dışarı sadece normalden iki kat uzunluktaki kemikli elleri dışarı çıkıyor. Kan damlayan parmakları tehditkr bir biçimde beni işaret ediyor. Hain bir şekilde sırıtıp ,çığlık atarak önüme atlıyor. Kalbime doğru atıldığını biraz geç farkettiğimden yana kaçıyorum ama yine de bir parmağı koluma değiyor. Kolum anında buz kesilip kaskatı kesiliyor. Giderek yayılmaya başlayan acı palyaçonun giderek şiddetini arttırdığı yumruklarla dayanılmaz bir hal alıyor. Baltamı ona savurduğumda balta onun içinden geçip gidiyor. Nedense bana yumruk atmayı bırakıp beni izlemeye başlıyor. Buz tutmayan yerlerim başım, bir kolum, ayaklarım. Her hareketim dayanılmaz bir ızdırap vermesine rağmen önce kitaplara sonra şömineye doğru sürünüyorum. Şansıma en azından bir kibrit kalmış. Kitapları aceleyle tutuşturuyorum ama ateş sönmüyor her yer cehenneme benziyor. Sonra az önceki adam olmadığını anladığım bir şeyin beni izlediğini anlıyorum. Bir tekeye ve insana benziyor yo bu olamaz ! Çıkış bulmak için boş yere aranıyorum sonra çaresizce baltamla kendi parmağıma bir çizik atıyorum. Akan kanı tanrıya adak olarak günahlarımı affetmesini istiyorum. Çünkü ancak günahlarım giderse burdan kurtulabilirim ısı ayaklarımı dayanılmaz bir şekilde yakıyor. Acı neler olup bittiğini görmemi sağlıyor. Dev kazanlarda günahkarlar yakılıyor; çığlıkları kulak zarlarımı yırtarcasına tiz ve acıklı. Tavandan kanlar üstüme damlıyor. Yerler kazanlarda haşlanmış günahkarlardan arta kalanlarla dolu. Birden tavandan bir günışığı süzülüp beni bu uğursuz ve kadim mekandan geri geleceğimi bile bile alıp götürüyor. Yanımda o adam var. Dikkatli bakınca aslında bir palyaçoya benziyor. Bana bakıp gülümsüyor.Sonra görüntüsü yavaş yavaş soluyor ve yitip gidiyor. Sonra ben de rüyamda uykuya dalıyorum... Uyandığımda kendimi gotik mimariyle yapılmış bir karanlık ortaçağ dönemi evinde buluyorum. Birden zaman duruveriyor. Havadaki tozlar oldukları yerde asılı kalıyorlar. Yüksek tavanlı bir oda burası. Her yer barok dönemi eşyalarla döşenmiş. Sırrı çözülmüş bir aynaya baktığımda az çok yansıyan görüntü beni tedirgin ediyor. Üstüne bastığım tahtalar gıcırdıyorlar. Odada fark etmediğim birisi var. Onu incelemek için yanına seyirttiğimde kafası kopmuş bir çocuk cesedinin ayaklarının altına olduğun görüyorum. Elinde ise cesedin derisi yüzülmüş bir kafatasından şarap içiyor. İçim nefret doluyor kalbim sivri parmaklarıma saf adrenalin pompalıyor. Gözümü kan bürüyor sivri parmaklarımı göğüs kafesine daldırıyorum. Akciğerlerini söküp dışarı atıyorum. Kalbini ait olduğu yerden çıkarıp çenesini aşağı çekip şarap dolu olan ağzına kendi kalbini sıkıştırıyorum.Sonra
Dük keyifli bir şekilde şarabını yudumlamaya devam etmesi gerekirken kalbi dişlerinin arasında sıkışıp olgun bir elma gibi patlıyor. Ağzından fışkıran kan, cilalı parkesine damlıyor. Son bakışını boşaltılmış göğüs kafesine yöneltiyor ve yere yığılıyor tam öldürdüğü çocuğun yanına. Sonra uyanıyorum elimden kan damlıyor. Üstüme kan damlamış ve ayaklarım yanmış durumda...ve...
İç geçirerek uyanıyorum yoksa uykuya mı dalıyorum bilmiyorum. 2.Kattaki evimden
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
  • Yeni Oluştur...