Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Sevmek...


vaniLLe

Öne çıkan mesajlar

acaip etkileyici bi hikaye ...



BU KADAR SEVEBILIRMISINIZ
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu,
öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere
daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse
bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti
bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah
tobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında
kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf
birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin
öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf
ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu...
Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki
yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri
günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep
mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka
hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık
hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki...
Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü...
Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman
çocuk sahibi olmayınca, ''bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek,
bencillik olur'' diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine,
sevgilerini büyüttüler... ''Senin için ölürüm'' derdi kadın, sımsıkı sarılıp
adama ve adma ''Hayır, ben senin için ölürüm'' diye yanıt verirdi hep...

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, ''Bir tanem,
kütüphanenin ikinci rafına bak....''Kütüphanenin ikinci rafında başka bir
not olurdu, ''Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın
unutma'' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya
koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği
çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı
hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep
birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların
ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam,
hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da
mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha
fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda
bir ev gördü kadın, üzerinde ''satılık'' levhası asılı olan. ''Ne dersin, bu
evi alalım mı?'' dedi adama. ''Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız.
Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya
davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..''
''Sen istersin de ben hiç
hayır diyebilirmiyim?'' diye yanıt verdi adam. ''Amerikadaki tıp
kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası
bizimdir artık....''

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu
adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra,
kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu
görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi
hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap
aldı: ''Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...''

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da
çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini
söylemesi için yalvardı adama, ''Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur
anlat'' diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve
sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton
duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği
arkadaşına dert yanarken, ''Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım''
diye sözünü kesti arkadaşı. ''O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki
restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş
biniyorlar arabaya....''
''Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları'' diye bağırdı kadın. Onca
yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti
o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri
masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı
hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı h
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir."

tam benim kullandığım tarzda, naayssss=)


yazı güzel, bir yerlerde okuduğumu hatırlıyorum, benzeridir belki de...[signature][hline]I know someday you'll have a beautiful life, I know you'll be a star
In somebody else's sky, but why, why, why can't it be, why can't it be mine

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

alın bendeden bi hikaye :) (bu hikayeyi biliodum çok güzel :) )

--TUZLU KAHVE--



Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün
peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda
kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini
çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir
kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki
şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı
ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali
kızın da huzurunu kaçırdı..
"Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı >birden
garsonu çağırdı..
"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.."
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı..

Kahveye tuz!..

Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine
döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız
tadınız var" dedi..

Delikanlı anlattı:

"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz
kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun
tadı ağzımdan hiç eksilmedi.
Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz
koymam bundan.
Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu,
deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi
hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında
oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki.."



Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının..
Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.



içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar
özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı.
Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri.. Ev
duygusu olan biri..



Kız da konuşmaya başladı.. Onun da evi uzaklardaydı..
Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir
sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak..



..Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel
başlangıcı olmuştu tabii..



Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu
gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok
mutlu yaşadılar.
Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık
tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu
çünkü..



40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra
aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına..
Şöyle diyordu, satırlarında..



"Sevgilim, bir tanem..



Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine
kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere
yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. ilk buluştuğumuz günü
hatırlıyor musun?.Öyle heyecanlı ve gergindim ki,
şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes
bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki,
yalanla devam ettim.
Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma
gelmemişti.
Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her
defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık
korkmam için hiçbir sebep yok..
işte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil
bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil
kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan.
Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben
bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.



Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni
yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle
geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu
kahve içmek zorunda kalsam da.."



Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.



Lafı açıldığında birgün biri, kadına "Tuzlu kahve
nasıl bir şey
diye soracak oldu..



Gözleri nemlendi kadının..



Çok tatlı! dedi..[signature][hline]''ağlamak ruhun fiziksel dünyaya bir yansıması, bir boyut değiştirme çabasıdır...''
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ya şimdi güzeldi de madem bunu kadın üzülmesin diye yaptı niye sonradan haber verdi ona bu onu daha çok üzmedi mi son zamanlarında bile onunyanında olmak istemez miydi?yok ya adam belki düşünmüş karısını ok ama omuzlarına yüklediği ölüm acısınsan bile ağır bence.[signature][hline]Nobody is perfect!!!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
crudgel_05, 28 Haziran 2005 15:45 tarihinde demiş ki:
ya şimdi güzeldi de madem bunu kadın üzülmesin diye yaptı niye sonradan haber verdi ona bu onu daha çok üzmedi mi son zamanlarında bile onunyanında olmak istemez miydi?yok ya adam belki düşünmüş karısını ok ama omuzlarına yüklediği ölüm acısınsan bile ağır bence.


Tamam oyle bir durum da oke de. Adamcagiz O sevgiyle bir turlu soyleyemezdi kadina olecegini . Ve hergun olebilecegini dusunerek kahrolurdu. Dogrusunu yapmis kendi de cok uzulmustur ama kadinin yaninda olsaydi o azap cekilmezdi.[signature][hline]Yildirim Beyazit Anadolu Lisesi 2004 Mezunu.
Katholieke Universiteit , Science and Engineering: Computer Science.
Leuven in Belgium.
If our nature is evil, if our instincts are murderous, can we be blamed?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
  • Yeni Oluştur...